KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Ayn-Ye-Nun      ع ي ن 

to hurt in the eye, smite anyone with the evil eye, flow tears, become a spy. Aayan - to view, face. 'Ainun - eye, look, hole, but of a tree, spy, middle letter of a trilateral word, spring of water, chief, personage of a place. A'yan (pl. 'Inun): lovely, wide-eyed, lovely black eyed. Ma'iinun - water, spring.

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 65 kez geçiyor.

Gövde(ler)

57 kez عَيْن
4 kez عِين
4 kez مَّعِين

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


عَيْن
[HyperLink1] 2:60     عَيْنًا     ǎynen     göze (pınar)
 
İsim         Dişil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَإِذِ اسْتَسْقَىٰ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ فَقُلْنَا اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ ۖ فَانْفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا ۖ قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ ۖ كُلُوا وَاشْرَبُوا مِنْ رِزْقِ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ

Ve izisteskâ mûsâ li kavmihî fe kulnâdrib bi asâkel hacer(hacere) fenfeceret minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum kulû veşrebû min rızkıllâhi ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne).

Bir zamanlar Mûsa, toplumu için su istemişti de biz, "Değneğinle şu taşa vur!" demiştik. Taştan hemen oniki göze fışkırmıştı. Her bölük insan kendilerine özgü su kaynağını bilmişti. "Allah´ın rızkından yiyin, için; yeryüzünde bozgunculuk yaparak şuna buna saldırmayın." demiştik.
 


عَيْن
[HyperLink1] 3:13     الْعَيْنِ     l-ǎyni     gözlerinin
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

قَدْ كَانَ لَكُمْ آيَةٌ فِي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَا ۖ فِئَةٌ تُقَاتِلُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَأُخْرَىٰ كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُمْ مِثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِ ۚ وَاللَّهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِهِ مَنْ يَشَاءُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِأُولِي الْأَبْصَارِ

Kad kâne lekum âyetun fî fieteynil tekatâ fietun tukâtilu fî sebîlillâhi ve uhrâ kâfiratun yeravnehum misleyhim ra’yel ayn(ayni), vallâhu yûeyyidu bi nasrihî men yeşâ’(yeşâu) inne fî zâlike le ibreten li ulîl ebsâr(ebsâri).

Yüz yüze gelen şu iki toplulukta sizin için bir ibret vardır: Biri Allah yolunda çarpışıyordu; ötekisi küfre batmıştı. Allah yolunda çarpışanları, kafa gözleriyle kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah, öz yardımıyla dilediğini destekler. İşte bunda, gözleri olanlar için gerçek bir ibret vardır.
 


عَيْن
[HyperLink1] 5:45     وَالْعَيْنَ     vel’ǎyne     ve göze
 
İsim         Dişil    Mansûb İsim    
    

وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ فِيهَا أَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالْأَنْفَ بِالْأَنْفِ وَالْأُذُنَ بِالْأُذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌ ۚ فَمَنْ تَصَدَّقَ بِهِ فَهُوَ كَفَّارَةٌ لَهُ ۚ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Ve ketebnâ aleyhim fîhâ ennen nefse bin nefsi vel ayne bil ayni vel enfe bil enfi vel uzune bil uzuni ves sinne bis sinni vel curûha kısâs(kısâsun) fe men tesaddeka bihî fe huve keffâretun leh(lehu) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).

O Kitap´ta onlar üzerine şöyle yazmıştık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş... Yaralamalar karşılığında da kısas. Kim kısası bağışlarsa, bu bağışlaması kendisi için günahlara bir perde olur. Allah´ın indirdiğiyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.
 


عَيْن
[HyperLink1] 5:45     بِالْعَيْنِ     bil-ǎyni     göz
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ فِيهَا أَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالْأَنْفَ بِالْأَنْفِ وَالْأُذُنَ بِالْأُذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌ ۚ فَمَنْ تَصَدَّقَ بِهِ فَهُوَ كَفَّارَةٌ لَهُ ۚ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Ve ketebnâ aleyhim fîhâ ennen nefse bin nefsi vel ayne bil ayni vel enfe bil enfi vel uzune bil uzuni ves sinne bis sinni vel curûha kısâs(kısâsun) fe men tesaddeka bihî fe huve keffâretun leh(lehu) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).

O Kitap´ta onlar üzerine şöyle yazmıştık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş... Yaralamalar karşılığında da kısas. Kim kısası bağışlarsa, bu bağışlaması kendisi için günahlara bir perde olur. Allah´ın indirdiğiyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.
 


عَيْن
[HyperLink1] 5:83     أَعْيُنَهُمْ     eǎ’yunehum     gözlerinin
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَإِذَا سَمِعُوا مَا أُنْزِلَ إِلَى الرَّسُولِ تَرَىٰ أَعْيُنَهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّ ۖ يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ

Ve izâ semiû mâ unzile ilerresûli terâ a’yunehum tefîdu mined dem’ı mimmâ arefû minel hakk(hakkı), yekûlûne rabbenâ âmennâ fektubnâ meaş şâhidîn(şâhidîne).

Resule indirileni dinlediklerinde farkına vardıkları gerçekten dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Şöyle derler: "Ey Rabbimiz, iman ettik. Artık bizi de gerçeğin tanıklarıyla birlikte kaydet."
 


عَيْن
[HyperLink1] 7:116     أَعْيُنَ     eǎ’yune     gözlerini
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mansûb İsim    
    

قَالَ أَلْقُوا ۖ فَلَمَّا أَلْقَوْا سَحَرُوا أَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَاءُوا بِسِحْرٍ عَظِيمٍ

Kâle elkû fe lemmâ elkav seharû a’yunen nâsi vesterhebûhum ve câû bi sihrin azîm(azîmin).

"Siz sergileyin." dedi. Hünerlerini ortaya atınca, halkın gözlerini büyülediler, onları dehşete düşürdüler. Çok büyük bir büyü sergilediler.
 


عَيْن
[HyperLink1] 7:160     عَيْنًا     ǎynen     göze
 
İsim         Dişil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ أَسْبَاطًا أُمَمًا ۚ وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ إِذِ اسْتَسْقَاهُ قَوْمُهُ أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ ۖ فَانْبَجَسَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا ۖ قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ ۚ وَظَلَّلْنَا عَلَيْهِمُ الْغَمَامَ وَأَنْزَلْنَا عَلَيْهِمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَىٰ ۖ كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ ۚ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

Ve katta’nâhumusnetey aşrete esbâtan umemâ(umemen), ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâkel hacer(hacere), fenbeceset minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum, ve zallelnâ aleyhimul gamame ve enzelnâ aleyhimul menne ves selvâ, kulû min tayyibâti mâ rezaknâkum, ve mâ zâlemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).

Biz onları, oniki torun kabileye ayırdık. Toplumu kendisinden su istediğinde de Musa´ya, "asanı taşa vur" diye vahyettik. Taştan, oniki göze fışkırdı. Her oymak, su içeceği yeri belledi. Onların üzerlerine bulutları gölgelik yaptık, kendilerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Yiyiniz size verdiğimiz rızıkların temizlerinden!" onlar bize zulmetmediler, ama öz benliklerine zulmediyorlardı.
 


عَيْن
[HyperLink1] 7:179     أَعْيُنٌ     eǎ’yunun     gözleri
 
İsim         Dişil, Çoğul    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ ۖ لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لَا يَسْمَعُونَ بِهَا ۚ أُولَٰئِكَ كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ ۚ أُولَٰئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ

Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).

Yemin olsun ki biz, insanlardan ve cinlerden birçoğunu cehennem için yarattık. Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler. Davarlar gibidir bunlar. Belki daha da şaşkın. Gafillerin ta kendileridir bunlar.
 


عَيْن
[HyperLink1] 7:195     أَعْيُنٌ     eǎ’yunun     gözleri
 
İsim         Dişil, Çoğul    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

أَلَهُمْ أَرْجُلٌ يَمْشُونَ بِهَا ۖ أَمْ لَهُمْ أَيْدٍ يَبْطِشُونَ بِهَا ۖ أَمْ لَهُمْ أَعْيُنٌ يُبْصِرُونَ بِهَا ۖ أَمْ لَهُمْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا ۗ قُلِ ادْعُوا شُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ كِيدُونِ فَلَا تُنْظِرُونِ

E lehum erculun yemşûne bihâ, em lehum eydin yabtışûne bihâ, em lehum a’yunun yubsırûne bihâ, em lehum âzânun yesmeûne bihâ, kulid’û şurekâekum summe kîdûni fe lâ tunzırûn(tunzırûne).

Ayakları mı var onların ki, onlarla yürüsünler; elleri mi var onların ki onlarla tutsunlar; gözleri mi var onların ki, onlarla görsünler; kulakları mı var onların ki, onlarla işitsinler. De ki: "Ortaklarınızı çağırıp bana tuzak kurun. Hadi, göz açtırmayın bana!"
 


عَيْن
[HyperLink1] 8:44     أَعْيُنِهِمْ     eǎ’yunihim     onların gözlerinde
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَإِذْ يُرِيكُمُوهُمْ إِذِ الْتَقَيْتُمْ فِي أَعْيُنِكُمْ قَلِيلًا وَيُقَلِّلُكُمْ فِي أَعْيُنِهِمْ لِيَقْضِيَ اللَّهُ أَمْرًا كَانَ مَفْعُولًا ۗ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ

Ve iz yurîkumûhum iziltekaytum fî a´yunikum kalîlen ve yukallilukum fî a´yunihim li yakdıyallâhu emren kâne mef´ûlâ(mef´ûlen), ve ilallâhi turceul umûr(umûru).

Karşılaştığınızda onları sizin gözlerinize az gösteriyordu. Sizi de onların gözünde azaltıyordu ki, yapılmasına karar verilen işi yürürlüğe koysun. Zaten bütün işler Allah´a döndürülür.
 


عَيْن
[HyperLink1] 8:44     أَعْيُنِكُمْ     eǎ’yunikum     sizin gözlerinize
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَإِذْ يُرِيكُمُوهُمْ إِذِ الْتَقَيْتُمْ فِي أَعْيُنِكُمْ قَلِيلًا وَيُقَلِّلُكُمْ فِي أَعْيُنِهِمْ لِيَقْضِيَ اللَّهُ أَمْرًا كَانَ مَفْعُولًا ۗ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ

Ve iz yurîkumûhum iziltekaytum fî a´yunikum kalîlen ve yukallilukum fî a´yunihim li yakdıyallâhu emren kâne mef´ûlâ(mef´ûlen), ve ilallâhi turceul umûr(umûru).

Karşılaştığınızda onları sizin gözlerinize az gösteriyordu. Sizi de onların gözünde azaltıyordu ki, yapılmasına karar verilen işi yürürlüğe koysun. Zaten bütün işler Allah´a döndürülür.
 


عَيْن
[HyperLink1] 9:92     وَأَعْيُنُهُمْ     veeǎ’yunuhum     ve gözlerinden
 
İsim         Dişil, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَلَا عَلَى الَّذِينَ إِذَا مَا أَتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ قُلْتَ لَا أَجِدُ مَا أَحْمِلُكُمْ عَلَيْهِ تَوَلَّوْا وَأَعْيُنُهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ حَزَنًا أَلَّا يَجِدُوا مَا يُنْفِقُونَ

Ve lâ alellezîne izâ mâ etevke li tahmilehum kulte lâ ecidu mâahmilukum aleyhi tevellev ve a´yunuhum tefîdu mined dem´i hazenen ellâ yecidû mâ yunfikûn(yunfikûne).

Kendilerini bindirmen için sana geldiklerinde sen, "sizi bindirecek bir şey bulamam" deyince, harcayacak bir şey bulamadıklarından, üzüntüyle gözlerinden yaşlar boşalarak geri dönen kimseler için de herhangi bir günah yoktur.
 


عَيْن
[HyperLink1] 11:31     أَعْيُنُكُمْ     eǎ’yunukum     gözlerinizin
 
İsim         Dişil, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَلَا أَقُولُ لَكُمْ عِنْدِي خَزَائِنُ اللَّهِ وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَا أَقُولُ إِنِّي مَلَكٌ وَلَا أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزْدَرِي أَعْيُنُكُمْ لَنْ يُؤْتِيَهُمُ اللَّهُ خَيْرًا ۖ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا فِي أَنْفُسِهِمْ ۖ إِنِّي إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ

Ve lâ ekûlu lekum indî hazâinullâhi ve lâ a’lemul gaybe ve lâ ekûlu innî melekun ve lâ ekûlu lillezîne tezderî a’yunukum len yu’tiyehumullâhu hayrâ(hayren), allâhu a’lemu bimâ fî enfusihim, innî izen le minez zâlimîn(zâlimîne).

"Ben size demiyorum ki, Allah´ın hazineleri benim yanımdadır. Ben gaybı bilmem. Ben bir meleğim de demiyorum. Ama gözlerinizin horlayarak baktığı kişiler için, ´Allah bunlara hiçbir hayır vermeyecek´ diyemem. Onların benliklerinde neyin saklı olduğunu Allah daha iyi bilir. Başka türlü davranırsam kesinlikle zalimlerden olurum."
 


عَيْن
[HyperLink1] 11:37     بِأَعْيُنِنَا     bieǎ’yuninā     bizim gözetimimiz altında
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا ۚ إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ

Vasnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrekûn(mugrekûne).

Vahyimize bağlı olarak gözlerimizin önünde gemiyi yap. Ve zulmedenler hakkında benimle karşılıklı laf edip durma. Onlar, mutlaka boğulacaklardır.
 


عَيْن
[HyperLink1] 12:84     عَيْنَاهُ     ǎynāhu     gözleri
 
İsim         Dişil, İkil    Merfû` İsim    
    

وَتَوَلَّىٰ عَنْهُمْ وَقَالَ يَا أَسَفَىٰ عَلَىٰ يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظِيمٌ

Ve tevellâ anhum ve kâle yâ esefâ alâ yûsufe vebyaddat aynâhu minel huzni fe huve kezîm(kezîmun).

Ve yüzünü onlardan öteye döndürdü de şöyle inledi: "Ey Yûsuf´a duyduğum gam, neredesin!" Ve kederden gözlerine ak düştü. Durmadan yutkunuyordu.
 


عَيْن
[HyperLink1] 15:45     وَعُيُونٍ     ve ǔyūnin     pınar başlarındadırlar
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

İnnel muttekîne fî cennâtin ve uyûn(uyûnin).

Sakınılması gereken şeylerden sakınanlar ise cennetlerde pınarlar içindedir.
 


عَيْن
[HyperLink1] 15:88     عَيْنَيْكَ     ǎyneyke     gözlerini
 
İsim         Dişil, İkil    Merfû` İsim    
    

لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ

Lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ metta’nâ bihî ezvâcen minhum ve lâ tahzen aleyhim vahfıd cenâhake lil mu’minîn(mu’minîne).

Sakın, onlardan bazı çiftlere verdiğimiz nimet ve zevklere gözlerini dikme. Onlar için tasalanma da. Müminler için kanadını indir sen!
 


عَيْن
[HyperLink1] 18:28     عَيْنَاكَ     ǎynāke     gözlerin
 
İsim         Dişil, İkil    Merfû` İsim    
    

وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ ۖ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا

Vasbır nefseke meallezîne yed´ûne rabbehum bil gadâti vel aşiyyi yurîdûne vechehu ve lâ ta´du aynâke anhum, turîdu zînetel hayâtid dunyâ ve lâ tutı´ men agfelnâ kalbehu an zikrinâ vettebea hevâhu ve kâne emruhu furutâ(furutan).

Benliğini, sabah akşam yüzünü isteyerek rablerine yalvaranlarla beraber tut. İğreti dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırıp uzaklaştırma. Ve sakın, kalbini bizim zikrimizden / Kur´anımızdan gafil koyduğumuz, boş arzularına uymuş kişiye boyun eğme. Böylesinin işi hep aşırılıktır.
 


عَيْن
[HyperLink1] 18:86     عَيْنٍ     ǎynin     bir gözede
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِنْدَهَا قَوْمًا ۗ قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِمَّا أَنْ تُعَذِّبَ وَإِمَّا أَنْ تَتَّخِذَ فِيهِمْ حُسْنًا

Hattâ izâ belega magribeş şemsi vecedehâ tagrubu fî aynin hamietin ve vecede indehâ kavmâ(kavmen), kulnâ yâ zel karneyni immâ en tuazzibe ve immâ en tettehıze fîhim husnâ(husnen).

Nihayet, Güneş´in battığı yere varınca onu kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında bir de kavim buldu. Dedik ki: "Ey Zülkarneyn, ya bunlara azap edersin ya da haklarında güzel bir tavrı esas alırsın."
 


عَيْن
[HyperLink1] 18:101     أَعْيُنُهُمْ     eǎ’yunuhum     gözleri
 
İsim         Dişil, Çoğul    Merfû` İsim    
    

الَّذِينَ كَانَتْ أَعْيُنُهُمْ فِي غِطَاءٍ عَنْ ذِكْرِي وَكَانُوا لَا يَسْتَطِيعُونَ سَمْعًا

Ellezîne kânet a’yunuhum fî gıtâin an zikrî ve kânû lâ yestetîûne sem’â(sem’an).

Onlar, gözleri benim zikrim/Kur´anım karşısında perde içinde olan insanlardı. Dinlemeye dayanamıyorlardı.
 


عَيْن
[HyperLink1] 19:26     عَيْنًا     ǎynen     gözün
 
İsim         Dişil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا ۖ فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَٰنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنْسِيًّا

Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ(aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ(insiyyen).

"Artık ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen şöyle söyle: ´Ben Rahman için oruç adadım. Onun için bugün, insan cinsinden hiç kimseyle konuşmayacağım."
 


عَيْن
[HyperLink1] 20:39     عَيْنِي     ǎynī     gözümün
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِي وَعَدُوٌّ لَهُ ۚ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَىٰ عَيْنِي

Enıkzifîhi fît tâbûti fakzifîhi fîl yemmi felyulkıhil yemmu bis sâhıli ye’huzhu aduvvun lî ve aduvvun leh(lehu), ve elkaytu aleyke mehabbeten minnî ve li tusnea alâ aynî.

"Onu tabuta koyup ırmağa bırak! Irmak onu sahile götürsün ki, benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri onu alsın. Üzerine kendimden bir sevgi bıraktım ki, gözümün önünde yetiştirilesin."
 


عَيْن
[HyperLink1] 20:40     عَيْنُهَا     ǎynuhā     gözü
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

إِذْ تَمْشِي أُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَىٰ مَنْ يَكْفُلُهُ ۖ فَرَجَعْنَاكَ إِلَىٰ أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ ۚ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا ۚ فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِي أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَىٰ قَدَرٍ يَا مُوسَىٰ

İz temşî uhtuke fe tekûlu hel edullukum alâ men yekfuluh(yekfuluhu), fe reca’nâke ilâ ummike key takarre aynuhâ ve lâ tahzen(tahzene), ve katelte nefsen fe necceynâke minel gammi ve fetennâke futûnâ(futûnen), fe lebiste sinîne fî ehli medyene summe ci’te alâ kaderin yâ mûsâ.

"Hani, kızkardeşin gidiyor, şöyle diyordu: ´Onun bakımını üstlenecek kişiyi size göstereyim mi?´ Nihayet, seni annene geri döndürdük ki, gözü aydın olsun, tasalanmasın. Sen bir de adam öldürmüştün. O zaman seni gamdan kurtarmıştık. Seni iyice bir imtihana çekmiştik. Bunun ardından sen Medyen halkı arasında yıllarca kaldın. Sonra, belirlenen bir vakitte/bir kadere göre geliverdin, ey Mûsa!"
 


عَيْن
[HyperLink1] 20:131     عَيْنَيْكَ     ǎyneyke     gözlerini
 
İsim         Dişil, İkil    Mansûb İsim    
    

وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ ۚ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰ

Ve lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ mettâ’nâ bihî ezvâcen minhum zehretel hayâtid dunyâ li neftinehum fîh(fîhi), ve rızku rabbike hayrun ve ebkâ.

Onlardan bazı çiftlere, kendilerini imtihan etmek için iğreti hayatın süsü olarak verdiğimiz nimetlere gözlerini dikme! Rabbinin rızkı hem daha hayırlı hem daha süreklidir.
 


عَيْن
[HyperLink1] 21:61     أَعْيُنِ     eǎ’yuni     gözü
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَىٰ أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ

Kâlû fe’tû bihî alâ a’yunin nâsi leallehum yeşhedûn(yeşhedûne).

Dediler: "Halkın gözleri önüne getirin onu ki, açıkça görebilsinler."
 


عَيْن
[HyperLink1] 23:27     بِأَعْيُنِنَا     bieǎ’yuninā     gözlerimizin önünde
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ ۙ فَاسْلُكْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ ۖ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا ۖ إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ

Fe evhaynâ ileyhi enısnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ fe izâ câe emrunâ ve fâret tennûru fesluk fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlu minhum, ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûn(mugrakûne).

Bunun üzerine biz, Nûh´a şöyle vahyettik: "Gözlerimizin önünde ve vahyimize uygun olarak gemiyi yap. Emrimiz gelip tandır kaynayınca, ailenle birlikte her türden iki çifti gemiye sok. İçlerinden, haklarında daha önce hüküm verilmiş olanları dışta bırak. Zulmetmiş olanlar hakkında bana yakarıp durma. Onlar kesinlikle boğulacaklardır."
 


عَيْن
[HyperLink1] 25:74     أَعْيُنٍ     eǎ’yunin     gözler
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا

Vellezîne yekûlûne rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ kurrete a’yunin vec’alnâ lil muttekîne imâmâ(imâmen).

Onlar şöyle yakarırlar: "Rabbimiz, eşlerimizden ve çocuklarımızdan bize göz aydınlığı bağışla. Bizi takvaya sarılanlara önder kıl."
 


عَيْن
[HyperLink1] 26:57     وَعُيُونٍ     ve ǔyūnin     ve çeşmeler(inden)
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَأَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

Fe ahracnâhum min cennâtin ve uyûn(uyûnin).

Bunun üzerine biz onları bahçelerinden, pınarlarından çıkardık.
 


عَيْن
[HyperLink1] 26:134     وَعُيُونٍ     ve ǔyūnin     ve çeşmeler
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

Ve cennâtin ve uyûn(uyûnin).

Bahçeler, pınarlar."
 


عَيْن
[HyperLink1] 26:147     وَعُيُونٍ     ve ǔyūnin     ve çeşme başlarında
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

Fî cennâtin ve uyûn(uyûnin).

"Bahçelerde, pınarlarda."
 


عَيْن
[HyperLink1] 28:9     عَيْنٍ     ǎynin     göz
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِي وَلَكَ ۖ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَىٰ أَنْ يَنْفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Ve kâletimraetu fir’avne kurretu aynin lî ve lek(leke), lâ taktulûhu asâ en yenfeanâ ev nettehızehu veleden ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).

Firavun´un karısı şöyle dedi: "Benim için de senin için de bir göz aydınlığıdır bu. Öldürmeyin onu, bize yararı olabilir, yahut onu çocuk ediniriz." Onlar işin farkında olmuyorlardı.
 


عَيْن
[HyperLink1] 28:13     عَيْنُهَا     ǎynuhā     gözü
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

فَرَدَدْنَاهُ إِلَىٰ أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

Fe redednâhu ilâ ummihî key tekarra aynuhâ ve lâ tahzene ve li ta’leme enne va’dallâhi hakkun ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Nihayet Mûsa´yı öz anasına geri çevirdik ki, o ananın gözü aydın olsun, kederlenmesin ve Allah´ın vaadinin hak olduğunu bilsin. Fakat çokları bunu bilmezler.
 


عَيْن
[HyperLink1] 32:17     أَعْيُنٍ     eǎ’yunin     gözler
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Fe lâ ta’lemu nefsun mâ uhfiye lehum min kurreti a’yun(a’yunin), cezâen bi mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Hiç kimse, yaptıklarına karşılık onlar için hangi göz aydınlığının saklandığını bilmez.
 


عَيْن
[HyperLink1] 33:19     أَعْيُنُهُمْ     eǎ’yunuhum     gözleri
 
İsim         Dişil, Çoğul    Merfû` İsim    
    

أَشِحَّةً عَلَيْكُمْ ۖ فَإِذَا جَاءَ الْخَوْفُ رَأَيْتَهُمْ يَنْظُرُونَ إِلَيْكَ تَدُورُ أَعْيُنُهُمْ كَالَّذِي يُغْشَىٰ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ ۖ فَإِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُمْ بِأَلْسِنَةٍ حِدَادٍ أَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِ ۚ أُولَٰئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَأَحْبَطَ اللَّهُ أَعْمَالَهُمْ ۚ وَكَانَ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا

Eşıhhaten aleykum fe izâ câel havfu reeytehum yenzurûne ileyke tedûru a’yunuhum kellezî yugşâ aleyhi minel mevt(mevti), fe izâ zehebel havfu selekûkum bi elsinetin hıdâdin eşıhhaten alel hayr(hayrı), ulâike lem yu’minû fe ahbetallâhu a’mâlehum, ve kâne zâlike alallâhi yesîrâ(yesîren).

Size karşı cimrilik/kıskançlık ederler. Korku geldiğinde onları sana bakar halde görürsün. Korku gittiğinde ise hayra karşı kıskançlık yüzünden sizi keskin dillerle yaralarlar. Ölümden üzerine baygınlık çökmüş biri gibidirler. Bunlar iman etmemişlerdir. Bu yüzden de Allah, amellerini boşa çıkarmıştır. Bunu yapmak Allah için çok kolaydır.
 


عَيْن
[HyperLink1] 33:51     أَعْيُنُهُنَّ     eǎ’yunuhunne     onların gözlerinin
 
İsim         Dişil, Çoğul    Merfû` İsim    
    

تُرْجِي مَنْ تَشَاءُ مِنْهُنَّ وَتُؤْوِي إِلَيْكَ مَنْ تَشَاءُ ۖ وَمَنِ ابْتَغَيْتَ مِمَّنْ عَزَلْتَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكَ ۚ ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَنْ تَقَرَّ أَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ وَيَرْضَيْنَ بِمَا آتَيْتَهُنَّ كُلُّهُنَّ ۚ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي قُلُوبِكُمْ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَلِيمًا

Turcî men teşâu minhunne ve tu’vî ileyke men teşâu, ve menibtegayte mimmen azelte fe lâ cunâha aleyk(aleyke), zâlike ednâ en tekarre a’yunuhunne ve lâ yahzenne ve yerdayne bimâ âteytehunne kulluhunn(kulluhunne), vallâhu ya’lemu mâ fî kulûbikum ve kânallâhu alîmen halîmâ.

Onlardan dilediğini geriye bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. Bir süre için uzaklaştığın hanımlarından dilediğini yanına almanda bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanmasında, tasalanmalarında ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmasında bu daha uygun bir yoldur. Allah sizin kalplerinizde olanı bilir. Allah Alîm´dir, Halîm´dir.
 


عَيْن
[HyperLink1] 34:12     عَيْنَ     ǎyne     kaynağını
 
İsim         Dişil    Mansûb İsim    
    

وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ ۖ وَأَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِ ۖ وَمِنَ الْجِنِّ مَنْ يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِإِذْنِ رَبِّهِ ۖ وَمَنْ يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ أَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّعِيرِ

Ve li suleymâner rîha guduvvuhâ şehrun ve revâhuhâ şehr(şehrun), ve eselnâ lehu aynel kıtr(kıtri), ve minel cinni men ya’melu beyne yedeyhi bi izni rabbih(rabbihî), ve men yezıg minhum an emrinâ nuzıkhu min azâbis saîr(saîri).

Süleyman için de sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay olan rüzgârı görevlendirdik. Onun için erimiş katran/bakır kaynağını sel gibi akıttık. Cinlerden öylesi vardı ki, Rabbinin izniyle onun önünde iş yapardı. Onlardan hangisi buyruğumuzdan yan çizse, alevli ateş azabını kendisine tattırdık.
 


عَيْن
[HyperLink1] 36:34     الْعُيُونِ     l-ǔyūni     çeşmeler-
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ الْعُيُونِ

Ve cealnâ fîhâ cennâtin min nahîlin ve a’nâbin ve feccernâ fîhâ minel uyûn(uyûni).

Onda hurmalardan, üzümlerden bahçeler oluşturduk, ondan pınarlar fışkırttık;
 


عَيْن
[HyperLink1] 36:66     أَعْيُنِهِمْ     eǎ’yunihim     gözleri
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَلَوْ نَشَاءُ لَطَمَسْنَا عَلَىٰ أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ

Ve lev neşâu le tamesnâ alâ a’yunihim festebekûs sırâta fe ennâ yubsırûn(yubsırûne).

Dilesek, gözlerini siler, onları elbette kör ederiz. O zaman yola koyulmak isterler ama nasıl görecekler?
 


عَيْن
[HyperLink1] 40:19     الْأَعْيُنِ     l-eǎ’yuni     gözlerin
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ

Ya’lemu hâinetel a’yuni ve mâ tuhfîs sudûr(sudûru).

O bilir gözlerin hain bakışını ve göğüslerin sakladığını.
 


عَيْن
[HyperLink1] 43:71     الْأَعْيُنُ     l-eǎ’yunu     gözlerin
 
İsim         Dişil, Çoğul    Merfû` İsim    
    

يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ ۖ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ ۖ وَأَنْتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Yutâfu aleyhim bi sıhâfin min zehebin ve ekvâb(ekvâbin), ve fîhâ mâ teştehîhil enfusu ve telezzul a’yun(a’yunu), ve entum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Çevrelerinde altın tepsiler, kadehler dolaştırılır. Orada, nefislerin arzu duyacağı, gözlerin zevkleneceği her şey vardır. Ve siz orada sürekli kalacaksınız.
 


عَيْن
[HyperLink1] 44:25     وَعُيُونٍ     ve ǔyūnin     ve çeşmeler(den)
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

Kem terekû min cennâtin ve uyûn(uyûnin).

Geriye nice bahçeler, nice pınarlar bıraktılar.
 


عَيْن
[HyperLink1] 44:52     وَعُيُونٍ     ve ǔyūnin     ve çeşme başlarında
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

Fî cennâtin ve uyûn(uyûnin).

Bahçelerde, pınar başlarında.
 


عَيْن
[HyperLink1] 51:15     وَعُيُونٍ     ve ǔyūnin     ve çeşme başlarındadırlar
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

İnnel muttekîne fî cennâtin ve uyûnin.

Şu da bir gerçek ki, sakınıp korunanlar bahçelerde ve pınar başlarındadır;
 


عَيْن
[HyperLink1] 52:48     بِأَعْيُنِنَا     bieǎ’yuninā     gözlerimizin önündesin
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا ۖ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ

Vasbir li hukmi rabbike fe inneke bi a’yuninâ, ve sebbih bi hamdi rabbike hîne tekûmu.

Rabbinin hükmüne sabret! Kuşkusuz, sen bizim gözlerimizin önündesin. Kalktığında, Rabbinin hamdiyle tespih et!
 


عَيْن
[HyperLink1] 54:12     عُيُونًا     ǔyūnen     kaynaklar halinde
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاءُ عَلَىٰ أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ

Ve feccernel arda uyûnen feltekalmâu alâ emrin kad kudir(kudire).

Ve yardık/fışkırttık yeryüzünü pınar pınar. Sonunda kesin ölçülere bağlanmış bir oluş üzere birleşti sular.
 


عَيْن
[HyperLink1] 54:14     بِأَعْيُنِنَا     bieǎ’yuninā     gözlerimizin önünde
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاءً لِمَنْ كَانَ كُفِرَ

Tecrî bi a’yuninâ, cezâen li men kâne kufir(kufire).

Akıp gidiyordu gözlerimizin önünde, bir ödül olarak nankörlüğe uğratılan kişi için.
 


عَيْن
[HyperLink1] 54:37     أَعْيُنَهُمْ     eǎ’yunehum     gözlerini
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ

Ve lekad râvedûhu an dayfihî fe tamesnâ a’yunehum fe zûkû azâbî ve nuzur(nuzuri).

Yemin olsun, Lût´un misafirlerinden nefislerini tatmin etmek istemişlerdi de onların gözlerini silme kör etmiştik. Hadi, tadın azabımı ve uyarılarımı?
 


عَيْن
[HyperLink1] 55:50     عَيْنَانِ     ǎynāni     iki kaynak
 
İsim         Dişil, İkil    Merfû` İsim    
    

فِيهِمَا عَيْنَانِ تَجْرِيَانِ

Fîhi mâ aynâni tecriyân(tecriyâni).

O cennetlerde iki nehir var, kaynayıp akan.
 


عَيْن
[HyperLink1] 55:66     عَيْنَانِ     ǎynāni     iki kaynak
 
İsim         Dişil, İkil    Merfû` İsim    
    

فِيهِمَا عَيْنَانِ نَضَّاخَتَانِ

Fîhi mâ aynâni neddâhatân(neddâhatâni).

İkisinde de iki kaynak var, sürekli fışkıran.
 


عَيْن
[HyperLink1] 76:6     عَيْنًا     ǎynen     bir kaynak
 
İsim         Dişil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْجِيرًا

Aynen yeşrebu bihâ ibâdullâhi yufeccirûnehâ tefcîrâ(tefcîren).

Bir kaynak ki, Allah´ın kulları ondan içerler ve onu fışkırtarak akıtırlar.
 


عَيْن
[HyperLink1] 76:18     عَيْنًا     ǎynen     bir çeşme
 
İsim         Dişil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّىٰ سَلْسَبِيلًا

Aynen fîhâ tusemmâ selsebîlâ(selsebîlen).

Bir pınar ki, orada, selsebil diye anılır.
 


عَيْن
[HyperLink1] 77:41     وَعُيُونٍ     ve ǔyūnin     ve çeşme başındadırlar
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي ظِلَالٍ وَعُيُونٍ

İnnel muttekîne fî zılâlin ve uyûn(uyûnin).

Takvaya sarılanlar gölgeler altında, su kaynaklarındadır.
 


عَيْن
[HyperLink1] 83:28     عَيْنًا     ǎynen     bir çeşme (ki)
 
İsim         Dişil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَ

Aynen yeşrebu bihel mukarrabûn(mukarrabûne).

Bir kaynak ki, iyice yaklaştırılmış olanlar içerler ondan.
 


عَيْن
[HyperLink1] 88:5     عَيْنٍ     ǎynin     bir göze-
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

تُسْقَىٰ مِنْ عَيْنٍ آنِيَةٍ

Tuskâ min aynin âniyeh(âniyetin).

Ateşimsi bir kaynaktan sulanırlar.
 


عَيْن
[HyperLink1] 88:12     عَيْنٌ     ǎynun     bir kaynak
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فِيهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌ

Fîhâ aynun câriyeh(câriyetun).

Akıp duran bir pınar vardır orada,
 


عَيْن
[HyperLink1] 90:8     عَيْنَيْنِ     ǎyneyni     iki göz
 
İsim         Dişil, İkil    Mansûb İsim    
    

أَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِ

E lem nec’al lehu ayneyn(ayneyni).

Biz ona vermedik mi iki göz,
 


عَيْن
[HyperLink1] 102:7     عَيْنَ     ǎyne     gözle
 
İsim         Dişil    Mansûb İsim    
    

ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقِينِ

Summe le terevunnehâ aynel yakîn(yakîni).

Yine yemin olsun, onu gözünüzle apaçık göreceksiniz!
 


عِين
[HyperLink1] 56:22     عِينٌ     ǐynun     iri gözlü
 
Sıfat         Çoğul    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَحُورٌ عِينٌ

Ve hûrun înun.

Ve genç kadınlar, iri ve siyah gözlü.
 


عِين
[HyperLink1] 37:48     عِينٌ     ǐynun     iri gözlü (eşler)
 
İsim         Çoğul    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ

Ve indehum kâsırâtut tarfı în(înun).

Yanlarında, gözlerini onlara dikmiş, iri gözlü dilberler vardır.
 


عِين
[HyperLink1] 44:54     عِينٍ     ǐynin     iri gözlü
 
İsim         Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

كَذَٰلِكَ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ

Kezâlik(kezâlike), ve zevvecnâhum bi hûrin în(înin).

İşte böyle! Onları iri gözlü hurilerle de eşleştirmişizdir.
 


عِين
[HyperLink1] 52:20     عِينٍ     ǐynin     iri gözlü
 
İsim         Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍ ۖ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ

Muttekiîne alâ sururin masfûfeh(masfûfetin), ve zevvecnâhum bi hûrin înin.

Art arda dizilmiş koltuklar üzerinde yaslanmış olarak." Ve biz onları parlak, iri gözlü hurilerle eşleştirmişizdir.
 


مَّعِين
[HyperLink1] 67:30     مَعِينٍ     meǐynin     akar
 
Sıfat         Eril, Tekil    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَاؤُكُمْ غَوْرًا فَمَنْ يَأْتِيكُمْ بِمَاءٍ مَعِينٍ

Kul e re’eytum in asbaha mâukum gavren fe men ye’tîkum bi maîn maîn(maînin).

Şunu da söyle: "Bir sabah suyunuz çekiliverse, kim getirecek fışkırıp akan bir su size?"
 


مَّعِين
[HyperLink1] 23:50     وَمَعِينٍ     ve meǐynin     ve suyu bulunan
 
İsim         Eril, Tekil    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَىٰ رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ

Ve cealnebne meryeme ve ummehû âyeten ve âveynâhumâ ilâ rabvetin zâti karârin ve maîn(maînin).

Meryem´in oğluyla annesini birer ayet kıldık ve onları oturmaya uygun pınarlı bir tepeye yerleştirdik.
 


مَّعِين
[HyperLink1] 37:45     مَعِينٍ     meǐynin     akan kaynak-
 
İsim         Eril, Tekil    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَعِينٍ

Yutâfu aleyhim bi ke’sin min maîn(maînin).

Kaynaktan doldurulmuş kadehler dolandırılır çevrelerinde.
 


مَّعِين
[HyperLink1] 56:18     مَعِينٍ     meǐynin     kaynağından doldurulmuş
 
İsim         Eril, Tekil    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

بِأَكْوَابٍ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَعِينٍ

Bi ekvâbin ve ebârîka ve ke’sin min maîn(maînin).

Sürahiler, ibrikler ve öz kaynağından içkilerle doldurulmuş kadehler eşliğinde.