KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Ha-Ye-Nun      ح ي ن 

To arrive, come, be at hand (time, season), be fit, be reaped.

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 35 kez geçiyor.

Gövde(ler)

35 kez حِين

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


حِين
[HyperLink1] 2:177     وَحِينَ     ve Hīne     ve zamanında
 
Zaman Zarfı         Eril    Mansûb İsim    
    

لَيْسَ الْبِرَّ أَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَىٰ حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّائِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُوا ۖ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ وَحِينَ الْبَأْسِ ۗ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

Leysel birre en tuvellû vucûhekum kıbelel maşrıkı vel magrıbi ve lâkinnel birre men âmene billâhi vel yevmil âhırı vel melâiketi vel kitâbi ven nebiyyîn(nebiyyîne), ve âtel mâle alâ hubbihî zevil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîne vebnes sebîli, ves sâilîne ve fîr rıkâb(rıkâbi), ve ekâmes salâte ve âtez zekât(zekâte), vel mûfûne bi ahdihim izâ âhed(âhedû), ves sâbirîne fîl be’sâi ved darrâi ve hînel be’s(be’si) ulâikellezîne sadakû, ve ulâike humul muttekûn(muttekûne).

Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz zafer ve mutluluğa ermek değildir. Zafer ve mutluluğa ermek o kişinin hakkıdır ki, Allah´a, âhıret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır; akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir, namazı kılar, zekatı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. Ve işte bunlardır korunan takva sahipleri.
 


حِين
[HyperLink1] 5:101     حِينَ     Hīne     vakit
 
Zaman Zarfı         Eril    Mansûb İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَسْأَلُوا عَنْ أَشْيَاءَ إِنْ تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ وَإِنْ تَسْأَلُوا عَنْهَا حِينَ يُنَزَّلُ الْقُرْآنُ تُبْدَ لَكُمْ عَفَا اللَّهُ عَنْهَا ۗ وَاللَّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tes’elû an eşyâe in tubde lekum tesu’kum, ve in tes’elû anhâ hîne yunezzelul kur’ânu tubde lekum afâllâhu anhâ vallâhu gafûrun hâlîm(hâlîmun).

Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle ilgili soru sormayın. Kur´an indirilmekte iken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan vazgeçmiştir. Allah Gafûr´dur, Halîm´dir.
 


حِين
[HyperLink1] 5:106     حِينَ     Hīne     sırasında
 
Zaman Zarfı         Eril    Mansûb İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ حِينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ أَوْ آخَرَانِ مِنْ غَيْرِكُمْ إِنْ أَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْأَرْضِ فَأَصَابَتْكُمْ مُصِيبَةُ الْمَوْتِ ۚ تَحْبِسُونَهُمَا مِنْ بَعْدِ الصَّلَاةِ فَيُقْسِمَانِ بِاللَّهِ إِنِ ارْتَبْتُمْ لَا نَشْتَرِي بِهِ ثَمَنًا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ ۙ وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللَّهِ إِنَّا إِذًا لَمِنَ الْآثِمِينَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû şehâdetu beynikum izâ hadara ehadekumul mevtu hînel vasiyyetisnâni zevâ adlin minkum ev âharâni min gayrikum in entum darabtum fîl ardı fe esâbetkum musîbetul mevt(mevti) tahbisûnehumâ min ba’dis salâti fe yuksîmâni billâhi in irtebtum lâ neşterî bihî semenen ve lev kâne zâ kurbâ ve lâ nektumu şehâdetallâhi innâ izen le minel âsimîn(âsimîne).

Ey iman edenler! Herhangi birinize ölüm gelip çattığında, vasiyet zamanı aranızdaki tanıklık şöyle olsun: Kendinizden adalet sahibi iki kişi yahut yolculuk etmekte iken ölüm musibeti başınıza geldiyse sizin dışınızdan iki kişi. Bunları namazdan sonra alıkoyarsınız; kuşkulanırsanız şöyle yemin ederler: "Vallahi, yakınlarımız da olsa yeminimizi hiçbir ücret karşılığı satmayacağız, Allah´ın tanıklığını saklamayacağız. Çünkü böyle yaparsak mutlaka günahkârlardan oluruz."
 


حِين
[HyperLink1] 56:84     حِينَئِذٍ     Hīneiƶin     o zaman
 
Zaman Zarfı                 
    

وَأَنْتُمْ حِينَئِذٍ تَنْظُرُونَ

Ve entum hîne izin tenzurûn(tenzurûne).

İşte o zaman siz bakakalırsınız!
 


حِين
[HyperLink1] 2:36     حِينٍ     Hīnin     bir süre
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ ۖ وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ ۖ وَلَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ

Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh(fîhi), ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv(aduvvun), ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn(hînin).

Bunun üzerine şeytan onların ayaklarını kaydırdı da onları içinde bulundukları yerden çıkardı. Biz de şöyle buyurduk: "Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak aşağıya inin. Belli bir süreye kadar yeryüzünde sizin için bir bekleme yeri, bir nimet / bir yararlanma imkânı olacaktır.
 


حِين
[HyperLink1] 7:24     حِينٍ     Hīnin     bir süreye
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

قَالَ اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ ۖ وَلَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ

Kâlehbitû ba´dukum li ba´dın aduvv(aduvvun), ve lekum fîl´ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn(hînin).

Buyurdu: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belirli bir süreye kadar mekan tutmanız ve nimetlenmeniz öngörülmüştür."
 


حِين
[HyperLink1] 10:98     حِينٍ     Hīnin     belli bir süre-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ آمَنَتْ فَنَفَعَهَا إِيمَانُهَا إِلَّا قَوْمَ يُونُسَ لَمَّا آمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَىٰ حِينٍ

Fe lev lâ kânet karyetun âmenet fe nefeahâ îmânuhâ, illâ kavme yûnus(yûnuse), lemmâ âmenû keşefnâ anhum azâbel hızyi fîl hayâtid dunyâ ve metta’nâhum ilâ hîn(hînin).

Bir kent inansa da imanı kendisine yarar sağlasa ya! Yûnus´un kavmi müstesna. Onlar inanınca, dünya hayatında rezillik azabını üstlerinden kaldırmış ve kendilerini belirli bir süreye kadar nimetlendirmiştik.
 


حِين
[HyperLink1] 11:5     حِينَ     Hīne     ne zaman
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

أَلَا إِنَّهُمْ يَثْنُونَ صُدُورَهُمْ لِيَسْتَخْفُوا مِنْهُ ۚ أَلَا حِينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ۚ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

E lâ innehum yesnûne sudûrehum li yestahfû minh(minhu), e lâ hîne yestagşûne siyâbehum ya´lemu mâ yusirrûne ve mâ yu´linûn(yu´linûne), innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

Dikkatle bakın! Onlar O´ndan gizlenmek için göğüslerini bükerler. Dikkat edin! Onlar giysileriyle sarılıp sarmaladıkları zaman da O, onların gizlemekte olduklarını da açığa vurduklarını da bilmektedir. Çünkü O, göğüslerin içini çok iyi bilendir.
 


حِين
[HyperLink1] 12:35     حِينٍ     Hīnin     bir süreye
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

ثُمَّ بَدَا لَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا رَأَوُا الْآيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتَّىٰ حِينٍ

Summe bedâlehum min ba’di mâ raevul âyâti le yescununnehu hattâ hîn(hînin).

Bunca delili gördükten sonra bile Yûsuf´u bir süreye kadar zındana tıkmaları kararı onlara egemen oldu.
 


حِين
[HyperLink1] 14:25     حِينٍ     Hīnin     zaman
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

تُؤْتِي أُكُلَهَا كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّهَا ۗ وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

Tu’tî ukulehâ kulle hînin bi izni rabbihâ, ve yadrıbullâhul emsâle lin nâsi leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

O ağaç, Rabbinin izniyle yemişlerini her zaman verir. Allah, insanlara böyle örnekler verir ki, düşünüp ibret alabilsinler.
 


حِين
[HyperLink1] 16:6     حِينَ     Hīne     zaman
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَكُمْ فِيهَا جَمَالٌ حِينَ تُرِيحُونَ وَحِينَ تَسْرَحُونَ

Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn(tesrehûne).

Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada.
 


حِين
[HyperLink1] 16:6     وَحِينَ     ve Hīne     ve zaman
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَكُمْ فِيهَا جَمَالٌ حِينَ تُرِيحُونَ وَحِينَ تَسْرَحُونَ

Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn(tesrehûne).

Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada.
 


حِين
[HyperLink1] 16:80     حِينٍ     Hīnin     bir süre-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ سَكَنًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ جُلُودِ الْأَنْعَامِ بُيُوتًا تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ إِقَامَتِكُمْ ۙ وَمِنْ أَصْوَافِهَا وَأَوْبَارِهَا وَأَشْعَارِهَا أَثَاثًا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ

Vallâhu ceale lekum min buyûtikum sekenen ve ceale lekum min culûdil en’âmi buyûten testehıffûnehâ yevme za’nikum ve yevme ikâmetikum ve min asvâfihâ ve evbârihâ ve eş’ârihâ esâsen ve metâan ilâ hîn(hînin).

Allah size, evlerinizden huzur ve sükûn yeri yaptı. Hayvan derilerinden size, gerek göç gününüzde gerek konduğunuz sırada rahatça taşıyacağınız evler yaptı. Ayrıca, hayvanların; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından belli bir süreye kadar kullanabileceğiniz giyimlikler, döşemelikler ve kullanım eşyası verdi.
 


حِين
[HyperLink1] 21:39     حِينَ     Hīne     zamanı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَنْ ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ

Lev ya’lemullezîne keferû hîne lâ yekuffûne an vucûhihimun nâre ve lâ an zuhûrihim ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne).

O inkâr edenler, ne yüzlerinden ne sırtlarından azabı uzak tutamayacakları ve hiçbir yardım da göremeyecekleri zamanı bir bilselerdi!
 


حِين
[HyperLink1] 21:111     حِينٍ     Hīnin     bir süre-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَإِنْ أَدْرِي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَكُمْ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ

Ve in edrî leallehu fitnetun lekum ve metâun ilâ hîn(hînin).

Bilmiyorum, belki de o, sizin için bir fitnedir. Belirli bir süreye kadar bir nimetlendirmedir.
 


حِين
[HyperLink1] 23:25     حِينٍ     Hīnin     bir süreye
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّىٰ حِينٍ

İn huve illâ raculun bihî cinnetun fe terabbasû bihî hattâ hîn(hînin).

"Cinnet getirmiş bir adamdan başkası değildir o. Belli bir süreye kadar göz altında tutun onu."
 


حِين
[HyperLink1] 23:54     حِينٍ     Hīnin     bir süreye
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّىٰ حِينٍ

Fe zerhum fî gamratihim hattâ hîn(hînin).

Artık sen onları bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.
 


حِين
[HyperLink1] 24:58     وَحِينَ     ve Hīne     ve zaman
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنْكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنْكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ ۚ مِنْ قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّهِيرَةِ وَمِنْ بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاءِ ۚ ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ لَكُمْ ۚ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّ ۚ طَوَّافُونَ عَلَيْكُمْ بَعْضُكُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Yâ eyyuhellezîne âmenû li yeste’zinkumullezîne meleket eymânukum vellezîne lem yeblugûl hulume minkum selâse merrât(merrâtin), min kabli salâtil fecri, ve hînetedaûne siyâbekum minez zahîrat(zahîrati), ve min ba’di salâtil ışâi, selâsu avrâtin lekum, leyse aleykum ve lâ aleyhim cunâhun ba’de hunn(hunne), tavvâfûne aleykum ba’dukum alâ ba’d(ba’dın), kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyât(âyâti), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).

Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlarla, ergenlik yaşına gelmemiş olanlarınız sizden üç durumda izin istesinler: Sabah namazından önce, öğlen vaktinde elbiselerinizi çıkardığınızda, akşam kılınan namazdan sonra... Kaygılanacağınız üç vakittir bunlar. Bunlar dışında size de onlara da bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, birbirinize bakabilirsiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklıyor. Allah Alîm´dir, Hakîm´dir.
 


حِين
[HyperLink1] 25:42     حِينَ     Hīne     zaman
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

إِنْ كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ آلِهَتِنَا لَوْلَا أَنْ صَبَرْنَا عَلَيْهَا ۚ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا

İn kâde le yudıllunâ an âlihetinâ lev lâ en sabernâ aleyhâ, ve sevfe ya’lemûne hîne yerevnel azâbe men edallu sebîlâ(sebîlen).

"Eğer biz kendilerine bağlılıkta sabırlı olmasaydık, bu bizi ilahlarımızdan saptıracaktı." Azabı gördüklerinde, yolca kimin daha sapık olduğunu bilecekler.
 


حِين
[HyperLink1] 26:218     حِينَ     Hīne     zaman
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ

Ellezî yerâke hîne tekûm(tekûmu).

O ki görüyor seni kıyam ettiğin zaman.
 


حِين
[HyperLink1] 28:15     حِينِ     Hīni     bir sırada
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَدَخَلَ الْمَدِينَةَ عَلَىٰ حِينِ غَفْلَةٍ مِنْ أَهْلِهَا فَوَجَدَ فِيهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِ هَٰذَا مِنْ شِيعَتِهِ وَهَٰذَا مِنْ عَدُوِّهِ ۖ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذِي مِنْ شِيعَتِهِ عَلَى الَّذِي مِنْ عَدُوِّهِ فَوَكَزَهُ مُوسَىٰ فَقَضَىٰ عَلَيْهِ ۖ قَالَ هَٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ ۖ إِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُبِينٌ

Ve dehalel medînete alâ hîni gafletin min ehlihâ fe vecede fîhâ raculeyni yaktetilâni hâzâ min şîatihî ve hâzâ min aduvvih(aduvvihî), festegâsehullezî min şîatihî alellezî min aduvvihî, fe vekezehu mûsâ fe kadâ aleyhi kâle hâzâ min ameliş şeytân(şeytâni), innehu aduvvun mudillun mubîn(mubînun).

Halkının habersiz olduğu bir sırada kente girdi. Orada iki adam buldu, dövüşüyorlardı. Bu, Mûsa´nın halkından, şu da düşmanlarındandı. Kendi halkından olan, düşmanından olana karşı Mûsa´dan yardım istedi. Mûsa ona bir yumruk indirdirip işini bitirdi. Dedi: "Bu yaptığım, şeytanın amellerindendir. İnsanı saptıran açık bir düşmandır o."
 


حِين
[HyperLink1] 30:17     حِينَ     Hīne     zaman
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ

Fe subhânallâhi hîne tumsûne ve hîne tusbıhûn(tusbıhûne).

O halde tespih Allah için. Akşama erdiğinizde de sabaha erdiğinizde de...
 


حِين
[HyperLink1] 30:17     وَحِينَ     ve Hīne     ve zaman
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ

Fe subhânallâhi hîne tumsûne ve hîne tusbıhûn(tusbıhûne).

O halde tespih Allah için. Akşama erdiğinizde de sabaha erdiğinizde de...
 


حِين
[HyperLink1] 30:18     وَحِينَ     ve Hīne     ve zaman
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ

Ve lehul hamdu fîs semâvâti vel ardı ve aşiyyen ve hîne tuzhırûn(tuzhırûne).

Göklerde ve yerde hamt da O´na; gün sonunda da öğleye erdiğinizde de.
 


حِين
[HyperLink1] 36:44     حِينٍ     Hīnin     bir süreye
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

إِلَّا رَحْمَةً مِنَّا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ

İllâ rahmeten minnâ ve metâan ilâ hîn(hînin).

Ancak bizden bir rahmet olarak bir süreye kadar daha nimetlensinler diye kurtarılırlar.
 


حِين
[HyperLink1] 37:148     حِينٍ     Hīnin     bir süreye
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَىٰ حِينٍ

Fe âmenû fe metta’nâhum ilâ hîn(hînin).

Onlar inandılar. Biz de onları bir vakte kadar nimetlendirdik.
 


حِين
[HyperLink1] 37:174     حِينٍ     Hīnin     bir süreye
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّىٰ حِينٍ

Fe tevelle anhum hattâ hîn(hînin).

Bir vakte kadar onlardan yüz çevir!
 


حِين
[HyperLink1] 37:178     حِينٍ     Hīnin     bir süreye
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّىٰ حِينٍ

Ve tevelle anhum hattâ hîn(hînin).

Yüz çevir onlardan belli bir vakte kadar!
 


حِين
[HyperLink1] 38:3     حِينَ     Hīne     zamanı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ حِينَ مَنَاصٍ

Kem ehleknâ min kablihim min karnin fe nâdev ve lâte hîne menâs(menâsin).

Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik biz, bağrıştılar onlar, fakat kurtuluş yoktu; geçmişti zaman.
 


حِين
[HyperLink1] 38:88     حِينٍ     Hīnin     bir süre
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَأَهُ بَعْدَ حِينٍ

Ve le talemunne nebeehu ba’de hîn(hînin).

Yemin olsun, bir süre sonra onun haberini bileceksiniz.
 


حِين
[HyperLink1] 39:42     حِينَ     Hīne     sırasında
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنْفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا ۖ فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَىٰ عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَىٰ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ velletî lem temut fî menâmihâ, fe yumsikulletî kadâ aleyhel mevte ve yursilul uhrâ ilâ ecelin musemmâ(musemmen), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Allah, canları, ölümleri sırasında alır, ölmeyenleri de uykuları sırasında. Sonra, haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar; ötekileri, belirlenen bir süreye kadar salıverir. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.
 


حِين
[HyperLink1] 39:58     حِينَ     Hīne     zaman
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

أَوْ تَقُولَ حِينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ أَنَّ لِي كَرَّةً فَأَكُونَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ

Ev tekûle hîne terel azâbe lev enne lî kerreten fe ekûne minel muhsinîn(muhsinîne).

Azabı gördüğünde şöyle de konuşacaktır: "Bana bir kez daha imkan verilseydi de güzel düşünüp güzel davrananlardan olsaydım!"
 


حِين
[HyperLink1] 51:43     حِينٍ     Hīnin     bir süreye
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّىٰ حِينٍ

Ve fî semûde iz kîle lehum temetteû hattâ hînin.

Semûd´da da bir ibret var. Onlara şöyle denmişti: "Bir vakte kadar yiyip içip eğlenin."
 


حِين
[HyperLink1] 52:48     حِينَ     Hīne     zaman
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا ۖ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ

Vasbir li hukmi rabbike fe inneke bi a’yuninâ, ve sebbih bi hamdi rabbike hîne tekûmu.

Rabbinin hükmüne sabret! Kuşkusuz, sen bizim gözlerimizin önündesin. Kalktığında, Rabbinin hamdiyle tespih et!
 


حِين
[HyperLink1] 76:1     حِينٌ     Hīnun     bir süre
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ هَلْ أَتَىٰ عَلَى الْإِنْسَانِ حِينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا

Hel etâ alel insâni hînun mined dehri lem yekun şey’en mezkûrâ(mezkûren).

İnsan üzerinden, henüz anılan bir şey olmadığı bir süre geçmedi mi zamandan?