KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Ha-Kaf-Kaf      ح ق ق 

gerçek, sâbit ve doğru olmak, gerekmek; bir şeyi gerçekleştirmek; bir şeye yakînen muttali olmak; gerçek, sâbit, doğru, varlığı kesin olan şey; inkârı mümkün olmayacak kesinlikte gerçek (sâbit) olan şey, yasaya, hakikate veya erdeme uygun olma; mutabakat ve muvafakat; bilgi ile, bilinenlerin, birbirine uygun olması; gerçeğe mutabık olan hüküm, doğruluk, hakikat, yasallık; adalet, bilgelik, hakikat, gerçek, doğru ya da asıl olanın gereksinimlerine uygun olmak; adil, adamakıllı, doğru, düzgün, gerçek, uygun olmak; esaslı, gerçek, sağlam, geçerli, önemli, hakiki olmak; kurulmuş, onaylanmış, bağlayıcı, kaçınılmaz, zorunlu olan, tezahür etmek; şüphe veya belirsizlik içermeyen, bir hakikat olarak belirlenmiş, zorunlu olan; bir şeye dair hak, sahiplik ya da iddia, bir şeyi hak etmek, veya liyakat, müstehak; kesin veya emin olmak, doğru, doğrulanabilir ya da gerçek olmak, ciddi ya da içten olmak, itiraz veya bir dava ile uğraşmak, gerçeği söylemek, gerçeği ya da doğruyu açığa vurmak, bildirmek, göstermek, kanıtlanmış gerçek olmak, delmek veya nüfuz etmek. 

hak kelimesi (çoğulu hukūk) genellikle bâtılın zıddı olarak gösterilir.

Kur’ân-ı Kerîm’de öteki anlamları arasında “vâkıaya, gerçeğe uygun söz” (el-A‘râf 7/169; Sâd 38/84); “doğru haber” (el-Mü’minûn 23/62); “doğru yol” (Yûnus 10/35); “aslına uygun bilgi, inanç, yakīn” (Yûnus 10/36; en-Necm 53/28; el-Vâkıa 56/95); “delil” (Yûnus 10/76, 77); “bir olayın iç yüzü” (Yûsuf 12/51); “adalet” (el-A‘râf 7/89; el-Enbiyâ 21/112; Sâd 38/22, 26; ez-Zümer 39/69, 75); “görev, ödev, hüküm” (el-Bakara 2/180, 236, 241; er-Rûm 30/47) vardır. Başkalarıyla ilgili yükümlülüklere aykırı davranışların niteliğini belirtmek üzere “bigayri’l-hakkı” ve “bigayri hakkın” (haksız yere) (el-Bakara 2/61; Âl-i İmrân 3/112, 181; eş-Şûrâ 42/42), yine başkalarıyla alâkalı bir genel hükmün dışına çıkmaya cevaz veren “illâ bi’l-hakkı” (ancak haklı bir sebeple) (el-En‘âm 6/151; el-İsrâ 17/33; el-Furkān 25/68) tabirleri Kur’an’da sıkça geçmektedir. Kur’an’da hak kelimesi “gerçek, sâbit, doğru” gibi anlamları dolayısıyla Kur’an’ı ve İslâm’ı ifade ettiği gibi (el-İsrâ 17/81, 105; el-Kehf 18/29) vukuu kati olan ölüm için de kullanılmıştır (Kāf 50/19). Daha çok “vaad” kelimesiyle birlikte âhiret hakkındaki haberler, müjde ve tehditler de hak ile ifade edilir (el-Enbiyâ 21/97; Gāfir 40/55). Hak kelimesi “varlığı kesin olan, mutlak gerçek, hikmete uygun olarak icat eden” anlamlarından dolayı Allah’ın bir ismi veya sıfatı olarak da geçmektedir (el-En‘âm 6/62; Yûnus 10/30, 32; el-Hac 22/62).

Türkçe’ye girmiş türevler : bihakkın, elhak, emrihak, hak (hakkâk, hokka, mihenk), hakikat (filhakika), hakkaniyet, hakla-, hukuk, ihkak (muhik), istihkak (müstehak), nahak, tahakkuk, tahkik (muhakkak, muhakkik)

İbr ḥuḳḳā חֻקָּה «(ağaca, taşa veya metale) oyulmuş şey», ödev, hukuk, yasa, ferman, kural İbr/Aram ḥaḳaḳ חקק [#ḥḳḳ] oymak, (taşa ve metale) hakketmek ) Ar ḥakka حَكَّ (metal veya ağacı) oydu, kazıdı (≈ Akad ekēku kazımak, kaşımak )

Not: Aramice ve İbranice koph/kaf ile yazılan #ḥḳḳ חקק "oyma, kazıma" fiili Arapça kef ile #ḥkk حكّ eşdeğeridir. Sözcüğün nihai anlamının "taşa veya metale hakkedilmiş yazı, belge, kanun" olduğu anlaşılıyor.

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 287 kez geçiyor.

Gövde(ler)

10 kez أَحَقّ
3 kez حَاقَّة
247 kez حَقّ
20 kez حَقَّ
1 kez حَقِيق
4 kez يُحِقَّ
2 kez ٱسْتَحَقَّ

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


أَحَقّ
[HyperLink1] 9:13     أَحَقُّ     eHaḳḳu     en layık olan
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

أَلَا تُقَاتِلُونَ قَوْمًا نَكَثُوا أَيْمَانَهُمْ وَهَمُّوا بِإِخْرَاجِ الرَّسُولِ وَهُمْ بَدَءُوكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ ۚ أَتَخْشَوْنَهُمْ ۚ فَاللَّهُ أَحَقُّ أَنْ تَخْشَوْهُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

E lâ tukâtilûne kavmen nekesû eymânehum ve hemmû bi ihrâcir resûli ve hum bedeûkum evvele merreh(merretin), e tahşevnehum, fallâhu ehakku en tahşevhu in kuntum mu´minîn(mu´minîne).

Yeminlerini bozan, resulü yurdundan çıkarmaya gayret eden bir topluluğa karşı savaşmayacak mısınız? Üstelik size saldırıyı ilkin onlar başlattı. Korkuyor musunuz onlardan? Eğer mümin kişilerseniz, kendisinden korkmanıza en layık olan, Allah´tır.
 


أَحَقّ
[HyperLink1] 9:62     أَحَقُّ     eHaḳḳu     daha uygundu
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

يَحْلِفُونَ بِاللَّهِ لَكُمْ لِيُرْضُوكُمْ وَاللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَقُّ أَنْ يُرْضُوهُ إِنْ كَانُوا مُؤْمِنِينَ

Yahlifûne billâhi lekum li yurdûkum, vallâhu ve resûluhû ehakku en yurdûhu in kânû mu’minîn(mu’minîne).

Sizin gönlünüzü hoş etmek için Allah´a yemin ederler. Eğer bunlar inanmış iseler Allah´ın ve resulünün hoşnutluğunu öne almaları daha uygun düşer.
 


أَحَقّ
[HyperLink1] 9:108     أَحَقُّ     eHaḳḳu     elbette daha uygundur
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

لَا تَقُمْ فِيهِ أَبَدًا ۚ لَمَسْجِدٌ أُسِّسَ عَلَى التَّقْوَىٰ مِنْ أَوَّلِ يَوْمٍ أَحَقُّ أَنْ تَقُومَ فِيهِ ۚ فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ أَنْ يَتَطَهَّرُوا ۚ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ

Lâ tekum fîhi ebedâ(ebeden), le mescidun ussise alet takvâ min evveli yevmin ehakku en tekûme fîh(fîhi), fîhi ricâlun yuhıbbûne en yetetahherû, vallâhu yuhıbbul muttahhirîn(muttahhirîne).

Böyle bir mescitte sakın namaza durma! Daha ilk gününde takva üzerine kurulan bir mescit, içinde namaz kılman için çok daha uygundur. Temizlenmek arzusu taşıyan erler vardır o mescitte. Allah, temizlenenleri sever.
 


أَحَقّ
[HyperLink1] 10:35     أَحَقُّ     eHaḳḳu     daha lâyıktır
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ ۚ قُلِ اللَّهُ يَهْدِي لِلْحَقِّ ۗ أَفَمَنْ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ أَحَقُّ أَنْ يُتَّبَعَ أَمَّنْ لَا يَهِدِّي إِلَّا أَنْ يُهْدَىٰ ۖ فَمَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ

Kul hel min şurekâikum men yehdî ilel hakk, kulillâhu yehdî lil hakk(hakkı), e fe men yehdî ilel hakkı ehakku en yuttebea em men lâ yehiddî illâ en yuhdâ, fe mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne).

Şunu da söyle: "Ortak tuttuklarınızdan kim var hakka götüren?" De ki: "Allah götürür hakka. Hakka götürebilen mi izlenmeye daha layıktır yoksa kılavuzlanmadıkça yolu bulamayan mı? Peki, ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz siz?"
 


أَحَقّ
[HyperLink1] 33:37     أَحَقُّ     eHaḳḳu     layık olan
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

وَإِذْ تَقُولُ لِلَّذِي أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَأَنْعَمْتَ عَلَيْهِ أَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللَّهَ وَتُخْفِي فِي نَفْسِكَ مَا اللَّهُ مُبْدِيهِ وَتَخْشَى النَّاسَ وَاللَّهُ أَحَقُّ أَنْ تَخْشَاهُ ۖ فَلَمَّا قَضَىٰ زَيْدٌ مِنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا ۚ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا

Ve iz tekûlu lillezî en’amallâhu aleyhi ve en’amte aleyhi emsik aleyke zevceke vettekıllâh ve tuhfî fî nefsike mallâhu mubdîhi ve tahşen nâs(nâse), vallâhu ehakku en tahşâh(tahşâhu), fe lemmâ kadâ zeydun minhâ vetaran zevvecnâ kehâ likey lâ yekûne alel mu’minîne haracun fî ezvâci ed’ıyâihim izâ kadav min hunne vetarâ(vetaran), ve kâne emrullâhi mef’ûlâ(mef’ûlen).

Hani sen Allah´ın nimetlendirdiği, senin de lütufta bulunduğun kişiye "Eşini yanında tut, Allah´tan kork!" diyordun ama, Allah´ın açıklayacağı birşeyi de içinde saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysaki kendisinden korkmana Allah daha layıktır. Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah´ın emri yerine getirilmiştir.
 


أَحَقّ
[HyperLink1] 2:228     أَحَقُّ     eHaḳḳu     hak sahibidirler
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنْفُسِهِنَّ ثَلَاثَةَ قُرُوءٍ ۚ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ أَنْ يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللَّهُ فِي أَرْحَامِهِنَّ إِنْ كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۚ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَٰلِكَ إِنْ أَرَادُوا إِصْلَاحًا ۚ وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ ۚ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ ۗ وَاللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

Vel mutallakâtu yeterabbasne bi enfusihinne selâsete kurûin, ve lâ yahıllu lehunne en yektumne mâ halakallâhu fî erhâmihinne in kunne yu’minne billâhi vel yevmil âhır(âhıri), ve buûletuhunne ehakku bi reddihinne fî zâlike in erâdû ıslâhâ(ıslâhan), ve lehunne mislullezî aleyhinne bil ma’rûf(ma’rûfi), ve lir ricâli aleyhinne dereceh(derecetun), vallâhu azîzun hakîm(hakîmun).

Boşanmış kadınlar kendi başlarına üç âdet ve temizlenme süresi beklerler. Eğer Allah´a ve âhıret gününe inanmakta iseler, Allah´ın onların rahimlerinde yarattığını saklamaları kendilerine helal olmaz. Kocaları, bu süre içinde herhangi bir şekilde barışmak isterlerse eşlerini geri almaya herkesten daha çok hak sahibidirler. Kadınların, örfe uygun biçimde, sorumluluklarına benzer hakları da vardır. Erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah Azîz´dir, Hakîm´dir.
 


أَحَقّ
[HyperLink1] 2:247     أَحَقُّ     eHaḳḳu     daha layıkız
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ اللَّهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ مَلِكًا ۚ قَالُوا أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ أَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةً مِنَ الْمَالِ ۚ قَالَ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَاهُ عَلَيْكُمْ وَزَادَهُ بَسْطَةً فِي الْعِلْمِ وَالْجِسْمِ ۖ وَاللَّهُ يُؤْتِي مُلْكَهُ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

Ve kâle lehum nebiyyuhum innallâhe kad bease lekum tâlûtemelikâ(meliken), kâlû ennâ yekûnu lehul mulku aleynâ ve nahnu ehakku bil mulki minhu ve lem yu’te seaten minel mâl(mâli), kâle innallâhestafâhu aleykum ve zâdehu bestaten fîl ilmi vel cism(cismi), vallâhu yu’tî mulkehu men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Peygamberleri onlara dedi ki: "Allah, Tâlût´u size kral gönderdi." Şöyle konuştular: "O bizim üzerimizde nasıl saltanat kurabilir? Yönetimde biz ondan daha çok hak sahibiyiz. Ona bir mal genişliği de verilmemiştir." Peygamber dedi ki: "Allah onu seçip size üst olarak gönderdi. Onu bilgi ve beden gücü yönünden üstün kıldı." Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah, mülkü genişletendir, her şeyi bilendir.
 


أَحَقّ
[HyperLink1] 5:107     أَحَقُّ     eHaḳḳu     daha doğrudur
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

فَإِنْ عُثِرَ عَلَىٰ أَنَّهُمَا اسْتَحَقَّا إِثْمًا فَآخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ الَّذِينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْأَوْلَيَانِ فَيُقْسِمَانِ بِاللَّهِ لَشَهَادَتُنَا أَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا وَمَا اعْتَدَيْنَا إِنَّا إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ

Fe in usire alâ ennehumâstehakkâ ismen fe âharâni yekûmâni makâmehumâ minellezînestehakka aleyhimul evleyâni fe yuksîmâni billâhi le şehâdetunâ ehakku min şehâdetihimâ ve ma’tedeynâ, innâ izen le minez zâlimîn(zâlimîne).

Eğer onların bir günah işledikleri kesinlikle anlaşılırsa o zaman, tercih edilmiş olan bu ikisinin yerine bunların aleyhinde bulundukları taraftan iki kişi geçerek şöyle yemin ederler: "Allah şahit olsun ki bizim tanıklığımız, onların tanıklığından daha doğrudur. Biz hiçbir haksızlık yapmadık. Aksi halde mutlaka zalimlerden olurduk."
 


أَحَقّ
[HyperLink1] 6:81     أَحَقُّ     eHaḳḳu     daha layıktır
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

وَكَيْفَ أَخَافُ مَا أَشْرَكْتُمْ وَلَا تَخَافُونَ أَنَّكُمْ أَشْرَكْتُمْ بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا ۚ فَأَيُّ الْفَرِيقَيْنِ أَحَقُّ بِالْأَمْنِ ۖ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Ve keyfe ehâfu mâ eşrektum ve lâ tehâfûne ennekum eşrektum billâhi mâ lem yunezzıl bihî aleykum sultânâ(sultânen), fe eyyul ferîkayni ehakku bil emn(emni), in kuntum ta’melûn(ta’melûne).

"Hem siz, hakkında size hiçbir kanıt indirmediği şeyleri Allah´a ortak koştuğunuz halde korkmuyorsunuz da ben, ortak tuttuğunuz şeylerden nasıl korkarım!" Şimdi, eğer biliyorsanız, iki gruptan hangisi güvende olmaya/güvenilmeye daha layıktır?
 


أَحَقّ
[HyperLink1] 48:26     أَحَقَّ     eHaḳḳa     daha layık
 
İsim         Eril, Tekil    Mansûb İsim    
    

إِذْ جَعَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَأَنْزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَأَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوَىٰ وَكَانُوا أَحَقَّ بِهَا وَأَهْلَهَا ۚ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

İz cealellezîne keferû fî kulûbihimul hamiyyete hamiyyetel câhiliyyeti fe enzelallâhu sekînetehu alâ resûlihî ve alel mû’minîne ve elzemehum kelimetet takvâ ve kânû e hakka bihâ ve ehlehâ ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).

İnkâr edenler, kalplerine öfkeli taassubu, o cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise huzur ve mutluluğunu resulünün, inananların üstüne indirmişti. Onları, takva kelimesine bağlı tutmuştu. Zaten onlar buna layık ve ehil idiler. Allah her şeyi çok iyi bilmektedir.
 


حَاقَّة
[HyperLink1] 69:1     الْحَاقَّةُ     El-Hāḳḳatu     gerçekleşen
 
İsim    Etken     Dişil    Merfû` İsim    
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الْحَاقَّةُ

El hâkkah(hâkkatu).

el-Hâkka/geleceği kuşkusuz olan şey!
 


حَاقَّة
[HyperLink1] 69:2     الْحَاقَّةُ     l-Hāḳḳatu     gerçekleşen
 
İsim    Etken     Dişil    Merfû` İsim    
    

مَا الْحَاقَّةُ

Mel hâkkah(hâkkatu).

Nedir o hâkka?
 


حَاقَّة
[HyperLink1] 69:3     الْحَاقَّةُ     l-Hāḳḳatu     gerçekleşenin
 
İsim    Etken     Dişil    Merfû` İsim    
    

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحَاقَّةُ

Ve mâ edrâke mel hâkkah(hâkkatu).

O hâkkanın niteliğini sana bildiren nedir?
 


حَقّ
[HyperLink1] 3:62     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçek
 
Sıfat         Eril    Merfû` İsim    
    

إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّ ۚ وَمَا مِنْ إِلَٰهٍ إِلَّا اللَّهُ ۚ وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

İnne hâzâ le huvel kasasul hakk(hakku), ve mâ min ilâhin illâllâh(illâllâhu), ve innellâhe le huvel azîzul hakîm(hakîmu).

İşte, gerçek kıssanın ta kendisi budur. Allah´tan başka ilah yoktur. Ve Allah, elbette Azîz´dir, elbette Hakîm´dir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 8:4     حَقًّا     Haḳḳan     gerçek
 
Sıfat         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

أُولَٰئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا ۚ لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ

Ulâike humul mu’minûne hakkâ(hakkan), lehum derecâtun inde rabbihim ve magfiretun ve rızkun kerîm(kerîmun).

Gerçek anlamda müminler, işte bunlardır. Rableri katında dereceler, bağışlanma ve bol bir rızık var onlar için.
 


حَقّ
[HyperLink1] 8:74     حَقًّا     Haḳḳan     gerçek
 
Sıfat         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالَّذِينَ آوَوْا وَنَصَرُوا أُولَٰئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا ۚ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ

Vellezîne âmenû ve hâcerû ve câhedû fî sebîlillâhi vellezîne âvev ve nasarû ulâike humul mu´minûne hakkâ(hakkân), lehum magfiretun ve rizkun kerîm(kerîmun).

O inanıp hicret edenler, Allah yolunda didinenler, o barındırıp yardımcı olanlar var ya, gerçek müminler işte onlardır! Bir bağışlanma var onlar için, bol bir rızık var.
 


حَقّ
[HyperLink1] 21:97     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçek
 
Sıfat         Eril    Merfû` İsim    
    

وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ أَبْصَارُ الَّذِينَ كَفَرُوا يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فِي غَفْلَةٍ مِنْ هَٰذَا بَلْ كُنَّا ظَالِمِينَ

Vakterabel va’dul hakku fe izâ hiye şahısatun ebsârullezîne keferû, yâ veylenâ kad kunnâ fî gafletin min hâzâ bel kunnâ zâlimîn(zâlimîne).

Hak olan vaat yaklaşmıştır. İnkâr edenlerin gözleri birden donup kalmıştır. "Vay başımıza! Biz bundan gafil bulunuyorduk. Hayır, biz zalimlerdik." derler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 24:25     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     hak ettikleri
 
Sıfat         Eril    Mansûb İsim    
    

يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ

Yevme izin yuveffîhimullâhu dînehumul hakka ve ya’lemûne ennallâhe huvel hakkul mubîn(mubînu).

O gün Allah, onlara hak ettikleri cezayı tam verecek ve Allah´ın apaçık Hak olduğunu bilecekler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:26     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     haktır (gerçektir)
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

إِنَّ اللَّهَ لَا يَسْتَحْيِي أَنْ يَضْرِبَ مَثَلًا مَا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا ۚ فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ ۖ وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَيَقُولُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَٰذَا مَثَلًا ۘ يُضِلُّ بِهِ كَثِيرًا وَيَهْدِي بِهِ كَثِيرًا ۚ وَمَا يُضِلُّ بِهِ إِلَّا الْفَاسِقِينَ

İnnallâhe lâ yestahyî en yadribe meselen mâ beûdaten fe mâ fevkahâ fe emmellezîne âmenû fe ya’lemûne ennehul hakku min rabbihim, ve emmellezîne keferû fe yekûlûne mâzâ erâdallâhu bi hâzâ meselâ(meselen), yudıllu bihî kesîran ve yehdî bihî kesîrâ(kesîran) ve mâ yudıllu bihî illel fâsıkîn(fâsıkîne).

Şu bir gerçek ki Allah, bir sivrisineği hatta onun da üstündeki bir varlığı örnek göstermekten sıkılmaz. Böyle bir durumda, inananlar bilirler ki o, Rablerinden bir gerçektir. Küfre sapmışlar ise şöyle derler: "Allah, bunu örnek vermekle ne demek istedi?" Allah onunla birçoğunu saptırır, birçoğunu da onunla doğruya ve güzele kılavuzlar. Allah onunla fâsıklardan başkasını saptırmaz.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:42     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     gerçeği
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَا تَلْبِسُوا الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُوا الْحَقَّ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Ve lâ telbisûl hakka bil bâtılı ve tektumûl hakka ve entum ta’lemûn(ta’lemûne).

Hakkı batılla/saçmalık ve tutarsızlıkla kirletmeyin. Bilip durduğunuz halde gerçeği gizliyorsunuz.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:42     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     hakkı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَا تَلْبِسُوا الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُوا الْحَقَّ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Ve lâ telbisûl hakka bil bâtılı ve tektumûl hakka ve entum ta’lemûn(ta’lemûne).

Hakkı batılla/saçmalık ve tutarsızlıkla kirletmeyin. Bilip durduğunuz halde gerçeği gizliyorsunuz.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:61     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     hak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَىٰ لَنْ نَصْبِرَ عَلَىٰ طَعَامٍ وَاحِدٍ فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنْبِتُ الْأَرْضُ مِنْ بَقْلِهَا وَقِثَّائِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَا ۖ قَالَ أَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذِي هُوَ أَدْنَىٰ بِالَّذِي هُوَ خَيْرٌ ۚ اهْبِطُوا مِصْرًا فَإِنَّ لَكُمْ مَا سَأَلْتُمْ ۗ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ ۗ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ الْحَقِّ ۗ ذَٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ

Ve iz kultum yâ mûsâ len nasbira alâ taâmin vâhidin fed’u lenâ rabbeke yuhric lenâ mimmâ tunbitulardu min baklihâ ve kıssâiha ve fûmihâ ve adesihâ ve basalihâ, kâle e testebdilûnellezî huve ednâ billezî huve hayr(hayrun), ihbitû mısran fe inne lekum mâ seeltum ve duribet aleyhimuz zilletu vel meskenetu ve bâu bi gadabin minallâh(minallâhi), zâlike bi ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnen nebiyyîne bi gayril hak(hakkı), zâlike bi mâ asav ve kânû ya’tedûn(ya’tedûne).

Siz şöyle demiştiniz: "Ey Mûsa, biz bir tek yemeğe asla dayanamayız, bizim için Rabb´ine dua et de bize yerin bitirdiklerinden, baklasından, acurundan, sarmısağından, mercimeğinden, soğanından çıkarıversin." Mûsa şöyle demişti: "Siz daha aşağı bir nimeti daha üstün bir nimete mi değişmek istiyorsunuz? İnin bir kasabaya; istediğiniz sizin olacaktır." Ve üzerlerine zillet, eziklik ve yoksulluk damgası vuruldu, Allah´tan bir gazaba çarpıldılar. Bu böyle oldu, çünkü onlar Allah´ın ayetlerini inkâr ediyor ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. İsyan ettikleri için böyle oldu. Sınır tanımıyor, azgınlık yapıyorlardı.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:71     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     doğruyu
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا ذَلُولٌ تُثِيرُ الْأَرْضَ وَلَا تَسْقِي الْحَرْثَ مُسَلَّمَةٌ لَا شِيَةَ فِيهَا ۚ قَالُوا الْآنَ جِئْتَ بِالْحَقِّ ۚ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا يَفْعَلُونَ

Kâle innehu yekûlu innehâ bakaratun lâ zelûlun tusîrul arda ve lâ teskıl hars(harse), musellemetun lâ şiyete fîhâ kâlûl’âne ci’te bil hakk(hakkı), fe zebehûhâ ve mâ kâdû yef’alûn(yef’alûne).

Cevap verdi Mûsa: "Allah diyor ki, bahsettiğim, boyunduruk yememiş bir inektir; toprağı sürmez, ekini sulamaz. Salma hayvandır. Alaca yoktur onda." Dediler ki: "İşte şimdi gerçeği getirdin." Ve ardından onu boğazladılar, az kalsın yapmayacaklardı.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:91     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     haktır
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ قَالُوا نُؤْمِنُ بِمَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَاءَهُ وَهُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا مَعَهُمْ ۗ قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ أَنْبِيَاءَ اللَّهِ مِنْ قَبْلُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

Ve izâ kîle lehum âminû bi mâ enzelallâhu kâlû nu’minu bi mâ unzile aleynâ ve yekfurûne bi mâ verâehu ve huvel hakku musaddikan limâ meahum kul fe lime taktulûne enbiyâallâhi min kablu in kuntum mu’minîn(mu’minîne).

Onlara, "Allah´ın indirmiş olduğuna inanın" denildiğinde şöyle konuşurlar: "Biz, bize indirilene inanırız." Ve ondan ötesini inkâr ederler. Oysaki o, kendilerinin yanındakini doğrulayıcı bir gerçektir. Söyle onlara: "Madem iman sahibiydiniz, daha önce Allah´ın peygamberlerini niye öldürüyordunuz?"
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:109     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçek
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَدَّ كَثِيرٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُمْ مِنْ بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّارًا حَسَدًا مِنْ عِنْدِ أَنْفُسِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ ۖ فَاعْفُوا وَاصْفَحُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Vedde kesîrun min ehlil kitâbi lev yeruddûnekum min ba’di îmânikum kuffârâ(kuffâran), haseden min indi enfusihim min ba’di mâ tebeyyene lehumul hakk(hakku), fa’fû vasfehû hattâ ye’tiyallâhu bi emrih(emrihî), innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Ehlikitap´tan birçoğu, benliklerindeki kıskançlık yüzünden sizi, imanınızdan sonra kâfirler haline bir döndürebilseler diye yürekten istedi. Hem de gerçek kendilerine ayan-beyan olduktan sonra... Allah, buyruğunu getirinceye değin affedin, hoşgörün. Allah, her şeye gücü yetendir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:119     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçekle
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا ۖ وَلَا تُسْأَلُ عَنْ أَصْحَابِ الْجَحِيمِ

İnnâ erselnâke bil hakkı beşîren ve nezîren, ve lâ tus’elu an ashâbil cahîm(cahîmi).

İnan olsun ki, biz seni hak üzere bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen, cehennem ehlinden sorgu suale çekilmeyeceksin/cehennem yâranından sen sorumlu değilsin.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:121     حَقَّ     Haḳḳa     doğru bir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِهِ أُولَٰئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۗ وَمَنْ يَكْفُرْ بِهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

Ellezîne âteynâhumul kitâbe yetlûnehu hakka tilâvetih(tilâvetihî) ulâike yu’minûne bih(bihî), ve men yekfur bihî fe ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).

Kendilerine Kitap´ı verdiklerimiz onu, okunuşunun hakkını vererek okurlar. İşte onlar ona inanırlar. Onu inkar edenlere gelince, onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:144     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     bir gerçek olduğunu
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قَدْ نَرَىٰ تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاءِ ۖ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا ۚ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۚ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ ۗ وَإِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ

Kad nerâ tekallube vechike fîs semâi, fe le nuvelliyenneke kıbleten terdâhâ, fe velli vecheke şatral mescidil harâm(harâmi), ve haysu mâ kuntum fe vellû vucûhekum şatrah(şatrahu), ve innellezîne ûtûl kitâbe le ya’lemûne ennehul hakku min rabbihim ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ya’melûn(ya’melûne).

Biz senin, yüzünün ha bire göğe doğru çevrildiğini elbette görüyoruz. Hoşlanacağın bir kıbleye seni elbette döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Nerede olsanız yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne döndürün. Kendilerine kitap verilenler, onun, Rablerinden bir gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapıp ettiklerinden habersiz değildir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:146     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     gerçeği
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمْ ۖ وَإِنَّ فَرِيقًا مِنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Ellezîne âteynâhumul kitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ebnâehum ve inne ferîkan minhum le yektumûnel hakka ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).

Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Bununla birlikte, içlerinden bir zümre, bilip durdukları halde gerçeği gizliyorlar.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:147     الْحَقُّ     El-Haḳḳu     Gerçek
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ ۖ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ

El hakku min rabbike fe lâ tekûnenne minel mumterîn(mumterîne).

Gerçek, Rabb´inden gelir. O halde sakın kuşkuya düşenlerden olma.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:149     لَلْحَقُّ     lelHaḳḳu     bir gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۖ وَإِنَّهُ لَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

Ve min haysu harecte fe velli vecheke şatral mescidil harâm(harâmi), ve innehu lel hakku min rabbik(rabbike), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).

Nereden çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram´a döndür. Bu, elbette Rabb´inden gelen gerçektir. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:176     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak olarak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ نَزَّلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُوا فِي الْكِتَابِ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ

Zâlike bi ennellâhe nezzelel kitâbe bil hakk(hakkı), ve innellezînahtelefû fîl kitâbi le fî şikâkin baîd(baîdin).

Bu böyledir. Çünkü Allah, Kitap´ı hak olarak indirmiştir. Kitap´ta çekişmeye girenler, şıkak´a düşmüşlerdir/bütünden uzaklaştırıcı bir kopuşun tam içindedirler,
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:180     حَقًّا     Haḳḳan     bir haktır (borçtur)
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

كُتِبَ عَلَيْكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ إِنْ تَرَكَ خَيْرًا الْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ بِالْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ

Kutibe aleykum izâ hadara ehadekumul mevtu in tereke hayrâ(hayran), el vasiyyetu lil vâlideyni vel akrabîne bil ma’rûf(ma’rûfi), hakkan alel muttekîn(muttekîne).

İçinizden birine ölüm geldiğinde, eğer bir hayır bırakacaksa, üzerinize yazılan şudur: Ana-babaya, akrabaya, örfe uygun vasiyette bulunmak. Takva sahipleri üstüne bir hak olarak...
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:213     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak olarak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ وَأَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ ۚ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۖ فَهَدَى اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ ۗ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Kânen nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mâhtelefû fîh(fîhi), ve mâhtelefe fîhi illellezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mâhtelefû fîhi minel hakkı bi iznih(iznihî), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan Kitap´ı hak olarak indirdi. O Kitap´ta anlaşmazlığa düşenler, o Kitap´ın bizzat muhataplarından başkası değildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden, çekişmeye girdiler. Sonra Allah kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmaya girdikleri gerçeğe tekrar ulaştırdı, Allah, dilediği kişiyi/dileyeni doğru yola iletir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:213     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     gerçeğe
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ وَأَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ ۚ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۖ فَهَدَى اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ ۗ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Kânen nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mâhtelefû fîh(fîhi), ve mâhtelefe fîhi illellezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mâhtelefû fîhi minel hakkı bi iznih(iznihî), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan Kitap´ı hak olarak indirdi. O Kitap´ta anlaşmazlığa düşenler, o Kitap´ın bizzat muhataplarından başkası değildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden, çekişmeye girdiler. Sonra Allah kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmaya girdikleri gerçeğe tekrar ulaştırdı, Allah, dilediği kişiyi/dileyeni doğru yola iletir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:236     حَقًّا     Haḳḳan     bu bir borçtur
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

لَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِنْ طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ أَوْ تَفْرِضُوا لَهُنَّ فَرِيضَةً ۚ وَمَتِّعُوهُنَّ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِنِينَ

Lâ cunâha aleykum in tallaktumun nisâe mâ lem temessûhunne ev tefridû lehunne farîdâh(farîdâten) ve mettiûhunne alel mûsiı kaderuhu ve alel muktiri kaderuh(kaderuhu) metâan bil ma’rûf(ma’rûfi), hakkan alel muhsinîn(muhsinîne).

Kendilerine dokunmadan veya onlar için herhangi bir mehr belirlemeden kadınları boşamanızda sizin için günah yoktur. Ancak onları nimetlendirin. İmkânları geniş olan kendi gücünce yapar bunu, imkânları sınırlı olan da kendi gücünce yapar. Örfe uygun bir nimetlendirme... Güzel düşünüp güzel davrananlar üzerine bir borç...
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:241     حَقًّا     Haḳḳan     bir haktır (borçtur)
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَلِلْمُطَلَّقَاتِ مَتَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ

Ve lil mutallakâti metâun bil ma’rûf(ma’rûfi) hakkan alel muttekîn(muttekîne).

Boşanmış kadınlar için örfe uygun bir geçim imkânı sağlanması Allah´tan korkanlar üzerine bir borçtur.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:252     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak olarak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ ۚ وَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ

Tilke âyâtullâhi netlûhâ aleyke bil hakk(hakkı), ve inneke le minel murselîn(murselîne).

İşte bunlar Allah´ın ayetleri. Onları sana hak olarak okuyoruz. Yemin olsun ki sen, gönderilen elçilerdensin.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:282     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     hak olan (borçlu)
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُ ۚ وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ ۚ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللَّهُ ۚ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللَّهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا ۚ فَإِنْ كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لَا يَسْتَطِيعُ أَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ ۚ وَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْ ۖ فَإِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاءِ أَنْ تَضِلَّ إِحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الْأُخْرَىٰ ۚ وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَاءُ إِذَا مَا دُعُوا ۚ وَلَا تَسْأَمُوا أَنْ تَكْتُبُوهُ صَغِيرًا أَوْ كَبِيرًا إِلَىٰ أَجَلِهِ ۚ ذَٰلِكُمْ أَقْسَطُ عِنْدَ اللَّهِ وَأَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَىٰ أَلَّا تَرْتَابُوا ۖ إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلَّا تَكْتُبُوهَا ۗ وَأَشْهِدُوا إِذَا تَبَايَعْتُمْ ۚ وَلَا يُضَارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَهِيدٌ ۚ وَإِنْ تَفْعَلُوا فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ وَيُعَلِّمُكُمُ اللَّهُ ۗ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûh(fektubûhu), velyektub beynekum kâtibun bil adl(adli), ve lâ ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu felyektub, velyumlilillezî aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â(şey’en), fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daîfen ev lâ yestatîu en yumille huve felyumlil veliyyuhu bil adl(adli), vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mineş şuhedâi en tedılle ıhdâhumâ fe tuzekkire ıhdâhumâl uhrâ ve lâ ye’beş şuhedâu izâ mâ duû, ve lâ tes’emû en tektubûhu sagîran ev kebîran ilâ ecelih(ecelihî), zâlikum aksatu indallâhi ve akvemu liş şehâdeti ve ednâ ellâ tertâbû illâ en tekûne ticâreten hâdıraten tudîrûnehâ beynekum fe leyse aleykum cunâhun ellâ tektubûhâ ve eşhidû izâ tebâya’tum, ve lâ yudârra kâtibun ve lâ şehîd(şehîdun), ve in tef’alû fe innehu fusûkun bikum, vettekûllâh(vettekûllâhe), ve yuallimukumullâh(yuallimukumullâhu), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).

Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah´ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda geçirtsin ve Rabb´inden korksun da borcundan hiç bir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf, çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu, kadınlardan biri şaşırırsa / unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir. Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar. Küçük veya büyük, borcu, süresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında adalete daha yakın, tanıklık için daha sağlam, kuşkuya düşmemeniz için daha elverişlidir. Ancak aranızda döndürüp durduğunuz tamamen peşin bir ticaret söz konusu ise onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Karşılıklı alışveriş yaptığınızda da tanık bulundurun. Yazıcıya da tanığa da zarar verilmesin. Böyle bir şey yaparsanız bu, kendinize kötülük olur. Allah´tan korkun. Allah size öğretiyor. Allah, her şeyi en iyi biçimde bilendir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 2:282     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     borçlu olan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُ ۚ وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ ۚ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللَّهُ ۚ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللَّهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا ۚ فَإِنْ كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لَا يَسْتَطِيعُ أَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ ۚ وَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْ ۖ فَإِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاءِ أَنْ تَضِلَّ إِحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الْأُخْرَىٰ ۚ وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَاءُ إِذَا مَا دُعُوا ۚ وَلَا تَسْأَمُوا أَنْ تَكْتُبُوهُ صَغِيرًا أَوْ كَبِيرًا إِلَىٰ أَجَلِهِ ۚ ذَٰلِكُمْ أَقْسَطُ عِنْدَ اللَّهِ وَأَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَىٰ أَلَّا تَرْتَابُوا ۖ إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلَّا تَكْتُبُوهَا ۗ وَأَشْهِدُوا إِذَا تَبَايَعْتُمْ ۚ وَلَا يُضَارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَهِيدٌ ۚ وَإِنْ تَفْعَلُوا فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ وَيُعَلِّمُكُمُ اللَّهُ ۗ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûh(fektubûhu), velyektub beynekum kâtibun bil adl(adli), ve lâ ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu felyektub, velyumlilillezî aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â(şey’en), fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daîfen ev lâ yestatîu en yumille huve felyumlil veliyyuhu bil adl(adli), vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mineş şuhedâi en tedılle ıhdâhumâ fe tuzekkire ıhdâhumâl uhrâ ve lâ ye’beş şuhedâu izâ mâ duû, ve lâ tes’emû en tektubûhu sagîran ev kebîran ilâ ecelih(ecelihî), zâlikum aksatu indallâhi ve akvemu liş şehâdeti ve ednâ ellâ tertâbû illâ en tekûne ticâreten hâdıraten tudîrûnehâ beynekum fe leyse aleykum cunâhun ellâ tektubûhâ ve eşhidû izâ tebâya’tum, ve lâ yudârra kâtibun ve lâ şehîd(şehîdun), ve in tef’alû fe innehu fusûkun bikum, vettekûllâh(vettekûllâhe), ve yuallimukumullâh(yuallimukumullâhu), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).

Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah´ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda geçirtsin ve Rabb´inden korksun da borcundan hiç bir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf, çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu, kadınlardan biri şaşırırsa / unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir. Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar. Küçük veya büyük, borcu, süresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında adalete daha yakın, tanıklık için daha sağlam, kuşkuya düşmemeniz için daha elverişlidir. Ancak aranızda döndürüp durduğunuz tamamen peşin bir ticaret söz konusu ise onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Karşılıklı alışveriş yaptığınızda da tanık bulundurun. Yazıcıya da tanığa da zarar verilmesin. Böyle bir şey yaparsanız bu, kendinize kötülük olur. Allah´tan korkun. Allah size öğretiyor. Allah, her şeyi en iyi biçimde bilendir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 3:3     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَأَنْزَلَ التَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ

Nezzele aleykel kitâbe bil hakkı musaddikan limâ beyne yedeyhi ve enzelet tevrâte vel incîl(incîle).

O, sana Kitap´ı, önündekileri tasdikleyici olarak hak bir yoldan indirdi. Tevrat´ı ve İncil´i de indirmişti.
 


حَقّ
[HyperLink1] 3:21     حَقٍّ     Haḳḳin     hak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَيَقْتُلُونَ الَّذِينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ

İnnellezîne yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnen nebiyyîne bi gayri hakkın ve yaktulûnellezîne ye’murûne bil kıstı minen nâsi, fe beşşirhum bi azâbin elîm(elîmin).

Allah´ın ayetlerini inkâr edip haksız yere peygamberleri öldürenler ve insanlar içinden adaletle emredenlerin canına kıyanlar var ya, işte onlara korkunç bir azabı muştula.
 


حَقّ
[HyperLink1] 3:60     الْحَقُّ     El-Haḳḳu     (Bu,) gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْمُمْتَرِينَ

El hakku min rabbike fe lâ tekun minel mumterîn(mumterîne).

Hak, Rabbindendir. O halde, kuşku duyanlardan olma.
 


حَقّ
[HyperLink1] 3:71     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     hakkı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Ya ehlel kitâbi lime telbisûnel hakka bil bâtılı ve tektumûnel hakka ve entum ta’lemûn(ta’lemûne).

Ey Ehlikitap! Neden hakkı batılla kirletiyorsunuz ve bilip durduğunuz halde gerçeği gizliyorsunuz?
 


حَقّ
[HyperLink1] 3:71     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     gerçeği
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Ya ehlel kitâbi lime telbisûnel hakka bil bâtılı ve tektumûnel hakka ve entum ta’lemûn(ta’lemûne).

Ey Ehlikitap! Neden hakkı batılla kirletiyorsunuz ve bilip durduğunuz halde gerçeği gizliyorsunuz?
 


حَقّ
[HyperLink1] 3:86     حَقٌّ     Haḳḳun     hak olduğunu
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

كَيْفَ يَهْدِي اللَّهُ قَوْمًا كَفَرُوا بَعْدَ إِيمَانِهِمْ وَشَهِدُوا أَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Keyfe yehdillâhu kavmen keferû ba’de îmânihim ve şehidû enner resûle hakkun ve câehumul beyyinât(beyyinâtu) vallâhu lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).

İmanlarından, resulün hak olduğuna tanıklık ettikten ve kendilerine ayan-beyan deliller geldikten sonra küfre sapmış bir topluluğa Allah nasıl kılavuzluk eder? Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.
 


حَقّ
[HyperLink1] 3:102     حَقَّ     Haḳḳa     hakkıyla
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).

Ey iman edenler! Allah´tan, kendisinden korkmaya yaraşır biçimde korkun. Müslümanlar olmanın/Allah´a teslim olmanın dışında bir hal üzere sakın can vermeyin.
 


حَقّ
[HyperLink1] 3:108     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçek ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ ۗ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِلْعَالَمِينَ

Tilke âyâtullâhi netlûhâ aleyke bil hakk(hakkı), ve mâllâhu yurîdu zulmen lil âlemîn(âlemîne).

Bunlar sana Allah´ın ayetleri. Hak olarak okuyoruz sana onları. Allah, âlemlere zulüm istemiyor.
 


حَقّ
[HyperLink1] 3:112     حَقٍّ     Haḳḳin     hak-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُوا إِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللَّهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ ۚ ذَٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ

Duribet aleyhimuz zilletu eyne mâ sukıfû illâ bi hablin minallâhi ve hablin minen nâsi ve bâû bi gadabin minallâhi ve duribet aleyhimul meskeneh(meskenetu), zâlike bi ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnel enbiyâe bi gayri hakk(hakkın), zâlike bimâ asav ve kânû ya’tedûn(ya’tedûne).

Allah´tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmaları dışında, nerede bulunsalar üzerlerine zillet damgası vurulur. Allah´ın hışmına uğramışlardır. Üzerlerine miskinlik damgası vurulmuştur. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah´ın ayetlerine küfrediyor, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı; isyan etmişlerdi, zulüm ve azgınlık sergiliyorlardı.
 


حَقّ
[HyperLink1] 3:154     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     hak-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

ثُمَّ أَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ أَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشَىٰ طَائِفَةً مِنْكُمْ ۖ وَطَائِفَةٌ قَدْ أَهَمَّتْهُمْ أَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ ۖ يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنَ الْأَمْرِ مِنْ شَيْءٍ ۗ قُلْ إِنَّ الْأَمْرَ كُلَّهُ لِلَّهِ ۗ يُخْفُونَ فِي أَنْفُسِهِمْ مَا لَا يُبْدُونَ لَكَ ۖ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الْأَمْرِ شَيْءٌ مَا قُتِلْنَا هَاهُنَا ۗ قُلْ لَوْ كُنْتُمْ فِي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ إِلَىٰ مَضَاجِعِهِمْ ۖ وَلِيَبْتَلِيَ اللَّهُ مَا فِي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا فِي قُلُوبِكُمْ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

Summe enzele aleykum min ba’dil gammi emeneten nuâsen yagşâ tâifeten minkum, ve tâifetun kad ehemmethum enfusuhum yezunnûne billâhi gayrel hakkı zannel câhiliyyeh(câhiliyyeti), yekûlûne hel lenâ minel emri min şey’(şey’in), kul innel emre kullehu lillâh(lillâhi), yuhfûne fî enfusihim mâ lâ yubdûne lek(leke), yekûlûne lev kâne lenâ minel emri şey’un mâ kutilnâ hâhunâ, kul lev kuntum fî buyûtikum le berezellezîne kutibe aleyhimul katlu ilâ medâciihim, ve li yebteliyallâhu mâ fî sudûrikum ve li yumahhısa mâ fî kulûbikum, vallâhu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

Sonra bu kederin ardından üzerinize, içinizden bir grubu sarıp kuşatan, güven verici bir uyku indirdi. Bir grup da -gerçekten onlar kendi canlarının derdine düşmüştü- Allah hakkında gerçek dışı sanılara, cahiliye düşüncelerine kapılıyordu. "Şu işten bize bir şey var mı?" diyorlardı. De ki: "Emir/iş ve oluş tümüyle Allah´ındır." Öz benliklerinde, sana açıklamaz oldukları şeyler saklıyorlar. Diyorlar ki: "Bu işten bizim lehimize bir şey olsaydı, şuracıkta öldürülmezdik." Söyle onlara: "Evlerinizde kalsaydınız bile, üzerlerine ölüm yazılmış olanlar, uzanacakları yerleri muhakkak boylayacaklardı." Bu, Allah, göğüslerinizdekini denesin, kalplerinizdekini ortaya çıkarsın diyedir. Allah, göğüslerin özünü çok iyi bilir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 3:181     حَقٍّ     Haḳḳin     haksız yere
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

لَقَدْ سَمِعَ اللَّهُ قَوْلَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ فَقِيرٌ وَنَحْنُ أَغْنِيَاءُ ۘ سَنَكْتُبُ مَا قَالُوا وَقَتْلَهُمُ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَنَقُولُ ذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ

Lekad semiallâhu kavlellezîne kâlû innallâhe fakîrun ve nahnu agniyâu se nektubu mâ kâlû ve katlehumul enbiyâe bi gayri hakkın, ve nekûlu zûkû azâbel harîk(harîki).

Andolsun ki Allah, "Allah yoksuldur, bizler zenginleriz!" diyenlerin sözünü işitti. Dediklerini de yazacağız, haksız yere peygamberleri öldürmelerini de. Ve şöyle diyeceğiz: "Tadın, yakıp pişiren azabı!"
 


حَقّ
[HyperLink1] 4:105     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçek ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

إِنَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللَّهُ ۚ وَلَا تَكُنْ لِلْخَائِنِينَ خَصِيمًا

İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı li tahkume beynen nâsi bimâ erâkallâh(erâkallâhu), ve lâ tekun lil hâinîne hasîmâ(hasîmen).

Kuşku yok ki, biz bu Kitap´ı sana, insanlar arasında Allah´ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma!
 


حَقّ
[HyperLink1] 4:122     حَقًّا     Haḳḳan     gerçek
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۖ وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا ۚ وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللَّهِ قِيلًا

Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti se nudhiluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), va’dallâhi hakkâ(hakkan), ve men asdaku minallâhi kîlâ(kîlen).

İnanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Sonsuza değin kalacaklardır orada. Allah´ın şaşmaz vaadidir bu. Söz söyleme bakımından Allah´tan daha doğru ve tutarlı kim olabilir?
 


حَقّ
[HyperLink1] 4:151     حَقًّا     Haḳḳan     gerçek
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

أُولَٰئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّا ۚ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُهِينًا

Ulâike humul kâfirûne hakkâ(hakkan), ve a’tednâ lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).

İşte bunlar gerçek kafirlerdir. Ve biz, kâfirler için yere batırıcı bir azap hazırladık.
 


حَقّ
[HyperLink1] 4:155     حَقٍّ     Haḳḳin     haksız
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَبِمَا نَقْضِهِمْ مِيثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِمْ بِآيَاتِ اللَّهِ وَقَتْلِهِمُ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌ ۚ بَلْ طَبَعَ اللَّهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ إِلَّا قَلِيلًا

Fe bimâ nakdıhim mîsâkahum ve kufrihim bi âyâtillâhi ve katlihimul enbiyâe bi gayrı hakkın ve kavlihim kulûbunâ gulf(gulfun), bel tabaallâhu aleyhâ bi kufrihim fe lâ yu’minûne illâ kalîlâ(kalîlen).

Başlarına gelenler; ahitlerini bozmaları, Allah´ın ayetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve "kalplerimiz kılıflıdır" demeleri yüzündendir. Doğrusu, Allah küfürleri yüzünden kalpleri üzerine mühür basmıştır da pek azı müstesna, iman etmezler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 4:170     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçeği
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِنْ رَبِّكُمْ فَآمِنُوا خَيْرًا لَكُمْ ۚ وَإِنْ تَكْفُرُوا فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا

Yâ eyyuhen nâsu kad câekumur resûlu bil hakkı min rabbikum fe âminû hayran lekum ve in tekfurû fe inne lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı) ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).

Ey insanlar! Resul size Rabbinizden hakkı getirdi; artık inanın ona ki hayrınıza olsun. Nankörlük ederseniz göklerdekiler de yerdekiler de Allah´ındır. Allah Alîm´dir, Hakîm´dir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 4:171     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     gerçek
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ ۚ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَىٰ مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ ۖ فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ۖ وَلَا تَقُولُوا ثَلَاثَةٌ ۚ انْتَهُوا خَيْرًا لَكُمْ ۚ إِنَّمَا اللَّهُ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ ۖ سُبْحَانَهُ أَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ ۘ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا

Yâ ehlel kitâbi lâ taglû fî dînikum ve lâ tekûlû alâllâhi illel hakk(hakka) innemel mesîhu îsebnu meryeme resûlullâhi ve kelimetuh(kelimetuhu), elkâhâ ilâ meryeme ve rûhun minh(minhu), fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve lâ tekûlû selâseh(selâsetun) intehû hayran lekum innemâllâhu ilâhun vâhid(vâhidun), subhânehû en yekûne lehu veled(veledun), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı) ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).

Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah´ın resulü ve kelimesidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem´e atmıştır. Artık Allah´a ve resullerine inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vâhid´dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O´nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter.
 


حَقّ
[HyperLink1] 5:27     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçek olarak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ ابْنَيْ آدَمَ بِالْحَقِّ إِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِنْ أَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْآخَرِ قَالَ لَأَقْتُلَنَّكَ ۖ قَالَ إِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللَّهُ مِنَ الْمُتَّقِينَ

Vetlu aleyhim nebeebney âdeme bil hakkı iz karrebâ kurbânen fe tukubbile min ehadihimâ ve lem yutekabbel minel âhar(âhari) kâle le aktulennek(aktulenneke) kâle innemâ yetekabbelullâhu minel muttekîn(muttekîne).

Onlara Âdem´in iki oğlunun haberini de gerçek olarak oku. Hani, ikisi birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmişti, ötekinden kabul edilmemişti. "Seni mutlaka öldüreceğim." dedi. Öteki: "Allah sadece takva sahiplerinden kabul eder." dedi.
 


حَقّ
[HyperLink1] 5:48     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     gerçek(ten ayrılıp)
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ ۖ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ ۖ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنَ الْحَقِّ ۚ لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَٰكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ ۖ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ ۚ إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ

Ve enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı musaddıkan limâ beyne yedeyhi minel kitâbi ve muheyminen aleyhi fahkum beynehum bimâ enzelallâhu ve lâ tettebi’ ehvâehum ammâ câeke minel hakk(hakkı) li kullin cealnâ minkum şir’aten ve minhâcâ(minhâcen) ve lev şâallâhu le cealekum ummeten vâhıdeten ve lâkin li yebluvekum fî mâ âtâkum festebikûl hayrât(hayrâti) ilâllâhi merciukum cemîan fe yunebbiukum bimâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne).

Sana da Kitap´ı hak olarak indirdik. Kitap´tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak... O halde onlar arasında Allah´ın indirdiğiyle hükmet, Hak´tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol/şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah´adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 5:48     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçekle
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ ۖ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ ۖ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنَ الْحَقِّ ۚ لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَٰكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ ۖ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ ۚ إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ

Ve enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı musaddıkan limâ beyne yedeyhi minel kitâbi ve muheyminen aleyhi fahkum beynehum bimâ enzelallâhu ve lâ tettebi’ ehvâehum ammâ câeke minel hakk(hakkı) li kullin cealnâ minkum şir’aten ve minhâcâ(minhâcen) ve lev şâallâhu le cealekum ummeten vâhıdeten ve lâkin li yebluvekum fî mâ âtâkum festebikûl hayrât(hayrâti) ilâllâhi merciukum cemîan fe yunebbiukum bimâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne).

Sana da Kitap´ı hak olarak indirdik. Kitap´tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak... O halde onlar arasında Allah´ın indirdiğiyle hükmet, Hak´tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol/şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah´adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 5:77     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     haksız yere
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ غَيْرَ الْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعُوا أَهْوَاءَ قَوْمٍ قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ وَأَضَلُّوا كَثِيرًا وَضَلُّوا عَنْ سَوَاءِ السَّبِيلِ

Kul yâ ehlel kitâbi, lâ taglû fî dînikum gayral hakkı ve lâ tettebi’û ehvâe kavmin kad dallû min kablu ve edallû kesîran ve dallû an sevâis sebîl(sebîli).

De ki: "Ey Ehlikitap! Dininizde azgınlık edip hak dışına çıkarak aşırılığa gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoğunu saptırmış ve yolun denge noktasından uzağa düşmüş bir topluluğun keyiflerine uymayın."
 


حَقّ
[HyperLink1] 5:83     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     gerçekleri
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذَا سَمِعُوا مَا أُنْزِلَ إِلَى الرَّسُولِ تَرَىٰ أَعْيُنَهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّ ۖ يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ

Ve izâ semiû mâ unzile ilerresûli terâ a’yunehum tefîdu mined dem’ı mimmâ arefû minel hakk(hakkı), yekûlûne rabbenâ âmennâ fektubnâ meaş şâhidîn(şâhidîne).

Resule indirileni dinlediklerinde farkına vardıkları gerçekten dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Şöyle derler: "Ey Rabbimiz, iman ettik. Artık bizi de gerçeğin tanıklarıyla birlikte kaydet."
 


حَقّ
[HyperLink1] 5:84     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     gerçeğe
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمَا لَنَا لَا نُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَمَا جَاءَنَا مِنَ الْحَقِّ وَنَطْمَعُ أَنْ يُدْخِلَنَا رَبُّنَا مَعَ الْقَوْمِ الصَّالِحِينَ

Ve mâ lenâ lâ nu’minu billâhi ve mâ câenâ minel hakkı ve natmeu en yudhılenâ rabbunâ meal kavmis sâlihîn(sâlihîne).

"Rabbimizin bizi barışseverler arasına koymasını umup dururken, Allah´a ve Hak´tan bize gelene neden inanmayacakmışız?"
 


حَقّ
[HyperLink1] 5:116     بِحَقٍّ     biHaḳḳin     gerçek
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَإِذْ قَالَ اللَّهُ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ أَأَنْتَ قُلْتَ لِلنَّاسِ اتَّخِذُونِي وَأُمِّيَ إِلَٰهَيْنِ مِنْ دُونِ اللَّهِ ۖ قَالَ سُبْحَانَكَ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أَقُولَ مَا لَيْسَ لِي بِحَقٍّ ۚ إِنْ كُنْتُ قُلْتُهُ فَقَدْ عَلِمْتَهُ ۚ تَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِي وَلَا أَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِكَ ۚ إِنَّكَ أَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ

Ve iz kâlellâhu yâ îsebne meryeme e ente kulte lin nâsittehizûnî ve ummiye ilâheyni min dûnillâh(dûnillâhi) kâle subhâneke mâ yekûnu lî en ekûle mâ leyse lî bi hakk(hakkın) in kuntu kultuhu fe kad alimteh(alimtehu) ta’lemû mâ fî nefsî ve lâ a’lemu mâ fî nefsik(nefsike) inneke ente allemul guyûb(guyûbi).

Allah şunu da söyledi: "Ey Meryem oğlu İsa! Allah´ın yanında beni ve annemi de iki tanrı olarak kabul edin diye insanlara sen mi söyledin?" İsa dedi: "Hâşâ! Tespih ederim seni. Hakkım olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir. Eğer onu söylemişsem sen onu elbette bilirsin. Sen benim içimde olanı bilirsin ama ben senin zatında olanı bilmem. Çünkü sen, evet sen, gaybları çok iyi bilensin!"
 


حَقّ
[HyperLink1] 6:5     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hakkı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَقَدْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ ۖ فَسَوْفَ يَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ

Fe kad kezzebû bil hakkı lemmâ câehum, fe sevfe ye’tîhim enbâû mâ kânûbihî yestehziûn(yestehziûne).

Böylece hakkı, kendilerine geldiği anda yalanladılar. Fakat yakında onlara, alay etmekte oldukları şeyin haberleri gelecektir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 6:30     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçek
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ وُقِفُوا عَلَىٰ رَبِّهِمْ ۚ قَالَ أَلَيْسَ هَٰذَا بِالْحَقِّ ۚ قَالُوا بَلَىٰ وَرَبِّنَا ۚ قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ

Ve lev terâ iz vukıfû alâ rabbihim, kâle e leyse hâzâ bil hakk(hakkı), kâlû belâ ve rabbinâ, kâle fe zûkûl azâbe bimâ kuntum tekfurûn(tekfurûne).

Rableri huzurunda durdurulduklarını bir görsen! Sordu: "Gerçek değil miymiş bu?" Dediler: "Rabbimize yemin olsun ki, gerçekmiş." Dedi: "O halde, küfre sapmış olmanızdan dolayı tadın azabı."
 


حَقّ
[HyperLink1] 6:57     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     gerçeği
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قُلْ إِنِّي عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَكَذَّبْتُمْ بِهِ ۚ مَا عِنْدِي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ ۚ إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ ۖ يَقُصُّ الْحَقَّ ۖ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِلِينَ

Kul innî alâ beyyinetin min rabbî, ve kezzebtum bih(bihî), mâ indî mâ testa’cilûne bih(bihî), inil hukmu illâ lillâh(lillâhi), yakussul hakka ve huve hayrul fâsılîn(fâsılîne).

De ki: "Ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu yalanladınız. Acele istediğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah´ındır. Hakkı o anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O´dur."
 


حَقّ
[HyperLink1] 6:62     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     gerçek olan
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

ثُمَّ رُدُّوا إِلَى اللَّهِ مَوْلَاهُمُ الْحَقِّ ۚ أَلَا لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ أَسْرَعُ الْحَاسِبِينَ

Summe ruddû ilâllâhi mevlâhumul hakk(hakkı), e lâ lehul hukmu ve huve esraul hâsibîn(hâsibîne).

Nihayet onlar gerçek Mevlâ´ları olan Allah´a götürülürler. Gözünüzü açın! Hüküm yalnız O´nundur. Ve hesap görenlerin en süratlisi de O´dur.
 


حَقّ
[HyperLink1] 6:66     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçek iken
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَكَذَّبَ بِهِ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّ ۚ قُلْ لَسْتُ عَلَيْكُمْ بِوَكِيلٍ

Ve kezzebe bihî kavmuke ve huvel hakk(hakku),kul lestu aleykum bi vekîl(vekîlin).

O, hak olduğu halde senin toplumun onu yalanladı. De ki: "Ben size vekil değilim."
 


حَقّ
[HyperLink1] 6:73     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     haktır
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۖ وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُ ۚ قَوْلُهُ الْحَقُّ ۚ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ ۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ

Ve huvellezî halakas semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), ve yevme yekûlu kun fe yekûn(yekûnu), kavluhul hakk(hakku), ve lehul mulku yevme yunfehu fîs sûr(sûri), âlimul gaybi veş şehâdeh(şehâdeti), ve huvel hakîmul habîr(habîru).

Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da O´dur. "Ol!" dediği gün, hemen oluverir. Sözü haktır O´nun. Sûra üfleneceği gün de mülk ve yönetim O´nundur. Âlim´dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O´dur. O´dur Hakîm, O´dur Habîr.
 


حَقّ
[HyperLink1] 6:73     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak (ve hikmet) ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۖ وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُ ۚ قَوْلُهُ الْحَقُّ ۚ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ ۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ

Ve huvellezî halakas semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), ve yevme yekûlu kun fe yekûn(yekûnu), kavluhul hakk(hakku), ve lehul mulku yevme yunfehu fîs sûr(sûri), âlimul gaybi veş şehâdeh(şehâdeti), ve huvel hakîmul habîr(habîru).

Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da O´dur. "Ol!" dediği gün, hemen oluverir. Sözü haktır O´nun. Sûra üfleneceği gün de mülk ve yönetim O´nundur. Âlim´dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O´dur. O´dur Hakîm, O´dur Habîr.
 


حَقّ
[HyperLink1] 6:91     حَقَّ     Haḳḳa     hakkıyla
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِذْ قَالُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ عَلَىٰ بَشَرٍ مِنْ شَيْءٍ ۗ قُلْ مَنْ أَنْزَلَ الْكِتَابَ الَّذِي جَاءَ بِهِ مُوسَىٰ نُورًا وَهُدًى لِلنَّاسِ ۖ تَجْعَلُونَهُ قَرَاطِيسَ تُبْدُونَهَا وَتُخْفُونَ كَثِيرًا ۖ وَعُلِّمْتُمْ مَا لَمْ تَعْلَمُوا أَنْتُمْ وَلَا آبَاؤُكُمْ ۖ قُلِ اللَّهُ ۖ ثُمَّ ذَرْهُمْ فِي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ

Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî iz kâlû mâ enzelallâhualâ beşerin min şey(şey’in), kul men enzelel kitâbellezî câe bihî mûsâ nûren ve huden lin nâsi tec’alûnehu karâtîse tubdûnehâ ve tuhfûne kesîrâ(kesîran), ve ullimtum mâ lem ta’lemû entum ve lâ âbâukum, kulillâhu summe zerhum fî havdıhim yel’abûn(yel’abûne).

Allah´ı, kadrine/şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Çünkü, "Allah, insana hiçbir şey vahyetmemiştir." dediler. De ki "Mûsa´nın insanlara bir ışık, bir kılavuz olarak getirdiği Kitap´ı kim indirdi? Siz o Kitap´ı birtakım parşömenler yapıp ortaya sürüyorsunuz, birçoğunu da saklıyorsunuz. Size, sizin de atalarınızın da bilmediği şeyler öğretildi." "Allah" de, sonra bırak onları saplandıkları batakta oynayadursunlar.
 


حَقّ
[HyperLink1] 6:93     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     gerçek
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ قَالَ أُوحِيَ إِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ إِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَنْ قَالَ سَأُنْزِلُ مِثْلَ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ ۗ وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الظَّالِمُونَ فِي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلَائِكَةُ بَاسِطُو أَيْدِيهِمْ أَخْرِجُوا أَنْفُسَكُمُ ۖ الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنْتُمْ عَنْ آيَاتِهِ تَسْتَكْبِرُونَ

Ve men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kâle ûhıye ileyye ve lem yûha ileyhi şey’un ve men kâle seunzilu misle mâ enzelallâh(enzelallâhu), ve lev terâ iziz zâlimûne fî gamerâtil mevti vel melâiketu bâsitû eydîhim, ahricû enfusekum, el yevme tuczevne azâbel hûni bimâ kuntum tekûlûne alâllâhi gayrel hakkı ve kuntum an âyâtihi testekbirûn(testekbirûne).

Yalan düzüp Allah´a iftira eden veya kendine bir şey vahyedilmediği halde "Bana vahyedildi" diyen kişi ile, "Allah´ın ayet indirdiği gibi ben de indireceğim" diyen kimseden daha zalim kim vardır? Bir görsen o zalimleri ölüm dalgaları içindeyken. Melekler ellerini uzatmış, "Çıkarın canlarınızı!" diye! "Bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız; çünkü Allah´a karşı gerçek dışı şeyler söylüyorsunuz ve çünkü O´nun ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz."
 


حَقّ
[HyperLink1] 6:114     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak olarak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أَفَغَيْرَ اللَّهِ أَبْتَغِي حَكَمًا وَهُوَ الَّذِي أَنْزَلَ إِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلًا ۚ وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ أَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ ۖ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ

E fe gayrallâhi ebtegî hakemen ve huvellezî enzele ileykumul kitâbe mufassala(mufassalan), vellezîne âteynâhumul kitâbe ya’lemûne ennehu munezzelun min rabbike bil hakkı fe lâ tekûnenne minel mumterîn(mumterîne).

Allah size Kitap´ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, Allah´ın dışında bir hakem mi arayayım? Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun, Rabbinden hak olarak indirildiğini biliyorlar. Sakın kuşkuya düşenlerden olma.
 


حَقّ
[HyperLink1] 6:141     حَقَّهُ     Haḳḳahu     hakkını (sadakasını)
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا أُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ ۚ كُلُوا مِنْ ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ ۖ وَلَا تُسْرِفُوا ۚ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ

Ve huvellezî enşee cennâtin ma’rûşâtin ve gayre ma’rûşâtin ven nahle vez zer’a muhtelifen ukuluhu vez zeytûne ver rummâne muteşâbihen ve gayre muteşâbih(muteşâbihin), kulû min semerihî izâ esmere ve âtû hakkahu yevme hasâdihî ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhibbul musrifîn(musrifîne).

Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, sebzeleri, zeytinleri, narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde oluşturan O´dur. Her birinin meyvesinden, olgunlaştığı zaman yiyin ve hasat gününde onun hakkını da verin. İsraf etmeyin, Allah israf edenleri sevmez.
 


حَقّ
[HyperLink1] 6:151     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قُلْ تَعَالَوْا أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ ۖ أَلَّا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا ۖ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا ۖ وَلَا تَقْتُلُوا أَوْلَادَكُمْ مِنْ إِمْلَاقٍ ۖ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ ۖ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ ۖ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ ۚ ذَٰلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

Kul teâlev etlu mâ harreme rabbukum aleykum ellâ tuşrikû bihî şey’â(şey’en), ve bil vâlideyni ihsânâ(ihsânen), ve lâ taktulû evlâdekum min imlak(imlakin), nahnu nerzukukum ve iyyâhum, ve lâ takrebûl fevâhışe mâ zahere minhâ ve mâ batan(batane), ve lâ taktulûn nefselletî harremallâhu illâ bil hakk(hakkı), zâlikum vassâkum bihî leallekum ta’kılûn(ta’kılûne).

De ki onlara: "Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O´na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah´ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."
 


حَقّ
[HyperLink1] 7:8     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     tam doğrudur
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ ۚ فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Vel veznu yevme izinil hakk(hakku), fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).

O gün, iyi ve kötüyü ayıran ölçü haktır. Artık kimin ölçülüp tartılacak şeyleri ağır basarsa kurtuluşa erenler onlar olacaktır.
 


حَقّ
[HyperLink1] 7:33     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     haksız
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَالْإِثْمَ وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَأَنْ تُشْرِكُوا بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَأَنْ تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Kul innemâ harreme rabbiyel fevâhişe mâ zahere minhâ ve mâ batane vel isme vel bagye bi gayril hakkı ve en tuşrikû billâhi mâ lem yunezzil bihî sultânen ve en tekûlû alallâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

De ki: "Rabbim, ancak şunları haram kıldı: İğrençlikleri -görünenini, gizli olanını- günahı, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir kanıt indirmediği şeyi Allah´a ortak koşmayı, bir de Allah hakkında bilmediğiniz şeyler söylemeyi."
 


حَقّ
[HyperLink1] 7:43     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçeği
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهِمُ الْأَنْهَارُ ۖ وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَا أَنْ هَدَانَا اللَّهُ ۖ لَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ ۖ وَنُودُوا أَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Ve neza´nâ mâ fî sudûrihim min gıllin tecrî min tahtihimul enhâr(enhâru), ve kâlûl hamdu lillâhillezî hedânâ li hâzâ ve mâ kunnâ li nehtediye levlâ en hedânallâh(hedânallâhu), lekad câet rusulu rabbinâ bil hakk(hakkı), ve nûdû en tilkumul cennetu ûristumûhâ bimâ kuntum ta´melûn(ta´melûne).

Göğüslerinde düşmanlıktan ne varsa söküp atmışızdır. Irmaklar akar altlarından. Şöyle derler: "Hamdolsun bizi buraya ulaştıran Allah´a. Eğer Allah bize kılavuzluk etmeseydi, biz buraya ulaşamazdık. Andolsun ki, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler." Şöyle seslenilir: "İşte size, yaptıklarınıza karşılık mirasçı kılındığınız cennet."
 


حَقّ
[HyperLink1] 7:44     حَقًّا     Haḳḳan     gerçek
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَنَادَىٰ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ أَصْحَابَ النَّارِ أَنْ قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا فَهَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا ۖ قَالُوا نَعَمْ ۚ فَأَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ أَنْ لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ

Ve nâdâ ashâbul cenneti ashâben nâri en kad vecednâ mâ vâadenâ rabbunâ hakka(hakkan) fe hel vecedtum mâ vaade rabbukum hakka(hakkan) kâlû neam fe ezzene muezzinun beynehum en lâ´netullâhi alez zâlimîn(zâlimîne).

Cennet halkı ateş halkına şöyle seslenir: "Biz, Rabbimizin bize vaat ettiğini gerçek bulduk. Peki siz, Rabbinizin size vaat ettiğini gerçek buldunuz mu?" Onlar, "evet" derler. Aralarında bir duyurucu şunu ilan eder: "Allah´ın laneti zalimlerin üzerine olsun!"
 


حَقّ
[HyperLink1] 7:44     حَقًّا     Haḳḳan     gerçek
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَنَادَىٰ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ أَصْحَابَ النَّارِ أَنْ قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا فَهَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا ۖ قَالُوا نَعَمْ ۚ فَأَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ أَنْ لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ

Ve nâdâ ashâbul cenneti ashâben nâri en kad vecednâ mâ vâadenâ rabbunâ hakka(hakkan) fe hel vecedtum mâ vaade rabbukum hakka(hakkan) kâlû neam fe ezzene muezzinun beynehum en lâ´netullâhi alez zâlimîn(zâlimîne).

Cennet halkı ateş halkına şöyle seslenir: "Biz, Rabbimizin bize vaat ettiğini gerçek bulduk. Peki siz, Rabbinizin size vaat ettiğini gerçek buldunuz mu?" Onlar, "evet" derler. Aralarında bir duyurucu şunu ilan eder: "Allah´ın laneti zalimlerin üzerine olsun!"
 


حَقّ
[HyperLink1] 7:53     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçeği
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا تَأْوِيلَهُ ۚ يَوْمَ يَأْتِي تَأْوِيلُهُ يَقُولُ الَّذِينَ نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ فَهَلْ لَنَا مِنْ شُفَعَاءَ فَيَشْفَعُوا لَنَا أَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ ۚ قَدْ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

Hel yanzurûne illâ te´vîleh(te´vîlehu), yevme ye´tî te´vîluhu yekûlullezîne nesûhu min kablu kad câet rusulu rabbinâ bil hakk(hakkı), fe hel lenâ min şufeâe fe yeşfeû lenâ ev nureddu fe na´mele gayrellezî kunnâ na´mel(na´melu), kad hasirû enfusehum ve dalle anhum mâ kânû yefterûn(yefterûne).

Onun yalnız tevilini gözetirler. Onun tevili geldiği gün, daha önce onu unutanlar şöyle derler: "İnan olsun, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler. Acaba bizim için şefaatçılar var mı ki, bize şefaat etsinler; yahut daha önce yaptıklarımızdan başkasını yapalım diye geri gönderilebilir miyiz?" Öz benliklerini hüsrana ittiler. İftiralarına alet ettikleri, onlardan uzaklaşıp kayboldu.
 


حَقّ
[HyperLink1] 7:89     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçekle
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَدِ افْتَرَيْنَا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا إِنْ عُدْنَا فِي مِلَّتِكُمْ بَعْدَ إِذْ نَجَّانَا اللَّهُ مِنْهَا ۚ وَمَا يَكُونُ لَنَا أَنْ نَعُودَ فِيهَا إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ رَبُّنَا ۚ وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا ۚ عَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْنَا ۚ رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ

Kadiftereynâ alallâhi keziben in udnâ fî milletikum ba’de iz necceynallâhu minhâ, ve mâ yekûnu lenâ en neûde fîhâ illâ en yeşâallahu rabbunâ, vesia rabbunâ kulle şey’in ilmen, alallâhi tevekkelnâ, rabbeneftah beynenâ ve beyne kavminâ bil hakkı ve ente hayrul fâtihîn(fâtihîne).

"Allah bizi, milletimizden kurtardıktan sonra tekrar ona dönersek yalan düzüp Allah´a iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah istemediği sürece, sizin milletinize dönmemiz söz konusu edilemez. Rabbimiz, bilgice herşeyi kuşatmıştır. Allah´a dayanıp güvendik biz. Ey Rabbimiz! Toplumumuzla bizim aramızda hak ile hükmet. Sen, çözüm getirenlerin en hayırlısısın."
 


حَقّ
[HyperLink1] 7:105     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     gerçekten
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

حَقِيقٌ عَلَىٰ أَنْ لَا أَقُولَ عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ ۚ قَدْ جِئْتُكُمْ بِبَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَأَرْسِلْ مَعِيَ بَنِي إِسْرَائِيلَ

Hakîkun alâ en lâ ekûle alallâhi illel hakk(hakka), kad ci’tukum bi beyyinetin min rabbikum fe ersil maiye benî isrâîl(isrâîle).

"Allah hakkında gerçek dışında birşey söylememek benim üzerimde bir varoluş borcudur. Ben size Rabbinizden bir beyyine getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder."
 


حَقّ
[HyperLink1] 7:118     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçek
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Fe vakaal hakku ve batale mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Böylece hak ortaya çıktı, onların yapıp ettikleri, işe yaramaz hale geldi.
 


حَقّ
[HyperLink1] 7:146     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     hak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

سَأَصْرِفُ عَنْ آيَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَإِنْ يَرَوْا كُلَّ آيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَا وَإِنْ يَرَوْا سَبِيلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوهُ سَبِيلًا وَإِنْ يَرَوْا سَبِيلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلًا ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِلِينَ

Seasrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne).

Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzak tutacağım: Onlar hangi mucizeyi görseler ona inanmazlar. Doğruya varan yolu görseler, onu yol edinmezler. Ama azgınlık yolunu görseler onu yol edinirler. Bu böyledir. Çünkü onlar ayetlerimizi yalanladılar ve onlara karşı kayıtsız kaldılar.
 


حَقّ
[HyperLink1] 7:159     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     doğrulukla
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمِنْ قَوْمِ مُوسَىٰ أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ

Ve min kavmi mûsâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn(ya’dilûne).

Musa kavminden bir topluluk vardır ki, hakka kılavuzluk/hak ile kılavuzluk eder ve yalnız hakka dayanarak adaleti gözetir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 7:169     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     gerçekten
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ وَرِثُوا الْكِتَابَ يَأْخُذُونَ عَرَضَ هَٰذَا الْأَدْنَىٰ وَيَقُولُونَ سَيُغْفَرُ لَنَا وَإِنْ يَأْتِهِمْ عَرَضٌ مِثْلُهُ يَأْخُذُوهُ ۚ أَلَمْ يُؤْخَذْ عَلَيْهِمْ مِيثَاقُ الْكِتَابِ أَنْ لَا يَقُولُوا عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ وَدَرَسُوا مَا فِيهِ ۗ وَالدَّارُ الْآخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ ۗ أَفَلَا تَعْقِلُونَ

Fe halefe min ba’dihim halfun verisûl kitâbe ye’huzûne arada hâzel ednâ ve yekûlûne se yugferu lenâ ve in ye’tihim aradun misluhu ye’huzûh(ye’huzûhu), e lem yu’haz aleyhim mîsâkul kitâbi en lâ yekûlû alâllâhi illel hakka ve deresû mâ fîh(fîhî), ved dârul âhıretu hayrun lillezîne yettekûn(yettekûne), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).

Arkalarından, yerlerini alan halefler geldi. Bunlar, Kitap´a varis olmuşlardı. Şu basit dünyanın geçici menfaatini esas alıyorlar ve şöyle diyorlardı: "Biz zaten bağışlanacağız!" Kendilerine, bir menfaat daha gelse onu da alıyorlardı. Bunlardan, Allah hakkında, gerçek dışında birşey söylememelerine ilişkin Kitap misakı alınmamış mıydı? O Kitap´ın içindekileri okuyup incelemediler mi? Ahiret yurdu, takvaya sarılanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz?
 


حَقّ
[HyperLink1] 7:181     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمِمَّنْ خَلَقْنَا أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ

Ve mimmen halâknâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn(ya’dilûne).

Bizim yarattıklarımızdan bir ümmet var ki, hakka rehberlik eder ve onunla adalet sunarlar.
 


حَقّ
[HyperLink1] 8:5     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak uğruna
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

كَمَا أَخْرَجَكَ رَبُّكَ مِنْ بَيْتِكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّ فَرِيقًا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ لَكَارِهُونَ

Kemâ ahreceke rabbuke min beytike bil hakkı ve inne ferîkan minel mu’minîne le kârihûn(kârihûne).

Bildiğin gibi, Rabbin seni hak uğruna, öz yurdundan çıkarmıştı. Ve müminlerden bir grup tamamen isteksizdi.
 


حَقّ
[HyperLink1] 8:6     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     hakka
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

يُجَادِلُونَكَ فِي الْحَقِّ بَعْدَمَا تَبَيَّنَ كَأَنَّمَا يُسَاقُونَ إِلَى الْمَوْتِ وَهُمْ يَنْظُرُونَ

Yucadilûneke fîl hakkı ba´de mâ tebeyyene ke ennemâ yusâkûne ilel mevti ve hum yanzurûn(yanzurûne).

İş apaçık ortaya çıktıktan sonra bile, hak konusunda seninle çekişiyorlardı. Sanki onlar gözleri baka baka ölüme sürülüyorlardı.
 


حَقّ
[HyperLink1] 8:7     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     hakkı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِذْ يَعِدُكُمُ اللَّهُ إِحْدَى الطَّائِفَتَيْنِ أَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ أَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ وَيُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِرِينَ

Ve iz yaıdukumullâhu ihdet tâifeteyni ennehâ lekum, ve teveddûne enne gayre zâtiş şevketi tekûnu lekum, ve yurîdullâhu en yuhıkkal hakka bi kelimâtihî ve yaktaa dâbirel kâfirîn(kâfirîne).

O sırada Allah, iki gruptan birinin kesinlikle sizin olacağını vaat ediyordu. Ve siz, güçsüz ve silahsız olanın size düşmesini arzu ediyordunuz. Allah ise hakkı kendi kelimeleriyle tam bir biçimde ortaya koymayı ve küfre batmışların ardını, arkasını kesmeyi istiyordu.
 


حَقّ
[HyperLink1] 8:8     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     hakkı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ

Li yuhıkkal hakka ve yubtılel bâtıle ve lev kerihel mucrimûn(mucrimûne).

Diliyordu ki, kötülüğü temsil edenler istemese de hakkı ayan-beyan gözler önüne koysun, saçma ve tutarsız olanı hükümsüz kılsın.
 


حَقّ
[HyperLink1] 8:32     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     bir gerçek
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِذْ قَالُوا اللَّهُمَّ إِنْ كَانَ هَٰذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِنْدِكَ فَأَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِنَ السَّمَاءِ أَوِ ائْتِنَا بِعَذَابٍ أَلِيمٍ

Ve iz kâlûllâhumme in kâne hâzâ huvel hakka min indike fe emtir aleynâ hıcâreten mines semâi evi´tinâ bi azâbin elîm(elîmin).

Şunu da söylemişlerdi: "Allahımız! Eğer bu, senin katından gelmiş gerçeğin kendisiyse, gökten üstümüze taş yağdır. Yahut bize korkunç bir azap musallat et."
 


حَقّ
[HyperLink1] 9:29     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     gerçek
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَاتِلُوا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حَتَّىٰ يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ

Kâtilûllezîne lâ yu’minûne billâhi ve lâ bil yevmil âhıri ve lâ yuharrimûne mâ harremallâhu ve resûluhu ve lâ yedînûne dînel hakkı minellezîne ûtûl kitâbe hattâ yu’tûl cizyete an yedin ve hum sâgirûn(sâgirûne).

Kendilerine kitap verilenlerden Allah´a ve âhiret gününe inanmayan, Allah´ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.
 


حَقّ
[HyperLink1] 9:33     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     hak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ

Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn(muşrikûne).

O, resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, müşrikler hoşlanmasa da o dini dinlerin tümünün üstüne çıkarsın.
 


حَقّ
[HyperLink1] 9:48     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     hak
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

لَقَدِ ابْتَغَوُا الْفِتْنَةَ مِنْ قَبْلُ وَقَلَّبُوا لَكَ الْأُمُورَ حَتَّىٰ جَاءَ الْحَقُّ وَظَهَرَ أَمْرُ اللَّهِ وَهُمْ كَارِهُونَ

Lekadibtegûl fîtnete min kablu ve kallebû lekel umûre hattâ câel hakku ve zahere emrullâhi ve hum kârihûn(kârihûne).

Yemin olsun ki, onlar önceden de fitne çıkarmak istemiş ve nice işleri sana, olduğundan başka türlü göstermişlerdi. Nihayet hak geldi, onların istememesine rağmen Allah´ın emri galebe çaldı.
 


حَقّ
[HyperLink1] 9:111     حَقًّا     Haḳḳan     gerçek
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ اللَّهَ اشْتَرَىٰ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنْفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ بِأَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ ۚ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ ۖ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ وَالْقُرْآنِ ۚ وَمَنْ أَوْفَىٰ بِعَهْدِهِ مِنَ اللَّهِ ۚ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُمْ بِهِ ۚ وَذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

İnnallâheşterâ minel mu’minîne enfusehum ve emvâlehum bi enne lehumul cenneh(cennete), yukâtilûne fî sebîlillâhi fe yaktulûne ve yuktelûne va’den aleyhi hakkan fît tevrâti vel incîli vel kur’ân(kur’âni), ve men evfâ bi ahdihî minallâhi, festebşirû bi bey’ıkumullezî bâya’tum bih (bihî), ve zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).

Allah, müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır. Allah yolunda çarpışırlar da öldürürler, öldürülürler. Allah´ın; Tevrat´ta, İncil´de ve Kur´an´da kendi üzerine hak olarak yazdığı bir vaattır bu. Ahdine, Allah´tan daha vefalı kim var? Perçinlediğiniz bu antlaşmanızdan ötürü müjdeler olsun size. İşte budur o büyük başarının ta kendisi.
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:4     حَقًّا     Haḳḳan     gerçektir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا ۖ وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا ۚ إِنَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِ ۚ وَالَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ

İleyhi merciukum cemîâ(cemîan), va´dallâhi hakkâ(hakkan), innehu yebdeul halka summe yuîduhu li yecziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti bil kıst(kıstı), vellezîne keferû lehum şerâbun min hamîmin ve azâbun elîmun bimâ kânû yekfurûn(yekfurûne).

Allah´tan hak bir vaat olarak hepinizin dönüşü yalnız O´nadır. Yaratılışı başlatır, sonra yarattıklarını varlık alanına ardarda çıkarır ki, iman edip hayra ve barışa yönelik amelleri yerli yerince sergileyenleri ödüllendirsin. Küfre dalanlara gelince, onlar için, nankörlük edip gerçeği örtmeleri yüzünden, kaynar sudan bir içki ve acıklı bir azap öngörülmüştür.
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:5     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak olmak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

هُوَ الَّذِي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاءً وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ ۚ مَا خَلَقَ اللَّهُ ذَٰلِكَ إِلَّا بِالْحَقِّ ۚ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

Huvellezî cealeş şemse dıyâen vel kamere nûren ve kadderehu menâzile li ta´lemû adedes sinîne vel hisâb(hisâbe), mâ halakallâhu zâlike illâ bil hakk(hakkı), yufassılul âyâti li kavmin ya´lemûn(ya´lemûne).

Güneş´i ısı ve ışık kaynağı; Ay´ı, hesabı ve yılların sayısını bilesiniz diye bir nur yapıp ona evreler takdir eden O´dur. Allah bütün bunları rastgele değil, şaşmaz ölçülere bağlı olarak yaratmıştır. Bilgiyle donanmış bir topluluk için ayetleri ayrıntılı kılıyor.
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:23     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     haksız yere
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَلَمَّا أَنْجَاهُمْ إِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ ۗ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلَىٰ أَنْفُسِكُمْ ۖ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ ثُمَّ إِلَيْنَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Fe lemmâ encâhum izâ hum yebgûne fîl ardı bi gayril hakk(hakkı), yâ eyyuhen nâsu innemâ bagyukum alâ enfusikum metâal hayâtid dunyâ summe ileynâ merciukum fe nunebbiukum bimâ kuntum ta´melûn(ta´melûne).

Ama Allah onları kurtarınca, hiç vakit geçirmeden yeryüzünde haksızlığa sapıp azgınlaşırlar. Ey insanlar! Şu iğreti hayatın menfaati için yaptığınız azgınlık ve taşkınlık yalnız sizin aleyhinizedir. Bir süre sonra bize döndürüleceksiniz ve yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:30     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     gerçek
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

هُنَالِكَ تَبْلُو كُلُّ نَفْسٍ مَا أَسْلَفَتْ ۚ وَرُدُّوا إِلَى اللَّهِ مَوْلَاهُمُ الْحَقِّ ۖ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

Hunâlike teblû kullu nefsin mâ eslefet ve ruddû ilallâhi mevlâhumul hakkı ve dalle anhum mâ kânû yefterûn(yefterûne).

İşte orada, her benlik önceden gönderdiği şeyi kendisi deneyecektir. Hepsi gerçek Mevlâ´larına döndürülmüş, iftira aracı yaptıkları şeyler kendilerini koyup gitmiştir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:32     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçek
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

فَذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ ۖ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلَّا الضَّلَالُ ۖ فَأَنَّىٰ تُصْرَفُونَ

Fe zâlikumullâhu rabbukumul hakk(hakku), fe mâzâ ba´del hakkı illed dalâl(dalâlu), fe ennâ tusrafûn(tusrafûne).

İşte bu Allah´tır sizin Hak Rabbiniz. Hak´tan sonra, sapıklıktan başka ne kalır ki? Peki, nasıl oluyor da yüz geri döndürülüyorsunuz?
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:32     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     gerçeğin
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ ۖ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلَّا الضَّلَالُ ۖ فَأَنَّىٰ تُصْرَفُونَ

Fe zâlikumullâhu rabbukumul hakk(hakku), fe mâzâ ba´del hakkı illed dalâl(dalâlu), fe ennâ tusrafûn(tusrafûne).

İşte bu Allah´tır sizin Hak Rabbiniz. Hak´tan sonra, sapıklıktan başka ne kalır ki? Peki, nasıl oluyor da yüz geri döndürülüyorsunuz?
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:35     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     hakka
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ ۚ قُلِ اللَّهُ يَهْدِي لِلْحَقِّ ۗ أَفَمَنْ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ أَحَقُّ أَنْ يُتَّبَعَ أَمَّنْ لَا يَهِدِّي إِلَّا أَنْ يُهْدَىٰ ۖ فَمَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ

Kul hel min şurekâikum men yehdî ilel hakk, kulillâhu yehdî lil hakk(hakkı), e fe men yehdî ilel hakkı ehakku en yuttebea em men lâ yehiddî illâ en yuhdâ, fe mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne).

Şunu da söyle: "Ortak tuttuklarınızdan kim var hakka götüren?" De ki: "Allah götürür hakka. Hakka götürebilen mi izlenmeye daha layıktır yoksa kılavuzlanmadıkça yolu bulamayan mı? Peki, ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz siz?"
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:35     لِلْحَقِّ     lilHaḳḳi     hakka
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ ۚ قُلِ اللَّهُ يَهْدِي لِلْحَقِّ ۗ أَفَمَنْ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ أَحَقُّ أَنْ يُتَّبَعَ أَمَّنْ لَا يَهِدِّي إِلَّا أَنْ يُهْدَىٰ ۖ فَمَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ

Kul hel min şurekâikum men yehdî ilel hakk, kulillâhu yehdî lil hakk(hakkı), e fe men yehdî ilel hakkı ehakku en yuttebea em men lâ yehiddî illâ en yuhdâ, fe mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne).

Şunu da söyle: "Ortak tuttuklarınızdan kim var hakka götüren?" De ki: "Allah götürür hakka. Hakka götürebilen mi izlenmeye daha layıktır yoksa kılavuzlanmadıkça yolu bulamayan mı? Peki, ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz siz?"
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:35     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     hakka
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ ۚ قُلِ اللَّهُ يَهْدِي لِلْحَقِّ ۗ أَفَمَنْ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ أَحَقُّ أَنْ يُتَّبَعَ أَمَّنْ لَا يَهِدِّي إِلَّا أَنْ يُهْدَىٰ ۖ فَمَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ

Kul hel min şurekâikum men yehdî ilel hakk, kulillâhu yehdî lil hakk(hakkı), e fe men yehdî ilel hakkı ehakku en yuttebea em men lâ yehiddî illâ en yuhdâ, fe mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne).

Şunu da söyle: "Ortak tuttuklarınızdan kim var hakka götüren?" De ki: "Allah götürür hakka. Hakka götürebilen mi izlenmeye daha layıktır yoksa kılavuzlanmadıkça yolu bulamayan mı? Peki, ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz siz?"
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:36     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     gerçek açısından
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمَا يَتَّبِعُ أَكْثَرُهُمْ إِلَّا ظَنًّا ۚ إِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ

Ve mâ yettebiu ekseruhum illâ zannâ(zannen), innez zanne lâ yugnî minel hakkı şey´â(şey´en), innallâhe alîmun bimâ yef´alûn(yef´alûne).

Onların çoğu sanıdan başka bir şeyin ardınca gitmiyor. Doğrusu da şu ki sanı, haktan hiçbir şey ifade etmez. Allah, onların yaptıklarını iyice bilmektedir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:53     أَحَقٌّ     eHaḳḳun     gerçek mi?
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَيَسْتَنْبِئُونَكَ أَحَقٌّ هُوَ ۖ قُلْ إِي وَرَبِّي إِنَّهُ لَحَقٌّ ۖ وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ

Ve yestenbiûneke ehakkun hû(hûve), kul î ve rabbî innehu le hakkun ve mâ entum bi mu’cizîn(mu’cizîne).

Soruyorlar sana: "Doğru mu bu?" De ki: "Evet! Rabbime yemin ederim, o doğrunun ta kendisidir! Ve siz ondan yakayı kurtaramayacaksınız."
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:53     لَحَقٌّ     leHaḳḳun     gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَيَسْتَنْبِئُونَكَ أَحَقٌّ هُوَ ۖ قُلْ إِي وَرَبِّي إِنَّهُ لَحَقٌّ ۖ وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ

Ve yestenbiûneke ehakkun hû(hûve), kul î ve rabbî innehu le hakkun ve mâ entum bi mu’cizîn(mu’cizîne).

Soruyorlar sana: "Doğru mu bu?" De ki: "Evet! Rabbime yemin ederim, o doğrunun ta kendisidir! Ve siz ondan yakayı kurtaramayacaksınız."
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:55     حَقٌّ     Haḳḳun     gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ أَلَا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

E lâ inne lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), e lâ inne va´dallâhi hakkun ve lâkinne ekserehum lâ ya´lemûn(ya´lemûne).

Gözünüzü açın, göklerde ve yerde ne varsa Allah´ındır! Gözünüzü açın, Allah´ın vaadi haktır! Ama onların çokları bilmiyorlar.
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:76     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçek
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

فَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا إِنَّ هَٰذَا لَسِحْرٌ مُبِينٌ

Fe lemmâ câehumul hakku min indinâ kâlû inne hâzâ le sıhrun mubîn(mubînun).

Gerçek, katımızdan onlara geldiğinde şöyle demişlerdi: "Hiç kuşkusuz, bu, apaçık bir büyüdür."
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:77     لِلْحَقِّ     lilHaḳḳi     gerçek
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ مُوسَىٰ أَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَكُمْ ۖ أَسِحْرٌ هَٰذَا وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ

Kâle mûsâ e tekûlûne lil hakkı lemmâ câekum, e sıhrun hâzâ, ve lâ yuflihus sâhırûn(sâhırûne).

Mûsa dedi ki: "Gerçek size ulaştığında böyle mi konuşuyorsunuz? Büyü müdür bu? Büyücülerin kurtuluşu yoktur."
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:82     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     hakkı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَيُحِقُّ اللَّهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ

Ve yuhikkullâhul hakka bi kelimâtihî ve lev kerihel mucrimûn(mucrimûne).

"Ve suçlular hoş görmese de Allah, hakkı, kelimeleriyle ortaya çıkarıp kanıtlayacaktır."
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:94     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçek
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

فَإِنْ كُنْتَ فِي شَكٍّ مِمَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ فَاسْأَلِ الَّذِينَ يَقْرَءُونَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَ ۚ لَقَدْ جَاءَكَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ

Fe in kunte fî şekkin mimmâ enzelnâ ileyke fes’elillezîne yakreûnel kitâbe min kablik(kablike), lekad câekel hakku min rabbike fe lâ tekûnenne minel mumterîn(mumterîne).

Şayet sen, sana indirdiğimizden kuşkulanmakta isen, senden önce Kitap´ı okuyanlara sor. Yemin olsun, hak sana Rabbinden gelmiştir. O halde, sakın kuşkulananlardan olma!
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:103     حَقًّا     Haḳḳan     bir haktır
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

ثُمَّ نُنَجِّي رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا ۚ كَذَٰلِكَ حَقًّا عَلَيْنَا نُنْجِ الْمُؤْمِنِينَ

Summe nuneccî rusulenâ vellezîne âmenû kezâlik(kezâlike), hakkan aleynâ nuncil mu’minîn(mu’minîne).

Sonunda biz, resullerimizi ve iman edenleri kurtarıyoruz. İşte böyledir. Üzerimize bir borç olarak, inananları kurtarırız.
 


حَقّ
[HyperLink1] 10:108     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     hak
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ ۖ فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا ۖ وَمَا أَنَا عَلَيْكُمْ بِوَكِيلٍ

Kul yâ eyyuhen nâsu kad câekumul hakku min rabbikum, fe men ihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihi), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve mâ ene aleykum bi vekîl(vekîlin).

De ki: "Ey insanlar! Şu bir gerçek ki hak size Rabbinizden gelmiştir. Artık doğruya yönelen kendi benliği için yönelir; sapan da kendi benliği aleyhine sapar. Ben sizin üzerinize vekil değilim."
 


حَقّ
[HyperLink1] 11:17     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     bir gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

أَفَمَنْ كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِنْهُ وَمِنْ قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَىٰ إِمَامًا وَرَحْمَةً ۚ أُولَٰئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۚ وَمَنْ يَكْفُرْ بِهِ مِنَ الْأَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُ ۚ فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ ۚ إِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ

E fe men kâne alâ beyyinetin min rabbihî ve yetlûhu şâhidun minhu ve min kablihî kitâbu mûsâ imâmen ve rahmeh(rahmeten), ulâike yu´minûne bih(bihî), ve men yekfur bihî minel ahzâbi fen nâru mev´ıduh(mev´ıduhu), fe lâ teku fî miryetin minhu innehul hakku min rabbike ve lâkinne ekseren nâsi lâ yu´minûn(yu´minûne).

Böyleleri şu kimse gibi olur mu: Rabbinden bir beyyine üzerinedir, O´ndan bir tanık da kendisini izler. Tanıktan önce de bir kılavuz ve rahmet olarak Mûsa´nın kitabı var. Onlar ona inanırlar. Hiziplerden onu inkâr edenin varış yeri ateştir. Ondan asla kuşkuya düşme; o Rabbinden bir haktır ama insanların çokları inanmıyorlar.
 


حَقّ
[HyperLink1] 11:45     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     haktır
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَنَادَىٰ نُوحٌ رَبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابْنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنْتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ

Ve nâdâ nûhun rabbehu fe kâle rabbi innebnî min ehlî ve inne va´dekel hakku ve ente ahkemul hâkimîn(hâkimîne).

Bu arada Nûh, Rabbine yakardı da dedi ki: "Rabbim, oğlum benim ailemdendi! Senin vaadin elbette haktır. Sen hâkimlerin, hükmü en güzel verenisin."
 


حَقّ
[HyperLink1] 11:79     حَقٍّ     Haḳḳin     hakkımız
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّ وَإِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُرِيدُ

Kâlû lekad alimte mâ lenâ fî benâtike min hakk(hakkın), ve inneke le ta’lemu mâ nurîd(nurîdu).

Dediler ki: "Senin kızlarında hakkımız olmadığını çok iyi biliyorsun. Ne istediğimizi de çok iyi biliyorsun."
 


حَقّ
[HyperLink1] 11:120     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     bir hak
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَكُلًّا نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ ۚ وَجَاءَكَ فِي هَٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ

Ve kullen nakussu aleyke min enbâir rusuli mâ nusebbitu bihî fuâdek(fuâdeke) ve câeke fî hâzihil hakku ve mev’ızatun ve zikrâ lil muminîn(muminîne).

Resullerin haberlerinden, kendisiyle kalbini destekleyip sağlamlaştıracağımız her şeyi sana anlatıyoruz. Bunun içinde sana hak gelmiştir. Bunda, inananlar için bir öğüt ve hatırlatma da vardır.
 


حَقّ
[HyperLink1] 12:51     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     hak
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ إِذْ رَاوَدْتُنَّ يُوسُفَ عَنْ نَفْسِهِ ۚ قُلْنَ حَاشَ لِلَّهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُوءٍ ۚ قَالَتِ امْرَأَتُ الْعَزِيزِ الْآنَ حَصْحَصَ الْحَقُّ أَنَا رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِهِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ

Kâle mâ hatbukunne iz râvedtunne yûsufe an nefsih(nefsihî), kulne hâşe lillâhi mâ alimnâ aleyhi min sû’(sûin), kâletimre’etul azîzil âne hashasal hakku ene râvedtuhu an nefsihî ve innehu le mines sâdikîn(sâdikîne).

Kral dedi: "Yûsuf´un nefsinden murat almak istediğinizde, derdiniz ne idi?" Dediler ki: "Allah şahit, biz onun hiçbir kötülüğünü bilmiyoruz." Aziz´in karısı dedi ki: "İşte şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onunla gönül eğlendirmek istemiştim. O, özü sözü doğru insanlardandı."
 


حَقّ
[HyperLink1] 12:100     حَقًّا     Haḳḳan     gerçek
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَرَفَعَ أَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّوا لَهُ سُجَّدًا ۖ وَقَالَ يَا أَبَتِ هَٰذَا تَأْوِيلُ رُؤْيَايَ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَعَلَهَا رَبِّي حَقًّا ۖ وَقَدْ أَحْسَنَ بِي إِذْ أَخْرَجَنِي مِنَ السِّجْنِ وَجَاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ أَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْنِي وَبَيْنَ إِخْوَتِي ۚ إِنَّ رَبِّي لَطِيفٌ لِمَا يَشَاءُ ۚ إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

Ve refea ebeveyhi alel arşı ve harrû lehu succedâ(succeden), ve kâle yâ ebeti hâzâ te’vîlu ru’yâye min kablu kad cealehâ rabbî hakkâ(hakkan), ve kad ahsene bî iz ahrecenî mines sicni ve câe bikum minel bedvi min ba’di en nezegaş şeytânu beynî ve beyne ıhvetî, inne rabbî latîfun limâ yeşâ’(yeşâu) innehu huvel alîmul hakîm(hakîmu).

Ana babasını tahtın üstüne çıkardı. Hepsi, Yûsuf´un önünde secde eder gibi eğildiler. Yûsuf dedi: "Babacığım, işte bu, benim önceden gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. O, bana çok güzel lütuflarda bulundu, şeytan, benimle kardeşlerim arasına yamukluk soktuktan sonra, O beni zındandan çıkardı. Sizi de çölden getirdi. Rabbim, dilediği şeyde çok ince lütuflar sergiliyor. Alîm olan O´dur, Hakîm olan O´dur."
 


حَقّ
[HyperLink1] 13:1     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     haktır
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ المر ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ ۗ وَالَّذِي أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ

Elif lâm mim râ tilke âyâtul kitâb(kitâbi), vellezî unzile ileyke min rabbikel hakku ve lâkinne ekseren nâsi lâ yu’minûn(yu’minûne).

Elif, Lâm, Mîm, Râ. O Kitap´ın ayetleridir bunlar. Ve sana Rabbinden indirilen, haktır. Ne var ki, insanların çokları iman etmezler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 13:14     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     gerçek
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ ۖ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ لَا يَسْتَجِيبُونَ لَهُمْ بِشَيْءٍ إِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهِ ۚ وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ

Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).

Gerçek dua yalnız O´na/hak davet yalnız O´nun için yapılır. O´nun dışında yalvarıp davet ettikleri ise onlara hiçbir şekilde cevap veremezler. Onlar, ağzına ulaşsın diye iki avucunu suya doğru açan ama suya ulaşamayan birinden başkasına benzemiyorlar. Küfre sapanların dua ve davetleri, şaşkınlığa dalmaktan başka bir işe yaramaz.
 


حَقّ
[HyperLink1] 13:17     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     hakkı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَالَتْ أَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ زَبَدًا رَابِيًا ۚ وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِي النَّارِ ابْتِغَاءَ حِلْيَةٍ أَوْ مَتَاعٍ زَبَدٌ مِثْلُهُ ۚ كَذَٰلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَ ۚ فَأَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَاءً ۖ وَأَمَّا مَا يَنْفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الْأَرْضِ ۚ كَذَٰلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ

Enzele mines semâi mâen fe sâlet evdiyetun bi kaderihâ fahtemeles seylu zebeden râbiyâ(râbiyen), ve mimmâ yûkıdûne aleyhi fîn nâribtigâe hılyetin ev metâın zebedun misluh(misluhu), kezâlike yadribullâhul hakka vel bâtıl(bâtıle), fe emmez zebedu fe yezhebu cufâ’(cufâen), ve emmâ mâ yenfaun nâse fe yemkusufîl ard(ardı), kezâlike yadrıbullâhul emsâl(emsâle).

Gökten bir su indirdi de vadiler, kendi ölçülerince/kaderlerine göre sel oldu, ardından da sel, üste çıkan köpüğü taşır hale geldi. Bir süs eşyası veya âlet yapmak isteğiyle ateşte körükledikleri şeylerde de benzeri bir köpük vardır. Allah hakla bâtılı işte böyle örneklendiriyor: Köpük, atılır gider; insanlara yararlı olansa toprakta kalır. Allah, işte bu şekilde örnekler verir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 13:19     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     hak olduğunu
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

أَفَمَنْ يَعْلَمُ أَنَّمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ كَمَنْ هُوَ أَعْمَىٰ ۚ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُو الْأَلْبَابِ

E fe men ya’lemu ennemâ unzile ileyke min rabbikel hakku ke men huve a’mâ, innemâ yetezekkeru ûlul elbâb(elbâbi).

Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biriyle aynı mıdır? Sadece aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır.
 


حَقّ
[HyperLink1] 14:19     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۚ إِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَدِيدٍ

E lem tere ennallâhe halakas semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), in yeşa’ yuzhibkum ve ye’ti bi halkın cedîd(cedîdin).

Allah´ın gökleri ve yeri hak olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi yok eder, yepyeni bir halk getirir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 14:22     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     gerçek
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الْأَمْرُ إِنَّ اللَّهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدْتُكُمْ فَأَخْلَفْتُكُمْ ۖ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ إِلَّا أَنْ دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ لِي ۖ فَلَا تَلُومُونِي وَلُومُوا أَنْفُسَكُمْ ۖ مَا أَنَا بِمُصْرِخِكُمْ وَمَا أَنْتُمْ بِمُصْرِخِيَّ ۖ إِنِّي كَفَرْتُ بِمَا أَشْرَكْتُمُونِ مِنْ قَبْلُ ۗ إِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

Ve kâleş şeytânu lemmâ kudıyel emru innallâhe veadekum va’del hakkı ve veadtukum fe ahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebtum lî, fe lâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrıhıyy(musrıhıyye), innî kefertu bi mâ eşrektumûni min kabl(kablu), innaz zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun).

İş bitirilince şeytan onlara şöyle dedi: "Allah size hak bir vaatle vaatte bulundu, ben ise vaat ettim ama vaadimden caydım. Benim sizin üzerinizde bir sultam yoktu. Sizi davet ettim, siz de bana uydunuz. Hepsi bu. Şimdi beni kınamayı bırakın da öz benliklerinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Aslında ben sizin, daha önceden beni şirk aracı yapmanıza karşı çıkmıştım. Zalimler için acıklı bir azap öngörülmüştür."
 


حَقّ
[HyperLink1] 15:8     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

مَا نُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ إِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُوا إِذًا مُنْظَرِينَ

Mâ nunezzilul melâikete illâ bil hakkı ve mâ kânû izen munzarîn(munzarîne).

Biz o melekleri ancak ve ancak hak üzere, hak bir yolla indiririz. Ve o zaman inkârcılara göz açtırılmaz.
 


حَقّ
[HyperLink1] 15:55     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçeği
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِطِينَ

Kâlû beşşernâke bil hakkı fe lâ tekun minel kânıtîn(kânıtîne).

Dediler: "Hakk´a dayanarak müjdeledik sana, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma."
 


حَقّ
[HyperLink1] 15:64     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçeği
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَأَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ

Ve eteynâke bil hakkı ve innâ le sâdikûn(sâdikûne).

"Sana gerçeği getirdik. Biz, özü, sözü doğru olanlarız."
 


حَقّ
[HyperLink1] 15:85     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ ۖ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ

Ve mâ halaknes semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakk(hakkı), ve innes sâate le âtiyetun fasfehıs safhal cemîl(cemîle).

Biz gökleri, yeri ve bunların arasındakileri hak olarak yarattık. O saat elbette gelecektir. Şimdi sen, uzanan elleri tut, güzel davran.
 


حَقّ
[HyperLink1] 16:3     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۚ تَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Halakas semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), teâlâ âmmâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Arınmıştır onların ortak tuttukları şeylerden.
 


حَقّ
[HyperLink1] 16:38     حَقًّا     Haḳḳan     gerçek olarak
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ ۙ لَا يَبْعَثُ اللَّهُ مَنْ يَمُوتُ ۚ بَلَىٰ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Ve aksemû billâhi cehde eymânihim lâ yeb’asullâhu men yemût(yemûtu), belâ va’den aleyhi hakkan ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Yeminlerinin tüm gücüyle, "Allah ölen kimseyi diriltmez" diye Allah´a yemin ettiler. Hayır, öyle değil. Öleni diriltmek O´nun üzerinde hak bir vaattır, fakat insanların çokları bilmezler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 16:102     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçek olarak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ الَّذِينَ آمَنُوا وَهُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُسْلِمِينَ

Kul nezzelehu rûhul kudusi min rabbike bil hakkı li yusebbitellezîne âmenû ve huden ve buşrâ lil muslimîn(muslimîne).

De ki: "İman edenleri güçlendirip kökleştirmek için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olarak, Ruhulkudüs onu, senin Rabbinden indirdi.
 


حَقّ
[HyperLink1] 17:26     حَقَّهُ     Haḳḳahu     hakkını
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَآتِ ذَا الْقُرْبَىٰ حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذِيرًا

Ve âti zel kurbâ hakkahu vel miskîne vebnes sebîli ve lâ tubezzir tebzîrâ(tebzîren).

Akrabaya hakkını ver. Çaresize, yolda kalana da. Fakat saçıp savurma.
 


حَقّ
[HyperLink1] 17:33     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     haksız yere
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ ۗ وَمَنْ قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَانًا فَلَا يُسْرِفْ فِي الْقَتْلِ ۖ إِنَّهُ كَانَ مَنْصُورًا

Ve lâ taktulûn nefselletî harremallâhu illâ bil hakk(hakkı), ve men kutile mazlûmen fe kad cealnâ li veliyyihî sultânen fe lâ yusrif fîl katl(katli), innehu kâne mensûrâ(mensûran).

Allah´ın saygıya layık kıldığı cana haklı bir sebep yokken kıymayın. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun velisine yetki/söz hakkı vermişizdir. Ama o da öldürmede sınır tanımazlık etmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 17:81     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     Hak
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَقُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ ۚ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا

Ve kul câel hakku ve zehekal bâtıl(bâtılu), innel bâtıle kâne zehûkâ(zehûkan).

Ve de ki: "Hak geldi bâtıl yıkılıp gitti. Bâtıl, yok olmaya zaten mahkûmdu."
 


حَقّ
[HyperLink1] 17:105     وَبِالْحَقِّ     ve bil-Haḳḳi     ve hak olarak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَبِالْحَقِّ أَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ ۗ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا

Ve bil hakkı enzelnâhu ve bil hakkı nezel(nezele), ve mâ erselnâke illâ mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren).

Biz onu hak ile indirdik ve o hak ile indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
 


حَقّ
[HyperLink1] 17:105     وَبِالْحَقِّ     ve bil-Haḳḳi     ve hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَبِالْحَقِّ أَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ ۗ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا

Ve bil hakkı enzelnâhu ve bil hakkı nezel(nezele), ve mâ erselnâke illâ mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren).

Biz onu hak ile indirdik ve o hak ile indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
 


حَقّ
[HyperLink1] 18:13     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçek olarak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَأَهُمْ بِالْحَقِّ ۚ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى

Nahnu nakussu aleyke nebeehum bil hakk(hakkı), innehum fityetun âmenû bi rabbihim ve zidnâhum hudâ(huden).

Biz onların haberlerini sana doğru bir şekilde anlatacağız. Şu bir gerçek ki onlar, Rablerine iman etmiş bir yiğitler grubuydu. Ve biz de onların hidayetini artırdık.
 


حَقّ
[HyperLink1] 18:21     حَقٌّ     Haḳḳun     gerçek olduğunu
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَكَذَٰلِكَ أَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُوا أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَأَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ فِيهَا إِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ أَمْرَهُمْ ۖ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَانًا ۖ رَبُّهُمْ أَعْلَمُ بِهِمْ ۚ قَالَ الَّذِينَ غَلَبُوا عَلَىٰ أَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِدًا

Ve kezâlike a´sernâ aleyhim li ya´lemû enne va´dallâhi hakkun ve ennes sâate lâ reybe fîhâ, iz yetenâzeûne beynehum emrehum fe kâlûbnû aleyhim bunyânâ(bunyânen), rabbuhum a´lemu bihim, kâlellezîne galebû alâ emrihim le nettehızenne aleyhim mescidâ(mesciden).

Böylece insanları onlar hakkında bilgilendirdik ki, Allah´ın vaadinin hak, kıyamet saatinin de kuşkusuz olduğunu bilsinler. Çünkü onlar, aralarında mağara yaranının durumunu tartışıyorlardı. "Onların üstüne bir bina kurun." dediler. Rableri onları daha iyi bilir. Onlar hakkında görüşleri galip gelenlerse şöyle dediler: "Üzerlerine mutlaka bir mescit edineceğiz."
 


حَقّ
[HyperLink1] 18:29     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     bu gerçek
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ ۖ فَمَنْ شَاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاءَ فَلْيَكْفُرْ ۚ إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ نَارًا أَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَا ۚ وَإِنْ يَسْتَغِيثُوا يُغَاثُوا بِمَاءٍ كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَ ۚ بِئْسَ الشَّرَابُ وَسَاءَتْ مُرْتَفَقًا

Ve kulil hakku min rabbikum fe men şâe fel yu´min ve men şâe fel yekfur innâ a´tednâ liz zâlimîne nâren ehâta bihim surâdikuhâ, ve in yestegîsû yugâsû bi mâin kel muhli yeşvîl vucûh(vucûhe), bi´seş şerab(şerabu) ve sâet murtefekâ(murtefekan).

Ve de ki: "Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin." Biz, zalimler için öyle bir ateş hazırladık ki, çadırı/duvarı/dumanı onları çepeçevre kuşatmıştır. Eğer yardım dileseler, erimiş maden gibi yüzleri pişiren bir su ile yardımlarına koşulur. O ne kötü içecek, o ne kötü sığınak/dayanak!
 


حَقّ
[HyperLink1] 18:44     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     hak olan
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلَّهِ الْحَقِّ ۚ هُوَ خَيْرٌ ثَوَابًا وَخَيْرٌ عُقْبًا

Hunâlikel velâyetu lillâhil hakk(hakkı), huve hayrun sevâben ve hayrun ukbâ(ukben).

İşte böyle bir durumda, dostluk ve koruma, hak olan Allah´tandır. O, karşılık verme bakımından da hayırlıdır, iş sonuçlandırma bakımından da hayırlıdır.
 


حَقّ
[HyperLink1] 18:56     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     hakkı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ ۚ وَيُجَادِلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ ۖ وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَمَا أُنْذِرُوا هُزُوًا

Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), ve yucâdilullezîne keferû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka vettehazû âyâtî ve mâ unzirû huzuvâ(huzuven).

Biz, elçileri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Küfre sapanlar ise bâtıla yapışarak onunla hakkı kaydırmak için uğraşıyorlar. Onlar, ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 18:98     حَقًّا     Haḳḳan     haktır (gerçektir)
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قَالَ هَٰذَا رَحْمَةٌ مِنْ رَبِّي ۖ فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ رَبِّي جَعَلَهُ دَكَّاءَ ۖ وَكَانَ وَعْدُ رَبِّي حَقًّا

Kâle hâzâ rahmetun min rabbî, fe izâ câe va’du rabbî cealehu dekkâ’(dekkâe), ve kâne va’du rabbî hakkâ(hakkan).

Dedi: "Bu, Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi gelince onu yerle bir eder. Ve Rabbimin vaadi haktır."
 


حَقّ
[HyperLink1] 19:34     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     gerçek
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

ذَٰلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ ۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ

Zâlike îsebnu meryem(meryeme), kavlel hakkıllezî fîhi yemterûn(yemterûne).

İşte Meryem´in oğlu İsa budur! Hakkında kuşku ve çelişmeye düştükleri şeyin doğrusu bu sözdür.
 


حَقّ
[HyperLink1] 20:114     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçek
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ ۗ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يُقْضَىٰ إِلَيْكَ وَحْيُهُ ۖ وَقُلْ رَبِّ زِدْنِي عِلْمًا

Fe teâlallâhul melikul hak(hakku), ve lâ ta’cel bil kur’âni min kabli en yukdâ ileyke vahyuhu ve kul rabbi zidnî ılmâ(ılmen).

O Melik/o hak hükümdar olan Allah, yüceler yücesidir. Sana vahyi tamamlanmadan önce, Kur´an hakkında aceleci olma. Şöyle de:"Rabbim, ilmimi artır!"
 


حَقّ
[HyperLink1] 21:18     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hakkı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ ۚ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ

Bel nakzifu bil hakkı alel bâtıli fe yedmeguhu fe izâ huve zâhik(zâhikun), ve lekumul veylu mimmâ tasıfûn(tasıfûne).

Hayır, biz hakkı, bâtılın üzerine fırlatırız da o, onun beynini parçalar. Bir de bakarsın o yok olup gitmiştir. Yakıştırdığınız niteliklerden ötürü yazıklar olsun size!
 


حَقّ
[HyperLink1] 21:24     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     hakkı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

أَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً ۖ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ ۖ هَٰذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْلِي ۗ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ ۖ فَهُمْ مُعْرِضُونَ

Emittehazû min dûnihî âliheh(âliheten), kul hâtû burhânekum, hâzâ zikru men maiye ve zikru men kablî, bel ekseruhum lâ ya’lemûnel hakka fehum mu’ridûn(mu’ridûne).

Yoksa O´nun dışında bazı ilahlar mı edindiler? De ki: "Susturucu delilinizi getirin! Benimle beraber olanların da benden öncekilerin de Zikir´i budur. Ne yazık ki onların çokları hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler."
 


حَقّ
[HyperLink1] 21:55     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçeği
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ أَمْ أَنْتَ مِنَ اللَّاعِبِينَ

Kâlû e ci’tenâ bil hakkı em ente minel lâıbîn(lâıbîne).

Dediler: "Sen gerçeği mi getirdin yoksa oynayıp eğlenenlerden biri misin?"
 


حَقّ
[HyperLink1] 21:112     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ رَبِّ احْكُمْ بِالْحَقِّ ۗ وَرَبُّنَا الرَّحْمَٰنُ الْمُسْتَعَانُ عَلَىٰ مَا تَصِفُونَ

Kâle rabbıhkum bil hakk(hakkı), ve rabbuner rahmânul musteânu alâ mâ tasıfûn(tasıfûne).

Resul şöyle yakardı: "Rabbim, hak ile hükmet! Bizim Rabbimiz Rahman´dır. Sizin nitelendirmelerinize karşı yardımına başvurulandır, Müsteân´dır."
 


حَقّ
[HyperLink1] 22:6     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     tek gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّهُ يُحْيِي الْمَوْتَىٰ وَأَنَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Zâlike bi ennallâhe huvel hakku ve ennehu yuhyil mevtâ ve ennehu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Bu böyledir, çünkü Allah hakkın ta kendisidir. O, ölüleri diriltiyor ve O, herşey üzerinde kudretiyle egemendir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 22:40     حَقٍّ     Haḳḳin     hak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ إِلَّا أَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللَّهُ ۗ وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فِيهَا اسْمُ اللَّهِ كَثِيرًا ۗ وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ

Ellezîne uhricû min diyârihim bi gayri hakkın illâ en yekûlû rabbunallâh(rabbunallâhu), ve lev lâ def’ullâhin nâse ba’dahum bi ba’dın lehuddimet savâmıu ve biyaun ve salavâtun ve mesâcidu yuzkeru fîhesmullâhi kesîrâ(kesîran), ve le yansurennallâhu men yansuruh(yansuruhu), innallâhe le kaviyyun azîz(azîzun).

Onlar sırf, "Rabbimiz Allah´tır" dedikleri için yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah´ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah´ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler her halde yerle bir edilirdi. Allah, kendisine yardım edene elbette yardım eder. Allah elbette Kavî, Azîz´dir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 22:54     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     bir hak (gerçek) olduğunu
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِهِ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْ ۗ وَإِنَّ اللَّهَ لَهَادِ الَّذِينَ آمَنُوا إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Kendilerine ilim verilenler onun, senin Rabbinden bir hak olduğunu bilsinler, ona inansınlar da kalpleri ona saygı duysun diye böyle yapılmıştır. Şu bir gerçek ki Allah Hâdî´dir, iman edenleri dosdoğru yola mutlaka ulaştıracaktır.
 


حَقّ
[HyperLink1] 22:62     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     Hak’tır
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ هُوَ الْبَاطِلُ وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ

Zâlike bi ennallâhe huvel hakku ve enne mâ yed’ûne min dûnihî huvel bâtılu ve ennallâhe huvel aliyyul kebîr(kebîru).

Evet böyledir! Çünkü Allah Hakk´ın ta kendisidir. O´nun berisinden yalvarıp çağırdıkları ise bâtılın ta kendisidir. Hiç kuşkusuz, Allah Aliyy´dir, Kebîr´dir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 22:74     حَقَّ     Haḳḳa     hakkıyle
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

مَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ

Mâ kaderûllâhe hakka kadrih(kadrihî), innallâhe le kaviyyun azîz(azîzun).

Allah´ı, şanına yaraşır biçimde takdir edemediler. Allah elbette Kavî´dir, Azîz´dir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 22:78     حَقَّ     Haḳḳa     hakkıyla
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ ۚ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ ۚ مِلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ ۚ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمِينَ مِنْ قَبْلُ وَفِي هَٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ ۚ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ ۖ فَنِعْمَ الْمَوْلَىٰ وَنِعْمَ النَّصِيرُ

Ve câhidû fillâhi hakka cihâdih(cihâdihî), huvectebâkum ve mâ ceale aleykum fid dîni min harac(haracin), millete ebîkum ibrâhîm(ibrâhîme), huve semmakumul muslimîne min kablu ve fî hâzâ li yekûner resûlu şehîden aleykum ve tekûnû şuhedâe alen nâs(nâsi), fe ekîmûs salâte ve âtuz zekâte va’tesımû billâh(billâhi), huve mevlâkum, fe ni’mel mevlâ ve ni’men nasîr(nasîru).

Allah uğrunda O´na yaraşır bir gayretle didinin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim´in milletini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap´ta da "Müslümanlar/Allah´a teslim olanlar" diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin ve Allah´a sarılın. O´dur sizin Mevlâ´nız. Ne güzel Mevlâ´dır O, ne güzel yardımcıdır O!
 


حَقّ
[HyperLink1] 23:41     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçekten
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً ۚ فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Fe ehazethumus sayhatu bil hakkı fe cealnâhum gusâen, fe bu’den lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Nihayet, o korkunç titreşimli ses onları tam bir biçimde yakaladı da hepsini sel süprüntüsü haline getirdik. Dönmeze gitsin o zalimler topluluğu!
 


حَقّ
[HyperLink1] 23:62     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçeği
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۖ وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ ۚ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

Ve lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve ledeynâ kitâbun yantıku bil hakkı ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).

Biz hiçbir benliğe yaratılış kapasitesinin üstünde görev yüklemeyiz. Bizim katımızda, hakkı söyleyen bir kitap vardır. Onlara haksızlık edilmez.
 


حَقّ
[HyperLink1] 23:70     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hakkı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ ۚ بَلْ جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ

Em yekûlûne bihî cinneh(cinnetun), bel câehum bil hakkı ve ekseruhum lil hakkı kârihûn(kârihûne).

Yoksa, "onda bir cinnet mi var" diyorlar! Hayır, o kendilerine hakkı getirdi ama onların çoğu haktan tiksiniyor.
 


حَقّ
[HyperLink1] 23:70     لِلْحَقِّ     lilHaḳḳi     haktan
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ ۚ بَلْ جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ

Em yekûlûne bihî cinneh(cinnetun), bel câehum bil hakkı ve ekseruhum lil hakkı kârihûn(kârihûne).

Yoksa, "onda bir cinnet mi var" diyorlar! Hayır, o kendilerine hakkı getirdi ama onların çoğu haktan tiksiniyor.
 


حَقّ
[HyperLink1] 23:71     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     hak
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ ۚ بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ

Ve levittebeal hakku ehvâehum le fesedetis semâvâtu vel ardu ve men fî hinn(hinne), bel eteynâhum bi zikrihim fe hum an zikrihim mu’ridûn(mu’ridûne).

Eğer hak onların keyiflerine uysaydı, gökler de yer de bunların içindekiler de kesinlikle fesada uğrardı. Hayır, biz onlara zikirlerini/Kur´anlarını getirdik ama onlar zikirlerinden/Kur´anlarından yüz çeviriyorlar.
 


حَقّ
[HyperLink1] 23:90     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hakkı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

Bel eteynâhum bil hakkı ve innehum le kâzibûn(kâzibûne).

Hayır, hayır! Biz onlara hakkı getirdik ama onlar tam anlamıyla yalancıdırlar.
 


حَقّ
[HyperLink1] 23:116     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     hak
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ

Fe teâlallâhul melikul hakk(hakku), lâ ilâhe illâ hû(huve), rabbul arşil kerîm(kerîmi).

Yücelerden yücedir, o hak padişah olan Allah! İlah yok O´ndan başka. O şanlı arşın Rabbidir O!
 


حَقّ
[HyperLink1] 24:25     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     Hak’tır
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ

Yevme izin yuveffîhimullâhu dînehumul hakka ve ya’lemûne ennallâhe huvel hakkul mubîn(mubînu).

O gün Allah, onlara hak ettikleri cezayı tam verecek ve Allah´ın apaçık Hak olduğunu bilecekler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 24:49     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     hüküm
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَإِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ

Ve in yekun lehumul hakku ye’tû ileyhi muz’ınîn(muz’ınîne).

Eğer gerçek, kendi lehlerine olursa boyun bükerek ona gelirler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 25:26     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçek
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَٰنِ ۚ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا

El mulku yevmeizinil hakku lir rahmân(rahmâni), ve kâne yevmen alel kâfirîne asîrâ(asîran).

O gün gerçek mülk ve yönetim Rahman´ındır. Ve o, kâfirler için çok zorlu bir gündür.
 


حَقّ
[HyperLink1] 25:33     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçeği
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا

Ve lâ ye’tûneke bi meselin illâ ci’nâke bil hakkı ve ahsene tefsîrâ(tefsîren).

Onlar sana bir mesel getirdikçe, biz sana hakkı ve en güzel yorumu getiririz.
 


حَقّ
[HyperLink1] 25:68     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak(lı sebep)
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ ۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ يَلْقَ أَثَامًا

Vellezîne lâ yed’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yaktulûnen nefselletî harremallâhu illâ bil hakkı ve lâ yeznûn(yeznûne), ve men yef’al zâlike yelka esâmâ(esâmen).

Onlar Allah´ın yanında bir başka ilaha yakarmazlar/davet etmezler. Allah´ın saygıya layık kıldığı canı haksız yere almazlar. Zina etmezler. Bunları yapan cezaya çarpılır.
 


حَقّ
[HyperLink1] 27:79     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     gerçek
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۖ إِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُبِينِ

Fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), inneke alel hakkıl mubîn(mubîni).

Allah´a dayanıp güven, çünkü sen apaçık gerçeğin üzerindesin.
 


حَقّ
[HyperLink1] 28:3     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçek olarak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

نَتْلُو عَلَيْكَ مِنْ نَبَإِ مُوسَىٰ وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Netlû aleyke min nebei mûsâ ve fir’avne bil hakkı li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

İman edecek bir toplum için, Mûsa ve Firavun´un haberinden bir kısmını sana hak olarak okuyacağız.
 


حَقّ
[HyperLink1] 28:13     حَقٌّ     Haḳḳun     haktır
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَرَدَدْنَاهُ إِلَىٰ أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

Fe redednâhu ilâ ummihî key tekarra aynuhâ ve lâ tahzene ve li ta’leme enne va’dallâhi hakkun ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Nihayet Mûsa´yı öz anasına geri çevirdik ki, o ananın gözü aydın olsun, kederlenmesin ve Allah´ın vaadinin hak olduğunu bilsin. Fakat çokları bunu bilmezler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 28:39     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     hakkı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ إِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ

Vestekbere huve ve cunûduhu fîl ardı bi gayril hakkı ve zannû ennehum ileynâ lâ yurceûn(yurceûne).

O ve orduları yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve sandılar ki, bize döndürülmeyecekler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 28:48     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     hak
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

فَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا لَوْلَا أُوتِيَ مِثْلَ مَا أُوتِيَ مُوسَىٰ ۚ أَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ مِنْ قَبْلُ ۖ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا وَقَالُوا إِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ

Fe lemmâ câehumul hakku min indinâ kâlû lev lâ ûtiye misle mâ ûtıye mûsâ, e ve lem yekfurû bimâ ûtiye mûsâ min kabl(kablu), kâlû sihrâni tezâher(tezâhera), ve kâlû innâ bi kullin kâfirûn(kâfirûne).

Fakat hak, katımızdan kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Mûsa´ya verilenin aynısı buna da verilseydi ya!" Bunlar daha önce Mûsa´ya verileni inkâr etmemişler miydi? Şöyle demişlerdi: "Birbirini destekleyen iki büyü/sırt sırta iki büyücü." Ve dediler: "Biz bunların ikisine de inanmıyoruz."
 


حَقّ
[HyperLink1] 28:53     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     bir haktır
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَإِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ قَالُوا آمَنَّا بِهِ إِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلِهِ مُسْلِمِينَ

Ve izâ yutlâ aleyhim kâlû âmennâ bihî innehul hakku min rabbinâ innâ kunnâ min kablihî muslimîn(muslimîne).

O, onlara okunduğu zaman şöyle derler: "İnandık buna, Rabbimizden gelmiş haktır o. Biz, ondan önce de müslümanlardık."
 


حَقّ
[HyperLink1] 28:75     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     gerçek
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَنَزَعْنَا مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُوا أَنَّ الْحَقَّ لِلَّهِ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

Ve neza’nâ min kulli ummetin şehîden fe kulnâ hâtû burhânekum fe alimû ennel hakka lillâhi ve dalle anhum mâ kânû yefterûn(yefterûne).

Her ümmetten bir tanık çıkarmış da şöyle demişizdir: "Getirin susturucu kanıtınızı!" Bunun üzerine onlar hakkın Allah´a ait olduğunu bilmişlerdir. O iftira aracı yaptıkları şeyler de onları yüzüstü koyup kaybolmuşlardır.
 


حَقّ
[HyperLink1] 29:44     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ

Halakallâhus semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), inne fî zâlike le âyeten lil mu’minîn(mu’minîne).

Allah gökleri de yeri de hak olarak yaratmıştır. Kuşkusuz, bunda, iman sahipleri için mutlak bir mucize vardır.
 


حَقّ
[HyperLink1] 29:68     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçeği
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُ ۚ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِرِينَ

Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev kezzebe bil hakkı lemmâ câeh(câehu), e leyse fî cehenneme mesven lil kâfirîn(kâfirîne).

Yalan düzüp Allah´a iftira eden, yahut kendisine geldiği zaman hakkı yalanlayan kişiden daha zalim kim vardır? Cehennemde değil midir kâfirlerin barınağı?
 


حَقّ
[HyperLink1] 30:8     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak olması
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا فِي أَنْفُسِهِمْ ۗ مَا خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُسَمًّى ۗ وَإِنَّ كَثِيرًا مِنَ النَّاسِ بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ

E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen) ve inne kesîran minen nâsi bi likâi rabbihim le kâfirûn(kâfirûne).

Kendi benliklerinin içinde olup bitenleri de mi düşünmediler! Allah gökleri, yeri ve bu ikisi arasındakileri ancak hak üzere ve belirlenmiş bir süreye bağlı olarak yaratmıştır. Şu da bir gerçek ki, insanlardan çokları Rablerine kavuşmayı gerçekten inkâr ediyorlar.
 


حَقّ
[HyperLink1] 30:38     حَقَّهُ     Haḳḳahu     hakkını
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَآتِ ذَا الْقُرْبَىٰ حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Fe âti zel kurbâ hakkahu vel miskîne vebnes sebîl(sebîli), zâlike hayrun lillezîne yurîdûne vechallâhi ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).

O halde, akrabaya hakkını ver. Yoksula, yolda kalmışa da. Allah´ın yüzünü isteyenler için bu daha hayırlıdır. İşte böyleleridir, kurtuluşa erenler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 30:47     حَقًّا     Haḳḳan     borç
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا ۖ وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ

Ve lekad erselnâ min kablike rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fentekamnâ minellezîne ecramû, ve kâne hakkan aleynâ nasrul mu’minîn(mu’minîne).

Yemin olsun biz, senden önce de resulleri toplumlarına gönderdik, onlara açık kanıtlar getirdiler. Nihayet, günah işleyenlerden öç aldık. İnananlara yardım etmek bizim üzerimizde bir haktı.
 


حَقّ
[HyperLink1] 30:60     حَقٌّ     Haḳḳun     haktır
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ ۖ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذِينَ لَا يُوقِنُونَ

Fâsbir inne va’dallâhi hakkun ve lâ yestahıffennekellezîne lâ yûkınûn(yûkınûne).

O halde, sabret! Kuşkun olmasın ki, Allah´ın vaadi haktır. İmanı kemale ermemişler seni hafifliğe sevk etmesinler/seni küçümseyemeyeceklerdir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 31:9     حَقًّا     Haḳḳan     gerçek
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

خَالِدِينَ فِيهَا ۖ وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Hâlidîne fîhâ, va’dallâhi hakkâ(hakkan), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Sürekli kalacaklardır orada. Allah´ın hak vaadidir bu. Azîz´dir, Hakîm´dir O.
 


حَقّ
[HyperLink1] 31:30     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     haktır
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الْبَاطِلُ وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ

Zâlike bi ennellâhe huvel hakku ve enne mâ yed’ûne min dûnihil bâtılu ve ennallâhe huvel aliyyul kebîr(kebîru).

Bu böyledir; çünkü Allah, Hakk´ın ta kendisidir. O´nun berisinde yalvarıp yakardıkları ise bâtıldır. Ve Allah Aliyy´dir, yüceliğine sınır yoktur; Kebîr´dir, büyüklüğüne sınır yoktur.
 


حَقّ
[HyperLink1] 31:33     حَقٌّ     Haḳḳun     gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَا يَجْزِي وَالِدٌ عَنْ وَلَدِهِ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَنْ وَالِدِهِ شَيْئًا ۚ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ ۖ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ

Yâ eyyuhen nâsuttekû rabbekum vahşev yevmen lâ yeczî vâlidun an veledihî ve lâ mevlûdun huve câzin an vâlidihî şey’â(şey’en) inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yagurrennekum billâhil garûr(garûru).

Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Herhangi bir şeyde babanın, evladı; evladın da babası yerine karşılık ödemeyeceği günden ürperin! Allah´ın vaadi haktır; dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. O yaman aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın!
 


حَقّ
[HyperLink1] 32:3     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۚ بَلْ هُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ

Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), bel huvel hakku min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike leallehum yehtedûn(yehtedûne).

Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? Hayır, haktır o; senin Rabbindendir; senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarman içindir. Umulur ki, doğruya ve güzele kılavuzlanırlar.
 


حَقّ
[HyperLink1] 33:4     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     gerçeği
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

مَا جَعَلَ اللَّهُ لِرَجُلٍ مِنْ قَلْبَيْنِ فِي جَوْفِهِ ۚ وَمَا جَعَلَ أَزْوَاجَكُمُ اللَّائِي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ أُمَّهَاتِكُمْ ۚ وَمَا جَعَلَ أَدْعِيَاءَكُمْ أَبْنَاءَكُمْ ۚ ذَٰلِكُمْ قَوْلُكُمْ بِأَفْوَاهِكُمْ ۖ وَاللَّهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّبِيلَ

Mâ cealallâhu li raculin min kalbeyni fî cevfih(cevfihî), ve mâ ceale ezvâcekumullâî tuzâhırûne min hunne ummehâtikum, ve mâ ceale ed’ıyâekum ebnâekum, zâlikum kavlukum bi efvâhikum, vallâhu yekûlul hakka ve huve yehdîs sebîl(sebîle).

Allah, bir adamın göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır. Zıhar yaptığınız eşlerinizi sizin anneniz yapmamıştır, evlatlıklarınızı da sizin oğullarınız kılmamıştır. Bu konularda söylediğiniz sözler, ağızlarınızın bir lakırdısıdır. Allah, hakkı söyler ve O, gerçek yola kılavuzlar.
 


حَقّ
[HyperLink1] 33:53     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     gerçek(i söylemek)-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَنْ يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَىٰ طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَٰكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانْتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ ۚ إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنْكُمْ ۖ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ ۚ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ ۚ ذَٰلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ ۚ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَنْ تَنْكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِنْ بَعْدِهِ أَبَدًا ۚ إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ عِنْدَ اللَّهِ عَظِيمًا

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tedhulû buyûten nebiyyi illâ en yu’zene lekum ilâ taâmin gayre nâzırîne inâhu ve lâkin izâ duîtum fedhulû fe izâ taimtum fenteşirû ve lâ muste’nisîne li hadîs(hadîsin), inne zâlikum kâne yu’zîn nebiyye fe yestahyî minkum vallâhu lâ yestahyî minel hakk(hakkı), ve izâ seeltumûhunne metâan fes’elûhunne min verâi hıcâb(hıcâbin), zâlikum atharu li kulûbikum ve kulûbihinn(kulûbihinne), ve mâ kâne lekum en tu’zû resûlallâhi ve lâ en tenkihû ezvâcehu min ba’dihî ebedâ(ebeden), inne zâlikum kâne indallâhi azîmâ(azîmen).

Ey iman edenler! Size bir yemek için izin verilmedikçe Peygamber´in evlerine girmeyin. Vaktini bekleyip durmaksızın çağırıldığınızda girin, ancak yemeği yiyince hemen dağılın. Söze dalıp lafı koyulaştırmayın. Çünkü böyle davranmanız Peygamber´i rahatsız eder. Fakat o size bir şey söylemekten utanır. Allah ise hakkı dile getirmekten çekinmez. Peygamber´in eşlerinden bir şey istediğinizde, onlardan perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir yoldur. Allah´ın resulüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra onun eşleriyle nikâhlanmanız, size helal kılınmamıştır. Böyle bir şey Allah katında büyük bir vebaldir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 34:6     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     gerçek olduğunu
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ الَّذِي أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ هُوَ الْحَقَّ وَيَهْدِي إِلَىٰ صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ

Ve yerellezîne ûtûl ılmellezî unzile ileyke min rabbike huvel hakka ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil hamîd(hamîdi).

Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilenin, hakkın ta kendisi olduğunu, Hamîd ve Azîz olan Allah´ın yoluna kılavuzladığını görürler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 34:23     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     "hakkı"
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ عِنْدَهُ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُ ۚ حَتَّىٰ إِذَا فُزِّعَ عَنْ قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ ۖ قَالُوا الْحَقَّ ۖ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ

Ve lâ tenfeuş şefâatu indehû illâ li men ezine leh(lehu), hattâ izâ fuzzia an kulûbihim kâlû mâzâ kâle rabbukum, kâlûl hakk(hakka), ve huvel aliyyul kebîr(kebîru).

O´nun katında, bizzat kendisinin izin verdiği kimseden başkasının şefaatı/kendisinin izin verdiği kimseden başkası için şefaat yarar sağlamaz. Sonunda, kalplerinden korku giderilince: "Rabbimiz ne dedi?" derler. "Hakkı söyledi, O´dur Aliyy, O´dur Kebîr."
 


حَقّ
[HyperLink1] 34:26     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَهُوَ الْفَتَّاحُ الْعَلِيمُ

Kul yecmeu beynenâ rabbunâ summe yeftehu beynenâ bil hakk(hakkı), ve huvel fettâhul alîm(alîmu).

De ki: "Rabbimiz hepimizi biraraya toplayacak, sonra da aramızı hak ile ayıracak. O´dur Fettâh, O´dur Alîm."
 


حَقّ
[HyperLink1] 34:43     لِلْحَقِّ     lilHaḳḳi     hakkı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا رَجُلٌ يُرِيدُ أَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُكُمْ وَقَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا إِفْكٌ مُفْتَرًى ۚ وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ

Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlû mâ hâzâ illâ raculun yurîdu en yasuddekum ammâ kâne ya’budu âbâukum, ve kâlû mâ hâzâ illâ ifkun mufterâ(mufteran) ve kâlellezîne keferû lil hakkı lemmâ câehum in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).

Ayetlerimiz açık seçik kanıtlar halinde karşılarında okununca şöyle derler: "Bu adam, atalarınızın kulluk/ibadet etmekte olduklarından sizi vazgeçirmek isteyen birinden başkası değil." Şunu da söylerler: "Bu, düzenlenmş bir yalandan/iftiradan başka şey değildir." Hakkı inkâr edenler, o kendilerine geldiğinde şöyle demişlerdir: "Açık bir büyüden başka şey değil bu!"
 


حَقّ
[HyperLink1] 34:48     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçeği
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قُلْ إِنَّ رَبِّي يَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَّامُ الْغُيُوبِ

Kul inne rabbî yakzifu bil hakk(hakkı), allâmul guyûb(guyûbi).

De ki: "Benim Rabbim, gerçeği ortaya koyar. Gaybları en iyi bilen O´dur."
 


حَقّ
[HyperLink1] 34:49     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     hak
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَمَا يُبْدِئُ الْبَاطِلُ وَمَا يُعِيدُ

Kul câel hakku ve mâ yubdiûl bâtılu ve mâ yuîd(yuîdu).

De ki: "Hak geldi, artık bâtıl ortaya yeni bir şey çıkaramaz; eskiyi de geri getiremez."
 


حَقّ
[HyperLink1] 35:5     حَقٌّ     Haḳḳun     gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ ۖ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا ۖ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ

Yâ eyyuhen nâsu inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yegurrennekum billâhil garûr(garûru).

Ey insanlar, Allah´ın vaadi haktır! O halde iğreti dünya hayatı sizi sakın aldatmasın! O yaman aldatıcı, o çok gururlu, sizi sakın Allah ile aldatmasın.
 


حَقّ
[HyperLink1] 35:24     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçek ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا ۚ وَإِنْ مِنْ أُمَّةٍ إِلَّا خَلَا فِيهَا نَذِيرٌ

İnnâ erselnâke bil hakkı beşîren ve nezîrâ(nezîren), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr(nezîrun).

Şu bir gerçek ki, biz seni hak ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun.
 


حَقّ
[HyperLink1] 35:31     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ هُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ بِعِبَادِهِ لَخَبِيرٌ بَصِيرٌ

Vellezî evhaynâ ileyke minel kitâbi huvel hakku musaddikan limâ beyne yedeyh(yedeyhi), innallâhe bi ibâdihî le habîrun basîr(basîrun).

Kitap´tan sana vahyettiğimiz, kendinden öncekini tasdikleyici hakkın ta kendisidir. Allah, kullarından tam haberdardır, onları iyice görmektedir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 37:37     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçeği
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

بَلْ جَاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ

Bel câe bil hakkı ve saddakal murselîn(murselîne).

Hayır, öyle değil! O, hakkı getirmişti. Diğer peygamberleri de tasdik etmişti.
 


حَقّ
[HyperLink1] 38:22     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

إِذْ دَخَلُوا عَلَىٰ دَاوُودَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ ۖ قَالُوا لَا تَخَفْ ۖ خَصْمَانِ بَغَىٰ بَعْضُنَا عَلَىٰ بَعْضٍ فَاحْكُمْ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَا إِلَىٰ سَوَاءِ الصِّرَاطِ

İz dehalû alâ dâvûde fe fezia minhum kâlû lâ tehaf, hasmâni begâ ba’dunâ alâ ba’dın fahkum beynenâ bil hakkı ve lâ tuştıt vehdinâ ilâ sevâis sırât(sırâtı).

Davûd´un yanına girmişlerdi de onlardan korkmuştu. "Korkma!" dediler, "biz iki davacıyız. Birimiz ötekinin hakkını çiğnedi. Şimdi sen, aramızda hak ile hükmet, adaletsizlik etme. Bizi yolun denge noktasına ilet.!"
 


حَقّ
[HyperLink1] 38:26     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     adaletle
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوَىٰ فَيُضِلَّكَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ ۚ إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ

Yâ dâvûdu innâ cealnâke halîfeten fîl ardı fahkum beynen nâsi bil hakkı ve lâ tettebiil hevâ fe yudılleke an sebîlillâh(sebîlillâhi), innellezîne yadıllûne an sebîlillâhi lehum azâbun şedîdun bi mâ nesû yevmel hisâb(hisâbi).

Ey Davûd, seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hakla hükmet; geçici hevese uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Allah yolundan sapanlar için, hesap gününü unutmuş olmaları yüzünden şiddetli bir azap vardır.
 


حَقّ
[HyperLink1] 38:64     لَحَقٌّ     leHaḳḳun     gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ ذَٰلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ أَهْلِ النَّارِ

İnne zâlike le hakkun tehâsumu ehlin nâr(nâri).

İşte bu, kesin gerçektir. Ateş halkının çekişmesi gerçekleşecektir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 38:84     فَالْحَقُّ     felHaḳḳu     gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

قَالَ فَالْحَقُّ وَالْحَقَّ أَقُولُ

Kâle fel hakku vel hakka ekûl(ekûlu).

Buyurdu: "İşte bu doğru! Ben de yalnız doğruyu söylerim."
 


حَقّ
[HyperLink1] 38:84     وَالْحَقَّ     velHaḳḳa     ve gerçekten
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قَالَ فَالْحَقُّ وَالْحَقَّ أَقُولُ

Kâle fel hakku vel hakka ekûl(ekûlu).

Buyurdu: "İşte bu doğru! Ben de yalnız doğruyu söylerim."
 


حَقّ
[HyperLink1] 39:2     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

إِنَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصًا لَهُ الدِّينَ

İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı fa’budillâhe muhlisan lehud dîn(dine).

Emin ol, bu Kitap´ı biz sana hak olarak indirdik. O halde, dini yalnız Allah´a özgüleyerek O´na kulluk/ibadet et!
 


حَقّ
[HyperLink1] 39:5     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۖ يُكَوِّرُ اللَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى اللَّيْلِ ۖ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ ۖ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُسَمًّى ۗ أَلَا هُوَ الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ

Halakas semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), yukevvirul leyle alen nehâri ve yukevvirun nehâre alel leyli ve sehhareş şemse vel kamer(kamere), kullun yecrî li ecelin musemmâ(musemmen), e lâ huvel azîzul gaffâr(gaffâru).

Gökleri ve yeri hak olarak yaratmıştır. Geceyi gündüzün üstüne çekip örtüyor; gündüzü de gecenin üstüne sarıp dürüyor. Güneş´i ve Ay´ı bir buyruğa boyun eğdirmiştir. Hepsi, belirlenmiş bir süreye kadar akıp gider. Gözünüzü açın; Aziz´dir O, Gaffar´dır.
 


حَقّ
[HyperLink1] 39:41     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

إِنَّا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّ ۖ فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَلِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا ۖ وَمَا أَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَكِيلٍ

İnnâ enzelnâ aleykel kitâbe lin nâsi bil hakkı, fe men ihtedâ fe li nefsih(nefsihi), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve mâ ente aleyhim bi vekîl(vekîlin).

Kuşkusuz, bu Kitap´ı biz sana insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa kendi aleyhine sapmış olur. Sen onlar üzerine vekil değilsin.
 


حَقّ
[HyperLink1] 39:67     حَقَّ     Haḳḳa     gereği gibi
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّمَاوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî vel ardu cemîan kabdatuhu yevmel kıyâmeti ves semâvâtu matviyyâtun bi yemînih(yemînihi), subhânehu ve te’âlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah´ı, kadrine/şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Oysaki kıyamet günü, yeryüzü tamamen O´nun avucudur/avucundadır; gökler de O´nun sağ elinde/kudretinde dürülmüş haldedir. Şanı yücedir O´nun; arınmıştır onların ortak koştuklarından.
 


حَقّ
[HyperLink1] 39:69     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     adaletle
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَأَشْرَقَتِ الْأَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَجِيءَ بِالنَّبِيِّينَ وَالشُّهَدَاءِ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

Ve eşrekatil ardu bi nûri rabbihâ ve vudıal kitâbu ve cîe bin nebiyyîne veş şuhedâi ve kudıye beynehum bil hakkı ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).

Yeryüzü, Rabbinin nuruyla parıldamış, Kitap ortaya konmuş, peygamberler, tanıklar getirilip aralarında hakla hüküm verilmiştir. Onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.
 


حَقّ
[HyperLink1] 39:75     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَتَرَى الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ ۖ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَقِيلَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve terel melâikete hâffîne min havlil arşı yusebbihûne bi hamdi rabbihim, ve kudıye beynehum bil hakkı ve kıylel hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).

Melekleri de arşın çevresini kuşatarak Rablerinin hamdiyle tespih eder halde görürsün. Aralarında hakla hüküm verilmiştir. Nihayet şöyle denir: "Hamd alemlerin Rabbi´ne özgüdür!"
 


حَقّ
[HyperLink1] 40:5     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     hakkı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْأَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْ ۖ وَهَمَّتْ كُلُّ أُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ ۖ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَأَخَذْتُهُمْ ۖ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ

Kezzebet kablehum kavmu nûhın vel ahzâbu min ba’dıhım ve hemmet kullu ummetin bi resûlihim li ye’huzûhu ve câdelû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka fe ehaztuhum, fe keyfe kâne ıkâb(ıkâbi).

Onlardan önce Nûh kavmi yalanlamıştı. Onlardan sonra gelen oymaklar da. Her ümmet kendilerine gelen elçiyi yakalasınlar diye uğraştı. Ve hakkı işlemez kılmak için yanlışı/tutarsızlığı esas alarak mücadele ettiler; nihayet onları yakaladım. Nasıl olmuştu azabım?!
 


حَقّ
[HyperLink1] 40:20     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَاللَّهُ يَقْضِي بِالْحَقِّ ۖ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍ ۗ إِنَّ اللَّهَ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ

Vallâhu yakdî bil hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yakdûne bi şey’in, innallâhe huves semîul basîr(basîru).

Allah, hak ile hükmeder! O´nun dışında yakardıkları ise hiçbir şeyle hükmedemezler. Allah´tır mutlak Semî´, mutlak Basîr...
 


حَقّ
[HyperLink1] 40:25     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hakk ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُوا أَبْنَاءَ الَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَاءَهُمْ ۚ وَمَا كَيْدُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ

Fe lemmâ câehum bil hakkı min indinâ kâlûktulû ebnâellezîne âmenû meahu vestahyû nisâehum, ve mâ keydul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).

Mûsa, katımızdan hakkı onlara getirince, şöyle dediler: "Onunla beraber iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın!" Ama inkârcıların tuzağı hep boşa çıkmıştır.
 


حَقّ
[HyperLink1] 40:55     حَقٌّ     Haḳḳun     gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ

Fasbir inne va’dallâhi hakkun vestagfir li zenbike ve sebbih bi hamdi rabbike bil aşiyyi vel ibkâr(ibkâri).

Öyleyse sabret! Kuşkun olmasın ki, Allah´ın vaadi haktır. Günahın için af dile. Akşam ve sabah, Rabbini överek tespih et!
 


حَقّ
[HyperLink1] 40:75     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     hakkı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

ذَٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَ

Zâlikum bimâ kuntum tefrehûne fîl ardı bi gayril hakkı ve bimâ kuntum temrehûn(temrehûne).

Bütün bunlar, yeryüzünde haksız yere sevinç şımarıklığına düşmeniz, kasılıp kabarmanız yüzündendir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 40:77     حَقٌّ     Haḳḳun     gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ ۚ فَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ

Fasbir inne va’dallâhi hakk(hakkun), fe immâ nuriyenneke ba’dallezî neıduhum ev neteveffeyenneke fe ileynâ yurceûn(yurceûne).

Sen sabret! Çünkü Allah´ın vaadi haktır. Onları tehdit ettiğimiz şeyin bir kısmını belki sana gösteririz, belki de seni vefat ettiririz. Sonunda onlar bize döndürülecekler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 40:78     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ ۗ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ فَإِذَا جَاءَ أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ

Ve lekad erselnâ rusulen min kablike minhum men kasasnâ aleyke ve minhum men lem naksus aleyk(aleyke), ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), fe izâ câe emrullâhi kudıye bil hakkı ve hasire hunâlikel mubtılûn(mubtılûne).

Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik. Onların bir kısmının hayat ve hatırasını sana anlattık, bir kısmının hayat ve hatırasından sana bahsetmedik. Hiçbir resulün, Allah´ın izni olmaksızın herhangi bir mucize getirmesi söz konusu olamaz. Allah´ın emri geldiğinde, hakla hükmedilir ve gerçeği hükümsüz kılmaya çalışanlar orada hüsrana uğrarlar.
 


حَقّ
[HyperLink1] 41:15     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     hakkı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَأَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ أَشَدُّ مِنَّا قُوَّةً ۖ أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَهُمْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً ۖ وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ

Fe emmâ âdun festekberû fîl ardı bi gayril hakkı ve kâlû men eşeddu minnâ kuvveh(kuvveten), e ve lem yerev ennellâhellezî halakahum huve eşeddu minhum kuvveh(kuvveten) ve kânû bi âyâtinâ yechadûn(yechadûne).

Âd toplumu yeryüzünde haksız bir biçimde büyüklük tasladı da şöyle dediler: "Bizden daha güçlü kim var?" Onlar, kendilerini yaratan Allah´ın, evet O´nun, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Bunlar, bizim ayetlerimize de karşı çıkıyorlardı.
 


حَقّ
[HyperLink1] 41:53     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçek olduğu
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنْفُسِهِمْ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ ۗ أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ

Se nurîhim âyâtinâ fîl âfâkı ve fî enfusihim hattâ yetebeyyene lehum ennehul hakk(hakku), e ve lem yekfi bi rabbike ennehu alâ kulli şey’in şehîd(şehîdun).

Onlara ayetlerimizi ufuklarda ve öz benliklerinin içinde göstereceğiz. Ta ki, onun hak olduğu kendilerine ayan beyan belli olsun. Kendisinin her şey üzerinde bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi?
 


حَقّ
[HyperLink1] 42:17     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçeği içeren
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

اللَّهُ الَّذِي أَنْزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْمِيزَانَ ۗ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ قَرِيبٌ

Allahullezî enzelel kitâbe bil hakkı vel mîzân(mîzâne) ve mâ yudrîke lealles sâate karîb(karîbun).

Gerçeğe ilişkin Kitap´ı ve adalet ölçüsünü indiren o Allah´tır. Nereden bileceksin, belki de kıyamet saati çok yakındır.
 


حَقّ
[HyperLink1] 42:18     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçek olduğunu
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَا ۖ وَالَّذِينَ آمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَا وَيَعْلَمُونَ أَنَّهَا الْحَقُّ ۗ أَلَا إِنَّ الَّذِينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَفِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ

Yesta’cilu bihellezîne lâ yû’minûne bihâ, vellezîne âmenû muşfikûne minhâ ve ya’lemûne ennehel hakk(hakku), e lâ innellezîne yumârûne fîs sâati le fî dalâlin baîd(baîdin).

Ona inanmayanlar onun çabucak gelmesini isterler. İman ederlerse ondan ürperirler ve bilirler ki o haktır. Dikkat edin, kıyamet saati hakkında tartışıp duranlar, geri dönüşü olmayan bir sapıklığın tam içindedirler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 42:24     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     hakkı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا ۖ فَإِنْ يَشَإِ اللَّهُ يَخْتِمْ عَلَىٰ قَلْبِكَ ۗ وَيَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ ۚ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

Em yekûlûnefterâ alâllâhi kezibâ(keziben), fe in yeşeillâhu yahtim alâ kalbik(kalbike), ve yemhullâhul bâtıla ve yuhıkkul hakka bi kelimâtih(kelimâtihî), innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

Yoksa, "yalan düzüp Allah´a iftira etti" mi diyorlar? Allah dilerse senin kalbini mühürler; bâtılı mahveder ve hakkı kendi sözleriyle gerçekleştirir. Kuşkusuz O, göğüslerin özündekini çok iyi bilir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 42:42     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     haksız yere
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

إِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ ۚ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

İnnemes sebîlu alellezîne yazlimûnen nâse ve yebgûne fîl ardı bi gayril hakk(hakkı), ulâike lehum azâbun elîm(elîmun).

Aleyhlerine yol aranacak olan şu kişilerdir ki, insanlara zulmederler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlıklar sergilerler/saldırılarda bulunurlar. İşte böyleleri için acıklı bir azap vardır.
 


حَقّ
[HyperLink1] 43:29     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçek söz
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

بَلْ مَتَّعْتُ هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُبِينٌ

Bel metta’tu hâulâi ve âbâehum hattâ câehumul hakku ve resûlun mubîn(mubînun).

Ben, şunlar ve atalarını, kendilerine hak ve açık kanıtlı resul gelinceye kadar nimetlendirdim.
 


حَقّ
[HyperLink1] 43:30     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçek
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ كَافِرُونَ

Ve lemmâ câe humul hakku kâlû hâzâ sihrun ve innâ bihî kâfirûn(kâfirûne).

Ne var ki, hak kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Bu bir büyü, biz bunu inkâr ediyoruz!"
 


حَقّ
[HyperLink1] 43:78     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hakkı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

لَقَدْ جِئْنَاكُمْ بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ

Lekad ci’nâkum bil hakkı ve lâkinne ekserekum lil hakkı kârihûn(kârihûne).

Yemin olsun, size hakkı getirdik ama çoğunuz haktan tiksiniyorsunuz.
 


حَقّ
[HyperLink1] 43:78     لِلْحَقِّ     lilHaḳḳi     haktan
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

لَقَدْ جِئْنَاكُمْ بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ

Lekad ci’nâkum bil hakkı ve lâkinne ekserekum lil hakkı kârihûn(kârihûne).

Yemin olsun, size hakkı getirdik ama çoğunuz haktan tiksiniyorsunuz.
 


حَقّ
[HyperLink1] 43:86     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hakka
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Ve lâ yemlikullezîne yed’ûne min dûnihiş şefâte illâ men şehide bil hakkı ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).

O´nun berisinden yakardıkları, şefaate sahip olamaz! Hakka tanık olanlar müstesna. Onlar, ilimden nasiplenmekteler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 44:39     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hikmetli bir gaye
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

Mâ halaknâhumâ illâ bil hakkı ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

İkisini de, sadece gerçeği göstermek üzere yarattık. Ama onların çokları bilmiyorlar.
 


حَقّ
[HyperLink1] 45:6     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçek ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ ۖ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَ اللَّهِ وَآيَاتِهِ يُؤْمِنُونَ

Tilke âyâtullahi netlûhâ aleyke bil hakk(hakk‎ı), fe bi eyyi hadîsin ba’dallâhi ve âyâtihî yû’minûn(yû’minûne).

İşte bunlar, Allah´ın ayetleridir ki, onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle iken Allah´tan ve onun ayetlerinden sonra hangi hadise/söze inanıyorlar?!
 


حَقّ
[HyperLink1] 45:22     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçek olarak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

Ve halakallâhus semâvâti vel arda bil hakkı ve li tuczâ kullu nefsin bimâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).

Ve Allah, gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Ta ki her benlik, kazancının karşılığıyla, hiç kimse zulme uğratılmaksızın, yüz yüze getirilsin.
 


حَقّ
[HyperLink1] 45:29     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçeği
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

هَٰذَا كِتَابُنَا يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّ ۚ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Hâzâ kitâbunâ yentıku aleykum bil hakk(hakkı), innâ kunnâ nestensihu mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Bu bizim kitabımız, karşınızda gerçeği söylüyor. Çünkü biz, yapıp ettiklerinizin kopyasını çıkarıyorduk / yaptıklarınızı kaydediyorduk.
 


حَقّ
[HyperLink1] 45:32     حَقٌّ     Haḳḳun     gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَإِذَا قِيلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ فِيهَا قُلْتُمْ مَا نَدْرِي مَا السَّاعَةُ إِنْ نَظُنُّ إِلَّا ظَنًّا وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ

Ve izâ kîle inne va’dallâhi hakkun ves sâatu lâ reybe fîhâ kultum mâ nedrî mes sâatu in nezunnu illâ zannen ve mâ nahnu bi musteykınîn(musteykınîne).

Hani, size, "Hiç kuşkusuz, Allah´ın vaadi haktır, kıyamet saatinde de şüphe yoktur" dendiğinde, siz şöyle demiştiniz: "Saat nedir, bilmiyoruz. Sadece birşeyler var sanıyoruz; kesin bir bilgimiz olmadığı için inanmıyoruz."
 


حَقّ
[HyperLink1] 46:3     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçek ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُسَمًّى ۚ وَالَّذِينَ كَفَرُوا عَمَّا أُنْذِرُوا مُعْرِضُونَ

Mâ halaknes semâvâti vel arda ve mâ beyne humâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen), vellezîne keferû ammâ unzirû mu’ridûn(mu’ridûne).

Gökleri ve yeri ve ikisi arasındakileri hak olarak ve belirlenmiş bir süre için yarattık biz. Küfre batanlarsa uyarılmış oldukları şeyden yüz çevirmektedirler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 46:7     لِلْحَقِّ     lilHaḳḳi     hakk için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ

Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne keferû lil hakkı lemmâ câehum hâzâ sihrun mubîn(mubînun).

Herşeyi ayan beyan gösteren ayetlerimiz onlara okunduğunda, kendilerine gelmiş olan hakkı inkâr edenler şöyle derler: "Açık bir büyüdür bu!"
 


حَقّ
[HyperLink1] 46:17     حَقٌّ     Haḳḳun     gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَالَّذِي قَالَ لِوَالِدَيْهِ أُفٍّ لَكُمَا أَتَعِدَانِنِي أَنْ أُخْرَجَ وَقَدْ خَلَتِ الْقُرُونُ مِنْ قَبْلِي وَهُمَا يَسْتَغِيثَانِ اللَّهَ وَيْلَكَ آمِنْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَيَقُولُ مَا هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ

Vellezî kâle li vâlideyhi uffın lekumâ e teidâninî en uhrece ve kad haletil kurûnu min kablî ve humâ yestegîsânillâhe veyleke âmin, inne va’dallâhi hakk(hakkun), fe yekûlu mâ hâzâ illâ esâtîrul evvelîn(evvelîne).

Birisi de ana babasına: "Yazık size, benden önce bir yığın nesil gelip geçtiği halde, siz bana, benim diriltileceğimi mi söylüyorsunuz?" dedi. Onlarsa; Allah´a sığınarak, "Yazıklar olsun; inansana, Allah´ın vaadi haktır" diye vahlanınca o şöyle dedi: "Bu, öncekilerin masallarından başkası değil!"
 


حَقّ
[HyperLink1] 46:20     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     haksız yere
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ فِي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَا فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَفْسُقُونَ

Ve yevme yu’radullezîne keferû alen nâr(nâri), ezhebtum tayyibâtikum fî hayâtikumud dunyâ vestemta’tum bihâ fel yevme tuczevne azâbel hûni bi mâ kuntum testekbirûne fîl ardı bi gayril hakkı ve bi mâ kuntum tefsukûn(tefsukûne).

Gün olur, inkâr edenler ateşe arz edilirler. Onlara denir ki: "İyiliklerinizi/nimetlerinizi, o iğreti dünya hayatınızda silip süpürdünüz, onlarla zevklenip eğlendiniz. Bugünse alçaltıcı azapla cezalandırılacaksınız. Çünkü siz, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladınız ve gerçeğe ters düştünüz."
 


حَقّ
[HyperLink1] 46:30     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     gerçeğe
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالُوا يَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنْزِلَ مِنْ بَعْدِ مُوسَىٰ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَىٰ طَرِيقٍ مُسْتَقِيمٍ

Kâlû yâ kavmenâ innâ semî’nâ kitâben unzile min ba’di mûsâ musaddikan li mâ beyne yedeyhi yehdî ilel hakkı ve ilâ tarîkın mustekîm(mustekîmin).

Dediler ki: "Ey toplumumuz! Biz; Mûsa´dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve dosdoğru yola ileten bir Kitap dinledik."
 


حَقّ
[HyperLink1] 46:34     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçek
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَلَيْسَ هَٰذَا بِالْحَقِّ ۖ قَالُوا بَلَىٰ وَرَبِّنَا ۚ قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ

Ve yevme yu’redullezîne keferû alen nâr(nâri),e leyse hâzâ bil hakk(hakkı), kâlû belâ ve rabbinâ, kâle fe zûkûl azâbe bi mâ kuntum tekfurûn(tekfurûne).

Gün gelir, o inkâr edenler, ateşe arz edilir. "Bu gerçek değil miymiş?" diye sorulur. "Elbette! Rabbimize yemin ederiz, gerçekmiş!" derler. Allah buyurur: "O halde, inkâr ettiğinizden ötürü tadın azabı!"
 


حَقّ
[HyperLink1] 47:2     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَآمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلَىٰ مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ ۙ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَأَصْلَحَ بَالَهُمْ

Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve âmenû bi mâ nuzzile alâ muhammedin ve huvel hakku min rabbihim keffere anhum seyyiâtihim ve asleha bâlehum.

İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar ve Muhammed´e indirilene -ki o onların Rablerinden bir haktır- inanmış olanlara gelince, Allah onların çirkin davranışlarını örtmüş ve gönüllerini barışa yöneltmiştir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 47:3     الْحَقَّ     l-Haḳḳa     hakka
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

ذَٰلِكَ بِأَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا اتَّبَعُوا الْبَاطِلَ وَأَنَّ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِنْ رَبِّهِمْ ۚ كَذَٰلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ لِلنَّاسِ أَمْثَالَهُمْ

Zâlike bi ennellezîne keferûttebeûl bâtıle ve ennellezîne âmenûttebeûl hakka min rabbihim, kezâlike yadribullâhu lin nâsi emsâlehum.

Bu böyledir; çünkü küfre batanlar boş ve tutarsıza uymuşlardır. İman edenler ise Rablerinden gelen hakka uymuşlardır. İşte Allah, insanlara kendi durumlarını bu şekilde örnekleyerek anlatır.
 


حَقّ
[HyperLink1] 48:27     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

لَقَدْ صَدَقَ اللَّهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ ۖ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ إِنْ شَاءَ اللَّهُ آمِنِينَ مُحَلِّقِينَ رُءُوسَكُمْ وَمُقَصِّرِينَ لَا تَخَافُونَ ۖ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذَٰلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا

Lekad sadakallâhu resûlehur ru’yâ bil hakk(hakkı), le tedhulunnel mescidel harâme inşâallâhu âminîne muhallikîne ruûsekum ve mukassırîne lâ tehâfûn(tehâfûne), fe alime mâ lem ta’lemû fe ceale min dûni zâlike fethan karîbâ(karîben).

Yemin olsun ki Allah, resulüne o rüyayı hak olarak doğru çıkarmıştır. Allah dilerse, başlarınızı tıraş etmiş, saçlarınızı kısaltmış olarak güven içinde, korku duymadan Mescid-i Haram´a mutlaka gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bildi de bundan önce size yakın bir fetih nasip etti.
 


حَقّ
[HyperLink1] 48:28     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     hak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا

Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullih(kullihî), ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden).

O, resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, o dini tüm dinlere üstün kılsın. Tanık olarak Allah yeter.
 


حَقّ
[HyperLink1] 50:5     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَرِيجٍ

Bel kezzebû bil hakkı lemmâ câehum fe hum fî emrin merîcin.

Hayır, hayır! Onlar, hak kendilerine geldiğinde, onu yalanladılar. Şimdi perişan mı perişan bir durum içindedirler.
 


حَقّ
[HyperLink1] 50:19     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçekten
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَجَاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ۖ ذَٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَحِيدُ

Ve câet sekretul mevti bil hakk(hakkı), zâlike mâ kunte minhu tehîdu.

Ölüm sarhoşluğu hak olarak geldi. İşte bu, senin kaçıp durduğun şeydir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 50:42     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     gerçek olarak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ

Yevme yesmeûnes sayhate bil hakk(hakkı), zâlike yevmul hurûci.

O gün o müthiş sesi hak olarak dinleyecekler. Ortaya çıkış/diriliş günüdür bu.
 


حَقّ
[HyperLink1] 51:19     حَقٌّ     Haḳḳun     bir hak
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ

Ve fî emvâlihim hakkun lis sâili vel mahrûmi.

İhtiyaç sahibi için, yoksul için bir hak vardı mallarında onların.
 


حَقّ
[HyperLink1] 51:23     لَحَقٌّ     leHaḳḳun     gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ

Fe ve rabbis semâi vel ardı innehu le hakkun misle mâ ennekum tentıkûn(tentıkûne).

Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, o tıpkı sizin konuşabildiğiniz gibi kesin bir gerçektir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 53:28     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     hak(tan)
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ ۖ وَإِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا

Ve mâ lehum bihî min ilm(ilmin), in yettebiûne illez zann(zanne), ve innez zanne lâ yugnî minel hakkı şey´â(şey’en).

Onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Yalnızca sanıya uyuyorlar. Sanı ise haktan hiçbir şey kazandırmaz.
 


حَقّ
[HyperLink1] 56:95     حَقُّ     Haḳḳu     gerçek
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ

İnne hâzâ le huve hakkul yakîn(yakîni).

İşte budur, o tartışmasız, o kesin gerçek!
 


حَقّ
[HyperLink1] 57:16     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     hak-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ ۖ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ

E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).

İnananlar için hâlâ vakti gelmedi mi ki, kalpleri Allah´ın zikri/Kur´an´ı ve Hak´tan inen için ürpersin de daha önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmiş de kalpleri kaskatı kesilmiş kimseler gibi olmasınlar. Onların çoğu yoldan çıkmıştır.
 


حَقّ
[HyperLink1] 57:27     حَقَّ     Haḳḳa     hakkıyla
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلَىٰ آثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَآتَيْنَاهُ الْإِنْجِيلَ وَجَعَلْنَا فِي قُلُوبِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةً وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاءَ رِضْوَانِ اللَّهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا ۖ فَآتَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا مِنْهُمْ أَجْرَهُمْ ۖ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ

Summe kaffeynâ alâ âsârihim bi rusulinâ ve kaffeynâ bi’îsebni meryeme ve âteynâhul incîle ve cealnâ fî kulûbillezînet tebeûhu re’feten ve rahmeh(rahmeten), ve rahbâniyyetenibtedeûhâ mâ ketebnâhâ aleyhim illebtigâe rıdvânillâhi fe mâ reavhâ hakka riâyetihâ, fe âteynellezîne âmenû minhum ecrehum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).

Sonra onların eserleri üzere, resullerimizi art arda gönderdik. Meryem´in oğlu İsa´yı da onların ardınca gönderdik. Ona İncil´i verdik; ona uyanların gönüllerine şefkat ve merhamet koyduk. Bir bid´at olarak ortaya çıkardıkları ruhbaniyeti, onlar üzerine biz yazmamıştık. Allah´ın rızasını kazanmak için ortaya çıkardılar. Ama ona gerektiği şekilde saygılı olmadılar. Onların, iman edenlerine ödüllerini verdik. Onlardan çoğu yoldan çıkmış olanlardır.
 


حَقّ
[HyperLink1] 60:1     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     hak-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاءَ تُلْقُونَ إِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءَكُمْ مِنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ ۙ أَنْ تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ رَبِّكُمْ إِنْ كُنْتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَادًا فِي سَبِيلِي وَابْتِغَاءَ مَرْضَاتِي ۚ تُسِرُّونَ إِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنْتُمْ ۚ وَمَنْ يَفْعَلْهُ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızû aduvvî ve aduvvekum evliyâe, tulkûne ileyhim bil meveddeti ve kad keferû bi mâ câekum minel hakk(hakkı), yuhricûner resûle ve iyyâkum en tû’minû billâhi rabbikum, in kuntum harectum cihâden fî sebîlî vebtigâe merdâtî tusirrûne ileyhim bil meveddeti ve ene a’lemu bi mâ ahfeytum ve mâ a’lentum, ve men yef’alhu minkum fe kad dalle sevâes sebîl(sebîli).

Ey iman sahipleri! Düşmanımı ve düşmanınızı dostlar yerine tutmayın! Onlar, size Hak´tan geleni inkâr ettikleri, Rabbiniz Allah´a inandığınız için Peygamber´i ve sizi yurdunuzdan çıkardıkları halde, siz onlara sevgi sunuyorsunuz. Benim yolumda gayret sarf etmek, benim hoşnutluğumu kazanmak için seferber olduğunuz halde, içinizde onlara sevgi gizliyorsunuz. Sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da en iyi ben bilirim. Sizden kim bunu yaparsa denge yolundan sapmış olur.
 


حَقّ
[HyperLink1] 61:9     الْحَقِّ     l-Haḳḳi     hak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ

Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikû(muşrikûne).

Resulünü hidayet ve hak dini getirmek üzere o gönderdi ki, ortak koşanlar hoşlanmasa bile, onu tüm dinlerden üstün kılsın.
 


حَقّ
[HyperLink1] 64:3     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hak (hikmet) ile
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ ۖ وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ

Halakas semâvâti vel arda bil hakkı ve savverekum fe ahsene suverekum ve ileyhil masîr(masîru).

Gökleri ve yeri hak olarak yarattı; sizi biçimlendirdi ve görünüşlerinizi güzel yaptı. Yalnız O´nadır dönüş.
 


حَقّ
[HyperLink1] 69:51     لَحَقُّ     leHaḳḳu     muhakkak gerçektir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَإِنَّهُ لَحَقُّ الْيَقِينِ

Ve innehu le hakk´ul yakîn(yakîni).

Ve o, kesin bilginin tam gerçeğidir.
 


حَقّ
[HyperLink1] 70:24     حَقٌّ     Haḳḳun     bir hak (hisse)
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌ

Vellezîne fî emvâlihim hakkun ma’lûm(ma’lûmun).

Bunların mallarında belirli bir hak vardır:
 


حَقّ
[HyperLink1] 78:39     الْحَقُّ     l-Haḳḳu     hak
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّ ۖ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ مَآبًا

Zâlikel yevmul hakk(hakku), femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).

İşte budur hak olan gün! Artık dileyen, Rabbine varacak bir yol tutsun!
 


حَقّ
[HyperLink1] 103:3     بِالْحَقِّ     bil-Haḳḳi     hakkı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ

İllellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr(sabrı).

İnanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, birbirlerine hakkı önerenler, birbirlerine sabrı önerenler müstesnadır.
 


حَقَّ
[HyperLink1] 7:30     حَقَّ     Haḳḳa     hak oldu
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَرِيقًا هَدَىٰ وَفَرِيقًا حَقَّ عَلَيْهِمُ الضَّلَالَةُ ۗ إِنَّهُمُ اتَّخَذُوا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ

Ferîkan hadâ ve ferîkan hakka aleyhimud dalâletu, innehumuttehazûş şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi ve yahsebûne ennehum muhtedûn(muhtedûne).

Bir kısmını iyiye ve güzele kılavuzladı, bir kısmının üzerine de sapıklık hak oldu. Onlar, Allah´ı bırakıp şeytanları dost edinmişlerdi. Bir de kendilerinin hidayet üzere olduklarını sanırlar.
 


حَقَّ
[HyperLink1] 10:33     حَقَّتْ     Haḳḳat     gerçekleşmiş oldu
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

كَذَٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ فَسَقُوا أَنَّهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

Kezâlike hakkat kelimetu rabbike alellezîne fesekû ennehum lâ yu’minûn(yu’minûne).

Bu, budur! Rabbinin yoldan çıkanlar hakkındaki, "Onlar iman etmezler!" sözü gerçekleşmiştir.
 


حَقَّ
[HyperLink1] 10:96     حَقَّتْ     Haḳḳat     kesinleşmiş olan(lar)
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّ الَّذِينَ حَقَّتْ عَلَيْهِمْ كَلِمَتُ رَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ

İnnellezîne hakkat aleyhim kelimetu rabbike lâ yu’minûn(yu’minûne).

Aleyhlerine Rabbinin kelimesi hak olanlar iman etmezler;
 


حَقَّ
[HyperLink1] 16:36     حَقَّتْ     Haḳḳat     hak oldu
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ ۖ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللَّهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُ ۚ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ

Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).

Andolsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: "Allah´a kulluk/ibadet edin, tâğutttan kaçının. Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün.
 


حَقَّ
[HyperLink1] 17:16     فَحَقَّ     feHaḳḳa     böylece gerekli olur
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَإِذَا أَرَدْنَا أَنْ نُهْلِكَ قَرْيَةً أَمَرْنَا مُتْرَفِيهَا فَفَسَقُوا فِيهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْمِيرًا

Ve izâ erednâ en nuhlike karyeten emernâ mutrafîhâ fe fesekû fîhâ fe hakka aleyhel kavlu fe demmernâhâ tedmîrâ(tedmîren).

Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz.
 


حَقَّ
[HyperLink1] 22:18     حَقَّ     Haḳḳa     hak olmuştur
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَابُّ وَكَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ ۖ وَكَثِيرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُ ۗ وَمَنْ يُهِنِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍ ۚ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ ۩

E lem tera ennallâhe yescudu lehu men fis semâvâti ve men fîl ardı veş şemsu vel kameru ven nucûmu vel cibâlu veş şeceru ved devabbu ve kesîrun minen nâs(nâsi), ve kesîrun hakka aleyhil azâb(azâbu), ve men yuhinillâhu fe mâ lehu min mukrim(mukrimin), innallâhe yef’alu mâ yeşâ’(yeşâu).(SECDE ÂYETİ)

Görmedin mi göklerdeki kimseler, yerdeki kimseler, Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu hep Allah´a secde ediyor. Birçoğunun da üzerine azap hak olmuştur. Allah´ın hakir kıldığına ikramda bulunan olmaz. Allah, dilediğini yapar.
 


حَقَّ
[HyperLink1] 28:63     حَقَّ     Haḳḳa     hak
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

قَالَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ أَغْوَيْنَا أَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَا ۖ تَبَرَّأْنَا إِلَيْكَ ۖ مَا كَانُوا إِيَّانَا يَعْبُدُونَ

Kâlellezîne hakka aleyhimul kavlu rabbenâ hâulâillezîne agveynâ, agveynâhum kemâ gaveynâ, teberre’nâ ileyke mâ kânû iyyânâ ya’budûn(ya’budûne).

Üzerlerine hüküm hak olanlar şöyle diyecekler: "Rabbimiz, azdırdıklarımız işte şunlar! Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onlardan uzak olduğumuzu sana arz ediyoruz. Zaten onlar sadece bize kulluk/ibadet etmiyorlardı ki!.."
 


حَقَّ
[HyperLink1] 32:13     حَقَّ     Haḳḳa     hak oldu
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَلَوْ شِئْنَا لَآتَيْنَا كُلَّ نَفْسٍ هُدَاهَا وَلَٰكِنْ حَقَّ الْقَوْلُ مِنِّي لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ

Ve lev şi’nâ le âteynâ kulle nefsin hudâhâ ve lâkin hakkal kavlu minnî le emleenne cehenneme minel cinneti ven nâsi ecmaîn(ecmaîne).

Biz dileseydik, her benliğe hidayetini elbette verirdik. Fakat benden şu yolda söz hak olmuştur: "Yemin olsun, cehennemi tamamıyla cinlerden ve insanlardan dolduracağım."
 


حَقَّ
[HyperLink1] 36:7     حَقَّ     Haḳḳa     hak oldu
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَىٰ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

Lekad hakkal kavlu alâ ekserihim fe hum lâ yu’minûn(yu’minûne).

Yemin olsun ki, onların çoğuna söz hak olmuştur, artık onlar iman etmezler.
 


حَقَّ
[HyperLink1] 36:70     وَيَحِقَّ     ve yeHiḳḳa     ve hak olsun diye
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ

Li yunzire men kâne hayyen ve yehıkkal kavlu alel kâfirîn(kâfirîne).

Diri olanı uyarsın ve inkârcılar üzerine söz hak olsun diye indirilmiştir.
 


حَقَّ
[HyperLink1] 37:31     فَحَقَّ     feHaḳḳa     artık hak oldu
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا ۖ إِنَّا لَذَائِقُونَ

Fe hakka aleynâ kavlu rabbinâ innâ le zâıkûn(zâıkûne).

"Rabbimizin sözü üzerimize hak oldu. Tadacağımızı elbette tadacağız."
 


حَقَّ
[HyperLink1] 38:14     فَحَقَّ     feHaḳḳa     ve hak ettiler
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

إِنْ كُلٌّ إِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ

İn kullun illâ kezzeber rusule fe hakka ıkâb(ıkâbi).

Bunların hepsi, resulleri yalanlamaktan başka bir şey yapmadılar. Sonunda azabım hak oldu.
 


حَقَّ
[HyperLink1] 39:19     حَقَّ     Haḳḳa     hak olan
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

أَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِ أَفَأَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِ

E fe men hakka aleyhi kelimetul azâb(azâbi), e fe ente tunkızu men fîn nâr(nâri).

Üzerine azap sözü hak olanı, ateşe dalmış olanı sen mi kurtaracaksın?
 


حَقَّ
[HyperLink1] 39:71     حَقَّتْ     Haḳḳat     hak olmuştur
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَىٰ جَهَنَّمَ زُمَرًا ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوهَا فُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا ۚ قَالُوا بَلَىٰ وَلَٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ

Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne).

İnkar edenler bölük bölük cehenneme sevk edilirler. Oraya geldiklerinde onun kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: "Size, içinizden resuller gelmedi mi ki, Rabbinizin ayetlerini karşınızda okusunlar ve sizi şu gününüze kavuşmanız hususunda uyarsınlar?" Onlar: "Evet, derler, geldiler ama inkarcılar hakkında azap hükmü hak oldu."
 


حَقَّ
[HyperLink1] 40:6     حَقَّتْ     Haḳḳat     yerini buldu
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَكَذَٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّهُمْ أَصْحَابُ النَّارِ

Ve kezâlike hakkat kelimetu rabbike alellezîne keferû ennehum ashâbun nâr(nâri).

İşte böyle! Rabbinin, nankörlüğe sapanlar hakkındaki, "onlar ateş yâranıdır" sözü tam gerçekleşti.
 


حَقَّ
[HyperLink1] 41:25     وَحَقَّ     ve Haḳḳa     ve gerekli oldu
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ

Ve kayyadnâ lehum kurenâe fe zeyyenû lehum mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve hakka aleyhimul kavlu fî umemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins(insi), innehum kânû hâsirîn(hâsirîne).

Biz onları birtakım yakınlarla/dostlarla çevreleyip sardık da onlar, önlerinde ve arkalarında ne varsa bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önceki cin ve insan ümmetleri için hak olan söz, bunlar aleyhine de hak oldu. Çünkü bunlar, hüsrana uğrayanlardı.
 


حَقَّ
[HyperLink1] 46:18     حَقَّ     Haḳḳa     hak olan
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

أُولَٰئِكَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ

Ulâikellezîne hakka aleyhimul kavlu fî umemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins(insi), innehum kânû hâsirîn(hâsirîne).

İşte bunlar, kendilerinden önce gelip geçmiş cin ve insan ümmetleri içinde, üzerlerine azap hak olanlardır. Hiç kuşkusuz onlar, hüsrana uğrayanlardır.
 


حَقَّ
[HyperLink1] 50:14     فَحَقَّ     feHaḳḳa     hak ettiler
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍ ۚ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ

Ve ashâbul eyketi ve kavmu tubbain, kullun kezzeber rusule fe hakka vaîdi.

Eykeliler, Tübba´ kavmi de. Hepsi resulleri yalanladı da duyurulan azap hak oldu.
 


حَقَّ
[HyperLink1] 84:2     وَحُقَّتْ     ve Huḳḳat     kendisine yaraştığı üzere
 
Fiil    Edilgen     3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَأَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ

Ve ezinet li rabbihâ ve hukkat.

Ve Rabbini dinleyip de hakkın belirişine araç kılındığı zaman!
 


حَقَّ
[HyperLink1] 84:5     وَحُقَّتْ     ve Huḳḳat     kendisine yaraştığı üzere
 
Fiil    Edilgen     3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَأَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ

Ve ezinet li rabbihâ ve hukkat.

Ve Rabbini dinleyip de hakkın belirişine araç kılındığı zaman!
 


حَقِيق
[HyperLink1] 7:105     حَقِيقٌ     Haḳīḳun     borçtur
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

حَقِيقٌ عَلَىٰ أَنْ لَا أَقُولَ عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ ۚ قَدْ جِئْتُكُمْ بِبَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَأَرْسِلْ مَعِيَ بَنِي إِسْرَائِيلَ

Hakîkun alâ en lâ ekûle alallâhi illel hakk(hakka), kad ci’tukum bi beyyinetin min rabbikum fe ersil maiye benî isrâîl(isrâîle).

"Allah hakkında gerçek dışında birşey söylememek benim üzerimde bir varoluş borcudur. Ben size Rabbinizden bir beyyine getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder."
 


يُحِقَّ
[HyperLink1] 8:7     يُحِقَّ     yuHiḳḳa     gerçekleştirmek
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَإِذْ يَعِدُكُمُ اللَّهُ إِحْدَى الطَّائِفَتَيْنِ أَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ أَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ وَيُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِرِينَ

Ve iz yaıdukumullâhu ihdet tâifeteyni ennehâ lekum, ve teveddûne enne gayre zâtiş şevketi tekûnu lekum, ve yurîdullâhu en yuhıkkal hakka bi kelimâtihî ve yaktaa dâbirel kâfirîn(kâfirîne).

O sırada Allah, iki gruptan birinin kesinlikle sizin olacağını vaat ediyordu. Ve siz, güçsüz ve silahsız olanın size düşmesini arzu ediyordunuz. Allah ise hakkı kendi kelimeleriyle tam bir biçimde ortaya koymayı ve küfre batmışların ardını, arkasını kesmeyi istiyordu.
 


يُحِقَّ
[HyperLink1] 8:8     لِيُحِقَّ     liyuHiḳḳa     ta ki gerçekleştirsin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ

Li yuhıkkal hakka ve yubtılel bâtıle ve lev kerihel mucrimûn(mucrimûne).

Diliyordu ki, kötülüğü temsil edenler istemese de hakkı ayan-beyan gözler önüne koysun, saçma ve tutarsız olanı hükümsüz kılsın.
 


يُحِقَّ
[HyperLink1] 10:82     وَيُحِقُّ     ve yuHiḳḳu     ortaya çıkarır
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَيُحِقُّ اللَّهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ

Ve yuhikkullâhul hakka bi kelimâtihî ve lev kerihel mucrimûn(mucrimûne).

"Ve suçlular hoş görmese de Allah, hakkı, kelimeleriyle ortaya çıkarıp kanıtlayacaktır."
 


يُحِقَّ
[HyperLink1] 42:24     وَيُحِقُّ     ve yuHiḳḳu     ve yerleştirir
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا ۖ فَإِنْ يَشَإِ اللَّهُ يَخْتِمْ عَلَىٰ قَلْبِكَ ۗ وَيَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ ۚ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

Em yekûlûnefterâ alâllâhi kezibâ(keziben), fe in yeşeillâhu yahtim alâ kalbik(kalbike), ve yemhullâhul bâtıla ve yuhıkkul hakka bi kelimâtih(kelimâtihî), innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

Yoksa, "yalan düzüp Allah´a iftira etti" mi diyorlar? Allah dilerse senin kalbini mühürler; bâtılı mahveder ve hakkı kendi sözleriyle gerçekleştirir. Kuşkusuz O, göğüslerin özündekini çok iyi bilir.
 


ٱسْتَحَقَّ
[HyperLink1] 5:107     اسْتَحَقَّا     steHaḳḳā     işledikleri
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, İkil  Geçmiş Zaman      
    

فَإِنْ عُثِرَ عَلَىٰ أَنَّهُمَا اسْتَحَقَّا إِثْمًا فَآخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ الَّذِينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْأَوْلَيَانِ فَيُقْسِمَانِ بِاللَّهِ لَشَهَادَتُنَا أَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا وَمَا اعْتَدَيْنَا إِنَّا إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ

Fe in usire alâ ennehumâstehakkâ ismen fe âharâni yekûmâni makâmehumâ minellezînestehakka aleyhimul evleyâni fe yuksîmâni billâhi le şehâdetunâ ehakku min şehâdetihimâ ve ma’tedeynâ, innâ izen le minez zâlimîn(zâlimîne).

Eğer onların bir günah işledikleri kesinlikle anlaşılırsa o zaman, tercih edilmiş olan bu ikisinin yerine bunların aleyhinde bulundukları taraftan iki kişi geçerek şöyle yemin ederler: "Allah şahit olsun ki bizim tanıklığımız, onların tanıklığından daha doğrudur. Biz hiçbir haksızlık yapmadık. Aksi halde mutlaka zalimlerden olurduk."
 


ٱسْتَحَقَّ
[HyperLink1] 5:107     اسْتَحَقَّ     steHaḳḳa     haksızlık edilenlerden
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَإِنْ عُثِرَ عَلَىٰ أَنَّهُمَا اسْتَحَقَّا إِثْمًا فَآخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ الَّذِينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْأَوْلَيَانِ فَيُقْسِمَانِ بِاللَّهِ لَشَهَادَتُنَا أَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا وَمَا اعْتَدَيْنَا إِنَّا إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ

Fe in usire alâ ennehumâstehakkâ ismen fe âharâni yekûmâni makâmehumâ minellezînestehakka aleyhimul evleyâni fe yuksîmâni billâhi le şehâdetunâ ehakku min şehâdetihimâ ve ma’tedeynâ, innâ izen le minez zâlimîn(zâlimîne).

Eğer onların bir günah işledikleri kesinlikle anlaşılırsa o zaman, tercih edilmiş olan bu ikisinin yerine bunların aleyhinde bulundukları taraftan iki kişi geçerek şöyle yemin ederler: "Allah şahit olsun ki bizim tanıklığımız, onların tanıklığından daha doğrudur. Biz hiçbir haksızlık yapmadık. Aksi halde mutlaka zalimlerden olurduk."