KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Kaf-Vav-Mim      ق و م 

Kalkmak, dikilmek, yükselmek, yukarı kalkmak, dikilip ayakta durmak, ayaklanmak, doğrulmak; devam ve sebat etmek, bir işin idaresini üzerine almak, bir işi yapmaya azmetmek, gözetip korumak, yönetmek, yürütmek, sıraya koymak, düzenlemek, kurala bağlamak, nezaret etmek, kurmak, doğrultmak, korumak, dik tutmak, hakkını gözetmek; kıpırdamadan veya sağlam duran, yükselmiş, ayakta;  duruş, boy, endam, saygınlık, rütbe. Kıymet, geçimlik, geçim kaynağı.

ikâme(t) : bir şeyi veya meseleyi doğru bir şekilde korumak, devam ettirmek, hakkını vererek yapmak, yerine getirmek, doğrultmak.

kıyâm : ayağa kalkma, durma, dikilme; karşı koyma, direnme; başında durma, yönetme

kıyame(t): insanın bir çırpıda ayağa kalkmasıdır. Sonuna hâ harfi ilave edilerek onun aniden meydana geleceğine dikkat çekilmiştir.

istikamet: dik durma, düz gitme, doğruluk, dürüstlük

makâm: hem mastar, hem kıyam yapılan yerin ismi, hem kıyamın zamanı için kullanılır: Kıyam etmek/ ayağa kalkmak, ayakta durulan yer, ayakta durulan zaman. Oturulan yer, durulan yer.

mukâm: konak

mukîm: sürekli, devamlı

kıvâm: bir şeyin kendisiyle ayakta durduğu, sabitleştiği, sağlamlaştığı sütun ve dayanak gibi şeylere işaret eder.

kayyûm: kıyâm kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat olup her şeyin varlığı kendisine bağlı olan demektir.

kavim : aynı soydan gelen, töre, dil ve kültürleri bir olan insan topluluğu. Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu.

takvim: doğrultmak, düzeltmek, yetiştirmek, öğretmek, eğitmek.

Türkçe’ye girmiş türevler: kavim, kavmi, kavmiyet, akvam, kamet, ikame (ikamet), istikamet (müstakim), kaim (kaymakam), kaime, kavim (akvam), kayme, kayyım, kayyum, kıvam, kıyam, kıyamet, kıymet, makam (kaymakam), mukavemet (mukavim), takvim, ikamet (mukim), ikametgâh

İbr/Aram #ḳym (yeminli sözleşme, ant)

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 660 kez geçiyor.

Gövde(ler)

54 kez أَقَامَ
2 kez إِقَام
1 kez إِقَامَت
4 kez أَقْوَم
1 kez تَقْوِيم
17 kez قَائِم
5 kez قَائِمَة
33 kez قَامَ
1 kez قَوَام
383 kez قَوْم
3 kez قَوَّٰمِين
1 kez قِيَم
5 kez قَيِّم
2 kez قَيِّمَة
3 kez قَيُّوم
70 kez قِيَٰمَة
14 kez مَقَام
3 kez مُقَام
1 kez مُقَامَة
37 kez مُّسْتَقِيم
10 kez مُّقِيم
10 kez ٱسْتَقَٰمُ

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


أَقَامَ
[HyperLink1] 2:3     وَيُقِيمُونَ     ve yuḳīmūne     ve kılarlar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

Ellezîne yu’minûne bil gaybi ve yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).

Ki onlar, gayba inananlar, namazı kılanlardır. Ve kendilerine rızk olarak verdiklerimizden, başkalarına pay çıkaranlardır.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 2:43     وَأَقِيمُوا     ve eḳīmū     ve kılın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ

Ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte verkeû mear râkiîn(râkiîne).

Namazı kılın, zekâtı verin; rükû edenlerle birlikte rükû edin.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 2:83     وَأَقِيمُوا     ve eḳīmū     ve kılın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لَا تَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِنْكُمْ وَأَنْتُمْ مُعْرِضُونَ

Ve iz ehaznâ mîsâka benî isrâîle lâ ta’budûne illâllâhe ve bil vâlideyni ihsânen ve zil kurbâvel yetâmâ vel mesâkîni ve kûlû lin nâsi husnen ve ekîmûs salâte ve âtûz zekât(zekâte), summe tevelleytum illâ kalîlen minkum ve entum mu’ridûn(mu’ridûne).

İsrailoğulları´ndan şöyle bir söz de almıştık: Allah´tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara güzeli ve güzelliği söyleyin. Namazı kılın, zekâtı verin. Bütün bunlardan sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 2:110     وَأَقِيمُوا     ve eḳīmū     ve kılın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ ۚ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

Ve ekîmus salâte ve âtûz zekât(zekâte), ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâh(indallâhi) innallâhe bi mâ ta’melûne basîr(basîrun).

Namazı kılın, zekatı verin. Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz her hayrı, Allah katında bulacaksınız. Hiç kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 2:177     وَأَقَامَ     ve eḳāme     ve kılmasıdır
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

لَيْسَ الْبِرَّ أَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَىٰ حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّائِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُوا ۖ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ وَحِينَ الْبَأْسِ ۗ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

Leysel birre en tuvellû vucûhekum kıbelel maşrıkı vel magrıbi ve lâkinnel birre men âmene billâhi vel yevmil âhırı vel melâiketi vel kitâbi ven nebiyyîn(nebiyyîne), ve âtel mâle alâ hubbihî zevil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîne vebnes sebîli, ves sâilîne ve fîr rıkâb(rıkâbi), ve ekâmes salâte ve âtez zekât(zekâte), vel mûfûne bi ahdihim izâ âhed(âhedû), ves sâbirîne fîl be’sâi ved darrâi ve hînel be’s(be’si) ulâikellezîne sadakû, ve ulâike humul muttekûn(muttekûne).

Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz zafer ve mutluluğa ermek değildir. Zafer ve mutluluğa ermek o kişinin hakkıdır ki, Allah´a, âhıret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır; akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir, namazı kılar, zekatı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. Ve işte bunlardır korunan takva sahipleri.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 2:229     يُقِيمَا     yuḳīmā     koruyamamaktan
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

الطَّلَاقُ مَرَّتَانِ ۖ فَإِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ أَوْ تَسْرِيحٌ بِإِحْسَانٍ ۗ وَلَا يَحِلُّ لَكُمْ أَنْ تَأْخُذُوا مِمَّا آتَيْتُمُوهُنَّ شَيْئًا إِلَّا أَنْ يَخَافَا أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ ۖ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا فِيمَا افْتَدَتْ بِهِ ۗ تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَعْتَدُوهَا ۚ وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Et talâku merratân(merratâni), fe imsâkun bi ma’rûfin ev tesrîhun bi ihsân(ihsânin), ve lâ yahıllu lekum en te’huzû mimmâ âteytumûhunne şey’en illâ en yehâfâ ellâ yukîmâ hudûdallâh(hudûdallâhi), fe in hıftum ellâ yukîmâ hudûdallâhi, fe lâ cunâha aleyhimâ fî meftedet bih(bihî), tilke hudûdullâhi fe lâ ta’tedûhâ, ve men yeteadde hudûdallâhi fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).

Boşama iki kezdir. Bunun ardından ya iyilikle tutmak ya da güzelce serbest bırakmak gerekir. Onlara verdiğinizden bir şeyi geri almanız size helal olmaz. Erkekle kadının Allah´ın sınırlarını korumada endişe etmeleri hali başka. Erkek ve kadının Allah´ın sınırlarında duramayacaklarından endişe ederseniz, o zaman kadının verdiği fidyede ikisine de bir günah yoktur. İşte bunlar Allah´ın sınırlarıdır. Bunları aşmayın. Allah´ın sınırlarını aşanlar, işte onlar, zalimlerin ta kendileridirler.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 2:229     يُقِيمَا     yuḳīmā     koruyamamaktan
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

الطَّلَاقُ مَرَّتَانِ ۖ فَإِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ أَوْ تَسْرِيحٌ بِإِحْسَانٍ ۗ وَلَا يَحِلُّ لَكُمْ أَنْ تَأْخُذُوا مِمَّا آتَيْتُمُوهُنَّ شَيْئًا إِلَّا أَنْ يَخَافَا أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ ۖ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا فِيمَا افْتَدَتْ بِهِ ۗ تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَعْتَدُوهَا ۚ وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Et talâku merratân(merratâni), fe imsâkun bi ma’rûfin ev tesrîhun bi ihsân(ihsânin), ve lâ yahıllu lekum en te’huzû mimmâ âteytumûhunne şey’en illâ en yehâfâ ellâ yukîmâ hudûdallâh(hudûdallâhi), fe in hıftum ellâ yukîmâ hudûdallâhi, fe lâ cunâha aleyhimâ fî meftedet bih(bihî), tilke hudûdullâhi fe lâ ta’tedûhâ, ve men yeteadde hudûdallâhi fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).

Boşama iki kezdir. Bunun ardından ya iyilikle tutmak ya da güzelce serbest bırakmak gerekir. Onlara verdiğinizden bir şeyi geri almanız size helal olmaz. Erkekle kadının Allah´ın sınırlarını korumada endişe etmeleri hali başka. Erkek ve kadının Allah´ın sınırlarında duramayacaklarından endişe ederseniz, o zaman kadının verdiği fidyede ikisine de bir günah yoktur. İşte bunlar Allah´ın sınırlarıdır. Bunları aşmayın. Allah´ın sınırlarını aşanlar, işte onlar, zalimlerin ta kendileridirler.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 2:230     يُقِيمَا     yuḳīmā     koruyacaklarına
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَإِنْ طَلَّقَهَا فَلَا تَحِلُّ لَهُ مِنْ بَعْدُ حَتَّىٰ تَنْكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُ ۗ فَإِنْ طَلَّقَهَا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَنْ يَتَرَاجَعَا إِنْ ظَنَّا أَنْ يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ ۗ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

Fe in tallakahâ fe lâ tahıllu lehu min ba’du hattâ tenkiha zevcen gayrah(gayrahu), fe in tallakahâ fe lâ cunâha aleyhimâ en yeterâceâ in zannâ en yukîmâ hudûdallâh(hudûdallâhi), ve tilke hudûdullâhi yubeyyinuhâ li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).

Bütün bunların ardından erkek, kadını boşarsa artık bundan sonra başka bir eşle nikahlanıncaya kadar ilk erkeğe helal olmaz. İkinci erkek kadını boşadığında, boşanan kadınla ilk erkek Allah´ın sınırlarını koruyabileceklerini düşünürlerse, birbirlerine dönmelerinde sakınca yoktur. İşte bunlar Allah´ın sınırlarıdır ki, Allah bunları bilgi sahibi bir topluluğa açıklar.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 2:277     وَأَقَامُوا     ve eḳāmū     ve kılanlar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve ekâmûs salâte ve âtevûz zekâte lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).

İman edip hayra ve barışa yönelik değerler üreten, namazı kılan, zekatı verenler için Rableri katında kendilerine özgü ödülleri vardır. Korku yoktur onlar için. Tasalanmayacaklardır onlar...
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 4:77     وَأَقِيمُوا     ve eḳīmū     ve kılın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ قِيلَ لَهُمْ كُفُّوا أَيْدِيَكُمْ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ إِذَا فَرِيقٌ مِنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللَّهِ أَوْ أَشَدَّ خَشْيَةً ۚ وَقَالُوا رَبَّنَا لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَ لَوْلَا أَخَّرْتَنَا إِلَىٰ أَجَلٍ قَرِيبٍ ۗ قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَلِيلٌ وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقَىٰ وَلَا تُظْلَمُونَ فَتِيلًا

E lem tere ilellezîne kîle lehum kuffû eydiyekum, ve ekîmus salâte ve âtûz zekâh(zekâte), fe lemmâ kutibe aleyhimul kıtâlu izâ ferîkun minhum yahşevnen nâse ke haşyetillâhi ev eşedde haşyeh(haşyeten), ve kâlû rabbenâ lime ketebte aleynel kıtâl(kıtâle), lev lâ ahhartenâ ilâ ecelin karîb(karîbin), kul metâud dunyâ kalîl(kalîlun) vel âhıretu hayrun li menittekâ ve lâ tuzlemûne fetîlâ(fetîlen).

Kendilerine, "Ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin!" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, içlerinden bir grup, insanlardan Allah´tan korkmuş gibi, hatta daha şiddetli bir korkuyla korkar oldu. Ve şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Ne diye yazdın üzerimize savaşı; yakın bir süreye kadar bizi erteleseydin ya!" De ki: "Dünya nimeti çok azdır. Kötülükten sakınan için âhiret daha hayırlıdır. Bir kıl kadar bile zulme uğratılmazsınız."
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 4:102     فَأَقَمْتَ     fe eḳamte     kıldırdığın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَإِذَا كُنْتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلَاةَ فَلْتَقُمْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَائِكُمْ وَلْتَأْتِ طَائِفَةٌ أُخْرَىٰ لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ ۗ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةً ۚ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِنْ كَانَ بِكُمْ أَذًى مِنْ مَطَرٍ أَوْ كُنْتُمْ مَرْضَىٰ أَنْ تَضَعُوا أَسْلِحَتَكُمْ ۖ وَخُذُوا حِذْرَكُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُهِينًا

Ve izâ kunte fîhim fe ekamte lehumus salâte fel tekum tâifetun minhum meake vel ye’huzû eslihatehum fe izâ secedû fel yekûnû min verâikum, vel te’ti tâifetun uhrâ lem yusallû fel yusallû meake vel ye’huzû hızrahum ve eslihatehum veddellezîne keferû lev tagfulûne an eslihatikum ve emtiatikum fe yemîlûne aleykum meyleten vâhıdeh(vâhıdeten) ve lâ cunâha aleykum in kâne bikum ezen min matarin ev kuntum mardâ en tedaû eslihatekum, ve huzû hızrakum innallâhe eadde lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).

Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir grup seninle namaza dursun; silahlarını da alsınlar. Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında beklesinler. Sonra namaz kılmamış olan diğer grup gelip seninle birlikte kılsınlar. Dikkatli olsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler isterler ki, silahlarınızdan ve teçhizatınızdan habersiz olasınız da üstünüze bir çullanışla çullanıversinler. Eğer yağmurdan gelen bir sıkıntı varsa yahut hasta-yaralı iseniz silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Ama tedbirinizi alın, dikkatli olun. Allah, kâfirler için rezil edici bir azap hazırlamıştır.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 4:103     فَأَقِيمُوا     feeḳīmū     (tam) kılın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلَاةَ فَاذْكُرُوا اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِكُمْ ۚ فَإِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ ۚ إِنَّ الصَّلَاةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا

Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).

Korku halindeki namazı tamamlayınca, artık Allah´ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 5:12     أَقَمْتُمُ     eḳamtumu     kılarsanız
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَلَقَدْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَبَعَثْنَا مِنْهُمُ اثْنَيْ عَشَرَ نَقِيبًا ۖ وَقَالَ اللَّهُ إِنِّي مَعَكُمْ ۖ لَئِنْ أَقَمْتُمُ الصَّلَاةَ وَآتَيْتُمُ الزَّكَاةَ وَآمَنْتُمْ بِرُسُلِي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَأَقْرَضْتُمُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا لَأُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَلَأُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۚ فَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَٰلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ

Ve lekad ehazallâhu mîsâka benî isrâîl(isrâîle), ve beasnâ minhumusney aşera nakîbâ(nakîben) ve kâlellâhu innî meakum lein ekamtumus salâte ve âteytumuz zekâte ve âmentum bi rusulî ve azzertumûhum ve akradtumullâhe kardan hasenen le ukeffirenne ankum seyyiâtikum ve le udhılennekum cennâtin tecrî min tahtıhel enhâr(enhâru), fe men kefere ba’de zâlike minkum fe kad dalle sevâes sebîl(sebîli).

Yemin olsun ki, Allah İsrailoğullarının mîsakını almıştı da içlerinden on iki temsilci/başkan göndermiştik. Allah şöyle demişti: "Ben sizinle beraberim. Namazı kılarsanız, zekâtı verirseniz, resullerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah´a güzel bir biçimde borç verirseniz, kötülüklerinizi elbette örteceğim ve sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere elbette koyacağım. Artık bundan sonra küfre gideniniz yolun denge noktasından sapmış olur."
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 5:55     يُقِيمُونَ     yuḳīmūne     kılan
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُوا الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ

İnnemâ veliyyukumullâhu ve resûluhu vellezîne âmenullezîne yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve hum râkıûn(râkıûne).

Sizin gönül dostunuz Allah´tır, O´nun resulüdür, bir de rükû eder bir halde namazı kılıp zekâtı vererek iman edenlerdir.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 5:66     أَقَامُوا     eḳāmū     gereğince uygulasalardı
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَلَوْ أَنَّهُمْ أَقَامُوا التَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِمْ مِنْ رَبِّهِمْ لَأَكَلُوا مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ أَرْجُلِهِمْ ۚ مِنْهُمْ أُمَّةٌ مُقْتَصِدَةٌ ۖ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ سَاءَ مَا يَعْمَلُونَ

Ve lev ennehum ekâmût tevrâte vel incîle ve mâ unzile ileyhim min rabbihim le ekelû min fevkıhim ve min tahti erculihim. Minhum ummetun muktesıdeh(muktesıdetun) ve kesîrun minhum sâe mâ ya’melûn(ya’melûne).

Eğer onlar Tevrat´ı, İncil´i ve kendilerine indirilmiş olanı gerektiği şekilde uygulasalardı elbetteki hem üstlerinden hem ayaklarının altından rızıklanacaklardı. İçlerinde orta yolu izleyen bir topluluk var. Ama onların çoğunluğunun yapmakta olduğu ne kadar da kötü!
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 5:68     تُقِيمُوا     tuḳīmū     uygulayıncaya
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَسْتُمْ عَلَىٰ شَيْءٍ حَتَّىٰ تُقِيمُوا التَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ ۗ وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا ۖ فَلَا تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

Kul yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufr(kufren), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn(kâfirîne).

De ki: "Ey Ehlikitap! Siz, Tevrat´ı, İncil´i ve Rabbinizden size indirileni tam uygulamadıkça hiçbir şey değilsiniz." Rabbinden sana indirilen, onlardan birçoğunun küfür ve azlığını elbette artıracaktır. Küfre batan topluluk için tasalanma artık.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 6:72     أَقِيمُوا     eḳīmū     kılın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَأَنْ أَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتَّقُوهُ ۚ وَهُوَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

Ve en ekîmûs salâte vettekûh(vettekûhu), ve huvellezî ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).

Ve "Namazı kılın, O´ndan sakının!" diye emrolunduk. Huzurunda haşrolunacağınız O´dur.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 7:29     وَأَقِيمُوا     ve eḳīmū     ve O’na doğrultun
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

قُلْ أَمَرَ رَبِّي بِالْقِسْطِ ۖ وَأَقِيمُوا وُجُوهَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ ۚ كَمَا بَدَأَكُمْ تَعُودُونَ

Kul emere rabbî bil kıst(kısti) ve ekîmû vucûhekum inde kulli mescidin ved’ûhu muhlisîne lehud dîn(dîne), kemâ bedeekum teûdûn(teûdûne).

Şunu da söyle: "Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O´na doğrultun. Dini yalnız O´na özgüleyerek O´na yakarın. Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O´na döneceksiniz."
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 7:170     وَأَقَامُوا     ve eḳāmū     ve kılarlar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالَّذِينَ يُمَسِّكُونَ بِالْكِتَابِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ إِنَّا لَا نُضِيعُ أَجْرَ الْمُصْلِحِينَ

Vellezîne yumessikûne bil kitâbi ve ekâmus salâte innâ lâ nudîu ecrel muslihîn(muslihîne).

Kitap´a sarılanlar ve namazı kılanlara gelince, biz, barışsever iyilerin ödülünü zayi etmeyiz.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 8:3     يُقِيمُونَ     yuḳīmūne     kılarlar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

Ellezîne yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).

Namazı dosdoğru kılarlar onlar. Ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden bol bol dağıtırlar.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 9:5     وَأَقَامُوا     ve eḳāmū     ve kılarlarsa
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَإِذَا انْسَلَخَ الْأَشْهُرُ الْحُرُمُ فَاقْتُلُوا الْمُشْرِكِينَ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ وَخُذُوهُمْ وَاحْصُرُوهُمْ وَاقْعُدُوا لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍ ۚ فَإِنْ تَابُوا وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ فَخَلُّوا سَبِيلَهُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ

Fe izenselehal eşhurul hurumu faktulûl muşrikîne haysu vecedtumûhum ve huzûhum vahsurûhum vak´udû lehum kulle marsad (marsadin), fe in tâbû ve ekâmûs salâte ve âtûz zekâte fe hallû sebîlehum, innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı gereğince kılar, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr´dur, Rahîm´dir.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 9:11     وَأَقَامُوا     ve eḳāmū     ve kılarlarsa
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَإِنْ تَابُوا وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ ۗ وَنُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

Fe in tâbû ve ekâmus salâte ve âtuz zekâte fe ıhvânukum fîd dîn (dîni), ve nufassılul âyâti li kavmin ya´lemûn(ya´lemûne).

Bununla birlikte tövbe eder, namazı kılar, zekâtı verirlerse, artık sizin, dinde kardeşlerinizdirler. Biz ayetlerimizi, bilen bir topluluk için böyle açık seçik ortaya koyarız.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 9:18     وَأَقَامَ     ve eḳāme     ve kılan
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللَّهِ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلَّا اللَّهَ ۖ فَعَسَىٰ أُولَٰئِكَ أَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدِينَ

İnnemâ ya´muru mesâcidallâhi men âmene billâhi vel yevmil âhıri ve ekâmes salâte ve âtez zekâte ve lem yahşe illâllâhe fe asâ ulâike en yekûnû minel muhtedîn(muhtedîne).

Allah´ın mescitlerini; ancak Allah´a, âhiret gününe inanan, namazı kılan, zekâtı veren ve Allah´tan başka kimseden korkmayan kişiler onarır. İşte bunların, hidayete erenlerden olmaları beklenir.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 9:71     وَيُقِيمُونَ     ve yuḳīmūne     ve kılarlar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ ۚ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ أُولَٰئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللَّهُ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

Vel mu’minûne vel mu’minâtu ba’duhum evlîyâu ba’d(ba’din), ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yukîmûnas salâte ve yu’tûnez zekâte ve yutîûnallâhe ve resûleh(resûlehu), ulâike se yerhamuhumullâh(yerhamuhumullâhu), innallâhe azîzun hakîm(hakîmun).

Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyilik ve güzelliği belirlenene özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındırırlar. Namazı kılarlar, zekâtı verirler. Allah´a ve resulüne itaat ederler. Allah bunlara rahmet edecektir. Allah Azîz´dir, Hakîm´dir.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 10:87     وَأَقِيمُوا     ve eḳīmū     ve kılın (diye)
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ وَأَخِيهِ أَنْ تَبَوَّآ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ ۗ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ

Ve evhaynâ ilâ mûsâ ve ahîhi en tebevveâ li kavmikumâ bi mısra buyûten vec’alû buyûtekum kıbleten ve akîmus sâlah(sâlate), ve beşşiril mu’minîn(mu’minîne).

Mûsa´ya ve kardeşine şunu vahyettik: Kavminiz için kendilerini yerleştirmek üzere Mısır´da evler hazırlayın. Evlerinizi kıble yapın/karşılıklı yapın ve namaz kılın. İnananlara müjde ver.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 10:105     أَقِمْ     eḳim     çevir
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَأَنْ أَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

Ve en ekim vecheke lid dîni hanîfâ, ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne).

Şu da emredildi: "Yüzünü, bir hanîf olarak dine çevir. Sakın müşriklerden olma!"
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 11:114     وَأَقِمِ     ve eḳimi     ve kıl
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ ۚ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ۚ ذَٰلِكَ ذِكْرَىٰ لِلذَّاكِرِينَ

Ve ekımis salâte tarafeyin nehâri ve zulefen minel leyl(leyli), innel hasenâti yuzhibnes seyyiât(seyyiâti), zâlike zikrâ liz zâkirîn(zâkirîne).

Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namaz kıl! Güzellikler kötülükleri silip süpürür. İşte bu, Allah´ı ananlara bir öğüttür.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 13:22     وَأَقَامُوا     ve eḳāmū     ve kılarlar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالَّذِينَ صَبَرُوا ابْتِغَاءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِ

Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedreûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(dâri).

Onlar, Rablerinin yüzünü arzulayarak sabrederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık dağıtırlar ve kötülüğü güzellikle savarlar. İşte bunlar içindir ölümsüz yurt.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 14:31     يُقِيمُوا     yuḳīmū     kılsınlar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا يُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خِلَالٌ

Kul li ibâdiyellezîne âmenû yukîmus salâte ve yunfikû mimmâ razaknâhum sirren ve alâniyeten min kabli en ye’tiye yevmun lâ bey’un fîhi ve lâ hilâl(hilâlun).

İnanan kullarıma söyle: Namazı kılsınlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan, hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun olmadığı o gün gelmeden önce, gizli ve açık infak etsinler.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 14:37     لِيُقِيمُوا     liyuḳīmū     kılsınlar diye
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

رَبَّنَا إِنِّي أَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُوا الصَّلَاةَ فَاجْعَلْ أَفْئِدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْوِي إِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ

Rabbenâ innî eskentu min zurriyyetî bi vâdin gayri zî zer’ın inde beytilkel muharremi rabbenâ li yukîmus salâte fec’al ef’ideten minen nâsi tehvî ileyhim verzukhum mines semerâti leallehum yeşkurûn(yeşkurûne).

"Ey Rabbimiz! Ben, çocuklarımdan bir kısmını senin kutsal evinin yanındaki, ziraata elverişsiz vadiye yerleştirdim ki, namazı kılsınlar, ey Rabbimiz! Sen de insanlardan bazı gönülleri, onlardan hoşlanır yap. Çeşitli meyvelerle onları rızıklandır ki, şükredebilsinler!"
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 17:78     أَقِمِ     eḳimi     kıl
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَىٰ غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ ۖ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا

Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ gasakıl leyli ve kur’ânel fecr(fecri), inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ(meşhûden).

Güneşin kaymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı kıl. Sabah Kur´an´ını da gözet. Çünkü sabah Kur´an´ı tanıklarca izlenmektedir.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 18:77     فَأَقَامَهُ     feeḳāmehu     hemen onu doğrulttu
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَانْطَلَقَا حَتَّىٰ إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ اسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا فَأَبَوْا أَنْ يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنْقَضَّ فَأَقَامَهُ ۖ قَالَ لَوْ شِئْتَ لَاتَّخَذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا

Fentalekâ, hattâ izâ eteyâ ehle karyetin istat’amâ ehlehâ fe ebev en yudayyifûhumâ fe vecedâ fîhâ cidâren yurîdu en yenkadda fe ekâmeh(ekâmehu), kâle lev şi’te lettehazte aleyhi ecrâ(ecren).

Yine yola koyuldular. Biraz sonra bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Orada, yıkılmayı bekleyen bir duvara rastladılar; genç adam tuttu onu onardı. Mûsa "İsteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın." dedi.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 18:105     نُقِيمُ     nuḳīmu     kurmayız
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أُولَٰئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهِ فَحَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْنًا

Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).

Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O´na ulaşmayı inkâr etmişler de bütün amelleri boşa çıkmıştır. Bu yüzden kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız/onlara hiçbir değer vermeyiz.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 20:14     وَأَقِمِ     ve eḳimi     ve kıl
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي

İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî.

"Hiç kuşkulanma ki ben Allah´ım. İlah yoktur benden başka. O halde bana kulluk/ibadet et ve namazını, beni hatırlayıp anmak için yerine getir."
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 22:41     أَقَامُوا     eḳāmū     kılarlar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

الَّذِينَ إِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِ ۗ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ

Ellezîne in mekkennâhum fîl ardı ekâmûs salâte ve âtevuz zekâte ve emerû bil ma’rûfi ve nehev anil munker(munkeri), ve lillâhi âkıbetul umûr(umûri).

Onlar o kişilerdir ki eğer kendilerini yeryüzünde imkân ve güç sahibi yapsak namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliğe özendirirler, kötülükten sakındırırlar. Tüm iş ve oluşlar Allah´a varır.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 22:78     فَأَقِيمُوا     feeḳīmū     haydi kılın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ ۚ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ ۚ مِلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ ۚ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمِينَ مِنْ قَبْلُ وَفِي هَٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ ۚ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ ۖ فَنِعْمَ الْمَوْلَىٰ وَنِعْمَ النَّصِيرُ

Ve câhidû fillâhi hakka cihâdih(cihâdihî), huvectebâkum ve mâ ceale aleykum fid dîni min harac(haracin), millete ebîkum ibrâhîm(ibrâhîme), huve semmakumul muslimîne min kablu ve fî hâzâ li yekûner resûlu şehîden aleykum ve tekûnû şuhedâe alen nâs(nâsi), fe ekîmûs salâte ve âtuz zekâte va’tesımû billâh(billâhi), huve mevlâkum, fe ni’mel mevlâ ve ni’men nasîr(nasîru).

Allah uğrunda O´na yaraşır bir gayretle didinin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim´in milletini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap´ta da "Müslümanlar/Allah´a teslim olanlar" diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin ve Allah´a sarılın. O´dur sizin Mevlâ´nız. Ne güzel Mevlâ´dır O, ne güzel yardımcıdır O!
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 24:56     وَأَقِيمُوا     ve eḳīmū     ve kılın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

Ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte ve atîûr resûle leallekum turhamûn(turhamûne).

Namazı kılın, zekâtı verin, resule itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 27:3     يُقِيمُونَ     yuḳīmūne     kılarlar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

Ellezîne yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve hum bil âhıreti hum yûkınûn(yûkınûne).

O müminler ki, namazı kılar, zekâtı verirler. Ve âhirete tam bir biçimde inananlar da onlardır.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 29:45     وَأَقِمِ     ve eḳimi     ve kıl
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ ۖ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ ۗ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).

Kitap´tan sana vahyedileni oku! Namazı da kıl! Çünkü namaz, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah´ın zikri/Kur´an´ı daha büyüktür! Allah, neler yaptığınızı biliyor.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 30:30     فَأَقِمْ     feeḳim     çevir
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا ۚ فِطْرَتَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا ۚ لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

O halde sen yüzünü, bir hanîf olarak dine, Allah´ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah´ın yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çokları bilmiyorlar.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 30:31     وَأَقِيمُوا     ve eḳīmū     ve kılın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

مُنِيبِينَ إِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِكِينَ

Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O´na yönelmiş kişiler olarak O´ndan sakının! Namazı kılın ve sakın şirke sapanlardan olmayın;
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 30:43     فَأَقِمْ     feeḳim     yönelt
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ ۖ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ

Fe ekim vecheke lid dînil kayyimi min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâhi yevmeizin yassaddeûn(yassaddeûne).

Allah tarafından ertelenmesi söz konusu olmayan bir günden önce, yüzünü güçlü ve eskimez dine döndür. O gün herkes bölük bölük ayrılacaktır.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 31:4     يُقِيمُونَ     yuḳīmūne     kılarlar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

Ellezîne yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve hum bil âhıreti hum yûkinûn(yûkinûne).

Ki onlar namazı kılarlar, zekâtı verirler. Ve onlar âhirete de gözle görmüşçesine inanırlar.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 31:17     أَقِمِ     eḳimi     kıl
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلَاةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا أَصَابَكَ ۖ إِنَّ ذَٰلِكَ مِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ

Yâ buneyye ekımıs salâte ve’mur bil ma’rûfi venhe anil munkeri vasbir alâ mâ esâbek(esâbeke), inne zâlike min azmil umûr(umûri).

"Yavrucuğum; namazı kıl, iyilik ve güzelliği belirlenene özendir, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındır, başına gelene sabret. Çünkü bunu yapabilmek, zorlu/önemli işlerdendir."
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 33:33     وَأَقِمْنَ     ve eḳimne     ve kılın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Dişil, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَىٰ ۖ وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا

Ve karne fî buyûtikunne ve lâ teberrecne teberrucel câhiliyyetil ûlâ ve ekımnes salâte ve âtînez zekâte ve atı’nallâhe ve resûleh(resûlehu), innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumur ricse ehlel beyti ve yutahhirekum tathîrâ(tathîran).

Evlerinizde de vakarlı oturun. İlk cahiliye teşhirciliği gibi kendinizi teşhir etmeyin. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah´a ve resulüne itaat edin. Allah sizden kiri/lekeyi gidermek istiyor ey Ehlibeyt, sizi tam bir biçimde temizlemek istiyor.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 35:18     وَأَقَامُوا     ve eḳāmū     ve kılanları
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۚ وَإِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَىٰ حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ ۗ إِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ ۚ وَمَنْ تَزَكَّىٰ فَإِنَّمَا يَتَزَكَّىٰ لِنَفْسِهِ ۚ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ

Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).

Hiçbir günahkâr, bir başkasının günahını yüklenmez. Yükü ağır gelen, onu taşımaya çağırsa bile, kendisinden hiçbir şey yüklenilmez. Akraba bile olsa... Sen ancak Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Arınıp temizlenen, kendi benliği için arınıp temizlenir. Dönüş Allah´adır.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 35:29     وَأَقَامُوا     ve eḳāmū     ve kılanlar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ

İnnellezîne yetlûne kitâballâhi ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten yercûne ticâreten len tebûr(tebûre).

Allah´ın Kitabı´nı okuyanlar, namazı kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık infak edenler, asla batmayacak bir ticaret umabilirler.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 42:13     أَقِيمُوا     eḳīmū     doğru tutun
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدِّينِ مَا وَصَّىٰ بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَىٰ وَعِيسَىٰ ۖ أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ ۚ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ ۚ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ يُنِيبُ

Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

Sizin için, dinden, Nûh´a önerdiğini, sana vahyettiğini, İbrahim´e, Mûsa´ya ve İsa´ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: "Dini dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!" Onları çağırdığın bu tutum, şirke bulaşanlara çok ağır gelmiştir. Allah, dilediğini kendisi için seçer ve hakka yönelenleri kendisine iletir.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 42:38     وَأَقَامُوا     ve eḳāmū     ve kılarlar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَىٰ بَيْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

Vellezînestacâbû li rabbihim ve ekâmus salâte ve emruhum şûrâ beynehum ve mimmâ rezaknâhum yunfikûn(yunfikûne).

Rablerinin çağrısına cevap verirler, namazı kılarlar. İşleri/yönetimleri, aralarında bir şûra´dır. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 55:9     وَأَقِيمُوا     ve eḳīmū     ve yapın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ

Ve ekîmul vezne bil kıstı ve lâ tuhsırûl mîzân(mîzâne).

Ölçüyü titizlikle, adaletle koruyun ve hüsrana araç yapmayın mizanı.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 58:13     فَأَقِيمُوا     feeḳīmū     artık kılın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

أَأَشْفَقْتُمْ أَنْ تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ ۚ فَإِذْ لَمْ تَفْعَلُوا وَتَابَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

E eşfaktum en tukaddimû beyne yedey necvâkum sadekât(sadekâtin), fe iz lem tef’alû ve tâballâhu aleykum, fe ekîmûs salâte ve âtûz zekâte ve etîûllâhe ve resûleh(resûlehu), vallâhu habîrun bi mâ ta’melûn(ta’melûne).

Gizli konuşmanızdan önce, sadakalar vermekten ürperdiniz mi? Çünkü yapmadınız. Allah size tövbe nasip etti. Artık namazı kılın, zekâtı verin, Allah´a ve resulüne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 65:2     وَأَقِيمُوا     ve eḳīmū     ve yapın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَأَشْهِدُوا ذَوَيْ عَدْلٍ مِنْكُمْ وَأَقِيمُوا الشَّهَادَةَ لِلَّهِ ۚ ذَٰلِكُمْ يُوعَظُ بِهِ مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۚ وَمَنْ يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجًا

Fe izâ belagne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin evfârikûhunne bi ma’rûfin ve eşhidû zevey adlin minkum ve ekîmûş şehâdete lillâh(lillâhi), zâlikum yûazu bihî men kâne yû’minu billâhi vel yevmil âhir(âhiri), ve men yettekıllâhe yec’al lehu mahrecâ(mahrecen).

Sürelerini doldurma noktasına geldiklerinde o kadınları ya örfün gerektirdiği biçimde tutun yahut da yine örfün gerektirdiği şartlarla onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de tanık tutun. Tanıklığı Allah için tam bir biçimde yapın. Allah´a ve âhiret gününe inanan kişiye işte bu şekilde öğüt verilmektedir. Kim Allah´tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu nasip eder.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 73:20     وَأَقِيمُوا     ve eḳīmū     ve kılın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَىٰ مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِنَ الَّذِينَ مَعَكَ ۚ وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ ۚ عَلِمَ أَنْ لَنْ تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ ۖ فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ ۚ عَلِمَ أَنْ سَيَكُونُ مِنْكُمْ مَرْضَىٰ ۙ وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ يَبْتَغُونَ مِنْ فَضْلِ اللَّهِ ۙ وَآخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۖ فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ ۚ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا ۚ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا وَأَعْظَمَ أَجْرًا ۚ وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ

İnne rabbeke ya´lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyil leyli ve nısfehu ve sulusehu ve tâifetun minellezîne meak(meake), vallâhu yukaddirul leyle ven nehâr(nehâre), alime en len tuhsûhu fe tâbe aleykum, fakreû mâ teyessere minel kur´ân(kur’ânî), alime en seyekûnu minkum merdâ ve âharûne yadribûne fîl’ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi fakreû mâ teyessere minhu ve ekîmus salâte ve âtûz zekâte ve akridullâhe kardan hasenâ(hasenen), ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayren ve a´zame ecrâ(ecren), vestagfirûllâh(vestağfirûllâhe), innellâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin durumunu biliyor. Gecenin üçte ikisinden daha azını, yarısını, üçte birini ayakta geçiriyorsun. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyle. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlamıştır. Sizin onu kuşatamayacağınızı bildi de size tövbe nasip etti. O halde Kur´an´dan, kolay geleni okuyun. Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah´ın lütfundan bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O halde Kur´an´dan, kolay geleni okuyun! Namazı kılın! Zekâtı verin. Güzel bir ödünçle Allah´a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah´tan af dileyin. Hiç kuşkusuz, Allah çok affedici, çok esirgeyicidir.
 


أَقَامَ
[HyperLink1] 98:5     وَيُقِيمُوا     ve yuḳīmū     ve kılmaları
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ ۚ وَذَٰلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ

Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe ve yukîmûs salâte ve yu’tûz zekâte ve zâlike dînul kayyimeh(kayyimeti).

Oysa ki onlara, dini yalnız O´na özgüleyerek, dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece Allah´a ibadet etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte budur doğru, eskimez ve aşınmaz din.
 


إِقَام
[HyperLink1] 21:73     وَإِقَامَ     ve iḳāme     ve kılmayı
 
İsim  İf’al Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim    
    

وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ ۖ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ

Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne).

Onları, bizim buyruğumuzla yol alan önderler yaptık. Onlara iyilikler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, yalnız bize kulluk ediyorlardı.
 


إِقَام
[HyperLink1] 24:37     وَإِقَامِ     ve iḳāmi     ve kılmaktan
 
İsim  İf’al Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

رِجَالٌ لَا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ ۙ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ

Ricâlun lâ tulhîhim ticâratun ve lâ bey’un an zikrillâhi ve ikâmis salâti ve îtâiz zekâti yehâfûne yevmen tetekallebu fîhil kulûbu vel ebsâr(ebsâru).

Öyle erler vardır ki, bir ticaret de bir alışveriş de onları Allah´ın zikrinden/Kur´an´ından, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerle gözlerin döneceği/yer değiştireceği günden korkarlar.
 


إِقَامَت
[HyperLink1] 16:80     إِقَامَتِكُمْ     iḳāmetikum     ikamet
 
İsim  İf’al Kalıbı     İsim Fiil      Mecrûr İsim    
    

وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ سَكَنًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ جُلُودِ الْأَنْعَامِ بُيُوتًا تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ إِقَامَتِكُمْ ۙ وَمِنْ أَصْوَافِهَا وَأَوْبَارِهَا وَأَشْعَارِهَا أَثَاثًا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ

Vallâhu ceale lekum min buyûtikum sekenen ve ceale lekum min culûdil en’âmi buyûten testehıffûnehâ yevme za’nikum ve yevme ikâmetikum ve min asvâfihâ ve evbârihâ ve eş’ârihâ esâsen ve metâan ilâ hîn(hînin).

Allah size, evlerinizden huzur ve sükûn yeri yaptı. Hayvan derilerinden size, gerek göç gününüzde gerek konduğunuz sırada rahatça taşıyacağınız evler yaptı. Ayrıca, hayvanların; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından belli bir süreye kadar kullanabileceğiniz giyimlikler, döşemelikler ve kullanım eşyası verdi.
 


أَقْوَم
[HyperLink1] 2:282     وَأَقْوَمُ     ve eḳve mu     ve daha sağlam
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُ ۚ وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ ۚ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللَّهُ ۚ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللَّهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا ۚ فَإِنْ كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لَا يَسْتَطِيعُ أَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ ۚ وَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْ ۖ فَإِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاءِ أَنْ تَضِلَّ إِحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الْأُخْرَىٰ ۚ وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَاءُ إِذَا مَا دُعُوا ۚ وَلَا تَسْأَمُوا أَنْ تَكْتُبُوهُ صَغِيرًا أَوْ كَبِيرًا إِلَىٰ أَجَلِهِ ۚ ذَٰلِكُمْ أَقْسَطُ عِنْدَ اللَّهِ وَأَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَىٰ أَلَّا تَرْتَابُوا ۖ إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلَّا تَكْتُبُوهَا ۗ وَأَشْهِدُوا إِذَا تَبَايَعْتُمْ ۚ وَلَا يُضَارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَهِيدٌ ۚ وَإِنْ تَفْعَلُوا فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ وَيُعَلِّمُكُمُ اللَّهُ ۗ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûh(fektubûhu), velyektub beynekum kâtibun bil adl(adli), ve lâ ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu felyektub, velyumlilillezî aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â(şey’en), fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daîfen ev lâ yestatîu en yumille huve felyumlil veliyyuhu bil adl(adli), vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mineş şuhedâi en tedılle ıhdâhumâ fe tuzekkire ıhdâhumâl uhrâ ve lâ ye’beş şuhedâu izâ mâ duû, ve lâ tes’emû en tektubûhu sagîran ev kebîran ilâ ecelih(ecelihî), zâlikum aksatu indallâhi ve akvemu liş şehâdeti ve ednâ ellâ tertâbû illâ en tekûne ticâreten hâdıraten tudîrûnehâ beynekum fe leyse aleykum cunâhun ellâ tektubûhâ ve eşhidû izâ tebâya’tum, ve lâ yudârra kâtibun ve lâ şehîd(şehîdun), ve in tef’alû fe innehu fusûkun bikum, vettekûllâh(vettekûllâhe), ve yuallimukumullâh(yuallimukumullâhu), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).

Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah´ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda geçirtsin ve Rabb´inden korksun da borcundan hiç bir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf, çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu, kadınlardan biri şaşırırsa / unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir. Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar. Küçük veya büyük, borcu, süresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında adalete daha yakın, tanıklık için daha sağlam, kuşkuya düşmemeniz için daha elverişlidir. Ancak aranızda döndürüp durduğunuz tamamen peşin bir ticaret söz konusu ise onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Karşılıklı alışveriş yaptığınızda da tanık bulundurun. Yazıcıya da tanığa da zarar verilmesin. Böyle bir şey yaparsanız bu, kendinize kötülük olur. Allah´tan korkun. Allah size öğretiyor. Allah, her şeyi en iyi biçimde bilendir.
 


أَقْوَم
[HyperLink1] 4:46     وَأَقْوَمَ     ve eḳve me     ve daha sağlam
 
İsim         Eril, Tekil    Mansûb İsim    
    

مِنَ الَّذِينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهِ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِأَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِي الدِّينِ ۚ وَلَوْ أَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَأَقْوَمَ وَلَٰكِنْ لَعَنَهُمُ اللَّهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ إِلَّا قَلِيلًا

Minellezîne hâdû yuharrifûnel kelime an mevâdııhî ve yekûlûne semi’nâ ve asaynâ vesme’ gayra musmeın ve râınâ leyyen bi elsinetihim ve ta’nan fîd dîn(dîni) ve lev ennehum kâlû semi’nâ ve ata’nârnâ le kâne hayran lehum ve akvem(kveme) ve lâkin leanehumullâhu bi kufrihim fe lâ yu’minûne illâ kalîlâ(kalîlen).

Yahudilerden öyleleri var ki, kelimeleri yerlerinden kaydırırlar; din içinde sövgüler üreterek, dillerini eğip bükerek: "Dinledik, isyan ettik; dinle, dinlenmez olası, davar güder gibi güt bizi" derler. Eğer onlar, "Dinledik, boyun eğdik, dinle, bak bize!" demiş olsalardı, kendileri için daha hayırlı ve daha yerinde olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden onlara lanet etmiştir. Çok az bir kısmı hariç, iman etmezler.
 


أَقْوَم
[HyperLink1] 17:9     أَقْوَمُ     eḳvemu     en doğru olana
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

إِنَّ هَٰذَا الْقُرْآنَ يَهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا كَبِيرًا

İnne hâzel kur’âne yehdî lilletî hiye akvemu ve yubeşşirul mu’minînellezîne ya’melûnes sâlihâti enne lehum ecren kebîrâ(kebîren).

Şüpheniz olmasın ki bu Kur´an en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar ve müminlere şu yolda müjde verir: Hayra ve barışa yönelik işler yapanlar için büyük bir ödül vardır.
 


أَقْوَم
[HyperLink1] 73:6     وَأَقْوَمُ     ve eḳve mu     ve daha sağlamdır
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

إِنَّ نَاشِئَةَ اللَّيْلِ هِيَ أَشَدُّ وَطْئًا وَأَقْوَمُ قِيلًا

İnne nâşietel leyli hiye eşeddu vat’en ve akvemu kîlâ(kîlen).

Şu bir gerçek ki, yeni bir oluşa koyulmak üzere geceleyin kalkan, yer tutma bakımından daha güçlü, söz bakımından daha etkilidir.
 


تَقْوِيم
[HyperLink1] 95:4     تَقْوِيمٍ     teḳvīmin     biçimde
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ

Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).

Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.
 


قَائِم
[HyperLink1] 3:18     قَائِمًا     ḳāimen     gözeten
 
İsim    Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

شَهِدَ اللَّهُ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ وَالْمَلَائِكَةُ وَأُولُو الْعِلْمِ قَائِمًا بِالْقِسْطِ ۚ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve, vel melâiketu ve ulûl ilmi kâimen bil kıst(kıstı), lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Allah, kendisinden başka tanrı olmadığına tanıktır. Meleklerle ilim sahipleri de adalet ölçüsüne sarılarak tanıklık etmişlerdir ki, o Azîz ve Hakîm olandan başka hiçbir ilah yoktur.
 


قَائِم
[HyperLink1] 3:39     قَائِمٌ     ḳāimun     durup
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَنَادَتْهُ الْمَلَائِكَةُ وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي فِي الْمِحْرَابِ أَنَّ اللَّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَىٰ مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِنَ الصَّالِحِينَ

Fe nâdethul melâiketu ve huve kâimun yusallî fîl mihrâbi, ennallâhe yubeşşiruke bi yahyâ musaddikan bi kelimetin minallâhi ve seyyiden ve hasûran ve nebiyyen mines sâlihîn(sâlihîne).

Zekeriyya mihrapta durmuş namaz kılarken, melekler ona şöyle çağırmıştı: "Allah sana, Allah´tan bir kelimeyi doğrulayıcı bir efendi; nefsine egemen bir benlik, hayır ve barışı sevenlerden bir peygamber olarak Yahya´yı müjdeliyor."
 


قَائِم
[HyperLink1] 3:75     قَائِمًا     ḳāimen     dikilmeden
 
İsim    Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَمِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مَنْ إِنْ تَأْمَنْهُ بِقِنْطَارٍ يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ إِنْ تَأْمَنْهُ بِدِينَارٍ لَا يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ إِلَّا مَا دُمْتَ عَلَيْهِ قَائِمًا ۗ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لَيْسَ عَلَيْنَا فِي الْأُمِّيِّينَ سَبِيلٌ وَيَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Ve min ehlil kitâbi men in te’menhu bi kıntârin yueddihî ileyk(ileyke), ve minhum men in te’menhu bi dînârin lâ yueddihî ileyke illâ mâ dumte aleyhi kâimâ(kâimen), zâlike bi ennehum kâlû leyse aleynâ fîl ummiyyîne sebîl(sebîlun), ve yekûlûne alâllâhil kezibe ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).

Ehlikitap´tan öylesi vardır ki, ona yüklerle emanet teslim etsen onu sana iade eder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dînar emanet etsen, tepesine çökmedikçe onu sana geri vermez. Bunun sebebi şudur: Onlar: "Ümmîlerin, bizim aleyhimize yol bulmaları mümkün değildir." demişlerdir. Onlar, bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler.
 


قَائِم
[HyperLink1] 3:191     قِيَامًا     ḳiyāmen     ayakta
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَٰذَا بَاطِلًا سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).

Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah´ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi."
 


قَائِم
[HyperLink1] 4:5     قِيَامًا     ḳiyāmen     bir geçim kaynağı
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَاءَ أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ قِيَامًا وَارْزُقُوهُمْ فِيهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا

Ve lâ tu’tûs sufehâe emvâlekumulletî cealellâhu lekum kıyâmen verzukûhum fîhâ veksûhum ve kûlû lehum kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen).

Allah´ın sizin için ayakta durma aracı yaptığı mallarınızı kendini bilmez beyinsizlere vermeyin, o mallar içinden onlara rızık ayırın, onları giydirin ve onlara tatlı ve işe yarar bir söz söyleyin.
 


قَائِم
[HyperLink1] 4:103     قِيَامًا     ḳiyāmen     ayakta
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلَاةَ فَاذْكُرُوا اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِكُمْ ۚ فَإِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ ۚ إِنَّ الصَّلَاةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا

Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).

Korku halindeki namazı tamamlayınca, artık Allah´ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.
 


قَائِم
[HyperLink1] 5:97     قِيَامًا     ḳiyāmen     bir durak
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

جَعَلَ اللَّهُ الْكَعْبَةَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ قِيَامًا لِلنَّاسِ وَالشَّهْرَ الْحَرَامَ وَالْهَدْيَ وَالْقَلَائِدَ ۚ ذَٰلِكَ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَأَنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Cealallâhul ka’betel beytel harâme kıyâmen lin nâsi veş şehral harâme vel hedye vel kalâid(kalâide) zâlike li ta’lemû ennellâhe ya’lemu mâ fis semâvâti ve ma fîl ardı ve ennellâhe bikulli şey’in alîm(alîmun).

Allah Kâbe´yi, o saygıya layık evi, o saygıya layık "ay"ı, o kurbanlık hediyeleri ve gerdanlıkları insanlar için bir dayanak, bir ayağa kalkış aracı kıldı. Böyle yaptı ki, Allah´ın göklerde olanı da yerde olanı da bildiğini, Allah´ın herşeyi bilici olduğunu siz de bilesiniz.
 


قَائِم
[HyperLink1] 10:12     قَائِمًا     ḳāimen     ayakta
 
İsim    Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَإِذَا مَسَّ الْإِنْسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنْبِهِ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَائِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَأَنْ لَمْ يَدْعُنَا إِلَىٰ ضُرٍّ مَسَّهُ ۚ كَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Ve izâ messel insâned durru deânâ li cenbihî ev kâiden ev kâimâ(kâimen), fe lemmâ keşefnâ anhu durrehu merre ke’en lem yed’unâ ilâ durrin messeh(messehu), kezâlike zuyyine lil musrifîne mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

İnsanlara zorluk dokunduğu zaman; yan yatarken, otururken, ayaktayken bize yalvarır. Ama sıkıntısını çözdüğümüzde, kendisine dokunan bir zorluk yüzünden bize hiç yalvarmamış gibi çekip gider. Haksızlığa/aşırılığa sapanlara, yapmakta oldukları, işte böyle süslü gösterilmiştir.
 


قَائِم
[HyperLink1] 11:100     قَائِمٌ     ḳāimun     ayaktadırlar
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

ذَٰلِكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْقُرَىٰ نَقُصُّهُ عَلَيْكَ ۖ مِنْهَا قَائِمٌ وَحَصِيدٌ

Zâlike min enbâil kurâ nekussuhu aleyke minhâ kâimun ve hasîd(hasîdun).

İşte bunlar o kentlerin/medeniyetlerin haberlerinden bir kısmı, anlatıyoruz sana. Kimi hâlâ ayakta onların, kimi kökünden biçilip gitmiştir.
 


قَائِم
[HyperLink1] 13:33     قَائِمٌ     ḳāimun     duran
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

أَفَمَنْ هُوَ قَائِمٌ عَلَىٰ كُلِّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ ۗ وَجَعَلُوا لِلَّهِ شُرَكَاءَ قُلْ سَمُّوهُمْ ۚ أَمْ تُنَبِّئُونَهُ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي الْأَرْضِ أَمْ بِظَاهِرٍ مِنَ الْقَوْلِ ۗ بَلْ زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مَكْرُهُمْ وَصُدُّوا عَنِ السَّبِيلِ ۗ وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ

E fe men huve kâimun alâ kulli nefsin bi mâ kesebet, ve cealû lillâhi şurekâ’(şurekâe), kul semmûhum, em tunebbiûnehu bi mâ lâ ya’lemu fîl ardı em bi zâhirin minel kavl(kavli), bel zuyyine lillezîne keferû mekruhum ve suddû anis sebîl(sebîli), ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).

Allah´a ortaklar tanıdılar. Peki, her benliğin yaptığı işin başında duranla bunlar bir mi? De ki: "Onları isimlendirin. Yoksa siz Allah´a, yeryüzünde bilmediği birşey mi haber veriyorsunuz? Yoksa, anlamsız bir laf mı ediyorsunuz?" Hayır, küfre sapanlara, tuzakları süslü gösterildi de yoldan döndürüldüler. Allah´ın şaşırttığına kılavuzluk edecek yok.
 


قَائِم
[HyperLink1] 22:26     وَالْقَائِمِينَ     velḳāimīne     ve ayakta duranlar için
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَإِذْ بَوَّأْنَا لِإِبْرَاهِيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ أَنْ لَا تُشْرِكْ بِي شَيْئًا وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْقَائِمِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ

Ve iz bevve’nâ li ibrâhîme mekânel beyti en lâ tuşrik bî şey’en ve tahhir beytiye lit tâifîne vel kâimîne ver rukkais sucûd(sucûdi).

Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû, secde edenler için temizle.
 


قَائِم
[HyperLink1] 25:64     وَقِيَامًا     ve ḳiyāmen     ve (Onun divanında) durarak
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا

Vellezîne yebîtûne li rabbihim succeden ve kıyâmâ(kıyâmen).

Geceleri, Rableri huzurunda secde ederek, ayakta durarak geçirirler.
 


قَائِم
[HyperLink1] 39:9     وَقَائِمًا     ve ḳāimen     ve ayakta durarak
 
İsim    Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاءَ اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ ۗ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ ۗ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُو الْأَلْبَابِ

Em men huve kânitun ânâel leyli sâciden ve kâimen yahzerul âhırete ve yercû rahmete rabbih(rabbihî), kul hel yestevîllezîne ya’lemûne vellezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne), innemâ yetezekkeru ulûl elbâb(elbâbi).

Böyle birisi; gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan, Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır."
 


قَائِم
[HyperLink1] 39:68     قِيَامٌ     ḳiyāmun     kalkmış
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَنْ شَاءَ اللَّهُ ۖ ثُمَّ نُفِخَ فِيهِ أُخْرَىٰ فَإِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ

Ve nufiha fîs sûri fe saıka men fîs semâvâti ve men fîl ardı illâ men şâallâh(şâallâhu), summe nufiha fîhi uhrâ fe izâhum kıyâmun yanzurûn(yanzurûne).

Sura üflenmiştir; Allah´ın dilediği kimseler dışında göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yere yıkılmıştır. Sonra sura bir daha üflenmiştir. İşte hepsi ayağa kalkmış bakıyorlar.
 


قَائِم
[HyperLink1] 51:45     قِيَامٍ     ḳiyāmin     ayağa kalkmaya
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنْتَصِرِينَ

Fe mestetâû min kıyâmin ve mâ kânû muntesirîne.

Ne kalkıp kaçabildiler ne de kendilerine yardım eden oldu.
 


قَائِم
[HyperLink1] 62:11     قَائِمًا     ḳāimen     ayakta
 
İsim    Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَإِذَا رَأَوْا تِجَارَةً أَوْ لَهْوًا انْفَضُّوا إِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَائِمًا ۚ قُلْ مَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ مِنَ اللَّهْوِ وَمِنَ التِّجَارَةِ ۚ وَاللَّهُ خَيْرُ الرَّازِقِينَ

Ve izâ reev ticâreten ev lehveninfaddû ileyhâ ve terekûke kâimâ(kâimen), kul mâ indallâhi hayrun minel lehvi ve minet ticâreh(ticâreti), vallâhu hayrur râzıkîn(râzıkîne).

Bir ticaret yahut oyun, eğlence görür görmez, dağılıp ona yöneldiler de seni ayaküstü bıraktılar. Onlara de ki: "Allah katında bulunan, eğlenceden de ticaretten de hayırlıdır! Ve Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır."
 


قَائِم
[HyperLink1] 70:33     قَائِمُونَ     ḳāimūne     yaparlar
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَالَّذِينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ

Vellezîne hum bi şehâdâtihim kâimûn(kâimûne).

Bunlar, tanıklıklarını tam yaparlar.
 


قَائِمَة
[HyperLink1] 3:113     قَائِمَةٌ     ḳāimetun     ayakta duran
 
Sıfat    Etken     Dişil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

لَيْسُوا سَوَاءً ۗ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ أُمَّةٌ قَائِمَةٌ يَتْلُونَ آيَاتِ اللَّهِ آنَاءَ اللَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ

Leysû sevâ’(sevâen), min ehlil kitâbi ummetun kâimetun yetlûne âyâtillâhi ânâel leyli ve hum yescudûn(yescudûne).

Ama hepsi bir değildir. Ehlikitap içinden Allah için baş kaldıran/Allah huzurunda el bağlayan/hak ve adaleti ayakta tutan/kalkınıp yükselen bir zümre de vardır; gece saatlerinde secdelere kapanmış olarak Allah´ın ayetlerini okurlar.
 


قَائِمَة
[HyperLink1] 11:71     قَائِمَةٌ     ḳāimetun     ayaktaydı
 
İsim    Etken     Dişil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَامْرَأَتُهُ قَائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَاقَ وَمِنْ وَرَاءِ إِسْحَاقَ يَعْقُوبَ

Vemreetuhu kâimetun fe dahıket fe beşşernâhâ bi ishâka ve min verâi ishâka ya´kûb(ya´kûbe).

Orada dikilmekte olan karısı güldü. Bunun üzerine ona İshak´ı müjdeledik, İshak´ın arkasından da Yakub´u.
 


قَائِمَة
[HyperLink1] 18:36     قَائِمَةً     ḳāimeten     kopacağını
 
İsim    Etken     Dişil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً وَلَئِنْ رُدِدْتُ إِلَىٰ رَبِّي لَأَجِدَنَّ خَيْرًا مِنْهَا مُنْقَلَبًا

Ve mâ ezunnus sâate kâimeten ve le in rudidtu ilâ rabbî le ecidenne hayren minhâ munkalebâ(munkaleben).

"Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Ama eğer Rabbime döndürülüp götürülürsem, bundan daha iyisini bulacağımdan eminim."
 


قَائِمَة
[HyperLink1] 41:50     قَائِمَةً     ḳāimeten     kopacağını
 
İsim    Etken     Dişil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِنَّا مِنْ بَعْدِ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هَٰذَا لِي وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً وَلَئِنْ رُجِعْتُ إِلَىٰ رَبِّي إِنَّ لِي عِنْدَهُ لَلْحُسْنَىٰ ۚ فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُوا وَلَنُذِيقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ

Ve le in ezaknâhu rahmeten minnâ min ba’di darrâe messethu le yekûlenne hâzâ lî ve mâ ezunnus sâate kâimeten ve le in ruci’tu ilâ rabbî inne lî indehu lel husnâ, fe le nunebbiennellezîne keferû bimâ amilû ve le nuzîkannehum min azâbin galîz(galîzin).

Eğer kendisine dokunan bir zorluktan/zarardan sonra bizden bir rahmet tattırsak, yemin olsun şöyle diyecektir: "Bu benim hakkım! Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülmüş olsam da şüphesiz, O´nun katında benim için şaşmaz güzellikler vardır." Yemin olsun, biz o nankörlük edenlere, yapıp ettiklerini haber vereceğiz. Yemin olsun, o çetin azabı onlara tattıracağız.
 


قَائِمَة
[HyperLink1] 59:5     قَائِمَةً     ḳāimeten     dikili
 
İsim    Etken     Dişil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

مَا قَطَعْتُمْ مِنْ لِينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَائِمَةً عَلَىٰ أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اللَّهِ وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِقِينَ

Mâ kata’tum min lînetin ev terektumûhâ kâimeten alâ usûlihâ fe bi iznillâhi ve li yuhziyel fâsikîn(fâsikîne).

Bir hurma ağacını kestiniz, yahut onu kökleri üzerine dikili bıraktınızsa, bu Allah´ın izniyledir; yoldan çıkmışları rezil etmesi içindir.
 


قَامَ
[HyperLink1] 2:20     قَامُوا     ḳāmū     dikilip kalırlar
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَارَهُمْ ۖ كُلَّمَا أَضَاءَ لَهُمْ مَشَوْا فِيهِ وَإِذَا أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُوا ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Yekâdul berku yahtafu ebsârehum kullemâ edâe lehum meşev fîhi, ve izâ azleme aleyhim kâmû ve lev şâellâhu le zehebe bi sem’ihim ve ebsârihim innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Şimşek, neredeyse gözlerini çarpıp götürüverecek. Kendilerine her aydınlık sunduğunda, orada yürürler. Üzerlerine karanlık binince çakılıp kalırlar. Eğer Allah dileseydi, işitme güçlerini de gözlerini de elbette alıp götürürdü. Çünkü Allah her şeye Kadîr´dir.
 


قَامَ
[HyperLink1] 2:238     وَقُومُوا     ve ḳūmū     ve durun
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَىٰ وَقُومُوا لِلَّهِ قَانِتِينَ

Hâfizû alâs salavâti ves salâtil vustâ ve kûmû lillâhi kânitîn(kânitîne).

Namazları ve orta namazı koruyun. Tam bir saygıyla Allah´ın huzurunda kıyam edin.
 


قَامَ
[HyperLink1] 2:275     يَقُومُونَ     yeḳūmūne     kalkamazlar
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لَا يَقُومُونَ إِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا إِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبَا ۗ وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا ۚ فَمَنْ جَاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّهِ فَانْتَهَىٰ فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللَّهِ ۖ وَمَنْ عَادَ فَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel mess(messi), zâlike bi ennehum kâlû innemal bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve harramer ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selef(selefe), ve emruhû ilâllâh(ilâllâhi), ve men âde fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

O ribayı yiyenler, şeytanın bir dokunuşla çarptığı kişinin kalkışından başka türlü kalkamazlar. Bu böyledir, çünkü onlar, "Alış-veriş de riba gibidir." demişlerdir. Oysa ki Allah, alış-verişi helal, ribayı haram kılmıştır. Kendisine Rabb´inden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi kendisine, işi Allah´a kalmıştır. Yeniden ribaya dönene gelince, böyleleri ateşin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır orada.
 


قَامَ
[HyperLink1] 2:275     يَقُومُ     yeḳūmu     kalkarlar
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لَا يَقُومُونَ إِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا إِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبَا ۗ وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا ۚ فَمَنْ جَاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّهِ فَانْتَهَىٰ فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللَّهِ ۖ وَمَنْ عَادَ فَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel mess(messi), zâlike bi ennehum kâlû innemal bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve harramer ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selef(selefe), ve emruhû ilâllâh(ilâllâhi), ve men âde fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

O ribayı yiyenler, şeytanın bir dokunuşla çarptığı kişinin kalkışından başka türlü kalkamazlar. Bu böyledir, çünkü onlar, "Alış-veriş de riba gibidir." demişlerdir. Oysa ki Allah, alış-verişi helal, ribayı haram kılmıştır. Kendisine Rabb´inden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi kendisine, işi Allah´a kalmıştır. Yeniden ribaya dönene gelince, böyleleri ateşin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır orada.
 


قَامَ
[HyperLink1] 4:102     فَلْتَقُمْ     felteḳum     namaza dursun
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَإِذَا كُنْتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلَاةَ فَلْتَقُمْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَائِكُمْ وَلْتَأْتِ طَائِفَةٌ أُخْرَىٰ لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ ۗ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةً ۚ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِنْ كَانَ بِكُمْ أَذًى مِنْ مَطَرٍ أَوْ كُنْتُمْ مَرْضَىٰ أَنْ تَضَعُوا أَسْلِحَتَكُمْ ۖ وَخُذُوا حِذْرَكُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُهِينًا

Ve izâ kunte fîhim fe ekamte lehumus salâte fel tekum tâifetun minhum meake vel ye’huzû eslihatehum fe izâ secedû fel yekûnû min verâikum, vel te’ti tâifetun uhrâ lem yusallû fel yusallû meake vel ye’huzû hızrahum ve eslihatehum veddellezîne keferû lev tagfulûne an eslihatikum ve emtiatikum fe yemîlûne aleykum meyleten vâhıdeh(vâhıdeten) ve lâ cunâha aleykum in kâne bikum ezen min matarin ev kuntum mardâ en tedaû eslihatekum, ve huzû hızrakum innallâhe eadde lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).

Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir grup seninle namaza dursun; silahlarını da alsınlar. Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında beklesinler. Sonra namaz kılmamış olan diğer grup gelip seninle birlikte kılsınlar. Dikkatli olsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler isterler ki, silahlarınızdan ve teçhizatınızdan habersiz olasınız da üstünüze bir çullanışla çullanıversinler. Eğer yağmurdan gelen bir sıkıntı varsa yahut hasta-yaralı iseniz silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Ama tedbirinizi alın, dikkatli olun. Allah, kâfirler için rezil edici bir azap hazırlamıştır.
 


قَامَ
[HyperLink1] 4:127     تَقُومُوا     teḳūmū     yerine getirmeniz
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَاءِ ۖ قُلِ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِيهِنَّ وَمَا يُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ فِي يَتَامَى النِّسَاءِ اللَّاتِي لَا تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ وَتَرْغَبُونَ أَنْ تَنْكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الْوِلْدَانِ وَأَنْ تَقُومُوا لِلْيَتَامَىٰ بِالْقِسْطِ ۚ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِهِ عَلِيمًا

Ve yesteftûneke fîn nisâi kulillâhu yuftîkum fîhinne, ve mâ yutlâ aleykum fîl kitâbi fî yetâmen nisâillâtî lâ tu’tûnehunne mâ kutibe lehunne ve tergabûne en tenkihûhunne vel mustad’afîne minel vildâni, ve en tekûmû lil yetâmâ bil kıst(kıstı) ve mâ tef’alû min hayrin fe innallâhe kâne bihî alîmâ(alîmen).

Senden kadınlar hakkında fetva soruyorlar. De ki: "Onlar hakkında fetvayı size Allah veriyor." Yazılmış hakları olanı kendilerine vermeyip de kendileriyle nikâhlanmak istediğiniz kadınların yetimleri hakkında, ezilip horlanan çocuklar hakkında, yetimler için adaleti yerine getirmeniz hakkında. Kitap´ta olup da yüzünüze karşı okunan şeyler var. Hayır olarak yaptığınız her şeyi Allah, hakkıyla bilmektedir.
 


قَامَ
[HyperLink1] 4:142     قَامُوا     ḳāmū     kalkarlar
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللَّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُوا إِلَى الصَّلَاةِ قَامُوا كُسَالَىٰ يُرَاءُونَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللَّهَ إِلَّا قَلِيلًا

İnnel munâfikîne yuhâdiûnallahe ve huve hâdiuhum, ve izâ kâmû ilas salâti kâmû kusâlâ yurâunen nâse ve lâ yezkurûnallâhe illâ kalîlâ(kalîlen).

Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah´ı aldatmaya uğraşıyorlar. Ama Allah da onları aldatıyor. Onlar namaza kalktıklarında tembel-miskin bir halde kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Onlar Allah´ı çok az hatırlarlar.
 


قَامَ
[HyperLink1] 4:142     قَامُوا     ḳāmū     kalktıkları
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللَّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُوا إِلَى الصَّلَاةِ قَامُوا كُسَالَىٰ يُرَاءُونَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللَّهَ إِلَّا قَلِيلًا

İnnel munâfikîne yuhâdiûnallahe ve huve hâdiuhum, ve izâ kâmû ilas salâti kâmû kusâlâ yurâunen nâse ve lâ yezkurûnallâhe illâ kalîlâ(kalîlen).

Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah´ı aldatmaya uğraşıyorlar. Ama Allah da onları aldatıyor. Onlar namaza kalktıklarında tembel-miskin bir halde kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Onlar Allah´ı çok az hatırlarlar.
 


قَامَ
[HyperLink1] 5:6     قُمْتُمْ     ḳumtum     dur(mak iste)diğiniz
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلَاةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُءُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَيْنِ ۚ وَإِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُوا ۚ وَإِنْ كُنْتُمْ مَرْضَىٰ أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ أَوْ جَاءَ أَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَائِطِ أَوْ لَامَسْتُمُ النِّسَاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَاءً فَتَيَمَّمُوا صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ مِنْهُ ۚ مَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلَٰكِنْ يُرِيدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ kumtum iles salâti fagsilû vucûhekum ve eydiyekum ilel merâfikı vemsehû bi ruusikum ve erculekum ilâl ka’beyn(ka’beyni) ve in kuntum cunuben fattahherû ve in kuntum mardâ ev alâ seferin ev câe ehadun minkum minel gâitı ev lâmestumun nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum minh(minhu) mâ yurîdullâhu li yec’ale aleykum min haracin ve lâkin yurîdu li yutahhirekum ve li yutimme ni’metehu aleykum leallekum teşkurûn(teşkurûne).

Ey iman sahipleri! Namaza duracağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedin ve topuklara kadar ayaklarınızı meshedin/yahut yıkayın. Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin! Hasta yahut yolculuk halinde iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi ondan meshedin. Allah size zorluk çıkarmak istemiyor. Ancak sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredebilesiniz.
 


قَامَ
[HyperLink1] 5:107     يَقُومَانِ     yeḳūmāni     geçer
 
Fiil         3. şahıs, Eril, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَإِنْ عُثِرَ عَلَىٰ أَنَّهُمَا اسْتَحَقَّا إِثْمًا فَآخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ الَّذِينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْأَوْلَيَانِ فَيُقْسِمَانِ بِاللَّهِ لَشَهَادَتُنَا أَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا وَمَا اعْتَدَيْنَا إِنَّا إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ

Fe in usire alâ ennehumâstehakkâ ismen fe âharâni yekûmâni makâmehumâ minellezînestehakka aleyhimul evleyâni fe yuksîmâni billâhi le şehâdetunâ ehakku min şehâdetihimâ ve ma’tedeynâ, innâ izen le minez zâlimîn(zâlimîne).

Eğer onların bir günah işledikleri kesinlikle anlaşılırsa o zaman, tercih edilmiş olan bu ikisinin yerine bunların aleyhinde bulundukları taraftan iki kişi geçerek şöyle yemin ederler: "Allah şahit olsun ki bizim tanıklığımız, onların tanıklığından daha doğrudur. Biz hiçbir haksızlık yapmadık. Aksi halde mutlaka zalimlerden olurduk."
 


قَامَ
[HyperLink1] 9:84     تَقُمْ     teḳum     durma
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَا تُصَلِّ عَلَىٰ أَحَدٍ مِنْهُمْ مَاتَ أَبَدًا وَلَا تَقُمْ عَلَىٰ قَبْرِهِ ۖ إِنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَمَاتُوا وَهُمْ فَاسِقُونَ

Ve lâ tusalli alâ ehadin minhum mâte ebeden ve lâ tekum alâ kabrih(kabrihi), innehum keferû billâhi ve resûlihî ve mâtû ve hum fâsikûn (fâsikûne).

Onlardan ölen biri üzerine sonsuza dek dua etme; böyle birinin mezarı başında da durma. Bunlar Allah´a ve resulüne nankörlük ettiler ve yoldan sapmış olarak ölüp gittiler.
 


قَامَ
[HyperLink1] 9:108     تَقُومَ     teḳūme     (namaza) durmana
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لَا تَقُمْ فِيهِ أَبَدًا ۚ لَمَسْجِدٌ أُسِّسَ عَلَى التَّقْوَىٰ مِنْ أَوَّلِ يَوْمٍ أَحَقُّ أَنْ تَقُومَ فِيهِ ۚ فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ أَنْ يَتَطَهَّرُوا ۚ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ

Lâ tekum fîhi ebedâ(ebeden), le mescidun ussise alet takvâ min evveli yevmin ehakku en tekûme fîh(fîhi), fîhi ricâlun yuhıbbûne en yetetahherû, vallâhu yuhıbbul muttahhirîn(muttahhirîne).

Böyle bir mescitte sakın namaza durma! Daha ilk gününde takva üzerine kurulan bir mescit, içinde namaz kılman için çok daha uygundur. Temizlenmek arzusu taşıyan erler vardır o mescitte. Allah, temizlenenleri sever.
 


قَامَ
[HyperLink1] 9:108     تَقُمْ     teḳum     namaza durma
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لَا تَقُمْ فِيهِ أَبَدًا ۚ لَمَسْجِدٌ أُسِّسَ عَلَى التَّقْوَىٰ مِنْ أَوَّلِ يَوْمٍ أَحَقُّ أَنْ تَقُومَ فِيهِ ۚ فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ أَنْ يَتَطَهَّرُوا ۚ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ

Lâ tekum fîhi ebedâ(ebeden), le mescidun ussise alet takvâ min evveli yevmin ehakku en tekûme fîh(fîhi), fîhi ricâlun yuhıbbûne en yetetahherû, vallâhu yuhıbbul muttahhirîn(muttahhirîne).

Böyle bir mescitte sakın namaza durma! Daha ilk gününde takva üzerine kurulan bir mescit, içinde namaz kılman için çok daha uygundur. Temizlenmek arzusu taşıyan erler vardır o mescitte. Allah, temizlenenleri sever.
 


قَامَ
[HyperLink1] 14:41     يَقُومُ     yeḳūmu     görüleceği
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ

Rabbenagfirlî ve li vâlideyye ve lil mu’minîne yevme yekûmul hisâb(hisâbu).

"Rabbimiz, hesabın ortaya geleceği gün; beni, anne babamı ve inananları affet!"
 


قَامَ
[HyperLink1] 18:14     قَامُوا     ḳāmū     kalktılar
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَرَبَطْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ إِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَنْ نَدْعُوَ مِنْ دُونِهِ إِلَٰهًا ۖ لَقَدْ قُلْنَا إِذًا شَطَطًا

Ve rabatnâ alâ kulûbihim iz kâmû fe kâlû rabbunâ rabbus semâvâti vel ardı len ned´uve min dûnihî ilâhen lekad kulnâ izen şetatâ(şetaten).

Kalpleriyle aramızda bir bağ kurduk/kalplerini dayanıklı kıldık. Kalkıp şöyle dediler: "Rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir. O´ndan başka hiçbir ilaha yakarmayız. Aksini yaparsak saçma söz söylemiş oluruz."
 


قَامَ
[HyperLink1] 26:218     تَقُومُ     teḳūmu     namaza durduğun
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ

Ellezî yerâke hîne tekûm(tekûmu).

O ki görüyor seni kıyam ettiğin zaman.
 


قَامَ
[HyperLink1] 27:39     تَقُومَ     teḳūme     sen kalkmadan
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قَالَ عِفْرِيتٌ مِنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَ ۖ وَإِنِّي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٌ

Kâle ıfrîtun minel cinni ene âtîke bihî kable en tekûme min makâmik(makâmike) ve innî aleyhi le kaviyyun emîn(emînun).

Cinlerden bir ifrit şöyle dedi: "Sen daha makamından kalkmadan, onu sana getirebilirim. Ben bunu yapacak güçteyim ve gerçekten güvenilir biriyim."
 


قَامَ
[HyperLink1] 30:12     تَقُومُ     teḳūmu     başladığı
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ

Ve yevme tekûmus sâatu yublisul mucrimûn(mucrimûne).

Kıyametin kopacağı gün, günahkârlar sus pus olacaklardır.
 


قَامَ
[HyperLink1] 30:14     تَقُومُ     teḳūmu     başladığı
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ

Ve yevme tekûmus sâatu yevmeizin yeteferrakûn(yeteferrakûne).

Saat gelip çattığı gün, o gün, hepsi birbirinden ayrılacaktır.
 


قَامَ
[HyperLink1] 30:25     تَقُومَ     teḳūme     durmasıdır
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ تَقُومَ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ ۚ ثُمَّ إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْأَرْضِ إِذَا أَنْتُمْ تَخْرُجُونَ

Ve min âyâtihî en tekûmes semâu vel ardu bi emrih(emrihî), summe izâ deâkum da’veten minel ardı izâ entum tahrucûn(tahrucûne).

Göğün ve yerin O´nun emriyle ayakta durması da O´nun ayetlerindendir. Sonra sizi bir çağrıyla davet ettiğinde siz yerden hemen çıkacaksınız.
 


قَامَ
[HyperLink1] 30:55     تَقُومُ     teḳūmu     başladığı
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ ۚ كَذَٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ

Ve yevme tekûmus sâatu yuksimul mucrimûne mâ lebisû gayra sâah(sâatin), kezâlike kânû yu’fekûn(yu’fekûne).

Saat gelip kıyamet koptuğu gün, günahkârlar dünyada bir saatten başka kalmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle çevriliyorlardı.
 


قَامَ
[HyperLink1] 34:46     تَقُومُوا     teḳūmū     kalkın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قُلْ إِنَّمَا أَعِظُكُمْ بِوَاحِدَةٍ ۖ أَنْ تَقُومُوا لِلَّهِ مَثْنَىٰ وَفُرَادَىٰ ثُمَّ تَتَفَكَّرُوا ۚ مَا بِصَاحِبِكُمْ مِنْ جِنَّةٍ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ لَكُمْ بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ

Kul innemâ eızukum bi vâhideh(vâhidetin), en tekûmû lillâhi mesnâ ve furâdâ summe tetefekkerû, mâ bi sâhıbikum min cinneh(cinnetin), in huve illâ nezîrun lekum beyne yedey azâbin şedîd(şedîdin).

De ki: "Size, bir tek şey öğütleyeceğim: Allah için ikişer ikişer, teker teker kalkın, sonra da iyice düşünün!" Arkadaşınızda cinnetten eser yok! O, şiddetli bir azap öncesinde sizi uyaran bir kişiden başkası değil.
 


قَامَ
[HyperLink1] 40:46     تَقُومُ     teḳūmu     koptuğu
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا ۖ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ

En nâru yu’radûne aleyhâ guduvven ve aşiyyâ(aşiyyen) ve yevme tekûmus sâah(sâatu), edhılû âle firavne eşeddel azâb(azâbi).

Sabah akşam, ateşe arz olunurlar. Kıyamet koptuğu gün de şöyle denir: "Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!"
 


قَامَ
[HyperLink1] 40:51     يَقُومُ     yeḳūmu     (şahidliğe) duracakları
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ

İnnâ le nensuru rusulenâ vellezîne âmenû fîl hayâtid dunyâ ve yevme yekûmul eşhâd(eşhâdu).

Şu bir gerçek ki, biz, resullerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında hem de tanıkların ayağa kalkacakları gün mutlaka yardım edeceğiz.
 


قَامَ
[HyperLink1] 45:27     تَقُومُ     teḳūmu     başladığı
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ

Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), ve yevme tekûmus sâatu yevme izin yahserul mubtılûn(mubtılûne).

Göklerin ve yerin mülkü/saltanatı Allah´ındır. Kıyamet kopunca, işte o gün, gerçekleri hükümsüz kılanlar hüsrana uğrayacaklardır.
 


قَامَ
[HyperLink1] 52:48     تَقُومُ     teḳūmu     kalktığın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا ۖ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ

Vasbir li hukmi rabbike fe inneke bi a’yuninâ, ve sebbih bi hamdi rabbike hîne tekûmu.

Rabbinin hükmüne sabret! Kuşkusuz, sen bizim gözlerimizin önündesin. Kalktığında, Rabbinin hamdiyle tespih et!
 


قَامَ
[HyperLink1] 57:25     لِيَقُومَ     liyeḳūme     yerine getirsinler diye
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ ۖ وَأَنْزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِ ۚ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ

Lekad erselnâ rusulenâ bil beyyinâti ve enzelnâ meahumul kitâbe vel mîzâne li yekûmen nâsu bil kıst(kıstı), ve enzelnel hadîde fîhi be’sun şedîdun ve menâfiu lin nâsi ve li ya’lemallâhu men yensuruhu ve rusulehu bil gayb(gaybi), innellâhe kavîyyun azîz(azîzun).

Yemin olsun, biz, resullerimizi açık seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitap´ı ve ölçüyü de indirdik ki, insanlar adaleti ayakta tutsunlar/adaletle doğrulsunlar. Ve demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır. Allah bu sayede, kendisine ve resullerine, gayba inanarak kimin yardım edeceğini bilecektir. Allah Kavî´dir, Azîz´dir.
 


قَامَ
[HyperLink1] 72:19     قَامَ     ḳāme     kalktığında
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَأَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللَّهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَدًا

Ve ennehu lemmâ kâme abdullâhi yedûhu kâdû yekûnûne aleyhi libedâ(libeden).

Allah´ın kulu kalkmış O´na yakarırken, onlar onun üzerine keçeleşir gibi üşüşüyorlardı.
 


قَامَ
[HyperLink1] 73:2     قُمِ     ḳumi     kalk
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

قُمِ اللَّيْلَ إِلَّا قَلِيلًا

Kumil leyle illâ kalîlâ(kâlilen).

Geceleyin kalk! Kısa bir süre hariç,
 


قَامَ
[HyperLink1] 73:20     تَقُومُ     teḳūmu     kalktığını
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَىٰ مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِنَ الَّذِينَ مَعَكَ ۚ وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ ۚ عَلِمَ أَنْ لَنْ تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ ۖ فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ ۚ عَلِمَ أَنْ سَيَكُونُ مِنْكُمْ مَرْضَىٰ ۙ وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ يَبْتَغُونَ مِنْ فَضْلِ اللَّهِ ۙ وَآخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۖ فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ ۚ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا ۚ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا وَأَعْظَمَ أَجْرًا ۚ وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ

İnne rabbeke ya´lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyil leyli ve nısfehu ve sulusehu ve tâifetun minellezîne meak(meake), vallâhu yukaddirul leyle ven nehâr(nehâre), alime en len tuhsûhu fe tâbe aleykum, fakreû mâ teyessere minel kur´ân(kur’ânî), alime en seyekûnu minkum merdâ ve âharûne yadribûne fîl’ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi fakreû mâ teyessere minhu ve ekîmus salâte ve âtûz zekâte ve akridullâhe kardan hasenâ(hasenen), ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayren ve a´zame ecrâ(ecren), vestagfirûllâh(vestağfirûllâhe), innellâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin durumunu biliyor. Gecenin üçte ikisinden daha azını, yarısını, üçte birini ayakta geçiriyorsun. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyle. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlamıştır. Sizin onu kuşatamayacağınızı bildi de size tövbe nasip etti. O halde Kur´an´dan, kolay geleni okuyun. Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah´ın lütfundan bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O halde Kur´an´dan, kolay geleni okuyun! Namazı kılın! Zekâtı verin. Güzel bir ödünçle Allah´a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah´tan af dileyin. Hiç kuşkusuz, Allah çok affedici, çok esirgeyicidir.
 


قَامَ
[HyperLink1] 74:2     قُمْ     ḳum     kalk
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

قُمْ فَأَنْذِرْ

Kum fe enzir.

Kalk da uyar!
 


قَامَ
[HyperLink1] 78:38     يَقُومُ     yeḳūmu     dururlar
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ صَفًّا ۖ لَا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَٰنُ وَقَالَ صَوَابًا

Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).

O gün, Rûh ve melekler saf bağlayıp kıyama geçerler. Rahman´ın izin verdiği dışındakiler konuşamazlar. O izin verilen, doğruyu söyler.
 


قَامَ
[HyperLink1] 83:6     يَقُومُ     yeḳūmu     dururlar
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ

Yevme yekûmun nâsu li rabbil âlemîn(âlemîne).

Bir gün ki, insanlar, âlemlerin Rabbi huzurunda kıyama geçerler.
 


قَوَام
[HyperLink1] 25:67     قَوَامًا     ḳavāmen     dengeli
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَالَّذِينَ إِذَا أَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَٰلِكَ قَوَامًا

Vellezîne izâ enfekû lem yusrifû ve lem yakturû ve kâne beyne zâlike kavâmâ(kavâmen).

Onlar harcadıkları zaman ne savurganlığa saparlar ne de cimrilik ederler. O ikisi arasında bir dengededir bu.
 


قَوْم
[HyperLink1] 2:54     لِقَوْمِهِ     liḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنْفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُوا إِلَىٰ بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُوا أَنْفُسَكُمْ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ عِنْدَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ ۚ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ

Ve iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmi innekum zalemtum enfusekum bittihâzikumul icle fe tûbû ilâ bâriikum faktulû enfusekum zâlikum hayrun lekum inde bâriikum fe tâbe aleykum innehu huvet tevvâbur rahîm(rahîmu).

Hani Mûsa, toplumuna demişti ki: "Ey toplumum, buzağıyı tanrı edinmenizle öz benliklerinize zulmettiniz. Hadi, yaratıcınıza, Bâri´nize tövbe edin; egolarınızı öldürün. Böyle yapmanız yaratıcınız katında sizin için daha iyidir; O sizin tövbelerinizi kabul eder. Hiç kuşkusuz O, evet O, tövbeleri çok kabul edendir, rahmeti sonsuz olandır."
 


قَوْم
[HyperLink1] 2:54     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنْفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُوا إِلَىٰ بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُوا أَنْفُسَكُمْ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ عِنْدَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ ۚ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ

Ve iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmi innekum zalemtum enfusekum bittihâzikumul icle fe tûbû ilâ bâriikum faktulû enfusekum zâlikum hayrun lekum inde bâriikum fe tâbe aleykum innehu huvet tevvâbur rahîm(rahîmu).

Hani Mûsa, toplumuna demişti ki: "Ey toplumum, buzağıyı tanrı edinmenizle öz benliklerinize zulmettiniz. Hadi, yaratıcınıza, Bâri´nize tövbe edin; egolarınızı öldürün. Böyle yapmanız yaratıcınız katında sizin için daha iyidir; O sizin tövbelerinizi kabul eder. Hiç kuşkusuz O, evet O, tövbeleri çok kabul edendir, rahmeti sonsuz olandır."
 


قَوْم
[HyperLink1] 2:60     لِقَوْمِهِ     liḳavmihi     kavmi için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذِ اسْتَسْقَىٰ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ فَقُلْنَا اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ ۖ فَانْفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا ۖ قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ ۖ كُلُوا وَاشْرَبُوا مِنْ رِزْقِ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ

Ve izisteskâ mûsâ li kavmihî fe kulnâdrib bi asâkel hacer(hacere) fenfeceret minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum kulû veşrebû min rızkıllâhi ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne).

Bir zamanlar Mûsa, toplumu için su istemişti de biz, "Değneğinle şu taşa vur!" demiştik. Taştan hemen oniki göze fışkırmıştı. Her bölük insan kendilerine özgü su kaynağını bilmişti. "Allah´ın rızkından yiyin, için; yeryüzünde bozgunculuk yaparak şuna buna saldırmayın." demiştik.
 


قَوْم
[HyperLink1] 2:67     لِقَوْمِهِ     liḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةً ۖ قَالُوا أَتَتَّخِذُنَا هُزُوًا ۖ قَالَ أَعُوذُ بِاللَّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ

Ve iz kâle mûsâ li kavmihî innallâhe ye’murukum en tezbehû bakarah(bakaraten), kâlû e tettehızunâ huzuvâ(huzuven), kâle eûzu billâhi en ekûne minel câhilîn(câhilîne).

Mûsa, toplumuna dedi ki: "Allah size, bir inek kesmenizi emrediyor." Dediler ki: "Sen bizimle alay mı ediyorsun?" Dedi ki: "Cahillerden biri olmaktan Allah´a sığınırım."
 


قَوْم
[HyperLink1] 2:118     لِقَوْمٍ     liḳavmin     kavimler için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللَّهُ أَوْ تَأْتِينَا آيَةٌ ۗ كَذَٰلِكَ قَالَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِثْلَ قَوْلِهِمْ ۘ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ ۗ قَدْ بَيَّنَّا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ

Ve kâlellezîne lâ ya’lemûne lev lâ yukellimunâllâhu ev te’tînâ âyeh(âyetun), kezâlike kâlellezîne min kablihim misle kavlihim, teşâbehet kulûbuhum, kad beyyennal âyâti li kavmin yûkınûn(yûkınûne).

Bilgiden yoksun olanlar dedi ki: "Allah bizimle konuşsaydı yahut bize bir mucize gelseydi ya!..." Onlardan öncekiler de aynen onların dediği gibi demişti. Kalpleri birbirine benzemiştir. Biz ayetleri, gerçeği apaçık bilmek isteyenler için iyiden iyiye açıklamışızdır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 2:164     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir topluluk için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ مَاءٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِنْ كُلِّ دَابَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri vel fulkilletî tecrî fîl bahri bimâ yenfeun nâse ve mâ enzelallâhu mines semâi min mâin fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ ve besse fîhâ min kulli dâbbe(dâbbetin), ve tasrîfir riyâhı ves sehâbil musahhari beynes semâi vel ardı le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

Şu bir gerçek ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanların yararı için denizde yüzüp giden gemilerde, Allah´ın gökten suyu indirip onunla, ölümünden sonra toprağı dirilterek üzerine tüm canlılardan yaymasında, rüzgarların bir düzen içinde yönden yöne çevrilmesinde, gök ve yer arasında bir hizmete memur edilen bulutlarda, aklını işleten bir topluluk için sayısız izler-işaretler-ibretler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 2:230     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَإِنْ طَلَّقَهَا فَلَا تَحِلُّ لَهُ مِنْ بَعْدُ حَتَّىٰ تَنْكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُ ۗ فَإِنْ طَلَّقَهَا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَنْ يَتَرَاجَعَا إِنْ ظَنَّا أَنْ يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ ۗ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

Fe in tallakahâ fe lâ tahıllu lehu min ba’du hattâ tenkiha zevcen gayrah(gayrahu), fe in tallakahâ fe lâ cunâha aleyhimâ en yeterâceâ in zannâ en yukîmâ hudûdallâh(hudûdallâhi), ve tilke hudûdullâhi yubeyyinuhâ li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).

Bütün bunların ardından erkek, kadını boşarsa artık bundan sonra başka bir eşle nikahlanıncaya kadar ilk erkeğe helal olmaz. İkinci erkek kadını boşadığında, boşanan kadınla ilk erkek Allah´ın sınırlarını koruyabileceklerini düşünürlerse, birbirlerine dönmelerinde sakınca yoktur. İşte bunlar Allah´ın sınırlarıdır ki, Allah bunları bilgi sahibi bir topluluğa açıklar.
 


قَوْم
[HyperLink1] 2:250     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     topluluğuna
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَمَّا بَرَزُوا لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالُوا رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

Ve lemmâ berazû li câlûte ve cunûdihî kâlû rabbenâ efrig aleynâ sabren ve sebbit ekdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne).

Câlût ve ordusuyla karşılaştıklarında şöyle yakardılar: "Ey Rabb´imiz, üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımızı yere sağlam bastır. Ve küfre sapanlara karşı bize yardım et."
 


قَوْم
[HyperLink1] 2:258     الْقَوْمَ     l-ḳavme     toplumu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِي حَاجَّ إِبْرَاهِيمَ فِي رَبِّهِ أَنْ آتَاهُ اللَّهُ الْمُلْكَ إِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّيَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ قَالَ أَنَا أُحْيِي وَأُمِيتُ ۖ قَالَ إِبْرَاهِيمُ فَإِنَّ اللَّهَ يَأْتِي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذِي كَفَرَ ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

E lem tera ilellezî hâcce ibrâhîme fî rabbihî en âtâhullâhul mulk(mulke), iz kâle ibrâhîmu rabbiyellezî yuhyî ve yumîtu, kâle ene uhyî ve umît(umîtu), kâle ibrâhîmu fe innallâhe ye’tî biş şemsi minel maşrıkı fe’ti bihâ minel magribi fe buhitellezî kefer(kefere), vallâhu lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Allah kendisine mülk ve saltanat verdiği için, Rabb´i hakkında İbrahim´le çekişeni görmedin mi? İbrahim şöyle demişti: "Benim Rabb´im odur ki, hayat verir ve öldürür." O da şöyle demişti: "Ben de hayat veririm, hem de öldürürüm." İbrahim, "Allah, güneşi doğudan getiriyor, hadi sen onu batıdan getir" deyince, küfre sapan o adam apışıp kalmıştı. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 2:264     الْقَوْمَ     l-ḳavme     toplumunu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْأَذَىٰ كَالَّذِي يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۖ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًا ۖ لَا يَقْدِرُونَ عَلَىٰ شَيْءٍ مِمَّا كَسَبُوا ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tubtılû sadakâtikum bil menni vel ezâ, kellezî yunfiku mâlehu riâen nâsi ve lâ yu’minu billâhi vel yevmil âhır(âhıri), fe meseluhu ke meseli safvânin aleyhi turâbun fe esâbehu vâbilun fe terakehu saldâ(salden), lâ yakdirûne alâ şey’in mimmâ kesebû vallâhu lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne).

Ey iman sahipleri! Allah´a ve âhıret gününe inanmadığı halde, insanlara riya için malını infak eden kişi gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve eza etmek suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak varken tepesine şiddetli bir yağmur inip kendisini cascavlak bırakmış yalçın bir kayanın haline benzer. Böyleleri, kazandıklarından hiç bir şey elde edemezler. Allah, küfre sapan bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 2:286     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     toplumuna
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

لَا يُكَلِّفُ اللَّهُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۚ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ ۗ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَا إِنْ نَسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا ۚ رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِنَا ۚ رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهِ ۖ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا ۚ أَنْتَ مَوْلَانَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih(bihî), va’fu annâ, vagfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne).

Allah hiç bir benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez/teklifte bulunmaz. Her benliğin yaptığı iyilik kendi lehine, işlediği kötülük kendi aleyhinedir/kişinin hem kendisi hem başkaları için kazandığı onun lehine, yalnız kendi nefsi için kazandığı onun aleyhinedir/kişinin kendi emeği ile kazandığı lehine, başkalarının sırtından kazandığı aleyhinedir. "Ey Rabb´imiz! Unutur yahut hata edersek bizi hesaba çekme. Ey Rabb´imiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabb´imiz! Bize, güç yetiremeyeceğimiz şeyleri de yükleme. Affet bizi, bağışla bizi, acı bize. Sen bizim Mevlâ´mızsın. Küfre sapanlar topluluğuna karşı yardım et bize!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 3:86     الْقَوْمَ     l-ḳavme     toplumu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

كَيْفَ يَهْدِي اللَّهُ قَوْمًا كَفَرُوا بَعْدَ إِيمَانِهِمْ وَشَهِدُوا أَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Keyfe yehdillâhu kavmen keferû ba’de îmânihim ve şehidû enner resûle hakkun ve câehumul beyyinât(beyyinâtu) vallâhu lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).

İmanlarından, resulün hak olduğuna tanıklık ettikten ve kendilerine ayan-beyan deliller geldikten sonra küfre sapmış bir topluluğa Allah nasıl kılavuzluk eder? Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.
 


قَوْم
[HyperLink1] 3:86     قَوْمًا     ḳavmen     bir topluma
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

كَيْفَ يَهْدِي اللَّهُ قَوْمًا كَفَرُوا بَعْدَ إِيمَانِهِمْ وَشَهِدُوا أَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Keyfe yehdillâhu kavmen keferû ba’de îmânihim ve şehidû enner resûle hakkun ve câehumul beyyinât(beyyinâtu) vallâhu lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).

İmanlarından, resulün hak olduğuna tanıklık ettikten ve kendilerine ayan-beyan deliller geldikten sonra küfre sapmış bir topluluğa Allah nasıl kılavuzluk eder? Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.
 


قَوْم
[HyperLink1] 3:117     قَوْمٍ     ḳavmin     bir topluluğun
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

مَثَلُ مَا يُنْفِقُونَ فِي هَٰذِهِ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَثَلِ رِيحٍ فِيهَا صِرٌّ أَصَابَتْ حَرْثَ قَوْمٍ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ فَأَهْلَكَتْهُ ۚ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللَّهُ وَلَٰكِنْ أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

Meselu mâ yunfikûne fî hâzihil hayâtid dunyâ ke meseli rîhin fîhâ sırrun esâbet harse kavmin zalemû enfusehum fe ehlekethu ve mâ zalemehumullâhu ve lâkin enfusehum yazlımûn(yazlımûne).

Bu dünya hayatında harcamakta olduklarının durumu, bir rüzgâr örneğine benzer: Onda kavurucu bir soğuk vardır. Öz benliklerine zulmetmiş bir toplululuğun ekinine değmiş de onu mahvetmiştir. Allah onlara zulmetmedi, onlar kendilerine zulmediyorlardı.
 


قَوْم
[HyperLink1] 3:140     الْقَوْمَ     l-ḳavme     o topluluğa da
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

إِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُ ۚ وَتِلْكَ الْأَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَاءَ ۗ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ

İn yemseskum karhun fe kad messel kavme karhun misluh(misluhu), ve tilkel eyyâmu nudâviluhâ beynen nâs(nâsi), ve li ya’lemallâhullezîne âmenû ve yettehize minkum şuhedâe vallâhu lâ yuhibbuz zâlimîn(zâlimîne).

Size bir yara değiyorsa, o topluma da benzeri bir yara mutlaka değmiştir. Bak işte günler! Biz onları insanlar arasında dolandırır dururuz. Allah bu sayede iman edenleri bilecek, sizden tanıklar/şehitler edinecektir. Allah zulme sapanları sevmez.
 


قَوْم
[HyperLink1] 3:147     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     toplumuna
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

Ve mâ kâne kavlehum illâ en kâlû rabbenagfir lenâ zunûbenâ ve isrâfenâ fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne).

Sözleri yalnız şu olmuştur: "Ey Rabbimiz! Bağışla bizim günahlarımızı, affet işlerimizdeki taşkınlığımızı, sağlam bastır ayaklarımızı ve yardım et bize küfre sapan topluma karşı!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 4:78     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     topluma
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أَيْنَمَا تَكُونُوا يُدْرِكْكُمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنْتُمْ فِي بُرُوجٍ مُشَيَّدَةٍ ۗ وَإِنْ تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُوا هَٰذِهِ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ ۖ وَإِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُوا هَٰذِهِ مِنْ عِنْدِكَ ۚ قُلْ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ ۖ فَمَالِ هَٰؤُلَاءِ الْقَوْمِ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا

Eyne mâ tekûnû yudrikkumul mevtu ve lev kuntum fî burûcin muşeyyedeh(muşeyyedetin), ve in tusıbhum hasenetun yekûlû hâzihî min indillâh(indillâhi), ve in tusıbhum seyyietun yekûlû hâzihî min ındik(ındike), kul kullun min ındillâh(ındillâhi), fe mâli hâulâil kavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadîsâ(hadîsen).

Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalayacaktır. Titizlikle korunan muhteşem kulelerde olsanız bile. Onlara bir iyilik isabet ettiğinde, "Bu, Allah katındandır!" derler. Ama kendilerine bir kötülük dokunduğunda, "Bu senin yüzündendir." derler. De ki: "Hepsi, Allah katındandır." Şu topluluğa ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar!
 


قَوْم
[HyperLink1] 4:90     قَوْمَهُمْ     ḳavmehum     kendi toplumlarıyle
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

إِلَّا الَّذِينَ يَصِلُونَ إِلَىٰ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ أَوْ جَاءُوكُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ أَنْ يُقَاتِلُوكُمْ أَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْ ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْ ۚ فَإِنِ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَأَلْقَوْا إِلَيْكُمُ السَّلَمَ فَمَا جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَبِيلًا

İllellezîne yasılûne ilâ kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun ev câûkum hasıret sudûruhum en yukâtilûkum ev yukâtilû kavmehum ve lev şâellâhu le selletahum aleykum fe le kâtelûkum, fe inı’tezelûkum fe lem yukâtilûkum ve elkav ileykumus seleme, fe mâ cealallâhu lekum aleyhim sebîlâ(sebîlen).

Ancak sizinle aralarında antlaşma olan bir topluma sığınanlarla, kendi toplumlarıyla yahut sizinle savaşma konusunda yürekleri yetersiz kalıp da size gelenlere dokunmayın. Allah dileseydi onları elbette sizin üstünüze salardı, onlar da sizinle mutlaka savaşırlardı. O halde, sizden uzak durur, sizinle savaşmaz, size barış eli uzatırlarsa, artık Allah size, üzerlerine gitmek için bir yol vermemiştir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 4:90     قَوْمٍ     ḳavmin     bir topluma
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

إِلَّا الَّذِينَ يَصِلُونَ إِلَىٰ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ أَوْ جَاءُوكُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ أَنْ يُقَاتِلُوكُمْ أَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْ ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْ ۚ فَإِنِ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَأَلْقَوْا إِلَيْكُمُ السَّلَمَ فَمَا جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَبِيلًا

İllellezîne yasılûne ilâ kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun ev câûkum hasıret sudûruhum en yukâtilûkum ev yukâtilû kavmehum ve lev şâellâhu le selletahum aleykum fe le kâtelûkum, fe inı’tezelûkum fe lem yukâtilûkum ve elkav ileykumus seleme, fe mâ cealallâhu lekum aleyhim sebîlâ(sebîlen).

Ancak sizinle aralarında antlaşma olan bir topluma sığınanlarla, kendi toplumlarıyla yahut sizinle savaşma konusunda yürekleri yetersiz kalıp da size gelenlere dokunmayın. Allah dileseydi onları elbette sizin üstünüze salardı, onlar da sizinle mutlaka savaşırlardı. O halde, sizden uzak durur, sizinle savaşmaz, size barış eli uzatırlarsa, artık Allah size, üzerlerine gitmek için bir yol vermemiştir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 4:91     قَوْمَهُمْ     ḳavmehum     kendi toplumlarından
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

سَتَجِدُونَ آخَرِينَ يُرِيدُونَ أَنْ يَأْمَنُوكُمْ وَيَأْمَنُوا قَوْمَهُمْ كُلَّ مَا رُدُّوا إِلَى الْفِتْنَةِ أُرْكِسُوا فِيهَا ۚ فَإِنْ لَمْ يَعْتَزِلُوكُمْ وَيُلْقُوا إِلَيْكُمُ السَّلَمَ وَيَكُفُّوا أَيْدِيَهُمْ فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ ۚ وَأُولَٰئِكُمْ جَعَلْنَا لَكُمْ عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا مُبِينًا

Setecidûne âharîne yurîdûne en ye’menûkum ve ye’menû kavmehum kullemâ ruddû ilel fitneti urkisû fîhâ, fe in lem ya’tezilûkum ve yulkû ileykumus seleme ve yekuffû eydiyehum fe huzûhum vaktulûhum haysu sekıftumûhum ve ulâikum cealnâ lekum aleyhim sultânen mubînâ(mubînen).

Diğer bazılarını da bulacaksınız ki, hem sizden emin olmak hem de kendi toplumlarından emin olmak isterler. Ama fitneyle yüz yüze getirildiklerinde başaşağı içine dalarlar. Bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barışa gitmezler ve ellerini sizden çekmezlerse onları yakalayın, tuttuğunuz yerde öldürün. İşte böylelerinin üstüne gitmeniz için size açık bir izin ve kuvvet verilmiştir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 4:92     قَوْمٍ     ḳavmin     bir topluluk-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ أَنْ يَقْتُلَ مُؤْمِنًا إِلَّا خَطَأً ۚ وَمَنْ قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَأً فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ إِلَّا أَنْ يَصَّدَّقُوا ۚ فَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ عَدُوٍّ لَكُمْ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ ۖ وَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ وَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ ۖ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ تَوْبَةً مِنَ اللَّهِ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا

Ve mâ kâne li mu’minin en yaktule mu’minen illâ hataâ(hataen), ve men katele mu’minen hataen fe tahrîru rakabetin mu’minetin ve diyetun musellemetun ilâ ehlihî illâ en yessaddakû, fe in kâne min kavmin aduvvin lekum ve huve mu’minun fe tahrîru rakabetin mu’mineh(mu’minetin), ve in kâne min kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun fe diyetun musellemetun ilâ ehlihî ve tahrîru rakabetin mu’mineh(mu’minetin), fe men lem yecid fe sıyâmu şehreyni mutetâbiayni tevbeten minallâh(minallâhi), ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).

Yanlışlık hali müstesna, bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Yanlışlıkla bir mümini öldürenin, özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturması, ölenin ailesine de üzerinde anlaşmaya varılacak tatmin edici bir diyet vermesi gerekir. Vârislerin, diyeti bağışlaması hali müstesna. Eğer öldürülen, mümin olmakla birlikte size düşman bir topluluktan ise o zaman öldürenin, özgürlüğünden yoksun bir mümini özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Öldürülen, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir toplumdan ise o durumda, öldürülenin ailesine tatmin edici bir diyet verme yanında, hürriyetinden yoksun bir mümini hürriyetine kavuşturmak da gerekli olur. Bunlara imkân bulamayan, Allah´a tövbe olarak iki ay kesiksiz oruç tutar. Allah, gereğince bilendir, hikmeti sonsuzdur.
 


قَوْم
[HyperLink1] 4:92     قَوْمٍ     ḳavmin     bir topluluktan
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ أَنْ يَقْتُلَ مُؤْمِنًا إِلَّا خَطَأً ۚ وَمَنْ قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَأً فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ إِلَّا أَنْ يَصَّدَّقُوا ۚ فَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ عَدُوٍّ لَكُمْ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ ۖ وَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ وَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ ۖ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ تَوْبَةً مِنَ اللَّهِ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا

Ve mâ kâne li mu’minin en yaktule mu’minen illâ hataâ(hataen), ve men katele mu’minen hataen fe tahrîru rakabetin mu’minetin ve diyetun musellemetun ilâ ehlihî illâ en yessaddakû, fe in kâne min kavmin aduvvin lekum ve huve mu’minun fe tahrîru rakabetin mu’mineh(mu’minetin), ve in kâne min kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun fe diyetun musellemetun ilâ ehlihî ve tahrîru rakabetin mu’mineh(mu’minetin), fe men lem yecid fe sıyâmu şehreyni mutetâbiayni tevbeten minallâh(minallâhi), ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).

Yanlışlık hali müstesna, bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Yanlışlıkla bir mümini öldürenin, özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturması, ölenin ailesine de üzerinde anlaşmaya varılacak tatmin edici bir diyet vermesi gerekir. Vârislerin, diyeti bağışlaması hali müstesna. Eğer öldürülen, mümin olmakla birlikte size düşman bir topluluktan ise o zaman öldürenin, özgürlüğünden yoksun bir mümini özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Öldürülen, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir toplumdan ise o durumda, öldürülenin ailesine tatmin edici bir diyet verme yanında, hürriyetinden yoksun bir mümini hürriyetine kavuşturmak da gerekli olur. Bunlara imkân bulamayan, Allah´a tövbe olarak iki ay kesiksiz oruç tutar. Allah, gereğince bilendir, hikmeti sonsuzdur.
 


قَوْم
[HyperLink1] 4:104     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     o topluluğu
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَا تَهِنُوا فِي ابْتِغَاءِ الْقَوْمِ ۖ إِنْ تَكُونُوا تَأْلَمُونَ فَإِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَ ۖ وَتَرْجُونَ مِنَ اللَّهِ مَا لَا يَرْجُونَ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا

Ve lâ tehinû fîbtigâil kavm(kavmi) in tekûnû te’lemûne fe innehum ye’lemûne kemâ te’lemûn(te’lemûne) ve tercûne minallâhi mâ lâ yercûn(yercûne) ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).

Düşman topluluğu izlemekte gevşeklik göstermeyin. Siz sıkıntıya düşüyorsanız, hiç kuşkusuz tıpkı sizin gibi onlar da sıkıntıya düşüyorlar; ama siz, Allah´tan onların umamayacağı şeyleri umuyorsunuz. Allah Alîm´dir, Hakîm´dir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:2     قَوْمٍ     ḳavmin     bir topluma karşı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَائِرَ اللَّهِ وَلَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلَا الْهَدْيَ وَلَا الْقَلَائِدَ وَلَا آمِّينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَانًا ۚ وَإِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُوا ۚ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ أَنْ صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ أَنْ تَعْتَدُوا ۘ وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوَىٰ ۖ وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tuhıllû şe’âirallâhi veleş şehral harâme ve lâl hedye ve lâl kalâide ve lâ ammînel beytel harâme yebtegûne fadlan min rabbihim ve rıdvânâ(rıdvânen) ve izâ haleltum fastâdû ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin en saddûkum anil mescidil harâmi en ta’tedû, ve teâvenû alel birri vet takva ve lâ teâvenû alel ismi vel udvâni vettekullâh(vettekullâhe) innallâhe şedîdul ıkâb(ıkâbi).

Ey iman edenler! Allah´ın ibadet, iyilik ve güzellik alâmeti kıldığı şeylere, çarpışmanın yasak olduğu haram aya, kurbanlık hediyelere, gerdanlıklara, Rablerinden bir lütuf ve rıza niyaz ederek Mescid-i Haram´a gelmiş olanlara saygısızlık etmeyin! İhramdan çıktığınız vakit avlanın. Bir topluluğun, sizi Mescid-i Haram´dan uzak tutmak için sergilediği kötülük, sizi saldırganlık ve düşmanlığa sakın itmesin! Hayırda erginlik/dürüstlük ve takva üzere yardımlaşın! Kötülük/çirkinlik, düşmanlık/saldırganlık üzere yardımlaşmayın. Allah´tan sakının! Kuşkunuz olmasın ki, Allah´ın azabı çok şiddetlidir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:8     قَوْمٍ     ḳavmin     bir topluluğa
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ لِلَّهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ ۖ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَىٰ أَلَّا تَعْدِلُوا ۚ اعْدِلُوا هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَىٰ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû kûnû kavvâmîne lillâhi şuhedâe bil kıstı ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin alâ ellâ ta’dilû. I’dilû, huve akrabu lit takva vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe habîrun bimâ ta’melûn(ta’melûne).

Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun! Bir topluluğun çirkinlik ve kötülüğü sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun! Bu, takvaya/korunup sakınmaya daha uygundur. Allah´tan sakının. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:11     قَوْمٌ     ḳavmun     bir topluluk
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ هَمَّ قَوْمٌ أَنْ يَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۚ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenûzkurû ni’metallâhi aleykum iz hemme kavmun en yebsutû ileykum eydiyehum fe keffe eydiyehum ankum, vettekûllâh(vettekûllâhe) ve alâllâhi fel yetevekkelil mu’minûn(mu’minûne).

Ey iman edenler! Allah´ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Hani bir topluluk ellerini size uzatmaya niyet etmişti de Allah onların ellerini sizden çekmişti. Allah´tan sakının! Müminler yalnız Allah´a tevekkül etsinler!
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:20     لِقَوْمِهِ     liḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَعَلَ فِيكُمْ أَنْبِيَاءَ وَجَعَلَكُمْ مُلُوكًا وَآتَاكُمْ مَا لَمْ يُؤْتِ أَحَدًا مِنَ الْعَالَمِينَ

Ve iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmizkurû ni’metallâhi aleykum iz ceale fîkum enbiyâe ve cealekum mulûk(mulûken), ve âtâkum mâ lem yu’ti ehaden minel âlemîn(âlemîne).

Mûsa, kavmine şöyle demişti: "Ey toplumum! Allah´ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın. İçinizde peygamberler vücuda getirdi, sizi krallar yaptı, âlemlerden hiç kimseye vermediklerini size verdi."
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:20     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَعَلَ فِيكُمْ أَنْبِيَاءَ وَجَعَلَكُمْ مُلُوكًا وَآتَاكُمْ مَا لَمْ يُؤْتِ أَحَدًا مِنَ الْعَالَمِينَ

Ve iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmizkurû ni’metallâhi aleykum iz ceale fîkum enbiyâe ve cealekum mulûk(mulûken), ve âtâkum mâ lem yu’ti ehaden minel âlemîn(âlemîne).

Mûsa, kavmine şöyle demişti: "Ey toplumum! Allah´ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın. İçinizde peygamberler vücuda getirdi, sizi krallar yaptı, âlemlerden hiç kimseye vermediklerini size verdi."
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:21     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

يَا قَوْمِ ادْخُلُوا الْأَرْضَ الْمُقَدَّسَةَ الَّتِي كَتَبَ اللَّهُ لَكُمْ وَلَا تَرْتَدُّوا عَلَىٰ أَدْبَارِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِرِينَ

Yâ kavmidhulûl ardal mukaddesetelletî keteballâhu lekum ve lâ terteddû alâ edbârikum fe tenkalibû hâsirîn(hâsirîne).

"Ey toplumum! Allah´ın sizin için yazdığı kutsal toprağa girin, arkanıza dönmeyin; yoksa hüsrana uğramışlar durumuna düşersiniz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:22     قَوْمًا     ḳavmen     bir millet
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قَالُوا يَا مُوسَىٰ إِنَّ فِيهَا قَوْمًا جَبَّارِينَ وَإِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا حَتَّىٰ يَخْرُجُوا مِنْهَا فَإِنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا فَإِنَّا دَاخِلُونَ

Kâlû yâ mûsâ inne fîhâ kavmen cebbârîn(cebbârîne), ve innâ len nedhulehâ hattâ yahrucû minhâ, fe in yahrucû minhâ fe innâ dâhılûn(dâhılûne).

Şöyle dediler: "Ey Mûsa, orada zorbalardan oluşan bir toplum var. Onlar ordan çıkıncaya kadar biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer çıkarlarsa o zaman gireceğiz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:25     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     toplumun
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ رَبِّ إِنِّي لَا أَمْلِكُ إِلَّا نَفْسِي وَأَخِي ۖ فَافْرُقْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ

Kâle rabbi innî lâ emliku illâ nefsî ve ahî fefruk beynenâ ve beynel kavmil fâsikîn(fâsikîne).

Şöyle yakardı Mûsa: "Rabbim! Nefsimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık sapıklar topluluğu ile bizim aramızı ayır."
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:26     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     toplum
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ فَإِنَّهَا مُحَرَّمَةٌ عَلَيْهِمْ ۛ أَرْبَعِينَ سَنَةً ۛ يَتِيهُونَ فِي الْأَرْضِ ۚ فَلَا تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ

Kâle fe innehâ muharremetun aleyhim erbaîne senet(seneten), yetîhûne fîl ardı fe lâ te’se alel kavmil fâsikîn(fâsikîne).

Allah dedi ki: "Orası onlara kırk yıl haram kılınmıştır. Yeryüzünde sersem sersem dolaşacaklar. Sen o sapıklar topluluğu için kederlenme."
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:41     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir kavme
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ لَا يَحْزُنْكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ مِنَ الَّذِينَ قَالُوا آمَنَّا بِأَفْوَاهِهِمْ وَلَمْ تُؤْمِنْ قُلُوبُهُمْ ۛ وَمِنَ الَّذِينَ هَادُوا ۛ سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ سَمَّاعُونَ لِقَوْمٍ آخَرِينَ لَمْ يَأْتُوكَ ۖ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ مِنْ بَعْدِ مَوَاضِعِهِ ۖ يَقُولُونَ إِنْ أُوتِيتُمْ هَٰذَا فَخُذُوهُ وَإِنْ لَمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُوا ۚ وَمَنْ يُرِدِ اللَّهُ فِتْنَتَهُ فَلَنْ تَمْلِكَ لَهُ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۚ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَمْ يُرِدِ اللَّهُ أَنْ يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمْ ۚ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ ۖ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ

Yâ eyyuher resûlu lâ yahzunkellezîne yusâriûne fîl kufri minellezîne kâlû âmennâ bi efvâhihim ve lem tu’min kulûbuhum, ve minellezîne hâdû semmâûne lil kezibi semmâûne li kavmin âharîne lem ye’tuk(ye’tuke) yuharrifûnel kelime min ba’di mevâdııh(mevâdııhî), yekûlûne in utîtum hâzâ fe huzûhu ve in lem tu’tevhu fahzerû ve men yuridillâhu fitnetehu fe len temlike lehu minallâhi şey’â(şey’en) ulâikellezîne lem yuridillâhu en yutahhire kulûbehum lehum fîd dunyâ hızyun ve lehum fîl âhıreti azâbun azîm(azîmun).

Ey resul! Kalpleri inanmamış olduğu halde ağızlarıyla "inandık" diyenlerin küfürde yarışırcasına koşanları seni üzmesin. Yahudilerden bazıları yalancılık etmek için dinlerler; huzuruna çıkmamış olan başka bir topluluk için dinlerler. Yerlerine oturmuş kelimeleri, yapılarını bozup değiştirirler. "Size şu verilirse alın, eğer o verilmezse çekinin." derler. Allah birini fitneye çarptırmak isterse sen onun için Allah karşısında hiçbir şey yapamazsın. Bunlar o kişilerdir ki, Allah kalplerini temizlemek istemiyor. Dünyada bir rezillik vardır onlar için; âhirette de büyük bir azap var onlara.
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:50     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ ۚ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ

E fe hukmel câhiliyyeti yebgûn(yebgûne) ve men ahsenu minallâhi hukmen li kavmin yûkınûn(yûkınûne).

Yoksa cahiliye devrinin hükmünü mü arıyorlar? Gerçeği görebilen bir toplum için, Allah´tan daha güzel hüküm veren kim vardır?
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:51     الْقَوْمَ     l-ḳavme     toplumu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَىٰ أَوْلِيَاءَ ۘ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ ۚ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızûl yehûde ven nasârâ evliyâe ba’duhum evliyâu ba’d(ba’din) ve men yetevellehum minkum fe innehu minhum innallâhe lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları gönül dostları edinmeyin. Onlar birbirlerinin gönül dostlarıdır. Sizden kim onları gönül dostu edinirse o, onlardandır. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:54     بِقَوْمٍ     biḳavmin     bir toplumu
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللَّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَائِمٍ ۚ ذَٰلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

Yâ eyyuhellezîne âmenû men yertedde minkum an dînihî fe sevfe ye’tîllâhu bi kavmin yuhıbbuhum ve yuhıbbûnehû ezilletin alâl mu’minîne eizzetin alâl kâfirîn(kâfirîne), yucâhidûne fî sebîlillâhi ve lâ yehâfûne levmete lâim(lâimin) zâlike fadlullâhi yu’tîhi men yeşâ(yeşâu) vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Ey inananlar! İçinizden kim dininden dönerse şunu bilsin: Allah, yakında, kendilerini sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı boynu bükük, kâfirlere karşı başı dik bir topluluk getirecektir. Bunlar Allah yolunda savaşırlar, hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah´ın, dilediğine yönelttiği bir lütuftur. Allah, yaratılışı ve yarattıklarını genişletir, her şeyi bilir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:58     قَوْمٌ     ḳavmun     bir topluluk
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَإِذَا نَادَيْتُمْ إِلَى الصَّلَاةِ اتَّخَذُوهَا هُزُوًا وَلَعِبًا ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَ

Ve izâ nâdeytum iles salâtittehazûhâ huzuven ve leıbâ(leıben) zâlike bi ennehum kavmun lâ ya’kılûn(ya’kılûne).

Namaza çağırdığınızda onu oyun ve eğlence edindiler. Böyle yaptılar; çünkü onlar akıllarını işletmeyen bir topluluktur.
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:67     الْقَوْمَ     l-ḳavme     toplumunu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ ۖ وَإِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ ۚ وَاللَّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ

Yâ eyyuherresûlu bellıg mâ unzile ileyke min rabbik(rabbike) ve in lem tef’al femâ bellagte risâleteh(risâletehu) vallâhu ya’sımuke minen nâs(nâsi) innallâhe lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne).

Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez.
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:68     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     toplumu
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَسْتُمْ عَلَىٰ شَيْءٍ حَتَّىٰ تُقِيمُوا التَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ ۗ وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا ۖ فَلَا تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

Kul yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufr(kufren), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn(kâfirîne).

De ki: "Ey Ehlikitap! Siz, Tevrat´ı, İncil´i ve Rabbinizden size indirileni tam uygulamadıkça hiçbir şey değilsiniz." Rabbinden sana indirilen, onlardan birçoğunun küfür ve azlığını elbette artıracaktır. Küfre batan topluluk için tasalanma artık.
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:77     قَوْمٍ     ḳavmin     bir milletin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ غَيْرَ الْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعُوا أَهْوَاءَ قَوْمٍ قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ وَأَضَلُّوا كَثِيرًا وَضَلُّوا عَنْ سَوَاءِ السَّبِيلِ

Kul yâ ehlel kitâbi, lâ taglû fî dînikum gayral hakkı ve lâ tettebi’û ehvâe kavmin kad dallû min kablu ve edallû kesîran ve dallû an sevâis sebîl(sebîli).

De ki: "Ey Ehlikitap! Dininizde azgınlık edip hak dışına çıkarak aşırılığa gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoğunu saptırmış ve yolun denge noktasından uzağa düşmüş bir topluluğun keyiflerine uymayın."
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:84     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     toplumlar
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمَا لَنَا لَا نُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَمَا جَاءَنَا مِنَ الْحَقِّ وَنَطْمَعُ أَنْ يُدْخِلَنَا رَبُّنَا مَعَ الْقَوْمِ الصَّالِحِينَ

Ve mâ lenâ lâ nu’minu billâhi ve mâ câenâ minel hakkı ve natmeu en yudhılenâ rabbunâ meal kavmis sâlihîn(sâlihîne).

"Rabbimizin bizi barışseverler arasına koymasını umup dururken, Allah´a ve Hak´tan bize gelene neden inanmayacakmışız?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:102     قَوْمٌ     ḳavmun     bir toplum
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قَدْ سَأَلَهَا قَوْمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ ثُمَّ أَصْبَحُوا بِهَا كَافِرِينَ

Kad seelehâ kavmun min kablikum summe asbahû bihâ kâfirîn(kâfirîne).

Sizden önceki bir toplum da onları sormuştu; sonra tutup hepsini inkâr ettiler.
 


قَوْم
[HyperLink1] 5:108     الْقَوْمَ     l-ḳavme     topluluğu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَنْ يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلَىٰ وَجْهِهَا أَوْ يَخَافُوا أَنْ تُرَدَّ أَيْمَانٌ بَعْدَ أَيْمَانِهِمْ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاسْمَعُوا ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ

Zâlike ednâ en ye’tû biş şehâdeti alâ vechihâ ev yehâfûen turadde eymânun ba’de eymânihim vettekûllâhe vesmeû vallâhu lâ yehdil kavmel fâsikîn(fâsikîne).

İşte bu yol, tanıklığı gereğince yerine getirmelerine, yemin etmelerinden sonra yeminlerinin reddedileceğinden korkmalarına en yarayışlı olandır. Allah´tan korkun ve söylenene kulak verin. Allah, sapıklar topluluğunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:45     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     milletin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا ۚ وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Fe kutia dâbirul kavmillezîne zalemû, vel hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).

Böylece, zulme saplanan topluluğun kökü kesilmişti; hamt olsun âlemlerin Rabbi´ne!
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:47     الْقَوْمُ     l-ḳavmu     toplumdan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ بَغْتَةً أَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ

Kul e reeytekum in etâkum azâbullâhi bagteten ev cehreten hel yuhleku illel kavmuz zâlimûn(zâlimûne).

Şunu da söyle: "Düşünün bakalım; Allah´ın azabı size ansızın, açıktan geliverse, zalimler topluluğundan başkası mı helâk edilecek?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:66     قَوْمُكَ     ḳavmuke     kavmin
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَكَذَّبَ بِهِ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّ ۚ قُلْ لَسْتُ عَلَيْكُمْ بِوَكِيلٍ

Ve kezzebe bihî kavmuke ve huvel hakk(hakku),kul lestu aleykum bi vekîl(vekîlin).

O, hak olduğu halde senin toplumun onu yalanladı. De ki: "Ben size vekil değilim."
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:68     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     topluluğuyla
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذَا رَأَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِي آيَاتِنَا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتَّىٰ يَخُوضُوا فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ ۚ وَإِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرَىٰ مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Ve izâ reeytellezîne yahûdûne fî âyâtinâ fe a’rıd anhum hattâ yahûdû fî hadîsin gayrih(gayrihî), ve immâ yunsiyennekeş şeytânu fe lâ tak’ud ba’dez zikrâ meal kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Ayetlerimiz hakkında lakırdıya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze dalıncaya değin onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra o zalimler topluluğu ile oturma.
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:74     وَقَوْمَكَ     ve ḳavmeke     ve kavmini
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ آزَرَ أَتَتَّخِذُ أَصْنَامًا آلِهَةً ۖ إِنِّي أَرَاكَ وَقَوْمَكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ

Ve iz kâle ibrâhîmu li ebîhi âzere, e tettehizu esnâmen âliheh(âliheten), innî erâke ve kavmeke fî dalâlin mubîn(mubînin).

İbrahim, babası Âzer´e şöyle demişti: "Putları tanrılar mı ediniyorsun? Seni de toplumunu da açık bir sapıklık içinde görüyorum."
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:77     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     topluluk-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَلَمَّا رَأَى الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هَٰذَا رَبِّي ۖ فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِنِي رَبِّي لَأَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالِّينَ

Fe lemmâ reel kamere bâzigan kâle hâzâ rabbî, fe lemmâ efele kâle le in lem yehdinî rabbî le ekûnenne minel kavmid dâllîn(dâllîne).

Ay´ı doğar halde görünce, "Rabbim bu!" dedi. O batınca da şöyle konuştu: "Eğer Rabbim bana kılavuzluk etmeseydi sapıtan topluluktan olurdum."
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:78     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَلَمَّا رَأَى الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هَٰذَا رَبِّي هَٰذَا أَكْبَرُ ۖ فَلَمَّا أَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ

Fe lemmâ reeş şemse bâzigaten kâle hâzâ rabbî,hâzâ ekber(ekberu), fe lemmâ efelet kâle yâ kavmî innî berîun mimmâ tuşrikûn(tuşrikûne).

Nihayet Güneş´in doğmakta olduğunu gördüğünde, "Benim Rabbim bu, bu daha büyük!" dedi. O da batıp gidince şöyle seslendi: "Ortak koştuğunuz şeylerden uzağım ben."
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:80     قَوْمُهُ     ḳavmuhu     kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَحَاجَّهُ قَوْمُهُ ۚ قَالَ أَتُحَاجُّونِّي فِي اللَّهِ وَقَدْ هَدَانِ ۚ وَلَا أَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِهِ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ رَبِّي شَيْئًا ۗ وَسِعَ رَبِّي كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا ۗ أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ

Ve hâccehu kavmuh(kavmuhu), kâle e tuhâccûnnî fîllâhi ve kad hedân(hedâni), ve lâ ehâfu mâ tuşrıkûne bihî illâ en yeşâe rabbî şey’â(şeyen), vesia rabbî kulle şey’in ilmâ(ilmen), e fe lâ tetezekkerûn(tetezekkerûne).

Toplumu ona karşı çıkıp kanıt getirmeye kalkıştı. O dedi ki: "Allah hakkında benimle çekişiyor musunuz? Beni doğru yola O iletti. O´na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Rabbimin dilediği dışında hiçbir şey olmaz. Rabbim bilgice herşeyi çepeçevre kuşatmıştır. Hâlâ öğüt almayacak mısınız?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:83     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَتِلْكَ حُجَّتُنَا آتَيْنَاهَا إِبْرَاهِيمَ عَلَىٰ قَوْمِهِ ۚ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَاءُ ۗ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ

Ve tilke huccetunâ âteynâhâ ibrâhîme alâ kavmih(kavmihî), nerfeu derecâtin men neşâ’(neşâu), inne rabbeke hakîmun alîm(alîmun).

İşte bunlar, kavmine karşı İbrahim´e verdiğimiz kanıtlardır. Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz. Senin Rabbin Hakîm´dir, Alîm´dir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:89     قَوْمًا     ḳavmen     bir toplumu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

أُولَٰئِكَ الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ۚ فَإِنْ يَكْفُرْ بِهَا هَٰؤُلَاءِ فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْمًا لَيْسُوا بِهَا بِكَافِرِينَ

Ulâikellezîne âteynâhumul kitâbe vel hukme ven nubuvveh(nubuvvete), fe in yekfur bihâ hâulâi fe kad vekkelnâ bihâ kavmen leysû bihâ bi kâfirîn(kâfirîne).

İşte bunlardır kendilerine kitap, hükmetme gücü ve peygamberlik verdiklerimiz. Şimdi şu insanlar bütün bunları inkâr ederlerse biz, bunları inkâr etmeyecek bir topluluğu onlara vekil ederiz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:97     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ۗ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

Ve huvellezî ceale lekumun nucûme li tehtedû bihâ fî zulumâtil berri vel bahr(bahri), kad fassalnal âyâti li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).

Karanın ve denizin karanlıklarında, kendileriyle yol bulmanız için yıldızları hizmetinize veren O´dur! Bilgiden nasipli bir topluluk için ayetleri gerçekten ayrıntılı kılmışızdır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:98     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌ ۗ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ

Ve huvellezî enşeekum min nefsin vâhıdetin fe mustekarrun ve mustevda’(mustevdaun), kad fassalnal âyâti li kavmin yefkahûn(yefkahûne).

Sizi bir tek canlıdan vücuda getiren O´dur! Bu oluşumda bir karar kılma yeri var, bir de emanet olarak kalma yeri. İyice araştırıp kavrayan bir topluluk için ayetleri biz tam bir biçimde ayrıntılı kıldık.
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:99     لِقَوْمٍ     liḳavmin     toplumu için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَهُوَ الَّذِي أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَأَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِرًا نُخْرِجُ مِنْهُ حَبًّا مُتَرَاكِبًا وَمِنَ النَّخْلِ مِنْ طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِنْ أَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ ۗ انْظُرُوا إِلَىٰ ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَيَنْعِهِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكُمْ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Ve huvellezî enzele mines semâi mâ’(mâen), fe ahrecnâ bihî nebate kulli şey’in fe ahrecnâ minhu hadıran nuhricu minhu habben muterâkibâ(muterâkiben), ve minen nahli min tal’ıhâ kınvânun dâniyetun ve cennâtin min a’nâbin vez zeytûne ver rummâne muştebihen ve gayre muteşâbih(muteşâbihin), unzurû ilâ semerihî izâ esmere ve yen’ıh(yen’ıhî), inne fî zâlikum le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Size gökten su indiren de O´dur! Biz o suyla her şeyin bitkisini çıkardık. Ondan da bir yeşillik çıkardık. O yeşillikten birbiri üzerine binmiş dâneler çıkardık. Hurma ağacının da tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzümlerden bağlar, zeytin, nar çıkardık. Birbirine benzeyeni var, benzemeyeni var. Meyve verdiğinde ve meyveler olgunlaştığında bir bakın onun ürününe! Bu size gösterilenlerde, iman eden bir topluluk için, çok ibret vardır!
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:105     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَكَذَٰلِكَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

Ve kezâlike nusarriful âyâti ve li yekûlû dereste ve li nubeyyinehu li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).

Ayetleri bu şekilde, çeşitli başlıklarla veriyoruz ki, "Sen ders aldın!" desinler, biz de ilimden nasiplenen bir toplum için onu iyice açıklayalım.
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:126     لِقَوْمٍ     liḳavmin     kavimler için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَهَٰذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقِيمًا ۗ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ

Ve hâzâ sırâtu rabbike mustekîm(mustekîmen), kad fassalnâl âyâti li kavmin yezzekkerûn(yezzekkerûne).

Rabbinin yolu işte budur; dosdoğru, kıvamında... Biz öğüt alan bir topluluğa ayetleri ayrıntılı bir biçimde açıkladık.
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:133     قَوْمٍ     ḳavmin     bir topluluğun
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِ ۚ إِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَاءُ كَمَا أَنْشَأَكُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ آخَرِينَ

Ve rabbukel ganiyyu zur rahmeh(rahmeti), in yeşe’ yuzhibkum ve yestahlif min ba’dikum mâ yeşâu kemâ enşeekum min zurriyyeti kavmin âharîn(âharîne).

Senin o Ganî Rabbin rahmet sahibidir. Dilerse sizi ortadan kaldırır ve sizi bir başka topluluğun soyundan vücuda getirdiği gibi, ardınızdan da dilediğini sizin yerinize getirir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:135     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ ۖ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ ۗ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ

Kul yâ kavmi’melû alâ mâ kânetikum innî âmil(âmilun), fe sevfe ta’lemûne men tekûnu lehu âkıbetud dâr(dâri), innehu lâ yuflihuz zâlimûn(zâlimûne).

Ey toplumum! Yapabileceğinizi yapın. Ben de yapıp ediyorum. Yakında yurdun sonunun kime ait olacağını bileceksiniz. Gerçek olan şu ki, zalimler kurtulamayacaklardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:144     الْقَوْمَ     l-ḳavme     topluluğu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَمِنَ الْإِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِ ۗ قُلْ آلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الْأُنْثَيَيْنِ أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الْأُنْثَيَيْنِ ۖ أَمْ كُنْتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ وَصَّاكُمُ اللَّهُ بِهَٰذَا ۚ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Ve minel ibilisneyni ve minel bakarisneyn(bakarisneyni), kul âz zekereyni harreme emil unseyeyni emmeştemelet aleyhi erhâmul unseyeyn(unseyeyni), em kuntum şuhedâe iz vassâkumullâhu bi hâzâ, fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben li yudillen nâse bi gayri ilm(ilmin), innallâhe lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerince kuşatılanı mı? Yoksa Allah size bunu önerirken siz de tanıklık mı ediyordunuz?" İlim dışı bir şekilde insanları şaşırtmak için yalan düzüp Allah´a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Allah, zulme sapan bir topluluğa kılavuzluk etmiyor.
 


قَوْم
[HyperLink1] 6:147     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     toplum-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ رَبُّكُمْ ذُو رَحْمَةٍ وَاسِعَةٍ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ

Fe in kezzebûke fe kul rabbukum zû rahmetin vâsi’ah(vâsi’atin), ve lâ yureddu be’suhu anil kavmil mucrimîn(mucrimîne).

Artık seni yalanlarlarsa şunu söyle: "Rabbiniz çok geniş bir rahmetin sahibidir. Ancak, O´nun azabı günaha batmışlar topluluğundan uzak tutulamaz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:32     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir topluluk için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللَّهِ الَّتِي أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ ۚ قُلْ هِيَ لِلَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

Kul men harreme zînetallâhilletî ahrece li ibâdihî vet tayyibâti miner rızk(rızkı), kul hiye lillezîne âmenû fîl hayâtid dunyâ hâlisaten yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), kezâlike nufassılul âyâti li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).

De ki: "Allah´ın, kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Dünya hayatında inananlar için de var. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindirler." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:47     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     toplulukla
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذَا صُرِفَتْ أَبْصَارُهُمْ تِلْقَاءَ أَصْحَابِ النَّارِ قَالُوا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Ve izâ surifet ebsâruhum tilkâe ashâbin nâri kâlû rabbenâ lâ tec´alnâ mealkavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Gözleri ateş halkı tarafına çevrildiğinde de şöyle yakardılar: "Ey Rabbimiz, bizleri, zalimler topluluğuyla birleştirme."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:52     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَلَقَدْ جِئْنَاهُمْ بِكِتَابٍ فَصَّلْنَاهُ عَلَىٰ عِلْمٍ هُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Ve lekad ci´nâhum bi kitâbin fassalnâhu alâ ilmin huden ve rahmeten li kavmin yu´minûn(yu´minûne).

Yemin olsun ki, biz onlara, ilme uygun biçimde, ayrıntılı kıldığımız bir Kitap getirdik. İnanan bir topluluk için bir kılavuz, bir rahmettir o.
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:58     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِإِذْنِ رَبِّهِ ۖ وَالَّذِي خَبُثَ لَا يَخْرُجُ إِلَّا نَكِدًا ۚ كَذَٰلِكَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ

Vel beledut tayyibu yahrucu nebâtuhu bi izni rabbih(rabbihi), vellezî habuse lâ yahrucu illâ nekidâ(nekiden), kezâlike nusarriful âyâti li kavmin yeşkurûn(yeşkurûne).

Güzel ve temiz beldenin bitkisi Rabbinin izniyle çıkar. Pis ve çorak beldeden ise zararlı bitkiden başkası çıkmaz. Şükreden bir topluluk için ayetleri işte böyle çeşitli şekillerde sergiliyoruz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:59     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

Lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), innî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm(azîmin).

Andolsun ki biz, Nuh´u toplumuna gönderdik de o şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah´a kulluk ve ibadet edin. Sizin ondan başka tanrınız yok. Üstünüze çok büyük bir azabın inmesinden korkuyorum."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:59     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

Lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), innî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm(azîmin).

Andolsun ki biz, Nuh´u toplumuna gönderdik de o şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah´a kulluk ve ibadet edin. Sizin ondan başka tanrınız yok. Üstünüze çok büyük bir azabın inmesinden korkuyorum."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:60     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmi-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ

Kâlel meleu min kavmihî innâ le nerâke fî dalâlin mubîn(mubînin).

Toplumunun kodamanları dediler ki: "Vallahi biz seni açık bir sapıklık içinde görüyoruz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:61     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي ضَلَالَةٌ وَلَٰكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Kâle yâ kavmi leyse bî dalâletun ve lâkinnî resûlun min rabbil âlemîn(âlemîne).

Nuh dedi: "Ey toplumum! Sapıklık falan yok bende. Tam aksine ben, alemlerin Rabbi´nden bir resulüm."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:64     قَوْمًا     ḳavmen     bir kavim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

فَكَذَّبُوهُ فَأَنْجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا عَمِينَ

Fe kezzebûhu fe enceynâhu vellezîne meahu fil fulki ve agraknellezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavmen amîn(amîne).

Onu yalanladılar. Bunun üzerine biz onu beraberindekileri gemi içinde kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanları boğduk. Gözleri görmez bir topluluktu onlar.
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:65     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِلَىٰ عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا ۗ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۚ أَفَلَا تَتَّقُونَ

Ve ilâ âdin ehâhum hûdâ(hûden), kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), e fe lâ tettekûn(tettekûne).

Ad´a da kardeşleri Hud´u gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka ilahınız yok. Hala sakınmıyor musunuz?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:66     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmi-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي سَفَاهَةٍ وَإِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِبِينَ

Kâlelmeleullezîne keferû min kavmihî innâ le nerâke fî sefâhetin ve innâ le nezunnuke minel kâzibîn(kâzibîne).

Toplumunun inkarcı kodamanları dediler ki: "Biz seni bir beyinsizliğe düşmüş görüyoruz ve kesinlikle yalancılardan olduğunu düşünüyoruz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:67     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي سَفَاهَةٌ وَلَٰكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Kâle yâ kavmi leyse bî sefâhetun ve lâkinnî resûlun min rabbil âlemîn(âlemîne).

Hud dedi: "Ey toplumum! Bende beyinsizlik yok, ben alemlerin Rabbi´nden bir resulüm."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:69     قَوْمِ     ḳavmi     kavminden
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ ۚ وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَسْطَةً ۖ فَاذْكُرُوا آلَاءَ اللَّهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

E ve acibtum en câekum zikrun min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum, vezkurû iz cealekum hulefâe min ba´di kavmi nûhın ve zâdekum fil halkı bastaten, fezkurû âlâallahi leallekum tuflihûn(tuflihûne).

"Sizi uyarmak için içinizden bir adam aracılığıyla size Rabbinizden bir ihtar gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, O sizi Nuh toplumundan sonra halefler yaptı ve yaratılışta size daha fazla bir boy-bos verdi. Allah´ın nimetlerini anın ki kurtulabilesiniz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:73     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا ۗ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ قَدْ جَاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ ۖ هَٰذِهِ نَاقَةُ اللَّهِ لَكُمْ آيَةً ۖ فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللَّهِ ۖ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

Ve ilâ semûde ehâhum sâlihan kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu, kad câetkum beyyinetun min rabbikum hâzihî nâkatullâhi lekum âyeten fe zerûha te’kul fî ardıllâhi ve lâ temessûhâ bi sûin fe ye’huzekum azâbun elîm(elîmun).

Semud´a da kardeşleri Salih´i gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka ilahınız yok. Size Rabbinizden bir beyyine/açık bir kanıt gelmiştir. İşte şu, Allah´ın devesi. Sizin için bir mucize. Rahat bırakın onu, Allah´ın toprağında otlasın. Kötü bir niyetle dokunmayın ona. Yoksa korkunç bir azap yakalar sizi."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:75     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmi-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِهِ لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِمَنْ آمَنَ مِنْهُمْ أَتَعْلَمُونَ أَنَّ صَالِحًا مُرْسَلٌ مِنْ رَبِّهِ ۚ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلَ بِهِ مُؤْمِنُونَ

Kâlel meleullezînestekberû min kavmihî lillezînestud´ıfû li men âmene minhum e ta´lemûne enne sâlihan murselun min rabbihi kâlû innâ bimâ ursile bihî mu´minûn(mu´minûne).

Toplumunun kibre saplanmış kodamanları, içlerinden inanıp da baskı altında tutularak ezilenlere şöyle dediler: "Siz Salih´in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar: "Onun aracılığıyla gönderilene gerçekten inanıyoruz." dediler.
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:79     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَتَوَلَّىٰ عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبِّي وَنَصَحْتُ لَكُمْ وَلَٰكِنْ لَا تُحِبُّونَ النَّاصِحِينَ

Fe tevellâ anhum ve kâle yâ kavmi lekad eblagtukum risâlete rabbî ve nesahtu lekum ve lâkin lâ tuhıbbûnen nâsıhîn(nâsıhîne).

Nihayet, Salih onlardan yüzünü döndürüp şöyle dedi: "Ey toplumum! Andolsun ki, Rabbimin mesajını size tebliğ ettim, size öğüt verdim; ama siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:80     لِقَوْمِهِ     liḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ

Ve lûtan iz kâle li kavmihî e te´tûnel fâhışete mâ sebekakum bihâ min ehadin minel âlemîn(âlemîne).

Ve Lut... Toplumuna şöyle demişti: "Sizden önce alemlerden hiçbirinin yapmadığı bir iğrençliğe mi girişiyorsunuz?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:81     قَوْمٌ     ḳavmun     bir kavimsiniz
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ

İnnekum le te´tûner ricâle şehveten min dûnin nisâi, bel entum kavmun musrifûn(musrifûne).

"Siz, kadınları bırakıp şehvetiniz yüzünden erkeklere gidiyorsunuz. Doğrusu siz sınır tanımayan bir topluluksunuz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:82     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavminin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا أَخْرِجُوهُمْ مِنْ قَرْيَتِكُمْ ۖ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ

Ve mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlû ahricûhum min karyetikum, innehum unâsun yetetahherûn(yetetahherûne).

Toplumunun cevabı sadece şunu söylemeleri oldu: "Çıkarın şunları kentimizden. Çünkü onlar, temizlik tutkunu insanlardır."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:85     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا ۗ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ قَدْ جَاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ ۖ فَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ بَعْدَ إِصْلَاحِهَا ۚ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

Ve ilâ medyene ehâhum şuaybâ kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu kad câetkum beyyinetun min rabbikum fe evfûl keyle vel mîzâne ve lâ tebhasûn nâse eşyâehum ve lâ tufsidû fîl ardı ba’de ıslahıhâ zâlikum hayrun lekum in kuntum mu’minîn(mu’minîne).

Medyen´e de kardeşleri Şuayb´ı gönderdik. Şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah´a kulluk edin. Size O´ndan başka ilah yok! Size Rabbinizden açık bir kanıt gelmiştir. Ölçü ve tartı da dürüst davranın. İnsanların eşyasına el koymaya tenezzül etmeyin. Yeryüzünde, orası barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarmayın. Eğer inanan insanlarsanız bu sizin için daha hayırlıdır."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:88     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmi-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِهِ لَنُخْرِجَنَّكَ يَا شُعَيْبُ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَكَ مِنْ قَرْيَتِنَا أَوْ لَتَعُودُنَّ فِي مِلَّتِنَا ۚ قَالَ أَوَلَوْ كُنَّا كَارِهِينَ

Kâlel meleullezînestekberû min kavmihî le nuhricenneke yâ şuaybu vellezîne âmenû meake min karyetinâ ev le teûdunne fî milletinâ, kâle e ve lev kunnâ kârihîn(kârihîne).

Toplumunun büyüklük taslayan kodamanları dediler ki: "Ey Şuayb! Ya kesinlikle milletimize dönersiniz yahutta seni ve seninle birlikte inananları kentimizden çıkarırız." Dedi ki: "Ya istemiyorsak; zor ve baskıyla mı?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:89     قَوْمِنَا     ḳavminā     kavmimizin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَدِ افْتَرَيْنَا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا إِنْ عُدْنَا فِي مِلَّتِكُمْ بَعْدَ إِذْ نَجَّانَا اللَّهُ مِنْهَا ۚ وَمَا يَكُونُ لَنَا أَنْ نَعُودَ فِيهَا إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ رَبُّنَا ۚ وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا ۚ عَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْنَا ۚ رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ

Kadiftereynâ alallâhi keziben in udnâ fî milletikum ba’de iz necceynallâhu minhâ, ve mâ yekûnu lenâ en neûde fîhâ illâ en yeşâallahu rabbunâ, vesia rabbunâ kulle şey’in ilmen, alallâhi tevekkelnâ, rabbeneftah beynenâ ve beyne kavminâ bil hakkı ve ente hayrul fâtihîn(fâtihîne).

"Allah bizi, milletimizden kurtardıktan sonra tekrar ona dönersek yalan düzüp Allah´a iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah istemediği sürece, sizin milletinize dönmemiz söz konusu edilemez. Rabbimiz, bilgice herşeyi kuşatmıştır. Allah´a dayanıp güvendik biz. Ey Rabbimiz! Toplumumuzla bizim aramızda hak ile hükmet. Sen, çözüm getirenlerin en hayırlısısın."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:90     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmi-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ لَئِنِ اتَّبَعْتُمْ شُعَيْبًا إِنَّكُمْ إِذًا لَخَاسِرُونَ

Ve kâlel meleullezîne keferû min kavmihî le initteba’tum şuayben innekum izen le hâsirûn(hâsirûne).

Toplumunun küfre sapan kodamanları dedi ki: "Eğer Şuayb´ın ardısıra giderseniz hüsrana gömülenler olursunuz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:93     قَوْمٍ     ḳavmin     bir kavme
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَتَوَلَّىٰ عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَاتِ رَبِّي وَنَصَحْتُ لَكُمْ ۖ فَكَيْفَ آسَىٰ عَلَىٰ قَوْمٍ كَافِرِينَ

Fe tevellâ anhum ve kâle yâ kavmi lekad eblagtukum risâlâti rabbî ve nesahtu lekum, fe keyfe âsâ alâ kavmin kâfirîn(kâfirîne).

Şuayb onlardan yüzünü döndürdü de şöyle dedi: "Yemin olsun, ben size Rabbimin mesajlarını ilettim. Size öğüt verdim. Artık küfre batmış bir topluluğa nasıl acırım?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:93     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَتَوَلَّىٰ عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَاتِ رَبِّي وَنَصَحْتُ لَكُمْ ۖ فَكَيْفَ آسَىٰ عَلَىٰ قَوْمٍ كَافِرِينَ

Fe tevellâ anhum ve kâle yâ kavmi lekad eblagtukum risâlâti rabbî ve nesahtu lekum, fe keyfe âsâ alâ kavmin kâfirîn(kâfirîne).

Şuayb onlardan yüzünü döndürdü de şöyle dedi: "Yemin olsun, ben size Rabbimin mesajlarını ilettim. Size öğüt verdim. Artık küfre batmış bir topluluğa nasıl acırım?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:99     الْقَوْمُ     l-ḳavmu     topluluktan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

أَفَأَمِنُوا مَكْرَ اللَّهِ ۚ فَلَا يَأْمَنُ مَكْرَ اللَّهِ إِلَّا الْقَوْمُ الْخَاسِرُونَ

E fe eminû mekrallahi, fe lâ ye’menu mekrallahi illel kavmul hâsirûn(hâsirûne).

Allah´ın tuzağından emin mi idiler? Hüsrana uğrayan topluluktan başkası Allah´ın tuzağından emin olamaz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:109     قَوْمِ     ḳavmi     kavmi-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ

Kâlel meleu min kavmi fir’avne inne hâzâ le sâhırun alîm(alîmun).

Firavun toplumunun kodamanları şöyle konuştular: "Bu adam gerçekten çok bilgili bir büyücü."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:127     قَوْمِ     ḳavmi     kavmi-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ أَتَذَرُ مُوسَىٰ وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَيَذَرَكَ وَآلِهَتَكَ ۚ قَالَ سَنُقَتِّلُ أَبْنَاءَهُمْ وَنَسْتَحْيِي نِسَاءَهُمْ وَإِنَّا فَوْقَهُمْ قَاهِرُونَ

Ve kâlel meleu min kavmi fir’avne e tezeru mûsâ ve kavmehu li yufsidû fìl ardı ve yezereke ve âliheteke, kâle senukattilu ebnâehum ve nestahyî nisâehum ve innâ fevkahum kâhirûn(kâhirûne).

Firavun kavminin kodamanları dediler ki: "Musa´yı ve toplumunu, yeryüzünü fesada verip seni ve ilahlarını terk etsinler diye mi bırakıyorsun?" Dedi ki Firavun: "Biz onların oğullarını öldürüp kadınlarını diri bırakacağız/kadınlarının rahimlerini yoklayıp çocuk alacağız/kadınlarına utanç duyulacak şeyler yapacağız. Üstlerine sürekli kahır yağdıracağız."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:127     وَقَوْمَهُ     ve ḳavmehu     ve kavmini
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ أَتَذَرُ مُوسَىٰ وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَيَذَرَكَ وَآلِهَتَكَ ۚ قَالَ سَنُقَتِّلُ أَبْنَاءَهُمْ وَنَسْتَحْيِي نِسَاءَهُمْ وَإِنَّا فَوْقَهُمْ قَاهِرُونَ

Ve kâlel meleu min kavmi fir’avne e tezeru mûsâ ve kavmehu li yufsidû fìl ardı ve yezereke ve âliheteke, kâle senukattilu ebnâehum ve nestahyî nisâehum ve innâ fevkahum kâhirûn(kâhirûne).

Firavun kavminin kodamanları dediler ki: "Musa´yı ve toplumunu, yeryüzünü fesada verip seni ve ilahlarını terk etsinler diye mi bırakıyorsun?" Dedi ki Firavun: "Biz onların oğullarını öldürüp kadınlarını diri bırakacağız/kadınlarının rahimlerini yoklayıp çocuk alacağız/kadınlarına utanç duyulacak şeyler yapacağız. Üstlerine sürekli kahır yağdıracağız."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:128     لِقَوْمِهِ     liḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ اسْتَعِينُوا بِاللَّهِ وَاصْبِرُوا ۖ إِنَّ الْأَرْضَ لِلَّهِ يُورِثُهَا مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ ۖ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ

Kâle mûsâ li kavmihisteînû billâhi vasbirû, innel arda lillâhi yûrisuhâ men yeşâu min ibâdih(ibâdihî), vel âkıbetu lil muttekîn(muttekîne).

Musa kendi toplumuna şöyle dedi: "Allah´tan yardım dileyin, sabırlı olun. Yeryüzü Allah´ındır, Allah ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç, takvaya sarılanlarındır."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:133     قَوْمًا     ḳavmen     bir topluluk
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الطُّوفَانَ وَالْجَرَادَ وَالْقُمَّلَ وَالضَّفَادِعَ وَالدَّمَ آيَاتٍ مُفَصَّلَاتٍ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِمِينَ

Fe erselnâ aleyhimut tûfâne vel cerâde vel kummele ved dafâdia ved deme âyâtin mufassalâtin festekberû ve kânû kavmen mucrimîn(mucrimîne).

Biz de onlar üzerine, açık mucizeler olarak tufan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de kibre saptılar ve günahkar bir topluluk oluverdiler.
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:137     الْقَوْمَ     l-ḳavme     milleti
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَأَوْرَثْنَا الْقَوْمَ الَّذِينَ كَانُوا يُسْتَضْعَفُونَ مَشَارِقَ الْأَرْضِ وَمَغَارِبَهَا الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا ۖ وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ الْحُسْنَىٰ عَلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ بِمَا صَبَرُوا ۖ وَدَمَّرْنَا مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ وَمَا كَانُوا يَعْرِشُونَ

Ve evresnel kavmellezîne kânû yustad’afûne meşârikal ardı ve megâribehelletî bâreknâ fîhâ, ve temmet kelimetu rabbikel husnâ alâ benî isrâîle bi mâ saberû, ve demmernâ mâ kâne yasnau fir’avnu ve kavmuhu ve mâ kânû ya’rişûn(ya’rişûne).

Ezilip itilmekte olan topluluğu da içine bereketler doldurduğumuz toprağın doğularına ve batılarına mirasçı kıldık. Rabbinin, İsrailoğullarına verdiği güzel söz, sabretmeleri yüzünden hedefine vardı. Firavun ve toplumunun sanayi olarak meydana getirdiklerini de dikip yükselttikleri sarayları da yere geçirdik.
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:137     وَقَوْمُهُ     ve ḳavmuhu     ve kavminin
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَأَوْرَثْنَا الْقَوْمَ الَّذِينَ كَانُوا يُسْتَضْعَفُونَ مَشَارِقَ الْأَرْضِ وَمَغَارِبَهَا الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا ۖ وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ الْحُسْنَىٰ عَلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ بِمَا صَبَرُوا ۖ وَدَمَّرْنَا مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ وَمَا كَانُوا يَعْرِشُونَ

Ve evresnel kavmellezîne kânû yustad’afûne meşârikal ardı ve megâribehelletî bâreknâ fîhâ, ve temmet kelimetu rabbikel husnâ alâ benî isrâîle bi mâ saberû, ve demmernâ mâ kâne yasnau fir’avnu ve kavmuhu ve mâ kânû ya’rişûn(ya’rişûne).

Ezilip itilmekte olan topluluğu da içine bereketler doldurduğumuz toprağın doğularına ve batılarına mirasçı kıldık. Rabbinin, İsrailoğullarına verdiği güzel söz, sabretmeleri yüzünden hedefine vardı. Firavun ve toplumunun sanayi olarak meydana getirdiklerini de dikip yükselttikleri sarayları da yere geçirdik.
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:138     قَوْمٌ     ḳavmun     bir toplumsunuz
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَائِيلَ الْبَحْرَ فَأَتَوْا عَلَىٰ قَوْمٍ يَعْكُفُونَ عَلَىٰ أَصْنَامٍ لَهُمْ ۚ قَالُوا يَا مُوسَى اجْعَلْ لَنَا إِلَٰهًا كَمَا لَهُمْ آلِهَةٌ ۚ قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ

Ve câveznâ bi benî israîlel bahre fe etev alâ kavmin ya’kufûne alâ asnâmin lehum, kâlû yâ mûsac’al lenâ ilâhen ke mâ lehum âlihetun, kâle innekum kavmun techelûn(techelûne).

İsrailoğullarına denizi geçirttik. Özel putlarına tapan bir topluluğa rastladılar. Bunun üzerine: "Ey Musa, dediler, bunların ilahları olduğu gibi sen de bize bir ilah belirle." Musa dedi: "Siz cahilliği sürdürmekte olan bir toplumsunuz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:138     قَوْمٍ     ḳavmin     bir kavim
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَائِيلَ الْبَحْرَ فَأَتَوْا عَلَىٰ قَوْمٍ يَعْكُفُونَ عَلَىٰ أَصْنَامٍ لَهُمْ ۚ قَالُوا يَا مُوسَى اجْعَلْ لَنَا إِلَٰهًا كَمَا لَهُمْ آلِهَةٌ ۚ قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ

Ve câveznâ bi benî israîlel bahre fe etev alâ kavmin ya’kufûne alâ asnâmin lehum, kâlû yâ mûsac’al lenâ ilâhen ke mâ lehum âlihetun, kâle innekum kavmun techelûn(techelûne).

İsrailoğullarına denizi geçirttik. Özel putlarına tapan bir topluluğa rastladılar. Bunun üzerine: "Ey Musa, dediler, bunların ilahları olduğu gibi sen de bize bir ilah belirle." Musa dedi: "Siz cahilliği sürdürmekte olan bir toplumsunuz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:142     قَوْمِي     ḳavmī     kavmim
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَوَاعَدْنَا مُوسَىٰ ثَلَاثِينَ لَيْلَةً وَأَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ مِيقَاتُ رَبِّهِ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً ۚ وَقَالَ مُوسَىٰ لِأَخِيهِ هَارُونَ اخْلُفْنِي فِي قَوْمِي وَأَصْلِحْ وَلَا تَتَّبِعْ سَبِيلَ الْمُفْسِدِينَ

Ve vâadnâ mûsâ selâsîne leyleten ve etmemnâhâ bi aşrin fe temme mîkâtu rabbihî erbaîne leyleh(leyleten), ve kâle mûsâ li ahîhi hârûnahlufnî fî kavmî ve aslıh ve lâ tettebi’ sebîlel mufsidîn(mufsidîne).

Musa ile otuz gece için vaatleştik. Ve bunu, bir on ekleyerek tamamladık. Böylece Rabbinin belirlediği süre kırk geceye ulaştı. Musa, kardeşi Harun´a dedi ki: "Toplumum içinde benim yerime sen geç, barışçı ol, bozguncuların yolunu izleme."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:145     قَوْمَكَ     ḳavmeke     kavmine
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَكَتَبْنَا لَهُ فِي الْأَلْوَاحِ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْعِظَةً وَتَفْصِيلًا لِكُلِّ شَيْءٍ فَخُذْهَا بِقُوَّةٍ وَأْمُرْ قَوْمَكَ يَأْخُذُوا بِأَحْسَنِهَا ۚ سَأُرِيكُمْ دَارَ الْفَاسِقِينَ

Ve ketebnâ lehu fîl elvâhı min kulli şey’in mev’ızaten ve tafsîlen li kulli şey’in fe huzhâ bi kuvvetin ve’mur kavmeke ye’huzû bi ahsenihâ seurîkum dârel fâsikîn(fâsikîne).

Biz Musa için levhalarla herşeyi yazdık: Öğüt olarak, herşeyin ayrıntısı olarak. "Kuvvetle tut bunları ve emret toplumuna da onları en güzel şekliyle tutsunlar. Fasıklar yurdunu göstereceğim size."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:148     قَوْمُ     ḳavmu     kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَاتَّخَذَ قَوْمُ مُوسَىٰ مِنْ بَعْدِهِ مِنْ حُلِيِّهِمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌ ۚ أَلَمْ يَرَوْا أَنَّهُ لَا يُكَلِّمُهُمْ وَلَا يَهْدِيهِمْ سَبِيلًا ۘ اتَّخَذُوهُ وَكَانُوا ظَالِمِينَ

Vettehaze kavmu mûsâ min ba’dihî min huliyyihim iclen ceseden lehu huvâr(huvârun), e lem yerev ennehu lâ yukellimuhum ve lâ yehdîhim sebîlen ittehazûhu ve kânû zâlimîn(zâlimîne).

Musa´nın kavmi, onun Allah´la konuşmaya gidişinden sonra, süs eşyalarından oluşmuş, böğürebilen bir buzağı heykelini ilah edinmişti. Görmediler mi ki, o onlarla ne konuşabiliyor ne de kendilerine yol gösterebiliyor? Onu benimsediler ve zalimler haline geldiler.
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:150     الْقَوْمَ     l-ḳavme     bu insanlar
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَمَّا رَجَعَ مُوسَىٰ إِلَىٰ قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُونِي مِنْ بَعْدِي ۖ أَعَجِلْتُمْ أَمْرَ رَبِّكُمْ ۖ وَأَلْقَى الْأَلْوَاحَ وَأَخَذَ بِرَأْسِ أَخِيهِ يَجُرُّهُ إِلَيْهِ ۚ قَالَ ابْنَ أُمَّ إِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُونِي وَكَادُوا يَقْتُلُونَنِي فَلَا تُشْمِتْ بِيَ الْأَعْدَاءَ وَلَا تَجْعَلْنِي مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Ve lemmâ recea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esifen kâle bi’semâ haleftumûnî min ba’dî, e aciltum emre rabbikum, ve elkal elvâha ve ehaze bi re’si ahîhi yecurruhû ileyh(ileyhi), kâlebne umme innel kavmestad’afûnî ve kâdû yaktulûnenî fe lâ tuşmit biyel a’dâe ve lâ tec’alnî meal kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine döndüğünde şöyle dedi: "Benden sonra arkamdan ne kötü şeyler yaptınız! Rabbinizin emrini bekleyemediniz mi? Levhaları yere attı, kardeşinin başını tuttu, kendisine doğru çekiyordu. Kardeşi dedi ki: "Ey annem oğlu! Bu topluluk beni horlayıp hırpaladı. Nerdeyse canımı alıyorlardı. Bir de sen düşmanları bana güldürme. Beni şu zalim toplulukla bir tutma."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:150     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     bu kavimle
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَمَّا رَجَعَ مُوسَىٰ إِلَىٰ قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُونِي مِنْ بَعْدِي ۖ أَعَجِلْتُمْ أَمْرَ رَبِّكُمْ ۖ وَأَلْقَى الْأَلْوَاحَ وَأَخَذَ بِرَأْسِ أَخِيهِ يَجُرُّهُ إِلَيْهِ ۚ قَالَ ابْنَ أُمَّ إِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُونِي وَكَادُوا يَقْتُلُونَنِي فَلَا تُشْمِتْ بِيَ الْأَعْدَاءَ وَلَا تَجْعَلْنِي مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Ve lemmâ recea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esifen kâle bi’semâ haleftumûnî min ba’dî, e aciltum emre rabbikum, ve elkal elvâha ve ehaze bi re’si ahîhi yecurruhû ileyh(ileyhi), kâlebne umme innel kavmestad’afûnî ve kâdû yaktulûnenî fe lâ tuşmit biyel a’dâe ve lâ tec’alnî meal kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine döndüğünde şöyle dedi: "Benden sonra arkamdan ne kötü şeyler yaptınız! Rabbinizin emrini bekleyemediniz mi? Levhaları yere attı, kardeşinin başını tuttu, kendisine doğru çekiyordu. Kardeşi dedi ki: "Ey annem oğlu! Bu topluluk beni horlayıp hırpaladı. Nerdeyse canımı alıyorlardı. Bir de sen düşmanları bana güldürme. Beni şu zalim toplulukla bir tutma."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:150     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَمَّا رَجَعَ مُوسَىٰ إِلَىٰ قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُونِي مِنْ بَعْدِي ۖ أَعَجِلْتُمْ أَمْرَ رَبِّكُمْ ۖ وَأَلْقَى الْأَلْوَاحَ وَأَخَذَ بِرَأْسِ أَخِيهِ يَجُرُّهُ إِلَيْهِ ۚ قَالَ ابْنَ أُمَّ إِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُونِي وَكَادُوا يَقْتُلُونَنِي فَلَا تُشْمِتْ بِيَ الْأَعْدَاءَ وَلَا تَجْعَلْنِي مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Ve lemmâ recea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esifen kâle bi’semâ haleftumûnî min ba’dî, e aciltum emre rabbikum, ve elkal elvâha ve ehaze bi re’si ahîhi yecurruhû ileyh(ileyhi), kâlebne umme innel kavmestad’afûnî ve kâdû yaktulûnenî fe lâ tuşmit biyel a’dâe ve lâ tec’alnî meal kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine döndüğünde şöyle dedi: "Benden sonra arkamdan ne kötü şeyler yaptınız! Rabbinizin emrini bekleyemediniz mi? Levhaları yere attı, kardeşinin başını tuttu, kendisine doğru çekiyordu. Kardeşi dedi ki: "Ey annem oğlu! Bu topluluk beni horlayıp hırpaladı. Nerdeyse canımı alıyorlardı. Bir de sen düşmanları bana güldürme. Beni şu zalim toplulukla bir tutma."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:155     قَوْمَهُ     ḳavmehu     kavminden
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَاخْتَارَ مُوسَىٰ قَوْمَهُ سَبْعِينَ رَجُلًا لِمِيقَاتِنَا ۖ فَلَمَّا أَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ قَالَ رَبِّ لَوْ شِئْتَ أَهْلَكْتَهُمْ مِنْ قَبْلُ وَإِيَّايَ ۖ أَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ السُّفَهَاءُ مِنَّا ۖ إِنْ هِيَ إِلَّا فِتْنَتُكَ تُضِلُّ بِهَا مَنْ تَشَاءُ وَتَهْدِي مَنْ تَشَاءُ ۖ أَنْتَ وَلِيُّنَا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا ۖ وَأَنْتَ خَيْرُ الْغَافِرِينَ

Vahtâra mûsâ kavmehu seb’îne raculen li mîkâtinâ, fe lemmâ ehazet humur recfetu kâle rabbi lev şi’te ehlektehum min kablu ve iyyâye, e tuhlikunâ bi mâ feales sufehâu minnâ, in hiye illâ fitnetuk(fitnetuke), tudıllu bihâ men teşâu ve tehdî men teşâu ente veliyyunâ fâgfirlenâ verhamnâ ve ente hayrûl gâfirîn(gâfirîne).

Musa, bizimle buluşma vakti için toplumundan yetmiş adam seçti. Şiddetli sarsıntı onları yakalayınca Musa şöyle dedi: "Rabbim, dileseydin, onları da beni de daha önce helak ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksin? Bu iş senin imtihanından başka birşey değildir. Onunla dilediğini şaşırtır, dilediğine yol gösterirsin. Sen bizim Veli´mizsin. O halde affet bizi, acı bize. Sen affedenlerin en hayırlısısın."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:159     قَوْمِ     ḳavmi     kavminden
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمِنْ قَوْمِ مُوسَىٰ أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ

Ve min kavmi mûsâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn(ya’dilûne).

Musa kavminden bir topluluk vardır ki, hakka kılavuzluk/hak ile kılavuzluk eder ve yalnız hakka dayanarak adaleti gözetir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:160     قَوْمُهُ     ḳavmuhu     kavmin
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ أَسْبَاطًا أُمَمًا ۚ وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ إِذِ اسْتَسْقَاهُ قَوْمُهُ أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ ۖ فَانْبَجَسَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا ۖ قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ ۚ وَظَلَّلْنَا عَلَيْهِمُ الْغَمَامَ وَأَنْزَلْنَا عَلَيْهِمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَىٰ ۖ كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ ۚ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

Ve katta’nâhumusnetey aşrete esbâtan umemâ(umemen), ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâkel hacer(hacere), fenbeceset minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum, ve zallelnâ aleyhimul gamame ve enzelnâ aleyhimul menne ves selvâ, kulû min tayyibâti mâ rezaknâkum, ve mâ zâlemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).

Biz onları, oniki torun kabileye ayırdık. Toplumu kendisinden su istediğinde de Musa´ya, "asanı taşa vur" diye vahyettik. Taştan, oniki göze fışkırdı. Her oymak, su içeceği yeri belledi. Onların üzerlerine bulutları gölgelik yaptık, kendilerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Yiyiniz size verdiğimiz rızıkların temizlerinden!" onlar bize zulmetmediler, ama öz benliklerine zulmediyorlardı.
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:164     قَوْمًا     ḳavmen     bir kavme
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَإِذْ قَالَتْ أُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا ۙ اللَّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا ۖ قَالُوا مَعْذِرَةً إِلَىٰ رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ

Ve iz kâlet ummetun minhum lime teizûne kavmenillâhu muhlikuhum ev muazzibuhum azâben şedîdâ(şedîden), kâlû ma’zireten ilâ rabbikum ve leallehum yettekûn(yettekûne).

İçlerinden bir topluluk şöyle dedi: "Allah´ın helak edeceği yahut şiddetli bir azapla azaplandıracağı bir topluma ne diye öğüt verip duruyorsunuz? Dediler ki: "Rabbinize karşı bir mazeret olsun diye ve bir de korunup sakınırlar ümidiyle."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:176     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     toplumların
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلَٰكِنَّهُ أَخْلَدَ إِلَى الْأَرْضِ وَاتَّبَعَ هَوَاهُ ۚ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِ إِنْ تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ أَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَثْ ۚ ذَٰلِكَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۚ فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

Ve lev şi’nâ le refa’nâhu bihâ ve lâkinnehû ahlede ilel ardı vettebea hevâh(hevâhu), fe meseluhu ke meselil kelb(kelbi), in tahmil aleyhi yelhes ev tetrukhu yelhes, zâlike meselul kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, faksusîl kasasa leallehum yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Dileseydik onu, o ayetlerle yüceltirdik. Ama o, yere saplandı, iğreti arzularına uydu. Onun durumu şu köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan dilini sarkıtarak solur, kendi haline bıraksan dilini sarkıtarak solur. Ayetlerimizi yalanlayan toplumun örneği işte budur. Bu hikayeyi anlat ki düşünüp taşınabilsinler.
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:177     الْقَوْمُ     l-ḳavmu     topluluğun
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

سَاءَ مَثَلًا الْقَوْمُ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَأَنْفُسَهُمْ كَانُوا يَظْلِمُونَ

Sâe meselennil kavmullezîne kezzebû bi âyatinâ ve enfusehum kânû yazlimûn(yazlimûne).

Ayetlerimizi yalanlayan topluluğun vücut verdiği örnek ne kötüdür! Onlar öz benliklerine zulmediyorlardı.
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:188     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir kavim için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

قُلْ لَا أَمْلِكُ لِنَفْسِي نَفْعًا وَلَا ضَرًّا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ ۚ وَلَوْ كُنْتُ أَعْلَمُ الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِ وَمَا مَسَّنِيَ السُّوءُ ۚ إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Kul lâ emliku li nefsî nef’an ve lâ darran illâ mâşaallâh(mâşaallâhu), ve lev kuntu a’lemul gaybe lesteksertu minel hayri ve mâ messeniyes sûu in ene illâ nezîrun ve beşîrun li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

De ki: "Ben kendi nefsime, Allah´ın dilediğinden başka ne bir yarar sağlayabilirim ne de bir zarar verebilirim. Eğer gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapardım. Ama bana kötülük dokunmamıştır bile. Ben, inanan bir topluluk için bir uyarıcı ve müjdeciden başkası değilim."
 


قَوْم
[HyperLink1] 7:203     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَإِذَا لَمْ تَأْتِهِمْ بِآيَةٍ قَالُوا لَوْلَا اجْتَبَيْتَهَا ۚ قُلْ إِنَّمَا أَتَّبِعُ مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ مِنْ رَبِّي ۚ هَٰذَا بَصَائِرُ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Ve izâ lem te’tihim biâyetin kâlû lev lectebeytehâ, kul innemâ ettebiu mâ yûhâ ileyye min rabbî hâzâ besâiru min rabbikum ve huden ve rahmetun li kavmin yu’minûn (yu’minûne).

Onlara bir ayet getirmediğinde, "onu da şurdan burdan derleseydin ya," diye konuşurlar. De ki: "Ben sadece Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum. Bu, Rabbinizden gelen gönül gözleridir, doğruya kılavuzdur, iman eden bir toplum için rahmettir."
 


قَوْم
[HyperLink1] 8:53     قَوْمٍ     ḳavmin     bir millet
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّرًا نِعْمَةً أَنْعَمَهَا عَلَىٰ قَوْمٍ حَتَّىٰ يُغَيِّرُوا مَا بِأَنْفُسِهِمْ ۙ وَأَنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

Zâlike biennallâhe lem yeku mugayyiren ni´meten en´amehâ alâ kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim ve ennallâhe semîun alîm(alîmun).

Bu böyledir. Çünkü Allah bir topluma lütfettiği nimeti, o toplum birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmemiştir. Ve Allah, iyice işiten, gereğince bilendir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 8:58     قَوْمٍ     ḳavmin     bir kavmin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَىٰ سَوَاءٍ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْخَائِنِينَ

Ve immâ tehâfenne min kavmin hiyâneten fenbiz ileyhim alâ sevâin, innallâhe lâ yuhıbbul hâinîn(hâinîne).

Eğer bir topluluktan hıyanet kuşkusu duyarsan, antlaşmaya bağlı kalmayacağını aynı şekilde sen de onlara bildir. Allah, hainlik edenleri sevmez.
 


قَوْم
[HyperLink1] 8:65     قَوْمٌ     ḳavmun     bir topluluktur
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى الْقِتَالِ ۚ إِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ عِشْرُونَ صَابِرُونَ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِ ۚ وَإِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ يَغْلِبُوا أَلْفًا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ

Yâ eyyuhen nebiyyu harridıl mu´minîne alel kıtâl(kıtâli), in yekun minkum işrûne sâbirûne yaglibû mieteyn(mieteyni), ve in yekûn minkum mietun yaglibû elfen minellezîne keferû bi ennehum kavmun lâ yefkahûn(yefkahûne).

Ey Peygamber! Müminleri çarpışmaya teşvik et! Sizden sabırlı yirmi kişi olsa, küfre sapanların iki yüzüne galip gelir; sizden yüz kişi olsa, onların binine galebe çalar. Çünkü onlar gereğince anlamayan bir topluluktur.
 


قَوْم
[HyperLink1] 8:72     قَوْمٍ     ḳavmin     bir topluma
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالَّذِينَ آوَوْا وَنَصَرُوا أُولَٰئِكَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ ۚ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتَّىٰ يُهَاجِرُوا ۚ وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ إِلَّا عَلَىٰ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

İnnellezîne âmenû ve hâcerû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâhi vellezîne âvev ve nasarû ulâike ba´duhum evliyâu ba´d(ba´dın), vellezîne âmenû ve lem yuhâcirû mâ lekum min velâyetihim min şey´in hattâ yuhâcirû, ve inistensarûkum fîd dîni fe aleykumun nasru illâ alâ kavmin beynekum ve beynehum mîsâk(mîsâkun), vallâhu bimâ ta´melûne basîr(basîrun).

Onlar ki inanıp hicret ettiler, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda savaştılar ve onlar ki hicret edenleri barındırdılar, onlara yardım ettiler, işte onlar birbirlerinin dostlarıdır. İman edip de hicret etmeyenlere gelince, hicret edecekleri vakte kader size onların yönetiminden bir şey düşmüyor. Ama sizden dinde yardım isterlerse, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir topluluk aleyhinde olmamak üzere, kendilerine yardım etmeniz gerekir. Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:6     قَوْمٌ     ḳavmun     bir topluluktur
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَإِنْ أَحَدٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ اسْتَجَارَكَ فَأَجِرْهُ حَتَّىٰ يَسْمَعَ كَلَامَ اللَّهِ ثُمَّ أَبْلِغْهُ مَأْمَنَهُ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْلَمُونَ

Ve in ehadun minel muşrikînestecâreke fe ecirhu hattâ yesmea kelâmallâhi summe eblighu me´meneh(me´menehu), zâlike bi ennehum kavmun lâ ya´lemûn(ya´lemûne).

Eğer müşriklerden biri senden güvence dilerse/senin yanına gelmek, sana komşu olmak isterse, ona güvence verip yakınlaşma isteğini kabul et ki, Allah´ın kelamını dinleyebilsin. Sonra da onu, güvenli gördüğü yere kadar götür. Böyle yapmanın gerekçesi şudur: Bunlar bilmeyen bir topluluktur.
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:11     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir kavme
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَإِنْ تَابُوا وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ ۗ وَنُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

Fe in tâbû ve ekâmus salâte ve âtuz zekâte fe ıhvânukum fîd dîn (dîni), ve nufassılul âyâti li kavmin ya´lemûn(ya´lemûne).

Bununla birlikte tövbe eder, namazı kılar, zekâtı verirlerse, artık sizin, dinde kardeşlerinizdirler. Biz ayetlerimizi, bilen bir topluluk için böyle açık seçik ortaya koyarız.
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:13     قَوْمًا     ḳavmen     bir kavimle
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

أَلَا تُقَاتِلُونَ قَوْمًا نَكَثُوا أَيْمَانَهُمْ وَهَمُّوا بِإِخْرَاجِ الرَّسُولِ وَهُمْ بَدَءُوكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ ۚ أَتَخْشَوْنَهُمْ ۚ فَاللَّهُ أَحَقُّ أَنْ تَخْشَوْهُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

E lâ tukâtilûne kavmen nekesû eymânehum ve hemmû bi ihrâcir resûli ve hum bedeûkum evvele merreh(merretin), e tahşevnehum, fallâhu ehakku en tahşevhu in kuntum mu´minîn(mu´minîne).

Yeminlerini bozan, resulü yurdundan çıkarmaya gayret eden bir topluluğa karşı savaşmayacak mısınız? Üstelik size saldırıyı ilkin onlar başlattı. Korkuyor musunuz onlardan? Eğer mümin kişilerseniz, kendisinden korkmanıza en layık olan, Allah´tır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:14     قَوْمٍ     ḳavmin     toplumunun
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللَّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ

Kâtilûhum yuazzibhumullâhu bi eydîkum ve yuhzihim ve yansurkum aleyhim ve yeşfi sudûre kavmin mu´minîn(mu´minîne).

Savaşın onlarla ki, sizin elinizle Allah onlara azap etsin, onları rezil etsin. Onlara karşı size yardım etsin. Ve inananlar toplumunun göğüslerine şifa ulaştırsın.
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:19     الْقَوْمَ     l-ḳavme     topluluğuna
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

أَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَجَاهَدَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۚ لَا يَسْتَوُونَ عِنْدَ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

E cealtum sikâyetel hâcci ve ımâretel mescidil harâmi ke men âmene billâhi vel yevmil âhıri ve câhede fî sebilillâh(sebilillâhi), lâ yestevûne ındallâh(ındallâhi), vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Siz; hacı sakalığını, Mescid-i Haram tamirciliğini, Allah´a ve âhiret gününe inanıp Allah yolunda didinen kişinin yaptığıyla bir mi tuttunuz? Allah katında bir olmazlar bunlar. Allah, zulüm sergileyenler topluluğuna kılavuzluk etmez.
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:24     الْقَوْمَ     l-ḳavme     topluluğu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قُلْ إِنْ كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُمْ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ

Kul in kâne âbâukum ve ebnâukum ve ıhvânukum ve ezvâcukum ve aşîretukum ve emvâlunıktereftumûhâ ve ticâretun tahşevne kesâdehâ ve mesâkinu terdavnehâ ehabbe ileykum minallâhi ve resûlihî ve cihâdin fî sebîlihî fe terabbesû hattâ ye´ tiyallâhu bi emrih(emrihî), vallâhu lâ yehdîl kavmel fasikîn(fasikîne).

De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz/menfaat çevreniz, elde ettiğiniz mallar, kesadından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar sizin için Allah´tan, resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah, yoldan ayrılmış bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:37     الْقَوْمَ     l-ḳavme     toplumuna
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

إِنَّمَا النَّسِيءُ زِيَادَةٌ فِي الْكُفْرِ ۖ يُضَلُّ بِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا يُحِلُّونَهُ عَامًا وَيُحَرِّمُونَهُ عَامًا لِيُوَاطِئُوا عِدَّةَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ فَيُحِلُّوا مَا حَرَّمَ اللَّهُ ۚ زُيِّنَ لَهُمْ سُوءُ أَعْمَالِهِمْ ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ

İnnemen nesîu ziyâdetun fîl kufri yudallu bihillezîne keferû yuhillûnehu âmen ve yuharrimûnehu âmen li yuvâtiû iddete mâ harremallâhu fe yuhillû mâ harremallâh(harremallâhu), zuyyine lehum sûu a´mâlihim, vallâhu lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne).

Haram ayları ertelemek, küfürde bir artırmadır ki, onunla inkâr edenler saptırılır. Onu bir yıl helal sayarlar, bir yıl haramlaştırırlar ki, Allah´ın yasakladığının sayısını denkleştirip Allah´ın haram kıldığını helalleştirsinler. Amellerinin kötülüğü kendilerine süslü gösterilmiştir. Allah, küfre batan bir topluluğu iyiye ve güzele kılavuzlamaz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:39     قَوْمًا     ḳavmen     bir topluluk
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا وَيَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئًا ۗ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

İllâ tenfirû yuazzibkum azâben elîmen ve yestebdil kavmen gayrekum ve lâ tedurrûhu şey´â (şeyen), vallâhu alâ kulli şey´in kadîr(kadîrun).

Eğer seferber olmazsanız Allah size korkunç bir azapla azap eder ve yerinize sizden başka bir topluluk getirir. Allah´a hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Allah herşeye Kadîr´dir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:53     قَوْمًا     ḳavmen     bir kavim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قُلْ أَنْفِقُوا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا لَنْ يُتَقَبَّلَ مِنْكُمْ ۖ إِنَّكُمْ كُنْتُمْ قَوْمًا فَاسِقِينَ

Kul enfikû tav’an ev kerhen len yutekabbele minkum, innekum kuntum kavmen fâsikîn(fâsikîne).

Şunu da söyle: "İster kendi arzunuzla ister baskı ve zorla infak edin; sizden asla kabul edilmeyecektir. Çünkü siz, yoldan çıkan bir topluluk oldunuz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:56     قَوْمٌ     ḳavmun     bir topluluktur
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَيَحْلِفُونَ بِاللَّهِ إِنَّهُمْ لَمِنْكُمْ وَمَا هُمْ مِنْكُمْ وَلَٰكِنَّهُمْ قَوْمٌ يَفْرَقُونَ

Ve yahlifûne billâhi innehum le minkum, ve mâ hum minkum ve lâkinnehum kavmun yefrekûn(yefrekûne).

Kesinlikle sizden oldukları yolunda Allah´a yemin ederler. Gerçekte onlar sizden değillerdir. Doğrusu şu ki onlar, ödleri patlayasıya korkan bir topluluktur.
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:70     وَقَوْمِ     ve ḳavmi     ve kavminin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَقَوْمِ إِبْرَاهِيمَ وَأَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِ ۚ أَتَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ ۖ فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

E lem ye’tihim nebeullezîne min kablihim kavmi nuhin ve âdn ve semûde ve kavmi ibrâhîme ve ashâbi medyene vel mu’tefikât(mu’tefikâti), etethum rusuluhum bil beyyinat(beyyinati), fe mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).

Gelmedi mi onlara kendilerinden öncekilerin haberi: Nûh kavminin, Âd´ın, Semûd´un, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altı üstüne gelmiş kentlerin. Resulleri onlara açık seçik ayetler getirmişti. Allah onlara zulmediyor değildi; aksine, öz benliklerine onlar zulmediyorlardı.
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:70     قَوْمِ     ḳavmi     kavminin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَقَوْمِ إِبْرَاهِيمَ وَأَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِ ۚ أَتَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ ۖ فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

E lem ye’tihim nebeullezîne min kablihim kavmi nuhin ve âdn ve semûde ve kavmi ibrâhîme ve ashâbi medyene vel mu’tefikât(mu’tefikâti), etethum rusuluhum bil beyyinat(beyyinati), fe mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).

Gelmedi mi onlara kendilerinden öncekilerin haberi: Nûh kavminin, Âd´ın, Semûd´un, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altı üstüne gelmiş kentlerin. Resulleri onlara açık seçik ayetler getirmişti. Allah onlara zulmediyor değildi; aksine, öz benliklerine onlar zulmediyorlardı.
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:80     الْقَوْمَ     l-ḳavme     kavmi
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

اسْتَغْفِرْ لَهُمْ أَوْ لَا تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ إِنْ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ سَبْعِينَ مَرَّةً فَلَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ

İstagfir lehum ev lâ testagfir lehum, in testagfir lehum seb’îne merreten fe len yagfirallâhu lehum, zâlike bi ennehum keferû billâhi ve resûlih(resûlihi), vallâhu lâ yehdîl kavmel fâsikîn(fâsikîne).

İster af dile onlar için, ister dileme. Yetmiş kez af dilesen de onlar için, Allah onları affetmeyecektir. Çünkü onlar Allah´ı da resulünü de inkâr ettiler. Allah, yoldan çıkmış böyle bir topluluğa kılavuzluk etmez.
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:96     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     topluluk-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

يَحْلِفُونَ لَكُمْ لِتَرْضَوْا عَنْهُمْ ۖ فَإِنْ تَرْضَوْا عَنْهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ لَا يَرْضَىٰ عَنِ الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ

Yahlifûne lekum li terdav anhum, fe in terdav anhum fe innallâhe lâ yerdâ anil kavmil fâsikîn(fâsikîne).

Kendilerinden hoşnut olasınız diye karşınızda yemin ediyorlar. Siz onlardan razı olsanız da Allah, yoldan sapmış bir topluluktan razı olmaz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:109     الْقَوْمَ     l-ḳavme     topluluğunu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

أَفَمَنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَىٰ تَقْوَىٰ مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٍ خَيْرٌ أَمْ مَنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَىٰ شَفَا جُرُفٍ هَارٍ فَانْهَارَ بِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَ ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

E fe men essese bunyânehu alâ takvâ minallâhi ve rıdvânin hayrun em men essese bunyânehu alâ şefâ curufin hârin fenhâre bihî fî nâri cehennem(cehenneme), vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Peki, binasını Allah´tan gelen bir sakınma duygusu ve hoşnutluk üzerine kuran mı hayırlıdır yoksa binasını sel artıklarının ucundaki yarın kenarına kurup da onunla birlikte cehenneme yuvarlanan mı? Allah, zalimler topluluğuna kılavuzluk etmez.
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:115     قَوْمًا     ḳavmen     bir kavmi
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُضِلَّ قَوْمًا بَعْدَ إِذْ هَدَاهُمْ حَتَّىٰ يُبَيِّنَ لَهُمْ مَا يَتَّقُونَ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Ve mâ kânallâhu lî yudılle kavmen ba’de iz hedâhum hattâ yubeyyine lehum mâ yettekûn(yettekûne), innallâhe bi kulli şey’in alîm(alîmun).

Allah bir topluluğa kılavuzluk ettikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine ayan-beyan bildirinceye kadar, onların sapıklığına hükmetmez. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:122     قَوْمَهُمْ     ḳavmehum     kavimlerine
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنْفِرُوا كَافَّةً ۚ فَلَوْلَا نَفَرَ مِنْ كُلِّ فِرْقَةٍ مِنْهُمْ طَائِفَةٌ لِيَتَفَقَّهُوا فِي الدِّينِ وَلِيُنْذِرُوا قَوْمَهُمْ إِذَا رَجَعُوا إِلَيْهِمْ لَعَلَّهُمْ يَحْذَرُونَ

Ve mâ kânel mu’minûne li yenfirû kâffeh(kâffeten), fe lev lâ nefere min kulli firkatin minhum tâifetun li yetefekkahû fîd dîni ve li yunzirû kavmehum izâ receû ileyhim leallehum yahzerûn(yahzerûne).

İnananların hepsinin birden savaşa çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminden bir grubun dinde derin bilgiler edinmek ve sefere çıkan topluluk geri döndüğünde, korunmaları ümidiyle onları uyarmak için arkada kalmaları gerekmez mi?
 


قَوْم
[HyperLink1] 9:127     قَوْمٌ     ḳavmun     bir topluluk
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَإِذَا مَا أُنْزِلَتْ سُورَةٌ نَظَرَ بَعْضُهُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ هَلْ يَرَاكُمْ مِنْ أَحَدٍ ثُمَّ انْصَرَفُوا ۚ صَرَفَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ

Ve îzâ mâ unzilet sûretun nazara ba’duhum ilâ ba’d(ba’din), hel yerâkum min ehadin summensarafû, sarafallâhu kulûbehum bi ennehum kavmun lâ yefkahûn(yefkahûne).

Bir sure indirildi mi "Sizi birisi görüyor mu?" diye birbirlerine bakar, sonra da sıvışıp giderler. Allah, kalplerini yamultmuştur. Çünkü gereğince anlamayan bir topluluktur bunlar.
 


قَوْم
[HyperLink1] 10:5     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir topluluk için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

هُوَ الَّذِي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاءً وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ ۚ مَا خَلَقَ اللَّهُ ذَٰلِكَ إِلَّا بِالْحَقِّ ۚ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

Huvellezî cealeş şemse dıyâen vel kamere nûren ve kadderehu menâzile li ta´lemû adedes sinîne vel hisâb(hisâbe), mâ halakallâhu zâlike illâ bil hakk(hakkı), yufassılul âyâti li kavmin ya´lemûn(ya´lemûne).

Güneş´i ısı ve ışık kaynağı; Ay´ı, hesabı ve yılların sayısını bilesiniz diye bir nur yapıp ona evreler takdir eden O´dur. Allah bütün bunları rastgele değil, şaşmaz ölçülere bağlı olarak yaratmıştır. Bilgiyle donanmış bir topluluk için ayetleri ayrıntılı kılıyor.
 


قَوْم
[HyperLink1] 10:6     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir topluluk için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ فِي اخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَّقُونَ

İnne fîhtilâfil leyli ven nehâri ve mâ halakallâhu fîs semâvâti vel ardı le âyâtin li kavmin yettekûn(yettekûne).

Şu bir gerçek ki, geceyle gündüzün birbiri ardınca değişip durmasında, Allah´ın göklerde ve yerde vücut verdiği şeylerde, sakınan bir topluluk için sayısız ayetler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 10:13     الْقَوْمَ     l-ḳavme     topluluğunu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُوا ۙ وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ

Ve lekad ehleknel kurûne min kablikum lemmâ zalemû ve câethum rusuluhum bil beyyinâti ve mâ kânû li yu’minû, kezâlike neczil kavmel mucrimîn(mucrimîne).

Yemin olsun ki biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve resulleri kendilerine açık kanıtlar getirdiği halde inanmadıkları için, helak ettik. Günaha batanlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız.
 


قَوْم
[HyperLink1] 10:24     لِقَوْمٍ     liḳavmin     topluluk için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

إِنَّمَا مَثَلُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ أَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْأَنْعَامُ حَتَّىٰ إِذَا أَخَذَتِ الْأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَا أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلًا أَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصِيدًا كَأَنْ لَمْ تَغْنَ بِالْأَمْسِ ۚ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

İnnemâ meselul hayâtid dunyâ ke mâin enzelnâhu mines semâi fahteleta bihî nebâtul ardı mimmâ ye´kulun nâsu vel en´âm(en´âmu), hattâ izâ ehazetil ardu zuhrufehâ vezzeyyenet ve zanne ehluhâ ennehum kâdirûne aleyhâ etâhâ emrunâ leylen ev nehâren fe cealnâhâ hasîden ke en lem tagne bil ems(emsi), kezâlike nufassilul âyâti li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Şu iğreti hayatın durumu gökten indirdiğimiz bir suya benzer: İnsanların ve davarların yedikleri yeryüzü bitkisi onunla karışmıştır. Nihayet toprak, takılarını kuşanmış, süslenmiştir. Toprağın sahipleri onun üzerinde egemen olduklarını sanmaktadırlar. Tam bu sırada emrimiz ona gece veya gündüz ulaşmıştır. Ve onu, sanki dün yerinde yokmuş gibi biçip atmışızdır. Derin derin düşünen bir topluluk için ayetleri böyle ayrıntılı olarak veriyoruz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 10:67     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir topluluk için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ

Huvellezî ceale lekumul leyle li teskunû fîhi ven nehâre mubsırâ(mubsıren), inne fî zâlike leâyâtin li kavmin yesmeûn(yesmeûne).

O, odur ki, içinde durup dinlenesiniz diye sizin için geceye vücut verdi, gündüzü de aydınlık kıldı. Hiç kuşkusuz, bunda, dinleyecek bir topluluk için ibretler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 10:71     لِقَوْمِهِ     liḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللَّهِ فَعَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْتُ فَأَجْمِعُوا أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُوا إِلَيَّ وَلَا تُنْظِرُونِ

Vetlu aleyhim nebe´e nûh(nûhın), iz kâle li kavmihî yâ kavmi in kâne kebure aleykum makâmî ve tezkîrî bi âyâtillâhi fe alâllâhi tevekkeltu fe ecmiû emrekum ve şurekâekum summe lâ yekun emrukum aleykum gummeten summakdû ileyye ve lâ tunzirûn(tunzirûne).

Onlara Nûh´un haberini de oku! Hani, toplumuna şöyle demişti: "Eğer benim konumum ve Allah´ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa artık ben, Allah´a dayandım. Siz de ortaklarınızla bir araya gelip işinize bakın. Yapacağınız şey size bir kaygı da vermesin, hükmünüzü bana uygulayın. Ve bana fırsat da vermeyin."
 


قَوْم
[HyperLink1] 10:71     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللَّهِ فَعَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْتُ فَأَجْمِعُوا أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُوا إِلَيَّ وَلَا تُنْظِرُونِ

Vetlu aleyhim nebe´e nûh(nûhın), iz kâle li kavmihî yâ kavmi in kâne kebure aleykum makâmî ve tezkîrî bi âyâtillâhi fe alâllâhi tevekkeltu fe ecmiû emrekum ve şurekâekum summe lâ yekun emrukum aleykum gummeten summakdû ileyye ve lâ tunzirûn(tunzirûne).

Onlara Nûh´un haberini de oku! Hani, toplumuna şöyle demişti: "Eğer benim konumum ve Allah´ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa artık ben, Allah´a dayandım. Siz de ortaklarınızla bir araya gelip işinize bakın. Yapacağınız şey size bir kaygı da vermesin, hükmünüzü bana uygulayın. Ve bana fırsat da vermeyin."
 


قَوْم
[HyperLink1] 10:74     قَوْمِهِمْ     ḳavmihim     kavimlerine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِهِ مِنْ قَبْلُ ۚ كَذَٰلِكَ نَطْبَعُ عَلَىٰ قُلُوبِ الْمُعْتَدِينَ

Summe beasnâ min ba’dihî rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fe mâ kânû li yu’minû bimâ kezzebû bihî min kabl(kablu), kezâlike natbeu alâ kulûbil mugtedîn(mugtedîne).

Nûh´un ardından birçok resulleri daha toplumlarına gönderdik. Onlara açık seçik kanıtlar getirdiler. Ama onlar daha önceden yalanladıkları şeye bir türlü inanmadılar. Azgınlığa sapanların kalplerini biz, işte böyle mühürleriz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 10:75     قَوْمًا     ḳavmen     bir topluluk
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسَىٰ وَهَارُونَ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ بِآيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِمِينَ

Summe beasnâ min ba’dihim mûsâ ve hârûne ilâ fir’avne ve melâihî bi âyâtinâ festekberû ve kânû kavmen mucrimîn(mucrimîne).

Onların ardından da Mûsa ile Hârun´u ayetlerimiz eşliğinde Firavun ve kurmaylarına gönderdik. Kibre saptılar ve günahkâr bir topluluk oldular.
 


قَوْم
[HyperLink1] 10:83     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmi-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَمَا آمَنَ لِمُوسَىٰ إِلَّا ذُرِّيَّةٌ مِنْ قَوْمِهِ عَلَىٰ خَوْفٍ مِنْ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِمْ أَنْ يَفْتِنَهُمْ ۚ وَإِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِفِينَ

Fe mâ âmene li mûsâ illâ zurriyyetun min kavmihî alâ havfin min fir’avne ve melâihim en yeftinehum, ve inne fir’avne leâlin fîl ard(ardı) ve innehu le minel musrifîn(musrifîne).

Firavun ve kodamanlarının kendilerine kötülük etmelerinden korktukları için, kavmi arasından bir gençlik grubu dışında hiç kimse Mûsa´ya inanmadı. Çünkü Firavun, o toprakta gerçekten çok üstündü ve gerçekten sınır tanımaz azgınlardan biriydi.
 


قَوْم
[HyperLink1] 10:84     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَقَالَ مُوسَىٰ يَا قَوْمِ إِنْ كُنْتُمْ آمَنْتُمْ بِاللَّهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُوا إِنْ كُنْتُمْ مُسْلِمِينَ

Ve kâle mûsâ yâ kavmi in kuntum âmentum billâhi fe aleyhi tevekkelû in kuntum muslimîn(muslimîne).

Mûsa dedi ki: "Ey toplumum! Eğer Allah´a inanmışsanız, müslümanlarsanız/Allah´a teslim olanlarsanız yalnız Allah´a dayanıp güvenin."
 


قَوْم
[HyperLink1] 10:85     لِلْقَوْمِ     lilḳavmi     topluluğu için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَقَالُوا عَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Fe kâlû alallâhi tevekkelnâ, rabbenâ lâ tec’alnâ fitneten lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Şöyle yakardılar: "Yalnız Allah´a dayandık. Rabbimiz! Bizleri, zulmedenler toplumu için bir imtihan aracı yapma!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 10:86     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     topluluğu-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

Ve neccinâ bi rahmetike minel kavmil kâfirîn(kâfirîne).

"O küfre sapmış toplumdan rahmetinle bizi kurtar!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 10:87     لِقَوْمِكُمَا     liḳavmikumā     kavminiz için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ وَأَخِيهِ أَنْ تَبَوَّآ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ ۗ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ

Ve evhaynâ ilâ mûsâ ve ahîhi en tebevveâ li kavmikumâ bi mısra buyûten vec’alû buyûtekum kıbleten ve akîmus sâlah(sâlate), ve beşşiril mu’minîn(mu’minîne).

Mûsa´ya ve kardeşine şunu vahyettik: Kavminiz için kendilerini yerleştirmek üzere Mısır´da evler hazırlayın. Evlerinizi kıble yapın/karşılıklı yapın ve namaz kılın. İnananlara müjde ver.
 


قَوْم
[HyperLink1] 10:98     قَوْمَ     ḳavme     kavminin
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ آمَنَتْ فَنَفَعَهَا إِيمَانُهَا إِلَّا قَوْمَ يُونُسَ لَمَّا آمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَىٰ حِينٍ

Fe lev lâ kânet karyetun âmenet fe nefeahâ îmânuhâ, illâ kavme yûnus(yûnuse), lemmâ âmenû keşefnâ anhum azâbel hızyi fîl hayâtid dunyâ ve metta’nâhum ilâ hîn(hînin).

Bir kent inansa da imanı kendisine yarar sağlasa ya! Yûnus´un kavmi müstesna. Onlar inanınca, dünya hayatında rezillik azabını üstlerinden kaldırmış ve kendilerini belirli bir süreye kadar nimetlendirmiştik.
 


قَوْم
[HyperLink1] 10:101     قَوْمٍ     ḳavmin     bir topluluğa
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَمَا تُغْنِي الْآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ

Kulinzurû mâzâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve mâ tugnîl âyâtu ven nuzuru an kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).

De ki: "Göklerde ve yerde neler var/neler oluyor, bir bakın!" O ayetler ve uyarılar iman etmeyen bir toplumun hiçbir işine yaramaz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:25     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kendi kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ

Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî innî lekum nezîrun mubîn(mubînun).

Andolsun biz, Nûh´u da toplumuna resul olarak göndermiştik. "Ben sizin için açık bir uyarıcıyım."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:27     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmi-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا نَرَاكَ إِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا وَمَا نَرَاكَ اتَّبَعَكَ إِلَّا الَّذِينَ هُمْ أَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِ وَمَا نَرَىٰ لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبِينَ

Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ nerâke illâ beşeren mislenâ ve mâ nerâkettebeake illellezîne hum erâzilunâ bâdiyer re’y(re’yi), ve mâ nerâ lekum aleynâ min fadlin bel nezunnukum kâzibîn(kâzibîne).

Toplumunun küfre sapanlarından bir grup kodaman şöyle konuşmuştu: "Bize göre sen, bizim gibi bir insandan başkası değilsin. Bakıyoruz sana, ayak takımımızın basit görüşlü insanlarından başkası ardına düşmüyor. Sizin bize hiçbir üstünlüğünüzün olduğuna inanmıyoruz. Aksine, sizi yalancılar sayıyoruz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:28     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَآتَانِي رَحْمَةً مِنْ عِنْدِهِ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْ أَنُلْزِمُكُمُوهَا وَأَنْتُمْ لَهَا كَارِهُونَ

Kâle yâ kavmi e reeytum in kuntu alâ beyyinetin min rabbî ve âtânî rahmeten min indihî fe ummiyet aleykum, e nulzimukumûhâ ve entum lehâ kârihûn(kârihûne).

Nûh dedi ki: "Ey toplumum! Bir düşünün! Ya ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeysem; katından bana bir rahmet vermiş de o rahmet sizin gözlerinizden saklanmışsa! Siz ona tiksintiyle bakarken, biz sizi ona zorla mı ulaştıracağız?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:29     وَيَا قَوْمِ     ve yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَيَا قَوْمِ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالًا ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ ۚ وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الَّذِينَ آمَنُوا ۚ إِنَّهُمْ مُلَاقُو رَبِّهِمْ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ

Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).

"Hem ben sizden buna karşı bir mal da istemiyorum. Benim ücretim Allah´tandır. Ama ben iman edenleri paylayıp kovamam. Çünkü onlar Rablerine varacaklar. Ama sizin cehalete batmış bir toplum olduğunuzu görüyorum."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:29     قَوْمًا     ḳavmen     bir topluluk olarak
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَيَا قَوْمِ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالًا ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ ۚ وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الَّذِينَ آمَنُوا ۚ إِنَّهُمْ مُلَاقُو رَبِّهِمْ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ

Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).

"Hem ben sizden buna karşı bir mal da istemiyorum. Benim ücretim Allah´tandır. Ama ben iman edenleri paylayıp kovamam. Çünkü onlar Rablerine varacaklar. Ama sizin cehalete batmış bir toplum olduğunuzu görüyorum."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:30     وَيَا قَوْمِ     ve yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَيَا قَوْمِ مَنْ يَنْصُرُنِي مِنَ اللَّهِ إِنْ طَرَدْتُهُمْ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ

Ve yâ kavmi men yansurunî minallâhi in taredtuhum, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

"Ey toplumum! Eğer ben onları paylayıp kovarsam, Allah´a karşı bana kim yardım edebilir? Hâlâ düşünmüyor musunuz?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:36     قَوْمِكَ     ḳavmike     kavmin-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَأُوحِيَ إِلَىٰ نُوحٍ أَنَّهُ لَنْ يُؤْمِنَ مِنْ قَوْمِكَ إِلَّا مَنْ قَدْ آمَنَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ

Ve ûhiye ilâ nûhın ennehu len yu’mine min kavmike illâ men kad âmene fe lâ tebteis bi mâ kânû yef’alûn(yef’alûne).

Nûh´a şöyle vahyolundu: "Toplumundan, daha önce inanmış olanlar dışında hiç kimse iman etmeyecektir. Artık onların yaptıkları yüzünden tasalanıp durma."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:38     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmin-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَأٌ مِنْ قَوْمِهِ سَخِرُوا مِنْهُ ۚ قَالَ إِنْ تَسْخَرُوا مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنْكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ

Ve yasneul fulke ve kullemâ merre aleyhi meleun min kavmihi sehırû minh(minhu), kâle in tesharû minnâ fe innâ nesharu minkum kemâ tesharûn(tesharûne).

Gemiyi yapıyordu. Toplumundan herhangi bir grup yanından geçtikçe onunla alay ediyorlardı. Dedi ki Nûh "Bizimle alay ediyorsanız, biz de sizinle alay edeceğiz. Tıpkı sizin eğlendiğiniz gibi."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:44     لِلْقَوْمِ     lilḳavmi     topluluğu
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءَكِ وَيَا سَمَاءُ أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاءُ وَقُضِيَ الْأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ ۖ وَقِيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Ve kîle yâ ardubleî mâeki ve yâ semâu akliî ve gîdal mâu ve kudıyel emru vestevet alal cûdiyyi ve kîle bu´den lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Ve denildi: "Ey yer! Suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Ve su çekidi. İş bitirilmişti. Gemi, Cûdi üzerine oturdu ve haykırıldı: "O zalimler topluluğu geri gelmez olsun!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:49     قَوْمُكَ     ḳavmuke     senin kavmin
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

تِلْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهَا إِلَيْكَ ۖ مَا كُنْتَ تَعْلَمُهَا أَنْتَ وَلَا قَوْمُكَ مِنْ قَبْلِ هَٰذَا ۖ فَاصْبِرْ ۖ إِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ

Tilke min enbâil gaybi nûhîhâ ileyk(ileyke), mâ kunte ta´lemuhâ ente ve lâ kavmuke min kabli hâzâ, fasbır, innel âkıbete lil muttekîn(muttekîne).

İşte bunlar, sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları sen de bilmiyordun, toplumun da... Artık sabırlı ol! Sonuç, takvaya sarılanlarındır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:50     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَإِلَىٰ عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا مُفْتَرُونَ

Ve ilâ âdin ehâhum hûdâ(hûden), kâle yâ kavmi´budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), in entum illâ mufterûn(mufterûne).

Âd´a da kardeşleri Hûd´u gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka ilahınız yok. Siz sadece uydurmalara bel bağlamışsınız."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:51     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

يَا قَوْمِ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى الَّذِي فَطَرَنِي ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ

Yâ kavmi lâ es´elukum aleyhi ecrâ(ecren), in ecriye illâ alellezî fetaranî, e fe lâ ta´kılûn(ta´kılûne).

"Ey toplumum! Bu tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına düşmez. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:52     وَيَا قَوْمِ     ve yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَىٰ قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِمِينَ

Ve yâ kavmistagfirû rabbekum summe tûbû ileyhi yursilis semâe aleykum midrâran ve yezidkum kuvveten ilâ kuvvetikum ve lâ tetevellev mucrimîn(mucrimîne).

"Ey toplumum! Rabbinizden af dileyin, sonra O´na yönelin ki üzerinize göğü bol bol göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın. Günahkârlar olup da Allah´tan yüz çevirmeyin."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:57     قَوْمًا     ḳavmen     bir topluluk
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ مَا أُرْسِلْتُ بِهِ إِلَيْكُمْ ۚ وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّونَهُ شَيْئًا ۚ إِنَّ رَبِّي عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ

Fe in tevellev fe kad eblagtukum mâ ursiltu bihî ileykum, ve yestahlifu rabbî kavmen gayrekum, ve lâ tedurrûnehu şey’â(şey’en), inne rabbî alâ kulli şey´in hafîz(hafîzun).

"Eğer yüz çevirirseniz ben, bana gönderilen şeyi size tebliğ etmiş bulunuyorum. Rabbim, yerinize başka bir topluluk getirir ve siz O´na hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Kuşkusuz benim Rabbim herşey üzerinde bir Hafîz´dir; kollar, gözetir."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:60     قَوْمِ     ḳavmi     kavmi
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَأُتْبِعُوا فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ أَلَا إِنَّ عَادًا كَفَرُوا رَبَّهُمْ ۗ أَلَا بُعْدًا لِعَادٍ قَوْمِ هُودٍ

Ve utbiû fî hâzihid dunyâ la’neten ve yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), e lâ inne âden keferû rabbehum, e lâ bu´den li âdin kavmi hûd(hûdin).

Bu dünyada ve kıyamet gününde arkalarına lanet takıldı. Dikkat edin; Âd, Rablerine nankörlük etmişti. Dikkat edin, Hûd´un kavmi olan Âd geri gelmez oldu.
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:61     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَإِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ هُوَ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ ۚ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُجِيبٌ

Ve ilâ semûde ehâhum sâlihâ(sâlihan), kâle yâ kavmi´budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), huve enşeekum minel ardı vesta´merekum fîhâ festâgfirûhu summe tûbû ileyh(ileyhi), inne rabbî karîbun mucîb(mucîbun).

Semûd´a da kardeşleri Sâlih´i gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka ilahınız yok. Sizi topraktan oluşturan ve size orada ömür geçirten O´dur. Artık O´ndan af dileyin, O´na dönün. Rabbim Karîb´dir, bize çok yakındır; Mucîb´dir, bize cevap verir."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:63     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَآتَانِي مِنْهُ رَحْمَةً فَمَنْ يَنْصُرُنِي مِنَ اللَّهِ إِنْ عَصَيْتُهُ ۖ فَمَا تَزِيدُونَنِي غَيْرَ تَخْسِيرٍ

Kâle yâ kavmi e reeytum in kuntu alâ beyyinetin min rabbî ve âtânî minhu rahmeten fe men yansurunî minallâhi in asaytuhu fe mâ tezîdûnenî gayre tahsîr(tahsîrin).

Dedi ki: "Ey kavmim! Hiç düşündünüz mü? Ya ben Rabbimden bir beyyine üzerindeysem, bana kendisinden bir rahmet sunmuşsa! Bu durumda ben O´na isyan edersem, bana Allah´a karşı kim yardım eder? Sizin bana, yıkım ve hüsranı artırmak dışında bir katkınız olamaz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:64     وَيَا قَوْمِ     ve yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَيَا قَوْمِ هَٰذِهِ نَاقَةُ اللَّهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللَّهِ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَرِيبٌ

Ve yâ kavmi hâzihî nâkatullâhi lekum âyeten fe zerûhâ te´kul fî ardıllâhi ve lâ temessûhâ bi sûin fe ye´huzekum azâbun karîb(karîbun).

"Ey toplumum! İşte şu size, Allah´ın bir mucize olan devesi. Rahat bırakın onu. Allah´ın toprağında karnını doyursun. Bir kötülük dokundurmayın ona. Yoksa sizi çok yakın bir azap yakalayıverir."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:70     قَوْمِ     ḳavmi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَلَمَّا رَأَىٰ أَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً ۚ قَالُوا لَا تَخَفْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمِ لُوطٍ

Fe lemmâ reâ eydiyehum lâ tesilu ileyhi nekirehum ve evcese minhum hîfeh(hîfeten), kâlû lâ tehaf innâ ursilnâ ilâ kavmi lût(lûtin).

Ellerinin ona ulaşmadığını görünce onlardan işkillendi. Ve kendilerinden ürpermeye başladı. "Korkma, dediler, biz Lût kavmine gönderildik."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:74     قَوْمِ     ḳavmi     kavmi
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ الرَّوْعُ وَجَاءَتْهُ الْبُشْرَىٰ يُجَادِلُنَا فِي قَوْمِ لُوطٍ

Fe lemmâ zehebe an ibrâhîmer rev’u ve câethul buşra yucâdilunâ fî kavmi lût(lûtın).

İbrahim´den korku gidip yerine müjde gelince, Lût kavmi hakkında bizimle tartışır oldu.
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:78     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَجَاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ ۚ قَالَ يَا قَوْمِ هَٰؤُلَاءِ بَنَاتِي هُنَّ أَطْهَرُ لَكُمْ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ فِي ضَيْفِي ۖ أَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَشِيدٌ

Ve câehu kavmuhu yuhreûne ileyhi ve min kablu kânû ya’melûnes seyyiât(seyyiâti), kâle yâ kavmi hâulâi benâtî hunne etharu lekum, fettekullâhe ve lâ tuhzûni fî dayfî, e leyse minkum raculun reşîd(reşîdun).

Lût´un kavmi koşarak onun yanına geldi. Bunlar daha önce de kötülükler yapmışlardı. Lût dedi ki: "Ey toplumum! İşte şunlar kızlarım. Onlar sizin için daha temiz. Allah´tan korkun da misafirlerim önünde beni rezil etmeyin. İçinizde olgun bir adam yok mu?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:78     قَوْمُهُ     ḳavmuhu     kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَجَاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ ۚ قَالَ يَا قَوْمِ هَٰؤُلَاءِ بَنَاتِي هُنَّ أَطْهَرُ لَكُمْ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ فِي ضَيْفِي ۖ أَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَشِيدٌ

Ve câehu kavmuhu yuhreûne ileyhi ve min kablu kânû ya’melûnes seyyiât(seyyiâti), kâle yâ kavmi hâulâi benâtî hunne etharu lekum, fettekullâhe ve lâ tuhzûni fî dayfî, e leyse minkum raculun reşîd(reşîdun).

Lût´un kavmi koşarak onun yanına geldi. Bunlar daha önce de kötülükler yapmışlardı. Lût dedi ki: "Ey toplumum! İşte şunlar kızlarım. Onlar sizin için daha temiz. Allah´tan korkun da misafirlerim önünde beni rezil etmeyin. İçinizde olgun bir adam yok mu?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:84     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ وَلَا تَنْقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ ۚ إِنِّي أَرَاكُمْ بِخَيْرٍ وَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُحِيطٍ

Ve ilâ medyene ehâhum şuaybâ(şuayben), kâle yâ kavmi’budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), ve lâ tenkusûl mikyâle vel mîzâne innî erâkum bi hayrin ve innî ehâfu aleykum azâbe yevmin muhît(muhîtin).

Medyen´e, kardeşleri Şuayb´ı göndermiştik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah´a kulluk edin. O´ndan başka tanrınız yok sizin. Eksik ölçüp yanlış tartmayın. Sizi nimet, bereket içinde görüyorum, ama sizin için sarıp kuşatan bir günün azabından da korkuyorum."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:85     وَيَا قَوْمِ     ve yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَيَا قَوْمِ أَوْفُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ ۖ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ

Ve yâ kavmi evfûl mikyâle vel mîzâne bil kıstı ve lâ tebhasûn nâse eşyâehum ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne).

"Ey toplumum! Ölçüyü ve tartıyı tam bir dürüstlükle yapın. İnsanların eşyalarını tırtıklamayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak dolaşmayın."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:88     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَرَزَقَنِي مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًا ۚ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أُخَالِفَكُمْ إِلَىٰ مَا أَنْهَاكُمْ عَنْهُ ۚ إِنْ أُرِيدُ إِلَّا الْإِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُ ۚ وَمَا تَوْفِيقِي إِلَّا بِاللَّهِ ۚ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ

Kâle yâ kavmi e reeytum in kuntu alâ beyyinetin min rabbî ve rezekanî minhu rızkan hasenâ(hasenen), ve mâ urîdu en uhâlifekum ilâ mâ enhâkum anh(anhu), in urîdu illel ıslâha mesteta’tu, ve mâ tevfîkî illâ billâh(billâhi), aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîb(unîbu).

Dedi: "Ey toplumum! Ya ben Rabbimden bir beyyine üzerindeysem, bana lütfundan güzel bir rızık vermişse!... Size yasakladığım şeylerde, size söylediğimin aksine davranmak istemiyorum. Gücüm ölçüsünde barış ve iyilikten başka bir şey de istemiyorum. Başarım ancak Allah´ın desteğiyledir. Yalnız O´na güvendim ben, yalnız O´na yöneliyorum."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:89     وَيَا قَوْمِ     ve yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَنْ يُصِيبَكُمْ مِثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ ۚ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِنْكُمْ بِبَعِيدٍ

Ve yâ kavmi lâ yecrimennekum şikâkî en yusîbekum mislu mâ esâbe kavme nûhin ev kavme hûdin ev kavme sâlih(sâlihın), ve mâ kavmu lûtin minkum bi baîd(baîdin).

"Ey toplumum! Bana kafa tutmanız, sakın sizi Nûh kavminin yahut Hûd kavminin yahut Sâlih kavminin başlarına gelen musibetle yüzyüze getirmesin. Lût kavmi de sizden pek uzak değil."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:89     قَوْمَ     ḳavme     kavminin
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَنْ يُصِيبَكُمْ مِثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ ۚ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِنْكُمْ بِبَعِيدٍ

Ve yâ kavmi lâ yecrimennekum şikâkî en yusîbekum mislu mâ esâbe kavme nûhin ev kavme hûdin ev kavme sâlih(sâlihın), ve mâ kavmu lûtin minkum bi baîd(baîdin).

"Ey toplumum! Bana kafa tutmanız, sakın sizi Nûh kavminin yahut Hûd kavminin yahut Sâlih kavminin başlarına gelen musibetle yüzyüze getirmesin. Lût kavmi de sizden pek uzak değil."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:89     قَوْمَ     ḳavme     kavminin
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَنْ يُصِيبَكُمْ مِثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ ۚ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِنْكُمْ بِبَعِيدٍ

Ve yâ kavmi lâ yecrimennekum şikâkî en yusîbekum mislu mâ esâbe kavme nûhin ev kavme hûdin ev kavme sâlih(sâlihın), ve mâ kavmu lûtin minkum bi baîd(baîdin).

"Ey toplumum! Bana kafa tutmanız, sakın sizi Nûh kavminin yahut Hûd kavminin yahut Sâlih kavminin başlarına gelen musibetle yüzyüze getirmesin. Lût kavmi de sizden pek uzak değil."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:89     قَوْمَ     ḳavme     kavminin
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَنْ يُصِيبَكُمْ مِثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ ۚ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِنْكُمْ بِبَعِيدٍ

Ve yâ kavmi lâ yecrimennekum şikâkî en yusîbekum mislu mâ esâbe kavme nûhin ev kavme hûdin ev kavme sâlih(sâlihın), ve mâ kavmu lûtin minkum bi baîd(baîdin).

"Ey toplumum! Bana kafa tutmanız, sakın sizi Nûh kavminin yahut Hûd kavminin yahut Sâlih kavminin başlarına gelen musibetle yüzyüze getirmesin. Lût kavmi de sizden pek uzak değil."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:89     قَوْمُ     ḳavmu     kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَنْ يُصِيبَكُمْ مِثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ ۚ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِنْكُمْ بِبَعِيدٍ

Ve yâ kavmi lâ yecrimennekum şikâkî en yusîbekum mislu mâ esâbe kavme nûhin ev kavme hûdin ev kavme sâlih(sâlihın), ve mâ kavmu lûtin minkum bi baîd(baîdin).

"Ey toplumum! Bana kafa tutmanız, sakın sizi Nûh kavminin yahut Hûd kavminin yahut Sâlih kavminin başlarına gelen musibetle yüzyüze getirmesin. Lût kavmi de sizden pek uzak değil."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:92     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قَالَ يَا قَوْمِ أَرَهْطِي أَعَزُّ عَلَيْكُمْ مِنَ اللَّهِ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَاءَكُمْ ظِهْرِيًّا ۖ إِنَّ رَبِّي بِمَا تَعْمَلُونَ مُحِيطٌ

Kâle yâ kavmi e rahtî eazzu aleykum minallâh(minallâhi), vettehaztumûhu verâekum zıhriyyâ(zıhriyyen), inne rabbî bi mâ ta’melûne muhît(muhîtun).

Dedi: "Ey toplumum! Sizce kabilem Allah´tan daha mı güçlü ve onurlu! Allah´ı arkanıza atıp dışlanmış hale getirdiniz. Rabbim, yapıp ettiklerinizi çepeçevre kuşatmıştır."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:93     وَيَا قَوْمِ     ve yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَيَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ ۖ سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌ ۖ وَارْتَقِبُوا إِنِّي مَعَكُمْ رَقِيبٌ

Ve yâ kavmi’melû alâ mekânetikum innî âmil(âmilun), sevfe ta’lemûne men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve men huve kâzib(kâzibun), vertekibû innî meakum rakîb(rakîbun).

"Ey toplumum! Elinizden geleni yapın, ben görevimi yapıyorum. Yakında bileceksiniz rezil edici bir azabın kime geleceğini, yalancının kim olduğunu! Gözetleyin, ben de sizinle beraber gözetliyorum."
 


قَوْم
[HyperLink1] 11:98     قَوْمَهُ     ḳavmehu     kavmine
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَوْرَدَهُمُ النَّارَ ۖ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ

Yakdumu kavmehu yevmel kıyâmeti fe evredehumun nâr(nâre), ve bi’sel virdul mevrûd(mevrûdu).

Kıyamet günü kavmine önderlik eder. İşte onları suya götürür gibi ateşe götürdü. Ne kötü varış yeridir o götürüldükleri yer!
 


قَوْم
[HyperLink1] 12:9     قَوْمًا     ḳavmen     bir topluluk
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

اقْتُلُوا يُوسُفَ أَوِ اطْرَحُوهُ أَرْضًا يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ وَتَكُونُوا مِنْ بَعْدِهِ قَوْمًا صَالِحِينَ

Uktulû yûsufe evitrahûhu ardan yahlu lekum vechu ebîkum ve tekûnû min ba’dihî kavmen sâlihîn(sâlihîne).

"Yûsuf´u öldürün yahut bir yere götürüp atın ki, babanızın ilgisi yalnız size yönelsin ve bunun ardından barışcıl ve hayırsever bir topluluk haline gelesiniz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 12:37     قَوْمٍ     ḳavmin     bir kavmin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

قَالَ لَا يَأْتِيكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِهِ إِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْوِيلِهِ قَبْلَ أَنْ يَأْتِيَكُمَا ۚ ذَٰلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَنِي رَبِّي ۚ إِنِّي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ

Kâle lâ ye’tikumâ taâmun turzekânihî illâ nebbe’tukumâ bi te’vîlihî kable en ye’tiyekumâ, zâlikumâ mimmâ allemenî rabbî, innî terektu millete kavmin lâ yu’minûne billâhi ve hum bil âhiretihum kâfirûn(kâfirûne).

Yûsuf dedi ki: "Rızıklanacağınız herhangi bir yemek size gelmeden önce onun yorumunu ikinize mutlaka bildiririm." Bu, Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir. Ben, Allah´a inanmayan ve âhireti de tamamen inkâr eden bir toplumun milletini terk ettim."
 


قَوْم
[HyperLink1] 12:87     الْقَوْمُ     l-ḳavmu     kavimden
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

يَا بَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَأَخِيهِ وَلَا تَيْأَسُوا مِنْ رَوْحِ اللَّهِ ۖ إِنَّهُ لَا يَيْأَسُ مِنْ رَوْحِ اللَّهِ إِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ

Yâ beniyyezhebû fe tehassesû min yûsufe ve ehîhi ve lâ te’yesû min revhillâh(revhıllâhi), innehu lâ ye’yesu min revhillâhi illel kavmul kâfirûn(kâfirûne).

"Ey oğullarım! Gidin, artık Yûsuf´u ve kardeşini bulmak için dikkat kesilin. Allah´ın rahmetinden ümit kesmeyin; çünkü, Allah´ın rahmetinden de, küfre sapanlar topluluğundan başkası ümit kesmez."
 


قَوْم
[HyperLink1] 12:110     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     topluluğu-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

حَتَّىٰ إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَاءَهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَنْ نَشَاءُ ۖ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ

Hattâ izestey’eser rusulu ve zannû ennehum kad kuzibû câehum nasrunâ fe nucciye men neşâ’(neşâu), ve lâ yureddu be’sunâ anil kavmil mucrimîn(mucrimîne).

Ne zaman ki resuller ümitsizliğe düşüp yalanlandıkları kanısına vardılar, işte o zaman yardımımız kendilerine ulaştı da dilediklerimiz kurtarıldı. Azabımız suçlular topluluğundan geri çevrilemez.
 


قَوْم
[HyperLink1] 12:111     لِقَوْمٍ     liḳavmin     toplumlar için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِأُولِي الْأَلْبَابِ ۗ مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرَىٰ وَلَٰكِنْ تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ كُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Lekad kâne fî kasasıhim ibretun li ûlîl elbâb(elbâbi), mâ kâne hadîsen yufterâ ve lâkin tasdîkallezî beyne yedeyhi ve tafsîle kulli şey’in ve huden ve rahmeten li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Yemin olsun ki, resullerin hikâyelerinde, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için bir ibret vardır. Bu Kur´an, uydurulacak bir hadis/bir söz değildir; aksine o, önündekini tasdikleyici, her şeyi ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 13:3     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَهُوَ الَّذِي مَدَّ الْأَرْضَ وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْهَارًا ۖ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ ۖ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Ve huvellezî meddel arda ve ceale fîhâ revâsiye ve enhârâ(enhâren), ve min kullis semerâti ceale fîhâ zevceynisneyni yugşil leylen nehâr(nehâre), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Yeri uzatıp döşeyen ve onda oturaklı dağlar ve nehirler vücuda getiren O´dur. Bütün meyvalardan kendi içlerinde ikişer çift yaratmıştır O. Geceyi gündüze sarıp bürümektedir O. Bütün bunlarda derin derin düşünecek bir topluluk için elbette ayetler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 13:4     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَفِي الْأَرْضِ قِطَعٌ مُتَجَاوِرَاتٌ وَجَنَّاتٌ مِنْ أَعْنَابٍ وَزَرْعٌ وَنَخِيلٌ صِنْوَانٌ وَغَيْرُ صِنْوَانٍ يُسْقَىٰ بِمَاءٍ وَاحِدٍ وَنُفَضِّلُ بَعْضَهَا عَلَىٰ بَعْضٍ فِي الْأُكُلِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

Ve fîl ardı kıtaun mutecâvirâtun ve cennâtun min a’nâbin ve zer’un ve nahîlun sınvânun ve gayru sınvânin yuskâ bi mâin vâhid(vâhidin), ve nufaddılu ba’dehâ alâ ba’dın fîl ukul(ukuli), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

Yeryüzünde birbirine sırt vermiş komşu kıtalar, üzümlerden bahçeler, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, bir tek suyla sulanırlar. Biz bunların, yemişlerde bir kısmını diğer bir kısmına üstün kıldık. Bütün bunlarda aklını çalıştıran bir topluluk için elbette ki ibretler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 13:7     قَوْمٍ     ḳavmin     toplumun
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ ۗ إِنَّمَا أَنْتَ مُنْذِرٌ ۖ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ

Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin).

Küfre sapmış olanlar şöyle derler: "Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!" Sen sadece bir uyarıcısın ve her topluluk için doğruyu ve iyiyi gösteren bir önder vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 13:11     بِقَوْمٍ     biḳavmin     bir milet
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّىٰ يُغَيِّرُوا مَا بِأَنْفُسِهِمْ ۗ وَإِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِقَوْمٍ سُوءًا فَلَا مَرَدَّ لَهُ ۚ وَمَا لَهُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَالٍ

Lehu muakkibâtun min beyni yedeyhi ve min halfihî yahfezûnehu min emrillâh(emrillâhi), innallâhe lâ yugayyiru mâ bi kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim, ve izâ erâdallâhu bi kavmin sûen fe lâ meredde leh(lehu), ve mâ lehum min dûnihî min vâl(vâlin).

Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah´ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah´ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 13:11     بِقَوْمٍ     biḳavmin     bir kavme
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّىٰ يُغَيِّرُوا مَا بِأَنْفُسِهِمْ ۗ وَإِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِقَوْمٍ سُوءًا فَلَا مَرَدَّ لَهُ ۚ وَمَا لَهُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَالٍ

Lehu muakkibâtun min beyni yedeyhi ve min halfihî yahfezûnehu min emrillâh(emrillâhi), innallâhe lâ yugayyiru mâ bi kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim, ve izâ erâdallâhu bi kavmin sûen fe lâ meredde leh(lehu), ve mâ lehum min dûnihî min vâl(vâlin).

Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah´ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah´ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 14:4     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kendi kavminin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ ۖ فَيُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık seçik beyanda bulunsun. Bunun ardından, Allah dilediğini saptırır, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Azîz´dir, Hakîm´dir O!
 


قَوْم
[HyperLink1] 14:5     قَوْمَكَ     ḳavmeke     kavmini
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا أَنْ أَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِأَيَّامِ اللَّهِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ

Ve le kad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ en ahric kavmeke minez zulumâti ilen nûri, ve zekkirhum bi eyyâmillâh(eyyâmillâhi), inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr(şekûrin).

Yemin olsun ki, biz Mûsa´yı, "Toplumunu karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah´ın günlerini hatırlatıp bellet!" diye ayetlerimizle gönderdik. Şu bir gerçek ki, bunda iyice sabreden, çokça şükreden herkes için sayısız ayetler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 14:6     لِقَوْمِهِ     liḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ أَنْجَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ ۚ وَفِي ذَٰلِكُمْ بَلَاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظِيمٌ

Ve iz kâle mûsâ li kavmihizkurû ni’metallâhi aleykum iz encâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâbi ve yuzebbihûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum, ve fî zâlikum belâun min rabbikum azîm(azîmun).

Mûsa´nın, kendi toplumuna şöyle dediği zamanı da hatırla: "Allah´ın üzerinizdeki nimetini anın! Hatırlayın ki, sizi Firavun´un hanedanından kurtarmıştı. Onlar size azabın en kötüsüyle acı çektiriyorlar, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlar, kadınlarınıza hayasızca davranıyorlar/kadınlarınızın rahimlerini yokluyorlar/kadınlarınızı hayata salıyorlardı. İşte bunda sizin için Rabbinizden gelen çok büyük bir deneme ve ıstırap vardır."
 


قَوْم
[HyperLink1] 14:9     قَوْمِ     ḳavmi     kavimlerinin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ ۛ وَالَّذِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ ۛ لَا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا اللَّهُ ۚ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرَدُّوا أَيْدِيَهُمْ فِي أَفْوَاهِهِمْ وَقَالُوا إِنَّا كَفَرْنَا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ وَإِنَّا لَفِي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَنَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ

E lem ye’tikum nebeullezîne min kablikum kavmi nûhın ve âdin ve semûd(semûde), vellezîne min ba’dihim, lâ ya’lemuhum illallâh(illallâhu), câethum rusuluhum bil beyyinâti fe reddû eydiyehum fî efvâhihim ve kâlû innâ kefernâ bi mâ ursiltum bihî ve innâ le fî şekkin mimmâ ted’ûnenâ ileyhi murîb(murîbin).

Sizden öncekilerin, Nûh kavminin, Âd´ın, Semûd´un ve onlardan sonrakilerin haberleri ulaşmadı mı size? Allah´tan başkası bilmez onları. Peygamberleri onlara açık deliller getirmişti de onlar ellerini ağızlarına itip şöyle demişlerdi: "Biz size gönderileni kesinlikle tanımıyoruz ve biz sizin çağırdığınız şey konusunda karmaşa ve çıkmaza iten bir kuşku içindeyiz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 14:28     قَوْمَهُمْ     ḳavmehum     kavimlerini
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ بَدَّلُوا نِعْمَتَ اللَّهِ كُفْرًا وَأَحَلُّوا قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِ

E lem tere ilellezîne beddelû ni’metallâhi kufren ve ehallû kavmehum dârel bevâr(bevâri).

Bakmadın mı şunlara ki, Allah´ın nimetini inkârla/nankörlükle değiştirdiler ve toplumlarını helâk yurduna kondurdular.
 


قَوْم
[HyperLink1] 15:15     قَوْمٌ     ḳavmun     bir topluluğuz
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

لَقَالُوا إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ

Le kâlû innemâ sukkiret ebsârunâ bel nahnu kavmun meshûrûn(meshûrûne).

Kesinlikle şöyle diyeceklerdi: "Bizim gözlerimiz döndürüldü, bakışlarımız sarhoş edildi. Belki de biz büyüye çarptırılmış bir toplumuz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 15:58     قَوْمٍ     ḳavmin     bir kavme
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ

Kâlû innâ ursilnâ ilâ kavmin mucrimîn(mucrimîne).

Dediler: "Biz günahkâr bir topluluğa gönderildik."
 


قَوْم
[HyperLink1] 15:62     قَوْمٌ     ḳavmun     kimselersiniz
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ

Kâle innekum kavmun munkerûn(munkerûne).

Lût: "Siz tanınmayan kimlersiniz." dedi.
 


قَوْم
[HyperLink1] 16:11     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

يُنْبِتُ لَكُمْ بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخِيلَ وَالْأَعْنَابَ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Yunbitu lekum bihiz zer’a vez zeytûne ven nahîle vel a’nâbe ve min kullis semerât(semereti), inne fî zâlike le âyeten li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

O suyla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşitten meyvalar bitirir. Hiç kuşkusuz, bunda, derin derin düşünen bir toplum için gerçek bir mucize vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 16:12     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ ۖ وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِأَمْرِهِ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

Ve sehhara lekumul leyle ven nehâre veş şemse vel kamer(kamere), ven nucûmu musahharâtun bi emrih(emrihî), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

Geceyi, gündüzü, Güneş´i ve Ay´ı sizin emrinize vermiştir. Yıldızlar da O´nun emriyle bir hizmete boyun eğmiştir. Bütün bunlarda, aklını çalıştıran bir topluluk için elbette ibretler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 16:13     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ

Ve mâ zerae lekum fîl ardı muhtelifen elvânuh(elvânuhu), inne fî zâlike le âyeten li kavmin yezzekkerûn(yezzekkerûne).

Ve sizin için yeryüzünde, çeşit çeşit renklerde başka şeylere de vücut vermiştir. Bütün bunlarda, düşünüp ibret alacak bir toplum için elbette bir mucize vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 16:59     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     kavminden
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

يَتَوَارَىٰ مِنَ الْقَوْمِ مِنْ سُوءِ مَا بُشِّرَ بِهِ ۚ أَيُمْسِكُهُ عَلَىٰ هُونٍ أَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِ ۗ أَلَا سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ

Yetevârâ minel kavmi min sûi mâ buşşire bih(bihî), e yumsikuhu alâ hûnin em yedussuhu fît turâb(turâbi), e lâ sâe mâ yahkumûn(yahkumûne).

Kendisine muştulananın utancından ötürü toplumdan gizlenir. Hakaret/eziklik üzere tutsun mu onu yoksa toprağın bağrına mı gömsün onu. Bakın ne kötü hüküm veriyorlar!
 


قَوْم
[HyperLink1] 16:64     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir kavim için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ إِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُوا فِيهِ ۙ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Ve mâ enzelnâ aleykel kitâbe illâ li tubeyyine lehumullezîhtelefû fîhi ve huden ve rahmeten li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Bu Kitap´ı sana yalnız şunun için indirdik: Hakkında ayrılığa düştükleri şeyi onlara iyice açıklayasın ve Kitap, iman eden bir topluluk için kılavuz ve rahmet olsun.
 


قَوْم
[HyperLink1] 16:65     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir millet için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَاللَّهُ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ

Vallâhu enzele mines semâi mâen fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ, inne fî zâlike le âyeten li kavmin yesmeûn(yesmeûne).

Allah, gökten bir su indirdi de onunla, ölümünden sonra yeryüzüne hayat verdi. Kuşkusuz, bunda kulak verip dinleyen bir topluluk için mutlaka bir mucize vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 16:67     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَمِنْ ثَمَرَاتِ النَّخِيلِ وَالْأَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًا ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

Ve min semerâtin nahîli vel a’nâbi tettehîzûne minhu sekeren ve rızkan hasenâ(hasenen), inne fî zâlike le âyeten li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

Hurmalıkların meyvalarından, üzümlerden de sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde edersiniz. İşte bunda, aklını işleten bir topluluk için kesin bir mucize vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 16:69     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir millet için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

ثُمَّ كُلِي مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُكِي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلًا ۚ يَخْرُجُ مِنْ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ فِيهِ شِفَاءٌ لِلنَّاسِ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Summe kulî min kullis semerâti feslukî subule rabbiki zululâ(zululen), yahrucu min butûnihâ şarâbun muhtelifun elvânuhu fîhi şifâun lin nâs(nâsi), inne fî zâlike le âyeten li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

"Sonra, meyvaların her türünden ye de boyun bükerek Rabbinin yollarına koyul." Onun karıncıklarından, renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, insanlar için onda şifa vardır. Derin derin düşünen bir topluluk için, bunda kesin bir mucize var.
 


قَوْم
[HyperLink1] 16:79     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir kavim için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

أَلَمْ يَرَوْا إِلَى الطَّيْرِ مُسَخَّرَاتٍ فِي جَوِّ السَّمَاءِ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا اللَّهُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

E lem yerev ilet tayri musahharâtin fî cevvis semâ(semâi), mâ yumsikuhunne illallâh(illallâhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Gök boşluğunda, bir emre boyun eğdirilmiş olan kuşlara bakmadılar mı? Onları Allah´tan başkası tutmuyor. Bunda, inanan bir topluluk için elbette ki izler, işaretler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 16:107     الْقَوْمَ     l-ḳavme     kavmi
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الْآخِرَةِ وَأَنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ

Zâlike bi ennehumustehebbûl hayâted dunyâ alel âhıreti ve ennallâhe lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne).

Bu böyledir, çünkü, onlar şu iğreti hayatı âhirete tercih etmişlerdir. Ve Allah, küfre sapanlar topluluğunu doğruya kılavuzlamaz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 18:15     قَوْمُنَا     ḳavmunā     şu kavmimiz
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

هَٰؤُلَاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً ۖ لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ ۖ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا

Hâulâi kavmunettehazû min dûnihî âliheh(âliheten), lev lâ ye´tûne aleyhim bi sultânin beyyin(beyyinin), fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi kezibâ(keziben).

"Şunlar, şu kavmimiz O´ndan başka ilahlar edindiler. Onlar hakkında açık bir kanıt getirselerdi ya! Yalan düzerek Allah´a iftira edenden daha zalim kim olabilir?!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 18:86     قَوْمًا     ḳavmen     bir kavim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِنْدَهَا قَوْمًا ۗ قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِمَّا أَنْ تُعَذِّبَ وَإِمَّا أَنْ تَتَّخِذَ فِيهِمْ حُسْنًا

Hattâ izâ belega magribeş şemsi vecedehâ tagrubu fî aynin hamietin ve vecede indehâ kavmâ(kavmen), kulnâ yâ zel karneyni immâ en tuazzibe ve immâ en tettehıze fîhim husnâ(husnen).

Nihayet, Güneş´in battığı yere varınca onu kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında bir de kavim buldu. Dedik ki: "Ey Zülkarneyn, ya bunlara azap edersin ya da haklarında güzel bir tavrı esas alırsın."
 


قَوْم
[HyperLink1] 18:90     قَوْمٍ     ḳavmin     bir kavmin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَىٰ قَوْمٍ لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْرًا

Hattâ izâ belega matlıaş şemsi vecedehâ tatluu alâ kavmin lem nec’al lehum min dûnihâ sitrâ(sitren).

Bir süre sonra, Güneş´in doğduğu yere varınca onu, ona karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu.
 


قَوْم
[HyperLink1] 18:93     قَوْمًا     ḳavmen     bir kavim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْمًا لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلًا

Hattâ izâ belega beynes seddeyni vecede min dûnihimâ kavmen lâ yekâdûne yefkahûne kavlâ(kavlen).

Nihayet, iki set arasına ulaştı. Setler arasında öyle bir topluluk buldu ki neredeyse söz anlamıyorlardı.
 


قَوْم
[HyperLink1] 19:11     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavminin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنَ الْمِحْرَابِ فَأَوْحَىٰ إِلَيْهِمْ أَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِيًّا

Fe harece alâ kavmihî minel mihrâbi fe evhâ ileyhim en sebbihû bukreten ve aşiyyâ(aşiyyen).

Bunun üzerine Zekeriyya, yakarış yerinden ayrılıp halkının karşısına geçti ve onlara "sabah akşam tespih edin" diye işaret verdi.
 


قَوْم
[HyperLink1] 19:27     قَوْمَهَا     ḳavmehā     kavmine
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ ۖ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا

Fe etet bihî kavmehâ tahmiluh(tahmiluhu), kâlû yâ meryemu lekad ci’ti şey’en feriyyâ(feriyyen).

Meryem, onu taşıyarak toplumuna getirdi. "Ey Meryem, dediler, şaşılacak bir iş yaptın!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 19:97     قَوْمًا     ḳavmen     bir kavmi
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنْذِرَ بِهِ قَوْمًا لُدًّا

Fe innemâ yessernâhu bi lisânike li tubeşşire bihil muttekîne ve tunzire bihî kavmen luddâ(ludden).

Biz onu; senin dilinle kolaylaştırdık ki, sakınanları onunla müjdeleyesin, inatçı bir kavmi de onunla uyarasın.
 


قَوْم
[HyperLink1] 20:79     قَوْمَهُ     ḳavmehu     toplumunu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَأَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدَىٰ

Ve edalle fir’avnu kavmehu ve mâ hedâ.

Firavun kendi toplumunu saptırmıştı; kılavuzluk edemedi.
 


قَوْم
[HyperLink1] 20:83     قَوْمِكَ     ḳavmike     kavmin-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمَا أَعْجَلَكَ عَنْ قَوْمِكَ يَا مُوسَىٰ

Ve mâ a’celeke an kavmike yâ mûsâ.

Seni toplumundan çabucak uzaklaştıran neydi, ey Mûsa?
 


قَوْم
[HyperLink1] 20:85     قَوْمَكَ     ḳavmeke     kavmini
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِنْ بَعْدِكَ وَأَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ

Kâle fe innâ kad fetennâ kavmeke min ba’dike ve edallehumus sâmiriyy(sâmiriyyu).

Buyurdu: "Biz senden sonra toplumunu tam bir biçimde imtihan ettik. Sâmirî onları saptırdı."
 


قَوْم
[HyperLink1] 20:86     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَرَجَعَ مُوسَىٰ إِلَىٰ قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا ۚ أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ أَمْ أَرَدْتُمْ أَنْ يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُمْ مَوْعِدِي

Fe recea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esifâ(esifen), kâle yâ kavmi e lem yaıdkum rabbukum va’den hasenâ(hasenen), e fe tâle aleykumul ahdu em eredtum en yahılle aleykum gadabun min rabbikum fe ahleftum mev’ıdî.

Bunun üzerine Mûsa, öfkeli ve ümidi kırık bir halde kavmine döndü. Dedi: "Ey toplumum! Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Süre mi size uzun geldi yoksa Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze ters davrandınız?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 20:86     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     Kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَرَجَعَ مُوسَىٰ إِلَىٰ قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا ۚ أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ أَمْ أَرَدْتُمْ أَنْ يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُمْ مَوْعِدِي

Fe recea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esifâ(esifen), kâle yâ kavmi e lem yaıdkum rabbukum va’den hasenâ(hasenen), e fe tâle aleykumul ahdu em eredtum en yahılle aleykum gadabun min rabbikum fe ahleftum mev’ıdî.

Bunun üzerine Mûsa, öfkeli ve ümidi kırık bir halde kavmine döndü. Dedi: "Ey toplumum! Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Süre mi size uzun geldi yoksa Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze ters davrandınız?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 20:87     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     o milletin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالُوا مَا أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلَٰكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِنْ زِينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا فَكَذَٰلِكَ أَلْقَى السَّامِرِيُّ

Kâlû mâ ahlefnâ mev’ıdeke bi melkinâ ve lâkinnâ hummilnâ evzâren min zînetil kavmi fe kazefnâhâ fe kezâlike elkâs sâmiriyy(sâmiriyyu).

Dediler ki: "Biz sana kendi irademizle/malımızla karşı çıkmadık. Olay şu: Bize o topluluğun süs eşyalarından bazıları yükletilmişti, onları kaldırıp attık; aynı şekilde Sâmirî de attı."
 


قَوْم
[HyperLink1] 20:90     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِنْ قَبْلُ يَا قَوْمِ إِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِهِ ۖ وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَٰنُ فَاتَّبِعُونِي وَأَطِيعُوا أَمْرِي

Ve lekad kâle lehum hârûnu min kablu yâ kavmi innemâ futintum bih(bihî) ve inne rabbekumur rahmânu fettebiûnî ve etîû emrî.

Yemin olsun, Hârun daha önce onlara şunu söylemişti: "Ey kavmim, siz bununla imtihan edildiniz. Sizin Rabbiniz o Rahman´dır. Artık bana uyun, emrime itaat edin!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 21:11     قَوْمًا     ḳavmen     bir topluluk
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَكَمْ قَصَمْنَا مِنْ قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنْشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ

Ve kem kasamnâ min karyetin kânet zâlimeten ve enşe’nâ ba’dehâ kavmen âharîn(âharîne).

Zulmetmiş nice kenti/medeniyeti biz kırıp geçirdik ve arkalarından başka bir topluluk oluşturduk.
 


قَوْم
[HyperLink1] 21:52     وَقَوْمِهِ     ve ḳavmihi     ve kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا هَٰذِهِ التَّمَاثِيلُ الَّتِي أَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ

İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâ hâzihit temâsîlulletî entum lehâ âkifûn(âkifûne).

Babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Şu başına toplanıp durduğunuz heykeller de ne?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 21:74     قَوْمَ     ḳavme     bir kavim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلُوطًا آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَائِثَ ۗ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ

Ve lûtan âteynâhu hukmen ve ılmen ve necceynâhu minel karyetilletî kânet ta’melul habâis(habâise), innehum kânû kavme sev’in fâsikîn(fâsikîne).

Lût´a da hükümranlık ve ilim verdik. Onu, pislikler üretip duran bir kentten kurtardık. O kent halkı yoldan çıkmış kötü bir kavimdi.
 


قَوْم
[HyperLink1] 21:77     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     kavmi-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ

Ve nasarnâhu minel kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavme sev’in fe agraknâhum ecmaîn(ecmaîne).

Ona, ayetlerimizi yalanlayan topluluğa karşı yardım ettik. Kötülüğün toplumuydu onlar. Hepsini birden batırıp boğduk.
 


قَوْم
[HyperLink1] 21:77     قَوْمَ     ḳavme     bir kavim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ

Ve nasarnâhu minel kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavme sev’in fe agraknâhum ecmaîn(ecmaîne).

Ona, ayetlerimizi yalanlayan topluluğa karşı yardım ettik. Kötülüğün toplumuydu onlar. Hepsini birden batırıp boğduk.
 


قَوْم
[HyperLink1] 21:78     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     toplumun
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَدَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ إِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ إِذْ نَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ الْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدِينَ

Ve dâvude ve suleymâne iz yahkumâni fîl harsi iz nefeşet fîhi ganemul kavm(kavmi), ve kunnâ li hukmihim şâhidîn(şâhidîne).

Ve Dâvud ile Süleyman... Hani, halkın davarının yayıldığı ekinler hakkında hüküm veriyorlardı da biz hükümlerine tanıklar olmuştuk.
 


قَوْم
[HyperLink1] 21:106     لِقَوْمٍ     liḳavmin     kavimler için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ فِي هَٰذَا لَبَلَاغًا لِقَوْمٍ عَابِدِينَ

İnne fî hâzâ le belâgan li kavmin âbidîn(âbidîne).

Kuşkusuz, bunda, kulluk eden bir topluluk için kesin bir tebliğ vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 22:42     قَوْمُ     ḳavmu     kavmi de
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُ

Ve in yukezzibûke fe kad kezzebet kablehum kavmu nûhın ve âdun ve semûd(semûdun).

Eğer seni yalanlıyorlarsa bilesin ki, senden önce Nûh kavmi de Âd da, Semûd da yalanladı.
 


قَوْم
[HyperLink1] 22:43     وَقَوْمُ     ve ḳavmu     ve kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَقَوْمُ إِبْرَاهِيمَ وَقَوْمُ لُوطٍ

Ve kavmu ibrâhîme ve kavmu lût(lûtın).

İbrahim´in kavmi de Lût´un kavmi de...
 


قَوْم
[HyperLink1] 22:43     وَقَوْمُ     ve ḳavmu     ve kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَقَوْمُ إِبْرَاهِيمَ وَقَوْمُ لُوطٍ

Ve kavmu ibrâhîme ve kavmu lût(lûtın).

İbrahim´in kavmi de Lût´un kavmi de...
 


قَوْم
[HyperLink1] 23:23     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmi-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ

Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’ budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), e fe lâ tettekûn(tettekûne).

Yemin olsun, Nûh´u toplumuna resul olarak gönderdik de o şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah´a kulluk/ibadet edin! O´ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ sakınmayacak mısınız?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 23:23     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ

Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’ budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), e fe lâ tettekûn(tettekûne).

Yemin olsun, Nûh´u toplumuna resul olarak gönderdik de o şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah´a kulluk/ibadet edin! O´ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ sakınmayacak mısınız?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 23:24     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmi-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُرِيدُ أَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً مَا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ

Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ hâzâ illâ beşerun mıslukum yurîdu en yetefaddale aleykum, ve lev şâallâhu le enzele melâikeh(melâiketen), mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn(evvelîne).

Toplumu içinden inkârcı kodaman grup şöyle dedi: "Bu adam, sizin gibi bir insandan başka şey değil; size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, melekler indirirdi. Biz ilk atalarımız arasında böyle bir şey duymadık."
 


قَوْم
[HyperLink1] 23:28     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     kavim-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Fe izesteveyte ente ve men meake alel fulki fe kulil hamdu lillâhillezî neccânâ minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Sen, yanındakilerle birlikte geminin üzerine çıktığında şöyle de: "Zalimler topluluğundan bizi kurtaran Allah´a hamt olsun!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 23:33     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmi-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ

Ve kâlel meleu min kavmihillezîne keferû ve kezzebû bi likâil âhıreti ve etrafnâhum fîl hayâtid dunyâ mâ hâzâ illâ beşerun mislukum ye’kulu mimmâ te’kulûne minhu yeşrebu mimmâ teşrabûn(teşrabûne).

Toplumunun, dünya hayatında servet ve refaha ulaştırdığımız halde inkâra sapıp âhiretteki buluşmayı yalanlayan kodaman takımı şöyle dedi: "Bu adam, sadece sizin gibi bir insan; yemekte olduğunuzdan yiyor, içmekte olduğunuzdan içiyor."
 


قَوْم
[HyperLink1] 23:41     لِلْقَوْمِ     lilḳavmi     kavim
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً ۚ فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Fe ehazethumus sayhatu bil hakkı fe cealnâhum gusâen, fe bu’den lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Nihayet, o korkunç titreşimli ses onları tam bir biçimde yakaladı da hepsini sel süprüntüsü haline getirdik. Dönmeze gitsin o zalimler topluluğu!
 


قَوْم
[HyperLink1] 23:44     لِقَوْمٍ     liḳavmin     toplum
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَىٰ ۖ كُلَّ مَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ ۚ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ ۚ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ

Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).

Sonra, resullerimizi art arda gönderdik. Hangi ümmete resulü geldiyse onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsane yaptık. Dönmeze gitsin iman etmeyen bir topluluk!
 


قَوْم
[HyperLink1] 23:46     قَوْمًا     ḳavmen     bir topluluk
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ

İlâ fir’avne ve meleihî festekberû ve kânû kavmen âlîn(âlîne).

Firavun´a ve kodamanlarına. Ancak kibre saptılar, çünkü kendilerini büyük gören bir topluluktu onlar.
 


قَوْم
[HyperLink1] 23:47     وَقَوْمُهُمَا     veḳavmuhumā     iki adamın kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ

Fe kâlû e nu’minu li beşereyni mislinâ ve kavmuhumâ lenâ âbidûn(âbidûne).

Şöyle dediler: "Kendilerine bağlı toplum bize kulluk, kölelik ederken, biz kalkıp bizim gibi iki insan olan şu adamlara mı inanacağız?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 23:94     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     kavmin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِي فِي الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Rabbi fe lâ tec’alnî fil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Beni o zalimler topluluğunun içinde tutma Rabbim!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 23:106     قَوْمًا     ḳavmen     bir topluluk
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَالِّينَ

Kâlû rabbenâ galebet aleynâ şıkvetunâ ve kunnâ kavmen dâllîn(dâllîne).

Derler ki: "Rabbimiz, bahtsızlığımız bize baskın çıktı. Sapıp gitmiş bir topluluk olduk biz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 25:4     قَوْمٌ     ḳavmun     bir topluluk
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ ۖ فَقَدْ جَاءُوا ظُلْمًا وَزُورًا

Ve kâlellezîne keferû in hâzâ illâ ifkunifterâhu ve eânehu aleyhi kavmun âharûn(âharûne), fe kad câû zulmen ve zûrâ(zûran).

Küfre batanlar dediler ki: "Bu, onun uydurduğu bir düzmeceden başka şey değildir. Ve bu düzmecede ona, başka bir topluluk da yardım etmiştir." Yemin olsun ki, bunu söyleyenler bir zulüm, günah ve iftira sergilemişlerdir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 25:18     قَوْمًا     ḳavmen     bir topluluk
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ وَلَٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا

Kâlû subhâneke mâ kâne yenbegî lenâ en nettehıze min dûnike min evliyâe ve lâkin metta’tehum ve âbâehum hattâ nesûz zikre, ve kânû kavmen bûra(bûren).

Derler ki: "Tespih ederiz seni; seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmazdı. Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, zikiri/Kur´an´ı unuttular ve helâke giden bir topluluk oldular."
 


قَوْم
[HyperLink1] 25:30     قَوْمِي     ḳavmī     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَٰذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا

Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ(mehcûran).

Resul de şöyle der: "Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur´an´ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular."
 


قَوْم
[HyperLink1] 25:36     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     kavme
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا

Fe kulnazhebâ ilel kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, fe demmernâhum tedmîrâ(tedmîren).

Ardından şöyle dedik: "Ayetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin." Biraz sonra da o topluluğu yerle bir ettik.
 


قَوْم
[HyperLink1] 25:37     وَقَوْمَ     ve ḳavme     ve kavmi
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً ۖ وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا

Ve kavme nûhın lemmâ kezzebûr rusule agraknâhum ve cealnâhum lin nâsi âyeh(âyeten), ve a’tednâ liz zâlimîne azâben elîmâ(elîmen).

Ve Nûh kavmi... Resulleri yalanladıklarında hepsini boğup, insanlara bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık.
 


قَوْم
[HyperLink1] 26:10     الْقَوْمَ     l-ḳavme     kavmine
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰ أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Ve iz nâdâ rabbuke mûsâ eni’til kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Rabbinin Mûsa´ya, "Zulüm sergileyenler topluluğuna git" diye seslenişini hatırla.
 


قَوْم
[HyperLink1] 26:11     قَوْمَ     ḳavme     kavmine
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قَوْمَ فِرْعَوْنَ ۚ أَلَا يَتَّقُونَ

Kavme fir’avn(fir’avne), e lâ yettekûn(yettekûne).

"Firavun´un toplumuna git. Hâlâ korkup korunmayacaklar mı?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 26:70     وَقَوْمِهِ     ve ḳavmihi     ve kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ

İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâ ta’budûn(ta’budûne).

Hani babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Siz neye ibadet ediyorsunuz?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 26:105     قَوْمُ     ḳavmu     kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ

Kezzebet kavmu nûhınil murselîn(murselîne).

Nûh kavmi de hak elçileri yalanladı.
 


قَوْم
[HyperLink1] 26:117     قَوْمِي     ḳavmī     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ

Kâle rabbi inne kavmî kezzebûn(kezzebûni).

Nûh şöyle yakardı: "Rabbim, toplumum beni yalanladı."
 


قَوْم
[HyperLink1] 26:160     قَوْمُ     ḳavmu     kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ

Kezzebet kavmu lûtınil murselîn(murselîne).

Lût kavmi de hak elçilerini yalanladı.
 


قَوْم
[HyperLink1] 26:166     قَوْمٌ     ḳavmun     bir kavimsiniz
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ

Ve tezerûne mâ halaka lekum rabbukum min ezvâcikum, bel entum kavmun âdûn(âdûne).

Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor musunuz? Doğrusu siz haddi aşmış bir kavimsiniz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 27:12     وَقَوْمِهِ     ve ḳavmihi     ve onun kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ ۖ فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ

Ve edhıl yedeke fî ceybike tahruc beydâe min gayri sûin fî tis’ı âyâtin ilâ fir’avne ve kavmih(kavmihî), innehum kânû kavmen fâsikîn(fâsikîne).

"Elini koynuna sok; Firavun ve toplumuna yönelik dokuz mucizeden biri olarak pürüzsüz ve lekesiz, bembeyaz bir biçimde çıkacaktır. O Firavun ve yandaşları sapmış bir topluluk haline geldiler."
 


قَوْم
[HyperLink1] 27:12     قَوْمًا     ḳavmen     bir kavim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ ۖ فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ

Ve edhıl yedeke fî ceybike tahruc beydâe min gayri sûin fî tis’ı âyâtin ilâ fir’avne ve kavmih(kavmihî), innehum kânû kavmen fâsikîn(fâsikîne).

"Elini koynuna sok; Firavun ve toplumuna yönelik dokuz mucizeden biri olarak pürüzsüz ve lekesiz, bembeyaz bir biçimde çıkacaktır. O Firavun ve yandaşları sapmış bir topluluk haline geldiler."
 


قَوْم
[HyperLink1] 27:24     وَقَوْمَهَا     ve ḳavmehā     ve kavmini
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ

Vecedtuhâ ve kavmehâ yescudûne liş şemsi min dûnillâhi ve zeyyene lehümuş şeytânu a’mâlehum fe saddehum anis sebîli fe hum lâ yehtedûn(yehtedûne).

"Onu ve toplumunu, Allah´ı bırakıp güneş´e secde eder buldum. Şeytan onlara, yapıp ettiklerini süslü gösterip onları yoldan saptırmış. Artık doğruyu bulamazlar."
 


قَوْم
[HyperLink1] 27:43     قَوْمٍ     ḳavmin     bir kavim-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَصَدَّهَا مَا كَانَتْ تَعْبُدُ مِنْ دُونِ اللَّهِ ۖ إِنَّهَا كَانَتْ مِنْ قَوْمٍ كَافِرِينَ

Ve saddehâ mâ kânet ta’budu min dûnillâh(dûnillâhi), innehâ kânet min kavmin kâfirîn(kâfirîne).

Daha önce Allah dışında ibadet ettikleri, onu engellemişti. Çünkü o, küfre sapmış bir topluluktandı.
 


قَوْم
[HyperLink1] 27:46     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ ۖ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

Kâle yâ kavmi lime testa’cilûne bîs seyyieti kablel haseneh(haseneti), lev lâ testagfirûnallâhe leallekum turhamûn(turhamûne).

Sâlih dedi: "Ey toplumum! İyilikten önce kötülüğü istemede aceleniz niye? Merhamet görebilmeniz için Allah´tan af dileseniz olmaz mı?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 27:47     قَوْمٌ     ḳavmun     bir toplumsunuz
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَنْ مَعَكَ ۚ قَالَ طَائِرُكُمْ عِنْدَ اللَّهِ ۖ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ

Kâlût tayyernâ bike ve bi men meak(meake), kâle tâirukum indallâhi bel entum kavmun tuftenûn(tuftenûne).

Dediler: "Sen ve beraberindekiler yüzünden başımıza uğursuzluk geldi/sen ve beraberindekileri uğursuzluk belirtisi sayıyoruz." Dedi: "Uğursuzluk kuşunuz Allah katındadır. Daha doğrusu siz, imtihana çekilen bir topluluksunuz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 27:51     وَقَوْمَهُمْ     ve ḳavmehum     ve kavimlerini
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ

Fenzur keyfe kâne âkıbetu mekrihim ennâ demmernâhum ve kavmehum ecmeîn(ecmeîne).

Bir baksana nasıl oldu tuzaklarının sonu! İşte, onları da topluluklarını da hep birlikte yere geçirdik.
 


قَوْم
[HyperLink1] 27:52     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir kavim için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

Fe tilke buyûtuhum hâviyeten bimâ zalemû, inne fî zâlike le âyeten li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).

İşte sana onların, işledikleri zulümler yüzünden çöküp ıpıssız kalmış evleri. Hiç kuşkusuz bunda, ilmi kullanan bir topluluk için kesin bir ibret vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 27:54     لِقَوْمِهِ     liḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ

Ve lûtan iz kâle li kavmihî ete’tûnel fâhışete ve entum tubsırûn(tubsırûne).

Lût´u da resul olarak gönderdik. Toplumuna şöyle dedi: "Gözünüz göre göre şu iğrençliği yapıyorsunuz ha!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 27:55     قَوْمٌ     ḳavmun     bir toplumsunuz
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ

E innekum le te’tûner ricâle şehveten min dûnin nisâi, bel entum kavmun techelûn(techelûne).

"Siz, şehvetinizi tatmin için kadınları bırakıp da erkeklere mi gidiyorsunuz? Doğrusu siz cehalete saplanmış bir topluluksunuz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 27:56     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavminin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِنْ قَرْيَتِكُمْ ۖ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ

Fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlû ahricû âle lûtın min karyetikum innehum unâsun yetetahherûn(yetetahherûne).

Toplumunun cevabı sadece şunu söylemek oldu: "Çıkarın şu Lût ailesini kentinizden; bunlar temizlik tutkunu olmuş kişilerdir."
 


قَوْم
[HyperLink1] 27:60     قَوْمٌ     ḳavmun     bir kavimdir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

أَمَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنْبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ مَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُنْبِتُوا شَجَرَهَا ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَ

Emmen halakas semâvâti vel arda ve enzele lekum mines semâi mâ’(mâen), fe enbetnâ bihî hadâika zâte behceh(behcetin), mâ kâne lekum en tunbitû şecerehâ, e ilâhun meallâh(meallâhi), bel hum kavmun ya’dilûn(ya’dilûne).

Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size bir su indiren mi hayırlı? Biz o suyla sizin için gözler gönüller açan bahçeler bitirdik. Sizin, onların bir tek ağacını bitirmeniz mümkün değildi. Allah´ın yanında bir ilah mı var? Hayır! Ama onlar döneklik eden bir topluluktur.
 


قَوْم
[HyperLink1] 27:86     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir kavim için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

E lem yerev ennâ cealnel leyle li yeskunû fîhî ven nehâra mubsırâ(mubsıran), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Görmedin mi; biz geceyi, içinde dinlensinler diye, gündüzü de gösterici bir ışık olsun diye oluşturduk. İşte bunda, inanan bir topluluk için elbette ibretler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 28:3     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

نَتْلُو عَلَيْكَ مِنْ نَبَإِ مُوسَىٰ وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Netlû aleyke min nebei mûsâ ve fir’avne bil hakkı li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

İman edecek bir toplum için, Mûsa ve Firavun´un haberinden bir kısmını sana hak olarak okuyacağız.
 


قَوْم
[HyperLink1] 28:21     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     kavim-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَخَرَجَ مِنْهَا خَائِفًا يَتَرَقَّبُ ۖ قَالَ رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Fe harece minhâ hâifen yeterakkabu, kâle rabbi neccinî minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Bunun üzerine Mûsa, oradan korka korka çıktı. Her yanı gözlüyordu. Şöyle yakardı: "Rabbim, beni şu zalimler topluluğundan kurtar!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 28:25     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     o kavim-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَجَاءَتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاءٍ قَالَتْ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا ۚ فَلَمَّا جَاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ ۖ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Fe câethu ıhdâhumâ temşî alestihyâin, kâlet inne ebî yed’ûke li yecziyeke ecra mâ sekayte lenâ, fe lemmâ câehu ve kassa aleyhil kasasa kâle lâ tehaf, necevte minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Tam o sırada kadınlardan biri, utangaç bir tavırla yürüyerek ona geldi. Dedi: "Babam, bizim için yaptığın sulamaya karşılık sana birşeyler vermek üzere seni çağırıyor." Mûsa gelip ihtiyara hikâyeyi anlatınca, o dedi ki: "Korkma, artık zalimler topluluğundan kurtuldun."
 


قَوْم
[HyperLink1] 28:32     قَوْمًا     ḳavmen     bir kavim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

اسْلُكْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ وَاضْمُمْ إِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ ۖ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ

Usluk yedeke fî ceybike tahruc beydâe min gayri sû(sûin), vadmum ileyke cenâhake miner rehbi fe zânike burhânâni min rabbike ilâ fir’avne ve melâih(melâihî), innehum kânû kavmen fâsikîn(fâsikîne).

"Elini koynuna sok, lekesiz bembeyaz çıkıversin. Korkudan açılan kollarını kendine çek. İşte bunlar, Firavun ve kodamanlarına karşı Rabbinden sana güçlü iki kanıttır. Firavun ve yardakçıları yoldan çıkmış bir güruhtur."
 


قَوْم
[HyperLink1] 28:46     قَوْمًا     ḳavmen     toplumu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

Ve mâ kunte bi cânibit tûri iz nâdeynâ, ve lâkin rahmeten min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

Ve sen, biz seslendiğimizde, Tûr tarafında da değildin. Sen, senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarmak için Rabbinden bir rahmetsin. Bu sayede onların düşünüp öğüt almaları umuluyor.
 


قَوْم
[HyperLink1] 28:50     الْقَوْمَ     l-ḳavme     kavmi
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَإِنْ لَمْ يَسْتَجِيبُوا لَكَ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يَتَّبِعُونَ أَهْوَاءَهُمْ ۚ وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Fe in lem yestecîbû leke fa’lem ennemâ yettebiûne ehvâehum, ve men edallu mimmenittebea hevâhu bi gayri huden minallâh(minallâhi), innallâhe lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Bunun üzerine sana cevap veremezlerse bil ki, onlar sadece iğreti arzularına uyuyorlar. Allah´tan bir kılavuzluk olmaksızın, kendi arzularına uyandan daha sapık kim vardır! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
 


قَوْم
[HyperLink1] 28:76     قَوْمُهُ     ḳavmuhu     kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسَىٰ فَبَغَىٰ عَلَيْهِمْ ۖ وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ أُولِي الْقُوَّةِ إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ

İnne kârûne kâne min kavmi mûsâ, fe begâ aleyhim, ve âteynâhu minel kunûzi mâ inne mefâtihahu le tenûu bil usbeti ulil kuvveh(kuvveti), iz kâle lehu kavmuhu lâ tefrah innallâhe lâ yuhıbbul ferihîn(ferihîne).

Şu da bir gerçek ki Karun, Mûsa kavmindendi. Onlara karşı şımarıklık/azgınlık yaptı. Ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını taşımak, kuvvetli bir grubu bile zorluyordu. Kavmi ona şöyle demişti: "Şımarma, çünkü Allah, şımaranları sevmez."
 


قَوْم
[HyperLink1] 28:76     قَوْمِ     ḳavmi     kavmi-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسَىٰ فَبَغَىٰ عَلَيْهِمْ ۖ وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ أُولِي الْقُوَّةِ إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ

İnne kârûne kâne min kavmi mûsâ, fe begâ aleyhim, ve âteynâhu minel kunûzi mâ inne mefâtihahu le tenûu bil usbeti ulil kuvveh(kuvveti), iz kâle lehu kavmuhu lâ tefrah innallâhe lâ yuhıbbul ferihîn(ferihîne).

Şu da bir gerçek ki Karun, Mûsa kavmindendi. Onlara karşı şımarıklık/azgınlık yaptı. Ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını taşımak, kuvvetli bir grubu bile zorluyordu. Kavmi ona şöyle demişti: "Şımarma, çünkü Allah, şımaranları sevmez."
 


قَوْم
[HyperLink1] 28:79     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavminin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ ۖ قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ

Fe harece alâ kavmihî fî zînetih(zînetihî), kâlellezîne yurîdûnel hayâted dunyâ yâ leyte lenâ misle mâ ûtiye kârûnu innehu le zû hazzın azîm(azîmin).

Karun, süsü püsü içinde toplumunun karşısına çıktı. Şu iğreti dünya hayatını amaçlayanlar dediler ki: "Ah, Karun´a verilenin bir benzeri bize de verilseydi. Gerçekten o, çok nasipli bir adam!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 29:14     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا فَأَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ

Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî, fe lebise fîhim elfe senetin illâ hamsîne âmâ(âmen), fe ehazehumut tûfânu ve hum zâlimûn(zâlimûne).

Yemin olsun, biz Nûh´u toplumuna gönderdik de o, onların arasında bin yıldan elli yıl eksik kaldı. Sonunda onları tufan yakaladı. Çünkü zalimlerdi onlar.
 


قَوْم
[HyperLink1] 29:16     لِقَوْمِهِ     liḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِبْرَاهِيمَ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ ۖ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Ve ibrâhîme iz kâle li kavmihî’budûllâhe vettekûh(vettekûhu), zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).

İbrahim´i de gönderdik. Toplumuna şöyle demişti: "Allah´a kulluk/ibadet edin, O´ndan sakının. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır."
 


قَوْم
[HyperLink1] 29:24     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ أَوْ حَرِّقُوهُ فَأَنْجَاهُ اللَّهُ مِنَ النَّارِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlûktulûhu ev harrýkûhu fe encâhullâhu minen nâr(nâri), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Toplumunun İbrahim´e cevabı sadece şunu söylemeleri oldu: "Bunu öldürün, yahut yakın!" Ama Allah onu ateşten kurtardı. İnanan bir toplum için bunda elbette ibretler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 29:24     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavminin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ أَوْ حَرِّقُوهُ فَأَنْجَاهُ اللَّهُ مِنَ النَّارِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlûktulûhu ev harrýkûhu fe encâhullâhu minen nâr(nâri), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Toplumunun İbrahim´e cevabı sadece şunu söylemeleri oldu: "Bunu öldürün, yahut yakın!" Ama Allah onu ateşten kurtardı. İnanan bir toplum için bunda elbette ibretler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 29:28     لِقَوْمِهِ     liḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ

Ve lûtan iz kâle li kavmihî innekum le te’tûnel fâhışete mâ sebekakum bihâ min ehadin minel âlemîn(âlemîne).

Lût´u da gönderdik. Toplumuna şöyle demişti o: "Öyle bir iğrençliğe bulaşıyorsunuz ki, sizden önce âlemlerden bir tek kişi bunu yapmamıştır."
 


قَوْم
[HyperLink1] 29:29     قَوْمِهِ     ḳavmihi     Kavmi’nin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ وَتَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنْكَرَ ۖ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

E innekum le te’tûner ricâle ve taktaûnes sebîle ve te’tûne fî nâdîkumulmunker(munkere), fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlû’tinâ bi azâbillâhi in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).

"Erkeklere gidiyorsunuz, yol kesiyorsunuz, toplantılarınızda çirkinlikler sergiliyorsunuz, öyle mi?" Toplumunun cevabı sadece şunu söylemek oldu: "Eğer doğru sözlülerdensen, hadi getir bize Allah´ın azabını!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 29:30     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     şu kavme
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِدِينَ

Kâle rabbinsurnî alel kavmil mufsidîn(mufsidîne).

Lût dedi: "Rabbim, şu bozguncular topluluğuna karşı bana yardım et."
 


قَوْم
[HyperLink1] 29:35     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَا آيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

Ve lekad tereknâ minhâ âyeten beyyineten li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

Yemin olsun, biz o kentten, aklını işleten bir topluluk için geriye apaçık bir işaret bıraktık.
 


قَوْم
[HyperLink1] 29:36     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْآخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ

Ve ilâ medyene ehâhum şuayben fe kâle yâ kavmi’budûllâhe vercûl yevmel âhıre ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne).

Medyen´e de kardeşleri Şuayb´ı gönderdik. Şöyle dedi: "Ey toplumum, Allah´a kulluk/ibadet edin. Âhiret gününe umut bağlayın. Bozgunculuk yaparak ülkenin huzurunu kaçırmayın."
 


قَوْم
[HyperLink1] 29:51     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنَّا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَىٰ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

E ve lem yekfihim ennâ enzelnâ aleykel kitâbe yutlâ aleyhim, inne fî zâlike le rahmeten ve zikrâ li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 30:21     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeh(rahmeten), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Onun ayetlerinden biri de sizin için, kendilerine ısınasınız ve aranızda sevgi ve rahmet koysun diye nefislerinizden eşler yaratmasıdır. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ayetler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 30:23     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَمِنْ آيَاتِهِ مَنَامُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُمْ مِنْ فَضْلِهِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ

Ve min âyâtihî menâmukum bil leyli ven nehâri vebtigâukum min fadlih(fadlihi), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yesmeûn(yesmeûne).

Gece ve gündüz uyumanız, onun lütfundan nasip aramanız da O´nun ayetlerindendir. Bunda, işitebilen bir toplum için elbette ibretler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 30:24     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَمِنْ آيَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَيُحْيِي بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

Ve min âyâtihî yurîkumul berka havfen ve tamaan, ve yunezzilu mines semâi mâen fe yuhyî bihil arda ba’de mevtihâ, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

Yine O´nun ayetlerindendir ki O size, korku ve ümit olmak üzere şimşeği gösteriyor; gökten bir su indiriyor da ölümünden sonra toprağı onunla canlandırıyor. Bunda, aklını işleten bir topluluk için elbette mucizeler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 30:28     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

ضَرَبَ لَكُمْ مَثَلًا مِنْ أَنْفُسِكُمْ ۖ هَلْ لَكُمْ مِنْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ مِنْ شُرَكَاءَ فِي مَا رَزَقْنَاكُمْ فَأَنْتُمْ فِيهِ سَوَاءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخِيفَتِكُمْ أَنْفُسَكُمْ ۚ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

: Darabe lekum meselen min enfusikum, hel lekum min mâ meleket eymânukum min şurekâe fî mâ rezaknâkum fe entum fîhi sevâun tehâfûnehum ke hîfetikum enfusekum, kezâlike nufassılul âyâti li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

Size öz benliklerinizden bir örnek verdi: Ellerinizin altında bulunanlarda, size verdiğimiz rızıklarda, sizinle aynı haklara sahip, birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz ortaklarınız var mı? İşte biz, aklını işletecek bir topluluk için ayetleri böyle açık açık sıralıyoruz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 30:37     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

EE ve lem yerev ennellâhe yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdir(yakdiru), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Görmediler mi Allah, dilediğine rızkı genişçe veriyor, dilediğine kısıyor. İnanan bir topluluk için bunda elbette ibretler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 30:47     قَوْمِهِمْ     ḳavmihim     kavimlerine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا ۖ وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ

Ve lekad erselnâ min kablike rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fentekamnâ minellezîne ecramû, ve kâne hakkan aleynâ nasrul mu’minîn(mu’minîne).

Yemin olsun biz, senden önce de resulleri toplumlarına gönderdik, onlara açık kanıtlar getirdiler. Nihayet, günah işleyenlerden öç aldık. İnananlara yardım etmek bizim üzerimizde bir haktı.
 


قَوْم
[HyperLink1] 32:3     قَوْمًا     ḳavmen     bir kavmi
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۚ بَلْ هُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ

Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), bel huvel hakku min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike leallehum yehtedûn(yehtedûne).

Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? Hayır, haktır o; senin Rabbindendir; senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarman içindir. Umulur ki, doğruya ve güzele kılavuzlanırlar.
 


قَوْم
[HyperLink1] 36:6     قَوْمًا     ḳavmen     bir toplumu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أُنْذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ

Li tunzire kavmen mâ unzire âbâuhum fe hum gâfilûn(gâfilûne).

Babaları uyarılmamış, tam gaflet içinde bir toplumu uyarman için gönderildin.
 


قَوْم
[HyperLink1] 36:19     قَوْمٌ     ḳavmun     bir kavimsiniz
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ ۚ أَئِنْ ذُكِّرْتُمْ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ

Kâlû tâirikum meakum, e in zukkirtum, bel entum kavmun musrifûn(musrifûne).

Dediler: "Uğursuzluk kuşunuz sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi bütün bunlar? Hayır, siz savurganlığa, aşırılığa sapmış bir topluluksunuz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 36:20     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَجَاءَ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَىٰ قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ

Ve câe min aksal medîneti raculun yes’â kâle yâ kavmittebiûl murselîn(murselîne).

Kentin öbür ucundan bir adam koşarak gelip şöyle dedi: "Ey topluluk, bu elçilere uyun!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 36:26     قَوْمِي     ḳavmī     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ ۖ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ

Kîled hulil cenneh(cennete), kâle yâ leyte kavmî ya’lemûn(ya’lemûne).

"Gir cennete!" denildi. Dedi: "Kavmim bir bilebilseydi?
 


قَوْم
[HyperLink1] 36:28     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavminin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنْ بَعْدِهِ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِلِينَ

Ve mâ enzelnâ alâ kavmihî min ba’dihî min cundin mines semâi ve mâ kunnâ munzilîn(munzilîne).

Biz onun ardından kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.
 


قَوْم
[HyperLink1] 37:30     قَوْمًا     ḳavmen     bir toplum
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ ۖ بَلْ كُنْتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ

Ve mâ kâne lenâ aleykum min sultân(sultânin), bel kuntum kavmen tâgîn(tâgîne).

"Bizim size karşı bir sultamız yoktu. İşin esası şu ki siz azmış bir topluluktunuz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 37:85     وَقَوْمِهِ     ve ḳavmihi     ve kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَاذَا تَعْبُدُونَ

İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâzâ ta’budûn(ta’budûne).

Babasına ve toplumuna sormuştu: "Siz neye kulluk/ibadet ediyorsunuz?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 37:115     وَقَوْمَهُمَا     ve ḳavmehumā     ve kavimlerini
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ

Ve necceynâ humâ ve kavme humâ minel kerbil azîm(azîmi).

Onları ve toplumlarını büyük sıkıntıdan kurtardık.
 


قَوْم
[HyperLink1] 37:124     لِقَوْمِهِ     liḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَلَا تَتَّقُونَ

İz kâle li kavmihî e lâ tettekûn(tettekûne).

O da toplumuna şöyle demişti: "Hâlâ korkup sakınmıyor musunuz?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 38:12     قَوْمُ     ḳavmu     kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُو الْأَوْتَادِ

Kezzebet kablehum kavmu nûhın ve âdun ve fir’avnu zul evtâdi.

Onlardan önce Nûh kavmi ve Âd da yalanlamıştı. Kazıklar sahibi Firavun da...
 


قَوْم
[HyperLink1] 38:13     وَقَوْمُ     ve ḳavmu     ve kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ ۚ أُولَٰئِكَ الْأَحْزَابُ

Ve semûdu ve kavmu lûtın ve ashâbul eykeh(eyketi), ulâikel ahzâb(ahzâbu).

Semûd, Lût kavmi, o sık ağaçları besleyen su kaynağının sahipleri Eykeliler de. İşte onlar da böyle hiziplerdi.
 


قَوْم
[HyperLink1] 39:39     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ ۖ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ

Kul yâ kavmi’melû alâ mekânetikum innî âmil(âmilun), fe sevfe ta’lemûne.

De ki: "Ey toplumum! Yapabildiğinizi yapın; ben de kendi işimi yapacağım. Yakında bileceksiniz,
 


قَوْم
[HyperLink1] 39:42     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنْفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا ۖ فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَىٰ عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَىٰ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ velletî lem temut fî menâmihâ, fe yumsikulletî kadâ aleyhel mevte ve yursilul uhrâ ilâ ecelin musemmâ(musemmen), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Allah, canları, ölümleri sırasında alır, ölmeyenleri de uykuları sırasında. Sonra, haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar; ötekileri, belirlenen bir süreye kadar salıverir. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 39:52     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

أَوَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

E ve lem ya’lemû ennallâhe yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdir(yakdiru), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Bilmediler mi ki Allah, rızkı dilediğine açıp yayar da kısıp daraltır da. İman eden bir toplum için bunda elbette ibretler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 40:5     قَوْمُ     ḳavmu     kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْأَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْ ۖ وَهَمَّتْ كُلُّ أُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ ۖ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَأَخَذْتُهُمْ ۖ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ

Kezzebet kablehum kavmu nûhın vel ahzâbu min ba’dıhım ve hemmet kullu ummetin bi resûlihim li ye’huzûhu ve câdelû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka fe ehaztuhum, fe keyfe kâne ıkâb(ıkâbi).

Onlardan önce Nûh kavmi yalanlamıştı. Onlardan sonra gelen oymaklar da. Her ümmet kendilerine gelen elçiyi yakalasınlar diye uğraştı. Ve hakkı işlemez kılmak için yanlışı/tutarsızlığı esas alarak mücadele ettiler; nihayet onları yakaladım. Nasıl olmuştu azabım?!
 


قَوْم
[HyperLink1] 40:29     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرِينَ فِي الْأَرْضِ فَمَنْ يَنْصُرُنَا مِنْ بَأْسِ اللَّهِ إِنْ جَاءَنَا ۚ قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَىٰ وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلَّا سَبِيلَ الرَّشَادِ

Yâ kavmi lekumul mulkul yevme zâhirîne fîl ardı fe men yensurunâ min be’sillâhi in câenâ, kâle fir’avnu mâ urîkum illâ mâ erâ ve mâ ehdîkum illâ sebîler reşâd(reşâdi).

"Ey toplumum, bugün bu toprakta, birbirine destek veren insanlar olarak mülk ve yönetim sizin. Peki, karşımıza dikildiği zaman Allah´ın azabından bizi kim kurtaracak?" Firavun şöyle dedi: "Ben size kendi fikrimden başkasını göstermem. Ve ben, aydınlık/doğruluk yolundan başkasına da kılavuzlamam."
 


قَوْم
[HyperLink1] 40:30     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ مِثْلَ يَوْمِ الْأَحْزَابِ

Ve kâlellezî âmene yâ kavmi innî ehâfu aleykum misle yevmil ahzâb(ahzâbi).

İman etmiş olan bir adam dedi: "Ey toplumum, sizin üzerinize, diğer topluluklarınki gibi bir günün gelmesinden korkuyorum;
 


قَوْم
[HyperLink1] 40:31     قَوْمِ     ḳavmi     kavminin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ ۚ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِلْعِبَادِ

Misle de’bi kavmi nûhın ve âdin ve semûde vellezîne min ba’dihim, ve mâllâhu yurîdu zulmen lil ibâd(ibâdi).

Nûh kavminin, Âd´ın, Semûd´un ve onların ardından gelenlerin serüvenleri gibi. Allah, kulları için zulüm istemiyor."
 


قَوْم
[HyperLink1] 40:32     وَيَا قَوْمِ     ve yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَيَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِ

Ve yâ kavmi innî ehâfu aleykum yevmet tenâd(tenâdi).

"Ey toplumum, sizin adınıza o bağırıp-çağrışma gününden korkuyorum."
 


قَوْم
[HyperLink1] 40:38     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ أَهْدِكُمْ سَبِيلَ الرَّشَادِ

Ve kâlellezî âmene yâ kavmittebiûni ehdikum sebîler reşâd(reşâdi).

O iman eden kişi dedi ki: "Ey toplumum! Bana uyun, sizi doğru yola götüreyim."
 


قَوْم
[HyperLink1] 40:39     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

يَا قَوْمِ إِنَّمَا هَٰذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَإِنَّ الْآخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ

Yâ kavmi innemâ hâzihil hayâtud dunyâ metâun ve innel âhirete hiye dârul karâr(karâri).

"Ey toplumum, şu iğreti dünya hayatı, geçici bir nimetlenmeden ibarettir. Âhiretse sürekli durulacak yurdun ta kendisidir."
 


قَوْم
[HyperLink1] 40:41     وَيَا قَوْمِ     ve yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَيَا قَوْمِ مَا لِي أَدْعُوكُمْ إِلَى النَّجَاةِ وَتَدْعُونَنِي إِلَى النَّارِ

Ve yâ kavmi mâ lî ed’ûkum ilen necâti ve ted’ûnenî ilen nâr(nâri).

"Ey toplumum! Sebep ne ki; ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağıryorsunuz."
 


قَوْم
[HyperLink1] 41:3     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

Kitâbun fussilet âyâtuhu kur’ânen arabiyyen li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).

Bilgi ile donanmış bir toplum için ayetleri, Arapça bir Kur´an halinde ayrıntılı kılınmış bir kitaptır bu.
 


قَوْم
[HyperLink1] 43:5     قَوْمًا     ḳavmen     bir kavim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

أَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَنْ كُنْتُمْ قَوْمًا مُسْرِفِينَ

E fe nadribu ankumuz zikre safhan en kuntum kavmen musrifîn(musrifîne).

Siz, haddi aşanlardan/zulme sapanlardan oluşan bir toplumsunuz diye, o zikri/Kur´an´ı sizden uzak mı tutalım?
 


قَوْم
[HyperLink1] 43:26     وَقَوْمِهِ     ve ḳavmihi     ve kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَ

Ve iz kâle ibrâhîmu li ebîhi ve kavmihî innenî berâun mimmâ ta’budûn(ta’budûne).

Bir zaman İbrahim, babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Ben, sizin taptıklarınızdan uzağım."
 


قَوْم
[HyperLink1] 43:44     وَلِقَوْمِكَ     veliḳavmike     ve kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَ ۖ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ

Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik(kavmike), ve sevfe tus’elûn(tus’elûne).

Gerçek şu: Bu Kur´an sana ve toplumuna elbetteki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.
 


قَوْم
[HyperLink1] 43:51     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavminin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَنَادَىٰ فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَٰذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِنْ تَحْتِي ۖ أَفَلَا تُبْصِرُونَ

Ve nâdâ fir’avnu fî kavmihî kâle yâ kavmi e leyse lî mulku mısra ve hâzihil enhâru tecrî min tahtî, e fe lâ tubsirûn(tubsirûne).

Firavun, toplumu içinde haykırıp şöyle dedi: "Ey toplumum! Mısır´ın mülk ve yönetimi benim değil mi? İşte şu nehirler benim altımdan akıyor. Görmüyor musunuz?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 43:51     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَنَادَىٰ فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَٰذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِنْ تَحْتِي ۖ أَفَلَا تُبْصِرُونَ

Ve nâdâ fir’avnu fî kavmihî kâle yâ kavmi e leyse lî mulku mısra ve hâzihil enhâru tecrî min tahtî, e fe lâ tubsirûn(tubsirûne).

Firavun, toplumu içinde haykırıp şöyle dedi: "Ey toplumum! Mısır´ın mülk ve yönetimi benim değil mi? İşte şu nehirler benim altımdan akıyor. Görmüyor musunuz?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 43:54     قَوْمَهُ     ḳavmehu     kavmini
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ

Festehaffe kavmehu fe atâûh(atâûhu), innehum kânû kavmen fâsikîn(fâsikîne).

İşte toplumunu böyle küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış bir toplum idiler.
 


قَوْم
[HyperLink1] 43:54     قَوْمًا     ḳavmen     bir kavim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ

Festehaffe kavmehu fe atâûh(atâûhu), innehum kânû kavmen fâsikîn(fâsikîne).

İşte toplumunu böyle küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış bir toplum idiler.
 


قَوْم
[HyperLink1] 43:57     قَوْمُكَ     ḳavmuke     kavmin
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ

Ve lemmâ duribebnu meryeme meselen izâ kavmuke minhu yasıddûn(yasıddûne).

Meryem´in oğlu, bir örnek olarak ortaya konunca, senin toplumun buna karşı hemen bağırıp çağırmaya başladı.
 


قَوْم
[HyperLink1] 43:58     قَوْمٌ     ḳavmun     bir toplumdur
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَقَالُوا أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ ۚ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ

Ve kâlû e âlihetunâ hayrun em huve, mâ darebûhu leke illâ cedelâ(cedelen), bel hum kavmun hasımûn(hasımûne).

Dediler ki: "Bizim tanrılarımız mı hayırlı, o mu?" Bunu sana sadece çekişme olsun diye örnek verdiler. Çekişmeyi seven bir toplumdur onlar.
 


قَوْم
[HyperLink1] 43:88     قَوْمٌ     ḳavmun     bir kavimdir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَقِيلِهِ يَا رَبِّ إِنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ لَا يُؤْمِنُونَ

Ve kîlihi yâ rabbi inne hâulâi kavmun lâ yu’minûn(yu’minûne).

Onun "Ey Rabbim" deyişine yemin olsun ki, bunlar iman etmez bir topluluktur.
 


قَوْم
[HyperLink1] 44:17     قَوْمَ     ḳavme     toplumunu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَاءَهُمْ رَسُولٌ كَرِيمٌ

Ve lekad fetennâ kablehum kavme fir’avne ve câehum resûlun kerîm(kerîmun).

Kudretimize yemin olsun ki, onlardan önce Firavun´un kavmini de ince bir imtihana çektik de, asil ve onurlu bir resul geldi onlara.
 


قَوْم
[HyperLink1] 44:22     قَوْمٌ     ḳavmun     bir toplumdur
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَدَعَا رَبَّهُ أَنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ

Fe deâ rabbehû enne hâulâi kavmun mucrimûn(mucrimûne).

Sonra Rabbine, "Bunlar suç işleyen bir topluluktur." diye yakardı.
 


قَوْم
[HyperLink1] 44:28     قَوْمًا     ḳavmen     bir topluma
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

كَذَٰلِكَ ۖ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ

Kezâlik(kezâlike), ve evresnâhâ kavmen âharîn(âharîne).

İşte böyle! Onlara başka bir toplumu mirasçı kıldık.
 


قَوْم
[HyperLink1] 44:37     قَوْمُ     ḳavmu     kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ أَهْلَكْنَاهُمْ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ

E hum hayrun em kavmu tubbein vellezîne min kablihim, ehleknâhum innehum kânû mucrimîn(mucrimîne).

Onlar mı hayırlı yoksa Tübba´ halkıyla onlardan önce gelenler mi? Onları helâk ettik; çünkü onlar, suç işlemiş insanlardı.
 


قَوْم
[HyperLink1] 45:4     لِقَوْمٍ     liḳavmin     kavimler için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَابَّةٍ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ

Ve fî halkıkum ve mâ yebussu min dâbbetin âyâtun li kavmin yûkınûn(yûkınûne).

Ve sizin yaratılışınızda, her yana yaydığı canlılarda, kesinliği yakalayan bir topluluk için ibretler, işaretler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 45:5     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ رِزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

Vahtilâfil leyli ven nehâri ve mâ enzelallâhu mines semâi min rızkın fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ ve tasrîfir rîyâhı âyâtun li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah´ın gökten bir rızık indirip de onunla yerküreyi ölümünden sonra hayata kavuşturmasında, rüzgârların herbir yana sevkedilişinde de aklını çalıştıran bir topluluk için izler, işaretler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 45:13     لِقَوْمٍ     liḳavmin     bir toplum için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِنْهُ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Göklerde ne var, yerde ne varsa tümünü, O´ndan bir lütuf olarak size boyun eğdirmiştir. Bunda, derin derin düşünen bir topluluk için elbette ibretler vardır.
 


قَوْم
[HyperLink1] 45:14     قَوْمًا     ḳavmen     bir toplumu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قُلْ لِلَّذِينَ آمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذِينَ لَا يَرْجُونَ أَيَّامَ اللَّهِ لِيَجْزِيَ قَوْمًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

Kul lillezîne âmenû yagfirû lillezîne lâ yercûne eyyâmallâhi li yecziye kavmen bi mâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

İman edenlere söyle: "Allah´ın günlerini ummayanları affetsinler ki, O, bir toplumu kazandıklarıyla cezalandırsın."
 


قَوْم
[HyperLink1] 45:20     لِقَوْمٍ     liḳavmin     kavimler için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

هَٰذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ

Hâzâ basâiru lin nâsi ve huden ve rahmetun li kavmin yûkınûn(yûkınûne).

Bu Kur´an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o.
 


قَوْم
[HyperLink1] 45:31     قَوْمًا     ḳavmen     bir toplum
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْمًا مُجْرِمِينَ

Ve emmellezîne keferû, e fe lem tekun âyâtî tutlâ aleykum festekbertum ve kuntum kavmen mucrimîn(mucrimîne).

İnkâr ve nankörlüğe sapmış olanlara gelince, onlara şöyle denecek: "Ayetlerimiz karşınızda okunurdu ama siz büyüklük taslardınız, suç işleyen bir toplum oldunuz, öyle değil mi?"
 


قَوْم
[HyperLink1] 46:10     الْقَوْمَ     l-ḳavme     bir toplumu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ وَكَفَرْتُمْ بِهِ وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَىٰ مِثْلِهِ فَآمَنَ وَاسْتَكْبَرْتُمْ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Kul e reeytum in kâne min indillâhi ve kefertum bihî ve şehide şâhidun min benî isrâîle alâ mislihî fe âmene vestekbertum innallahe lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).

De ki: "Hiç düşündünüz mü? Eğer bu, Allah katından ise ve siz onu tanımamışsanız, İsrailoğullarından bir tanık da onun benzerine tanıklık edip inandığı halde, siz böbürlenmişseniz haliniz nice olur! Allah, zalimler topluluğuna kılavuzluk etmez."
 


قَوْم
[HyperLink1] 46:21     قَوْمَهُ     ḳavmehu     kavmini
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنْذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

Vezkur ehâ âd(âdin), iz enzere kavmehu bil ahkâfi ve kad haletin nuzuru min beyni yedeyhi ve min halfihî ellâ ta’budû illâllâh(illâllâhe), innî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm(azîmin).

Âd kavminin kardeşini de an! O, kendinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçtiği Ahkaf´ta, toplumunu şöyle uyarmıştı: "Allah´tan başkasına kulluk/ibadet etmeyin! Gerçek şu ki, ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum."
 


قَوْم
[HyperLink1] 46:23     قَوْمًا     ḳavmen     bir kavim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قَالَ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ وَأُبَلِّغُكُمْ مَا أُرْسِلْتُ بِهِ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ

Kâle innemel ilmu indallâhi ve ubelligukum mâ ursiltu bihî ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).

Dedi: "İlim, ancak Allah katındadır. Ben size, bana vahyedileni tebliğ ediyorum. Fakat sizin, cahillik edip duran bir toplum olduğunuzu görüyorum."
 


قَوْم
[HyperLink1] 46:25     الْقَوْمَ     l-ḳavme     toplumu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِأَمْرِ رَبِّهَا فَأَصْبَحُوا لَا يُرَىٰ إِلَّا مَسَاكِنُهُمْ ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ

Tudemmiru kulle şey’in bi emri rabbihâ fe asbehû lâ yurâ illâ mesâkinuhum kezâlike neczîl kavmel mucrimîn(mucrimîne).

Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir edecek. Sonunda o hale geldiler ki, konutlarından başka hiçbir şey görünmüyordu. Suçlular topluluğunu işte böyle cezalandırırız biz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 46:29     قَوْمِهِمْ     ḳavmihim     kavimlerine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَرًا مِنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْآنَ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنْصِتُوا ۖ فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ مُنْذِرِينَ

Ve iz sarefnâ ileyke neferen minel cinni yestemiûnel kur’ân(kur’âne), fe lemmâ hadarûhu kâlû ensıtû, fe lemmâ kudıye vellev ilâ kavmihim munzirîn(munzirîne).

Bir zaman, cinlerden bir topluluğu, Kur´an´ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Onu dinlemeye hazır hale geldiklerinde: "Susup dinleyin!" dediler. Dinleme bitirilince de uyarıcılar olarak kendi toplumlarına döndüler.
 


قَوْم
[HyperLink1] 46:30     يَا قَوْمَنَا     yā ḳavmenā     kavmimiz
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قَالُوا يَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنْزِلَ مِنْ بَعْدِ مُوسَىٰ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَىٰ طَرِيقٍ مُسْتَقِيمٍ

Kâlû yâ kavmenâ innâ semî’nâ kitâben unzile min ba’di mûsâ musaddikan li mâ beyne yedeyhi yehdî ilel hakkı ve ilâ tarîkın mustekîm(mustekîmin).

Dediler ki: "Ey toplumumuz! Biz; Mûsa´dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve dosdoğru yola ileten bir Kitap dinledik."
 


قَوْم
[HyperLink1] 46:31     يَا قَوْمَنَا     yā ḳavmenā     kavmimiz
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

يَا قَوْمَنَا أَجِيبُوا دَاعِيَ اللَّهِ وَآمِنُوا بِهِ يَغْفِرْ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُجِرْكُمْ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ

Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).

"Ey toplumumuz! Allah´ın davetçisine uyun, ona iman edin ki Allah, günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi acıklı bir azaptan korusun!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 46:35     الْقَوْمُ     l-ḳavmu     topluluktan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُولُو الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِلْ لَهُمْ ۚ كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِنْ نَهَارٍ ۚ بَلَاغٌ ۚ فَهَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ

Fasbir kemâ sabere ulûl azmi miner rusuli ve lâ testa’cil lehum, ke ennehum yevme yerevne mâ yûadûne lem yelbesû illâ sâaten min nehâr(nehârin), belâg(belâgun), fe hel yuhleku illel kavmul fâsikûn(fâsikûne).

Artık, resullerin azim sahibi olanlarının sabrettiği gibi sabret! O inkârcılar için acele etme! Tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, gündüzün sadece bir saati kadar yaşamış gibi olurlar. Bir duyurudur bu. Sapmışlar topluluğundan başka kim helâk edilir!
 


قَوْم
[HyperLink1] 47:38     قَوْمًا     ḳavmen     bir toplum
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

هَا أَنْتُمْ هَٰؤُلَاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُ ۖ وَمَنْ يَبْخَلْ فَإِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِهِ ۚ وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنْتُمُ الْفُقَرَاءُ ۚ وَإِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ

Hâ entum hâulâi tud’avne li tunfikû fî sebîlillâh(sebîlillâhi), fe minkum men yebhal(yebhalu), ve men yebhal fe innemâ yebhalu an nefsih(nefsihî), vallâhul ganiyyu ve entumul fukarâu, ve in tetevellev yestebdil kavmen gayrekum summe lâ yekûnû emsâlekum.

İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağırılan insanlarsınız. Ama bir kısmınız cimrilik ediyor. Oysaki, cimrilik eden kendi aleyhine cimrileşmiş olur. Allah Ganî´dir; yoksul olan sizlersiniz. Eğer yüz çevirirseniz, Allah yerinize başka bir toplum getirir. Ve onlar, sizin benzerleriniz olmazlar.
 


قَوْم
[HyperLink1] 48:12     قَوْمًا     ḳavmen     bir topluluk
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

بَلْ ظَنَنْتُمْ أَنْ لَنْ يَنْقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ إِلَىٰ أَهْلِيهِمْ أَبَدًا وَزُيِّنَ ذَٰلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنْتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ وَكُنْتُمْ قَوْمًا بُورًا

Bel zanentum en len yenkaliber resûlu vel mû’minûne ilâ ehlîhim ebeden ve zuyyine zâlike fî kulûbikum ve zanentum zannes sev’i ve kuntum kavmen bûrâ(bûren).

Siz sanmıştınız ki, resul de müminler de ailelerine bir daha asla dönmeyecekler. Bu düşünce kalplerinizde süslendi de çirkin bir sanıya saplandınız ve mahvolmuş bir topluluk haline geldiniz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 48:16     قَوْمٍ     ḳavmin     bir kavme
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

قُلْ لِلْمُخَلَّفِينَ مِنَ الْأَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ إِلَىٰ قَوْمٍ أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ أَوْ يُسْلِمُونَ ۖ فَإِنْ تُطِيعُوا يُؤْتِكُمُ اللَّهُ أَجْرًا حَسَنًا ۖ وَإِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا

Kul lil muhallefîne minel a’râbi setud’avne ilâ kavmin ulî be’sin şedîdin tukâtilûnehum ev yuslimûn(yuslimûne), fe in tutîû yû’tikumullâhu ecren hasenâ(hasenen), ve in tetevellev kemâ tevelleytum min kablu yuazzibkum azâben elîmâ(elîmen).

Bedevilerden, geri bırakılmış olanlara de ki: "Siz yakında çok zorlu savaş veren bir kavimle çarpışmaya çağrılacaksınız. Ya onlarla çarpışırsınız, yahut onlar Müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir ödül verecektir. Yok eğer önceden döndüğünüz gibi yüz çevirirseniz, Allah sizi acıklı bir azapla cezalandırır."
 


قَوْم
[HyperLink1] 49:6     قَوْمًا     ḳavmen     bir topluluğa karşı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَإٍ فَتَبَيَّنُوا أَنْ تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَىٰ مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû in câekum fâsikun bi nebein fe tebeyyenû en tusîbû kavmen bi cehâletin fe tusbihû alâ mâ fealtum nâdimîn(nâdimîne).

Ey iman sahipleri! Özü sözü bozuk birisi size bir haber getirdiğinde, hemen araştırıp inceleyin/delil arayın! Yoksa bilgisizlikle bir topluluğu suçlar da yapmış olduğunuza pişmanlık duyar hale gelirsiniz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 49:11     قَوْمٌ     ḳavmun     bir topluluk
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسَىٰ أَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَاءٌ مِنْ نِسَاءٍ عَسَىٰ أَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّ ۖ وَلَا تَلْمِزُوا أَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ ۖ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ ۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ yeshar kavmun min kavmin asâ en yekûnû hayren minhum ve lâ nisâun min nisâin asâ en yekunne hayren minhunn(minhunne), ve lâ telmizû enfusekum ve lâ tenâbezû bil elkâb(elkâbi), bi’sel ismul fusûku ba’del îmân(îmâni), ve men lem yetub, fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).

Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin! Olabilir ki, alay ettikleri topluluk kendilerinden hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Alay ettikleri, kendilerinden hayırlı olabilir. Öz benliklerinizi ayıplamayın/kendi nefislerinizde ayıplar aramayın; birbinize lakaplar yakıştırmayın. İmandan sonra sapıklıkla adlanmak ne kötü şeydir! Kim ki tövbe etmez, işte böyleleri zalimlerdir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 49:11     قَوْمٍ     ḳavmin     toplulukla
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسَىٰ أَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَاءٌ مِنْ نِسَاءٍ عَسَىٰ أَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّ ۖ وَلَا تَلْمِزُوا أَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ ۖ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ ۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ yeshar kavmun min kavmin asâ en yekûnû hayren minhum ve lâ nisâun min nisâin asâ en yekunne hayren minhunn(minhunne), ve lâ telmizû enfusekum ve lâ tenâbezû bil elkâb(elkâbi), bi’sel ismul fusûku ba’del îmân(îmâni), ve men lem yetub, fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).

Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin! Olabilir ki, alay ettikleri topluluk kendilerinden hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Alay ettikleri, kendilerinden hayırlı olabilir. Öz benliklerinizi ayıplamayın/kendi nefislerinizde ayıplar aramayın; birbinize lakaplar yakıştırmayın. İmandan sonra sapıklıkla adlanmak ne kötü şeydir! Kim ki tövbe etmez, işte böyleleri zalimlerdir.
 


قَوْم
[HyperLink1] 50:12     قَوْمُ     ḳavmu     kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَأَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُ

Kezzebet kablehum kavmu nûhın ve ashâbur ressi ve semûdu.

Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı, Semûd kavmi yalanlamıştı.
 


قَوْم
[HyperLink1] 50:14     وَقَوْمُ     ve ḳavmu     ve kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍ ۚ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ

Ve ashâbul eyketi ve kavmu tubbain, kullun kezzeber rusule fe hakka vaîdi.

Eykeliler, Tübba´ kavmi de. Hepsi resulleri yalanladı da duyurulan azap hak oldu.
 


قَوْم
[HyperLink1] 51:25     قَوْمٌ     ḳavmun     bir topluluk(sunuz)
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا ۖ قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ

İz dehalû aleyhi fe kâlû selâmâ(selâmen), kâle selâm(selâmun), kavmun munkerûn(munkerûne).

Hani, İbrahim´in yanına girmişlerdi de "Selam!" demişlerdi. İbrahim: "Selam! Tanınmayan bir topluluk bu." demişti.
 


قَوْم
[HyperLink1] 51:32     قَوْمٍ     ḳavmin     bir kavme
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ

Kâlû innâ ursilnâ ilâ kavmin mucrimîne.

Dediler: "Biz, suçlulardan oluşan bir topluma gönderildik."
 


قَوْم
[HyperLink1] 51:46     وَقَوْمَ     ve ḳavme     ve kavmini (helak etmiştik)
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ

Ve kavme nûhın min kabl(kablu), inne hum kânû kavmen fâsıkîn(fâsıkîne).

Daha önce de Nûh kavmini batırmıştık. Çünkü onlar da doğruluktan ayrılmış bir topluluktu.
 


قَوْم
[HyperLink1] 51:46     قَوْمًا     ḳavmen     bir toplum
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ

Ve kavme nûhın min kabl(kablu), inne hum kânû kavmen fâsıkîn(fâsıkîne).

Daha önce de Nûh kavmini batırmıştık. Çünkü onlar da doğruluktan ayrılmış bir topluluktu.
 


قَوْم
[HyperLink1] 51:53     قَوْمٌ     ḳavmun     bir topluluktur
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

أَتَوَاصَوْا بِهِ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ

E tevâsav bih(bihî), bel hum kavmun tâgûn(tâgûne).

Bunu aralarında vasiyetleştiler mi? Hayır, azıp sapmış bir topluluk bunlar.
 


قَوْم
[HyperLink1] 52:32     قَوْمٌ     ḳavmun     bir topluluk (mudur?)
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلَامُهُمْ بِهَٰذَا ۚ أَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ

Em te’muruhum ahlâmuhum bi hâzâ em hum kavmun tâgûn (tâgûne).

Acaba bunu onlara hayalleri mi emrediyor yoksa bunlar azmış bir topluluk mu?
 


قَوْم
[HyperLink1] 53:52     وَقَوْمَ     ve ḳavme     ve kavmini (helak etmişti)
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَىٰ

Ve kavme nûhın min kabl(kablu), innehum kânû hum azleme ve atgâ.

Daha önce de Nûh kavmini. Çünkü onlar, evet onlar zulmettiler, azdılar.
 


قَوْم
[HyperLink1] 54:9     قَوْمُ     ḳavmu     kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ

Kezzebet kablehum kavmu nûhın fe kezzebu abdenâ ve kâlû mecnûnun vezducir(vezducire).

Onlardan önce Nûh kavmi yalanlamıştı. Yalanladılar kulumuzu ve "Mecnundur bu!" dediler. Ve durduruldu kulumuz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 54:33     قَوْمُ     ḳavmu     kavmi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ

Kezzebet kavmu lûtın bin nuzur(nuzuri).

Lût kavmi de uyarıları yalanladı.
 


قَوْم
[HyperLink1] 58:14     قَوْمًا     ḳavmen     bir topluluğu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ تَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مَا هُمْ مِنْكُمْ وَلَا مِنْهُمْ وَيَحْلِفُونَ عَلَى الْكَذِبِ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

E lem tere ilellezîne tevellev kavmen gadıballâhu aleyhim, mâ hum minkum ve lâ minhum ve yahlifûne alel kezibi ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).

Allah´ın kendilerine öfkelendiği bir kavmi dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardan. Bilip durdukları halde yalana yemin ediyorlar.
 


قَوْم
[HyperLink1] 58:22     قَوْمًا     ḳavmen     bir milletin
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءَهُمْ أَوْ أَبْنَاءَهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ ۚ أُولَٰئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُ ۖ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ۚ أُولَٰئِكَ حِزْبُ اللَّهِ ۚ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne).

Allah´a ve âhiret gününe inanan bir topluluğun, Allah´a ve resulüne karşı çıkanlarla sevgiye dayalı bir dostluk kurduğunu göremezsin. Bunlar onların ister babaları olsun, ister çocukları olsun, ister kardeşleri olsun, ister akrabaları olsun. Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendisinden bir ruhla desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; sürekli kalacaklardır orada. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah´tan hoşnut olmuşlardır. Allah´ın hizbi işte bunlardır. Dikkat edin, Allah´ın hizbi, başarıya ulaşanların ta kendileridir!
 


قَوْم
[HyperLink1] 59:13     قَوْمٌ     ḳavmun     bir topluluktur
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

لَأَنْتُمْ أَشَدُّ رَهْبَةً فِي صُدُورِهِمْ مِنَ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ

Le entum eşeddu rehbeten fî sudûrihim minallâhi, zâlike bi ennehum kavmun lâ yefkahûn(yefkahûne).

Onların gönüllerinde, korku bakımından siz, Allah´tan daha zorlusunuz. Bu böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.
 


قَوْم
[HyperLink1] 59:14     قَوْمٌ     ḳavmun     bir topluluktur
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَمِيعًا إِلَّا فِي قُرًى مُحَصَّنَةٍ أَوْ مِنْ وَرَاءِ جُدُرٍ ۚ بَأْسُهُمْ بَيْنَهُمْ شَدِيدٌ ۚ تَحْسَبُهُمْ جَمِيعًا وَقُلُوبُهُمْ شَتَّىٰ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَ

Lâ yukâtilûnekum cemîan illâ fî kuren muhassanetin ev min verâi cudur(cudurin), be’suhum beynehum şedîd(şedîdun), tahsebuhum cemîan ve kulûbuhum şettâ, zâlike bi ennehum kavmun lâ ya’kılûn(ya’kılûne).

Onlar sizinle toplu halde değil ancak müstahkem kaleler içinde yahut duvarlar arasından savaşabilirler. Onların kendi aralarındaki problemleri/çıkmazları çetindir/ciddidir. Sen onları birlik/beraberlik halinde sanıyorsun, oysaki onların kalpleri darmadağınık/parça parçadır. Böyledir; çünkü onlar akıllarını işletmeyen bir topluluktur.
 


قَوْم
[HyperLink1] 60:4     لِقَوْمِهِمْ     liḳavmihim     kavimlerine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَدْ كَانَتْ لَكُمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فِي إِبْرَاهِيمَ وَالَّذِينَ مَعَهُ إِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ إِنَّا بُرَآءُ مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَاءُ أَبَدًا حَتَّىٰ تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَحْدَهُ إِلَّا قَوْلَ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ لَأَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَا أَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ ۖ رَبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَإِلَيْكَ أَنَبْنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ

Kad kânet lekum usvetun hasenetun fî ibrâhîme vellezîne meah(meahu), iz kâlû li kavmihim innâ bureâu minkum ve mimmâ ta’budûne min dûnillâhi kefernâ bikum, ve bedee beynenâ ve beynekumul adâvetu vel bagdâu ebeden hattâ tû’minû billâhi vahdehû, illâ kavle ibrâhîme li ebîhi le estagfirenne leke ve mâ emliku leke minallâhi min şey’İn, rabbenâ aleyke tevekkelnâ ve ileyke enebnâ ve ileykel masîr(masîru).

İbrahim´le, beraberinde olanlarda sizin için çok güzel bir örnek vardır. Hani, onlar toplumlarına şöyle demişlerdi: "Biz sizden de Allah dışındaki kulluk ettiklerinizden de uzağız. Sizi tanımıyoruz. Sizinle bizim aramızda, siz Allah´a, yalnız Allah´a inanıncaya kadar, sürekli düşmanlık ve nefret olacaktır." Ancak İbrahim babasına şöyle demişti: "Senin için hep af dileyeceğim ama Allah´tan sana gelecek şeyi geri çevirme gücüm yoktur. Ey Rabbimiz! Yalnız sana güveniyoruz, yalnız sana yöneliyoruz! Dönüş yalnız sanadır!"
 


قَوْم
[HyperLink1] 60:13     قَوْمًا     ḳavmen     bir topluluk ile
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ قَدْ يَئِسُوا مِنَ الْآخِرَةِ كَمَا يَئِسَ الْكُفَّارُ مِنْ أَصْحَابِ الْقُبُورِ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tetevellev kavmen gadıballâhu aleyhim kad yeisû minel âhireti kemâ yeisel kuffâru min ashâbil kubûr(kubûri).

Ey iman edenler! Allah´ın kendilerine gazap ettiği bir toplulukla dostluk kurmayın! Çünkü bunlar âhiretten ümitlerini kesmişlerdir. Tıpkı, kabir halkından olan inkârcıların, ümitlerini kestikleri gibi...
 


قَوْم
[HyperLink1] 61:5     الْقَوْمَ     l-ḳavme     kavmi
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ لِمَ تُؤْذُونَنِي وَقَدْ تَعْلَمُونَ أَنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ ۖ فَلَمَّا زَاغُوا أَزَاغَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ

Ve iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmi lime tû´zûnenî ve kad ta´lemûne ennî resûlullâhi ileykum, fe lemmâ zâgû ezâgallâhu kulûbehum, vallâhu lâ yehdîl kavmel fâsikîn(fâsikîne).

Hani, Mûsa, toplumuna şöyle demişti: "Ey toplumum! Benim size gönderilen Allah elçisi olduğumu bilip durduğunuz halde, beni neden incitiyorsunuz?" Onlar bozulup sapınca Allah da onların kalplerini eğriltti. Çünkü Allah, sapıklardan oluşmuş bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 61:5     لِقَوْمِهِ     liḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ لِمَ تُؤْذُونَنِي وَقَدْ تَعْلَمُونَ أَنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ ۖ فَلَمَّا زَاغُوا أَزَاغَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ

Ve iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmi lime tû´zûnenî ve kad ta´lemûne ennî resûlullâhi ileykum, fe lemmâ zâgû ezâgallâhu kulûbehum, vallâhu lâ yehdîl kavmel fâsikîn(fâsikîne).

Hani, Mûsa, toplumuna şöyle demişti: "Ey toplumum! Benim size gönderilen Allah elçisi olduğumu bilip durduğunuz halde, beni neden incitiyorsunuz?" Onlar bozulup sapınca Allah da onların kalplerini eğriltti. Çünkü Allah, sapıklardan oluşmuş bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 61:5     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ لِمَ تُؤْذُونَنِي وَقَدْ تَعْلَمُونَ أَنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ ۖ فَلَمَّا زَاغُوا أَزَاغَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ

Ve iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmi lime tû´zûnenî ve kad ta´lemûne ennî resûlullâhi ileykum, fe lemmâ zâgû ezâgallâhu kulûbehum, vallâhu lâ yehdîl kavmel fâsikîn(fâsikîne).

Hani, Mûsa, toplumuna şöyle demişti: "Ey toplumum! Benim size gönderilen Allah elçisi olduğumu bilip durduğunuz halde, beni neden incitiyorsunuz?" Onlar bozulup sapınca Allah da onların kalplerini eğriltti. Çünkü Allah, sapıklardan oluşmuş bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 61:7     الْقَوْمَ     l-ḳavme     topluluğunu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُوَ يُدْعَىٰ إِلَى الْإِسْلَامِ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhil kezibe ve huve yud’â ilel islâm, vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).

İslam´a/Allah´a teslim olmaya çağrılıp durduğu halde, yalanlar düzerek Allah´a iftira edenden daha zalim kim vardır? Allah, zulme bulaşmış kişiler topluluğunu doğruya ve güzele iletmez.
 


قَوْم
[HyperLink1] 62:5     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     kavmin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا ۚ بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Meselullezîne hummilût tevrâte summe lem yahmilûhâ ke meselil hımâri yahmilu esfârâ(esfâren), bi’se meselul kavmillezîne kezzebû bi âyâtillâh(âyâtillâhi), vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Sırtlarına Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kutsal kitap parçaları taşıyan eşeğin durumuna benzer. Allah´ın ayetlerini yalanlayan topluluğun vücut verdiği örnek ne kötüdür! Allah, zulme sapmış bir topluluğu doğruya ve güzele ulaştırmaz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 62:5     الْقَوْمَ     l-ḳavme     topluluğunu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا ۚ بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Meselullezîne hummilût tevrâte summe lem yahmilûhâ ke meselil hımâri yahmilu esfârâ(esfâren), bi’se meselul kavmillezîne kezzebû bi âyâtillâh(âyâtillâhi), vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Sırtlarına Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kutsal kitap parçaları taşıyan eşeğin durumuna benzer. Allah´ın ayetlerini yalanlayan topluluğun vücut verdiği örnek ne kötüdür! Allah, zulme sapmış bir topluluğu doğruya ve güzele ulaştırmaz.
 


قَوْم
[HyperLink1] 63:6     الْقَوْمَ     l-ḳavme     topluluğu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَسْتَغْفَرْتَ لَهُمْ أَمْ لَمْ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ لَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ

Sevâun aleyhim estagferte le hum em lem testagfir lehum, len yagfirallâhu lehum, innallâhe lâ yehdîl kavmel fâsikîn(fâsikîne).

Sen onlar için ha af dilemişsin ha dilememişsin. Aleyhlerindeki sonuç aynı kalacaktır. Allah onları asla affetmeyecektir. Çünkü Allah, sapıklar topluluğunu doğruya ve güzele iletmez.
 


قَوْم
[HyperLink1] 66:11     الْقَوْمِ     l-ḳavmi     topluluğu-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِلَّذِينَ آمَنُوا امْرَأَتَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِنْدَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِنْ فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Ve dareballâhu meselen lillezîne âmenûmreete fir’avn(fir’avne), iz kâlet rabbibni lî indeke beyten fîl cenneti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Allah, iman edenlerle ilgili olarak da Firavun´un karısını örnek verdi. Hani, o şöyle demişti: "Ey Rabbim! Benim için katında, cennette bir barınak yap; beni, Firavun´dan, onun yapıp ettiğinden kurtar; beni zulme sapmış topluluktan da kurtar."
 


قَوْم
[HyperLink1] 69:7     الْقَوْمَ     l-ḳavme     o kavmi
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ أَيَّامٍ حُسُومًا فَتَرَى الْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَىٰ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ

Sehharehâ aleyhim seb’a leyâlin ve semâniyete eyyâmin husûmen fe terel kavme fîhâ sar’â ke ennehum a’câzu nahlin hâviyeh(hâviyetin).

Onu, onların üzerine yedi gece, sekiz gün hiç ara vermeden saldı. Topluluğu orada yerlere serilmiş görürsün. İçleri boşaltılmış hurma kütükleri gibidirler.
 


قَوْم
[HyperLink1] 71:1     قَوْمِهِ     ḳavmihi     kavmine
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ أَنْ أَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

İnnâ erselnâ nûhan ilâ kavmihî en enzir kavmeke min kabli en ye’tiyehum azâbun elîm(elîmun).

Biz, Nûh´u, "Toplumunu, kendilerine korkunç bir azap gelmeden önce uyar!" diye kavmine gönderdik.
 


قَوْم
[HyperLink1] 71:1     قَوْمَكَ     ḳavmeke     kavmini
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ أَنْ أَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

İnnâ erselnâ nûhan ilâ kavmihî en enzir kavmeke min kabli en ye’tiyehum azâbun elîm(elîmun).

Biz, Nûh´u, "Toplumunu, kendilerine korkunç bir azap gelmeden önce uyar!" diye kavmine gönderdik.
 


قَوْم
[HyperLink1] 71:2     يَا قَوْمِ     yā ḳavmi     Ey kavmim
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ

Kâle yâ kavmi innî lekum nezîrun mubîn(mubînun).

O dedi ki: "Ey toplumum! Hiç kuşkunuz olmasın, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım."
 


قَوْم
[HyperLink1] 71:5     قَوْمِي     ḳavmī     kavmimi
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قَالَ رَبِّ إِنِّي دَعَوْتُ قَوْمِي لَيْلًا وَنَهَارًا

Kâle rabbi innî deavtu kavmî leylen ve nehârâ(nehâran).

Nûh şöyle yakardı: "Ey Rabbim! Ben toplumumu gece ve gündüz davet ettim."
 


قَوَّٰمِين
[HyperLink1] 4:34     قَوَّامُونَ     ḳavvāmūne     yöneticidirler
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا فَضَّلَ اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ وَبِمَا أَنْفَقُوا مِنْ أَمْوَالِهِمْ ۚ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللَّهُ ۚ وَاللَّاتِي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ ۖ فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبِيلًا ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيًّا كَبِيرًا

Er ricâlu kavvâmûne alen nisâi bi mâ faddalallâhu ba’dahum alâ ba’dın ve bi mâ enfekû min emvâlihim fes sâlihâtu kânitâtun hâfizâtun lil gaybi bi mâ hafizallâh(hafizallâhu) vellâtî tehâfûne nuşûzehunne fe ızûhunne vehcurûhunn(vehcurûhunne) fîl medâcıı vadrıbûhunne fe in ata’nekum fe lâ tebgû aleyhinne sebîlâ(sebîlen) innallâhe kâne aliyyen kebîrâ(kebîren).

Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah´ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.
 


قَوَّٰمِين
[HyperLink1] 4:135     قَوَّامِينَ     ḳavvāmīne     ayakta tutarak
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَاءَ لِلَّهِ وَلَوْ عَلَىٰ أَنْفُسِكُمْ أَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ ۚ إِنْ يَكُنْ غَنِيًّا أَوْ فَقِيرًا فَاللَّهُ أَوْلَىٰ بِهِمَا ۖ فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوَىٰ أَنْ تَعْدِلُوا ۚ وَإِنْ تَلْوُوا أَوْ تُعْرِضُوا فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا

Yâ eyyuhellezîne âmenû kûnû kavvamîne bil kıstı şuhedâe lillâhi ve lev alâ enfusıkum evil vâlideyni vel akrabîn(akrabîne), in yekun ganiyyen ev fakîren fallâhu evlâ bihimâ fe lâ tettebiûl hevâ en ta’dilû, ve in telvû ev tu’rıdû fe innallâhe kâne bi mâ ta’melûne habîrâ(habîran).

Ey iman edenler! Öz benliğiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun. Allah, ikisine de sizden daha yakındır. O halde nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın. Eğer dilinizi eğip büker yahut çekimser kalırsanız, Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
 


قَوَّٰمِين
[HyperLink1] 5:8     قَوَّامِينَ     ḳavvāmīne     (hakkı) ayakta tutan
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ لِلَّهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ ۖ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَىٰ أَلَّا تَعْدِلُوا ۚ اعْدِلُوا هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَىٰ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû kûnû kavvâmîne lillâhi şuhedâe bil kıstı ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin alâ ellâ ta’dilû. I’dilû, huve akrabu lit takva vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe habîrun bimâ ta’melûn(ta’melûne).

Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun! Bir topluluğun çirkinlik ve kötülüğü sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun! Bu, takvaya/korunup sakınmaya daha uygundur. Allah´tan sakının. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
 


قِيَم
[HyperLink1] 6:161     قِيَمًا     ḳiyemen     dosdoğru
 
Sıfat         Eril, Tekil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ دِينًا قِيَمًا مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا ۚ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

Kul innenî hedânî rabbî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin) dînen kıyamen millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).

De ki: "Beni, dosdoğru yola Rabbim iletmiştir. Güçlü, pürüzsüz bir dine, hanîf olan İbrahim´in milletine. Müşriklerden değildi o."
 


قَيِّم
[HyperLink1] 9:36     الْقَيِّمُ     l-ḳayyimu     doğru
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

إِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللَّهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فِي كِتَابِ اللَّهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ مِنْهَا أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ ۚ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ ۚ فَلَا تَظْلِمُوا فِيهِنَّ أَنْفُسَكُمْ ۚ وَقَاتِلُوا الْمُشْرِكِينَ كَافَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَافَّةً ۚ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ

İnne iddeteş şuhûri indallâhisnâ aşere şehren fî kitâbillâhi yevme halakas semâvâti vel arda minhâ erbeatun huruma(hurumun) zâliked dînul kayyimu fe lâ tazlimû fîhinne enfusekum ve kâtilûl muşrikîne kâffeten kemâ yukâtilûnekum kâffeh(kâffeten), va´lemû ennallâhe meal muttekîn(muttekîne).

Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre, Allah katında ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. Eskimez din işte budur. Artık o aylar içinde benliklerinize zulmetmeyin. Müşrikler sizinle nasıl topyekün savaşıyorlarsa siz de onlarla topyekün savaşın. Şunu bilin ki, Allah, takva sahipleriyle beraberdir.
 


قَيِّم
[HyperLink1] 12:40     الْقَيِّمُ     l-ḳayyimu     doğru
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِهِ إِلَّا أَسْمَاءً سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ ۚ إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ ۚ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ۚ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Mâ ta’budûne min dûnihî illâ esmâen semmeytumûhâ entum ve âbâukum mâ enzelallâhu bihâ min sultân(sultânin), inil hukmu illâ lillâh(lillâhi), emere ellâ ta’budû illâ iyyâh(iyyâhu), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

"O´nun yanında nelere kulluk ediyorsunuz? Sadece bir takım isimlere ki, adlarını siz ve atalarınız koymuştur. Onlar hakkında Allah, hiçbir kanıt indirmemiştir. Hüküm yalnız Allah´ındır. O, yalnız ve yalnız kendisine kulluk etmenizi emretti. Eskimez ve pörsümez din işte budur. Ama insanların çokları bilmiyorlar."
 


قَيِّم
[HyperLink1] 18:2     قَيِّمًا     ḳayyimen     dosdoğru olarak
 
Sıfat         Eril, Tekil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قَيِّمًا لِيُنْذِرَ بَأْسًا شَدِيدًا مِنْ لَدُنْهُ وَيُبَشِّرَ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا حَسَنًا

Kayyimen li yunzire be´sen şedîden min ledunhu ve yubeşşirel mu´minînellezîne ya´melûnes sâlihâti enne lehum ecren hasenâ(hasenen).

Katından dosdoğru gelen açık bir söz olarak indirdi onu. Ki, zorlu bir iş ve oluş konusunda uyarsın ve barışa yönelik hayırlı ameller sergileyen müminlere, kendileri için güzel bir ödül öngörüldüğünü muştulasın...
 


قَيِّم
[HyperLink1] 30:30     الْقَيِّمُ     l-ḳayyimu     doğru
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا ۚ فِطْرَتَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا ۚ لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

O halde sen yüzünü, bir hanîf olarak dine, Allah´ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah´ın yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çokları bilmiyorlar.
 


قَيِّم
[HyperLink1] 30:43     الْقَيِّمِ     l-ḳayyimi     dosdoğru
 
Sıfat         Eril, Tekil    Mecrûr İsim    
    

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ ۖ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ

Fe ekim vecheke lid dînil kayyimi min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâhi yevmeizin yassaddeûn(yassaddeûne).

Allah tarafından ertelenmesi söz konusu olmayan bir günden önce, yüzünü güçlü ve eskimez dine döndür. O gün herkes bölük bölük ayrılacaktır.
 


قَيِّمَة
[HyperLink1] 98:3     قَيِّمَةٌ     ḳayyimetun     doğru, değerli
 
Sıfat         Dişil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فِيهَا كُتُبٌ قَيِّمَةٌ

Fîhâ kutubun kayyimeh(kayyimetun).

O sayfalar içindedir dosdoğru, eskimez kitaplar.
 


قَيِّمَة
[HyperLink1] 98:5     الْقَيِّمَةِ     l-ḳayyimeti     doğru
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ ۚ وَذَٰلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ

Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe ve yukîmûs salâte ve yu’tûz zekâte ve zâlike dînul kayyimeh(kayyimeti).

Oysa ki onlara, dini yalnız O´na özgüleyerek, dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece Allah´a ibadet etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte budur doğru, eskimez ve aşınmaz din.
 


قَيُّوم
[HyperLink1] 2:255     الْقَيُّومُ     l-ḳayyūmu     koruyup yöneticidir
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ ۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ ۚ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ مَنْ ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۚ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ ۖ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِهِ إِلَّا بِمَا شَاءَ ۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ ۖ وَلَا يَئُودُهُ حِفْظُهُمَا ۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ

Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm(kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm(nevmun), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ard(ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih(iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhus semâvâti vel ard(arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîm(azîmu).

Allah´tan başka ilâh yok. Hayy´dır O, sürekli diridir; Kayyûm´dur O, kudretin kaynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O´na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız O´nun dur. O´nun huzurunda, bizzat O´nun izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O´nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O´nun kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O´na hiç de zor gelmez. Aliy´dir O, yüceliği sınırsızdır; Azîm´dir O, büyüklüğü sınırsızdır.
 


قَيُّوم
[HyperLink1] 3:2     الْقَيُّومُ     l-ḳayyūmu     (yaratıklarını) koruyup yöneticidir
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ

Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm(kayyûmu).

Allah... İlâh yok O´ndan başka... Hayy´dır O, Kayyûm´dur.
 


قَيُّوم
[HyperLink1] 20:111     الْقَيُّومِ     l-ḳayyūmi     ve herşeye hakim olana
 
Sıfat         Eril, Tekil    Mecrûr İsim    
    

وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ ۖ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا

Ve anetil vucûhu lil hayyil kayyûm(kayyûmi), ve kad hâbe men hamele zulmâ(zulmen).

Bütün yüzler o Hayy ve Kayyûm önünde yere inmiştir. Zulüm taşıyan perişan olup gitmiştir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 2:85     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

ثُمَّ أَنْتُمْ هَٰؤُلَاءِ تَقْتُلُونَ أَنْفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَرِيقًا مِنْكُمْ مِنْ دِيَارِهِمْ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِمْ بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَإِنْ يَأْتُوكُمْ أُسَارَىٰ تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ ۚ أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ ۚ فَمَا جَزَاءُ مَنْ يَفْعَلُ ذَٰلِكَ مِنْكُمْ إِلَّا خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَىٰ أَشَدِّ الْعَذَابِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

Summe entum hâulâi taktulûne enfusekum ve tuhricûne ferîkan minkummin diyârihim, tezâharûne aleyhim bil ismi vel udvân(udvâni), ve in ye’tûkum usârâ tufâdûhum ve huve muharremun aleykum ihrâcuhum e fe tu’minûne bi ba’dil kitâbive tekfurûne bi ba’d(ba’dın), fe mâ cezâu men yef’alu zâlike minkum illâ hızyun fîl hayâtid dunyâ, ve yevmel kıyâmeti yureddûne ilâ eşeddil azâb(azâbi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).

Bütün bunlardan sonra siz şu insanlarsınız: Birbirinizi öldürüyorsunuz. İçinizden bir zümreyi yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onlar aleyhine kötülük ve düşmanlık hususunda dayanışmaya giriyorsunuz. Esasında onları yurtlarından çıkarmak size haram edildiği halde, esir olarak size geldiklerinde fidyelerini veriyorsunuz. Şimdi siz Kitap´ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezillikten başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise böyleleri azabın en şiddetlisine itilir. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 2:113     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَقَالَتِ الْيَهُودُ لَيْسَتِ النَّصَارَىٰ عَلَىٰ شَيْءٍ وَقَالَتِ النَّصَارَىٰ لَيْسَتِ الْيَهُودُ عَلَىٰ شَيْءٍ وَهُمْ يَتْلُونَ الْكِتَابَ ۗ كَذَٰلِكَ قَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ مِثْلَ قَوْلِهِمْ ۚ فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ

Ve kâletil yahûdu leysetin nasârâ alâ şey’(şey’in) ve kâletin nasârâ leysetil yahûdu alâ şey’in ve hum yetlûnel kitâb(kitâbe), kezâlike kâlellezine lâ ya’lemûne misle kavlihim, fallâhu yahkumu beynehum yevmel kıyâmeti fîmâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne).

Yahudiler: "Hıristiyanlar hiç bir şey üzerinde değil." dediler. Hıristiyanlar da: "Yahudiler hiç bir şey üzerinde değil." dediler. Ve bunlar Kitap´ı da okuyup dururlar, ilimden yoksun olanlar da aynen onların söyledikleri gibi söyledi. Tartışmaya girdikleri şey hakkında, aralarında hükmü, kıyamet günü Allah verecektir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 2:174     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     Kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ الْكِتَابِ وَيَشْتَرُونَ بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا ۙ أُولَٰئِكَ مَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ إِلَّا النَّارَ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

İnnellezîne yektumûne mâ enzelallâhu minel kitâbî ve yeşterûne bihî semenen kalîlen, ulâike mâ ye’kulûne fî butûnihim illen nâre ve lâ yukellimuhumullâhu yevmel kıyâmeti ve lâ yuzekkîhim, ve lehum azâbun elîm(elîmun).

Allah´ın Kitap´tan indirdiği şeyi gizleyip onu basit bir ücret karşılığı satanlar, karınlarında ateşten başka bir şey yemiş olmazlar, Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacaktır, onları arındırmayacaktır da... Onlar için korkunç bir azap vardır.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 2:212     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا ۘ وَالَّذِينَ اتَّقَوْا فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ

Zuyyine lillezîne keferûl hayâtud dunyâ ve yesharûne minellezîne âmenû, vellezînettekav fevkahum yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), vallâhu yerzuku men yeşâu bi gayrihisâb(hisâbin).

İğreti/sefil hayat küfre sapanlara süslü gösterilmiştir; onlar, iman sahipleriyle alay ederler. Takvaya sarılanlar, kıyamet günü onların tepelerinde olacaktır. Allah, dilediğini hesapsız bir biçimde rızklandırır.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 3:55     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

إِذْ قَالَ اللَّهُ يَا عِيسَىٰ إِنِّي مُتَوَفِّيكَ وَرَافِعُكَ إِلَيَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا وَجَاعِلُ الَّذِينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۖ ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأَحْكُمُ بَيْنَكُمْ فِيمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ

İz kâlellâhu yâ îsâ innî muteveffîke ve râfiuke ileyye ve mutahhiruke minellezîne keferû ve câilullezînettebeûke fevkallezîne keferû ilâ yevmil kıyâmeh(kıyâmeti), summe ileyye merciukum fe ahkumu beynekum fîmâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne).

Allah şunu da demişti: "Ey İsa, senin canını alacağım, seni kendime yükselteceğim; seni, inkâr edenlerden uzaklaştırıp arındıracağım. Ve sana uyanları, inkâr edenlerin, kıyamete kadar üstünde tutacağım. Sonra bana olacak dönüşünüz; tartışıp durduğunuz şeyler hakkında aranızda ben hüküm vereceğim."
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 3:77     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللَّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَلِيلًا أُولَٰئِكَ لَا خَلَاقَ لَهُمْ فِي الْآخِرَةِ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ وَلَا يَنْظُرُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

İnnellezîne yeşterûne bi ahdillâhi ve eymânihim semenen kalîlen ulâike lâ halaka lehum fîl âhırati ve lâ yukellimuhumullâhu ve lâ yenzuru ileyhim yevmel kıyâmeti ve lâ yuzekkîhim ve lehum azâbun elîm(elîmun).

Allah´a verdikleri sözü ve yeminlerini basit bir bedel karşılığı satanlar var ya, işte onlar için âhirette hiçbir nasip yoktur. Allah onlarla konuşmayacaktır, kıyamet günü onlara bakmayacaktır, onları temizleyip arıtmayacaktır. Onlar için korkunç bir azap vardır.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 3:161     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَنْ يَغُلَّ ۚ وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ ثُمَّ تُوَفَّىٰ كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

Ve mâ kâne li nebiyyin en yagull(yagulle), ve men yaglul ye’ti bimâ galle yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), summe tuveffâ kullu nefsin mâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).

Bir peygamberin emanete hıyanet etmesi/kamu malından aşırması olacak şey değildir. Her kim hıyanet eder, kamu malından bir şey aşırırsa, aşırdığını kıyamet günü yüklenip getirir. Sonra her benliğe; kazandığı tam olarak ödenir. Hiç birine zulmedilmez.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 3:180     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ هُوَ خَيْرًا لَهُمْ ۖ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَهُمْ ۖ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ

Ve lâ yahsebennellezîne yebhalûne bi mâ âtâhumullâhu min fadlıhî huve hayran lehum, bel huve şerrun lehum se yutavvekûne mâ bahilû bihî yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), ve lillâhi mîrâsus semâvâti vel ard(ardı), vallâhu bi mâ ta’melûne habîr(habîrun).

Allah´ın, lütfundan kendilerine verdiği şeyde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Tam aksine bu onlar için bir şerdir. O cimrilik konusu yaptıkları şey, kıyamet günü bir tasma gibi boyunlarına dolandırılacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah´ındır. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 3:185     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ۗ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۖ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ ۗ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ

Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve innemâ tuveffevne ucûrekum yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), fe men zuhziha anin nâri ve udhılel cennete fe kad fâz(fâze), ve mâl hâyâtud dunyâ illâ metâul gurûr(gurûri).

Her benlik ölümü tadacaktır. Hak ettiğiniz karşılıklar size, kıyamet günü, eksiksiz bir biçimde mutlaka verilecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kesinlikle kurtulmuş olacaktır. İğreti-sefil hayat aldatıcı bir yararlanmadan başka şey değildir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 3:194     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلَىٰ رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ إِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْمِيعَادَ

Rabbenâ ve âtinâ mâ vaadtenâ alâ rusulike ve lâ tuhzinâ yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), inneke lâ tuhliful mîâd(mîâde).

"Ey Rabbimiz! Resullerin aracılığıyla bize vaat etmiş olduğunu da bize ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Sen, vaadine asla ters düşmezsin."
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 4:87     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۚ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ ۗ وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللَّهِ حَدِيثًا

Allâhu lâ ilâhe illâ huve le yecmeannekum ilâ yevmil kıyâmeti lâ raybe fîh(fîhi) ve men asdeku minallâhi hadîsâ(hadîsen).

Allah´tır O, ilah yoktur O´ndan başka. Hakkında hiçbir kuşku bulunmayan kıyamet gününde, hepinizi muhakkak bir araya toplayacaktır. Hadis/söz bakımından, Allah´tan daha sadık kim olabilir?
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 4:109     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

هَا أَنْتُمْ هَٰؤُلَاءِ جَادَلْتُمْ عَنْهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فَمَنْ يُجَادِلُ اللَّهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَمْ مَنْ يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَكِيلًا

Hâ entum hâulâi câdeltum anhum fîl hayâtid dunyâ fe men yucâdilullâhe anhum yevmel kıyâmeti em men yekûnu aleyhim vekîlâ(vekîlen).

Diyelim, siz onlar için dünya hayatında mücadele verdiniz. Peki, kıyamet günü Allah´a karşı onlar için kim mücadele verir, onlar hakkında kim vekillik yapar?
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 4:141     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

الَّذِينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْ فَإِنْ كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِنَ اللَّهِ قَالُوا أَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْ وَإِنْ كَانَ لِلْكَافِرِينَ نَصِيبٌ قَالُوا أَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُمْ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ ۚ فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلًا

Ellezîne yeterabbesûne bikum, fe in kâne lekum fethun minallâhi kâlû e lem nekun meakum, ve in kâne lil kâfirîne nasîbun kâlû, e lem nestahviz aleykum ve nemna’kum minel mu’minîn(mu’minîne), fallâhu yahkumu beynekum yevmel kıyâmeh(kıyâmeti) ve len yec’alallâhu lil kâfirîne alel mu’minîne sebîlâ(sebîlen).

Sizi gözetleyip duruyorlar. Allah´tan size fetih nasip olursa, "sizinle birlikte değil miydik" diyecekler. Kâfirlere bir nasip ulaşırsa şunu söyleyecekler: "Başarınıza destek vermedik mi, müminlere karşı size siper olmadık mı?" Artık kıyamet günü aranızda Allah hükmedecektir. Allah, müminler aleyhine kâfirlere bir yol asla nasip etmez.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 4:159     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَإِنْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا

Ve in min ehlil kitâbi illâ le yu’minenne bihî kable mevti(mevtihî), ve yevmel kıyâmeti yekûnu aleyhim şehîdâ(şehîden).

Ehlikitap´tan her biri ölümünden önce ona mutlaka inanacaktır. Kıyamet günü de o, onlar aleyhine bir tanık olacaktır.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 5:14     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَمِنَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّا نَصَارَىٰ أَخَذْنَا مِيثَاقَهُمْ فَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِهِ فَأَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۚ وَسَوْفَ يُنَبِّئُهُمُ اللَّهُ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ

Ve minellezîne kâlû innâ nasârâ ehaznâ mîsâkahum fe nesû hazzan mimmâ zukkirû bihî fe agraynâ beynehumul adâvete vel bagdâe ilâ yevmil kıyâmeh(kıyâmeti) ve sevfe yunebbiuhumullâhu bimâ kânû yasnaûn(yasnaûne).

"Biz Hıristiyanlarız!" diyenlerden de mîsaklarını almıştık. Onlar da öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. Bu yüzden, aralarına kıyamete değin düşmanlık ve şiddetli nefret saldık. Sınaat/teknoloji olarak ürettikleri şeylerin ne olduğunu Allah onlara yakında haber verecektir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 5:36     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ أَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لِيَفْتَدُوا بِهِ مِنْ عَذَابِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَا تُقُبِّلَ مِنْهُمْ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

İnnellezîne keferû lev enne lehum mâ fîl ardı cemîan ve mislehu meahu li yeftedû bihî min azâbi yevmil kıyâmeti mâ tukubbile minhum, ve lehum azâbun elîm(elîmun).

Küfre batanlar var ya, yeryüzündekilerin hepsi ve yanında bir o kadarı kendilerinin olsa da kıyamet gününün azabından kurtulmak için hepsini fidye verseler, onlardan bu bile kabul edilmez. Korkunç bir azap vardır onlar için.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 5:64     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللَّهِ مَغْلُولَةٌ ۚ غُلَّتْ أَيْدِيهِمْ وَلُعِنُوا بِمَا قَالُوا ۘ بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ يُنْفِقُ كَيْفَ يَشَاءُ ۚ وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا ۚ وَأَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۚ كُلَّمَا أَوْقَدُوا نَارًا لِلْحَرْبِ أَطْفَأَهَا اللَّهُ ۚ وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا ۚ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ

Ve kâletil yehûdu yedullâhi maglûleh(maglûletun) gullet eydîhim ve luınû bimâ kâlû bel yedâhu mebsûtatâni yunfıku keyfe yeşâ(yeşâû) ve leyezîdenne kesîran minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufrâ(kufren) ve elkaynâ beynehumul adâvete vel bagdâe ilâ yevmil kıyâmeh(kıyâmeti) kullemâ evkadû nâran lil harbi etfeehallâhu ve yes’avne fîl ardı fesâda(fesâden) vallâhu lâ yuhıbbul mufsidîn(mufsidîne).

Yahudiler dediler ki: "Allah´ın eli bağlıdır." Kendi elleri bağlandı/elleri bağlanasıcalar! Söylemiş oldukları yüzünden lanetlendiler. Söylediklerinin aksine, Allah´ın iki eli de alabildiğine açıktır; dilediği gibi bağışta bulunur. İnan olsun ki, Rabbinden sana indirilen, küfür ve taşkınlık yönünden onları iyice azdıracaktır. Onların arasına, ta kıyamet gününe kadar düşmanlık ve nefret atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yaksalar, Allah onu söndürür de onlar yeryüzünde yine bozgunculuğa koşarlar. Ama Allah, bozguncuları sevmez.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 6:12     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

قُلْ لِمَنْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ قُلْ لِلَّهِ ۚ كَتَبَ عَلَىٰ نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ ۚ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ ۚ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

Kul li men mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), kul lillâh(lillâhi), ketebe alâ nefsihir rahmeh(rahmete), le yecmeannekum ilâ yevmil kıyâmeti lâ reybe fîh(fîhi), ellezîne hasirû enfusehum fe hum lâ yu’minûn(yu’minûne).

Sor: "Kimindir gökler ve yer?" Cevap ver: "Allah´ındır." O Allah ki, rahmeti öz benliği üzerine yazmıştır. O sizi, varlığında hiç kuşku bulunmayan kıyamet gününde bir araya mutlaka toplayacaktır. Benliklerini hüsrana yuvarlamış kişiler var ya, onlar iman etmezler.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 7:32     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللَّهِ الَّتِي أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ ۚ قُلْ هِيَ لِلَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

Kul men harreme zînetallâhilletî ahrece li ibâdihî vet tayyibâti miner rızk(rızkı), kul hiye lillezîne âmenû fîl hayâtid dunyâ hâlisaten yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), kezâlike nufassılul âyâti li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).

De ki: "Allah´ın, kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Dünya hayatında inananlar için de var. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindirler." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 7:167     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكَ لَيَبْعَثَنَّ عَلَيْهِمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ يَسُومُهُمْ سُوءَ الْعَذَابِ ۗ إِنَّ رَبَّكَ لَسَرِيعُ الْعِقَابِ ۖ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَحِيمٌ

Ve iz teezzene rabbuke le yeb’asenne aleyhim ilâ yevmil kıyâmeti men yesûmuhum sûel azâb(azâbi), inne rabbeke le serîul ıkâbi ve innehu le gafûrun rahîm(rahîmun).

Rabbin, kıyamet gününe kadar, kendilerine azabın en kötüsünü yapacak kimseleri üzerlerine göndereceğini bildirmişti. Senin Rabbin cezayı vermede çok süratli davranır; ama çok affedici, çok merhametlidir de.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 7:172     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَنِي آدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ ۖ قَالُوا بَلَىٰ ۛ شَهِدْنَا ۛ أَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَٰذَا غَافِلِينَ

Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).

Hani Rabbin, ademoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahit tutarak sormuştu: "Rabbiniz değil miyim?" Onlar: "Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz." demişlerdi. Kıyamet günü, "biz bundan habersizdik" demeyesiniz.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 10:60     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَمَا ظَنُّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ

Ve mâ zannullezîne yefterûne alâllahil kezibe yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), innallâhe le zû fadlın alen nâsi ve lâkinne ekserehum lâ yeşkurûn(yeşkurûne).

Yalanı Allah´a yakıştıranlar, kıyamet günü hakkında ne düşünüyorlar? Allah, insanlara karşı elbette lütuf sahibidir, fakat onların çokları şükretmiyorlar.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 10:93     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مُبَوَّأَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ فَمَا اخْتَلَفُوا حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْعِلْمُ ۚ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ

Ve lekad bevve’nâ benî isrâîle mubevvee sıdkın ve razaknâhum minet tayyibât(tayyibâti), femahtelefû hattâ câehumul ilm(ilmu), inne rabbeke yakdî beynehum yevmel kıyâmeti fî mâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne).

Yemin olsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve kendilerine temiz yiyeceklerden rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ihtilafa düşmediler. Hiç kuşkusuz, Rabbin, tartışmakta oldukları şey hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 11:60     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَأُتْبِعُوا فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ أَلَا إِنَّ عَادًا كَفَرُوا رَبَّهُمْ ۗ أَلَا بُعْدًا لِعَادٍ قَوْمِ هُودٍ

Ve utbiû fî hâzihid dunyâ la’neten ve yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), e lâ inne âden keferû rabbehum, e lâ bu´den li âdin kavmi hûd(hûdin).

Bu dünyada ve kıyamet gününde arkalarına lanet takıldı. Dikkat edin; Âd, Rablerine nankörlük etmişti. Dikkat edin, Hûd´un kavmi olan Âd geri gelmez oldu.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 11:98     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَوْرَدَهُمُ النَّارَ ۖ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ

Yakdumu kavmehu yevmel kıyâmeti fe evredehumun nâr(nâre), ve bi’sel virdul mevrûd(mevrûdu).

Kıyamet günü kavmine önderlik eder. İşte onları suya götürür gibi ateşe götürdü. Ne kötü varış yeridir o götürüldükleri yer!
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 11:99     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَأُتْبِعُوا فِي هَٰذِهِ لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ بِئْسَ الرِّفْدُ الْمَرْفُودُ

Ve utbiû fî hâzihî la’neten ve yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), bi’ser rifdul merfûd(merfûdu).

Peşlerine lanet takılmıştır: Hem burada hem kıyamet gününde ne kötü destektir o arkalarına takılmış olan!
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 16:25     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

لِيَحْمِلُوا أَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۙ وَمِنْ أَوْزَارِ الَّذِينَ يُضِلُّونَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ أَلَا سَاءَ مَا يَزِرُونَ

Liyahmilû evzârehum kâmileten yevmel kıyâmeti ve min evzârillezîne yudıllûnehum bi gayri ilm(ilmin), e lâ sâe mâ yezirûn(yezirûne).

Şunun için ki onlar, kıyamet günü kendi günahlarını tamamen yüklendikten başka, ilimsizlik yüzünden saptırdıkları kişilerin günahlarının bir kısmını da yüklenecekler. Bakın, ne kötü şey yükleniyorlar!
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 16:27     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُخْزِيهِمْ وَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنْتُمْ تُشَاقُّونَ فِيهِمْ ۚ قَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ إِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالسُّوءَ عَلَى الْكَافِرِينَ

Summe yevmel kıyâmeti yuhzîhim ve yekûlu eyne şurekâiyellezîne kuntum tuşâkkûne fîhim, kâlellezîne ûtul ilme innel hızyel yevme ves sûe alel kâfirîn(kâfirîne).

Sonra kıyamet günü onları rezil edecek ve diyecek: "Kendileri için kavga çıkarıp ayrılığa düştüğünüz ortaklarım nerede?" Kendilerine ilim verilmiş olanlar diyecekler ki: "Bugün rezillik ve kötülük, gerçeği inkâr edenleredir."
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 16:92     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَلَا تَكُونُوا كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ أَنْكَاثًا تَتَّخِذُونَ أَيْمَانَكُمْ دَخَلًا بَيْنَكُمْ أَنْ تَكُونَ أُمَّةٌ هِيَ أَرْبَىٰ مِنْ أُمَّةٍ ۚ إِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللَّهُ بِهِ ۚ وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ

Ve lâ tekûnû kelletî nekadat gazlehâ min ba’di kuvvetin enkâsâ(enkâsen), tettehızûne eymânekum dehalen beynekum en tekûne ummetun hiye erbâ min ummeh(ummetin), innemâ yeblûkumullâhu bih(bihî), ve le yubeyyinenne lekum yevmel kıyâmeti mâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne).

Yeminleri bozmada, ipliğini kuvvetle büktükten sonra bozup parçalayan karı gibi olmayın. Bir topluluk ötekinden daha zengin ve kalabalık çıktığı için yeminlerinizi aranızda bir hile aracı yapıyorsunuz. Allah sizi bununla imtihan ediyor; ihtilafa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size açık bir biçimde elbette gösterecektir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 16:124     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

إِنَّمَا جُعِلَ السَّبْتُ عَلَى الَّذِينَ اخْتَلَفُوا فِيهِ ۚ وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ

İnnemâ cuiles sebtu alellezînahtelefû fîh(fîhî), ve inne rabbeke le yahkumu beynehum yevmel kıyâmeti fîmâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne).

Cumartesi tatili, sadece onda ihtilaf edenlere farz kılındı. Rabbin, tartışmakta oldukları şey hakkında, onlar arasında kıyamet günü hüküm verecektir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 17:13     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَكُلَّ إِنْسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَائِرَهُ فِي عُنُقِهِ ۖ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنْشُورًا

Ve kulle insânin elzemnâhu tâirehu fî unukıh(unukıhî), ve nuhricu lehu yevmel kıyâmeti kitâben yelkâhu menşûrâ(menşûren).

Her insanın uğursuzluk kuşunu onun boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine, önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız:
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 17:58     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَإِنْ مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ أَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَابًا شَدِيدًا ۚ كَانَ ذَٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا

Ve in min karyetin illâ nahnu muhlikûhâ kable yevmil kıyâmeti ev muazzibûhâ azâben şedîdâ(şedîden), kâne zâlike fîl kitâbi mestûrâ(mestûran).

Hiçbir kent/medeniyet dışta kalmamak üzere, kıyamet gününden önce hepsini ya helâk edeceğiz yahut da şiddetli bir azapla azaplandıracağız. İşte bu, Kitap´ta satır satır yazılmış bulunuyor.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 17:62     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

قَالَ أَرَأَيْتَكَ هَٰذَا الَّذِي كَرَّمْتَ عَلَيَّ لَئِنْ أَخَّرْتَنِ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَأَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُ إِلَّا قَلِيلًا

Kâle e raeyteke hâzellezî kerremte aley(aleyye), le in ahharteni ilâ yevmil kıyâmeti le ahtenikenne zurriyyetehû illâ kalîlâ(kalîlen).

Yine dedi: "Şu benden üstün kıldığına bir baksana! Yemin olsun, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, hükmüm altına alacağım."
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 17:97     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَمَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ ۖ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِهِ ۖ وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ عُمْيًا وَبُكْمًا وَصُمًّا ۖ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ ۖ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَعِيرًا

Ve men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehum evliyâe min dûnih(dûnihî), ve nahşuruhum yevmel kıyâmeti alâ vucûhihim umyen ve bukmen ve summâ(summen), me’vâhum cehennem(cehennemu), kullemâ habet zidnâhum saîrâ(saîren).

Allah kime hidayet verirse doğru olan yolu bulan odur. Kimi de şaşırtırsa, böyleleri için O´nun dışında dostlar bulamazsın. Kıyamet günü böylelerini kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzleri üstüne sürerek haşrederiz. Varacakları yer cehennemdir ki, alevi dindikçe kızgın ateşini körükleyiveririz.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 18:105     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

أُولَٰئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهِ فَحَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْنًا

Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).

Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O´na ulaşmayı inkâr etmişler de bütün amelleri boşa çıkmıştır. Bu yüzden kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız/onlara hiçbir değer vermeyiz.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 19:95     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا

Ve kulluhum âtîhi yevmel kıyâmeti ferdâ(ferden).

Ve onların hepsi kıyamet günü O´na tek tek gelecektir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 20:100     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

مَنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وِزْرًا

Men a’rada anhu fe innehu yahmilu yevmel kıyâmeti vizrâ(vizren).

Kim ondan yüz çevirirse, kıyamet günü bir günah yüklenecektir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 20:101     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

خَالِدِينَ فِيهِ ۖ وَسَاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلًا

Hâlidîne fîh(fîhi), ve sâe lehum yevmel kıyâmeti hımlâ(hımlen).

Sürekli olarak o yükün altındadır; kıyamet gününde bu onlar için ne kötü yüktür!
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 20:124     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَىٰ

Ve men a’rada an zikrî fe inne lehu maîşeten danken ve nahşuruhu yevmel kıyâmeti a’mâ.

Kim benim zikrimden/Kur´anımdan yüz çevirirse onun için zor, sıkıcı bir hayat şekli/dar bir geçim vardır; kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 21:47     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا ۖ وَإِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا ۗ وَكَفَىٰ بِنَا حَاسِبِينَ

Ve nedaul mevâzînel kısta li yevmil kıyâmeti fe lâ tuzlemu nefsun şey’â(şey’en) ve in kâne miskâle habbetin min hardelin eteynâ bihâ, ve kefâ binâ hâsibîn(hâsibîne).

Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız/adaleti terazilere koyacağız. Hiç kimseye zerre kadar zulüm edilmeyecek. Hardal tanesi kadar birşey olsa onu ortaya getiririz. Hesapçılar olarak biz yeteriz!
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 22:9     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

ثَانِيَ عِطْفِهِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ ۖ لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ ۖ وَنُذِيقُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَذَابَ الْحَرِيقِ

Sâniye ıtfihî li yudılle an sebîlillâh(sebîlillâhi), lehu fid dunyâ hızyun ve nuzîkuhu yevmel kıyâmeti azâbel harîk(harîkı).

Yanını eğip bükerek uğraşır ki, Allah yolundan saptırıversin. Böyle kişiye dünyada bir yüz karası öngörülmüştür. Ve kıyamet günü biz ona, o kasıp kavuran yangının azabını tattıracağız.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 22:17     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالصَّابِئِينَ وَالنَّصَارَىٰ وَالْمَجُوسَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا إِنَّ اللَّهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ

İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ves sâbiîne ven nasârâ vel mecûse vellezîne eşrekû innallâhe yafsılu beynehum yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), innallâhe alâ kulli şey’in şehîd(şehîdun).

İman edenler, Yahudiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecusîler ve şirke sapanlar arasında Allah, kıyamet günü ayrım yapacaktır. Allah, her şey üzerine Şehîd´dir, tanıktır.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 22:69     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

اللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ

Allâhu yahkumu beynekum yevmel kıyâmeti fîmâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne).

Allah, tartışmakta olduğunuz konuda kıyamet günü aranızda hüküm verecektir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 23:16     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ

Summe innekum yevmel kıyâmeti tub’asûn(tub’asûne).

Sonra siz kıyamet gününde yeniden diriltileceksiniz.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 25:69     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا

Yudâaf lehul azâbu yevmel kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).

Kıyamet günü azap kendisi için katkat artırılır da hor ve ezik halde onun içinde sürekli kalır.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 28:41     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ لَا يُنْصَرُونَ

Ve cealnâhum eimmeten yed’ûne ilen nâr(nârı), ve yevmel kıyâmeti lâ yunsarûn(yunsarûne).

Biz onları, ateşe çağıran önderler yapmıştık. Kıyamet günü yardım göremeyeceklerdir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 28:42     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَأَتْبَعْنَاهُمْ فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ هُمْ مِنَ الْمَقْبُوحِينَ

Ve etba’nâhum fî hâzihid dunyâ la’neh(la’neten) ve yevmel kıyâmeti hum minel makbûhîn(makbûhîne).

Bu dünya hayatında da arkalarına bir lanet taktık. Kıyamet günü onlar, çirkinleştirilenler arasında olacaklar.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 28:61     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

أَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنَ الْمُحْضَرِينَ

E fe men vaadnâhu va’den hasenen fe huve lâkîhi ke men metta’nâhu metâal hayâtid dunyâ summe huve yevmel kıyâmeti minel muhdarîn(muhdarîne).

Kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz, ardından da ona kavuşan kimse, şu iğreti hayatın yararıyla nimetlendirdiğimiz, sonra kıyamet gününde huzurumuza dikilecekler arasına giren kimse gibi midir?
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 28:71     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ اللَّيْلَ سَرْمَدًا إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِضِيَاءٍ ۖ أَفَلَا تَسْمَعُونَ

Kul e reeytum in cealallâhu aleykumul leyle sermeden ilâ yevmil kıyâmeti men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bi dıyâ’(dıyâin), e fe lâ tesme’ûn(tesme’ûne).

De ki: "Söyleyin bakalım, Allah geceyi, kıyamet gününe kadar üzerinizde sürekli kılsa, Allah´tan başka hangi ilah size ışık getirebilir? Hâlâ dinlemeyecek misiniz?"
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 28:72     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَدًا إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ فِيهِ ۖ أَفَلَا تُبْصِرُونَ

Kul e reeytum in cealallâhu aleykumun nehâre sermeden ilâ yevmil kıyâmeti men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bi leylin teskunûne fîh(fîhi), e fe lâ tubsırûn(tubsırûne).

De ki: "Söyleyin bakalım, eğer Allah kıyamet gününe kadar, gündüzü üzerinizde sürekli tutsa, Allah´tan başka hangi tanrı, içinde sükûnet bulacağınız bir gece verebilir size? Hâlâ görmeyecek misiniz?"
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 29:13     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالًا مَعَ أَثْقَالِهِمْ ۖ وَلَيُسْأَلُنَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ

Ve le yahmilunne eskâlehum ve eskâlen mea eskâlihim ve le yus’elunne yevmel kıyâmeti ammâ kânû yefterûn(yefterûne).

Onlar hem kendi yüklerini hem de kendi yükleriyle beraber başkalarının yüklerini taşıyacaklar. Bunda kuşku yok. Kıyamet günü de iftira edip durdukları şeylerden zorlu bir sorguya mutlaka çekileceklerdir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 29:25     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَقَالَ إِنَّمَا اتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا مَوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُمْ بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُمْ بَعْضًا وَمَأْوَاكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِرِينَ

Ve kâle innemettehaztum min dûnillâhi evsânen meveddete beynikum fîl hayâtid dunyâ, summe yevmel kıyâmeti yekfuru ba’dukum bi ba’dın ve yel’anu ba’dukum ba’dan ve me’vâkumun nâru ve mâ lekum min nâsırîn(nâsırîne).

İbrahim dedi: "Şu bir gerçek ki, siz dünya hayatında aranızda sevgi oluşturmak için Allah´ın berisinden putlar edindiniz. Sonra, kıyamet gününde birbirinizi tanımaz olacaksınız, bazınız bazınıza lanet edecek. Hepinizin varacağı yer cehennemdir; hiçbir yardımcınız da olmayacaktır."
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 32:25     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

إِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ

İnne rabbeke huve yafsilu beynehum yevmel kıyâmeti fîmâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne).

Kuşkusuz, Rabbin, evet O, ihtilaf edip durdukları hususlarda onların arasını ayıracaktır.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 35:14     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

إِنْ تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَاءَكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ ۚ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ

İn ted’ûhum lâ yesmeû duâekum, ve lev semiû mestecâbû lekum, ve yevmel kıyâmeti yekfurûne bi şirkikum, ve lâ yunebbiuke mislu habîr(habîrin).

Onlara çağırsanız, çağrınızı duymazlar. Duysalar da size cevap veremezler. Kıyamet günü de sizin onları ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Hiç kimse sana, Habîr olan Allah´ın verdiği gibi haber veremez.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 39:15     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِهِ ۗ قُلْ إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ أَلَا ذَٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ

Fa’budû mâ şi’tum min dûnih(dûnihi), kul innel hâsirîne ellezîne hasirû enfusehum ve ehlîhim yevmel kıyâmeh(kıyâmeti) e lâ zâlike huvel husrânul mubîn(mubînu).

"Siz O´nun dışında dilediğinize kulluk/ibadet edin." De ki: "Hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini hüsrana atanlardır. Dikkat edin! Apaçık hüsranın ta kendisi işte budur."
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 39:24     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

أَفَمَنْ يَتَّقِي بِوَجْهِهِ سُوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ وَقِيلَ لِلظَّالِمِينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ

E fe men yettekî bi vechihî sûel azâbi yevmel kıyâme(kıyâmeti), ve kıyle liz zâlimîne zûkû mâ kuntum teksibûn(teksibûne).

Zalimlere, "kazanmış olduğunuzu tadın!" denildiğinde, kıyamet günü o kötü azaptan yüzünü kim koruyabilir?
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 39:31     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ

Summe innekum yevmel kıyâmeti ınde rabbikum tahtasımûn(tahtasımûne).

Sonra siz, kıyamet günü Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 39:47     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَلَوْ أَنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِهِ مِنْ سُوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ وَبَدَا لَهُمْ مِنَ اللَّهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ

Ve lev enne lillezîne zalemû mâ fîl ardı cemîan ve mislehu meahu leftedev bihî min sûil azâbi yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), ve bedâ lehum minallâhi mâ lem yekûnû yahtesibûn(yahtesibûne).

Eğer yerdekilerin tamamı ve beraberinde bir o kadarı, zulmedenlerin olsa, kıyamet günü azabın kötülüğünden kurtulmak için tümünü mutlaka fidye verirlerdi. Çünkü hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkarılmıştır.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 39:60     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ تَرَى الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَى اللَّهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌ ۚ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّرِينَ

Ve yevmel kıyâmeti terellezîne kezebû alallâhi vucûhuhum musveddeh(musveddetun), e leysefî cehenneme mesven lil mutekebbirîn(mutekebbirîne).

Allah´a yalan isnat edenleri, kıyamet günü yüzleri simsiyah halde görürsün. Kibirliler için cehennemde bir barınak mı yok!
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 39:67     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّمَاوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî vel ardu cemîan kabdatuhu yevmel kıyâmeti ves semâvâtu matviyyâtun bi yemînih(yemînihi), subhânehu ve te’âlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah´ı, kadrine/şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Oysaki kıyamet günü, yeryüzü tamamen O´nun avucudur/avucundadır; gökler de O´nun sağ elinde/kudretinde dürülmüş haldedir. Şanı yücedir O´nun; arınmıştır onların ortak koştuklarından.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 41:40     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

إِنَّ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي آيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَا ۗ أَفَمَنْ يُلْقَىٰ فِي النَّارِ خَيْرٌ أَمْ مَنْ يَأْتِي آمِنًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ ۖ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

İnnellezîne yulhıdûne fî âyâtinâ lâ yahfevne aleynâ, e fe men yulkâ fîn nâri hayrun em men ye’tî âminen yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), i’melû mâ şi’tum innehu bimâ ta’melûne basîr(basîrun).

Ayetlerimiz hakkında eğri ile doğruyu birbirine katanlar, bize gizli kalmazlar. Şimdi, ateşin içine atılan mı hayırlıdır, kıyamet günü güven içinde gelen mi? Dilediğinizi yapın. O, yapıp ettiklerinizi iyice görmektedir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 42:45     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَتَرَاهُمْ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا خَاشِعِينَ مِنَ الذُّلِّ يَنْظُرُونَ مِنْ طَرْفٍ خَفِيٍّ ۗ وَقَالَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ أَلَا إِنَّ الظَّالِمِينَ فِي عَذَابٍ مُقِيمٍ

Ve terâhum yu’redûne aleyhâ hâşiîneminez zulli yenzurûne min tarfin hafîy(hafîyyin), ve kâlellezîne âmenû innel hâsirînellezîne hasirû enfusehum ve ehlîhim yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), e lâ innez zâlimîne fî azâbin mukîm(mukîmin).

Ve göreceksin onları, zilletten ezilip büzülmüş halde ürkek bakışlarla bakarken, ateşe salınırlar. İnananlar şöyle derler: "Gerçek hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini perişan edenlerdir. Dikkat edin, zalimler, sürüp gidecek bir azabın içindedir."
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 45:17     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَآتَيْنَاهُمْ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْأَمْرِ ۖ فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۚ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ

Ve âteynâhum beyyinâtin minel emr(emri), fe mahtelefû illâ min ba’di mâ câehumul ilmu bagyen beynehum, inne rabbeke yakdî beynehum yevmel kıyâmeti fî mâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne).

Onlara, iş ve yönetime ilişkin açık seçik belgeler verdik. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki azgınlık ve kıskançlık yüzünden ihtilafa düştüler. Hiç kuşkusuz, Rabbin, onlar arasında, tartışıp durdukları şeyle ilgili olarak kıyamet günü hüküm verecektir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 45:26     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

قُلِ اللَّهُ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Kulillâhu yuhyîkum summe yumîtukum summe yecmeukum ilâ yevmil kıyâmeti lâ reybe fîhi ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

De ki: "Sizi Allah yaşatıyor; sonra sizi öldürecek, sonra da o hakkında hiç kuşku bulunmayan kıyamet gününde biraraya getirecek. Ama insanların çokları bilmiyorlar."
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 46:5     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنْ يَدْعُو مِنْ دُونِ اللَّهِ مَنْ لَا يَسْتَجِيبُ لَهُ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَهُمْ عَنْ دُعَائِهِمْ غَافِلُونَ

Ve men edallu mimmen yed’û min dûnillâhi men lâ yestecîbu lehu ilâ yevmil kıyâmeti ve hum an duâihim gâfilûn(gâfilûne).

Kıyamet gününe kadar kendisine cevap vermeyecek birilerine, Allah´ın berisinden yalvarıp durandan daha sapık kim vardır? Ve o yalvardıkları, onların yakarışından habersizdirler.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 58:7     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۖ مَا يَكُونُ مِنْ نَجْوَىٰ ثَلَاثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ وَلَا خَمْسَةٍ إِلَّا هُوَ سَادِسُهُمْ وَلَا أَدْنَىٰ مِنْ ذَٰلِكَ وَلَا أَكْثَرَ إِلَّا هُوَ مَعَهُمْ أَيْنَ مَا كَانُوا ۖ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

E lem tere ennellâhe ya’lemu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), mâ yekûnu min necvâ selâsetin illâ huve râbiuhum ve lâ hamsetin illâ huve sâdisuhum ve lâ ednâ min zâlike ve lâ eksere illâ huve me’ahum eyne mâ kânû, summe yunebbiuhum bi mâ amilû yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), innellâhe bi kulli şey’in alîm(alîmun).

Görmez misin ki Allah, göklerde olanları da yeryüzünde olanları da bilir. Üç kişi, aralarında fısıldaşmaya görsün, dördüncüleri O´dur; beş kişi fısıldaşmaya görsün altıncıları O´dur. Bundan az da olsalar çok da olsalar, O mutlaka onlarla beraberdir; nerede bulunurlarsa bulunsunlar. Sonra onlara, yapıp ettiklerini kıyamet günü haber verecektir. Allah her şeyi bilmektedir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 60:3     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

لَنْ تَنْفَعَكُمْ أَرْحَامُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ ۚ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَفْصِلُ بَيْنَكُمْ ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

Len tenfeakum erhâmukum ve lâ evlâdukum, yevmel kıyâmeh(kıyâmeti) yefsılu beynekum, vallâhu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun).

Kıyamet gününde ne hısımlarınızın ne de çocuklarınızın size hiçbir yararı olmaz. O, sizi birbirinizden ayıracaktır. Allah, işleyip ürettiklerinizi açık açık görmektedir.
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 68:39     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

أَمْ لَكُمْ أَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۙ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ

Em lekum eymânun aleynâ bâligatun ilâ yevmil kıyâmeti inne lekum lemâ tahkumûn(tahkumûne).

Yoksa sizin lehinize üzerimizde kıyamete kadar uzanacak yeminler mi var da siz ne hükmederseniz oluverecek!
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 75:1     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ لَا أُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيَامَةِ

Lâ uksimu bi yevmil kıyâmeh(kıyâmeti).

Hayır, öyle değil!
 


قِيَٰمَة
[HyperLink1] 75:6     الْقِيَامَةِ     l-ḳiyāmeti     kıyamet
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

يَسْأَلُ أَيَّانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ

Yes’elu eyyâne yevmul kıyâmeh(kıyâmeti).

"Kıyamet günü nerede/ne zaman?" diye sorar.
 


مَقَام
[HyperLink1] 2:125     مَقَامِ     meḳāmi     makam-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِلنَّاسِ وَأَمْنًا وَاتَّخِذُوا مِنْ مَقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى ۖ وَعَهِدْنَا إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَنْ طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ

Ve iz cealnâl beyte mesâbeten lin nâsi ve emnâ(emnen), vettehizû min makâmı ibrâhîme musallâ(musallen) ve ahidnâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle en tahhirâ beytiye lit tâifîne vel âkifîne ver rukkais sucûd(sucûdi).

Hatırla o zamanı ki, biz Beytullah´ı insanlar için sevap kazanmaya yönelik bir toplantı yeri ve güvenli bir sığınak yaptık. Siz de İbrahim´in makamından bir dua yeri edinin. İbrahim ve İsmail´e şu sözü ulaştırmıştık; "Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû-secde edenler için evimi temizleyin!"
 


مَقَام
[HyperLink1] 3:97     مَقَامُ     meḳāmu     Makamı
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ إِبْرَاهِيمَ ۖ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا ۗ وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلًا ۚ وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ

Fîhi âyâtun beyyinâtun makâmu ibrâhîm(ibrâhîme), ve men dahalehu kâne âminâ(âminen), ve lillâhi alen nâsi hiccul beyti menistetâa ileyhi sebîlâ(sebîlen), ve men kefere fe innallâhe ganiyyun anil âlemîn(âlemîne).

Açık-seçik deliller, İbrahim´in makamı vardır orada. Oraya giren, güvene ermiş olur. Yoluna gücü yetenin o evi ziyaret etmesi, insanlar üzerinde Allah´ın bir hakkıdır. Kim nankörlük ederse hiç kuşkusuz, Allah bütün âlemlere muhtaç olmayacak bir Ganî´dir.
 


مَقَام
[HyperLink1] 5:107     مَقَامَهُمَا     meḳāmehumā     onların yerine
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَإِنْ عُثِرَ عَلَىٰ أَنَّهُمَا اسْتَحَقَّا إِثْمًا فَآخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ الَّذِينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْأَوْلَيَانِ فَيُقْسِمَانِ بِاللَّهِ لَشَهَادَتُنَا أَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا وَمَا اعْتَدَيْنَا إِنَّا إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ

Fe in usire alâ ennehumâstehakkâ ismen fe âharâni yekûmâni makâmehumâ minellezînestehakka aleyhimul evleyâni fe yuksîmâni billâhi le şehâdetunâ ehakku min şehâdetihimâ ve ma’tedeynâ, innâ izen le minez zâlimîn(zâlimîne).

Eğer onların bir günah işledikleri kesinlikle anlaşılırsa o zaman, tercih edilmiş olan bu ikisinin yerine bunların aleyhinde bulundukları taraftan iki kişi geçerek şöyle yemin ederler: "Allah şahit olsun ki bizim tanıklığımız, onların tanıklığından daha doğrudur. Biz hiçbir haksızlık yapmadık. Aksi halde mutlaka zalimlerden olurduk."
 


مَقَام
[HyperLink1] 10:71     مَقَامِي     meḳāmī     aranızda durmam
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللَّهِ فَعَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْتُ فَأَجْمِعُوا أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُوا إِلَيَّ وَلَا تُنْظِرُونِ

Vetlu aleyhim nebe´e nûh(nûhın), iz kâle li kavmihî yâ kavmi in kâne kebure aleykum makâmî ve tezkîrî bi âyâtillâhi fe alâllâhi tevekkeltu fe ecmiû emrekum ve şurekâekum summe lâ yekun emrukum aleykum gummeten summakdû ileyye ve lâ tunzirûn(tunzirûne).

Onlara Nûh´un haberini de oku! Hani, toplumuna şöyle demişti: "Eğer benim konumum ve Allah´ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa artık ben, Allah´a dayandım. Siz de ortaklarınızla bir araya gelip işinize bakın. Yapacağınız şey size bir kaygı da vermesin, hükmünüzü bana uygulayın. Ve bana fırsat da vermeyin."
 


مَقَام
[HyperLink1] 14:14     مَقَامِي     meḳāmī     makamımdan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَنُسْكِنَنَّكُمُ الْأَرْضَ مِنْ بَعْدِهِمْ ۚ ذَٰلِكَ لِمَنْ خَافَ مَقَامِي وَخَافَ وَعِيدِ

Ve le nuskinennekumul arda min ba’dihim, zâlike li men hâfe makâmî ve hâfe vaîd(vaîdi).

"Ve onların ardından o toprağa mutlaka sizi yerleştireceğiz. Bu, makamımdan korkan, tehdidimden korkan için böyledir."
 


مَقَام
[HyperLink1] 17:79     مَقَامًا     meḳāmen     bir makama
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَكَ عَسَىٰ أَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا

Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek(leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ(mahmûden).

Sana özgü bir davranış olarak, gecenin bir kısmında, o Kur´an´la meşgul olmak üzere uyanık ol/uykudan uyan. Böylece Rabbinin seni övgüye layık bir konuma ulaştırması umulur.
 


مَقَام
[HyperLink1] 19:73     مَقَامًا     meḳāmen     makamı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا

Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne keferû lillezîne âmenû eyyul ferîkayni hayrun makâmen ve ahsenu nediyyâ(nediyyen).

Onlara ayetlerimiz açık seçik okunduğunda, inkâr edenler inananlara şöyle derler: "İki zümreden hangisi makamca daha üstün, meclisçe daha güzel?"
 


مَقَام
[HyperLink1] 26:58     وَمَقَامٍ     ve meḳāmin     ve yer(lerinden)
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ

Ve kunûzin ve makâmin kerîm(kerîmin).

Hazinelerinden, mutlu kutlu yerlerinden ettik.
 


مَقَام
[HyperLink1] 27:39     مَقَامِكَ     meḳāmike     makamın-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ عِفْرِيتٌ مِنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَ ۖ وَإِنِّي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٌ

Kâle ıfrîtun minel cinni ene âtîke bihî kable en tekûme min makâmik(makâmike) ve innî aleyhi le kaviyyun emîn(emînun).

Cinlerden bir ifrit şöyle dedi: "Sen daha makamından kalkmadan, onu sana getirebilirim. Ben bunu yapacak güçteyim ve gerçekten güvenilir biriyim."
 


مَقَام
[HyperLink1] 37:164     مَقَامٌ     meḳāmun     bir makamı
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَمَا مِنَّا إِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ

Ve mâ minnâ illâ lehu makâmun ma’lûm(ma’lûmun).

Bizim, istisnasız herbirimizin bilinen bir makamı vardır.
 


مَقَام
[HyperLink1] 44:26     وَمَقَامٍ     ve meḳāmin     ve makamlar(dan)
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ

Ve zurûin ve makâmin kerîm(kerîmin).

Nice ekinler, nice seçkin makamlar.
 


مَقَام
[HyperLink1] 44:51     مَقَامٍ     meḳāmin     bir makamdadır
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ

İnnel muttekîne fî makâmin emîn(emînin).

Korunup sakınanlar, güvenli bir makamdadır;
 


مَقَام
[HyperLink1] 55:46     مَقَامَ     meḳāme     (divanında) durmaktan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ جَنَّتَانِ

Ve li men hâfe makâme rabbihî cennetân(cennetâni).

Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet var.
 


مَقَام
[HyperLink1] 79:40     مَقَامَ     meḳāme     divanında durmaktan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَىٰ

Ve emmâ men hâfe makâme rabbihî ve nehennefse anil hevâ.

Rabbinin yüceliğinden korkup nefsini boş heveslerden yasaklamış olan içinse,
 


مُقَام
[HyperLink1] 25:66     وَمُقَامًا     ve muḳāmen     ve bir makamdır
 
İsim  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

إِنَّهَا سَاءَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا

İnnehâ sâet mustekarren ve mukâmâ(mukâmen).

Ne kötü bir durak yeridir o, ne kötü bir dinlenme yeri!
 


مُقَام
[HyperLink1] 25:76     وَمُقَامًا     ve muḳāmen     ve makamdır
 
İsim  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

خَالِدِينَ فِيهَا ۚ حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا

Hâlidîne fîhâ, hasunet mustekarren ve mukâmâ(mukâmen).

Orada sürekli kalacaklardır. Ne güzel konak yeri, ne güzel dinlenme yeri!"
 


مُقَام
[HyperLink1] 33:13     مُقَامَ     muḳāme     duracak yer
 
İsim  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِذْ قَالَتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ يَا أَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُوا ۚ وَيَسْتَأْذِنُ فَرِيقٌ مِنْهُمُ النَّبِيَّ يَقُولُونَ إِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍ ۖ إِنْ يُرِيدُونَ إِلَّا فِرَارًا

Ve iz kâlet tâifetun minhum yâ ehle yesribe lâ mukâme lekum ferciû, ve yeste’zinu ferîkun minhumun nebiyye yekûlûne inne buyûtenâ avretun ve mâ hiye bi avreh(avretin), in yurîdûne illâ firârâ(firâran).

Hani, onlardan bir grup şöyle demişti: "Ey Yesrib halkı, duracak yeriniz yok, hemen geri dönün!" İçlerinden bir grup da Peygamber´den izin istiyor: "İnan olsun, evlerimiz kaygı duyulacak durumda." diyorlardı. Oysaki evleri kaygı duyulacak durumda değildi; sadece kaçmak istiyorlardı.
 


مُقَامَة
[HyperLink1] 35:35     الْمُقَامَةِ     l-muḳāmeti     durulacak
 
İsim  İf’al Kalıbı  Edilgen     Dişil    Mecrûr İsim    
    

الَّذِي أَحَلَّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِنْ فَضْلِهِ لَا يَمَسُّنَا فِيهَا نَصَبٌ وَلَا يَمَسُّنَا فِيهَا لُغُوبٌ

Ellezî ehallenâ dârel mukâmeti min fadlih(fadlihî), lâ yemessunâ fîhâ nasabun ve lâ yemessunâ fîhâ lugûb(lugûbun).

Lütfuyla bizi durulacak yurda kondurdu. Orada bize hiçbir yorgunluk dokunmaz. Orada bize hiçbir usanç da dokunmaz."
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 1:6     الْمُسْتَقِيمَ     l-musteḳīme     doğru
 
Sıfat  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim    
    

اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ

İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).

Dosdoğru giden yola ilet bizi...
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 2:142     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     doğru
 
Sıfat  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

سَيَقُولُ السُّفَهَاءُ مِنَ النَّاسِ مَا وَلَّاهُمْ عَنْ قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُوا عَلَيْهَا ۚ قُلْ لِلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ ۚ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Se yekûlus sufehâu minen nâsi mâ vellâhum an kıbletihimulletî kânû aleyhâ kul lillâhil meşrıku vel magrıb(magrıbu), yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

İnsanlar içinden bazı beyinsizler: "Onları, yönelmekte oldukları kıbleden ne çevirdi?" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah´ın, batı da. O, dilediğini dosdoğru yola kılavuzlar."
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 2:213     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     doğru
 
Sıfat  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ وَأَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ ۚ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۖ فَهَدَى اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ ۗ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Kânen nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mâhtelefû fîh(fîhi), ve mâhtelefe fîhi illellezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mâhtelefû fîhi minel hakkı bi iznih(iznihî), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan Kitap´ı hak olarak indirdi. O Kitap´ta anlaşmazlığa düşenler, o Kitap´ın bizzat muhataplarından başkası değildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden, çekişmeye girdiler. Sonra Allah kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmaya girdikleri gerçeğe tekrar ulaştırdı, Allah, dilediği kişiyi/dileyeni doğru yola iletir.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 3:51     مُسْتَقِيمٌ     musteḳīmun     doğru
 
Sıfat  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۗ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ

İnnallâhe rabbî ve rabbikum fa’budûh(fa’budûhu), hâzâ sırâtun mustakîm(mustakîmun).

"Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir; o halde, O´na kulluk edin. İşte bu, dosdoğru bir yoldur."
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 3:101     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     doğru
 
Sıfat  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَأَنْتُمْ تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ آيَاتُ اللَّهِ وَفِيكُمْ رَسُولُهُ ۗ وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللَّهِ فَقَدْ هُدِيَ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Ve keyfe tekfurûne ve entum tutlâ aleykum âyâtullâhi ve fîkum resûluh(resûluhu), ve men ya’tesim billâhi fe kad hudiye ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Allah´ın ayetleri size okunuyor, Resulü de aranızda; peki, nasıl küfre sapıyorsunuz? Kim Allah´a sarılırsa dosdoğru yola iletilmiştir o...
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 4:68     مُسْتَقِيمًا     musteḳīmen     doğru
 
Sıfat  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَلَهَدَيْنَاهُمْ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا

Ve le hedeynâhum sırâten mustekîmâ(mustekîmen).

Ve onları dosdoğru bir yola elbette kılavuzlardık.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 4:175     مُسْتَقِيمًا     musteḳīmen     doğru
 
Sıfat  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَاعْتَصَمُوا بِهِ فَسَيُدْخِلُهُمْ فِي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍ وَيَهْدِيهِمْ إِلَيْهِ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا

Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).

Allah´a inanıp O´na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 5:16     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     dosdoğru
 
Sıfat  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

يَهْدِي بِهِ اللَّهُ مَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَهُ سُبُلَ السَّلَامِ وَيُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِهِ وَيَهْدِيهِمْ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Yehdî bihillâhu menittebea rıdvânehu subules selâmi ve yuhricuhum minez zulumâti ilen nûri bi iznihî ve yehdîhim ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Allah, rızasına uyanları o Kitap´la esenlik ve barış yollarına iletir ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola kılavuzlar.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 6:39     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     doğru
 
Sıfat  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِ ۗ مَنْ يَشَإِ اللَّهُ يُضْلِلْهُ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ summun ve bukmun fîz zulumât(zulumâti), men yeşâillâhu yudlilhu, ve men yeşe’ yec’alhu alâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Bizim ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklara gömülmüş sağır ve dilsizlerdir. Allah, dilediği/dileyen kişiyi şaşırtır, dilediğini/dileyeni de dosdoğru yol üzerine koyar.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 6:87     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     doğru
 
Sıfat  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَمِنْ آبَائِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَإِخْوَانِهِمْ ۖ وَاجْتَبَيْنَاهُمْ وَهَدَيْنَاهُمْ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

Atalarından, soylarından, kardeşlerinden bir kısmını da... Onları seçtik ve onları dosdoğru bir yola kılavuzladık.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 6:161     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     dosdoğru
 
Sıfat  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ دِينًا قِيَمًا مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا ۚ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

Kul innenî hedânî rabbî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin) dînen kıyamen millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).

De ki: "Beni, dosdoğru yola Rabbim iletmiştir. Güçlü, pürüzsüz bir dine, hanîf olan İbrahim´in milletine. Müşriklerden değildi o."
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 7:16     الْمُسْتَقِيمَ     l-musteḳīme     doğru
 
Sıfat  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim    
    

قَالَ فَبِمَا أَغْوَيْتَنِي لَأَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ

Kâle fe bimâ agveytenî le ak´udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).

Dedi: "Beni azdırmana yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım."
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 37:118     الْمُسْتَقِيمَ     l-musteḳīme     doğru
 
Sıfat  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim    
    

وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ

Ve hedeynâ humes sırâtal mustekîm(mustekîme).

Her ikisini dosdoğru yola kılavuzladık.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 67:22     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     dosdoğru
 
Sıfat  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

أَفَمَنْ يَمْشِي مُكِبًّا عَلَىٰ وَجْهِهِ أَهْدَىٰ أَمَّنْ يَمْشِي سَوِيًّا عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

E fe men yemşî mukibben alâ vechihî ehdâ emmen yemşî seviyyen alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

Peki, yüzüstü kapanarak yürüyen mi daha düzgün gider yoksa dosdoğru yol üzerinde dik ve düzgün yürüyen mi?
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 6:126     مُسْتَقِيمًا     musteḳīmen     doğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَهَٰذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقِيمًا ۗ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ

Ve hâzâ sırâtu rabbike mustekîm(mustekîmen), kad fassalnâl âyâti li kavmin yezzekkerûn(yezzekkerûne).

Rabbinin yolu işte budur; dosdoğru, kıvamında... Biz öğüt alan bir topluluğa ayetleri ayrıntılı bir biçimde açıkladık.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 6:153     مُسْتَقِيمًا     musteḳīmen     dosdoğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَأَنَّ هَٰذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ ۖ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَبِيلِهِ ۚ ذَٰلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).

Bu benim dosdoğru yolumdur, onu izleyin, başka yolları izlemeyin! Yoksa bu hal sizi O´nun yolundan uzaklaştırıp parçalara böler. Sakınıp korunasınız diye O bunu önermiştir size.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 10:25     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     doğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَىٰ دَارِ السَّلَامِ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Vallâhu yed´û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).

Allah, esenlik yurduna çağırır ve dilediğini dosdoğru bir yola kılavuzlar.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 11:56     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     doğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللَّهِ رَبِّي وَرَبِّكُمْ ۚ مَا مِنْ دَابَّةٍ إِلَّا هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا ۚ إِنَّ رَبِّي عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

İnnî tevekkeltu alâllâhi rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi nâsıyetihâ, inne rabbî alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

"Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah´a dayanıp güvendim. Hiçbir canlı yoktur ki O, onu perçeminden yakalamış olmasın. Hiç kuşkusuz benim Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir."
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 15:41     مُسْتَقِيمٌ     musteḳīmun     dosdoğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قَالَ هَٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ

Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).

Buyurdu: "İşte bana varan dosdoğru yol budur."
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 16:76     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     doğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا رَجُلَيْنِ أَحَدُهُمَا أَبْكَمُ لَا يَقْدِرُ عَلَىٰ شَيْءٍ وَهُوَ كَلٌّ عَلَىٰ مَوْلَاهُ أَيْنَمَا يُوَجِّهْهُ لَا يَأْتِ بِخَيْرٍ ۖ هَلْ يَسْتَوِي هُوَ وَمَنْ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ ۙ وَهُوَ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Ve daraballâhu meselen raculeyni ehaduhumâ ebkemu lâ yakdiru alâ şey’in ve huve kellun alâ mevlâhu eynemâ yuveccihhu lâ ye’ti bi hayr(hayrin), hel yestevî huve ve men ye’muru bil adli ve huve alâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Allah şöyle bir örnekleme de yaptı: İki adam; birisi dilsiz; hiçbir şeye gücü yetmez, efendisi/yöneticisi üstüne sadece bir yük. Efendi onu nereye gönderse hiçbir hayır getiremez. Şimdi bu adam, dosdoğru bir yol üzerinde bulunup adaletle emreden kişi ile aynı olur mu?
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 16:121     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     doğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

شَاكِرًا لِأَنْعُمِهِ ۚ اجْتَبَاهُ وَهَدَاهُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Şâkiren li en’umih(en’umihî), ictebâhu ve hudâhu ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

O´nun nimetlerine şükrediyordu. Allah onu seçip yüceltti ve dosdoğru bir yola kılavuzladı.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 17:35     الْمُسْتَقِيمِ     l-musteḳīmi     doğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim    
    

وَأَوْفُوا الْكَيْلَ إِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا

Ve evfûl keyle izâ kiltum vezinû bil kıstâsil mustekîm(mustekîmi), zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâ(te’vîlen).

Ölçtüğünüz zaman tam ve dürüst ölçün. Hilesiz teraziyle tartın. Bu, hem hayırlı hem de sonuç bakımından güzeldir.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 19:36     مُسْتَقِيمٌ     musteḳīmun     dosdoğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَإِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ

Ve innallâhe rabbî ve rabbukum fa’budûh(fa’budûhu), hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).

Şüphesiz, Allah, benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O halde O´na ibadet edin. Dosdoğru yol budur.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 22:54     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     doğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِهِ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْ ۗ وَإِنَّ اللَّهَ لَهَادِ الَّذِينَ آمَنُوا إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Kendilerine ilim verilenler onun, senin Rabbinden bir hak olduğunu bilsinler, ona inansınlar da kalpleri ona saygı duysun diye böyle yapılmıştır. Şu bir gerçek ki Allah Hâdî´dir, iman edenleri dosdoğru yola mutlaka ulaştıracaktır.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 22:67     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     dosdoğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

لِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا هُمْ نَاسِكُوهُ ۖ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْأَمْرِ ۚ وَادْعُ إِلَىٰ رَبِّكَ ۖ إِنَّكَ لَعَلَىٰ هُدًى مُسْتَقِيمٍ

Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin).

Her ümmet için biz, bir ibadet şekli/bir ibadet yeri belirledik; onlar, onu izlerler. Artık bu iş konusunda seninle çekişmesinler. Sen de Rabbine davet et/dua et. Sen, elbette ki şaşırtmadan yol aldıran bir kılavuzun ardındasın.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 23:73     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     doğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Şu bir gerçek ki, sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 24:46     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     doğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

لَقَدْ أَنْزَلْنَا آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ ۚ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Le kad enzelnâ âyâtin mubeyyinât(mubeyyinâtin), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Yemin olsun, biz açık seçik bilgiler veren ayetler indirdik. Allah, dilediğini/dileyeni dosdoğru yola iletiyor.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 26:182     الْمُسْتَقِيمِ     l-musteḳīmi     dosdoğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim    
    

وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ

Vezinû bil kıstâsil mustekîm(mustekîmi).

"Doğru düzgün terazi ile tartın."
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 36:4     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     dosdoğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

Dosdoğru bir yol üzerindesin.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 36:61     مُسْتَقِيمٌ     musteḳīmun     doğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَأَنِ اعْبُدُونِي ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ

Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).

"Bana ibadet edin, dosdoğru yol budur!" demedim mi?
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 42:52     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     doğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَكَذَٰلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِنْ أَمْرِنَا ۚ مَا كُنْتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَٰكِنْ جَعَلْنَاهُ نُورًا نَهْدِي بِهِ مَنْ نَشَاءُ مِنْ عِبَادِنَا ۚ وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî mel kitâbu ve lel îmânu ve lâkin cealnâhu nûren nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 43:43     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     doğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ ۖ إِنَّكَ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Festemsik billezî ûhıye ileyk(ileyke), inneke alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 43:61     مُسْتَقِيمٌ     musteḳīmun     doğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ

Ve innehu le ilmun lis sâati, fe lâ temterunne bihâ vettebiûni, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).

Hiç kuşkusuz o, kıyamet saati için bir bilgidir. O halde sakın o saat hakkında şüpheye düşmeyin; bana uyun. Dosdoğru yol budur.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 43:64     مُسْتَقِيمٌ     musteḳīmun     doğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ اللَّهَ هُوَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ

İnnellâhe huve rabbî ve rabbukum fa’budûh(fa’budûhu), hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).

"Kuşkusuz, Allah hem benim Rabbimdir hem sizin Rabbiniz. O halde O´na kulluk/ibadet edin! İşte bu, dosdoğru bir yoldur."
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 46:30     مُسْتَقِيمٍ     musteḳīmin     doğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

قَالُوا يَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنْزِلَ مِنْ بَعْدِ مُوسَىٰ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَىٰ طَرِيقٍ مُسْتَقِيمٍ

Kâlû yâ kavmenâ innâ semî’nâ kitâben unzile min ba’di mûsâ musaddikan li mâ beyne yedeyhi yehdî ilel hakkı ve ilâ tarîkın mustekîm(mustekîmin).

Dediler ki: "Ey toplumumuz! Biz; Mûsa´dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve dosdoğru yola ileten bir Kitap dinledik."
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 48:2     مُسْتَقِيمًا     musteḳīmen     doğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا

Li yagfire lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).

Ki Allah senin günahından geçmiş olanı da gelecek olanı da bağışlasın, nimetini senin üzerinde tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola kılavuzlasın.
 


مُّسْتَقِيم
[HyperLink1] 48:20     مُسْتَقِيمًا     musteḳīmen     dosdoğru
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَعَدَكُمُ اللَّهُ مَغَانِمَ كَثِيرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هَٰذِهِ وَكَفَّ أَيْدِيَ النَّاسِ عَنْكُمْ وَلِتَكُونَ آيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا

Vaadekumullâhu megânime kesîreten te’huzûnehâ fe accele lekum hâzihî ve keffe eydiyen nâsi ankum, ve li tekûne âyeten lil mu’minîne ve yehdiyekum sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).

Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaat etti. Şunu da size aceleden verdi ve insanların ellerini de sizden uzak tuttu ki bu, inananlara bir ibret olsun ve Allah sizi dosdoğru yola kılavuzlasın.
 


مُّقِيم
[HyperLink1] 5:37     مُقِيمٌ     muḳīmun     sürekli
 
Sıfat  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

يُرِيدُونَ أَنْ يَخْرُجُوا مِنَ النَّارِ وَمَا هُمْ بِخَارِجِينَ مِنْهَا ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُقِيمٌ

Yurîdûne en yahrucû minen nâri ve mâ hum bi hâricîne minhâ, ve lehum azâbun mukîm(mukîmun).

Ateşten çıkmak isterler ama ondan çıkamayacaklardır. Onlar için tepelerinden hiç inmeyecek bir azap vardır.
 


مُّقِيم
[HyperLink1] 42:45     مُقِيمٍ     muḳīmin     sürekli
 
Sıfat  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَتَرَاهُمْ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا خَاشِعِينَ مِنَ الذُّلِّ يَنْظُرُونَ مِنْ طَرْفٍ خَفِيٍّ ۗ وَقَالَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ أَلَا إِنَّ الظَّالِمِينَ فِي عَذَابٍ مُقِيمٍ

Ve terâhum yu’redûne aleyhâ hâşiîneminez zulli yenzurûne min tarfin hafîy(hafîyyin), ve kâlellezîne âmenû innel hâsirînellezîne hasirû enfusehum ve ehlîhim yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), e lâ innez zâlimîne fî azâbin mukîm(mukîmin).

Ve göreceksin onları, zilletten ezilip büzülmüş halde ürkek bakışlarla bakarken, ateşe salınırlar. İnananlar şöyle derler: "Gerçek hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini perişan edenlerdir. Dikkat edin, zalimler, sürüp gidecek bir azabın içindedir."
 


مُّقِيم
[HyperLink1] 4:162     وَالْمُقِيمِينَ     velmuḳīmīne     O kılanlar
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

لَٰكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ ۚ وَالْمُقِيمِينَ الصَّلَاةَ ۚ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ أُولَٰئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْرًا عَظِيمًا

Lâkinir râsihûne fîl ilmi minhum vel mu’minûne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablike vel mukîmînes salâte vel mu’tûnez zekâte vel mu’minûne billâhi vel yevmil âhir(âhiri), ulâike senu’tîhim ecren azîmâ(azîmen).

Ama onların ilimde derinleşmiş olanları ve müminler, sana indirelene de senden önce indirilene de inanırlar. Namazı kılıcıdırlar, zekâtı vericidirler, Allah´a ve âhiret gününe inanırlar. İşte bunlara yakında büyük bir ödül vereceğiz.
 


مُّقِيم
[HyperLink1] 9:21     مُقِيمٌ     muḳīmun     tükenmeyen
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

يُبَشِّرُهُمْ رَبُّهُمْ بِرَحْمَةٍ مِنْهُ وَرِضْوَانٍ وَجَنَّاتٍ لَهُمْ فِيهَا نَعِيمٌ مُقِيمٌ

Yubeşşiruhum rabbuhum bi rahmetin minhu ve rıdvânin ve cennâtin lehum fîhâ naîmun mukîm(mukîmun).

Rableri onlara kendisinden bir rahmet, bir hoşnutluk ve içinde ölümsüz nimetlerin bulunduğu cennetler müjdeliyor.
 


مُّقِيم
[HyperLink1] 9:68     مُقِيمٌ     muḳīmun     sürekli
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَعَدَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْكُفَّارَ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ هِيَ حَسْبُهُمْ ۚ وَلَعَنَهُمُ اللَّهُ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُقِيمٌ

Vaadallâhul munâfikîne vel munâfikâti vel kuffâre nâre cehenneme hâlidîne fîhâ hiye hasbuhum, ve leanehumullâh(leanehumullâhu) ve lehum azâbun mukîm (mukîmun).

Allah, erkek münafıklara da kadın münafıklara da küfre sapanlara da içinde sürekli kalacakları cehennem ateşini vaat etmiştir. O yeter onlara. Allah lanet etmiştir onlara. Sonu gelmez bir azap var onlar için.
 


مُّقِيم
[HyperLink1] 11:39     مُقِيمٌ     muḳīmun     kalıcı
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُقِيمٌ

Fe sevfe ta’lemûne men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve yehıllu aleyhi azâbun mukîm(mukîmun).

"Rezil eden azabın kime geleceğini, sürekli azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz."
 


مُّقِيم
[HyperLink1] 14:40     مُقِيمَ     muḳīme     kılanlardan
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim    
    

رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلَاةِ وَمِنْ ذُرِّيَّتِي ۚ رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاءِ

Rabbic’alnî mukîmas salâti ve min zurriyyetî rabbenâ ve tekabbel duâ(duâi).

"Rabbim! Beni, namazı özenle yerine getiren bir insan yap. Soyumdan bir kısmını da. Rabbimiz, duamı kabul et!"
 


مُّقِيم
[HyperLink1] 15:76     مُقِيمٍ     muḳīmin     durmaktadır
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُقِيمٍ

Ve innehâ le bi sebîlin mukîm(mukîmîn).

O kentin izleri/işaretleri, hâlâ işleyen bir yol üzerindedir.
 


مُّقِيم
[HyperLink1] 22:35     وَالْمُقِيمِي     velmuḳīmī     ve kılarlar
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَىٰ مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

Ellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum vas sâbirîne alâ mâ esâbehum vel mukîmis salâti ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).

Onlar öyle insanlardır ki, Allah anıldığında kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namazı gözetirler. Ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler.
 


مُّقِيم
[HyperLink1] 39:40     مُقِيمٌ     muḳīmun     sürekli
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُقِيمٌ

Men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve yahıllu aleyhi azâbun mukîm(mukîmun).

Kime geliyor rezil edici azap, kime iniyor bitip tükenmeyen azap!"
 


ٱسْتَقَٰمُ
[HyperLink1] 9:7     اسْتَقَامُوا     steḳāmū     onlar dürüst davrandıkça
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

كَيْفَ يَكُونُ لِلْمُشْرِكِينَ عَهْدٌ عِنْدَ اللَّهِ وَعِنْدَ رَسُولِهِ إِلَّا الَّذِينَ عَاهَدْتُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۖ فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَقِيمُوا لَهُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ

Keyfe yekûnu lil muşrikîne ahdun ındallâhi ve ınde resûlihî illellezîne âhedtum ındel mescidil harâm(harâmi), fe mestekâmû lekum festekîmû lehum, innallâhe yuhıbbul muttekîn(muttekîne).

Müşriklerin Allah katında, onun resulü katında ahitleri nasıl olabilir! Mescid-i Haram yanında antlaşma yaptıklarınız müstesna. Bu şekilde antlaşması olanlara, onlar size doğru dürüst davrandıkça, siz de doğru dürüst davranın. Allah, sakınanları sever.
 


ٱسْتَقَٰمُ
[HyperLink1] 9:7     فَاسْتَقِيمُوا     festeḳīmū     siz de dürüst davranın
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

كَيْفَ يَكُونُ لِلْمُشْرِكِينَ عَهْدٌ عِنْدَ اللَّهِ وَعِنْدَ رَسُولِهِ إِلَّا الَّذِينَ عَاهَدْتُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۖ فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَقِيمُوا لَهُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ

Keyfe yekûnu lil muşrikîne ahdun ındallâhi ve ınde resûlihî illellezîne âhedtum ındel mescidil harâm(harâmi), fe mestekâmû lekum festekîmû lehum, innallâhe yuhıbbul muttekîn(muttekîne).

Müşriklerin Allah katında, onun resulü katında ahitleri nasıl olabilir! Mescid-i Haram yanında antlaşma yaptıklarınız müstesna. Bu şekilde antlaşması olanlara, onlar size doğru dürüst davrandıkça, siz de doğru dürüst davranın. Allah, sakınanları sever.
 


ٱسْتَقَٰمُ
[HyperLink1] 10:89     فَاسْتَقِيمَا     festeḳīmā     doğru yolda devam edin
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, İkil  Emir Kipi      
    

قَالَ قَدْ أُجِيبَتْ دَعْوَتُكُمَا فَاسْتَقِيمَا وَلَا تَتَّبِعَانِّ سَبِيلَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ

Kâle kad ucîbet da’vetukumâ festekîmâ ve lâ tettebi ânni sebîlellezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Allah cevap verdi: "İkinizin duası kabul edildi. Doğruluktan şaşmayın! İlimden nasipsizlerin yolunu izlemeyin!"
 


ٱسْتَقَٰمُ
[HyperLink1] 11:112     فَاسْتَقِمْ     festeḳim     dosdoğru olun
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْا ۚ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun).

O halde sen, emrolunduğun gibi dosdoğru yürü! Seninle birlikte tövbe edenler de... Sakın aşırılık edip azmayın! O, yapmakta olduklarınızı görüyor.
 


ٱسْتَقَٰمُ
[HyperLink1] 41:6     فَاسْتَقِيمُوا     festeḳīmū     artık doğrulun
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَىٰ إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ ۗ وَوَيْلٌ لِلْمُشْرِكِينَ

Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun festekîmû ileyhi vestagfirûh(vestagfirûhu), ve veylun lil muşrikîn(muşrikîne).

De ki: "Ben sadece sizin gibi bir insanım. İlahınızın bir tek ilah olduğu bana vahyediliyor. O halde şaşıp sendelemeden O´na yönelin ve O´ndan af dileyin. Vay haline ortak koşanların!
 


ٱسْتَقَٰمُ
[HyperLink1] 41:30     اسْتَقَامُوا     steḳāmū     doğru olanlara
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ

İnnellezîne kâlû rabbunâllâhu summestekâmû tetenezzelu aleyhimul melâiketu ellâ tehâfû ve lâ tahzenû ve ebşirû bil cennetilletî kuntum tûadûn(tûadûne).

Şu bir gerçek ki, "Rabbimiz Allah´tır!" deyip sonra hiç şaşmadan yol alanlar üzerine, melekler ha bire iner de şöyle derler: "Korkmayın, üzülmeyin! Size vaat edilen cennetle sevinin."
 


ٱسْتَقَٰمُ
[HyperLink1] 42:15     وَاسْتَقِمْ     vesteḳim     ve doğru ol
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَلِذَٰلِكَ فَادْعُ ۖ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ ۖ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ ۖ وَقُلْ آمَنْتُ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنْ كِتَابٍ ۖ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ ۖ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ ۖ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ ۖ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ ۖ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا ۖ وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ

Fe li zâlike fed’u vestekım kemâ umirt(umirte), ve lâ tettebi’ ehvâehum, ve kul âmentu bi mâ enzelallâhu min kitâb(kitâbin), ve umirtu li a’dile beynekum, allâhu rabbunâ ve rabbukum, lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum, lâ huccete beynenâ ve beynekum, allâhu yecmeubeynenâ, ve ileyhil masîr(masîru).

İşte bunun için sen çağrıda bulun/dua et ve emrolunduğun gibi dosdoğru yürü! Onların boş arzularına uyma ve şöyle de: "Allah´ın Kitap´tan indirdiğine inandım. Aranızda adaleti sağlamakla emrolundum. Allah´tır, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz. Bizim amellerimiz bize, sizin amellerinizin size. Bizimle sizin aranızda delil yok. Allah bizi biraraya toplayacaktır/aramızı bulacaktır. Dönüş O´nadır."
 


ٱسْتَقَٰمُ
[HyperLink1] 46:13     اسْتَقَامُوا     steḳāmū     doğru olanlar
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

İnnellezîne kâlû rabbunallâhu summestekâmû fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).

"Rabbimiz Allah´tır" deyip, sonra da dosdoğru yol alanlar var ya, onlar için hiçbir korku yoktur; onlar tasalanmayacaklardır da...
 


ٱسْتَقَٰمُ
[HyperLink1] 72:16     اسْتَقَامُوا     steḳāmū     doğru gitselerdi
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَأَنْ لَوِ اسْتَقَامُوا عَلَى الطَّرِيقَةِ لَأَسْقَيْنَاهُمْ مَاءً غَدَقًا

Ve en levistekâmû alet tarîkati le eskaynâhum mâen gadekâ(gadekan).

Eğer yolda, kıvamında yürüselerdi, onları bol bir su ile suvarırdık,
 


ٱسْتَقَٰمُ
[HyperLink1] 81:28     يَسْتَقِيمَ     yesteḳīme     doğru hareket etmek
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لِمَنْ شَاءَ مِنْكُمْ أَنْ يَسْتَقِيمَ

Li men şâe minkum en yestekîm(yestekîme).

İçinizden, dosdoğru yürümek isteyen için.