أَفَّاك
26:222
أَفَّاكٍ
effākin
yalancı
İsim
Etken
Eril
Mecrûr İsim
Belirsiz
تَنَزَّلُ عَلَىٰ كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ
Tenezzelu alâ kulli effâkin esîm(esîmin).
Her bir dönek/iftiracı günahkâr üzerine iner onlar.
|
أَفَّاك
45:7
أَفَّاكٍ
effākin
yalancı
İsim
Etken
Eril
Mecrûr İsim
Belirsiz
وَيْلٌ لِكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ
Veylun li kulli effâkin esîm(esîmin).
Yazıklar ve azaplar olsun günaha batmış her yalancı iftiracıya,
|
أُفِكَ
5:75
يُؤْفَكُونَ
yu'fekūne
çevriliyorlar
Fiil
Edilgen
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
مَا الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ وَأُمُّهُ صِدِّيقَةٌ ۖ كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَ ۗ انْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْآيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ
Melmesîhubnu meryeme illâ resûl(resûlun), kad halet min kablihir rusul(rusulun) ve ummuhu sıddîkah(sıddîkatun) kânâ ye’kulânit taâm(taâmi) unzur keyfe nubeyyinu lehumul âyâti summenzur ennâ yu’fekûn(yu’fekûne).
Meryem´in oğlu Mesih, bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Onun annesi de özü-sözü doğru biriydi. İkisi de yemek yerlerdi. Bak nasıl açıklıyoruz onlara ayetleri! Sonra bak, nasıl gerisin geri çevriliyorlar!
|
أُفِكَ
6:95
تُؤْفَكُونَ
tu'fekūne
çevriliyorsunuz
Fiil
Edilgen
2. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
إِنَّ اللَّهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوَىٰ ۖ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّ ۚ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ
İnnallâhe fâlikul habbi ven nevâ, yuhrıcul hayye minel meyyiti ve muhricul meyyiti minel hayy(hayyi), zâlikumullâhu fe ennâ tu’fekun(tu’fekune).
Hiç kuşkusuz, Allah´tır Fâlık olan/dâneyi yaran, çekirdeği patlatan. Ölüden diri çıkarır O; diriden ölüyü çıkaran da O´dur! İşte budur Allah! Peki nasıl ters bir yöne çevriliyorsunuz?
|
أُفِكَ
7:117
يَأْفِكُونَ
ye’fikūne
onların uydurdukları
Fiil
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَلْقِ عَصَاكَ ۖ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
Ve evhaynâ ilâ mûsâ en elkı asâke, fe izâ hiye telkafu mâ ye’fikûn(ye’fikûne).
Biz de Musa´ya şöyle vahyettik: "Hadi at asanı!" Bir de ne görsünler, asa, onların ortaya getirdikleri şeyleri yalayıp yutuyor.
|
أُفِكَ
9:30
يُؤْفَكُونَ
yu'fekūne
çevriliyorlar
Fiil
Edilgen
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌ ابْنُ اللَّهِ وَقَالَتِ النَّصَارَى الْمَسِيحُ ابْنُ اللَّهِ ۖ ذَٰلِكَ قَوْلُهُمْ بِأَفْوَاهِهِمْ ۖ يُضَاهِئُونَ قَوْلَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُ ۚ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ ۚ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ
Ve kâletil yahûdu uzeyrunibnullâhi ve kâletin nasârel mesîhubnullâh(mesîhubnullâhi) zâlike kavluhum bi efvâhihim yudâhiûne kavlellezîne keferû min kabl(kablu) kâtelehumullâh(kâtelehumullâhu) ennâ yu´fekûn(yu´fekûne).
Yahudiler: "Uzeyr, Allah´ın oğludur." dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih, Allah´ın oğludur." dediler. Kendi ağızlarının sözüdür bu. Kendilerinden önce inkâr edenlerin sözlerine benzetme yapıyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da yüz geri çevriliyorlar!
|
أُفِكَ
10:34
تُؤْفَكُونَ
tu'fekūne
çevriliyorsunuz
Fiil
Edilgen
2. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ۚ قُلِ اللَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ
Kul hel min şurekâikum men yebdeul halka summe yu´îduh(yu´îduhu), kulillâhu yebdeul halka summe yu´îduhu fe ennâ tu´fekûn(tu´fekûne).
De ki: "Ortak tuttuklarınız içinde, yaratışa başlayan, sonra, yarattığını çevirip bir daha yaratan kim var?" De ki: "Allah! Yaratışı başlatır, sonra onu çevirip yeniden yaratır. O halde nasıl oluyor da başka bir yöne döndürülüyorsunuz?"
|
أُفِكَ
26:45
يَأْفِكُونَ
ye’fikūne
onların uydurdukları
Fiil
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
Fe elkâ mûsâ asâhu fe izâ hiye telkafu mâ ye’fikûn(ye’fikûne).
Mûsa da asasını attı. Bir de ne görsünler, o onların hüner olarak ortaya getirdikleri şeyleri yalayıp yutuyor.
|
أُفِكَ
29:61
يُؤْفَكُونَ
yu'fekūne
döndürülüyorsunuz
Fiil
Edilgen
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ
Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda ve sehhareş şemse vel kamere le yekûlunnallâh(yekûlunnallâhu), fe ennâ yu’fekûn(yu’fekûne).
Onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı, Güneş´i ve Ay´ı kim boyun eğdirdi?" diye sorarsan, mutlaka şöyle diyecekler: "Allah!" Peki nasıl döndürülüyorlar?
|
أُفِكَ
30:55
يُؤْفَكُونَ
yu'fekūne
(böyle) çevriliyorlardı
Fiil
Edilgen
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ ۚ كَذَٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ
Ve yevme tekûmus sâatu yuksimul mucrimûne mâ lebisû gayra sâah(sâatin), kezâlike kânû yu’fekûn(yu’fekûne).
Saat gelip kıyamet koptuğu gün, günahkârlar dünyada bir saatten başka kalmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle çevriliyorlardı.
|
أُفِكَ
35:3
تُؤْفَكُونَ
tu'fekūne
çevriliyorsunuz
Fiil
Edilgen
2. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ ۚ هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللَّهِ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۚ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ
Yâ eyyuhen nâsuzkurû ni’metallâhi aleykum, hel min hâlikın gayrullâhi yerzukukum mines semâi vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tû’fekûn(tû’fekûne).
Ey insanlar, Allah´ın, üzerinizdeki nimetini anın! Allah´tan başka yaratıcı mı var? Sizi gökten ve yerden rızıklandırır. O´ndan başka ilah yoktur. Hal böyle iken nasıl oluyor da yüz geri çevriliyorsunuz?
|
أُفِكَ
40:62
تُؤْفَكُونَ
tu'fekūne
çevriliyorsunuz
Fiil
Edilgen
2. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ
Zâlikumullâhu rabbukum hâliku kulli şey’in lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tu’fekûn(tû’fekûne).
İşte o Allah´tır sizin Rabbiniz! Her şeyin yaratıcısıdır O. Tanrı yok O´ndan başka. Durum bu iken, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?
|
أُفِكَ
40:63
يُؤْفَكُ
yu'feku
çevriliyorlardı
Fiil
Edilgen
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
كَذَٰلِكَ يُؤْفَكُ الَّذِينَ كَانُوا بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ
Kezâlike yu’fekullezîne kânû bi âyâtillâhi yechadûn(yechadûne).
Allah´ın ayetlerine kafa tutanlar, işte böyle döndürülürler.
|
أُفِكَ
43:87
يُؤْفَكُونَ
yu'fekūne
çevriliyorlar
Fiil
Edilgen
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ
Ve le in se’eltehum men halakahum le yekûlunnallahu fe ennâ yu’fekûn(yu’fekûne).
Kendilerini kim yarattı diye onlara sorsan, yemin olsun, "Allah!" diyeceklerdir. Peki, nasıl döndürülüyorlar!
|
أُفِكَ
46:22
لِتَأْفِكَنَا
lite’fikenā
bizi çevirmek için
Fiil
2. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَأْفِكَنَا عَنْ آلِهَتِنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
Kâlû eci’tenâ li te’fikenâ an âlihetinâ, fe’tinâ bi mâ teıdunâ in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).
Dediler: "Sen bizi, tanrılarımızdan yüz geri etmek için mi geldin? Eğer doğru sözlülerden isen, bizi tehdit ettiğin şeyi ortaya getir."
|
أُفِكَ
51:9
يُؤْفَكُ
yu'feku
çevriliyor
Fiil
Edilgen
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ
Yû’feku anhu men ufik(ufike).
Yüzgeri çevrilen onun yüzünden çevrilir.
|
أُفِكَ
51:9
أُفِكَ
ufike
çevrilen
Fiil
Edilgen
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ
Yû’feku anhu men ufik(ufike).
Yüzgeri çevrilen onun yüzünden çevrilir.
|
أُفِكَ
63:4
يُؤْفَكُونَ
yu'fekūne
döndürülüyorlar
Fiil
Edilgen
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْ ۖ وَإِنْ يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْ ۖ كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُسَنَّدَةٌ ۖ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْ ۚ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ ۚ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ ۖ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ
Ve izâ reeytehum tu’cibuke ecsâmuhum, ve in yekûlû tesma’, li kavlihim, ke ennehum huşubun musennedeh(musennedetun), yahsebûne kulle sayhatin aleyhim, humul aduvvu fahzerhum, kâtelehumullâhu ennâ yû’fekûn(yû’fekûne).
Onları gördüğünde gövdeleri hoşuna gider. Bir şey konuşsalar sözlerine kulak verirsin. Onlar birbirine dayandırılmış keresteler/Hint kumaşı giydirilmiş kütük parçaları gibidirler. Her bağırtıyı aleyhlerinde zannederler. Düşmandır onlar; sakın onlardan! Allah onları kahretsin! Nasıl da aldatıp döndürülüyorlar!
|
إِفْك
24:11
بِالْإِفْكِ
bil-ifki
iftirayı
İsim
Eril
Mecrûr İsim
إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ ۚ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْ ۖ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ ۚ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ ۚ وَالَّذِي تَوَلَّىٰ كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ
İnnellezîne câû bil ifki usbetun minkum, lâ tahsebûhu şerren lekum, bel huve hayrun lekum, li kullimriin minhum mektesebe minel ism(ismi), vellezî tevellâ kibrehu minhum lehu azâbun azîm(azîmun).
O ifki/yalan haberi/iftirayı getirenler, içinizden bir gruptur. Onu sizin için şer sanmayın. Aksine o, sizin için bir hayırdır. Onlardan her kişiye o günahtan kazandığı vardır. Onların, günahın büyüğünü yönetenine de büyük bir azap vardır.
|
إِفْك
24:12
إِفْكٌ
ifkun
bir iftiradır
İsim
Eril
Merfû` İsim
Belirsiz
لَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِأَنْفُسِهِمْ خَيْرًا وَقَالُوا هَٰذَا إِفْكٌ مُبِينٌ
Lev lâ iz semi’tumûhu zannel mu’minûne vel mu’minâtu bi enfusihim hayran ve kâlû hâzâ ifkun mubîn(mubînun).
Onu işittiğinizde, erkek ve kadın müminlerin birbirleri için iyi zanda bulunup, "Bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?"
|
إِفْك
25:4
إِفْكٌ
ifkun
yalandan
İsim
Eril
Merfû` İsim
Belirsiz
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ ۖ فَقَدْ جَاءُوا ظُلْمًا وَزُورًا
Ve kâlellezîne keferû in hâzâ illâ ifkunifterâhu ve eânehu aleyhi kavmun âharûn(âharûne), fe kad câû zulmen ve zûrâ(zûran).
Küfre batanlar dediler ki: "Bu, onun uydurduğu bir düzmeceden başka şey değildir. Ve bu düzmecede ona, başka bir topluluk da yardım etmiştir." Yemin olsun ki, bunu söyleyenler bir zulüm, günah ve iftira sergilemişlerdir.
|
إِفْك
29:17
إِفْكًا
ifken
yalan şeyler
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
إِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ إِفْكًا ۚ إِنَّ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِنْدَ اللَّهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُ ۖ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
İnnemâ ta’budûne min dûnillâhi evsânen ve tahlukûne ifkâ(ifken), innellezîne ta’budûne min dûnillâhi lâ yemlikûne lekum rızkân, febtegû indallâhir rızka va’budûhu veşkurû leh(lehu), ileyhi turceûn(turceûne).
"Allah´ın berisinden; bir takım putlara tapıyorsunuz, yalan/iftira üretiyorsunuz. Sizin Allah dışında kulluk/kölelik ettikleriniz size hiçbir rızık veremezler. Rızkı Allah katında arayın; O´na kulluk edin, O´na şükredin. O´na döndürüleceksiniz."
|
إِفْك
34:43
إِفْكٌ
ifkun
bir yalandan
İsim
Eril
Merfû` İsim
Belirsiz
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا رَجُلٌ يُرِيدُ أَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُكُمْ وَقَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا إِفْكٌ مُفْتَرًى ۚ وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ
Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlû mâ hâzâ illâ raculun yurîdu en yasuddekum ammâ kâne ya’budu âbâukum, ve kâlû mâ hâzâ illâ ifkun mufterâ(mufteran) ve kâlellezîne keferû lil hakkı lemmâ câehum in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).
Ayetlerimiz açık seçik kanıtlar halinde karşılarında okununca şöyle derler: "Bu adam, atalarınızın kulluk/ibadet etmekte olduklarından sizi vazgeçirmek isteyen birinden başkası değil." Şunu da söylerler: "Bu, düzenlenmş bir yalandan/iftiradan başka şey değildir." Hakkı inkâr edenler, o kendilerine geldiğinde şöyle demişlerdir: "Açık bir büyüden başka şey değil bu!"
|
إِفْك
37:86
أَئِفْكًا
eifken
uydurma
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
أَئِفْكًا آلِهَةً دُونَ اللَّهِ تُرِيدُونَ
E ifken âliheten dûnallâhi turîdûn(turîdûne).
"Allah´ı bırakıp da birtakım uydurma ilahları mı istiyorsunuz?"
|
إِفْك
37:151
إِفْكِهِمْ
ifkihim
iftiraları
İsim
Eril
Mecrûr İsim
أَلَا إِنَّهُمْ مِنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ
E lâ innehum min ifkihim le yekûlûn(yekûlûne).
Dikkat edin, onlar, iftiralarının bir eseri olarak mutlaka şöyle diyecekler:
|
إِفْك
46:11
إِفْكٌ
ifkun
bir yalandır
İsim
Eril
Merfû` İsim
Belirsiz
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا لَوْ كَانَ خَيْرًا مَا سَبَقُونَا إِلَيْهِ ۚ وَإِذْ لَمْ يَهْتَدُوا بِهِ فَسَيَقُولُونَ هَٰذَا إِفْكٌ قَدِيمٌ
Ve kâlellezîne keferû lillezîne âmenûlev kâne hayren mâ sebekûnâ ileyh(ileyhi), ve iz lem yehtedû bihî fe seyekûlûne hâzâ ifkun kadîm(kadîmun).
İnkâr edenler, inananlara şöyle derler: "Eğer bu, hayırlı bir şey olsaydı, bunlar ona inanmakta bizi geçemezlerdi." Bununla umduklarını bulamayınca şöyle diyecekler: "Bu, eski bir uydurmadır."
|
إِفْك
46:28
إِفْكُهُمْ
ifkuhum
onların yalanları
İsim
Eril
Merfû` İsim
فَلَوْلَا نَصَرَهُمُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ قُرْبَانًا آلِهَةً ۖ بَلْ ضَلُّوا عَنْهُمْ ۚ وَذَٰلِكَ إِفْكُهُمْ وَمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ
Fe lev lâ nasare humullezînettehâzu min dûnillâhi kurbânen âliheh(âliheten), bel dallû anhum, ve zâlike ifkuhum ve mâ kânû yefterûn(yefterûne).
Allah´ın yanında yakınlık sağlamak için edindikleri ilahlar, onlara yardım etseydi ya! Tam aksine, onlardan uzaklaşıp kayboldular. Bu, onların yalanları, uydurup durduklarıydı.
|
مُؤْتَفِكَة
9:70
وَالْمُؤْتَفِكَاتِ
velmu'tefikāti
ve yerlebir olanların
İsim
İfti’al Kalıbı
Etken
Dişil, Çoğul
Mecrûr İsim
أَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَقَوْمِ إِبْرَاهِيمَ وَأَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِ ۚ أَتَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ ۖ فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
E lem ye’tihim nebeullezîne min kablihim kavmi nuhin ve âdn ve semûde ve kavmi ibrâhîme ve ashâbi medyene vel mu’tefikât(mu’tefikâti), etethum rusuluhum bil beyyinat(beyyinati), fe mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).
Gelmedi mi onlara kendilerinden öncekilerin haberi: Nûh kavminin, Âd´ın, Semûd´un, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altı üstüne gelmiş kentlerin. Resulleri onlara açık seçik ayetler getirmişti. Allah onlara zulmediyor değildi; aksine, öz benliklerine onlar zulmediyorlardı.
|
مُؤْتَفِكَة
53:53
وَالْمُؤْتَفِكَةَ
velmu'tefikete
altı üstüne getirilen kentleri
İsim
İfti’al Kalıbı
Etken
Dişil
Mansûb İsim
وَالْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَىٰ
Vel mû’tefikete ehvâ.
Altı üstüne gelmiş kentleri de yere geçirdi O.
|
مُؤْتَفِكَة
69:9
وَالْمُؤْتَفِكَاتُ
velmu'tefikātu
ve altüst olmuş kentler
İsim
İfti’al Kalıbı
Etken
Dişil, Çoğul
Merfû` İsim
وَجَاءَ فِرْعَوْنُ وَمَنْ قَبْلَهُ وَالْمُؤْتَفِكَاتُ بِالْخَاطِئَةِ
Ve câe fir’avnu ve men kablehu vel mu’tefikâtu bil hâtıeh(hâtıeti).
Firavun da ondan öncekiler de altı üstüne gelmiş kentlerde aynı hataya vücut verdiler.
|