KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Ta-Lam-Ayn      ط ل ع 

Yükselmek, doğmak,

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 19 kez geçiyor.

Gövde(ler)

7 kez طَّلَعَ
4 kez طَلْع
2 kez طَلَعَت
2 kez طُلُوع
1 kez مَطْلَع
1 kez مَطْلِع
1 kez مُّطَّلِعُون
1 kez يُطْلِعَ

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


طَّلَعَ
[HyperLink1] 5:13     تَطَّلِعُ     teTTaliǔ     muttali olursun
 
Fiil  İfti’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِمَا نَقْضِهِمْ مِيثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةً ۖ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهِ ۙ وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِهِ ۚ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلَىٰ خَائِنَةٍ مِنْهُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِنْهُمْ ۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ

Fe bimâ nakdihim mîsâkahum leannâhum ve cealnâ kulûbehum kâsiyet(kâsiyeten), yuharrifûnel kelime an mevâdııhî ve nesû hazzan mimmâ zukkirû bih(bihî), ve lâ tezâlu tettaliu alâ hâınetin minhum illâ kalîlen minhum fa’fu anhum vasfah innallâhe yuhıbbul muhsinîn(muhsinîne).

Sonunda, verdikleri mîsakı bozdukları için onları lanetledik de kalplerini kaskatı yaptık. Kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. İçlerinden çok azı hariç, sen onlardan hep hainlik görürsün. Bununla birlikte onları affet, ellerini tut. Çünkü Allah güzellik sergileyenleri sever.
 


طَّلَعَ
[HyperLink1] 18:18     اطَّلَعْتَ     TTaleǎ’te     görseydin
 
Fiil  İfti’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ ۚ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ ۖ وَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ ۚ لَوِ اطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا

Ve tahsebuhum eykâzan ve hum rukûd(rukûdun), ve nukallibuhum zâtel yemîni ve zâteş şimâl(şimâli), ve kelbuhum bâsitun zirâayhi bil vasîd(vasîdi), levittala´te aleyhim le velleyte minhum firâren ve le muli´te minhum ru´bâ(ru´ben).

Sen onları uyanıktırlar sanırsın; oysaki onlar uykudadırlar. Onları sağ tarafa da sol tarafa da çeviririz. Köpekleri de iki kolunu girişe uzatıp yaymıştır. Onların durumunu görseydin kesinlikle onlardan yüz çevirip kaçırdın. Ve onlardan içinde mutlaka korku doldurulurdu.
 


طَّلَعَ
[HyperLink1] 19:78     أَطَّلَعَ     eTTaleǎ     bildi mi?
 
Fiil  İfti’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

أَطَّلَعَ الْغَيْبَ أَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمَٰنِ عَهْدًا

Ettalaal gaybe emittehaze inder rahmâni ahdâ(ahden).

Bu adam gaybı mı öğrendi, yoksa Rahman katında bir söz mü aldı?
 


طَّلَعَ
[HyperLink1] 28:38     أَطَّلِعُ     eTTaliǔ     çıkarım
 
Fiil  İfti’al Kalıbı       1. şahıs, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرِي فَأَوْقِدْ لِي يَا هَامَانُ عَلَى الطِّينِ فَاجْعَلْ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَطَّلِعُ إِلَىٰ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِبِينَ

Ve kâle fir’avnu yâ eyyuhel meleu mâ alimtu lekum min ilâhin gayrî, fe evkıd lî yâ hâmânu alet tîni fec’al lî sarhan leallî attaliu ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu minel kâzibîn(kâzibîne).

Firavun dedi: "Ey seçkinler topluluğu! Ben sizin için benden başka bir tanrı tanımıyorum. Ey Hâmân! Benim için çamurun üzerinde ocağı yakıp bana bir kule yap ki Mûsa´nın tanrısına ulaşayım. Aslında ben onun yalancılardan olduğunu sanıyorum."
 


طَّلَعَ
[HyperLink1] 37:55     فَاطَّلَعَ     feTTaleǎ     baktı
 
Fiil  İfti’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَاطَّلَعَ فَرَآهُ فِي سَوَاءِ الْجَحِيمِ

Fettalea fe reâhu fî sevâil cahîm(cahîmi).

Araştırdı, nihayet onu cehennemin ta ortasında gördü.
 


طَّلَعَ
[HyperLink1] 40:37     فَأَطَّلِعَ     feeTTaliǎ     böylece bakayım
 
Fiil  İfti’al Kalıbı       1. şahıs, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَىٰ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا ۚ وَكَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِيلِ ۚ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ إِلَّا فِي تَبَابٍ

Esbâbes semâvâti fe attalia ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu kâzibâ(kâziben), ve kezâlike zuyyine li fir’avne sûu amelihî ve sudde anis sebîl(sebîli), ve mâ keydu fir’avne illâ fî tebâb(tebâbin).

"Göklerin sebeplerine ulaşırsam, Mûsa´ın tanrısına, da ulaşırım. Ben onun yalancı biri olduğunu düşünüyorum." Firavun´a, yaptığı işin kötülüğü bu şekilde süslü gösterildi de yoldan saptırıldı. Firavun´un tuzağı hep kayıptadır.
 


طَّلَعَ
[HyperLink1] 104:7     تَطَّلِعُ     teTTaliǔ     işler
 
Fiil  İfti’al Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

الَّتِي تَطَّلِعُ عَلَى الْأَفْئِدَةِ

Elletî tettaliu alel ef’ideh(ef’ideti).

Ki tırmanıp işler yüreklere.
 


طَلْع
[HyperLink1] 6:99     طَلْعِهَا     Tal’ǐhā     tomurcuğu-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَهُوَ الَّذِي أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَأَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِرًا نُخْرِجُ مِنْهُ حَبًّا مُتَرَاكِبًا وَمِنَ النَّخْلِ مِنْ طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِنْ أَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ ۗ انْظُرُوا إِلَىٰ ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَيَنْعِهِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكُمْ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Ve huvellezî enzele mines semâi mâ’(mâen), fe ahrecnâ bihî nebate kulli şey’in fe ahrecnâ minhu hadıran nuhricu minhu habben muterâkibâ(muterâkiben), ve minen nahli min tal’ıhâ kınvânun dâniyetun ve cennâtin min a’nâbin vez zeytûne ver rummâne muştebihen ve gayre muteşâbih(muteşâbihin), unzurû ilâ semerihî izâ esmere ve yen’ıh(yen’ıhî), inne fî zâlikum le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Size gökten su indiren de O´dur! Biz o suyla her şeyin bitkisini çıkardık. Ondan da bir yeşillik çıkardık. O yeşillikten birbiri üzerine binmiş dâneler çıkardık. Hurma ağacının da tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzümlerden bağlar, zeytin, nar çıkardık. Birbirine benzeyeni var, benzemeyeni var. Meyve verdiğinde ve meyveler olgunlaştığında bir bakın onun ürününe! Bu size gösterilenlerde, iman eden bir topluluk için, çok ibret vardır!
 


طَلْع
[HyperLink1] 26:148     طَلْعُهَا     Tal’ǔhā     tomurcuklu
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ

Ve zurûın ve nahlin tal’uhâ hedîm(hedîmun).

"Ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar içinde."
 


طَلْع
[HyperLink1] 37:65     طَلْعُهَا     Tal’ǔhā     tomurcukları
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

طَلْعُهَا كَأَنَّهُ رُءُوسُ الشَّيَاطِينِ

Tal’uhâ ke ennehu ruûsuş şeyâtîn(şeyâtîni).

Tomurcukları tıpkı şeytanların başlarıdır.
 


طَلْع
[HyperLink1] 50:10     طَلْعٌ     Tal’ǔn     tomurcukları
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَضِيدٌ

Ven nahle bâsikâtin lehâ tal’un nadîdun.

Yüksek yüksek hurma ağaçları büyüttük. Birbirine girmiş kümeler halinde tomurcukları vardır onların.
 


طَلَعَت
[HyperLink1] 18:17     طَلَعَتْ     Taleǎt     doğduğu
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَتَرَى الشَّمْسَ إِذَا طَلَعَتْ تَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَإِذَا غَرَبَتْ تَقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ فِي فَجْوَةٍ مِنْهُ ۚ ذَٰلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ ۗ مَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ ۖ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُرْشِدًا

Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).

Güneş´i görüyorsun: Doğduğu vakit mağaralarından sağ tarafa kayar, battığı vakit ise onları sol tarafa doğru makaslayıp geçer. Böylece onlar mağaranın geniş boşluğu içindedirler. Bu, Allah´ın mucizelerindendir. Allah´ın kılavuzluk ettiği, doğruyu bulmuştur. Şaşırttığına gelince, sen ona yol gösteren bir velî asla bulamazsın.
 


طَلَعَت
[HyperLink1] 18:90     تَطْلُعُ     teTluǔ     doğarken
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَىٰ قَوْمٍ لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْرًا

Hattâ izâ belega matlıaş şemsi vecedehâ tatluu alâ kavmin lem nec’al lehum min dûnihâ sitrâ(sitren).

Bir süre sonra, Güneş´in doğduğu yere varınca onu, ona karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu.
 


طُلُوع
[HyperLink1] 20:130     طُلُوعِ     Tulūǐ     doğmasından
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا ۖ وَمِنْ آنَاءِ اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَىٰ

Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kable tulûış şemsi ve kable gurûbihâ, ve min ânâil leyli fe sebbih ve etrâfen nehâri lealleke terdâ.

Artık, onların söylediklerine sabret; Güneş´in doğuşundan önce de batışından önce de Rabbini överek tespih et! Gecenin bazı saatleriyle gündüzün iki ucunda da tespih et ki, hoşnutluğa erebilesin.
 


طُلُوع
[HyperLink1] 50:39     طُلُوعِ     Tulūǐ     doğmadan
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ

Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kable tulûış şemsi ve kablel gurûb(gurûbi).

Artık onların söylediklerine sabret ve Güneş´in doğuşundan önce de batışından önce de Rabbinin hamdiyle tespih et!
 


مَطْلَع
[HyperLink1] 97:5     مَطْلَعِ     meTleǐ     ağarıncaya
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

سَلَامٌ هِيَ حَتَّىٰ مَطْلَعِ الْفَجْرِ

Selâmun, hiye hattâ matlaıl fecr(fecri).

Bir esenlik ve huzur vardır; sürüp gider o, tan yeri ağarıncaya kadar!
 


مَطْلِع
[HyperLink1] 18:90     مَطْلِعَ     meTliǎ     doğduğu yere
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَىٰ قَوْمٍ لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْرًا

Hattâ izâ belega matlıaş şemsi vecedehâ tatluu alâ kavmin lem nec’al lehum min dûnihâ sitrâ(sitren).

Bir süre sonra, Güneş´in doğduğu yere varınca onu, ona karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu.
 


مُّطَّلِعُون
[HyperLink1] 37:54     مُطَّلِعُونَ     muTTaliǔne     bakar mısınız?
 
İsim  İfti’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

قَالَ هَلْ أَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ

Kâle hel entum muttaliûn(muttaliûne).

Dedi: "Siz de bir araştırır mısınız?"
 


يُطْلِعَ
[HyperLink1] 3:179     لِيُطْلِعَكُمْ     liyuTliǎkum     sizi vâkıf kılacak
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

مَا كَانَ اللَّهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَىٰ مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ حَتَّىٰ يَمِيزَ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ ۗ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَجْتَبِي مِنْ رُسُلِهِ مَنْ يَشَاءُ ۖ فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ۚ وَإِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا فَلَكُمْ أَجْرٌ عَظِيمٌ

Mâ kânallâhu li yezerel mu’minîne alâ mâ entum aleyhi hattâ yemîzel habîse minet tayyib(tayyibi), ve mâ kânallâhu li yutliakum alel gaybi ve lâkinnallâhe yectebî min rusulihî men yeşâu fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve in tu’minû ve tettekû fe lekum ecrun azîm(azîmun).”

Allah, müminleri şu üzerinde bulunduğunuz halde bırakmayacaktır. Sonuçta pisi temizden ayıracaktır. Allah sizi gaybı bilir duruma da getirmeyecektir. Şu var ki Allah, resullerinden dilediğini seçer. O halde Allah´a ve resullerine inanın. Eğer inanır, korunursanız sizin için büyük bir ödül vardır.