KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Dal-Be-Ra      د ب ر 

to turn the back, flee, follow after, be behind, become old, take a thing away, veer to the west wind, elapse (day, night), follow with respect.

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 44 kez geçiyor.

Gövde(ler)

4 kez أَدْبَرَ
1 kez إِدْبَٰر
4 kez دَابِر
18 kez دُبُر
1 kez مُدَبِّرَٰت
8 kez مُدْبِر
4 kez يَتَدَبَّرُ
4 kez يُدَبِّرُ

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


أَدْبَرَ
[HyperLink1] 70:17     أَدْبَرَ     edbera     sırtını dönen
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّىٰ

Ted’û men edbera ve tevellâ.

Çağırır, sırtını dönüp uzaklaşanı,
 


أَدْبَرَ
[HyperLink1] 74:23     أَدْبَرَ     edbera     arkasını döndü
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

ثُمَّ أَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَ

Summe edbere vestekber(vestekbere).

Sonra arkasını döndü ve böbürlendi.
 


أَدْبَرَ
[HyperLink1] 74:33     أَدْبَرَ     edbera     dönüp gitmekte olan
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَاللَّيْلِ إِذْ أَدْبَرَ

Vel leyli iz edber(edbere).

Yemin olsun geceye, sırtını döndüğünde;
 


أَدْبَرَ
[HyperLink1] 79:22     أَدْبَرَ     edbera     sırtını döndü
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

ثُمَّ أَدْبَرَ يَسْعَىٰ

Summe edbere yes’â.

Sonra, sırtını döndü; koşuyordu.
 


إِدْبَٰر
[HyperLink1] 52:49     وَإِدْبَارَ     ve idbāra     ve ardından
 
İsim  İf’al Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim    
    

وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَارَ النُّجُومِ

Ve minel leyli fe sebbihhu ve idbâren nucûmi.

Gecenin bir bölümünde ve yıldızların ardından da O´nu tespih et!
 


دَابِر
[HyperLink1] 6:45     دَابِرُ     dābiru     ardı
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا ۚ وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Fe kutia dâbirul kavmillezîne zalemû, vel hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).

Böylece, zulme saplanan topluluğun kökü kesilmişti; hamt olsun âlemlerin Rabbi´ne!
 


دَابِر
[HyperLink1] 7:72     دَابِرَ     dābira     kökünü
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَأَنْجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۖ وَمَا كَانُوا مُؤْمِنِينَ

Fe enceynâhu vellezîne meahu bi rahmetin minnâ ve kata´nâ dâbirellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve mâ kânû mu´minîn(mu´minîne).

Nihayet, onu ve beraberindekileri bizden bir rahmetle kurtardık; ayetlerimizi yalanlayanların da kökünü kestik. İnanan kişiler değillerdi onlar.
 


دَابِر
[HyperLink1] 8:7     دَابِرَ     dābira     ardını
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِذْ يَعِدُكُمُ اللَّهُ إِحْدَى الطَّائِفَتَيْنِ أَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ أَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ وَيُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِرِينَ

Ve iz yaıdukumullâhu ihdet tâifeteyni ennehâ lekum, ve teveddûne enne gayre zâtiş şevketi tekûnu lekum, ve yurîdullâhu en yuhıkkal hakka bi kelimâtihî ve yaktaa dâbirel kâfirîn(kâfirîne).

O sırada Allah, iki gruptan birinin kesinlikle sizin olacağını vaat ediyordu. Ve siz, güçsüz ve silahsız olanın size düşmesini arzu ediyordunuz. Allah ise hakkı kendi kelimeleriyle tam bir biçimde ortaya koymayı ve küfre batmışların ardını, arkasını kesmeyi istiyordu.
 


دَابِر
[HyperLink1] 15:66     دَابِرَ     dābira     arkaları
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَٰلِكَ الْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰؤُلَاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِحِينَ

Ve kadaynâ ileyhi zâlikel emre enne dâbire hâulâi maktûun musbihîn(musbihîne).

Ona şu emri bir hüküm olarak ilettik: Şunlar, kökleri kesilmiş olarak sabahlayacaklardır.
 


دُبُر
[HyperLink1] 3:111     الْأَدْبَارَ     l-edbāra     arkalarını
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

لَنْ يَضُرُّوكُمْ إِلَّا أَذًى ۖ وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ

Len yedurrûkum illâ ezâ(ezen), ve in yukâtilûkum yuvellûkumul edbâr(edbâre), summe lâ yunsarûn(yunsarûne).

Biraz eziyet dışında size asla zarar veremezler. Sizinle savaşırlarsa size sırtlarını dönerler. Sonra onlara yardım da edilmez.
 


دُبُر
[HyperLink1] 4:47     أَدْبَارِهَا     edbārihā     arkaları
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ آمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَطْمِسَ وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلَىٰ أَدْبَارِهَا أَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّا أَصْحَابَ السَّبْتِ ۚ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا

Yâ eyyuhellezîne ûtûl kitâbe âminû bi mâ nezzelnâ musaddikan li mâ meakum min kabli en natmise vucûhen fe neruddehâ alâ edbârihâ ev nel’anehum kemâ leannâ ashâbes sebt(sebti) ve kâne emrullâhi mef’ûlâ(mef’ûlen).

Ey kendilerine kitap verilenler! Biz bir takım yüzleri silip arkalarına çevirmeden, yahut Cumartesi Ashabı´nı lanetlediğimiz gibi onları da lanetlemeden önce, yanınızda bulunanı tasdikleyici olarak indirdiğimize inanın. Allah´ın emri yerine getirilmiş olacaktır.
 


دُبُر
[HyperLink1] 5:21     أَدْبَارِكُمْ     edbārikum     arkanıza
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

يَا قَوْمِ ادْخُلُوا الْأَرْضَ الْمُقَدَّسَةَ الَّتِي كَتَبَ اللَّهُ لَكُمْ وَلَا تَرْتَدُّوا عَلَىٰ أَدْبَارِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِرِينَ

Yâ kavmidhulûl ardal mukaddesetelletî keteballâhu lekum ve lâ terteddû alâ edbârikum fe tenkalibû hâsirîn(hâsirîne).

"Ey toplumum! Allah´ın sizin için yazdığı kutsal toprağa girin, arkanıza dönmeyin; yoksa hüsrana uğramışlar durumuna düşersiniz."
 


دُبُر
[HyperLink1] 8:15     الْأَدْبَارَ     l-edbāra     arkalar(ınız)ı
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا لَقِيتُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا زَحْفًا فَلَا تُوَلُّوهُمُ الْأَدْبَارَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ lekîtumullezîne keferû zahfen fe lâ tuvellûhumul edbâr(edbâre).

Ey iman edenler! İnkâr edenlerle savaşmak üzere karşılaştığınızda, sakın onlara arkalarınızı dönmeyin!
 


دُبُر
[HyperLink1] 8:16     دُبُرَهُ     duburahu     arkasını
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَمَنْ يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُ إِلَّا مُتَحَرِّفًا لِقِتَالٍ أَوْ مُتَحَيِّزًا إِلَىٰ فِئَةٍ فَقَدْ بَاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ

Ve men yuvellihim yevmeizin duburehû illâ muteharrifen li kıtâlin ev mutehayyizen ilâ fietin fe kad bâe bi gadabin minallâhi ve me’vâhu cehennem(cehennemu), ve bi’sel masîr(masîru).

Her kim böyle bir günde, savaşmak için başka bir yer tutmak yahut başka bir birliğe katılmaya gitmek dışında onlara arkasını dönerse, Allah´tan bir gazaba çarpılmış olur. Varacağı yer cehennemdir onun. Ne kötü varış yeridir o!
 


دُبُر
[HyperLink1] 8:50     وَأَدْبَارَهُمْ     ve edbārahum     ve kıçlarına
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ يَتَوَفَّى الَّذِينَ كَفَرُوا ۙ الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ

Ve lev terâ iz yeteveffellezîne keferûl melâiketu yadrıbûne vucûhehum ve edbârehum, ve zûkû azâbel harîk(harîkı).

Bir görseydin o küfre sapanları! Melekler canlarını alırken onların yüzlerine ve arkalarına vuruyorlardı: "Yangın azabını tadın."
 


دُبُر
[HyperLink1] 12:25     دُبُرٍ     duburin     arkasından
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَاسْتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَمِيصَهُ مِنْ دُبُرٍ وَأَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَى الْبَابِ ۚ قَالَتْ مَا جَزَاءُ مَنْ أَرَادَ بِأَهْلِكَ سُوءًا إِلَّا أَنْ يُسْجَنَ أَوْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

Vestebekâl bâbe ve kaddet kamîsahu min duburin ve elfeyâ seyyidehâ ledel bâb(bâbi), kâlet mâ cezâu men erâde bi ehlike sûen illâ en yuscene ev azâbun elîm(elîmun).

İkisi birden kapıya koştular. Kadın onun gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında kadının beyi ile yüzyüze geldiler. Kadın seslendi: "Senin ailene kötülük düşünenin cezası nedir; hapsedilmek mi, acıklı bir işkence mi?"
 


دُبُر
[HyperLink1] 12:27     دُبُرٍ     duburin     arkadan
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَإِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِنَ الصَّادِقِينَ

Ve in kâne kamîsuhu kudde min duburin fe kezebet ve huve mines sâdikîn(sâdikîne).

Eğer erkeğin gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir. Bu durumda erkek, doğru sözlülerdendir."
 


دُبُر
[HyperLink1] 12:28     دُبُرٍ     duburin     arkadan
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَلَمَّا رَأَىٰ قَمِيصَهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ قَالَ إِنَّهُ مِنْ كَيْدِكُنَّ ۖ إِنَّ كَيْدَكُنَّ عَظِيمٌ

Fe lemmâ reâ kamîsahu kudde min duburin kâle innehu min keydikun(kunne), inne keydekunne azîm(azîmun).

Gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce şöyle konuştu: "Bu sizin tuzaklarınızdandır. Sizin tuzaklarınız gerçekten çok yamandır."
 


دُبُر
[HyperLink1] 15:65     أَدْبَارَهُمْ     edbārahum     arkalarından
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ اللَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ أَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ

Fe esri bi ehlike bi kıt’ın minel leyli vettebı’ edbârehum ve lâ yeltefit minkum ehadun vamdû haysu tu’merûn(tu’merûne).

"Gecenin bir yerinde aileni yola çıkar. Sen de arkalarından onları izle. Hiçbiriniz geri dönüp bakmasın. Emredildiğiniz yere kadar gidin."
 


دُبُر
[HyperLink1] 17:46     أَدْبَارِهِمْ     edbārihim     arkalarına
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَجَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَنْ يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا ۚ وَإِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْآنِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلَىٰ أَدْبَارِهِمْ نُفُورًا

Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).

Kalpleri üzerine, onu anlamamaları için kabuklar geçiririz, kulaklarına da bir ağırlık koyarız. Rabbini yalnız Kur´an´da andığın zaman, nefretle geriye dönüp kaçarlar.
 


دُبُر
[HyperLink1] 33:15     الْأَدْبَارَ     l-edbāra     arkalarına
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَلَقَدْ كَانُوا عَاهَدُوا اللَّهَ مِنْ قَبْلُ لَا يُوَلُّونَ الْأَدْبَارَ ۚ وَكَانَ عَهْدُ اللَّهِ مَسْئُولًا

Ve lekad kânû âhedûllâhe min kablu lâ yuvellûnel edbâr(edbâre), ve kâne ahdullâhi mes’ûlâ(mes’ûlen).

Yemin olsun ki, onlar daha önce, geri dönüp kaçmayacaklarına ilişkin Allah´a söz vermişlerdi. Ve Allah´a verilen söz sorumluluk gerektirirdi.
 


دُبُر
[HyperLink1] 47:25     أَدْبَارِهِمْ     edbārihim     arkaları
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَىٰ أَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى ۙ الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ وَأَمْلَىٰ لَهُمْ

İnnellezînerteddû alâ edbârihim min ba’di mâ tebeyyene lehumul hudeş şeytânu sevvele lehum ve emlâ lehum.

Hidayet kendilerine açıkça belli olduktan sonra arkalarına dönenlere şeytan fit vermiş, sonu gelmez arzuların/ümitlerin ardına takmıştır onları.
 


دُبُر
[HyperLink1] 47:27     وَأَدْبَارَهُمْ     ve edbārahum     ve arkalarına
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمُ الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ

Fe keyfe izâ teveffethumul melâiketu yadribûne vucûhehum ve edbârehum.

Melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alacakları zaman, bakalım nasıl olacak?!
 


دُبُر
[HyperLink1] 48:22     الْأَدْبَارَ     l-edbāra     arkalarına
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا

Ve lev kâtelekumullezîne keferû le vellevûl edbâre summe lâ yecidûne velîyyen ve lâ nasîrâ(nasîren).

Eğer küfredenler sizinle savaşsalardı, sırtlarını dönüp kaçacaklardı. Sonra, bir dost da bir yardımcı da bulamazlardı.
 


دُبُر
[HyperLink1] 50:40     وَأَدْبَارَ     ve edbāra     ve arkalarında
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ

Ve minel leyli fe sebbihhu ve edbâres sucûdi.

Gecenin bir kısmında ve secdelerin arkalarından O´nu tespih et!
 


دُبُر
[HyperLink1] 54:45     الدُّبُرَ     d-dubura     geriye
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ

Se yuhzemul cem’u ve yuvellûned dubur(dubura).

O topluluk, bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.
 


دُبُر
[HyperLink1] 59:12     الْأَدْبَارَ     l-edbāra     arkalar(ın)a
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

لَئِنْ أُخْرِجُوا لَا يَخْرُجُونَ مَعَهُمْ وَلَئِنْ قُوتِلُوا لَا يَنْصُرُونَهُمْ وَلَئِنْ نَصَرُوهُمْ لَيُوَلُّنَّ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ

Le in uhricû lâ yahrucûne me’ahum ve le in kûtılû lâ yensurûnehum ve le in nesarûhum le yuvellunnel edbâr(edbâre), summe lâ yunsarûn(yunsarûne).

Eğer çıkarılsalar onlarla beraber çıkmazlar; eğer savaşa maruz bırakılsalar onlara yardım etmezler; yardım etmeye kalksalar da mutlaka arkalarını dönüp kaçarlar. Sonunda kendilerine de yardım edilmez.
 


مُدَبِّرَٰت
[HyperLink1] 79:5     فَالْمُدَبِّرَاتِ     felmudebbirāti     derken düzenleyenlere
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

فَالْمُدَبِّرَاتِ أَمْرًا

Fel mudebbirâti emrâ(emren).

Bir iş ve oluşu çekip çevirenlere,
 


مُدْبِر
[HyperLink1] 9:25     مُدْبِرِينَ     mudbirīne     gerisin geri
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

لَقَدْ نَصَرَكُمُ اللَّهُ فِي مَوَاطِنَ كَثِيرَةٍ ۙ وَيَوْمَ حُنَيْنٍ ۙ إِذْ أَعْجَبَتْكُمْ كَثْرَتُكُمْ فَلَمْ تُغْنِ عَنْكُمْ شَيْئًا وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الْأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُمْ مُدْبِرِينَ

Lekad nasarakumullâhu fî mevâtıne kesîretin ve yevme huneynin iz a´cebetkum kesretukum fe lem tugni ankum şey´en ve dâkat aleykumul ardu bi mâ rehubet summe velleytum mudbirîne.

Yemin olsun ki, Allah size birçok yerde yardım etti. Huneyn gününde de. Hani, çokluğunuz sizi böbürlendirmişti de bu hiçbir işinize yaramamıştı. Tüm genişliğine rağmen, yeryüzü size dar gelmişti. Sonra da sırtınızı dönüp kaçmıştınız.
 


مُدْبِر
[HyperLink1] 21:57     مُدْبِرِينَ     mudbirīne     arkanızı dönüp
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَتَاللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُمْ بَعْدَ أَنْ تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ

Ve tallâhi le ekîdenne asnâmekum ba’de en tuvellû mudbirîn(mudbirîne).

"Allah´a yemin ederim, sırtınızı dönüp gidişinizden sonra, putlarınıza bir oyun çevireceğim."
 


مُدْبِر
[HyperLink1] 27:10     مُدْبِرًا     mudbiran     arkaya
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَأَلْقِ عَصَاكَ ۚ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ ۚ يَا مُوسَىٰ لَا تَخَفْ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ

Ve elkı asâk(asâke), fe lemmâ reâhâ tehtezzu ke ennehâ cânnun vellâ mudbiren ve lem yuakkıb, yâ mûsâ lâ tehaf innî lâ yehâfu ledeyyel murselûn(murselûne).

"Asanı bırak!" Bunun üzerine Mûsa, asayı çevik bir yılan gibi titreyip kıvrılır görünce gerisin geri kaçtı ve arkasına bakmadı. "Korkma ey Mûsa, benim. Benim huzurumda, elçi olarak gönderilenler korkmaz."
 


مُدْبِر
[HyperLink1] 27:80     مُدْبِرِينَ     mudbirīne     arkalarını dönerek
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

إِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَىٰ وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاءَ إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ

İnneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâe izâ vellev mudbirîn(mudbirîne).

Sen, ölülere işittiremezsin. Eğer dönüp giderlerse, sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.
 


مُدْبِر
[HyperLink1] 28:31     مُدْبِرًا     mudbiran     dönüp
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَأَنْ أَلْقِ عَصَاكَ ۖ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ ۚ يَا مُوسَىٰ أَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ ۖ إِنَّكَ مِنَ الْآمِنِينَ

Ve en elkı asâk(asâke), fe lemmâ reâhâ tehtezzu keennehâ cânnun vellâ mudbiren ve lem yuakkıb, yâ mûsâ akbil ve lâ tehaf, inneke minel âminîn(âminîne).

"Asanı at!" Asanın çevik bir yılan gibi titreyip kıvrıldığını görünce gerisin geri döndü; arkaya bile bakmadı. "Geri dön ey Mûsa, korkma! Güven içinde olanlardansın."
 


مُدْبِر
[HyperLink1] 30:52     مُدْبِرِينَ     mudbirīne     arkalarını dönüp
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

فَإِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَىٰ وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاءَ إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ

Fe inneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâe izâ vellev mudbirîn(mudbirîne).

Artık sen ölülere işittiremezsin. Dönüp gittikleri takdirde sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.
 


مُدْبِر
[HyperLink1] 37:90     مُدْبِرِينَ     mudbirīne     arkalarını dönüp
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِرِينَ

Fe tevellev anhu mudbirîn(mudbirîne).

Bunun üzerine ondan gerisin geri kaçtılar.
 


مُدْبِر
[HyperLink1] 40:33     مُدْبِرِينَ     mudbirīne     kaçarsınız
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِرِينَ مَا لَكُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ ۗ وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ

Yevme tuvellûne mudbirîn(mudbirîne), mâ lekum minallâhi min âsım(âsımin) ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).

"Bir gündür ki o, sırtınızı dönerek kaçmaya çalışırsınız fakat Allah´a karşı sizi koruyacak kimse olmaz. Allah´ın saptırdığının, yol göstereni yoktur."
 


يَتَدَبَّرُ
[HyperLink1] 4:82     يَتَدَبَّرُونَ     yetedebberūne     düşünmüyorlar mı?
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ ۚ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللَّهِ لَوَجَدُوا فِيهِ اخْتِلَافًا كَثِيرًا

E fe lâ yetedebberûnel kur’ân(kur’âne) ve lev kâne min indi gayrillâhi le vecedû fîhihtilâfen kesîrâ(kesîran).

Kur´an´ı, iyice okuyup düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah´tan başka birinin katından gelseydi, elbetteki onun içinde birçok ihtilaf bulacaklardı.
 


يَتَدَبَّرُ
[HyperLink1] 23:68     يَدَّبَّرُوا     yeddebberū     onlar iyice düşünmediler mi?
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ

E fe lem yeddebberûl kavle em câehum mâ lem ye’ti âbâehumul evvelîn(evvelîne).

Sözü gereğince düşünmediler de ondan mı, yoksa kendilerine ilk atalarına gelmeyen bir şey geldi diye mi?
 


يَتَدَبَّرُ
[HyperLink1] 38:29     لِيَدَّبَّرُوا     liyeddebberū     düşünsünler diye
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ

Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârekun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ûlul elbâb(elbâbi).

Kutsal/bereketli bir Kitap bu; sana indirdik ki onu, ayetlerini derin derin düşünsünler ve öğüt alabilsin temiz özlüler.
 


يَتَدَبَّرُ
[HyperLink1] 47:24     يَتَدَبَّرُونَ     yetedebberūne     düşünmüyorlar mı?
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ أَمْ عَلَىٰ قُلُوبٍ أَقْفَالُهَا

E fe lâ yetedebberûnel kur’âne em alâ kulûbin akfâluhâ.

Peki bunlar, Kur´an´ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var?
 


يُدَبِّرُ
[HyperLink1] 10:3     يُدَبِّرُ     yudebbiru     düzene koydu
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّ رَبَّكُمُ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ ۖ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ ۖ مَا مِنْ شَفِيعٍ إِلَّا مِنْ بَعْدِ إِذْنِهِ ۚ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ

İnne rabbekumullâhullezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arşi yudebbirul emr(emre), mâ min şefîin illâ min ba´di iznih(iznihî), zâlikumullâhu rabbukum fa´budûh(fa´budûhu), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah´tır. O´nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah´tır sizin Rabbiniz. Artık O´na kulluk/ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz?
 


يُدَبِّرُ
[HyperLink1] 10:31     يُدَبِّرُ     yudebbiru     düzene koyan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ أَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَمَنْ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَنْ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ ۚ فَسَيَقُولُونَ اللَّهُ ۚ فَقُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ

Kul men yerzukukum mines semâi vel ardı emmen yemlikus sem´a vel ebsâre ve men yuhricul hayye minel meyyiti ve yuhricul meyyite minel hayyi ve men yudebbirul emr(emre), fe se yekûlûnâllâh(yekûlûnâllâhu), fe kul e fe lâ tettekûn(tettekûne).

Sor: "Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya o işitme gücünün ve gözlerin sahibi kim? Kim çıkarıyor ölüden diriyi ve kim çıkarıyor diriden ölüyü? Kim çekip çeviriyor iş ve oluşu?" Hemen, "Allah!" diyecekler. De ki: "Hâlâ kendinize gelmiyor musunuz?"
 


يُدَبِّرُ
[HyperLink1] 13:2     يُدَبِّرُ     yudebbiru     düzenliyor
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

اللَّهُ الَّذِي رَفَعَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ۖ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ ۖ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ ۖ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُسَمًّى ۚ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ بِلِقَاءِ رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ

Allâhullezî refeas semavâti bi gayri amedin terevnehâ summestevâ alel arşı ve sehhareş şemse vel kamer(kamere), kullun yecrî li ecelin musemmâ(musemmen), yudebbirul emre yufassılul âyâti leallekum bi likâi rabbikum tûkınûn(tûkınûne)."

Allah odur ki, gökleri direksiz yükseltmiştir; görüyorsunuz onları... Sonra arş üzerine egemen olmuştur. Güneş´i ve Ay´ı da boyun eğdirmiştir. Bunların tümü belirlenmiş bir vakte kadar akar dururlar. Oluşu yönlendirir, çekip çevirir O... Ayetleri birer birer gözler önüne serer ki, Rabbinize kavuşacağınıza açık seçik inanasınız.
 


يُدَبِّرُ
[HyperLink1] 32:5     يُدَبِّرُ     yudebbiru     tedbir eder (indirir)
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ

Yudebbirul emre mines semâi ilel ardı summe ya’rucu ileyhi fî yevmin kâne mıkdâruhu elfe senetin mimmâ teuddûn(teuddûne).

İş ve oluşu gökten yere doğru çekip çevirir; sonra o O´na yükselip çıkar: Bir günde ki, süresi, sizin saymakta olduğunuz günlerden bin yıla denktir.