KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Ayn-Lam-Vav      ع ل و 

Yükseklik ve yücelik; şan, şeref, kuvvet ve kudret sahibi olmak, yüksek olmak, yükseltilmiş, yüce, engin, yükselmek, üstesinden gelmek, üzerinde olma, gurur duymak/üzerine/üzerinde, artmak, rütbe ve haysiyette artış, yükseltmek, kaldırmak, üstünlük sağlamak. - büyüklük, yüce - değerli, şerefli olan, üstün - üst taraf.

Türkçe’ye girmiş türevler : âlâ (ulya), alelade, aleyh, aleyküm, aleyna, lalettayin, alazalik (kezalik), alelade, aleyhisselam, binaenaleyh, müşarünileyh, alicenap, ilâ, ilave, illiyyin, teali, müteal, teala, ulvi

~ İbr ˁiliyon עֶלְיוֹן [#ˁly] en yüce, en yüksek

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 70 kez geçiyor.

Gövde(ler)

2 kez أَعْلَوْن
9 kez أَعْلَىٰ
8 kez تَعَالَ
20 kez تَعَٰلَىٰ
1 kez عَال
4 kez عَالِي
2 kez عَالِيَة
2 kez عَالِين
2 kez عِلِّيِّين
4 kez عُلُوّ
3 kez عُلْيَا
11 kez عَلِيّ
1 kez مُتَعَال
1 kez ٱسْتَعْلَىٰ

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


أَعْلَوْن
[HyperLink1] 3:139     الْأَعْلَوْنَ     l-eǎ’levne     üstün geleceksiniz
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

Ve lâ tehinû ve lâ tahzenû ve entumul a’levne in kuntum mu’minîn(mu’minîne).

Gevşemeyin, tasalanmayın. Eğer inanıyorsanız üstün olan sizsiniz.
 


أَعْلَوْن
[HyperLink1] 47:35     الْأَعْلَوْنَ     l-eǎ’levne     galip durumda
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ وَاللَّهُ مَعَكُمْ وَلَنْ يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ

Fe lâ tehinû ve ted’û iles selmi ve entumul a’levne vallâhu meakum ve len yetirekum a’mâlekum.

Gevşemeyin, üstün durumda olduğunuz halde antlaşmaya davet etmeyin! Allah sizinledir; amellerinizi asla yitirmeyecektir.
 


أَعْلَىٰ
[HyperLink1] 79:24     الْأَعْلَىٰ     l-eǎ’lā     en yüce
 
Sıfat         Eril    Merfû` İsim    
    

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَىٰ

Fe kâle ene rabbukumul a’lâ.

Dedi ki: "Ben sizin en yüce rabbinizim."
 


أَعْلَىٰ
[HyperLink1] 87:1     الْأَعْلَى     l-eǎ’lā     yüce
 
Sıfat         Eril    Mecrûr İsim    
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى

Sebbihısme rabbikel a’lâ.

Rabbinin o yüce adını tespih et!
 


أَعْلَىٰ
[HyperLink1] 92:20     الْأَعْلَىٰ     l-eǎ’lā     yüce
 
Sıfat         Eril    Mecrûr İsim    
    

إِلَّا ابْتِغَاءَ وَجْهِ رَبِّهِ الْأَعْلَىٰ

İllebtigâe vechi rabbihil a’lâ.

Yüceler yücesi Rabbinin yüzünü özleyip istemek için veren hariç.
 


أَعْلَىٰ
[HyperLink1] 16:60     الْأَعْلَىٰ     l-eǎ’lā     en yüce
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

لِلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ مَثَلُ السَّوْءِ ۖ وَلِلَّهِ الْمَثَلُ الْأَعْلَىٰ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Lillezîne lâ yu’minûne bil âhıreti meselus sev’(sev’i), ve lillâhil meselul â’lâ, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Âhirete inanmayanlar için kötülük örneği var. En yüce örnekse Allah içindir. O´dur Azîz, O´dur Hakîm.
 


أَعْلَىٰ
[HyperLink1] 20:68     الْأَعْلَىٰ     l-eǎ’lā     üstün gelecek
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قُلْنَا لَا تَخَفْ إِنَّكَ أَنْتَ الْأَعْلَىٰ

Kulnâ lâ tehaf inneke entel a’lâ.

Şöyle dedik: "Korkma, üstün gelecek olan sensin!"
 


أَعْلَىٰ
[HyperLink1] 30:27     الْأَعْلَىٰ     l-eǎ’lā     en yüce
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَهُوَ الَّذِي يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَهُوَ أَهْوَنُ عَلَيْهِ ۚ وَلَهُ الْمَثَلُ الْأَعْلَىٰ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Ve huvellezî yebdeul halka summe yuîduhu, ve huve ehvenu aleyh(aleyhi), ve lehul meselul a’lâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Yaratmaya ilk başlayan/yaratılanları ilk yaratan O´dur. Sonra onları çevirip yeniden yaratacaktır. Bu O´nun için çok da kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce örnekler/en yüce sıfatlar O´nundur. O´dur Azîz, O´dur Hakîm...
 


أَعْلَىٰ
[HyperLink1] 37:8     الْأَعْلَىٰ     l-eǎ’lā     yüce
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

لَا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَإِ الْأَعْلَىٰ وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍ

Lâ yessemmeûne ilel meleil a’lâ ve yukzefûne minkulli cânib(cânibin).

Onlar ne kadar çırpınsalar da o yüce konseyi dinleyemezler. Ve her taraftan atışa tutulurlar;
 


أَعْلَىٰ
[HyperLink1] 38:69     الْأَعْلَىٰ     l-eǎ’lā     yüce
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

مَا كَانَ لِيَ مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَإِ الْأَعْلَىٰ إِذْ يَخْتَصِمُونَ

Mâ kâne liye min ilmin bil meleil a’lâ iz yahtesımûn(yahtesimûne).

"Onlar tartışırlarken, o yüce konsey hakkında benim hiçbir bilgim yoktu."
 


أَعْلَىٰ
[HyperLink1] 53:7     الْأَعْلَىٰ     l-eǎ’lā     yüksek
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَىٰ

Ve huve bil ufukil a’lâ.

En yüksek ufuktadır o.
 


تَعَالَ
[HyperLink1] 3:61     تَعَالَوْا     teǎālev     gelin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

فَمَنْ حَاجَّكَ فِيهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ أَبْنَاءَنَا وَأَبْنَاءَكُمْ وَنِسَاءَنَا وَنِسَاءَكُمْ وَأَنْفُسَنَا وَأَنْفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللَّهِ عَلَى الْكَاذِبِينَ

Fe men hâcceke fîhi min ba’di mâ câeke minel ilmi fe kul teâlev ned’u ebnâenâ ve ebnâekum ve nisâenâ ve nisâekum ve enfusenâ ve enfusekum summe nebtehil fe nec’al la’netallâhi alel kâzibîn(kâzibîne).

Sana ilimden bir nasip geldikten sonra, hak konusunda seninle tartışana de ki: "Gelin; oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, öz benliklerimizi ve öz benliklerinizi çağıralım, mübâhele edelim de Allah´ın lanetini yalancılar üzerine salalım."
 


تَعَالَ
[HyperLink1] 3:64     تَعَالَوْا     teǎālev     gelin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَىٰ كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلَّا نَعْبُدَ إِلَّا اللَّهَ وَلَا نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلَا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ ۚ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ

Kul yâ ehlel kitâbi teâlev ilâ kelimetin sevâin beynenâ ve beynekum ellâ na’bude illâllâhe ve lâ nuşrike bihî şey’en ve lâ yettehize ba’dunâ ba’den erbâben min dûnillâh(dûnillâhi), fe in tevellev fe kûlûşhedû bi ennâ muslimûn(muslimûne).

De ki: "Ey Ehlikitap! Sizin ve bizim aramızda aynı olan şu söze gelin: "Allah´tan başkasına kulluk etmeyelim, O´na hiçbirşeyi ortak koşmayalım. Allah´ı bırakıp da birbirimizi rabler edinmeyelim." Eğer yüz çevirirlerse şöyle söyle: "Tanık olun, biz müslümanlarız/Allah´a teslim olanlarız."
 


تَعَالَ
[HyperLink1] 3:167     تَعَالَوْا     teǎālev     gelin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ نَافَقُوا ۚ وَقِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا قَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوِ ادْفَعُوا ۖ قَالُوا لَوْ نَعْلَمُ قِتَالًا لَاتَّبَعْنَاكُمْ ۗ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ أَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلْإِيمَانِ ۚ يَقُولُونَ بِأَفْوَاهِهِمْ مَا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ ۗ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَ

Ve li ya’lemellezîne nâfekû, ve kîle lehum teâlev kâtilû fî sebîlillâhi evidfeû kâlû lev na’lemu kıtâlen letteba’nâkum, hum lil kufri yevmeizin akrabu minhum lil îmân(îmâni), yekûlûne bi efvâhihim mâ leyse fî kulûbihim, vallâhu a’lemu bi mâ yektumûn(yektumûne).

Ve ikiyüzlülük yapan münafıkları bilsin diye. Onlara, "Hadi gelin, Allah yolunda çarpışın yahut savunma yapın!" dendiğinde: "Savaştan haberimiz olsaydı sizi elbette izlerdik." dediler. O gün onlar, imandan çok küfre yakın idiler. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, onların gizlemekte oldukları şeyi çok iyi bilmektedir.
 


تَعَالَ
[HyperLink1] 4:61     تَعَالَوْا     teǎālev     gelin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَىٰ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنْكَ صُدُودًا

Ve izâ kîle lehum teâlev ilâ mâ enzelallâhu ve iler resûli raeytel munâfıkîne yesuddûne anke sudûdâ(sudûden).

Kendilerine, Allah´ın indirdiğine ve resule gelin denince, o ikiyüzlülerin senden iyice yüz çevirdiklerini görürsün.
 


تَعَالَ
[HyperLink1] 5:104     تَعَالَوْا     teǎālev     gelin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَىٰ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا ۚ أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْئًا وَلَا يَهْتَدُونَ

Ve izâ kîle lehum teâlev ilâ mâ enzelallâhu ve iler resûlî kâlû hasbunâ mâ vecednâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’lemûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).

Onlara, Allah´ın indirdiğine ve resule gelin dendiğinde şöyle derler: "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter." Peki, ataları hiçbir şey bilmiyor, doğru yolu bulamıyor idiyseler de mi?
 


تَعَالَ
[HyperLink1] 6:151     تَعَالَوْا     teǎālev     gelin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

قُلْ تَعَالَوْا أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ ۖ أَلَّا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا ۖ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا ۖ وَلَا تَقْتُلُوا أَوْلَادَكُمْ مِنْ إِمْلَاقٍ ۖ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ ۖ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ ۖ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ ۚ ذَٰلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

Kul teâlev etlu mâ harreme rabbukum aleykum ellâ tuşrikû bihî şey’â(şey’en), ve bil vâlideyni ihsânâ(ihsânen), ve lâ taktulû evlâdekum min imlak(imlakin), nahnu nerzukukum ve iyyâhum, ve lâ takrebûl fevâhışe mâ zahere minhâ ve mâ batan(batane), ve lâ taktulûn nefselletî harremallâhu illâ bil hakk(hakkı), zâlikum vassâkum bihî leallekum ta’kılûn(ta’kılûne).

De ki onlara: "Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O´na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah´ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."
 


تَعَالَ
[HyperLink1] 33:28     فَتَعَالَيْنَ     feteǎāleyne     gelin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Dişil, Çoğul  Emir Kipi      
    

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِأَزْوَاجِكَ إِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ وَأُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحًا جَمِيلًا

Yâ eyyuhen nebiyyu kul li ezvâcike in kuntunne turidnel hayâted dunyâ ve ziynetehâ fe teâleyne umetti’kunne ve userrihkunne serâhan cemîlâ(cemîlen).

Ey Peygamber, eşlerine şöyle söyle: "Eğer şu iğreti dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, haydi gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de sizi güzellikle serbest bırakayım."
 


تَعَالَ
[HyperLink1] 63:5     تَعَالَوْا     teǎālev     gelin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا يَسْتَغْفِرْ لَكُمْ رَسُولُ اللَّهِ لَوَّوْا رُءُوسَهُمْ وَرَأَيْتَهُمْ يَصُدُّونَ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَ

Ve izâ kîle lehum teâlev yestagfir lekum resûlullâhi levvev ruûsehum ve reeytehum yesuddûne ve hum mustekbirûn(mustekbirûne).

Onlara, "Hadi gelin, Allah resulü sizin için af dilesin!" dendiğinde kafalarını öteye çevirirler. Ve sen onların böbürlenmiş bir halde dönüp gittiklerini görürsün.
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 6:100     وَتَعَالَىٰ     ve teǎālā     ve yücedir
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَجَعَلُوا لِلَّهِ شُرَكَاءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ ۖ وَخَرَقُوا لَهُ بَنِينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يَصِفُونَ

Ve cealû lillâhi şurekâel cinne ve halakahum ve harakû lehu benîne ve benâtin bi gayri ilm(ilmin), subhânehu ve teâlâ ammâ yasifûn(yasifûne).

Allah´a bir de cinleri/gözle görülmeyen yaratıkları ortak koştular. Oysaki, onları O yaratmıştır. Bilgisizce O´na oğullar ve kızlar isnat etme saçmalığını gösterdiler. Şanı yücedir O´nun! Onların nitelemelerinin ötesindedir O!
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 7:190     فَتَعَالَى     feteǎālā     oysa yücedir
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَلَمَّا آتَاهُمَا صَالِحًا جَعَلَا لَهُ شُرَكَاءَ فِيمَا آتَاهُمَا ۚ فَتَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Fe lemmâ âtâhumâ sâlihan cealâ lehu şurakâe fîmâ âtâhumâ, fe teâlâllâhu ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah onlara ruhta, bedende güzel bir çocuk verince, kendilerine verdiği nimete ikisi birden Allah´a ortak koşmaya başladılar. Allah onların ortak koştuğu şeylerden arınmıştır.
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 10:18     وَتَعَالَىٰ     ve teǎālā     ve yücedir
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَٰؤُلَاءِ شُفَعَاؤُنَا عِنْدَ اللَّهِ ۚ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللَّهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Ve ya´budûne min dûnillâhi mâ lâ yedurruhum ve lâ yenfeuhum ve yekûlûne hâulâi şufeâunâ indallâh(indallâhi), kul e tunebbiûnâllâhe bimâ lâ ya´lemu fîs semâvâti ve lâ fîl ard(ardı), subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah´ın yanında bir de kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: "Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçılarımızdır." De onlara: "Allah´a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?" Şanı yücedir O´nun, ortak koştuklarından arınmıştır O.
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 16:1     وَتَعَالَىٰ     ve teǎālā     ve yücedir
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ أَتَىٰ أَمْرُ اللَّهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Etâ emrullâhi fe lâ testa’cilûh(testa’cilûhu), subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah´ın emri geldi. Onunla yüzyüze gelmekte acele etmeyin. Tüm varlığın tespih ettiğidir o Allah. Arınmıştır onların şirk koştuklarından.
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 16:3     تَعَالَىٰ     teǎālā     yücedir
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۚ تَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Halakas semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), teâlâ âmmâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Arınmıştır onların ortak tuttukları şeylerden.
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 17:4     وَلَتَعْلُنَّ     veleteǎ’lunne     ve çok böbürleneceksiniz
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَقَضَيْنَا إِلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّا كَبِيرًا

Ve kadaynâ ilâ benî isrâîle fîl kitâbi le tufsidunne fîl ardı merreteyni ve le ta’lunne uluvven kebîrâ(kebîren).

Biz, Beniisrail´e Kitap´ta şu yolda bir yargıda bulunduk: Siz yeryüzünde muhakkak iki kez bozgun vücuda getireceksiniz ve muhakkak büyük bir kibirle böbürleneceksiniz.
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 17:7     عَلَوْا     ǎlev     ele geçirdikleri
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِنْ أَحْسَنْتُمْ أَحْسَنْتُمْ لِأَنْفُسِكُمْ ۖ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا ۚ فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيرًا

İn ahsentum ahsentum li enfusikum ve in ese’tum fe lehâ, fe izâ câe va’dul âhıreti li yesûu vucûhekum ve li yedhulûl mescide kemâ dehalûhu evvele merretin ve li yutebbirû mâ alev tetbîrâ(tetbîren).

Eğer güzel davranırsanız, kendi benlikleriniz için güzellik sergilemiş olursunuz. Ve eğer kötülük yaparsanız o da benlikleriniz aleyhine olur. Bu sırada, yüzlerinizi çirkinleştirsinler, ilk kez girdikleri gibi mabede girsinler ve egemenlik altına aldıklarını yerle bir etsinler diye ikinci vaat geldi.
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 17:43     وَتَعَالَىٰ     ve teǎālā     ve uludur
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا

Subhânehu ve teâlâ ammâ yekûlûne uluvven kebîrâ(kebîren).

O hep tespih edilen, onların söylediklerinden çok uzak ve çok yüksek; hem de ölçüye sığmayacak kadar yüksek...
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 20:114     فَتَعَالَى     feteǎālā     yücedir
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ ۗ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يُقْضَىٰ إِلَيْكَ وَحْيُهُ ۖ وَقُلْ رَبِّ زِدْنِي عِلْمًا

Fe teâlallâhul melikul hak(hakku), ve lâ ta’cel bil kur’âni min kabli en yukdâ ileyke vahyuhu ve kul rabbi zidnî ılmâ(ılmen).

O Melik/o hak hükümdar olan Allah, yüceler yücesidir. Sana vahyi tamamlanmadan önce, Kur´an hakkında aceleci olma. Şöyle de:"Rabbim, ilmimi artır!"
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 23:91     وَلَعَلَا     veleǎlā     ve üstün gelmeğe çalışırdı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَٰهٍ ۚ إِذًا لَذَهَبَ كُلُّ إِلَٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ

Mettehazallâhu min veledin ve mâ kâne meahu min ilâhin izen le zehebe kullu ilâhin bimâ halaka ve le alâ ba’duhum alâ ba’d(ba’dın), subhânallâhi ammâ yasıfûn(yasıfûne).

Allah, çocuk filan edinmemiştir. O´nunla beraber herhangi bir ilah da yoktur. Eğer böyle olsaydı, her ilah kendi yarattığını yok ederdi ve mutlaka biri ötekine üstün gelmeye çalışırdı. Allah´ın şanı onların nitelendirmelerinden yücedir, arınmıştır.
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 23:92     فَتَعَالَىٰ     feteǎālā     ve yücedir
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Âlimil gaybi veş şehâdeti fe teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Gözle görülmeyeni de görüleni de bilendir O. Uzaktır onların ortak koştuklarından.
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 23:116     فَتَعَالَى     feteǎālā     pek yücedir
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ

Fe teâlallâhul melikul hakk(hakku), lâ ilâhe illâ hû(huve), rabbul arşil kerîm(kerîmi).

Yücelerden yücedir, o hak padişah olan Allah! İlah yok O´ndan başka. O şanlı arşın Rabbidir O!
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 27:31     تَعْلُوا     teǎ’lū     büyüklük taslamayın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُونِي مُسْلِمِينَ

Ellâ ta’lû aleyye ve’tûnî muslimîn(muslimîne).

"Söylediği şu: Bana büyüklük taslamaya kalkmayın. Teslim olarak huzuruma gelin."
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 27:63     تَعَالَى     teǎālā     yücedir
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

أَمَّنْ يَهْدِيكُمْ فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ تَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Emmen yehdîkum fî zulumâtil berri vel bahri ve men yursilur riyâha buşren beyne yedey rahmetih(rahmetihî), e ilâhun meallâh(meallâhi), teâlallâhu ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Yoksa size karanın ve denizin karanlıkları içinde yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen mi hayırlı? Allah´ın beraberinde bir ilah daha mı var? Allah, onların ortak tuttuklarından uzaktır, arınmıştır.
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 28:4     عَلَا     ǎlā     ululandı (zorbalığa kalktı)
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْأَرْضِ وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَائِفَةً مِنْهُمْ يُذَبِّحُ أَبْنَاءَهُمْ وَيَسْتَحْيِي نِسَاءَهُمْ ۚ إِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ

İnne fir’avne alâ fîl ardı ve ceale ehlehâ şiyean yestad’ıfu tâifeten minhum yuzebbihu ebnâehum ve yestahyî nisâehum, innehu kâne minel mufsidîn(mufsidîne).

Gerçek şu: Firavun o yerde egemenlik kurmuş ve ora halkını gruplara ayırmıştı. Onlardan bir topluluğu horlayıp eziyordu: Bu topluluğun erkek çocuklarını boğazlıyor, kadınlarına hayasızca davranıyor/kadınların rahimlerini yokluyor/kadınlarını hayata salıyordu. O gerçekten fesadı yayanlardandı.
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 28:68     وَتَعَالَىٰ     ve teǎālā     ve yücedir
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ وَيَخْتَارُ ۗ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Ve rabbuke yahluku mâ yeşâu ve yahtâr(yahtâru), mâ kâne lehumul hıyarat(hıyaratu), subhânallâhi ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Seçim onların değil/onların seçme hakkı yok. Allah, onların ortak koştuklarından yücedir, arınmıştır.
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 30:40     وَتَعَالَىٰ     ve teǎālā     ve yücedir
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ۖ هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذَٰلِكُمْ مِنْ شَيْءٍ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Allâhullezî halakakum summe rezekakum summe yumîtukum summe yuhyîkum, hel min şurekâikum men yef’alu min zâlikum min şey’(şey’in), subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah´tır ki sizi yaratmış, sonra rızıklandırmıştır. Sonra sizi öldürüyor, sonra diriltiyor. Peki, ortak koştuklarınızdan biri var mı, bunlardan birşeyi yapabilecek? Yücedir, arınmıştır onların ortak koştuklarından O.
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 39:67     وَتَعَالَىٰ     ve teǎālā     ve yücedir
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّمَاوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî vel ardu cemîan kabdatuhu yevmel kıyâmeti ves semâvâtu matviyyâtun bi yemînih(yemînihi), subhânehu ve te’âlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah´ı, kadrine/şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Oysaki kıyamet günü, yeryüzü tamamen O´nun avucudur/avucundadır; gökler de O´nun sağ elinde/kudretinde dürülmüş haldedir. Şanı yücedir O´nun; arınmıştır onların ortak koştuklarından.
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 44:19     تَعْلُوا     teǎ’lū     ululanmayın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَأَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللَّهِ ۖ إِنِّي آتِيكُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ

Ve en lâ ta’lû alâllâh(alâllâhi), innîâtîkum bi sultânin mubîn(mubînin).

"Allah´a karşı ululuk taslamayın! Ben size apaçık bir kanıt getirmekteyim."
 


تَعَٰلَىٰ
[HyperLink1] 72:3     تَعَالَىٰ     teǎālā     yücedir
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَأَنَّهُ تَعَالَىٰ جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا

Ve ennehu teâlâ ceddu rabbinâ mettehaze sâhıbeten ve lâ veledâ(veleden).

"Rabbimizin adı/kudreti/işi/gayreti çok yücedir. O, ne bir dişi dost edinmiştir ne de bir çocuk."
 


عَال
[HyperLink1] 10:83     لَعَالٍ     leǎālin     iyice büyüklenmişti
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَمَا آمَنَ لِمُوسَىٰ إِلَّا ذُرِّيَّةٌ مِنْ قَوْمِهِ عَلَىٰ خَوْفٍ مِنْ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِمْ أَنْ يَفْتِنَهُمْ ۚ وَإِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِفِينَ

Fe mâ âmene li mûsâ illâ zurriyyetun min kavmihî alâ havfin min fir’avne ve melâihim en yeftinehum, ve inne fir’avne leâlin fîl ard(ardı) ve innehu le minel musrifîn(musrifîne).

Firavun ve kodamanlarının kendilerine kötülük etmelerinden korktukları için, kavmi arasından bir gençlik grubu dışında hiç kimse Mûsa´ya inanmadı. Çünkü Firavun, o toprakta gerçekten çok üstündü ve gerçekten sınır tanımaz azgınlardan biriydi.
 


عَالِي
[HyperLink1] 11:82     عَالِيَهَا     ǎāliyehā     üstünü
 
İsim    Etken     Eril    Mansûb İsim    
    

فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا جَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهَا حِجَارَةً مِنْ سِجِّيلٍ مَنْضُودٍ

Fe lemmâ câe emrunâ cealnâ âliyehâ sâfilehâ ve emtarnâ aleyhâ hicâreten min siccîlin mendûd(mendûdin).

Nihayet emrimiz gelince oranın üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine, pişirilmiş çamurdan yapılıp istif edilmiş taş yağdırdık.
 


عَالِي
[HyperLink1] 15:74     عَالِيَهَا     ǎāliyehā     üstünü
 
İsim    Etken     Eril    Mansûb İsim    
    

فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجِّيلٍ

Fe cealnâ âliyehâ sâfilehâ ve emternâ aleyhim hıcâreten min siccîl(siccîlin).

O kentin üstünü altına getirdik/üst düzeydekileri alt düzeye indirdik. Ve üzerlerine pişmiş çamurdan taşlar yağdırdık.
 


عَالِي
[HyperLink1] 44:31     عَالِيًا     ǎāliyen     ululanan
 
İsim    Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

مِنْ فِرْعَوْنَ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِنَ الْمُسْرِفِينَ

Min fir’avn(fir’avne), innehu kâne âliyen minel musrifîn(musrifîne).

Firavun´dan kurtardık. Firavun, haddi aşanların büyüklük taslayanlarından biriydi.
 


عَالِي
[HyperLink1] 76:21     عَالِيَهُمْ     ǎāliyehum     üstlerinde vardır
 
İsim    Etken     Eril    Mansûb İsim    
    

عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُنْدُسٍ خُضْرٌ وَإِسْتَبْرَقٌ ۖ وَحُلُّوا أَسَاوِرَ مِنْ فِضَّةٍ وَسَقَاهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا

Âliyehum siyâbu sundusin hudrun ve istebrakun ve hullû esâvira min fıddah(fıddatin), ve sekâhum rabbuhum şarâben tahûrâ(tahûren).

Üzerlerinde yeşil ince ipeklerle, sırmalı, kalın ipeklerden giysiler vardır. Gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir. Ve Rableri onlara tertemiz bir içki ikram etmiştir.
 


عَالِيَة
[HyperLink1] 69:22     عَالِيَةٍ     ǎāliyetin     yüksek
 
Sıfat    Etken     Dişil    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ

Fî cennetin âliyeh(âliyetin).

Yüksek bir bahçe içindedir.
 


عَالِيَة
[HyperLink1] 88:10     عَالِيَةٍ     ǎāliyetin     yüksek
 
Sıfat    Etken     Dişil    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ

Fî cennetin âliyeh(âliyetun).

Yüksek bir bahçededir;
 


عَالِين
[HyperLink1] 23:46     عَالِينَ     ǎālīne     böbürlenen
 
Sıfat    Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ

İlâ fir’avne ve meleihî festekberû ve kânû kavmen âlîn(âlîne).

Firavun´a ve kodamanlarına. Ancak kibre saptılar, çünkü kendilerini büyük gören bir topluluktu onlar.
 


عَالِين
[HyperLink1] 38:75     الْعَالِينَ     l-ǎālīne     yüceler-
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا مَنَعَكَ أَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّ ۖ أَسْتَكْبَرْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَالِينَ

Kâle yâ iblîsu mâ meneake en tescude limâ halaktu bi yedeyy(yedeyye), estekberte em kunte minel âlîn(âlîne).

Allah dedi: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan neydi? Burnu büyüklük mü ettin, yoksa yücelenlerden mi oldun?"
 


عِلِّيِّين
[HyperLink1] 83:18     عِلِّيِّينَ     ǐlliyyīne     İlliyyindedir
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْأَبْرَارِ لَفِي عِلِّيِّينَ

Kellâ inne kitâbel ebrâri lefî illiyyîn(illiyyîne).

Hayır, sandıkları gibi değil! İyilik sergileyenlerin kitabı İlliyyûn´da, en yüce burçlardadır.
 


عِلِّيِّين
[HyperLink1] 83:19     عِلِّيُّونَ     ǐlliyyūne     İlliyyin(’in)
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ

Ve mâ edrâke mâ ılliyyûn(ılliyyûne).

İlliyyûn´un ne olduğunu sana anlatan nedir?
 


عُلُوّ
[HyperLink1] 17:4     عُلُوًّا     ǔluvven     büyüklenme ile
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَقَضَيْنَا إِلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّا كَبِيرًا

Ve kadaynâ ilâ benî isrâîle fîl kitâbi le tufsidunne fîl ardı merreteyni ve le ta’lunne uluvven kebîrâ(kebîren).

Biz, Beniisrail´e Kitap´ta şu yolda bir yargıda bulunduk: Siz yeryüzünde muhakkak iki kez bozgun vücuda getireceksiniz ve muhakkak büyük bir kibirle böbürleneceksiniz.
 


عُلُوّ
[HyperLink1] 17:43     عُلُوًّا     ǔluvven     yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا

Subhânehu ve teâlâ ammâ yekûlûne uluvven kebîrâ(kebîren).

O hep tespih edilen, onların söylediklerinden çok uzak ve çok yüksek; hem de ölçüye sığmayacak kadar yüksek...
 


عُلُوّ
[HyperLink1] 27:14     وَعُلُوًّا     ve ǔluvve n     ve böbürlenmeleri yüzünden
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَا أَنْفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّا ۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ

Ve cehadû bihâ vesteykanethâ enfusuhum zulmen ve uluvvâ(uluvven), fenzur keyfe kâne âkıbetul mufsidîn(mufsidîne).

Zulüm ve böbürlenmeyle, ona karşı çıktılar. Oysaki öz benlikleri, onun gerçekliğine kanaat getirmişti. Bak da gör, nasıl olmuştur o bozguncuların sonu!
 


عُلُوّ
[HyperLink1] 28:83     عُلُوًّا     ǔluvven     böbürlenmeyi
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

تِلْكَ الدَّارُ الْآخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الْأَرْضِ وَلَا فَسَادًا ۚ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ

Tilked dârul âhıretu nec’aluhâ lillezîne lâ yurîdûne uluvven fîl ardı ve lâ fesâdâ(fesâden), vel âkıbetu lil muttekîn(muttekîne).

İşte âhiret yurdu! Biz onu, yeryüzünde üstünlük taslamayanlarla bozgunculuk peşinde koşmayanlara veririz. Sonuç, takva sahiplerinindir.
 


عُلْيَا
[HyperLink1] 20:4     الْعُلَى     l-ǔlā     yüce
 
Sıfat         Çoğul    Mansûb İsim    
    

تَنْزِيلًا مِمَّنْ خَلَقَ الْأَرْضَ وَالسَّمَاوَاتِ الْعُلَى

Tenzîlen mimmen halakal arda ves semâvâtil ulâ.

Yeri ve o yüce mi yüce gökleri yaratandan bir vahiy olarak indirdik.
 


عُلْيَا
[HyperLink1] 20:75     الْعُلَىٰ     l-ǔlā     yüksek
 
Sıfat         Dişil, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَمَنْ يَأْتِهِ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَأُولَٰئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلَىٰ

Ve men ye’tihî mu’minen kad amiles sâlihâti fe ulâike lehumud derecâtul ulâ.

O´nun huzuruna, hayra ve barışa yönelik iyilikler üretmiş bir mümin olarak varana gelince, işte böyleleri için çok yüksek dereceler öngörülmüştür.
 


عُلْيَا
[HyperLink1] 9:40     الْعُلْيَا     l-ǔlyā     yüce olandır
 
İsim         Dişil, Tekil    Merfû` İsim    
    

إِلَّا تَنْصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللَّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُوا ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لَا تَحْزَنْ إِنَّ اللَّهَ مَعَنَا ۖ فَأَنْزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُوا السُّفْلَىٰ ۗ وَكَلِمَةُ اللَّهِ هِيَ الْعُلْيَا ۗ وَاللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

İlla tensurûhu fe kad nasarahullâhu iz ahrecehullezîne keferû sâniyesneyni iz humâ fîl gâri iz yekûlu li sâhibihî lâ tahzen innallâhe meanâ, fe enzelallâhu sekînetehu aleyhi ve eyyedehu bicunûdin lem terevhâ ve ceale kelimetellezîne keferûs suflâ, ve kelimetullâhi hiyel ulyâ vallâhu azîzun hakîm (hakîmun).

Eğer siz ona yardım etmezseniz bilin ki, Allah ona zaten yardım etmişti. Hani küfredenler onu iki kişinin ikincisi olarak yurdundan çıkardıklarında, mağarada bulundukları bir sırada arkadaşına şöyle diyordu: "Tasalanma, Allah bizimle." Bunun üzerine Allah ona sükûnet indirmiş ve kendisini sizin görmediğiniz ordularla desteklemişti de küfre sapanların sözünü sefil kılıp alçaltmıştı. Allah´ın sözü ise yüce olanın ta kendisidir. Allah Azîz´dir, Hakîm´dir.
 


عَلِيّ
[HyperLink1] 19:50     عَلِيًّا     ǎliyyen     yüce
 
Sıfat         Eril, Tekil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا

Ve vehebnâ lehum min rahmetinâ ve cealnâ lehum lisâne sıdkın aliyyâ(aliyyen).

Onlara, rahmetimizden nimetler bağışladık. Ve kendileri için yüksek bir doğruluk dili oluşturduk.
 


عَلِيّ
[HyperLink1] 19:57     عَلِيًّا     ǎliyyen     yüce
 
Sıfat         Eril, Tekil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا

Ve refa’nâhu mekânen aliyyâ(aliyyen).

Onu yüce bir mekâna yükselttik.
 


عَلِيّ
[HyperLink1] 40:12     الْعَلِيِّ     l-ǎliyyi     yüce
 
Sıfat         Eril, Tekil    Mecrûr İsim    
    

ذَٰلِكُمْ بِأَنَّهُ إِذَا دُعِيَ اللَّهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْ ۖ وَإِنْ يُشْرَكْ بِهِ تُؤْمِنُوا ۚ فَالْحُكْمُ لِلَّهِ الْعَلِيِّ الْكَبِيرِ

Zâlikum bi ennehû izâ duiyallâhu vahdehu kefertum, ve in yuşrek bihî tu’minû, fel hukmu lillâhil aliyyil kebîr(kebîri).

Bu halinizin sebebi şu: Allah´a, yalnız O´na çağrıldığınızda inkâr etmiştiniz. O´na ortak koşulduğunda ise iman ediyordunuz. Artık hüküm o en yüce, o en büyük olan Allah´ın...
 


عَلِيّ
[HyperLink1] 2:255     الْعَلِيُّ     l-ǎliyyu     yücedir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ ۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ ۚ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ مَنْ ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۚ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ ۖ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِهِ إِلَّا بِمَا شَاءَ ۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ ۖ وَلَا يَئُودُهُ حِفْظُهُمَا ۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ

Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm(kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm(nevmun), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ard(ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih(iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhus semâvâti vel ard(arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîm(azîmu).

Allah´tan başka ilâh yok. Hayy´dır O, sürekli diridir; Kayyûm´dur O, kudretin kaynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O´na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız O´nun dur. O´nun huzurunda, bizzat O´nun izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O´nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O´nun kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O´na hiç de zor gelmez. Aliy´dir O, yüceliği sınırsızdır; Azîm´dir O, büyüklüğü sınırsızdır.
 


عَلِيّ
[HyperLink1] 4:34     عَلِيًّا     ǎliyyen     yücedir
 
İsim         Eril, Tekil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا فَضَّلَ اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ وَبِمَا أَنْفَقُوا مِنْ أَمْوَالِهِمْ ۚ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللَّهُ ۚ وَاللَّاتِي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ ۖ فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبِيلًا ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيًّا كَبِيرًا

Er ricâlu kavvâmûne alen nisâi bi mâ faddalallâhu ba’dahum alâ ba’dın ve bi mâ enfekû min emvâlihim fes sâlihâtu kânitâtun hâfizâtun lil gaybi bi mâ hafizallâh(hafizallâhu) vellâtî tehâfûne nuşûzehunne fe ızûhunne vehcurûhunn(vehcurûhunne) fîl medâcıı vadrıbûhunne fe in ata’nekum fe lâ tebgû aleyhinne sebîlâ(sebîlen) innallâhe kâne aliyyen kebîrâ(kebîren).

Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah´ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.
 


عَلِيّ
[HyperLink1] 22:62     الْعَلِيُّ     l-ǎliyyu     çok yücedir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ هُوَ الْبَاطِلُ وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ

Zâlike bi ennallâhe huvel hakku ve enne mâ yed’ûne min dûnihî huvel bâtılu ve ennallâhe huvel aliyyul kebîr(kebîru).

Evet böyledir! Çünkü Allah Hakk´ın ta kendisidir. O´nun berisinden yalvarıp çağırdıkları ise bâtılın ta kendisidir. Hiç kuşkusuz, Allah Aliyy´dir, Kebîr´dir.
 


عَلِيّ
[HyperLink1] 31:30     الْعَلِيُّ     l-ǎliyyu     ulu
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الْبَاطِلُ وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ

Zâlike bi ennellâhe huvel hakku ve enne mâ yed’ûne min dûnihil bâtılu ve ennallâhe huvel aliyyul kebîr(kebîru).

Bu böyledir; çünkü Allah, Hakk´ın ta kendisidir. O´nun berisinde yalvarıp yakardıkları ise bâtıldır. Ve Allah Aliyy´dir, yüceliğine sınır yoktur; Kebîr´dir, büyüklüğüne sınır yoktur.
 


عَلِيّ
[HyperLink1] 34:23     الْعَلِيُّ     l-ǎliyyu     yücedir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

وَلَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ عِنْدَهُ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُ ۚ حَتَّىٰ إِذَا فُزِّعَ عَنْ قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ ۖ قَالُوا الْحَقَّ ۖ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ

Ve lâ tenfeuş şefâatu indehû illâ li men ezine leh(lehu), hattâ izâ fuzzia an kulûbihim kâlû mâzâ kâle rabbukum, kâlûl hakk(hakka), ve huvel aliyyul kebîr(kebîru).

O´nun katında, bizzat kendisinin izin verdiği kimseden başkasının şefaatı/kendisinin izin verdiği kimseden başkası için şefaat yarar sağlamaz. Sonunda, kalplerinden korku giderilince: "Rabbimiz ne dedi?" derler. "Hakkı söyledi, O´dur Aliyy, O´dur Kebîr."
 


عَلِيّ
[HyperLink1] 42:4     الْعَلِيُّ     l-ǎliyyu     yücedir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ

Lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve huvel aliyyul azîm(azîmu).

Göklerdeki ve yerdeki her şey O´nundur. Öylesine yüce, öylesine büyüktür O!
 


عَلِيّ
[HyperLink1] 42:51     عَلِيٌّ     ǎliyyun     yücedir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَنْ يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاءُ ۚ إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ

Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm(hakîmun).

Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur; yahut da bir resul gönderir de kendi izniyle dilediğini vahyeder. Yüceler yücesi O´dur; hüküm ve hikmet sahibi O´dur.
 


عَلِيّ
[HyperLink1] 43:4     لَعَلِيٌّ     leǎliyyun     elbette yücedir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ

Ve innehu fî ummil kitâbi ledeynâ le alîyyun hakîm(hakîmun).

Ve o, bizim katımızdaki ana Kitap´ta çok yüce, çok hikmetlidir.
 


مُتَعَال
[HyperLink1] 13:9     الْمُتَعَالِ     l-muteǎāli     yücedir
 
İsim  Tefâ’ul Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim    
    

عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْكَبِيرُ الْمُتَعَالِ

Âlimul gaybi veş şehâdetil kebîrul muteâl(muteâli).

Gaybı da görünen âlemi de bilendir/Âlim´dir O... Kebîr, sınırsızca büyük O´dur; Müteâl, sonsuzca yüce O´dur.
 


ٱسْتَعْلَىٰ
[HyperLink1] 20:64     اسْتَعْلَىٰ     steǎ’lā     üstün gelen
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا ۚ وَقَدْ أَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلَىٰ

Fe ecmiû keydekum summe’tû saffâ(saffen), ve kad eflehal yevme menista’lâ.

"Hemen hünerlerinizi birleştirin; sonra saf bağlamış olarak gelin! Bugün, üstün gelen kurtulmuş olacaktır."