عَاقِر
3:40
عَاقِرٌ
ǎāḳirun
kısırken
İsim
Etken
Eril
Merfû` İsim
Belirsiz
قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَأَتِي عَاقِرٌ ۖ قَالَ كَذَٰلِكَ اللَّهُ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ
Kâle rabbi ennâ yekûnu lî gulâmun ve kad beleganiyel kiberu vemraetî âkir(âkirun), kâle kezâlikellâhu yef’alu mâ yeşâ’(yeşâu).
Dedi ki: "Rabbim, benim nasıl çocuğum olur? İhtiyarlık tam bir biçimde üstüme binmiş, karım kısır." Allah cevap verdi: "Allah, dilediği şeyi işte böyle yapar."
|
عَاقِر
19:5
عَاقِرًا
ǎāḳiran
kısırdır
İsim
Etken
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا فَهَبْ لِي مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّا
Ve innî hıftul mevâliye min verâî ve kânetimreetî âkıran feheb lî min ledunke veliyyâ(veliyyen).
"Ben, arkamdan gelecek yakınlarımdan endişe ediyorum. Karımsa kısır. O halde, katından bana bir dost bağışla;
|
عَاقِر
19:8
عَاقِرًا
ǎāḳiran
kısırdır
İsim
Etken
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِيًّا
Kâle rabbî ennâ yekûnu lî gulâmun ve kânetimreetî âkıran ve kad belagtu minel kiberi ıtiyyâ(ıtiyyen).
Dedi: "Rabbim, benim için oğul nasıl söz konusu olur? Karım, doğurganlığını yitirmiştir, bense yaşlılığın gerçekten en ileri basamağına ulaştım."
|
عَقَرَ
7:77
فَعَقَرُوا
feǎḳarū
derken boğazladılar
Fiil
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
فَعَقَرُوا النَّاقَةَ وَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ وَقَالُوا يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ
Fe akarûn nâkate ve atev an emri rabbihim ve kâlû yâ sâlihu´tinâ bimâ teidunâ in kunte minel murselîn(murselîne).
Bu arada dişi deveyi boğazladılar. Ve Rablerinin emrinden dışarı çıkıp şöyle dediler: "Ey Salih! Eğer Allah tarafından gönderilenlerdensen, bizi tehdit ettiğin şeyi önümüze getiriver."
|
عَقَرَ
11:65
فَعَقَرُوهَا
feǎḳarūhā
yine de onu kestiler
Fiil
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُوا فِي دَارِكُمْ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ ۖ ذَٰلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍ
Fe akarûhâ fe kâle temetteû fî dârikum selâsete eyyâm(eyyâmin), zâlike va´dun gayru mekzûb(mekzûbin).
Ama deveyi yere yıkıp kestiler. Sâlih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha nimetlenin. Bu, yalanlanamayacak bir tehdittir."
|
عَقَرَ
26:157
فَعَقَرُوهَا
feǎḳarūhā
nihayet onu kestiler
Fiil
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ
Fe akarûhâ fe asbahû nâdimîn(nâdimîne).
Onu yere yatırıp kestiler. Sonra da pişman oldular.
|
عَقَرَ
54:29
فَعَقَرَ
fe ǎḳara
(deveyi) kesti
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَىٰ فَعَقَرَ
Fe nâdev sâhıbehum fe teâtâ fe akar(akare).
Arkadaşlarını çağırdılar, o da hançerini kapıp deveyi boğazladı.
|
عَقَرَ
91:14
فَعَقَرُوهَا
fe ǎḳarūhā
ve onu kestiler
Fiil
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوَّاهَا
Fe kezzebûhu fe akarûhâ fe demdeme aleyhim rabbuhum bi zenbihim fe sevvâhâ.
Fakat elçiye inanmadılar da deveyi devirip boğazladılar. Bunun üzerine, Rableri onların günahlarını kendi başlarına geçirdi de o yurdu dümdüz etti.
|