KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


      
 
 

     7 : 160   

 Ayete Git

*** Açıklamalar için lütfen tıklayınız!
Kelime satırı sonundaki Arapça Kök harflere tıklayarak ilgili köke, kökün tespit edilebilmiş anlam yelpazesine ve o kökten türemiş tüm Kur'an kelimelerine ulaşabilirsiniz.


Türkçe okunuşlarda...
' : kesik ses
ā : uzun "a" sesi verir.
ū : uzun "u" sesi verir.
ǎ : Üstünlü Ayn harfi. Boğazın ortası hafif sıkılarak çıkarılır. Kalın "a" sesi verir.
ǐ : Esreli Ayn harfi. Boğazın ortası hafif sıkılarak çıkarılır. Kalın "i" sesi verir.
ǔ : Ötreli Ayn harfi. Boğazın ortası hafif sıkılarak çıkarılır. Kalın "u" sesi verir.
: Hı harfi. Boğazın biraz evvelinden hırıltılarak çıkarılır. Kalın, hırıltılı "ha" sesi verir.
: Se harfi. Dilin ucuna üst dişler hafif bastırılarak okunur. İnce ve peltek "se" sesi verir.
H : Ha harfi. Boğazın tam ortası sıkılarak çıkarılır. Kalın "ha" sesi verir.
S : Sad harfi. Dilin ucu ön alt dişlerin yarısına bastırılarak çıkar. Kalın "sa" sesi verir.
: Kaf harfi. Dilin sonunu damağa vurarak çıkarılır. Kalın "ka" sesi verir.
ƶ : Zal harfi. Dil ucuna üst dişler hafif bastırılarak çıkarılır. İnce ve peltek "ze" sesi verir.
T : Tı harfi. Dilin ucu üst dişlerin etlerine yakın yerden çıkar. Kalın "ta" sesi verir.
Z : Zı Harfi. Dil ucuna üst dişler hafifçe bastırarak okunur. Kalın "za" sesi verir.
D : Dad harfi. Dilin yan tarafını üst azı dişlere vurarak çıkarılır. Kalın "da" sesi verir.
Arapça OkunuşTürkçe OkunuşKelime MealiKökü
وَقَطَّعْنَاهُمُ ve ḳaTTaǎ’nāhumu ve biz onları ayırdık
اثْنَتَيْ ṧnetey iki (oniki)
عَشْرَةَ ǎşrate on (oniki)
أَسْبَاطًا esbāTen kabileye
أُمَمًا umemen ümmetler halinde
وَأَوْحَيْنَا ve evHaynā vahyettik
إِلَىٰ ilā
مُوسَىٰ mūsā Musa’ya
إِذِ iƶi zaman
اسْتَسْقَاهُ stesḳāhu su istediği
قَوْمُهُ ḳavmuhu kavmin
أَنِ eni diye
اضْرِبْ Drib vur
بِعَصَاكَ biǎSāke asanla
الْحَجَرَ l-Hacera taşa
فَانْبَجَسَتْ fenbeceset ve fışkırdı
مِنْهُ minhu ondan (taştan)
اثْنَتَا ṧnetā iki (oniki)
عَشْرَةَ ǎşrate on (oniki)
عَيْنًا ǎynen göze
قَدْ ḳad şüphesiz
عَلِمَ ǎlime bildi
كُلُّ kullu her
أُنَاسٍ unāsin kabile
مَشْرَبَهُمْ meşrabehum içeceği yeri
وَظَلَّلْنَا ve Zellelnā ve gölge yaptık
عَلَيْهِمُ ǎleyhimu üzerlerine
الْغَمَامَ l-ğamāme bulutla
وَأَنْزَلْنَا ve enzelnā ve indirdik
عَلَيْهِمُ ǎleyhimu onlara
الْمَنَّ l-menne kudret helvası
وَالسَّلْوَىٰ ve sselvā ve bıldırcın eti
كُلُوا kulū yeyin
مِنْ min -dan
طَيِّبَاتِ Tayyibāti güzel olanlar-
مَا şeylerden
رَزَقْنَاكُمْ razeḳnākum sizi rızıklandırdığımız
وَمَا ve mā ama
ظَلَمُونَا Zalemūnā onlar bize zulmetmediler
وَلَٰكِنْ velākin fakat
كَانُوا kānū onlar
أَنْفُسَهُمْ enfusehum kendi kendilerine
يَظْلِمُونَ yeZlimūne zulmediyorlardı
 
Ayet Meali

Ve katta’nâhumusnetey aşrete esbâtan umemâ(umemen), ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâkel hacer(hacere), fenbeceset minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum, ve zallelnâ aleyhimul gamame ve enzelnâ aleyhimul menne ves selvâ, kulû min tayyibâti mâ rezaknâkum, ve mâ zâlemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).



Elmalı Hamdi Yazır

Biz onları oniki kabileye, o kadar ümmete ayırdık. Ve kavmi kendisinden su istediği zaman Musa´ya, elindeki asâ ile taşa vur, diye vahyettik, vurunca hemen o taştan oniki pınar akmaya başladı. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi. Bulutu da üzerlerine gönderdik, gölgeledik. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz, dedik. Onlar zulmü bize yapmadılar, lakin kendi kendilerine zulmediyorlardı.



Diyanet
Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde oniki kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa´ya, «Asanı taşa vur!» diye vahyettik. Derhal ondan oniki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği yeri belledi. Sonra üzerlerine bulutla gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik. (Onlara dedik ki) «Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yeyin.» Ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) bize değil kendilerine zulmediyorlardı.



Ahmed Hulusi
Biz onları on iki gruba, topluluğa ayırdık... Halkı ondan su istediklerinde Musa`ya: "Asa olarak (kendindeki kuvvelerle asanı bütünleştirmiş olarak) taşa vur" diye vahyettik... Ondan on iki kaynak fışkırdı... Her grup kendi meşrebini (içeceği yeri) hakikaten bildi... Bulutu üzerlerine gölge yaptık ve kudret helvası ve bıldırcın inzâl ettik... (Dedik): "Sizi rızıklandırdığımız temiz - pak şeyleri yiyin"... Onlar bize zulmetmediler, nefslerine zulmetmekteydiler.



Yaşar Nuri Öztürk
Biz onları, oniki torun kabileye ayırdık. Toplumu kendisinden su istediğinde de Musa´ya, "asanı taşa vur" diye vahyettik. Taştan, oniki göze fışkırdı. Her oymak, su içeceği yeri belledi. Onların üzerlerine bulutları gölgelik yaptık, kendilerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Yiyiniz size verdiğimiz rızıkların temizlerinden!" onlar bize zulmetmediler, ama öz benliklerine zulmediyorlardı.



Muhammed Esed
Derken Biz İsrailoğullarını on iki boya, (ya da) oymağa ayırdık. Ve halkı Musadan su istediğinde, ona, "Asanla taşa vur!" diye vahyettik. Ve o (taş)tan on iki göze fışkırdı, ki her topluluk kendi su içeceği yeri bilsin. Ve onları bulutlarla gölgelendirdik; üzerlerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik (ve onlara): "Size sağladığımız rızıkların temiz ve hoş olanlarından yararlanın!" dedik. Ve (bütün o günahkar davranışlarıyla) Bize bir zarar vermiyorlar, ama (yalnızca) kendilerine yazık etmiş oluyorlardı.



Edip Yüksel
Onları on iki kabile halinde topluluklara ayırdık. Halkı kendisinden su istediği zaman Musa’ya, "Asan ile taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki göze fışkırdı ve her kabile içeceği yeri bildi. Ayrıca onları bulutlarla gölgelendirdik ve üzerlerine menna ve bıldırcın indirdik: "Size verdiğim rızıklardan yiyin." Onlar bize haksızlık etmiyorlardı, kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.



Mustafa İslamoğlu
Derken, Biz onları on iki boydan oluşan (on iki) guruba ayırdık. Toplumu Musa’dan su talep ettiğinde, ona "Asanla taşa vur!" diye vahyettik: Bunun üzerine taştan on iki su gözesi fışkırdı da, bu sayede herkes nereden içeceğini öğrendi. Yine onları bulutla gölgeledik, onlara menn ve selva ikram ettik (ve dedik ki): "Size bahşettiğimiz rızıkların temiz ve güzel olanlarından yararlanın!" Fakat (onlar nankörlük etmekle) bize zulmetmiş olmadılar; asıl zulmettikleri kendi benlikleriydi.



Hakkı Yılmaz
Ve Biz onları on iki torun liderleri olan oymak topluluğa ayırdık. Ve toplumu kendisinden su istediği zaman Mûsâ’ya, “Birikimini, o taş kalpli toplumuna* uygula* diye vahyettik. Hemen o taş kalpli toplumdan on iki toplum/ belde halkı* oluşuverdi. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi/ işaretledi. Ve bulutu da üzerlerine gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bal/ bıldırcın indirdik; size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz! Onlar Bize haksızlık yapmadılar, kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.