عَاصِف
10:22
عَاصِفٌ
ǎāSifun
sert
Sıfat
Etken
Eril
Merfû` İsim
Belirsiz
هُوَ الَّذِي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِرِيحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَاءَتْهَا رِيحٌ عَاصِفٌ وَجَاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ أُحِيطَ بِهِمْ ۙ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ لَئِنْ أَنْجَيْتَنَا مِنْ هَٰذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ
Huvellezî yuseyyirukum fîl berri vel bahr(bahri), hattâ izâ kuntum fîl fulk(fulki), ve cereyne bihim bi rîhin tayyibetin ve ferihû bihâ câethâ rîhun âsifun ve câehumul mevcu min kulli mekânin ve zannû ennehum uhîta bihim deavûllâhe muhlisîne lehud dîn(dîne), le in enceytenâ min hâzihî le nekûnenne mineş şâkirîn(şâkirîne).
O yürütüyor sizi karada ve denizde. Diyelim, gemidesiniz: Gemiler, içindekileri latîf bir rüzgârla götürüyorlar. İçerdekiler ferah ve sevinç duymaktalar. Birden korkunç bir kasırga geliverdi. Her taraftan dalgalar üzerlerine çullandı. Çepeçevre kuşatıldıklarını düşünüp dini yalnız Allah´a özgüleyerek duaya koyuldular: "Eğer bizi şu durumdan kurtarırsan, yemin olsun, sana şükredenlerden olacağız."
|
عَاصِف
14:18
عَاصِفٍ
ǎāSifin
fırtınalı
İsim
Etken
Eril
Mecrûr İsim
Belirsiz
مَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ ۖ أَعْمَالُهُمْ كَرَمَادٍ اشْتَدَّتْ بِهِ الرِّيحُ فِي يَوْمٍ عَاصِفٍ ۖ لَا يَقْدِرُونَ مِمَّا كَسَبُوا عَلَىٰ شَيْءٍ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَعِيدُ
Meselullezîne keferû bi rabbihim a’mâluhum ke remâdinişteddet bihir rîhu fî yevmin âsıf(âsıfin), lâ yakdirûne mimmâ kesebû alâ şey’(şey’in), zâlike huved dalâlul baîd(baîdu).
Rablerine nankörlük edenlerin amelleri, fırtınalı bir günde rüzgârın tarumar ettiği küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu, dönüşü olmayan sapıklığın ta kendisidir.
|
عَاصِفَة
21:81
عَاصِفَةً
ǎāSifeten
şiddetli
İsim
Dişil, Tekil
Mansûb İsim
Belirsiz
وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ عَاصِفَةً تَجْرِي بِأَمْرِهِ إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا ۚ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِمِينَ
Ve li suleymâner rîha âsıfeten tecrî bi emrihî ilel ardılletî bâreknâ fîhâ ve kunnâ bi kulli şey’in âlimîn(âlimîne).
Ve Süleyman´a kasırgayı boyun eğdirdik. İçini bereketlerle doldurduğumuz toprağa doğru onun emriyle akıp giderdi. Her şeyi bilenleriz biz.
|
عَصْف
55:12
الْعَصْفِ
l-ǎSfi
saplı ve yapraklı
İsim
Eril
Mecrûr İsim
وَالْحَبُّ ذُو الْعَصْفِ وَالرَّيْحَانُ
Vel habbu zul asfi ver reyhân(reyhânu).
Çimli ve samanlı dâne ve hoş kokulu otlar vardır.
|
عَصْف
105:5
كَعَصْفٍ
keǎSfin
ekin yaprağı gibi
İsim
Eril
Mecrûr İsim
Belirsiz
فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَأْكُولٍ
Fe cealehum keasfin me’kûl(me’kûlin).
Nihayet, onları yenik ekin yaprağına çevirdi.
|
عَصْف2
77:2
عَصْفًا
ǎSfen
savuranlara
İsim
İsim Fiil
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفًا
Fel âsıfâti asfâ(asfen).
Esip de büküp devirenlere,
|
عَٰصِفَٰت
77:2
فَالْعَاصِفَاتِ
fel’ǎāSifeti
esip
İsim
Etken
Dişil, Çoğul
Mecrûr İsim
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفًا
Fel âsıfâti asfâ(asfen).
Esip de büküp devirenlere,
|