عُذْر
18:76
عُذْرًا
ǔƶran
bir özür
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
قَالَ إِنْ سَأَلْتُكَ عَنْ شَيْءٍ بَعْدَهَا فَلَا تُصَاحِبْنِي ۖ قَدْ بَلَغْتَ مِنْ لَدُنِّي عُذْرًا
Kâle in seeltuke an şey’in ba’dehâ fe lâ tusâhıbnî, kad belagte min ledunnî uzrâ(uzren).
Mûsa dedi ki: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme. Vallahi, öyle bir durumda benden ayrılmakta mazur sayılacaksın."
|
عُذْر
77:6
عُذْرًا
ǔƶran
özür
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
عُذْرًا أَوْ نُذْرًا
Uzren ev nuzrâ(nuzren).
Özür yahut uyarı için,
|
مَعَاذِير
75:15
مَعَاذِيرَهُ
meǎāƶīrahu
özürler
İsim
Eril
Mansûb İsim
وَلَوْ أَلْقَىٰ مَعَاذِيرَهُ
Ve lev elkâ meâzîreh(meâzîrehu).
Dökse de ortaya tüm mazeretlerini.
|
مُعَذِّرُون
9:90
الْمُعَذِّرُونَ
l-muǎƶƶirūne
özür bahane eden
İsim
Tef’il Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
وَجَاءَ الْمُعَذِّرُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ لِيُؤْذَنَ لَهُمْ وَقَعَدَ الَّذِينَ كَذَبُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ سَيُصِيبُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Ve câel muazzirûne minel a’râbi lî yu’zene lehum ve ka’adellezîne kezebûllâhe ve resûleh(resûlehu), se yusîbullezîne keferû minhum azâbun elîm(elîmun).
Göçebe Arapların özür bahane edenleri kendilerine izin verilmesi için geldiler; Allah´a ve resulüne yalan söyleyenler oturdular. Onların küfre sapanlarına korkunç bir azap erişecektir.
|
مَعْذِرَة
7:164
مَعْذِرَةً
meǎ’ƶiraten
ma’zeret için
İsim
Dişil
Mansûb İsim
Belirsiz
وَإِذْ قَالَتْ أُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا ۙ اللَّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا ۖ قَالُوا مَعْذِرَةً إِلَىٰ رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Ve iz kâlet ummetun minhum lime teizûne kavmenillâhu muhlikuhum ev muazzibuhum azâben şedîdâ(şedîden), kâlû ma’zireten ilâ rabbikum ve leallehum yettekûn(yettekûne).
İçlerinden bir topluluk şöyle dedi: "Allah´ın helak edeceği yahut şiddetli bir azapla azaplandıracağı bir topluma ne diye öğüt verip duruyorsunuz? Dediler ki: "Rabbinize karşı bir mazeret olsun diye ve bir de korunup sakınırlar ümidiyle."
|
مَعْذِرَة
30:57
مَعْذِرَتُهُمْ
meǎ’ƶiratuhum
mazeretleri
İsim
Dişil
Merfû` İsim
فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
Fe yevmeizin lâ yenfeullezîne zalemû ma’ziratuhum ve lâ hum yusta’tebûn(yusta’tebûne).
Zulmetmiş olanlara, özür bildirmeleri o gün yarar sağlamayacak. Onlardan Allah´ı hoşnut etmeleri de istenmez.
|
مَعْذِرَة
40:52
مَعْذِرَتُهُمْ
meǎ’ƶiratuhum
ma’zeretleri
İsim
Dişil
Merfû` İsim
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ ۖ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ
Yevme lâ yenfeuz zâlimîne ma’ziretuhum ve lehumullâ’netu ve lehum sûud dâr(dâri).
O gün ileri sürdükleri özürleri, zalimlere yarar sağlamayacaktır. Lanet var onlar için ve yurtların en kötüsü onların.
|
يَعْتَذِرُ
9:66
تَعْتَذِرُوا
teǎ’teƶirū
hiç özür dilemeyin
Fiil
İfti’al Kalıbı
2. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
لَا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ ۚ إِنْ نَعْفُ عَنْ طَائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَائِفَةً بِأَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ
Lâ ta’tezirû kad kefertum ba’de îmânikum, in na’fu an tâifetin minkum nuazzib tâifeten bi ennehum kânû mucrimîn(mucrimîne).
Özür beyan etmeyin; imanınızdan sona küfre saptınız. İçinizden bir grubu affetsek bile diğer bir grubu, günaha batmış kişiler oldukları için azaba uğratacağız.
|
يَعْتَذِرُ
9:94
يَعْتَذِرُونَ
yeǎ’teƶirūne
özür dilerler
Fiil
İfti’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
يَعْتَذِرُونَ إِلَيْكُمْ إِذَا رَجَعْتُمْ إِلَيْهِمْ ۚ قُلْ لَا تَعْتَذِرُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكُمْ قَدْ نَبَّأَنَا اللَّهُ مِنْ أَخْبَارِكُمْ ۚ وَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Ya´tezirûne ileykum izâ reca´tum ileyhim, kul lâ ta´tezirû len nu´mine lekum kad nebbe enallâhu min ahbârikum, ve se yerallâhu amelekum ve resûluhu summe tureddûne ilâ âlimil gaybi veş şehâdetî fe yunebbiukum bi mâ kuntum ta´melûn(ta´melûne).
Dönüp yanlarına geldiğinizde sizden özür dilerler. De ki: "Özür dilemeyin. Size asla inanmayacağız. Allah bize sizin hallerinizden birçoğunu haber vermiştir. Yapıp ettiğinizi Allah da resulü de görecektir. Sonra görünmeyen ve görünen âlemleri bilenin huzuruna çıkarılacaksınız da O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.
|
يَعْتَذِرُ
9:94
تَعْتَذِرُوا
teǎ’teƶirū
özür dilemeyin
Fiil
İfti’al Kalıbı
2. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
يَعْتَذِرُونَ إِلَيْكُمْ إِذَا رَجَعْتُمْ إِلَيْهِمْ ۚ قُلْ لَا تَعْتَذِرُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكُمْ قَدْ نَبَّأَنَا اللَّهُ مِنْ أَخْبَارِكُمْ ۚ وَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Ya´tezirûne ileykum izâ reca´tum ileyhim, kul lâ ta´tezirû len nu´mine lekum kad nebbe enallâhu min ahbârikum, ve se yerallâhu amelekum ve resûluhu summe tureddûne ilâ âlimil gaybi veş şehâdetî fe yunebbiukum bi mâ kuntum ta´melûn(ta´melûne).
Dönüp yanlarına geldiğinizde sizden özür dilerler. De ki: "Özür dilemeyin. Size asla inanmayacağız. Allah bize sizin hallerinizden birçoğunu haber vermiştir. Yapıp ettiğinizi Allah da resulü de görecektir. Sonra görünmeyen ve görünen âlemleri bilenin huzuruna çıkarılacaksınız da O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.
|
يَعْتَذِرُ
66:7
تَعْتَذِرُوا
teǎ’teƶirū
özür dilemeyin
Fiil
İfti’al Kalıbı
2. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَعْتَذِرُوا الْيَوْمَ ۖ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Yâ eyyuhellezîne keferû lâ ta’tezirûl yevm(yevme), innemâ tuczevne mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ey küfre sapanlar! Özür dilemeyin bugün! Çünkü siz yapıp ettiklerinizin karşılığı olarak cezalandırılıyorsunuz.
|
يَعْتَذِرُ
77:36
فَيَعْتَذِرُونَ
feyeǎ’teƶirūne
özür dilesinler
Fiil
İfti’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ
Ve lâ yu’zenu lehum fe ya’tezirûn(ya’tezirûne).
İzin verilmez ki onlara özür dilesinler.
|