KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Ta-Gayn-Ye      ط غ ي 

Azmak, isyan etmek

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 39 kez geçiyor.

Gövde(ler)

1 kez أَطْغَيْ
1 kez أَطْغَىٰ
1 kez طَّاغِيَة
8 kez طَّٰغُوت
1 kez طَغْوَىٰ
12 kez طَغَىٰ
9 kez طُغْيَٰن
6 kez طَٰغِين

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


أَطْغَيْ
[HyperLink1] 50:27     أَطْغَيْتُهُ     eTğaytuhu     ben onu azdırmadım
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

قَالَ قَرِينُهُ رَبَّنَا مَا أَطْغَيْتُهُ وَلَٰكِنْ كَانَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ

Kâle karînuhu rabbenâ mâ etgaytuhu ve lâkin kâne fî dalâlin baîdin.

Yoldaşı dedi ki: "Rabbimiz, onu ben azdırmadım. Onun kendisi, dönüşü olmayan bir sapıklık içindeydi."
 


أَطْغَىٰ
[HyperLink1] 53:52     وَأَطْغَىٰ     ve eTğā     ve azgın
 
İsim         Eril, Tekil    Mansûb İsim    
    

وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَىٰ

Ve kavme nûhın min kabl(kablu), innehum kânû hum azleme ve atgâ.

Daha önce de Nûh kavmini. Çünkü onlar, evet onlar zulmettiler, azdılar.
 


طَّاغِيَة
[HyperLink1] 69:5     بِالطَّاغِيَةِ     biT-Tāğiyeti     azgın bir vak’a ile
 
İsim    Etken     Dişil    Mecrûr İsim    
    

فَأَمَّا ثَمُودُ فَأُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ

Fe emmâ semûdu fe uhlikû bit tâgıyeh(tâgıyeti).

Bunun üzerine Semûd, bir doğal felaket ile helâk edildi.
 


طَّٰغُوت
[HyperLink1] 2:256     بِالطَّاغُوتِ     biT-Tāğūti     tağut (şeytan)ı
 
İsim             Mecrûr İsim    
    

لَا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ ۖ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ ۚ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىٰ لَا انْفِصَامَ لَهَا ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).

Dinde baskı - zorlama - tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah´a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir.
 


طَّٰغُوت
[HyperLink1] 2:257     الطَّاغُوتُ     T-TTāğūtu     tağuttur
 
İsim             Merfû` İsim    
    

اللَّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُوا يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَوْلِيَاؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ إِلَى الظُّلُمَاتِ ۗ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Allah, iman sahiplerinin Velî´sidir; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfre sapanlara gelince, onların dostları tağuttur ki, kendilerini nurdan karanlıklara çıkarır. Bunlar cehennemin dostlarıdır. Orada sürekli kalacaklardır onlar.
 


طَّٰغُوت
[HyperLink1] 4:51     وَالطَّاغُوتِ     ve TTāğūti     ve tağut’a
 
İsim             Mecrûr İsim    
    

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا هَٰؤُلَاءِ أَهْدَىٰ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا سَبِيلًا

E lem tere ilellezîne ûtû nasîben minel kitâbi yu’minûne bil cibti vet tâgûti ve yekûlûne lillezîne keferû hâulâi ehdâ minellezîne âmenû sebîlâ(sebîlen).

Görmedin mi şu kendilerine Kitap´tan bir pay verilmiş olanları? Puta, tâğuta inanıyorlar; küfre batmışlar için, "Bunlar inananlardan daha doğru yoldadır!" diyorlar.
 


طَّٰغُوت
[HyperLink1] 4:60     الطَّاغُوتِ     T-Tāğūti     tağuta
 
İsim             Mecrûr İsim    
    

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَنْ يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَنْ يَكْفُرُوا بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَعِيدًا

E lem tere ilellezîne yez’umûne ennehum âmenû bimâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablike yurîdûne en yetehâkemû ilat tâgûti ve kad umirû en yekfurû bih(bihî) ve yurîduş şeytânu en yudıllehum dalâlen baîdâ(baîden).

Şunları görmedin mi? Kendilerinin, sana indirilene de senden önce indirilene de inandıklarını sanarken, inkâr etmekle emrolundukları tağutu aralarında hakem yapmak istiyorlar. Zaten şeytan da onları geri dönülmez bir sapıklıkla sersem hale getirmek istiyor.
 


طَّٰغُوت
[HyperLink1] 4:76     الطَّاغُوتِ     T-Tāğūti     tağut
 
İsim             Mecrûr İsim    
    

الَّذِينَ آمَنُوا يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُوا أَوْلِيَاءَ الشَّيْطَانِ ۖ إِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفًا

Ellezîne âmenû yukâtilûne fî sebîlillâh(sebîlillâhi) vellezîne keferû yukâtilûne fî sebîlit tâgûti fe kâtilû evliyâeş şeytân(şeytâni), inne keydeş şeytâni kâne daîfâ(daîfen).

İman edenler Allah yolunda savaşırlar; küfre sapanlarsa tağut yolunda savaşırlar. O halde, şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç kuşkusuz, şeytanın tuzağı çok zayıftır.
 


طَّٰغُوت
[HyperLink1] 5:60     الطَّاغُوتَ     T-Tāğūte     Tâğût’a
 
İsim             Mansûb İsim    
    

قُلْ هَلْ أُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذَٰلِكَ مَثُوبَةً عِنْدَ اللَّهِ ۚ مَنْ لَعَنَهُ اللَّهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمُ الْقِرَدَةَ وَالْخَنَازِيرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوتَ ۚ أُولَٰئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ عَنْ سَوَاءِ السَّبِيلِ

Kul hel unebbiukum bi şerrin min zâlike mesûbeten ındallâh(ındallâhi) men leanehullâhu ve gadıbe aleyhi ve ceale min humul kıredete vel hanâzîre ve abedet tâgût(tâgûte) ulâike şerrun mekânen ve edallu an sevâis sebîl(sebîli).

De ki: "Allah katında ceza olarak bundan daha kötüsünü size bildireyim mi? Allah´ın lanetlediği, üzerine gazap indirdiğidir o. Allah böylelerinden maymunlar, domuzlar ve tağut uşakları yapmıştır. İşte bunlardır yer bakımından daha kötü, yolun denge noktasını kaybetme bakımından daha şaşkın olanlar."
 


طَّٰغُوت
[HyperLink1] 16:36     الطَّاغُوتَ     T-Tāğūte     tagutdan
 
İsim             Mansûb İsim    
    

وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ ۖ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللَّهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُ ۚ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ

Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).

Andolsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: "Allah´a kulluk/ibadet edin, tâğutttan kaçının. Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün.
 


طَّٰغُوت
[HyperLink1] 39:17     الطَّاغُوتَ     T-Tāğūte     Tağut’a
 
İsim             Mansûb İsim    
    

وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَنْ يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَىٰ ۚ فَبَشِّرْ عِبَادِ

Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).

Tağuttan, ona kulluk etmekten kaçınıp Allah´a yönelenlere müjde var. Muştula kullarıma!
 


طَغْوَىٰ
[HyperLink1] 91:11     بِطَغْوَاهَا     biTağvāhā     azgınlığı yüzünden
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوَاهَا

Kezzebet semûdu bi tagvâhâ.

Semûd kavmi, azgınlığı yüzünden yalanladı.
 


طَغَىٰ
[HyperLink1] 11:112     تَطْغَوْا     teTğav     aşırı gitmeyin
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْا ۚ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun).

O halde sen, emrolunduğun gibi dosdoğru yürü! Seninle birlikte tövbe edenler de... Sakın aşırılık edip azmayın! O, yapmakta olduklarınızı görüyor.
 


طَغَىٰ
[HyperLink1] 20:24     طَغَىٰ     Tağā     azdı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

اذْهَبْ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَىٰ

İzheb ilâ fir’avne innehu tagâ.

"Firavun´a git; çünkü o, azdı."
 


طَغَىٰ
[HyperLink1] 20:43     طَغَىٰ     Tağā     azdı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

اذْهَبَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَىٰ

İzhebâ ilâ fir’avne innehu tagâ.

"Firavun´a gidin, çünkü o azdı."
 


طَغَىٰ
[HyperLink1] 20:45     يَطْغَىٰ     yeTğā     iyice azar
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قَالَا رَبَّنَا إِنَّنَا نَخَافُ أَنْ يَفْرُطَ عَلَيْنَا أَوْ أَنْ يَطْغَىٰ

Kâlâ rabbenâ innenâ nehâfu en yefruta aleynâ ev en yatgâ.

Dediler ki: "Rabbimiz, onun aleyhimizde bir taşkınlık yapmasından yahut yine azmasından korkuyoruz."
 


طَغَىٰ
[HyperLink1] 20:81     تَطْغَوْا     teTğav     taşkınlık etmeyin
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا فِيهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبِي ۖ وَمَنْ يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبِي فَقَدْ هَوَىٰ

Kulû min tayyibâti mâ rezaknâkum ve lâ tatgav fîhi fe yahılle aleykum gadabî ve men yahlil aleyhi gadabî fe kad hevâ.

Size verdiğimiz rızkın temizlerinden yiyin! Bu konuda azgınlık etmeyin! Yoksa öfkem üzerinize çöker. Ve kimin üstüne öfkem inerse o uçuruma gider.
 


طَغَىٰ
[HyperLink1] 53:17     طَغَىٰ     Tağā     azmadı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَىٰ

Mâ zâgal basaru ve mâ tegâ.

Göz ne kayıp şaştı ne azıp haddi aştı.
 


طَغَىٰ
[HyperLink1] 55:8     تَطْغَوْا     teTğav     taşkınlık etmeyin
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ

Ellâ tatgav fîl mîzân(mîzâni).

Azgınlık etmeyin ölçü ve tartıda, saptırmayın mizanı.
 


طَغَىٰ
[HyperLink1] 69:11     طَغَى     Tağā     kabarınca
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّا لَمَّا طَغَى الْمَاءُ حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِ

İnnâ lemmâ tagal mâu hamelnâkum fîl câriyeh(câriyeti).

Su azıp köpürdüğünde, biz sizi o akıp gidende taşıdık,
 


طَغَىٰ
[HyperLink1] 79:17     طَغَىٰ     Tağā     azdı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

اذْهَبْ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَىٰ

İzheb ilâ fir’avne innehu tagâ.

"Firavun´a git! İyice azdı o."
 


طَغَىٰ
[HyperLink1] 79:37     طَغَىٰ     Tağā     azmışsa
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَأَمَّا مَنْ طَغَىٰ

Fe emmâ men tagâ.

Artık azmış olan,
 


طَغَىٰ
[HyperLink1] 89:11     طَغَوْا     Tağav     azmışlardı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

الَّذِينَ طَغَوْا فِي الْبِلَادِ

Ellezîne tagav fîl bilâd(bilâdi).

Bunlar, ülkelerde azıp zulmetmişlerdi.
 


طَغَىٰ
[HyperLink1] 96:6     لَيَطْغَىٰ     leyeTğā     azar
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

كَلَّا إِنَّ الْإِنْسَانَ لَيَطْغَىٰ

Kellâ innel insâne le yatgâ.

İş, sanıldığı gibi değil! İnsan gerçekten azar:
 


طُغْيَٰن
[HyperLink1] 2:15     طُغْيَانِهِمْ     Tuğyānihim     taşkınları
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

اللَّهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

Allâhu yestehziu bihim ve yemudduhum fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).

Allah onlarla alay ediyor ve onları, kendi azgınlıkları içinde bocalar bir halde sürüklüyor.
 


طُغْيَٰن
[HyperLink1] 5:64     طُغْيَانًا     Tuğyānen     azgınlığını
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللَّهِ مَغْلُولَةٌ ۚ غُلَّتْ أَيْدِيهِمْ وَلُعِنُوا بِمَا قَالُوا ۘ بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ يُنْفِقُ كَيْفَ يَشَاءُ ۚ وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا ۚ وَأَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۚ كُلَّمَا أَوْقَدُوا نَارًا لِلْحَرْبِ أَطْفَأَهَا اللَّهُ ۚ وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا ۚ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ

Ve kâletil yehûdu yedullâhi maglûleh(maglûletun) gullet eydîhim ve luınû bimâ kâlû bel yedâhu mebsûtatâni yunfıku keyfe yeşâ(yeşâû) ve leyezîdenne kesîran minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufrâ(kufren) ve elkaynâ beynehumul adâvete vel bagdâe ilâ yevmil kıyâmeh(kıyâmeti) kullemâ evkadû nâran lil harbi etfeehallâhu ve yes’avne fîl ardı fesâda(fesâden) vallâhu lâ yuhıbbul mufsidîn(mufsidîne).

Yahudiler dediler ki: "Allah´ın eli bağlıdır." Kendi elleri bağlandı/elleri bağlanasıcalar! Söylemiş oldukları yüzünden lanetlendiler. Söylediklerinin aksine, Allah´ın iki eli de alabildiğine açıktır; dilediği gibi bağışta bulunur. İnan olsun ki, Rabbinden sana indirilen, küfür ve taşkınlık yönünden onları iyice azdıracaktır. Onların arasına, ta kıyamet gününe kadar düşmanlık ve nefret atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yaksalar, Allah onu söndürür de onlar yeryüzünde yine bozgunculuğa koşarlar. Ama Allah, bozguncuları sevmez.
 


طُغْيَٰن
[HyperLink1] 5:68     طُغْيَانًا     Tuğyānen     azgınlık
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَسْتُمْ عَلَىٰ شَيْءٍ حَتَّىٰ تُقِيمُوا التَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ ۗ وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا ۖ فَلَا تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

Kul yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufr(kufren), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn(kâfirîne).

De ki: "Ey Ehlikitap! Siz, Tevrat´ı, İncil´i ve Rabbinizden size indirileni tam uygulamadıkça hiçbir şey değilsiniz." Rabbinden sana indirilen, onlardan birçoğunun küfür ve azlığını elbette artıracaktır. Küfre batan topluluk için tasalanma artık.
 


طُغْيَٰن
[HyperLink1] 6:110     طُغْيَانِهِمْ     Tuğyānihim     azgınlıkları
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

وَنُقَلِّبُ أَفْئِدَتَهُمْ وَأَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُوا بِهِ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَنَذَرُهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

Ve nukallibu ef’idetehum ve ebsârehum kemâ lem yu’minû bihî evvele merretin ve nezeruhum fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).

Biz onların gönüllerini ve gözlerini ters çeviririz, ilk seferinde buna iman etmedikleri gibi bırakırız kendilerini de azgınlıkları içinde körü körüne bocalar dururlar.
 


طُغْيَٰن
[HyperLink1] 7:186     طُغْيَانِهِمْ     Tuğyānihim     azgınlıkları
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

مَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَلَا هَادِيَ لَهُ ۚ وَيَذَرُهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

Men yudlilillâhu fe lâ hâdiye leh(lehu), ve yezeruhum fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).

Allah´ın şaşırttığına kimse kılavuzluk edemez. O bırakır onları ki, kudurgunlukları içinde bocalayıp dursunlar.
 


طُغْيَٰن
[HyperLink1] 10:11     طُغْيَانِهِمْ     Tuğyānihim     taşkınlıkları içinde
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَوْ يُعَجِّلُ اللَّهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُمْ بِالْخَيْرِ لَقُضِيَ إِلَيْهِمْ أَجَلُهُمْ ۖ فَنَذَرُ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

Ve lev yuaccilullâhu lin nâsiş şerresti’câlehum bil hayri le kudiye ileyhim eceluhum, fe nezerullezîne lâ yercûne likâenâ fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).

Allah, insanlara şerri, onların hayrı acele istedikleri gibi çabucak verseydi, ecellerinin onlara ulaşmasına çoktan hükmedilmiş olurdu. Ama biz, bize kavuşmayı ummayanları kendi azgınlıkları içinde körü körüne bocalamaya bırakırız.
 


طُغْيَٰن
[HyperLink1] 17:60     طُغْيَانًا     Tuğyānen     azgınlıklarından
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَإِذْ قُلْنَا لَكَ إِنَّ رَبَّكَ أَحَاطَ بِالنَّاسِ ۚ وَمَا جَعَلْنَا الرُّؤْيَا الَّتِي أَرَيْنَاكَ إِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْآنِ ۚ وَنُخَوِّفُهُمْ فَمَا يَزِيدُهُمْ إِلَّا طُغْيَانًا كَبِيرًا

Ve iz kulnâ leke inne rabbeke ehâta bin nâs(nâsi), ve mâ cealner ru’yâlletî ereynâke illâ fitneten lin nâsi veş şeceretel mel’ûnete fîl kur’ân(kur’âni), ve nuhavvifuhum fe mâ yezîduhum illâ tugyânen kebîrâ(kebîren).

Hani, sana: "Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır." demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı da Kur´an´da lanetlenmiş bulunan o ağacı/soyu da insanları sınamak dışında bir sebeple göndermedik. Biz onları korkutuyoruz ama bu onların kudurganlığını artırmaktan başka bir katkı sağlamıyor.
 


طُغْيَٰن
[HyperLink1] 18:80     طُغْيَانًا     Tuğyānen     azgınlık
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَأَمَّا الْغُلَامُ فَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ فَخَشِينَا أَنْ يُرْهِقَهُمَا طُغْيَانًا وَكُفْرًا

Ve emmel gulâmu fe kâne ebevâhu mu’mineyni fe haşînâ en yurhikahumâ tugyânen ve kufrâ(kufren).

"Oğlan çocuğa gelince: Onun anası babası inanmış kişilerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk."
 


طُغْيَٰن
[HyperLink1] 23:75     طُغْيَانِهِمْ     Tuğyānihim     azgınlıklarında
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

Ve lev rahımnâhum ve keşefnâ mâ bihim min durrin le leccû fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).

Eğer biz onlara acıyıp da üstlerindeki sıkıntıyı kaldırsaydık, azgınlıkları içinde sersem sersem bocalamaya devam edeceklerdi.
 


طَٰغِين
[HyperLink1] 37:30     طَاغِينَ     Tāğīne     azgın
 
Sıfat    Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ ۖ بَلْ كُنْتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ

Ve mâ kâne lenâ aleykum min sultân(sultânin), bel kuntum kavmen tâgîn(tâgîne).

"Bizim size karşı bir sultamız yoktu. İşin esası şu ki siz azmış bir topluluktunuz."
 


طَٰغِين
[HyperLink1] 52:32     طَاغُونَ     Tāğūne     azgın
 
Sıfat    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلَامُهُمْ بِهَٰذَا ۚ أَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ

Em te’muruhum ahlâmuhum bi hâzâ em hum kavmun tâgûn (tâgûne).

Acaba bunu onlara hayalleri mi emrediyor yoksa bunlar azmış bir topluluk mu?
 


طَٰغِين
[HyperLink1] 38:55     لِلطَّاغِينَ     liTTāğīne     azgınlara vardır
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

هَٰذَا ۚ وَإِنَّ لِلطَّاغِينَ لَشَرَّ مَآبٍ

Hâzâ, ve inne lit tâgıyne le şerre meâb(meâbin).

Bu, budur! Azgınlara da kötü bir gelecek vardır elbette!
 


طَٰغِين
[HyperLink1] 51:53     طَاغُونَ     Tāğūne     azgın
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

أَتَوَاصَوْا بِهِ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ

E tevâsav bih(bihî), bel hum kavmun tâgûn(tâgûne).

Bunu aralarında vasiyetleştiler mi? Hayır, azıp sapmış bir topluluk bunlar.
 


طَٰغِين
[HyperLink1] 68:31     طَاغِينَ     Tāğīne     azgınlarmışız
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا طَاغِينَ

Kâlû yâ veylenâ innâ kunnâ tâgîn(tâgîne).

"Yazıklar olsun bize, dediler, biz gerçekten azgınlarmışız."
 


طَٰغِين
[HyperLink1] 78:22     لِلطَّاغِينَ     liTTāğīne     azgınların
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

لِلطَّاغِينَ مَآبًا

Lit tâgîne meâbâ(meâben).

Azgınlar için bir barınak.