أَشَقّ
13:34
أَشَقُّ
eşeḳḳu
daha zordur
Sıfat
Eril, Tekil
Merfû` İsim
لَهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَقُّ ۖ وَمَا لَهُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ وَاقٍ
Lehum azâbun fîl hayâtid dunyâ ve le azâbul âhıreti eşakk(eşakku), ve mâ lehum minallâhi min vâk(vâkın).
Dünya hayatında bir azap var onlar için; âhiret azabı ise çok daha şiddetlidir. Onları Allah´a karşı koruyacak kimse de yoktur.
|
شَاقُّ
4:115
يُشَاقِقِ
yuşāḳiḳi
karşı gelir
Fiil
Mufa’ale Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَىٰ وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّىٰ وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ ۖ وَسَاءَتْ مَصِيرًا
Ve men yuşâkıkır resûle min ba’di mâ tebeyyene lehul hudâ ve yettebi’ gayre sebîlil mu’minîne nuvellıhî mâ tevellâ ve nuslihî cehennem(cehenneme) ve sâet masîrâ(masîran).
Erdirici kılavuzluk kendisine ayan-beyan geldikten sonra, resulden kopup müminlerin yolunun dışını izleyeni biz, yöneldiğiyle kaynaştırır, sonra da cehenneme sallarız. Ne kötü bir dönüş yeridir o!
|
شَاقُّ
8:13
شَاقُّوا
şāḳḳū
karşı geldiler
Fiil
Mufa’ale Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ شَاقُّوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Zâlike bi ennehum şâkkullâhe ve resûluh(resûlehu), ve men yuşâkıkıllâhe ve resûlehu fe innallâhe şedîdul ikâb(ikâbi).
Bu böyledir. Çünkü onlar Allah´a ve resulüne kafa tuttular. Kim Allah´a ve resulüne kafa tutarsa kuşkusuz ki, Allah´ın azabı şiddetli olur.
|
شَاقُّ
8:13
يُشَاقِقِ
yuşāḳiḳi
karşı gelirse
Fiil
Mufa’ale Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ شَاقُّوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Zâlike bi ennehum şâkkullâhe ve resûluh(resûlehu), ve men yuşâkıkıllâhe ve resûlehu fe innallâhe şedîdul ikâb(ikâbi).
Bu böyledir. Çünkü onlar Allah´a ve resulüne kafa tuttular. Kim Allah´a ve resulüne kafa tutarsa kuşkusuz ki, Allah´ın azabı şiddetli olur.
|
شَاقُّ
16:27
تُشَاقُّونَ
tuşāḳḳūne
düşmanlık
Fiil
Mufa’ale Kalıbı
Edilgen
2. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُخْزِيهِمْ وَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنْتُمْ تُشَاقُّونَ فِيهِمْ ۚ قَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ إِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالسُّوءَ عَلَى الْكَافِرِينَ
Summe yevmel kıyâmeti yuhzîhim ve yekûlu eyne şurekâiyellezîne kuntum tuşâkkûne fîhim, kâlellezîne ûtul ilme innel hızyel yevme ves sûe alel kâfirîn(kâfirîne).
Sonra kıyamet günü onları rezil edecek ve diyecek: "Kendileri için kavga çıkarıp ayrılığa düştüğünüz ortaklarım nerede?" Kendilerine ilim verilmiş olanlar diyecekler ki: "Bugün rezillik ve kötülük, gerçeği inkâr edenleredir."
|
شَاقُّ
47:32
وَشَاقُّوا
ve şāḳḳū
ve incitenler
Fiil
Mufa’ale Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَشَاقُّوا الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَىٰ لَنْ يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا وَسَيُحْبِطُ أَعْمَالَهُمْ
İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi ve şâkkûr resûle min ba’di mâ tebeyyene lehumul hudâ len yedurrûllâhe şey’â(şey’en), ve seyuhbitu a’mâlehum.
Nankörlüğe sapıp Allah yolundan alıkoyanlar ve hidayet kendilerine tam bir şekilde belli olduktan sonra resule kafa tutanlar, Allah´a hiçbir şekilde zarar veremezler. O, onların amellerini işe yaramaz hale getirecektir.
|
شَاقُّ
59:4
شَاقُّوا
şāḳḳū
karşı gelmeleri
Fiil
Mufa’ale Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ شَاقُّوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۖ وَمَنْ يُشَاقِّ اللَّهَ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Zâlike bi ennehum şâ akkûllâhe ve resûleh(resûlehu), ve men yuşâ akkıllâhe fe innallâhe şedîdul ikâb(ikâbi).
Çünkü onlar, Allah´a ve resulüne kafa tuttular. Kim Allah´a kafa tutarsa, bilsin ki Allah´ın azabı çok çetindir.
|
شَاقُّ
59:4
يُشَاقِّ
yuşāḳḳi
karşı gelirse
Fiil
Mufa’ale Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ شَاقُّوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۖ وَمَنْ يُشَاقِّ اللَّهَ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Zâlike bi ennehum şâ akkûllâhe ve resûleh(resûlehu), ve men yuşâ akkıllâhe fe innallâhe şedîdul ikâb(ikâbi).
Çünkü onlar, Allah´a ve resulüne kafa tuttular. Kim Allah´a kafa tutarsa, bilsin ki Allah´ın azabı çok çetindir.
|
شُّقَّة
9:42
الشُّقَّةُ
ş-şuḳḳatu
aşılacak mesafe
İsim
Dişil
Merfû` İsim
لَوْ كَانَ عَرَضًا قَرِيبًا وَسَفَرًا قَاصِدًا لَاتَّبَعُوكَ وَلَٰكِنْ بَعُدَتْ عَلَيْهِمُ الشُّقَّةُ ۚ وَسَيَحْلِفُونَ بِاللَّهِ لَوِ اسْتَطَعْنَا لَخَرَجْنَا مَعَكُمْ يُهْلِكُونَ أَنْفُسَهُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Lev kâne aradan karîben ve seferen kâsıden lettebeûke ve lâkin beudet aleyhimuş şukkah(şukkatu), ve seyahlifûne billâhi levisteta´nâ leharecnâ meakum, yuhlikûne enfusehum, vallâhu ya´lemu innehum le kâzibûn(kâzibûne).
Eğer o, yakın bir dünya menfaati yahut orta bir yolculuk olsa idi, elbette seni izleyeceklerdi. Ama o zorluklarla dolu yolculuk kendilerine uzak geldi. "Gücümüz yetseydi sizinle çıkacaktık" diye Allah´a yemin de ederler. Kendilerini mahvediyorlar. Allah biliyor ki onlar, kesinlikle yalancıdırlar.
|
شِقَاق
2:137
شِقَاقٍ
şiḳāḳin
anlaşmazlık (düşerler)
İsim
Mufa’ale Kalıbı
İsim Fiil
Eril
Mecrûr İsim
Belirsiz
فَإِنْ آمَنُوا بِمِثْلِ مَا آمَنْتُمْ بِهِ فَقَدِ اهْتَدَوْا ۖ وَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا هُمْ فِي شِقَاقٍ ۖ فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللَّهُ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Fe in âmenû bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâk(şikâkın) fe se yekfîke humullâh(humullâhu), ve huves semîul alîm(alîmu).
Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa, hiç kuşkusuz iyiyi ve güzeli bulmuş olurlar; eğer sırt dönerlerse artık onlar şıkak içindedirler/parçalanmış olurlar. Onlara karşı sana Allah yeter. En iyi işiten, en güzel bilendir O.
|
شِقَاق
2:176
شِقَاقٍ
şiḳāḳin
anlaşmazlık
İsim
Mufa’ale Kalıbı
İsim Fiil
Eril
Mecrûr İsim
Belirsiz
ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ نَزَّلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُوا فِي الْكِتَابِ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ
Zâlike bi ennellâhe nezzelel kitâbe bil hakk(hakkı), ve innellezînahtelefû fîl kitâbi le fî şikâkin baîd(baîdin).
Bu böyledir. Çünkü Allah, Kitap´ı hak olarak indirmiştir. Kitap´ta çekişmeye girenler, şıkak´a düşmüşlerdir/bütünden uzaklaştırıcı bir kopuşun tam içindedirler,
|
شِقَاق
4:35
شِقَاقَ
şiḳāḳa
açılmasından
İsim
Mufa’ale Kalıbı
İsim Fiil
Eril
Mansûb İsim
وَإِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَمًا مِنْ أَهْلِهِ وَحَكَمًا مِنْ أَهْلِهَا إِنْ يُرِيدَا إِصْلَاحًا يُوَفِّقِ اللَّهُ بَيْنَهُمَا ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا خَبِيرًا
Ve in hıftum şıkâka beynihimâ feb’asû hakemen min ehlihî ve hakemen min ehlihâ, in yurîdâ ıslâhan yuveffikıllâhu beynehumâ innallâhe kâne alîmen habîrâ(habîren).
Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından endişe ederseniz, bir hakem erkek tarafından, bir hakem de kadın tarafından gönderin. Bunlar, barıştırmak isterlerse Allah, kadınla erkeğin aralarını düzeltmede onları başarılı kılacaktır. Allah Alîm´dir, her şeyi bilir; Habîr´dir, her şeyden haberdardır.
|
شِقَاق
11:89
شِقَاقِي
şiḳāḳī
bana karşı gelmeniz
İsim
Mufa’ale Kalıbı
İsim Fiil
Merfû` İsim
وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَنْ يُصِيبَكُمْ مِثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ ۚ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِنْكُمْ بِبَعِيدٍ
Ve yâ kavmi lâ yecrimennekum şikâkî en yusîbekum mislu mâ esâbe kavme nûhin ev kavme hûdin ev kavme sâlih(sâlihın), ve mâ kavmu lûtin minkum bi baîd(baîdin).
"Ey toplumum! Bana kafa tutmanız, sakın sizi Nûh kavminin yahut Hûd kavminin yahut Sâlih kavminin başlarına gelen musibetle yüzyüze getirmesin. Lût kavmi de sizden pek uzak değil."
|
شِقَاق
22:53
شِقَاقٍ
şiḳāḳin
bir ayrılık
İsim
Mufa’ale Kalıbı
İsim Fiil
Eril
Mecrûr İsim
Belirsiz
لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ ۗ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ
Li yec’ale mâ yulkış şeytânu fitneten lillezîne fî kulûbihim maradun vel kâsiyeti kulûbuhum, ve innez zâlimîne le fî şikâkın baîd(baîdin).
Bu, Allah´ın; şeytanın attığını, kalplerinde hastalık olanlara, gönülleri katılaşanlara bir fitne yapması içindir. Zalimler, geri dönülmez bir ayrılık ve kopuş içindedirler.
|
شِقَاق
38:2
وَشِقَاقٍ
ve şiḳāḳin
ve ayrılık
İsim
Mufa’ale Kalıbı
İsim Fiil
Eril
Mecrûr İsim
Belirsiz
بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي عِزَّةٍ وَشِقَاقٍ
Belillezîne keferû fî ızzetin ve şikâk(şikâkın).
İş hiç de onların sandığı gibi değil! O küfre sapanlar bir gurur, ayrılık ve bütünden kopuş içindedirler.
|
شِقَاق
41:52
شِقَاقٍ
şiḳāḳin
bir ayrılığa düşen
İsim
Mufa’ale Kalıbı
İsim Fiil
Eril
Mecrûr İsim
Belirsiz
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ ثُمَّ كَفَرْتُمْ بِهِ مَنْ أَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ فِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ
Kul e reeytum in kâne min indillâhi summe kefertum bihî men edallu mimmen huve fî şikâkın baîd(baîdin).
De ki: "Söyleyin bakalım, o Kur´an Allah katından ise, siz de onun üstünü örttünüzse, o dönüşü olmayan kopukluğa düşenden daha sapık kim vardır?"
|
شَقّ
80:26
شَقًّا
şeḳḳan
güzel bir yarışla
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا
Summe şekaknel arda şakkâ(şakkan).
Sonra yeryüzünü yardık da yardık.
|
شِقّ
16:7
بِشِقِّ
bişiḳḳi
zahmetler çekmek
İsim
Eril
Mecrûr İsim
وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَىٰ بَلَدٍ لَمْ تَكُونُوا بَالِغِيهِ إِلَّا بِشِقِّ الْأَنْفُسِ ۚ إِنَّ رَبَّكُمْ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ
Ve tahmilu eskâlekum ilâ beledin lem tekûnû bâlıgîhi illâ bi şıkkıl enfus(enfusi), inne rabbekum le raûfun rahîm(rahîmun).
Ve ağırlıklarınızı yüklenir, canlarınızın yarısını tüketmeden varamayacağınız beldelere kadar taşırlar. Hiç kuşkusuz, Rabbiniz gerçekten Raûf´tur, çok acıyıp esirger; Rahîm´dir, sınırsızca merhamet eder.
|
شَقَقْ
28:27
أَشُقَّ
eşuḳḳa
zahmet vermek
Fiil
1. şahıs, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنْكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَىٰ أَنْ تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ ۖ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِنْدِكَ ۖ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ ۚ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
Kâle innî urîdu en unkihake ihdebneteyye hâteyni alâ en te’curenî semâniye hıcec(hıcecin), fe in etmemte aşran fe min indik(indike), ve mâ urîdu en eşukka aleyk(aleyke), setecidunî in şâallâhu mines sâlihîn(sâlihîne).
İhtiyar dedi ki: "Bana sekiz yıl çalışman şartıyla şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan, o da senden. Seni zora sürmek gibi bir niyetim yok. Allah dilerse beni, barış ve iyilik sever insanlardan bulacaksın."
|
شَقَقْ
80:26
شَقَقْنَا
şeḳaḳnā
yardık
Fiil
1. şahıs, Çoğul
Geçmiş Zaman
ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا
Summe şekaknel arda şakkâ(şakkan).
Sonra yeryüzünü yardık da yardık.
|
يَشَّقَّقُ
2:74
يَشَّقَّقُ
yeşşeḳḳaḳu
çatlayıverir de
Fiil
Tefa’ul Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً ۚ وَإِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْأَنْهَارُ ۚ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاءُ ۚ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Summe kaset kulûbukum min ba’di zâlike fe hiye kel hıcâreti ev eşeddu kasveh(kasveten), ve inne minel hıcâreti lemâ yetefecceru minhul enhâr(enhâru), ve inne minhâ lemâ yeşşakkaku fe yahrucu minhul mâu, ve inne minhâ lemâyehbitu min haşyetillâh(haşyetillâhi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).
Sonra bunun ardından kalpleriniz yine kaskatı kesildi. Taş gibidir o. Belki daha da katıdır. Taşların bazıları var ki, ondan ırmaklar fışkırır. Bazıları var ki, çatır çatır yarılır da içinden su çıkar. Öylesi var ki, Allah korkusundan aşağılara düşer. Allah, yapıp durduklarınızdan gafil değildir.
|
يَشَّقَّقُ
25:25
تَشَقَّقُ
teşeḳḳaḳu
parçalandığı
Fiil
Tefa’ul Kalıbı
3. şahıs, Dişil, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلَائِكَةُ تَنْزِيلًا
Ve yevme teşakkakus semâu bil gamâmi ve nuzzilel melâiketu tenzîlâ(tenzîlen).
Gün olur, gök, bulutlarla yarılır ve melekler ardarda indirilir.
|
يَشَّقَّقُ
50:44
تَشَقَّقُ
teşeḳḳaḳu
yarılır
Fiil
Tefa’ul Kalıbı
3. şahıs, Dişil, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
يَوْمَ تَشَقَّقُ الْأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعًا ۚ ذَٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ
Yevme teşakkakul ardu anhum sirââ(sirâan), zâlike haşrun aleynâ yesîrun.
O gün, yer çatır çatır yarılıp onlardan çabucak uzaklaşır. Bu yalnız bizim için kolay olan bir haşretmedir.
|
ٱنشَقَّ
19:90
وَتَنْشَقُّ
ve tenşeḳḳu
ve yarılacak
Fiil
İnfi’al Kalıbı
3. şahıs, Dişil, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا
Tekâdus semâvâtu yetefattarne minhu ve tenşakkul ardu ve tehırrul cibâlu heddâ(hedden).
Bu söz yüzünden neredeyse gökler çatlayacak, yer parçalanacak, dağlar yıkılıp çökecek;
|
ٱنشَقَّ
54:1
وَانْشَقَّ
venşeḳḳa
ve yarıldı
Fiil
İnfi’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ اقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ
İkterebetis sâatu ven şakkal kamer(kameru).
Saat yaklaştı, Ay yarıldı.
|
ٱنشَقَّ
55:37
انْشَقَّتِ
nşeḳḳati
yarıldığı
Fiil
İnfi’al Kalıbı
3. şahıs, Dişil, Tekil
Geçmiş Zaman
فَإِذَا انْشَقَّتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِ
Fe îzen şakkatis semâu fe kânet verdeten keddihân(keddihâni).
Gök yarılarak, eriyip kızarmış yağ/kırmızıya boyanmış deri gibi bir gül haline geldiği zaman,
|
ٱنشَقَّ
69:16
وَانْشَقَّتِ
venşeḳḳati
yarılmıştır
Fiil
İnfi’al Kalıbı
3. şahıs, Dişil, Tekil
Geçmiş Zaman
وَانْشَقَّتِ السَّمَاءُ فَهِيَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ
Ven şakkatis semâu fe hiye yevme izin vâhiyeh(vâhiyetun).
Gök yarılmıştır. O gün o, lime lime sarkmıştır.
|
ٱنشَقَّ
84:1
انْشَقَّتْ
nşeḳḳat
yarıldığı
Fiil
İnfi’al Kalıbı
3. şahıs, Dişil, Tekil
Geçmiş Zaman
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِذَا السَّمَاءُ انْشَقَّتْ
İzes semâunşakkat.
Gök yarılıp parçalandığı,
|