أَعْطَىٰ
9:29
يُعْطُوا
yuǎ’Tū
verecekleri
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
قَاتِلُوا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حَتَّىٰ يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ
Kâtilûllezîne lâ yu’minûne billâhi ve lâ bil yevmil âhıri ve lâ yuharrimûne mâ harremallâhu ve resûluhu ve lâ yedînûne dînel hakkı minellezîne ûtûl kitâbe hattâ yu’tûl cizyete an yedin ve hum sâgirûn(sâgirûne).
Kendilerine kitap verilenlerden Allah´a ve âhiret gününe inanmayan, Allah´ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.
|
أَعْطَىٰ
9:58
يُعْطَوْا
yuǎ’Tav
kendilerine pay verilmezse
Fiil
İf’al Kalıbı
Edilgen
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَمِنْهُمْ مَنْ يَلْمِزُكَ فِي الصَّدَقَاتِ فَإِنْ أُعْطُوا مِنْهَا رَضُوا وَإِنْ لَمْ يُعْطَوْا مِنْهَا إِذَا هُمْ يَسْخَطُونَ
Ve minhum men yelmizuke fis sadakât(sadakâti), fe in u’tû minhâ radû ve in lem yu’tav minhâ îzâ hum yeshatûn(yeshatûne).
İçlerinden bir kısmı da sadakalar konusunda sana laf dokundurur. Ondan kendilerine verilmişse memnun olurlar. Verilmemişse hemen öfkelenirler.
|
أَعْطَىٰ
9:58
أُعْطُوا
uǎ’Tū
kendilerine pay verilse
Fiil
İf’al Kalıbı
Edilgen
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
وَمِنْهُمْ مَنْ يَلْمِزُكَ فِي الصَّدَقَاتِ فَإِنْ أُعْطُوا مِنْهَا رَضُوا وَإِنْ لَمْ يُعْطَوْا مِنْهَا إِذَا هُمْ يَسْخَطُونَ
Ve minhum men yelmizuke fis sadakât(sadakâti), fe in u’tû minhâ radû ve in lem yu’tav minhâ îzâ hum yeshatûn(yeshatûne).
İçlerinden bir kısmı da sadakalar konusunda sana laf dokundurur. Ondan kendilerine verilmişse memnun olurlar. Verilmemişse hemen öfkelenirler.
|
أَعْطَىٰ
20:50
أَعْطَىٰ
eǎ’Tā
verendir
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَىٰ كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَىٰ
Kâle rabbunellezî a’tâ kulle şey’in halkahu summe hedâ.
Mûsa dedi: "Rabbimiz, herşeye yaratılışını lütfeden, sonra da yol yordam gösteren kudrettir."
|
أَعْطَىٰ
53:34
وَأَعْطَىٰ
ve eǎ’Tā
ve vereni
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
وَأَعْطَىٰ قَلِيلًا وَأَكْدَىٰ
Ve a’tâ kalîlen ve ekdâ.
Azıcık verdi, sona inatla sıkıca tuttu.
|
أَعْطَىٰ
92:5
أَعْطَىٰ
eǎ’Tā
(hayır için) verir
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
فَأَمَّا مَنْ أَعْطَىٰ وَاتَّقَىٰ
Fe emmâ men a’tâ vettekâ.
Kim verir ve sakınırsa,
|
أَعْطَىٰ
93:5
يُعْطِيكَ
yuǎ’Tīke
sana verecektir
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَىٰ
Ve le sevfe yu’tîke rabbuke fe terdâ.
Rabbin sana verecek de sen hoşnut olacaksın!
|
أَعْطَىٰ
108:1
أَعْطَيْنَاكَ
eǎ’Taynāke
sana verdik
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Çoğul
Geçmiş Zaman
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
İnnâ a’taynâkel kevser(kevsere).
Hiç kuşkusuz, biz verdik sana Kevser´i/iyilik, bereket, mutluluk, güzellik, soy ve aydınlığın tükenmezini.
|
تَعَاطَىٰ
54:29
فَتَعَاطَىٰ
fe teǎāTā
o da bıçağı çekti
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَىٰ فَعَقَرَ
Fe nâdev sâhıbehum fe teâtâ fe akar(akare).
Arkadaşlarını çağırdılar, o da hançerini kapıp deveyi boğazladı.
|
عَطَاء
11:108
عَطَاءً
ǎTā'en
bir lütuftur
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَأَمَّا الَّذِينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ إِلَّا مَا شَاءَ رَبُّكَ ۖ عَطَاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ
Ve emmellezîne suidû fe fîl cenneti hâlidîne fîhâ mâ dâmetis semâvâtu vel ardu illâ mâ şâe rabbuk(rabbuke), atâen gayre meczûz(meczûzin).
Mutluluğa erdirilenlere gelince, onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi hariç, gökler ve yer durdukça onlar, hep orada kalacaklardır. Kesintisiz bir lütuf olarak...
|
عَطَاء
17:20
عَطَاءُ
ǎTā'u
hediyesi
İsim
Eril
Merfû` İsim
كُلًّا نُمِدُّ هَٰؤُلَاءِ وَهَٰؤُلَاءِ مِنْ عَطَاءِ رَبِّكَ ۚ وَمَا كَانَ عَطَاءُ رَبِّكَ مَحْظُورًا
Kullen numiddu hâulâi ve hâulâi min atâi rabbik(rabbike), ve mâ kâne atâu rabbike mahzûrâ(mahzûren).
Rabbinin lütfundan nimetlerle hepsine uzanırız: Onlara da bunlara da. Rabbinin lütfu kimse tarafından engellenemez/kısıtlanamaz.
|
عَطَاء
17:20
عَطَاءِ
ǎTā'i
mükafatı-
İsim
Eril
Mecrûr İsim
كُلًّا نُمِدُّ هَٰؤُلَاءِ وَهَٰؤُلَاءِ مِنْ عَطَاءِ رَبِّكَ ۚ وَمَا كَانَ عَطَاءُ رَبِّكَ مَحْظُورًا
Kullen numiddu hâulâi ve hâulâi min atâi rabbik(rabbike), ve mâ kâne atâu rabbike mahzûrâ(mahzûren).
Rabbinin lütfundan nimetlerle hepsine uzanırız: Onlara da bunlara da. Rabbinin lütfu kimse tarafından engellenemez/kısıtlanamaz.
|
عَطَاء
38:39
عَطَاؤُنَا
ǎTā'unā
bizim ihsanımızdır
İsim
Eril
Merfû` İsim
هَٰذَا عَطَاؤُنَا فَامْنُنْ أَوْ أَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ
Hâzâ atâunâ femnun ev emsik bi gayri hisâb(hisâbin).
Bu, bizim lütfumuzdur; ister ver, ister elinde tut. Hesap yok...
|
عَطَاء
78:36
عَطَاءً
ǎTā'en
bir bağış olarak
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
جَزَاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَاءً حِسَابًا
Cezâen min rabbike atâen hısâbâ(hısâben).
Rabbinden bir ödül, tam kıvamında bir bağış.
|