طَمَع
7:56
وَطَمَعًا
ve Tameǎn
ve umarak
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ بَعْدَ إِصْلَاحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا ۚ إِنَّ رَحْمَتَ اللَّهِ قَرِيبٌ مِنَ الْمُحْسِنِينَ
Ve lâ tufsidû fîl ardı ba´de ıslâhıhâ ved´ûhu havfen ve tamaâ(tamaân) inne rahmetallâhi karîbun minel muhsinîn(muhsinîne).
Yeryüzünde, orası barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarmayın. Ürpererek ve ümit ederek dua edin O´na. Hiç kuşkusuz, Allah´ın rahmeti, Güzel düşünüp güzel iş yapanlara çok yakındır.
|
طَمَع
13:12
وَطَمَعًا
ve Tameǎn
ve umud içinde
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
هُوَ الَّذِي يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَ
Huveellezî yurîkumul berka havfen ve tamean ve yunşius sehâbes sikâl(sikâle).
Size, hem korku hem ümit olsun diye şimşeği gösteren O´dur. Yüklü yüklü bulutları da O oluşturuyor.
|
طَمَع
30:24
وَطَمَعًا
ve Tameǎn
ve umut
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَمِنْ آيَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَيُحْيِي بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Ve min âyâtihî yurîkumul berka havfen ve tamaan, ve yunezzilu mines semâi mâen fe yuhyî bihil arda ba’de mevtihâ, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).
Yine O´nun ayetlerindendir ki O size, korku ve ümit olmak üzere şimşeği gösteriyor; gökten bir su indiriyor da ölümünden sonra toprağı onunla canlandırıyor. Bunda, aklını işleten bir topluluk için elbette mucizeler vardır.
|
طَمَع
32:16
وَطَمَعًا
ve Tameǎn
ve umarak
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
تَتَجَافَىٰ جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Tetecâfâ cunûbuhum anil medâcıi yed’ûne rabbehum havfen ve tamaan ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).
Yanları yataklarından uzaklaşır; korku ve ümitle Rablerine dua ederler. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan da dağıtırlar.
|
يَطْمَعُ
2:75
أَفَتَطْمَعُونَ
efeteTmeǔne
umuyor musunuz?
Fiil
2. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
أَفَتَطْمَعُونَ أَنْ يُؤْمِنُوا لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌ مِنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللَّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِنْ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
E fe tatmeûne en yu’minû lekum ve kad kâne ferîkun minhum yesmeûne kelâmallâhi summe yuharrifûnehu min ba’di mâ akalûhu ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
Şimdi siz bunların size inanmalarını mı umuyorsunuz? Bunların içlerinden bir fırka vardı ki, Allah´ın kelamını dinliyorlar, sonra onu, kavramalarının ardından, bilip durdukları halde tahrif ediyorlardı.
|
يَطْمَعُ
5:84
وَنَطْمَعُ
ve neTmeǔ
umarken
Fiil
1. şahıs, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَمَا لَنَا لَا نُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَمَا جَاءَنَا مِنَ الْحَقِّ وَنَطْمَعُ أَنْ يُدْخِلَنَا رَبُّنَا مَعَ الْقَوْمِ الصَّالِحِينَ
Ve mâ lenâ lâ nu’minu billâhi ve mâ câenâ minel hakkı ve natmeu en yudhılenâ rabbunâ meal kavmis sâlihîn(sâlihîne).
"Rabbimizin bizi barışseverler arasına koymasını umup dururken, Allah´a ve Hak´tan bize gelene neden inanmayacakmışız?"
|
يَطْمَعُ
7:46
يَطْمَعُونَ
yeTmeǔne
beklemektedirler
Fiil
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌ ۚ وَعَلَى الْأَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِسِيمَاهُمْ ۚ وَنَادَوْا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَنْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ ۚ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ
Ve beynehumâ hicâb(hicâbun) ve alel a´râfi ricâlun ya´rifûne kullen bi sîmâhum ve nâdev ashâbel cenneti en selâmun aleykum lem yedhulûhâ ve hum yatmeûn(yatmeûne).
İki taraf arasında bir perde, A´raf üzerinde de herkesi yüzlerinden tanıyan erler vardır. Cennet halkı, özleyip durdukları halde henüz ona girmemiş olanlara şöyle seslenirler: "Selam size!"
|
يَطْمَعُ
26:51
نَطْمَعُ
neTmeǔ
umarız
Fiil
1. şahıs, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
إِنَّا نَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَنْ كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ
İnnâ natmeu en yagfira lenâ rabbunâ hatâyânâ en kunnâ evvelel mu’minîn(mu’minîne).
Ümidimiz odur ku, Rabbimiz hatalarımızı bağışlar çünkü biz ilk inananlar olduk."
|
يَطْمَعُ
26:82
أَطْمَعُ
eTmeǔ
umduğum
Fiil
1. şahıs, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
وَالَّذِي أَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ
Vellezî atmeu en yagfira lî hatîetî yevmed dîn(dîni).
"Din gününde hatalarımı affetmesini umup durduğum da O´dur."
|
يَطْمَعُ
33:32
فَيَطْمَعَ
feyeTmeǎ
böylece tamah etmesin
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
يَا نِسَاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِنَ النِّسَاءِ ۚ إِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَعْرُوفًا
Yâ nisâen nebiyyi lestunne ke ehadin minen nisai inittekaytunne fe lâ tahda’ne bil kavli fe yatmaallezî fî kalbihî maradun ve kulne kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen).
Ey peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer korunup takvaya sarılıyorsanız sözü kırıtarak söylemeyin ki, kalbinde maraz bulunan biri ümide kapılmasın. Örfe uygun söz söyleyin.
|
يَطْمَعُ
70:38
أَيَطْمَعُ
eyeTmeǔ
umuyor mu?
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ
E yatmeu kullumriin minhum en yudhale cennete naîm(naîmin).
Onlardan herbiri nimet bahçesine konulacağını mı umuyor?
|
يَطْمَعُ
74:15
يَطْمَعُ
yeTmeǔ
hırsla ister
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
ثُمَّ يَطْمَعُ أَنْ أَزِيدَ
Summe yatmau en ezîd(ezîde).
Tüm bunlardan sonra hırs ile daha da artırmamı istiyor.
|