صَاعِقَة
2:19
الصَّوَاعِقِ
S-Savāǐḳi
yıldırım sesleri
İsim
Dişil, Çoğul
Mecrûr İsim
أَوْ كَصَيِّبٍ مِنَ السَّمَاءِ فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌ يَجْعَلُونَ أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ مِنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِ ۚ وَاللَّهُ مُحِيطٌ بِالْكَافِرِينَ
Ev ke sayyibin mines semâi fîhi zulumâtun ve ra’dun ve berk(berkun), yec’alûne esâbiahum fî âzânihim mines savâiki hazaral mevt(mevti), vallâhu muhîtun bil kâfirîn(kâfirîne).
Yahut gökten boşalan bir yağmur haline benzer ki onda karanlıklar var, bir gök gürlemesi var, bir şimşek var. Yıldırımlar yüzünden ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah Muhît´dir, küfre sapanları çepeçevre kuşatmıştır.
|
صَاعِقَة
2:55
الصَّاعِقَةُ
S-Sāǐḳatu
yıldırım gürültüsü
İsim
Dişil, Tekil
Merfû` İsim
وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَىٰ لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتَّىٰ نَرَى اللَّهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَأَنْتُمْ تَنْظُرُونَ
Ve iz kultum yâ mûsâ len nu’mine leke hattâ nerallâhe cehreten fe ehazetkumus sâikatu ve entum tenzurûn(tenzurûne).
Siz şunu da söylemiştiniz: "Ey Mûsa! Biz, Allah´ı apaçık görmedikçe sana asla inanmayacağız." Bunun üzerine sizi yıldırım çarpmıştı, Ve siz bakıp duruyordunuz.
|
صَاعِقَة
4:153
الصَّاعِقَةُ
S-Sāǐḳatu
yıldırım gürültüsü
İsim
Dişil, Tekil
Merfû` İsim
يَسْأَلُكَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَنْ تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَابًا مِنَ السَّمَاءِ ۚ فَقَدْ سَأَلُوا مُوسَىٰ أَكْبَرَ مِنْ ذَٰلِكَ فَقَالُوا أَرِنَا اللَّهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْ ۚ ثُمَّ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ فَعَفَوْنَا عَنْ ذَٰلِكَ ۚ وَآتَيْنَا مُوسَىٰ سُلْطَانًا مُبِينًا
Yes’eluke ehlul kitâbi en tunezzile aleyhim kitâben mines semâi fe kad seelû mûsâ ekbere min zâlike fe kâlû erinallâhe cehreten fe ehazethumus sâikatu bi zulmihim, summettehazûl ıcle min ba’di mâ câethumul beyyinâtu fe afevnâ an zâlik(zâlike), ve âteynâ mûsâ sultânen mubînâ(mubînen).
Ehlikitap, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Zaten onlar Mûsa´dan da bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Demişlerdi ki: "Allah´ı bize açıktan göster." Bunun üzerine zulümlerinden ötürü kendilerini yıldırım çarpmıştı. Sonra kendilerine açık-seçik kanıtların gelişi ardından buzağıya taptılar. Biz onların bu günahını da affettik. Biz Mûsa´ya apaçık bir kanıt/bir hükmetme gücü verdik.
|
صَاعِقَة
13:13
الصَّوَاعِقَ
S-Savāǐḳa
yıldırımlar
İsim
Dişil, Çoğul
Mansûb İsim
وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِهِ وَالْمَلَائِكَةُ مِنْ خِيفَتِهِ وَيُرْسِلُ الصَّوَاعِقَ فَيُصِيبُ بِهَا مَنْ يَشَاءُ وَهُمْ يُجَادِلُونَ فِي اللَّهِ وَهُوَ شَدِيدُ الْمِحَالِ
Ve yusebbihur ra’du bi hamdihî vel melâiketu min hîfetih(hîfetihî), ve yursilus savâıka fe yusîbu bihâ men ye?âu ve hum yucâdilûne fillâh(fillâhi), ve huve ?edîdul mihâl(mihâli).
Gök gürültüsü O´nu hamd ile tespih eder; melekler de O´ndan ürpererek... Yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Allah, tuzak kuranların hilelerini başlarına geçirmede çok güçlü olduğu halde, onlar O´na karşı mücadele edip duruyorlar.
|
صَاعِقَة
41:13
صَاعِقَةً
Sāǐḳaten
bir yıldırıma karşı
İsim
Dişil, Tekil
Mansûb İsim
Belirsiz
فَإِنْ أَعْرَضُوا فَقُلْ أَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ
Fe in a’radû fe kul enzertukum sâıkaten misle sâıkati âdin ve semûd(semûde).
Yüz çevirirlerse şöyle de: "Sizi, Âd ve Semûd´a çarpan yıldırıma benzer bir yıldırıma karşı uyarıyorum."
|
صَاعِقَة
41:13
صَاعِقَةِ
Sāǐḳati
başına düşen yıldırım
İsim
Dişil, Tekil
Mecrûr İsim
فَإِنْ أَعْرَضُوا فَقُلْ أَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ
Fe in a’radû fe kul enzertukum sâıkaten misle sâıkati âdin ve semûd(semûde).
Yüz çevirirlerse şöyle de: "Sizi, Âd ve Semûd´a çarpan yıldırıma benzer bir yıldırıma karşı uyarıyorum."
|
صَاعِقَة
41:17
صَاعِقَةُ
Sāǐḳatu
yıldırımı
İsim
Dişil, Tekil
Merfû` İsim
وَأَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَاهُمْ فَاسْتَحَبُّوا الْعَمَىٰ عَلَى الْهُدَىٰ فَأَخَذَتْهُمْ صَاعِقَةُ الْعَذَابِ الْهُونِ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Ve emmâ semûdu fe hedeynâhum festehabbûl amâ alel hudâ fe ehazethum sâıkatul azâbil hûni bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
Semûd´a gelince, biz onlara kılavuzluk ettik ama onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Bunun üzerine, kazandıkları yüzünden, alçaltıcı azabın yıldırımı onları yakaladı.
|
صَاعِقَة
51:44
الصَّاعِقَةُ
S-Sāǐḳatu
yıldırım
İsim
Dişil, Tekil
Merfû` İsim
فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنْظُرُونَ
Fe atev an emri rabbihim fe ehazethumus sâikatu ve hum yanzurûn(yanzurûne).
Daha sonra onlar, Rablerinin emrine kafa tuttular da gözleri baka baka yıldırım kendilerini yakaladı.
|
صَعِق
7:143
صَعِقًا
Saǐḳan
düştü
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَلَمَّا جَاءَ مُوسَىٰ لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنْظُرْ إِلَيْكَ ۚ قَالَ لَنْ تَرَانِي وَلَٰكِنِ انْظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي ۚ فَلَمَّا تَجَلَّىٰ رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ مُوسَىٰ صَعِقًا ۚ فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ
Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu kâle rabbi erinî enzur ileyk(ileyke), kâle len terânî ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ rabbuhu lil cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelul mu’minîn(mu’minîne).
Musa, bizimle sözleştiği yere gelip Rabbi de kendisiyle konuşunca şöyle konuştu: "Rabbim, göster bana kendini, göreyim seni." Dedi: "Asla göremezsin beni. Ama şu dağa bak. Eğer o yerinde durabilirse, sen de beni görebileceksin." Rabbi dağa tecelli edince onu parça parça etti. Ve Musa baygın vaziyette yere yığıldı. Kendine gelince şöyle yakardı: "Tespih ederim o yüce varlığını, tövbe edip sana yöneldim. İman edenlerin ilkiyim ben."
|
صَعِقَ
39:68
فَصَعِقَ
feSaǐḳa
sonra ölür (bayılır)
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَنْ شَاءَ اللَّهُ ۖ ثُمَّ نُفِخَ فِيهِ أُخْرَىٰ فَإِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ
Ve nufiha fîs sûri fe saıka men fîs semâvâti ve men fîl ardı illâ men şâallâh(şâallâhu), summe nufiha fîhi uhrâ fe izâhum kıyâmun yanzurûn(yanzurûne).
Sura üflenmiştir; Allah´ın dilediği kimseler dışında göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yere yıkılmıştır. Sonra sura bir daha üflenmiştir. İşte hepsi ayağa kalkmış bakıyorlar.
|
صَعِقَ
52:45
يُصْعَقُونَ
yuS’ǎḳūne
korkudan bayılacakları
Fiil
Edilgen
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
فَذَرْهُمْ حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي فِيهِ يُصْعَقُونَ
Fe zerhum hattâ yulâkû yevmehumullezî fîhî yus’akûne.
Bayılıp yere serilecekleri günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları!
|