KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Elif-Nun-Sin      ا ن س 

to be or become sociable, companionable, conversable, inclined to company or conversation, friendly, amicable, or familiar. To be or become cheered, or gladdened or cheerful, gay, or gladsome. To be or become at ease, or tranquil; without shrinking or aversion.

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 97 kez geçiyor.

Gövde(ler)

5 kez ءَانَسَ
18 kez إِنس
1 kez إِنسِيّ
71 kez إِنسَٰن
1 kez تَسْتَأْنِسُ
1 kez مُسْتَ ْٔنِسِين

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


ءَانَسَ
[HyperLink1] 4:6     انَسْتُمْ     ānestum     görürseniz
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَابْتَلُوا الْيَتَامَىٰ حَتَّىٰ إِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَ فَإِنْ آنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُوا إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ ۖ وَلَا تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَنْ يَكْبَرُوا ۚ وَمَنْ كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ ۖ وَمَنْ كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ ۚ فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ فَأَشْهِدُوا عَلَيْهِمْ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ حَسِيبًا

Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belegun nikâh(nikâha), fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum ve lâ te’kulûhâ isrâfen ve bidâren en yekberû ve men kâne ganiyyen felyesta’fif, ve men kâne fakîran felye’kul bil ma’rûf(ma’rûfi), fe izâ defa’tum ileyhim emvâlehum fe eşhidû aleyhim, ve kefâ billâhi hasîbâ(hasîben).

Yetimleri, nikâh çağına gelmelerine kadar gözetleyip deneyin. O zaman onlarda içinize sinecek bir olgunluk ve erginlik görürseniz, mallarını onlara geri verin. Büyüyecekler diye bu malları tez elden saçıp savurarak yemeyin. Zengin olan, iffetli davransın. Fakir olan ise örfün gerekli kıldığı oranda yesin. Mallarını kendilerine teslim ettiğiniz zaman yanlarında tanıklar bulundurun. Hesap sorucu olarak Allah yeter.
 


ءَانَسَ
[HyperLink1] 20:10     انَسْتُ     ānestu     gördüm
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

إِذْ رَأَىٰ نَارًا فَقَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَعَلِّي آتِيكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى

İz reâ nâren fe kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi kabesin ev ecidu alen nâri hudâ(huden).

Hani, bir ateş görmüştü de ailesine şöyle demişti: "Bekleyin! Gözüme bir ateş ilişti. Olabilir ki, ondan size bir kor parçası getiririm, yahut onun üzerinde bir kılavuz bulurum."
 


ءَانَسَ
[HyperLink1] 27:7     انَسْتُ     ānestu     gördüm
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

إِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهْلِهِ إِنِّي آنَسْتُ نَارًا سَآتِيكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ آتِيكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ

İz kâle mûsâ li ehlihî innî ânestu nârâ(nâren), se âtîkum minhâ bi haberin ev âtîkum bi şihâbin kabesin leallekum tastalûn(tastalûne).

Hatırla o zamanı; Mûsa, ailesine şöyle demişti: "Ben bir ateş fark ettim. Ondan size bir haber getireceğim, yahut parlak bir kor getireceğim ki ateş yakıp ısınabilesiniz."
 


ءَانَسَ
[HyperLink1] 28:29     انَسْتُ     ānestu     gördüm
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَلَمَّا قَضَىٰ مُوسَى الْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَعَلِّي آتِيكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ

Fe lemmâ kadâ mûsel ecele ve sâre bi ehlihî ânese min cânibit tûri nârâ(nâren), kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi haberin ev cezvetin minen nâri leallekum testalûn(testalûne).

Mûsa süreyi bitirip ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş fark etti. Ailesine dedi ki: "Bekleyin, bir ateş fark ettim. Belki ondan size bir haber getiririm, belki bir ateş koru getiririm de ısınırsınız."
 


ءَانَسَ
[HyperLink1] 28:29     انَسَ     ānese     gördü
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَلَمَّا قَضَىٰ مُوسَى الْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَعَلِّي آتِيكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ

Fe lemmâ kadâ mûsel ecele ve sâre bi ehlihî ânese min cânibit tûri nârâ(nâren), kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi haberin ev cezvetin minen nâri leallekum testalûn(testalûne).

Mûsa süreyi bitirip ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş fark etti. Ailesine dedi ki: "Bekleyin, bir ateş fark ettim. Belki ondan size bir haber getiririm, belki bir ateş koru getiririm de ısınırsınız."
 


إِنس
[HyperLink1] 6:112     الْإِنْسِ     l-insi     insan
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ الْإِنْسِ وَالْجِنِّ يُوحِي بَعْضُهُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا ۚ وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ ۖ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ

Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven şeyâtînel insi vel cinni, yûhî ba’duhum ilâ ba’dın zuhrufel kavli gurûrâ(gurûran), ve lev şâe rabbuke mâ fealûhu fe zerhum ve mâ yefterûn(yefterûne).

İşte böyle, biz peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar aldatmak için birbirlerine lafın yaldızlısını fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Bırak onları, düzdükleri iftiralarla başbaşa kalsınlar;
 


إِنس
[HyperLink1] 6:128     الْإِنْسِ     l-insi     insanlar-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُمْ مِنَ الْإِنْسِ ۖ وَقَالَ أَوْلِيَاؤُهُمْ مِنَ الْإِنْسِ رَبَّنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَا أَجَلَنَا الَّذِي أَجَّلْتَ لَنَا ۚ قَالَ النَّارُ مَثْوَاكُمْ خَالِدِينَ فِيهَا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ ۗ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ

Ve yevme yahşuruhum cemîa(cemîan), yâ ma’şerel cinni kadisteksertum minel ins(insi) ve kâle evliyauhum minel insi rabbenestemtea ba’dunâ biba’dın ve belagnâ ecelenellezî eccelte lenâ, kâlen nâru mesvâkum hâlidîne fîhâ illâ mâ şâallâhu, inne rabbeke hakîmun alîm(alîmun).

Gün olur şöyle diyerek onları huzurunda toplar: "Ey cinler/görünmez varlıklar topluluğu! Şu insanlara gerçekten çok ettiniz/insanların birçoğuna göz diktiniz." Onların insanlardan olan dostları şöyle derler: "Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlanmıştı. Bizim için belirlediğin sürenin sonuna geldik." Buyurur ki: "Barınağınız ateştir. Dilediğim zamanlar hariç orada süreklisiniz." Senin Rabbin Hakîm´dir, Alîm´dir.
 


إِنس
[HyperLink1] 6:128     الْإِنْسِ     l-insi     insanlarla
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُمْ مِنَ الْإِنْسِ ۖ وَقَالَ أَوْلِيَاؤُهُمْ مِنَ الْإِنْسِ رَبَّنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَا أَجَلَنَا الَّذِي أَجَّلْتَ لَنَا ۚ قَالَ النَّارُ مَثْوَاكُمْ خَالِدِينَ فِيهَا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ ۗ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ

Ve yevme yahşuruhum cemîa(cemîan), yâ ma’şerel cinni kadisteksertum minel ins(insi) ve kâle evliyauhum minel insi rabbenestemtea ba’dunâ biba’dın ve belagnâ ecelenellezî eccelte lenâ, kâlen nâru mesvâkum hâlidîne fîhâ illâ mâ şâallâhu, inne rabbeke hakîmun alîm(alîmun).

Gün olur şöyle diyerek onları huzurunda toplar: "Ey cinler/görünmez varlıklar topluluğu! Şu insanlara gerçekten çok ettiniz/insanların birçoğuna göz diktiniz." Onların insanlardan olan dostları şöyle derler: "Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlanmıştı. Bizim için belirlediğin sürenin sonuna geldik." Buyurur ki: "Barınağınız ateştir. Dilediğim zamanlar hariç orada süreklisiniz." Senin Rabbin Hakîm´dir, Alîm´dir.
 


إِنس
[HyperLink1] 6:130     وَالْإِنْسِ     vel’insi     ve insan
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا ۚ قَالُوا شَهِدْنَا عَلَىٰ أَنْفُسِنَا ۖ وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ

Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne).

Ey cinler ve insanlar topluluğu! İçinizden, size ayetlerimi anlatan ve şu gününüzle yüz yüze geleceğiniz hususunda sizi uyaran resuller gelmedi mi? "Kendi aleyhimize tanıklık ettik." dediler. İğreti hayat onları aldattı da küfre saptıklarına ilişkin, öz benlikleri aleyhinde tanıklık ettiler.
 


إِنس
[HyperLink1] 7:38     وَالْإِنْسِ     vel’insi     ve insan
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ ادْخُلُوا فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ فِي النَّارِ ۖ كُلَّمَا دَخَلَتْ أُمَّةٌ لَعَنَتْ أُخْتَهَا ۖ حَتَّىٰ إِذَا ادَّارَكُوا فِيهَا جَمِيعًا قَالَتْ أُخْرَاهُمْ لِأُولَاهُمْ رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ أَضَلُّونَا فَآتِهِمْ عَذَابًا ضِعْفًا مِنَ النَّارِ ۖ قَالَ لِكُلٍّ ضِعْفٌ وَلَٰكِنْ لَا تَعْلَمُونَ

Kâledhulû fî umemin kad halet min kablikum minel cinni vel insi fîn nâr(nâri), kullemâ dehalet ummetun leanet uhtehâ, hattâ izeddârekû fîhâ cemîân kâlet uhrâhum li ûlâhum rabbenâ hâulâi edallûnâ fe âtihim azâben di´fen minen nâr(nâri) kâle li kullin di´fun ve lâkin lâ ta´lemûn(ta´lemûne).

Allah buyurdu: "Sizden önce gelip geçmiş cin ve insan topluluklarıyla içiçe, girin bakalım ateşe." Her ümmet girdiğinde, yoldaşına/kızkardeşine lanet eder. Nihayet, hepsi orada bir araya gelince, sonrakiler öncekiler için şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi bunlar saptırdılar. Ateş azabını bunlara bir kat daha fazla ver." Allah buyurur: "Her biri için bir kat fazlası var, fakat siz bilmezsiniz."
 


إِنس
[HyperLink1] 7:179     وَالْإِنْسِ     vel’insi     ve insan
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ ۖ لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لَا يَسْمَعُونَ بِهَا ۚ أُولَٰئِكَ كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ ۚ أُولَٰئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ

Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).

Yemin olsun ki biz, insanlardan ve cinlerden birçoğunu cehennem için yarattık. Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler. Davarlar gibidir bunlar. Belki daha da şaşkın. Gafillerin ta kendileridir bunlar.
 


إِنس
[HyperLink1] 17:88     الْإِنْسُ     l-insu     insan(lar)
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَىٰ أَنْ يَأْتُوا بِمِثْلِ هَٰذَا الْقُرْآنِ لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا

Kul leinictemeâtil insu vel cinnu alâ en ye’tû bi misli hâzel kur’âni lâ ye’tûne bi mislihî ve lev kâne ba’duhum li ba’dın zahîrâ(zahîran).

De ki: "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur´an´ın bir benzerini getirmek üzere bir araya toplansalar, birbirlerine de destek olsalar, onun bir benzerini yine de ortaya getiremezler."
 


إِنس
[HyperLink1] 27:17     وَالْإِنْسِ     vel’insi     ve insanlar(dan)
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَحُشِرَ لِسُلَيْمَانَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ

Ve huşire li suleymâne cunûduhu minel cinni vel insi vet tayrı fe hum yûzeûn(yûzeûne).

Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları, Süleyman´ın huzurunda bir araya getirildi. Onlar, düzenli bir biçimde sevk ediliyorlardı.
 


إِنس
[HyperLink1] 41:25     وَالْإِنْسِ     vel’insi     ve insan(lardan)
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ

Ve kayyadnâ lehum kurenâe fe zeyyenû lehum mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve hakka aleyhimul kavlu fî umemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins(insi), innehum kânû hâsirîn(hâsirîne).

Biz onları birtakım yakınlarla/dostlarla çevreleyip sardık da onlar, önlerinde ve arkalarında ne varsa bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önceki cin ve insan ümmetleri için hak olan söz, bunlar aleyhine de hak oldu. Çünkü bunlar, hüsrana uğrayanlardı.
 


إِنس
[HyperLink1] 41:29     وَالْإِنْسِ     vel’insi     ve insanları
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا رَبَّنَا أَرِنَا اللَّذَيْنِ أَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ أَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْأَسْفَلِينَ

Ve kâlellezîne keferû rabbenâ erinellezeyni edallânâ minel cinni vel insi nec’al humâ tahte akdâminâ li yekûnâ minel esfelîn(esfelîne).

O küfre sapanlar şöyle diyecekler: "Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster ki, onları ayaklarımızın altına alalım da en aşağıda kalanlardan olsunlar."
 


إِنس
[HyperLink1] 46:18     وَالْإِنْسِ     vel’insi     ve insan(lardan)
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أُولَٰئِكَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ

Ulâikellezîne hakka aleyhimul kavlu fî umemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins(insi), innehum kânû hâsirîn(hâsirîne).

İşte bunlar, kendilerinden önce gelip geçmiş cin ve insan ümmetleri içinde, üzerlerine azap hak olanlardır. Hiç kuşkusuz onlar, hüsrana uğrayanlardır.
 


إِنس
[HyperLink1] 51:56     وَالْإِنْسَ     vel’inse     ve insanları
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya´budûn(ya´budûni).

Ben, cinleri ve insanları bana ibadet etmeleri/benim için iş yapıp değer üretmeleri dışında bir şey için yaratmadım.
 


إِنس
[HyperLink1] 55:33     وَالْإِنْسِ     vel’insi     ve insanlar
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَنْ تَنْفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانْفُذُوا ۚ لَا تَنْفُذُونَ إِلَّا بِسُلْطَانٍ

Yâ ma´şerel cinni vel insi inisteta´tum en tenfuzû min aktâris semâvâti vel ardı fenfuz(fenfuzû), lâ tenfuzûne illâ bi sultân(sultânin).

Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin bucaklarından/köşelerinden geçip gitmeye gücünüz yeterse, hadi geçin gidin. Bilgi ve güç dışında bir şeyle geçip gidemezsiniz!
 


إِنس
[HyperLink1] 55:39     إِنْسٌ     insun     insana
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَيَوْمَئِذٍ لَا يُسْأَلُ عَنْ ذَنْبِهِ إِنْسٌ وَلَا جَانٌّ

Fe yevme îzin lâ yus’elu an zenbihî insun ve lâ cânn(cânnun).

O gün günahlarından ne cin sorguya çekilir ne de insan.
 


إِنس
[HyperLink1] 55:56     إِنْسٌ     insun     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فِيهِنَّ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ لَمْ يَطْمِثْهُنَّ إِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَانٌّ

Fîhinne kâsirâtut tarfi lem yatmishunne insun kablehum ve lâ cânn(cânnun).

O cennetlerde, bakışlarını eşlerine dikmiş öyle dilberler vardır ki, daha önce onları ne cin kirletmiştir ne de insan.
 


إِنس
[HyperLink1] 55:74     إِنْسٌ     insun     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

لَمْ يَطْمِثْهُنَّ إِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَانٌّ

Lem yatmishunne insun kablehum ve lâ cânn(cânnun).

Daha önce onları ne cin kirletmiştir ne de insan.
 


إِنس
[HyperLink1] 72:5     الْإِنْسُ     l-insu     insanların
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَأَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ تَقُولَ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا

Ve ennâ zanennâ en len tekûlel insu vel cinnu alâllâhi kezibâ(keziben).

"Biz sanmıştık ki, ne insanlar ne de cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler."
 


إِنس
[HyperLink1] 72:6     الْإِنْسِ     l-insi     insanlar-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَأَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِنَ الْإِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًا

Ve ennehu kâne ricâlun minel insi yeûzûne bi ricâlin minel cinni fe zâdûhum rehekâ(rehekan).

"Gerçek şu ki, insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere/cinlerin şerrinden bazı erkeklere sığınırlardı da onların şımarıklık ve azgınlığını artırırlardı."
 


إِنسِيّ
[HyperLink1] 19:26     إِنْسِيًّا     insiyyen     hiçbir insanla
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا ۖ فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَٰنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنْسِيًّا

Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ(aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ(insiyyen).

"Artık ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen şöyle söyle: ´Ben Rahman için oruç adadım. Onun için bugün, insan cinsinden hiç kimseyle konuşmayacağım."
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 2:60     أُنَاسٍ     unāsin     insanlar
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَإِذِ اسْتَسْقَىٰ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ فَقُلْنَا اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ ۖ فَانْفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا ۖ قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ ۖ كُلُوا وَاشْرَبُوا مِنْ رِزْقِ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ

Ve izisteskâ mûsâ li kavmihî fe kulnâdrib bi asâkel hacer(hacere) fenfeceret minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum kulû veşrebû min rızkıllâhi ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne).

Bir zamanlar Mûsa, toplumu için su istemişti de biz, "Değneğinle şu taşa vur!" demiştik. Taştan hemen oniki göze fışkırmıştı. Her bölük insan kendilerine özgü su kaynağını bilmişti. "Allah´ın rızkından yiyin, için; yeryüzünde bozgunculuk yaparak şuna buna saldırmayın." demiştik.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 4:28     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْ ۚ وَخُلِقَ الْإِنْسَانُ ضَعِيفًا

Yurîdullâhu en yuhaffife ankum, ve hulikal insânu daîfâ(daîfen).

Allah size hafiflik getirmek istiyor. Çünkü insan çok zayıf yaratılmıştır.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 7:82     أُنَاسٌ     unāsun     insanlarmış
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا أَخْرِجُوهُمْ مِنْ قَرْيَتِكُمْ ۖ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ

Ve mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlû ahricûhum min karyetikum, innehum unâsun yetetahherûn(yetetahherûne).

Toplumunun cevabı sadece şunu söylemeleri oldu: "Çıkarın şunları kentimizden. Çünkü onlar, temizlik tutkunu insanlardır."
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 7:160     أُنَاسٍ     unāsin     kabile
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ أَسْبَاطًا أُمَمًا ۚ وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ إِذِ اسْتَسْقَاهُ قَوْمُهُ أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ ۖ فَانْبَجَسَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا ۖ قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ ۚ وَظَلَّلْنَا عَلَيْهِمُ الْغَمَامَ وَأَنْزَلْنَا عَلَيْهِمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَىٰ ۖ كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ ۚ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

Ve katta’nâhumusnetey aşrete esbâtan umemâ(umemen), ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâkel hacer(hacere), fenbeceset minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum, ve zallelnâ aleyhimul gamame ve enzelnâ aleyhimul menne ves selvâ, kulû min tayyibâti mâ rezaknâkum, ve mâ zâlemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).

Biz onları, oniki torun kabileye ayırdık. Toplumu kendisinden su istediğinde de Musa´ya, "asanı taşa vur" diye vahyettik. Taştan, oniki göze fışkırdı. Her oymak, su içeceği yeri belledi. Onların üzerlerine bulutları gölgelik yaptık, kendilerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Yiyiniz size verdiğimiz rızıkların temizlerinden!" onlar bize zulmetmediler, ama öz benliklerine zulmediyorlardı.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 10:12     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insana
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِذَا مَسَّ الْإِنْسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنْبِهِ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَائِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَأَنْ لَمْ يَدْعُنَا إِلَىٰ ضُرٍّ مَسَّهُ ۚ كَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Ve izâ messel insâned durru deânâ li cenbihî ev kâiden ev kâimâ(kâimen), fe lemmâ keşefnâ anhu durrehu merre ke’en lem yed’unâ ilâ durrin messeh(messehu), kezâlike zuyyine lil musrifîne mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

İnsanlara zorluk dokunduğu zaman; yan yatarken, otururken, ayaktayken bize yalvarır. Ama sıkıntısını çözdüğümüzde, kendisine dokunan bir zorluk yüzünden bize hiç yalvarmamış gibi çekip gider. Haksızlığa/aşırılığa sapanlara, yapmakta oldukları, işte böyle süslü gösterilmiştir.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 11:9     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insana
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَئِنْ أَذَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُ إِنَّهُ لَيَئُوسٌ كَفُورٌ

Ve le in ezaknal insâne minnâ rahmeten summe neza´nâhâ minh(minhu), innehu le yeûsun kefûr(kefûrun).

İnsana bizden bir rahmet tattırıp sonra onu ondan çekip alsak, insan elbette çok ümitsiz, çok nankör bir hale düşer.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 12:5     لِلْإِنْسَانِ     lilinsāni     insan için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ يَا بُنَيَّ لَا تَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَىٰ إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُوا لَكَ كَيْدًا ۖ إِنَّ الشَّيْطَانَ لِلْإِنْسَانِ عَدُوٌّ مُبِينٌ

Kâle yâ buneyye lâ taksus ru’yâke alâ ihvetike fe yekîdû leke keydâ(keyden), inneş şeytâne lil insâni aduvvun mubîn(mubînun).

"Yavrucuğum, dedi, rüyanı kardeşlerine anlatma; sonra sana bir oyun oynarlar. Hiç kuşkusuz şeytan, insan için açık bir düşmandır."
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 14:34     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَآتَاكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَأَلْتُمُوهُ ۚ وَإِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللَّهِ لَا تُحْصُوهَا ۗ إِنَّ الْإِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ

Ve âtâkum min kulli mâ se’eltumûh(se’eltumûhu), ve in teuddû ni’metallâhi lâ tuhsûhâ,innel insâne le zalûmûn keffâr(keffârun).

Kendisinden istediğiniz her şeyden size bir parça verdi. Allah´ın nimetini saymaya kalksanız, sayıp bitiremezsiniz. Doğrusu şu ki insan, gerçekten çok zalim, çok nankördür.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 15:26     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insanı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ

Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).

Yemin olsun, biz insanı; kuru çamurdan, değişken, cıvık bir balçıktan yarattık.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 16:4     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insanı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

خَلَقَ الْإِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُبِينٌ

Halakal insâne min nutfetin fe izâ huve hasîmun mubin(mubînun).

İnsanı bir spermden yarattı. Bir de bakmışsın insan, açıkça kafa tutan bir hasım oluvermiştir.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 17:11     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَيَدْعُ الْإِنْسَانُ بِالشَّرِّ دُعَاءَهُ بِالْخَيْرِ ۖ وَكَانَ الْإِنْسَانُ عَجُولًا

Ve yed’ul insânu biş şerri duâehu bil hayr(hayri), ve kânel insânu acûlâ(acûlen).

İnsan, hayra davet eder gibi şerri çağırıyor/insan, hayra duasıyla şerri davet ediyor. İnsan çok acelecidir.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 17:11     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَيَدْعُ الْإِنْسَانُ بِالشَّرِّ دُعَاءَهُ بِالْخَيْرِ ۖ وَكَانَ الْإِنْسَانُ عَجُولًا

Ve yed’ul insânu biş şerri duâehu bil hayr(hayri), ve kânel insânu acûlâ(acûlen).

İnsan, hayra davet eder gibi şerri çağırıyor/insan, hayra duasıyla şerri davet ediyor. İnsan çok acelecidir.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 17:13     إِنْسَانٍ     insānin     insanın
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَكُلَّ إِنْسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَائِرَهُ فِي عُنُقِهِ ۖ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنْشُورًا

Ve kulle insânin elzemnâhu tâirehu fî unukıh(unukıhî), ve nuhricu lehu yevmel kıyâmeti kitâben yelkâhu menşûrâ(menşûren).

Her insanın uğursuzluk kuşunu onun boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine, önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız:
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 17:53     لِلْإِنْسَانِ     lilinsāni     insanın
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَقُلْ لِعِبَادِي يَقُولُوا الَّتِي هِيَ أَحْسَنُ ۚ إِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْ ۚ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْإِنْسَانِ عَدُوًّا مُبِينًا

Ve kul li ibâdî yekûlûlletî hiye ahsen(ahsenu), inneş şeytâne yenzegu beynehum, inneş şeytâne kâne lil insâni aduvven mubînâ(mubînen).

Kullarıma de ki: En güzel olan neyse onu söylesinler. Çünkü şeytan, aralarına yamukluk sokar. Şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 17:67     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَإِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ إِلَّا إِيَّاهُ ۖ فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ ۚ وَكَانَ الْإِنْسَانُ كَفُورًا

Ve izâ messekumud durru fîl bahri dalle men ted’ûne illâ iyyâh(iyyâhu), fe lemmâ neccâkum ilel berri a’radtum, ve kânel insânu kefûrâ(kefûren).

Denizde size bir zorluk dokunduğunda, O´nun dışındaki tüm yalvardıklarınız ortadan kaybolur. Fakat O, sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. İnsan çok nankördür.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 17:71     أُنَاسٍ     unāsin     milleti
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

يَوْمَ نَدْعُو كُلَّ أُنَاسٍ بِإِمَامِهِمْ ۖ فَمَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَأُولَٰئِكَ يَقْرَءُونَ كِتَابَهُمْ وَلَا يُظْلَمُونَ فَتِيلًا

Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakreûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen).

Gün olur, insan gruplarından herbirini kendi önderiyle çağırırız. O gün kitabı kendisine sağdan verilenler, kitaplarını okuyacaklar ve bir kıl kadar haksızlığa uğratılmayacaklar.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 17:83     الْإِنْسَانِ     l-insāni     insana
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنْسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَىٰ بِجَانِبِهِ ۖ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَئُوسًا

Ve izâ en’amnâ alel insâni a’rada ve neâbi cânibih(cânibihî), ve izâ messehuş şerru kâne yeûsâ(yeûsen).

İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirip yan çizer. Kendisine şer dokununca da hemen ümitsiz oluverir.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 17:100     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قُلْ لَوْ أَنْتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَائِنَ رَحْمَةِ رَبِّي إِذًا لَأَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْإِنْفَاقِ ۚ وَكَانَ الْإِنْسَانُ قَتُورًا

Kul lev entum temlikûne hazâine rahmeti rabbî izen le emsektum haşyetel infâk(infâkı), ve kânel insânu katûrâ(katûren).

De ki: "Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da harcanır biter korkusuyla cimri davranırdınız." İnsan çok cimridir.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 18:54     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ لِلنَّاسِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ ۚ وَكَانَ الْإِنْسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا

Ve lekad sarrafnâ fî hâzel kur´âni lin nâsi min kulli mesel(meselin), ve kânel insânu eksere şey´in cedelâ(cedelen).

Yemin olsun, biz, bu Kur´an´da, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk. İnsan ise varlığın, tartışmaya en çok tutkun olanıdır.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 19:66     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَيَقُولُ الْإِنْسَانُ أَإِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا

Ve yekûlul insânu e izâ mâ mittu le sevfe uhracu hayyâ(hayyen).

Diyor ki insan: "Öldüğüm zaman diri olarak tekrar çıkarılacak mıyım?"
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 19:67     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا

E ve lâ yezkurul insânu ennâ halaknâhu min kablu ve lem yeku şey’â(şey’en).

Hatırlamıyor mu insan; o daha önce hiçbir şey değilken, onu biz yarattık.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 21:37     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

خُلِقَ الْإِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍ ۚ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ

Hulikal insânu min acel(acelin), seurîkum âyâtî fe lâ testa’cilûn(testa’cilûni).

İnsan, aceleden yaratılmıştır. Ayetlerimi size göstereceğim. Benden acele istemeyin!
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 22:66     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَهُوَ الَّذِي أَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ۗ إِنَّ الْإِنْسَانَ لَكَفُورٌ

Ve huvellezî ahyâkum summe yumîtukum summe yuhyîkum, innel insâne le kefûr(kefûrun).

Size hayat veren O´dur. Sonra sizi öldürüyor; sonra diriltecektir sizi. Gerçek olan şu ki, insan tam bir nankördür.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 23:12     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insanı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ طِينٍ

Ve lekad halaknal insâne min sulâletin min tîn(tînin).

Yemin olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 25:29     لِلْإِنْسَانِ     lilinsāni     insan için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي ۗ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنْسَانِ خَذُولًا

Lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen).

"Zikir/Kur´an bana geldikten sonra, o saptırdı beni ondan. Şeytan, insan için bir rezil edicidir."
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 25:49     وَأَنَاسِيَّ     ve enāsiyye     ve insanlardan
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

لِنُحْيِيَ بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَا أَنْعَامًا وَأَنَاسِيَّ كَثِيرًا

Li nuhyiye bihî beldeten meyten ve nuskıyehu mimmâ halaknâ en’âmen ve enâsiyye kesîrâ(kesîren).

Ki onunla ölü bir beldeyi diriltelim ve onunla, yarattıklarımızdan bir takım hayvanları ve birçok insanları suvaralım.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 27:56     أُنَاسٌ     unāsun     kimselermiş
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِنْ قَرْيَتِكُمْ ۖ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ

Fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlû ahricû âle lûtın min karyetikum innehum unâsun yetetahherûn(yetetahherûne).

Toplumunun cevabı sadece şunu söylemek oldu: "Çıkarın şu Lût ailesini kentinizden; bunlar temizlik tutkunu olmuş kişilerdir."
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 29:8     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insana
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًا ۖ وَإِنْ جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا ۚ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Ve vassaynel insâne bi vâlideyhi husnâ(husnen), ve in câhedâke li tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ, ileyye merciukum fe unebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Biz insana, anne babasına en güzel bir biçimde davranmasını, şunu söyleyerek önerdik: "Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmayan bir şeyle bana ortak koşman için seninle çekişirlerse, o takdirde onlara itaat etme. Yalnız banadır dönüşünüz. Nihayet ben size yapıp ettiğiniz şeylerin haberini bildireceğim."
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 31:14     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insana
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَىٰ وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ

Ve vassaynel insâne bi vâlideyh(vâlideyhi), hamelethu ummuhu vehnen alâ vehnin ve fisâluhu fî âmeyni enişkurlî ve li vâlideyk(vâlideyke), ileyyel masîr(masîru).

Biz, insana anne babasını önerdik. Annesi onu güçsüzlükle taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yılda olmuştur. O halde bana ve ana babana şükret. Dönüş banadır.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 32:7     الْإِنْسَانِ     l-insāni     insanı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

الَّذِي أَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ ۖ وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنْسَانِ مِنْ طِينٍ

Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu ve bedee halkal insâni min tîn(tînin).

O, odur ki, yarattığı her şeyi güzel yarattı. Ve insanın yaratılışına çamurdan başladı.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 33:72     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ ۖ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).

Biz emâneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 36:77     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

أَوَلَمْ يَرَ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُبِينٌ

E ve lem yerel insânu ennâ halaknâhu min nutfetin fe iza huve hasîmun mubîn(mubînun).

Görmedi mi insan, kendisini bir spermden yarattığımızı! Bir de bize açık bir hasım kesilmiştir o.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 39:8     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insana
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِذَا مَسَّ الْإِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُنِيبًا إِلَيْهِ ثُمَّ إِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُو إِلَيْهِ مِنْ قَبْلُ وَجَعَلَ لِلَّهِ أَنْدَادًا لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِهِ ۚ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَلِيلًا ۖ إِنَّكَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ

Ve izâ messel insâne durrun deâ rabbehu munîben ileyhi summe izâ havvelehu ni’meten minhu nesiye mâ kâne yed’û ileyhi min kablu ve ceale lillâhi endâden li yudılle an sebîlih(sebîlihi), kul temetta’ bi kufrike kalîlen inneke min ashâbin nâr(nâri).

İnsana bir zarar/zorluk dokununca, Rabbine yönelerek O´na dua eder. Sonra ona bir nimet lütfettiğinde, önceden O´na yalvarmakta olduğunu unutur, O´nun yolundan saptırmak için Allah´a eşler, ortaklar isnat eder. De ki: "Birazcık nimetlen küfrünle! Hiç kuşkusuz, sen, ateş halkındansın."
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 39:49     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insana
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَإِذَا مَسَّ الْإِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَانَا ثُمَّ إِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّا قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَىٰ عِلْمٍ ۚ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

Fe izâ messel insâne durrun deânâ, summe izâ havvelnâhu ni’meten minnâ kâle innemâ ûtîtuhu alâ ilm(ilmin), bel hiye fitnetun ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

İnsana bir zorluk/zarar dokunduğunda bize yalvarır yakarır; sonra ona bizden bir nimet lütfettiğimizde şöyle der: "Bu bir ilim sayesinde verildi bana!". Hayır, öyle değil; o bir fitnedir ama onların çokları bilmiyorlar.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 41:49     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

لَا يَسْأَمُ الْإِنْسَانُ مِنْ دُعَاءِ الْخَيْرِ وَإِنْ مَسَّهُ الشَّرُّ فَيَئُوسٌ قَنُوطٌ

Lâ yes’emul insânu min duâil hayri ve in messehuş şerru fe yeûsun kanût(kanûtun).

İnsan, hayır istemekten/hayır için dua etmekten bıkıp usanmaz. Kendisine bir şey dokunmaya görsün; hemen ümidini keser, yıkılır.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 41:51     الْإِنْسَانِ     l-insāni     insana
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنْسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَىٰ بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَاءٍ عَرِيضٍ

Ve izâ en’amnâ alel insâni a’rada ve neâ bi cânibih(cânibihî), ve izâ messehuş şerru fe zû duâin arîd(arîdın).

İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir, yan yatar. Kendisine şer dokununca, hemen duaya koyulur.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 42:48     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insana
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَإِنْ أَعْرَضُوا فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا ۖ إِنْ عَلَيْكَ إِلَّا الْبَلَاغُ ۗ وَإِنَّا إِذَا أَذَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَا ۖ وَإِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَإِنَّ الْإِنْسَانَ كَفُورٌ

Fe in a’redû fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ(hafîzan), in aleyke illel belâgu, ve innâ izâ ezaknal insâne minnâ rahmeten feriha bihâ, ve in tusibhum seyyietun bi mâ kaddemet eydîhim fe innel insâne kefûr(kefûrun).

Yüz çevirirlerse, biz seni onlar üzerine bekçi göndermemişiz. Sana düşen, tebliğden başkası değildir. Biz insana, bizden bir rahmet tattırdığımızda, onunla sevinip şımarır. Kendi ellerinin hazırladığından bir kötülük başlarına sarılınca, bakarsın insan, alabildiğine nankörleşmiştir.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 42:48     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَإِنْ أَعْرَضُوا فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا ۖ إِنْ عَلَيْكَ إِلَّا الْبَلَاغُ ۗ وَإِنَّا إِذَا أَذَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَا ۖ وَإِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَإِنَّ الْإِنْسَانَ كَفُورٌ

Fe in a’redû fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ(hafîzan), in aleyke illel belâgu, ve innâ izâ ezaknal insâne minnâ rahmeten feriha bihâ, ve in tusibhum seyyietun bi mâ kaddemet eydîhim fe innel insâne kefûr(kefûrun).

Yüz çevirirlerse, biz seni onlar üzerine bekçi göndermemişiz. Sana düşen, tebliğden başkası değildir. Biz insana, bizden bir rahmet tattırdığımızda, onunla sevinip şımarır. Kendi ellerinin hazırladığından bir kötülük başlarına sarılınca, bakarsın insan, alabildiğine nankörleşmiştir.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 43:15     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا ۚ إِنَّ الْإِنْسَانَ لَكَفُورٌ مُبِينٌ

Ve cealû lehu min ibâdihî cuz’â(cuz’en), innel insâne le kefûrun mubîn(mubînun).

Kullarından O´na bir pay çıkardılar/bir parça isnat ettiler. Hiç kuşkusuz, insan apaçık bir nankördür.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 46:15     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insana
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ إِحْسَانًا ۖ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا ۖ وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلَاثُونَ شَهْرًا ۚ حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَبَلَغَ أَرْبَعِينَ سَنَةً قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَىٰ وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي ۖ إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ

Ve vassaynel insâne bi vâlideyhi ihsânâ(ihsânen), hamelethu ummuhu kurhen ve vadaathu kurhâ(kurhan), ve hamluhu ve fisâluhu selâsûne şehrâ(şehren), hattâ izâ belega eşuddehu ve belega erbaîne seneten kâle rabbi evzı’nî en eşkure ni’metekelletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a’mele sâlihan terdâhu ve aslıh lî fî zurriyyetî, innî tubtu ileyke ve innî minel muslimîn(muslimîne).

Biz insana, anne babasına çok iyi davranmasını önerdik. Annesi onu zahmetle taşıdı, zahmetle doğurdu. Taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır. Nihayet, yiğitlik çağına gelip kırk yıla erdiğinde şöyle der: "Rabbim; beni, bana ve ebeveynime verdiğin nimete şükretmeye, hoşnut olacağın iyi bir iş yapmaya yönelt! Soyum içinde, benim için barışı gerçekleştir. Sana yöneldim ben, sana teslim olanlardanım ben!"
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 50:16     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insanı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ ۖ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi.

Yemin olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biliriz. Biz ona, şah damarından daha yakınız.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 53:24     لِلْإِنْسَانِ     lilinsāni     insan için midir?
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أَمْ لِلْإِنْسَانِ مَا تَمَنَّىٰ

Em lil insâni mâ temennâ.

İnsan için, her özleyip hayal ettiği var mı acaba?
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 53:39     لِلْإِنْسَانِ     lilinsāni     insana
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَأَنْ لَيْسَ لِلْإِنْسَانِ إِلَّا مَا سَعَىٰ

Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ.

Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 55:3     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insanı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

خَلَقَ الْإِنْسَانَ

Halakal insân(insâne).

Yarattı insanı,
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 55:14     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insanı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

خَلَقَ الْإِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ

Halakal insâne min salsâlin kel fehhâr(fehhâri).

İnsanı, pişirilmiş çamur gibi kuru bir balçıktan yarattı.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 59:16     لِلْإِنْسَانِ     lilinsāni     insana
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ إِذْ قَالَ لِلْإِنْسَانِ اكْفُرْ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِنْكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ

Ke meseliş şeytâni iz kâle lil insânikfur, fe lemmâ kefere kâle innî berîun minke innî ehâfullâhe rabbel âlemîn(âlemîne).

Durumları, şeytanın durumuna benziyor. Hani, şeytan insana, "Küfret/inkâr et!" der, insan küfür ve inkâra sapınca da şöyle konuşur: "Vallahi ben senden uzağım; ben, âlemlerin Rabbi olan Allah´tan korkarım!"
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 70:19     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

إِنَّ الْإِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا

İnnel insâne hulika helûâ(helûan).

İşin gereği şu ki insan; aceleci, hırslı, sabırsız, tahammülsüz yaratılmıştır.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 75:3     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

أَيَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَلَّنْ نَجْمَعَ عِظَامَهُ

E yahsebul insânu ellen necmea ızâ meh(mehu).

İnsan, kendisinin kemiklerini asla bir araya toplamayacağımızı mı sanıyor?
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 75:5     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

بَلْ يُرِيدُ الْإِنْسَانُ لِيَفْجُرَ أَمَامَهُ

Bel yurîdul insânu li yefcure emâmeh(emâmehu).

Fakat insan kendi önünde rezillik sergilemeyi ister.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 75:10     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

يَقُولُ الْإِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ أَيْنَ الْمَفَرُّ

Yekûlul insânu yevme izin eynel meferr(meferru).

Der ki insan o gün: "Kaçılacak yer nerede?"
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 75:13     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insanın
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

يُنَبَّأُ الْإِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَأَخَّرَ

Yunebbeul insânu yevme izin bimâ kaddeme ve ahhar(ahhâre).

Haber verilir insana o gün önden gönderdiği de arkaya bıraktığı da.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 75:14     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

بَلِ الْإِنْسَانُ عَلَىٰ نَفْسِهِ بَصِيرَةٌ

Belil insânu alâ nefsihî basîreth(basîretun).

Gerçek şu ki insan, öz benliği üzerine yönelmiş keskin ve derin bir bakıştır;
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 75:36     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

أَيَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَنْ يُتْرَكَ سُدًى

E yahsebul’insânu en yutreke sudâ(sudân).

İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor?
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 76:1     الْإِنْسَانِ     l-insāni     insanın
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ هَلْ أَتَىٰ عَلَى الْإِنْسَانِ حِينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا

Hel etâ alel insâni hînun mined dehri lem yekun şey’en mezkûrâ(mezkûren).

İnsan üzerinden, henüz anılan bir şey olmadığı bir süre geçmedi mi zamandan?
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 76:2     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insanı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا

İnnâ halaknel insâne min nutfetin emşâcin nebtelîhi fe cealnâhu semîan basîrâ(basîren).

Doğrusu, biz insanı karışım olan bir spermden yarattık. Halden hale geçiririz onu. Sonunda onu işitici, görücü yaptık.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 79:35     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ مَا سَعَىٰ

Yevme yetezekkerul insânu mâ seâ.

O gün insan, uğrunda gayret sarfettiği şeyi hatırlar.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 80:17     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قُتِلَ الْإِنْسَانُ مَا أَكْفَرَهُ

Kutilel insânu mâ ekferah(ekferahu).

Kahrolası insan, ne kadar da nankördür!
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 80:24     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ إِلَىٰ طَعَامِهِ

Felyanzuril insânu ilâ taâmih(taâmihî).

Hadi, bakıversin insan, kendi yiyeceğine!
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 82:6     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

يَا أَيُّهَا الْإِنْسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ

Yâ eyyuhel insânu mâ garreke bi rabbikel kerîm(kerîmi).

Ey insan! O sonsuz cömertliğin sahibi Kerîm Rabbine karşı seni aldatıp gururlu kılan nedir?!
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 84:6     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

يَا أَيُّهَا الْإِنْسَانُ إِنَّكَ كَادِحٌ إِلَىٰ رَبِّكَ كَدْحًا فَمُلَاقِيهِ

Yâ eyyuhel insânu inneke kâdihun ilâ rabbike kedhan fe mulâkîh(mulâkîhı).

Ey insan, sen Rabbine varmak için çok didinecek, sonunda O´na kavuşacaksın!
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 86:5     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ مِمَّ خُلِقَ

Fel yenzuril insânu mimme hulık(hulıka).

İnsan, neden yaratılmış olduğuna bir baksın!
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 89:15     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

فَأَمَّا الْإِنْسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ

Fe emmel insânu izâ mebtelâhu rabbuhu fe ekremehu ve na’amehu fe yekûlu rabbî ekremen(ekremeni).

İnsan böyledir; Rabbi kendisini deneyip de ona cömert davranır, nimet yağdırırsa: "Rabbim bana ikramda bulundu!" der.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 89:23     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ ۚ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ وَأَنَّىٰ لَهُ الذِّكْرَىٰ

Ve cîe yevmeizin bi cehenneme yevmeizin yetezekkerul insânu ve ennâ lehuz zikrâ.

O gün cehennem de getirilir. İşte o gün düşünüp anlar insan. Ama düşünüp hatırlamanın ona ne yararı var!
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 90:4     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insanı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ فِي كَبَدٍ

Lekad halaknel insâne fî kebed(kebedin).

Biz insanı gerçekten bir sıkıntı ve zorluk içinde yarattık.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 95:4     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insanı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ

Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).

Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 96:2     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insanı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

خَلَقَ الْإِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ

Halakal insâne min alak(alakın).

İnsanı, embriyodan/ilişip yapışan bir sudan/sevgi ve ilgiden/husûmetten yarattı.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 96:5     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insana
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

عَلَّمَ الْإِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ

Allemel insâne mâ lem ya’lem.

İnsana bilmediğini öğretti.
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 96:6     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

كَلَّا إِنَّ الْإِنْسَانَ لَيَطْغَىٰ

Kellâ innel insâne le yatgâ.

İş, sanıldığı gibi değil! İnsan gerçekten azar:
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 99:3     الْإِنْسَانُ     l-insānu     insan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَقَالَ الْإِنْسَانُ مَا لَهَا

Ve kâlel insânu mâ lehâ.

Ve insan: "Ne oluyor buna?" dediği zaman,
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 100:6     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

إِنَّ الْإِنْسَانَ لِرَبِّهِ لَكَنُودٌ

İnnel insâne li rabbihî le kenûd(kenûdun).

İnsan, Rabbine karşı gerçekten çok nankördür!
 


إِنسَٰن
[HyperLink1] 103:2     الْإِنْسَانَ     l-insāne     insan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

إِنَّ الْإِنْسَانَ لَفِي خُسْرٍ

İnnel insâne le fî husr(husrin).

İnsan, gerçekten tam bir hüsran içindedir!
 


تَسْتَأْنِسُ
[HyperLink1] 24:27     تَسْتَأْنِسُوا     teste’nisū     izin almadan
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّىٰ تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَىٰ أَهْلِهَا ۚ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tedhulû buyûten gayra buyûtikum hattâ teste’nisû ve tusellimû alâ ehlihâ, zâlikum hayrun lekum leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Ey iman edenler! Kendi evleriniz dışındaki evlere, sahipleriyle kaynaşıp izin almadan, bir de ev sakinlerine selam vermeden girmeyin. Düşünüp taşınmanızı sağlamada bu sizin için daha hayırlıdır.
 


مُسْتَ ْٔنِسِين
[HyperLink1] 33:53     مُسْتَأْنِسِينَ     muste’nisīne     dalmayın
 
İsim  İstif’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَنْ يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَىٰ طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَٰكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانْتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ ۚ إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنْكُمْ ۖ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ ۚ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ ۚ ذَٰلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ ۚ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَنْ تَنْكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِنْ بَعْدِهِ أَبَدًا ۚ إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ عِنْدَ اللَّهِ عَظِيمًا

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tedhulû buyûten nebiyyi illâ en yu’zene lekum ilâ taâmin gayre nâzırîne inâhu ve lâkin izâ duîtum fedhulû fe izâ taimtum fenteşirû ve lâ muste’nisîne li hadîs(hadîsin), inne zâlikum kâne yu’zîn nebiyye fe yestahyî minkum vallâhu lâ yestahyî minel hakk(hakkı), ve izâ seeltumûhunne metâan fes’elûhunne min verâi hıcâb(hıcâbin), zâlikum atharu li kulûbikum ve kulûbihinn(kulûbihinne), ve mâ kâne lekum en tu’zû resûlallâhi ve lâ en tenkihû ezvâcehu min ba’dihî ebedâ(ebeden), inne zâlikum kâne indallâhi azîmâ(azîmen).

Ey iman edenler! Size bir yemek için izin verilmedikçe Peygamber´in evlerine girmeyin. Vaktini bekleyip durmaksızın çağırıldığınızda girin, ancak yemeği yiyince hemen dağılın. Söze dalıp lafı koyulaştırmayın. Çünkü böyle davranmanız Peygamber´i rahatsız eder. Fakat o size bir şey söylemekten utanır. Allah ise hakkı dile getirmekten çekinmez. Peygamber´in eşlerinden bir şey istediğinizde, onlardan perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir yoldur. Allah´ın resulüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra onun eşleriyle nikâhlanmanız, size helal kılınmamıştır. Böyle bir şey Allah katında büyük bir vebaldir.