شَّهَوَٰت
3:14
الشَّهَوَاتِ
ş-şehevāti
zevklere
İsim
Dişil, Çoğul
Mecrûr İsim
زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاءِ وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ۗ ذَٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَاللَّهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَآبِ
Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).
Kadınlara, oğullara, altın ve gümüşten oluşturulmuş yığınlara, salma atlara, davarlara ve ekinlere tutkunlukların sevgisi, insanlar için süslenip püslenmiştir. Tüm bunlar geçici-iğreti hayatın nimetidir. Allah´a gelince, varılacak yerin en güzeli onun yanındadır.
|
شَّهَوَٰت
4:27
الشَّهَوَاتِ
ş-şehevāti
şehvetlerine
İsim
Dişil, Çoğul
Mansûb İsim
وَاللَّهُ يُرِيدُ أَنْ يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُرِيدُ الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ أَنْ تَمِيلُوا مَيْلًا عَظِيمًا
Vallâhu yurîdu en yetûbe aleykum ve yurîdullezîne yettebiûneş şehevâti en temîlû meylen azîmâ(azîmen).
Allah sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlarsa sizin büyük bir sapışla sapmanızı isterler.
|
شَّهَوَٰت
19:59
الشَّهَوَاتِ
ş-şehevāti
şehvetlerine
İsim
Dişil, Çoğul
Mansûb İsim
فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ ۖ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا
Fe halefe min ba’dihim halfun edâus salâte vettebeûş şehevâti fe sevfe yelkavne gayyâ(gayyen).
Ama arkalarından öyle bir nesil geldi ki; namazı yitirdiler, şehvetlere uydular. Bunlar, azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.
|
شَهْوَة
7:81
شَهْوَةً
şehveten
şehvetle
İsim
Dişil
Mansûb İsim
Belirsiz
إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ
İnnekum le te´tûner ricâle şehveten min dûnin nisâi, bel entum kavmun musrifûn(musrifûne).
"Siz, kadınları bırakıp şehvetiniz yüzünden erkeklere gidiyorsunuz. Doğrusu siz sınır tanımayan bir topluluksunuz."
|
شَهْوَة
27:55
شَهْوَةً
şehveten
şehvetle
İsim
Dişil
Mansûb İsim
Belirsiz
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ
E innekum le te’tûner ricâle şehveten min dûnin nisâi, bel entum kavmun techelûn(techelûne).
"Siz, şehvetinizi tatmin için kadınları bırakıp da erkeklere mi gidiyorsunuz? Doğrusu siz cehalete saplanmış bir topluluksunuz."
|
ٱشْتَهَتْ
16:57
يَشْتَهُونَ
yeştehūne
hoşlandıklarını
Fiil
İfti’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَيَجْعَلُونَ لِلَّهِ الْبَنَاتِ سُبْحَانَهُ ۙ وَلَهُمْ مَا يَشْتَهُونَ
Ve yec’alûne lillâhil benâti subhânehu ve lehum mâ yeştehûn(yeştehûne).
Tutuyor, Allah´a kızları nispet ediyorlar. Hâşâ! O, bunlardan arınmıştır. İştah duydukları şeyler de kendilerinin mi?
|
ٱشْتَهَتْ
21:102
اشْتَهَتْ
ştehet
çektiği (ni’metler)
Fiil
İfti’al Kalıbı
3. şahıs, Dişil, Tekil
Geçmiş Zaman
لَا يَسْمَعُونَ حَسِيسَهَا ۖ وَهُمْ فِي مَا اشْتَهَتْ أَنْفُسُهُمْ خَالِدُونَ
Lâ yesme’ûne hasîsehâ, ve hum fî meştehet enfusuhum hâlidûn(hâlidûne).
Onun uğultusunu duymazlar. Onlar, gönüllerinin istediği şeyler içinde sürekli yaşayacaklardır.
|
ٱشْتَهَتْ
34:54
يَشْتَهُونَ
yeştehūne
arzu ettikleri
Fiil
İfti’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَحِيلَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ مَا يَشْتَهُونَ كَمَا فُعِلَ بِأَشْيَاعِهِمْ مِنْ قَبْلُ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا فِي شَكٍّ مُرِيبٍ
Ve hîle beynehum ve beyne mâ yeştehûne kemâ fuile bi eşyâihim min kabl(kablu), innehum kânû fî şekkin murîb(murîbin).
Artık kendileriyle, iştahla arzuladıkları şey arasına engel konmuştur. Tıpkı daha önce benzerlerine yapıldığı gibi. Gerçek şu ki onlar, tutarsızlığa iten bir kuşku içindeydiler.
|
ٱشْتَهَتْ
41:31
تَشْتَهِي
teştehī
çektiği
Fiil
İfti’al Kalıbı
3. şahıs, Dişil, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ ۖ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِي أَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ
Nahnu evliyâukum fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhireh(âhireti), ve lekum fîhâ mâ teştehî enfusukum ve lekum fîhâ mâ teddeûn(teddeûne).
"Biz sizin, dünya hayatında da âhirette de dostlarınızız. Cennette sizin için nefislerinizin arzuladığı her şey var. Orada sizin için istediğiniz her şey var.
|
ٱشْتَهَتْ
43:71
تَشْتَهِيهِ
teştehīhi
canların çektiği
Fiil
İfti’al Kalıbı
3. şahıs, Dişil, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ ۖ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ ۖ وَأَنْتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Yutâfu aleyhim bi sıhâfin min zehebin ve ekvâb(ekvâbin), ve fîhâ mâ teştehîhil enfusu ve telezzul a’yun(a’yunu), ve entum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Çevrelerinde altın tepsiler, kadehler dolaştırılır. Orada, nefislerin arzu duyacağı, gözlerin zevkleneceği her şey vardır. Ve siz orada sürekli kalacaksınız.
|
ٱشْتَهَتْ
52:22
يَشْتَهُونَ
yeştehūne
canlarının istediği
Fiil
İfti’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَأَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ
Ve emdednâhum bi fâkihetin ve lahmin mimmâ yeştehûn (yeştehûne).
Biz onlara canlarının çektiği meyveden ve etten ikram ettik.
|
ٱشْتَهَتْ
56:21
يَشْتَهُونَ
yeştehūne
canlarının çektiği
Fiil
İfti’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ
Ve lahmi tayrin mimmâ yeştehûn(yeştehûne).
Ve kuş eti iştahlarınca beğendiklerinden.
|
ٱشْتَهَتْ
77:42
يَشْتَهُونَ
yeştehūne
gönüllerinin çektiği
Fiil
İfti’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَ
Ve fevâkihe mimmâ yeştehûn(yeştehûne).
Canlarının çektiği meyvelerle yanyanadırlar.
|