KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Be-Dal-Lam      ب د ل 

changing/altering -> with or without substitution, replacing/exchanging.

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 44 kez geçiyor.

Gövde(ler)

23 kez بَدَّلَ
1 kez بَدَل
7 kez تَبْدِيل
3 kez مُبَدِّل
3 kez يُبْدِلَ
3 kez يَتَبَدَّلِ
3 kez يَسْتَبْدِلْ
1 kez ٱسْتِبْدَال

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


بَدَّلَ
[HyperLink1] 2:59     فَبَدَّلَ     febeddele     fakat değiştirdiler
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُوا قَوْلًا غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ فَأَنْزَلْنَا عَلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا رِجْزًا مِنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ

Fe beddelellezîne zalemû kavlen gayrellezî kîle lehum fe enzelnâ alellezîne zalemû riczen mines semâi bimâ kânû yefsukûn(yefsukûne).

Ne var ki zulme sapanlar, bir sözü kendilerine söylenmiş olandan başkasıyla değiştirdiler. Bunun üzerine biz, bu zalimler üstüne, ürettikleri kötülüklere karşılık olarak gökten bir pislik indirdik.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 2:181     بَدَّلَهُ     beddelehu     (vasiyyeti) değiştirirse
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَمَنْ بَدَّلَهُ بَعْدَمَا سَمِعَهُ فَإِنَّمَا إِثْمُهُ عَلَى الَّذِينَ يُبَدِّلُونَهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

Fe men beddelehu ba’de mâ semiahu fe innemâ ismuhu alellezîne yubeddilûneh(yubeddilûnehu), innallâhe semîun alîm(alîmun).

Kim işittikten sonra vasiyeti değiştirirse hiç kuşkusuz bunun günahı onu değiştirenler üzerinedir. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 2:181     يُبَدِّلُونَهُ     yubeddilūnehu     onu değiştiren
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَمَنْ بَدَّلَهُ بَعْدَمَا سَمِعَهُ فَإِنَّمَا إِثْمُهُ عَلَى الَّذِينَ يُبَدِّلُونَهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

Fe men beddelehu ba’de mâ semiahu fe innemâ ismuhu alellezîne yubeddilûneh(yubeddilûnehu), innallâhe semîun alîm(alîmun).

Kim işittikten sonra vasiyeti değiştirirse hiç kuşkusuz bunun günahı onu değiştirenler üzerinedir. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 2:211     يُبَدِّلْ     yubeddil     değiştirirse
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

سَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ كَمْ آتَيْنَاهُمْ مِنْ آيَةٍ بَيِّنَةٍ ۗ وَمَنْ يُبَدِّلْ نِعْمَةَ اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

Sel benî isrâîle kem âteynâhum min âyetin beyyineh(beyyinetin), ve men yubeddil ni’metallâhi min ba’di mâ câethu fe innallâhe şedîdul ikâb(ikâbi).

Sor İsrailoğulları´na, onlara nice açık ayet verdik. Kim Allah´ın nimetini, o kendisine geldikten sonra başka kılığa sokarsa kuşku duymasın ki, Allah´ın azabı pek zorludur.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 4:56     بَدَّلْنَاهُمْ     beddelnāhum     değiştireceğiz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا سَوْفَ نُصْلِيهِمْ نَارًا كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُوا الْعَذَابَ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَزِيزًا حَكِيمًا

İnnellezîne keferû bi âyâtinâ sevfe nuslîhim nâra(nâran), kullemâ nadicet culûduhum beddelnâhum culûden gayrehâ li yezûkûl azâb(azâbe) innallâhe kâne azîzen hakîmâ(hakîmen).

Ayetlerimizi inkâr edenleri yakında bir ateşe yaslayacağız. Derileri piştikçe, azabı tatsınlar diye, derilerini öncekinden başka derilerle değiştireceğiz. Allah Azîz ve Hakîm´dir.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 7:95     بَدَّلْنَا     beddelnā     değiştirip getirdik
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

ثُمَّ بَدَّلْنَا مَكَانَ السَّيِّئَةِ الْحَسَنَةَ حَتَّىٰ عَفَوْا وَقَالُوا قَدْ مَسَّ آبَاءَنَا الضَّرَّاءُ وَالسَّرَّاءُ فَأَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Summe beddelnâ mekânes seyyietil hasenete hattâ afev ve kâlû kad messe âbâenad darrâu ves serrâu fe ehaznâhum bagteten ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).

Sonra zorluk ve sıkıntının yerine mutluluk ve güzelliği getirmişiz de çoğalmışlar ve şöyle demişlerdir: "Atalarımız da zorluk ve sevinçle yüzyüze gelmişlerdi." Nihayet biz onları farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakalayıverdik.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 7:162     فَبَدَّلَ     febeddele     değiştirdiler
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ قَوْلًا غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِجْزًا مِنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَظْلِمُونَ

Fe beddelellezîne zalemû minhum kavlen gayrellezî kîle lehum fe erselnâ aleyhim riczen mines semâi bi mâ kânû yazlimûn(yazlimûne).

Onların zulme sapanları, sözü, kendilerine söylenenin dışında bir sözle değiştirdiler. Bunun üzerine biz de üzerlerine gökten bir pislik azabı saldık; çünkü zulmediyorlardı.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 10:15     بَدِّلْهُ     beddilhu     bunu değiştir
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ ۙ قَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَٰذَا أَوْ بَدِّلْهُ ۚ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَاءِ نَفْسِي ۖ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ ۖ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne lâ yercûne likâena´ti bi kur´ânin gayri hâzâ ev beddilh(beddilhu), kul mâ yekûnu lî en ubeddilehû min tilkâi nefsî, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyy(ileyye), innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm(azîmin).

Ayetlerimiz onlara açık seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler: "Bundan başka bir Kur´an getir yahut bunu değiştir." De ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim."
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 10:15     أُبَدِّلَهُ     ubeddilehu     onu değiştirmem
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ ۙ قَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَٰذَا أَوْ بَدِّلْهُ ۚ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَاءِ نَفْسِي ۖ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ ۖ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne lâ yercûne likâena´ti bi kur´ânin gayri hâzâ ev beddilh(beddilhu), kul mâ yekûnu lî en ubeddilehû min tilkâi nefsî, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyy(ileyye), innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm(azîmin).

Ayetlerimiz onlara açık seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler: "Bundan başka bir Kur´an getir yahut bunu değiştir." De ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim."
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 14:28     بَدَّلُوا     beddelū     çeviren(leri)
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ بَدَّلُوا نِعْمَتَ اللَّهِ كُفْرًا وَأَحَلُّوا قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِ

E lem tere ilellezîne beddelû ni’metallâhi kufren ve ehallû kavmehum dârel bevâr(bevâri).

Bakmadın mı şunlara ki, Allah´ın nimetini inkârla/nankörlükle değiştirdiler ve toplumlarını helâk yurduna kondurdular.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 14:48     تُبَدَّلُ     tubeddelu     değiştirilir
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَوْمَ تُبَدَّلُ الْأَرْضُ غَيْرَ الْأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ ۖ وَبَرَزُوا لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ

Yevme tubeddelul ardu gayrel ardı ves semâvâtu ve berezû lillâhil vâhıdil kahhâr(kahhâri).

O gün yerküre başka bir yerküreye dönüştürülür. Gökler de öyle. Hepsi o Vâhid ve Kahhâr olan Allah´ın huzurunda dikilir.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 16:101     بَدَّلْنَا     beddelnā     değiştirdiğimiz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَإِذَا بَدَّلْنَا آيَةً مَكَانَ آيَةٍ ۙ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مُفْتَرٍ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

Ve izâ beddelnâ âyeten mekâne âyetin vallâhu a’lemu bimâ yunezzilu kâlû innemâ ente mufter(mufterin), bel ekseruhum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Biz bir ayeti, bir başka ayetin yerine koyduğumuzda -ki Allah neyi indirmekte olduğunu daha iyi bilir- şöyle derler: "Sen düpedüz bir iftiracısın." Hayır, öyle değil. Bunların çokları bilmiyorlar.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 24:55     وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ     veleyubeddilennehum     ve onları erdirecektir
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَىٰ لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا ۚ يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا ۚ وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

Vaadallâhullezîne âmenû minkum ve amilûs sâlihâti leyestahlifennehum fil ardı kemestahlefellezîne min kablihim, ve leyumekkinenne lehum dînehumullezîrtedâ lehum ve le yubeddilennehum min ba’di havfihim emnâ(emnen), ya’budûnenî lâ yuşrikûne bî şey’â(şey’en), ve men kefere ba’de zâlike fe ulâike humul fâsikûn(fâsikûne).

Allah; sizin, iman edip hayra ve barışa yönelik iyilikler yapanlarınıza şu vaatte bulunmuştur: Onlardan öncekileri halef kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka halef kılacak. Onlar için beğenip seçtiği dinlerini yine onlar için güç kaynağı yapacak, onları korkularının arkasından mutlaka güvene ulaştıracak. Bana kulluk/ibadet edecekler, hiçbir şeyi bana ortak koşmayacaklar. Bundan sonra nankörlük edenlerse, yoldan sapanların ta kendileridir.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 25:70     يُبَدِّلُ     yubeddilu     değiştirecektir
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِلَّا مَنْ تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُولَٰئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا

İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).

Tövbe ederek inanan ve barışa yönelik iyi bir iş yapan müstesna. Allah, böylelerinin kötülüklerini güzelliğe dönüştürür. Allah Gafûr´dur, Rahîm´dir.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 27:11     بَدَّلَ     beddele     değiştirirse
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

إِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُوءٍ فَإِنِّي غَفُورٌ رَحِيمٌ

İllâ men zaleme summe beddele husnen ba’de sûin fe innî gafûrun rahîm(rahîmun).

"Zulme bulaşan müstesna. O da bunu kötülüğün arkasından güzelliğe çevirirse hiç kuşkusuz ben Gafûr´um, Rahîm´im."
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 33:23     بَدَّلُوا     beddelū     (sözlerini) değiştirmemişlerdir
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ ۖ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضَىٰ نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ ۖ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا

Minel mu’minîne ricâlun sadakû mâ âhedûllahe aleyh(aleyhi), fe minhum men kadâ nahbehu ve minhum men yentezırû ve mâ beddelû tebdîlâ(tebdîlan).

İnananlardan öyle erler vardır ki, Allah´a verdikleri sözde sadakatle dururlar. Onlardan bazısı adadığını yerine getirdi, bazısı da bekliyor. Sözlerini asla değişmediler.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 34:16     وَبَدَّلْنَاهُمْ     ve beddelnāhum     ve çevirdik
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَأَعْرَضُوا فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ سَيْلَ الْعَرِمِ وَبَدَّلْنَاهُمْ بِجَنَّتَيْهِمْ جَنَّتَيْنِ ذَوَاتَيْ أُكُلٍ خَمْطٍ وَأَثْلٍ وَشَيْءٍ مِنْ سِدْرٍ قَلِيلٍ

Fe a’radû fe erselnâ aleyhim seylel arimi ve beddelnâ-hum bi cenneteyhim cenneteyni zevâtey ukulin hamtın ve eslin ve şeyin min sidrin kalîl(kalîlin).

Ne var ki onlar yüz çevirdiler; biz de üzerlerine Arim selini gönderdik. Onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı, birazcık da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 40:26     يُبَدِّلَ     yubeddile     onun değiştirecek
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُونِي أَقْتُلْ مُوسَىٰ وَلْيَدْعُ رَبَّهُ ۖ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَنْ يُظْهِرَ فِي الْأَرْضِ الْفَسَادَ

Ve kâle fir’avnu zerûnî aktul mûsâ vel yed’u rabbeh(rabbehu), innî ehâfu en yubeddile dînekum ev en yuzhire fîl ardıl fesâd(fesâde).

Firavun dedi ki: "Bırakın, şu Mûsa´yı öldüreyim de Rabbine yalvarsın. Çünkü onun, dininizi değiştirmesinden yahut yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum."
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 48:15     يُبَدِّلُوا     yubeddilū     değiştirmek
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ إِذَا انْطَلَقْتُمْ إِلَىٰ مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْ ۖ يُرِيدُونَ أَنْ يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللَّهِ ۚ قُلْ لَنْ تَتَّبِعُونَا كَذَٰلِكُمْ قَالَ اللَّهُ مِنْ قَبْلُ ۖ فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَا ۚ بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ إِلَّا قَلِيلًا

Se yekûlul muhallefûne izentalaktum ilâ megânime li te’huzûhâ zerûnâ nettebi’kum, yurîdûne en yubeddilû kelâmallâh(kelâmallâhi), kul len tettebiûnâ kezâlikum kâlallâhu min kabl(kablu), fe se yekûlûne bel tahsudûnenâ, bel kânû lâ yefkahûne illâ kalîlâ(kalîlen).

Geri bırakılanlar, ganimetleri almak üzere gittiğiniz zaman şöyle diyecekler: "İzin verin, biz de size uyalım!" Onlar Allah´ın kelamını değiştirmek istiyorlar. De ki: "Bize asla uyamazsınız! Allah önceden de böyle buyurmuştu." Bu kez şöyle diyecekler: "Hayır, siz bizi kıskanıyorsunuz." İşin doğrusu şu ki, onlar çok az anlıyorlar/onlar, az bir kısmı hariç, anlamıyorlar.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 50:29     يُبَدَّلُ     yubeddelu     değiştirilmez
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَا أَنَا بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ

Mâ yubeddelul kavlu ledeyye ve mâ ene bi zallâmin lil abîd(abîdi).

"Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmetmem."
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 56:61     نُبَدِّلَ     nubeddile     sizin yerinize getirelim
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

عَلَىٰ أَنْ نُبَدِّلَ أَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ فِي مَا لَا تَعْلَمُونَ

Alâ en nubeddile emsâlekum ve nunşiekum fî mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

Yerinize diğer benzerlerinizi getireceğiz ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden oluşturacağız.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 70:41     نُبَدِّلَ     nubeddile     onları değiştirmeğe
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

عَلَىٰ أَنْ نُبَدِّلَ خَيْرًا مِنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ

Alâ en nubeddile hayren minhum ve mâ nahnu bi mesbûkîn(mesbûkîne).

Onları kendilerinden daha üstün olanlarla değiştirmeye... Ve biz önüne geçilebilecekler değiliz.
 


بَدَّلَ
[HyperLink1] 76:28     بَدَّلْنَا     beddelnā     değiştiririz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَا أَسْرَهُمْ ۖ وَإِذَا شِئْنَا بَدَّلْنَا أَمْثَالَهُمْ تَبْدِيلًا

Nahnu halaknâhum ve şedednâ esrehum, ve izâ şi’nâ beddelnâ emsâlehum tebdîlâ(tebdîlen).

Biz yarattık onları ve kuvvetli yaptık bağlarını/eklemlerini. Dilediğimizde benzerleri ile değiştiririz onları.
 


بَدَل
[HyperLink1] 18:50     بَدَلًا     bedelen     bir değiştirmedir
 
Sıfat         Eril, Tekil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ ۗ أَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ ۚ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلًا

Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), kâne minel cinni fe feseka an emri rabbih(rabbihî), e fe tettehızûnehu ve zurriyyetehû evliyâe min dûnî ve hum lekum aduvv(aduvvun), bi´se liz zâlimîne bedelâ(bedelen).

Hani, biz meleklere "Âdem´e secde edin" demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, benim beri yanımdan, onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!
 


تَبْدِيل
[HyperLink1] 10:64     تَبْدِيلَ     tebdīle     değişme
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim    
    

لَهُمُ الْبُشْرَىٰ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ ۚ لَا تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).

Dünya hayatında da âhirette de müjde vardır onlara. Allah´ın kelimelerinde değişme/değiştirme olmaz. İşte budur o büyük kurtuluş.
 


تَبْدِيل
[HyperLink1] 30:30     تَبْدِيلَ     tebdīle     değiştirilemez
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim    
    

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا ۚ فِطْرَتَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا ۚ لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

O halde sen yüzünü, bir hanîf olarak dine, Allah´ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah´ın yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çokları bilmiyorlar.
 


تَبْدِيل
[HyperLink1] 33:23     تَبْدِيلًا     tebdīlen     değişiklikle
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ ۖ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضَىٰ نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ ۖ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا

Minel mu’minîne ricâlun sadakû mâ âhedûllahe aleyh(aleyhi), fe minhum men kadâ nahbehu ve minhum men yentezırû ve mâ beddelû tebdîlâ(tebdîlan).

İnananlardan öyle erler vardır ki, Allah´a verdikleri sözde sadakatle dururlar. Onlardan bazısı adadığını yerine getirdi, bazısı da bekliyor. Sözlerini asla değişmediler.
 


تَبْدِيل
[HyperLink1] 33:62     تَبْدِيلًا     tebdīlen     değiştirmeğe
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُ ۖ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا

Sunnetallâhi fîllezîne halev min kabl(kablu), ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen).

Bu, Allah´ın daha önce gelip geçmişlere işleyen tavrı, tarzıdır. Allah´ın tavrında herhangi bir değişiklik asla bulamazsın.
 


تَبْدِيل
[HyperLink1] 35:43     تَبْدِيلًا     tebdīlen     bir değişme
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

اسْتِكْبَارًا فِي الْأَرْضِ وَمَكْرَ السَّيِّئِ ۚ وَلَا يَحِيقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ إِلَّا بِأَهْلِهِ ۚ فَهَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا سُنَّتَ الْأَوَّلِينَ ۚ فَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللَّهِ تَبْدِيلًا ۖ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللَّهِ تَحْوِيلًا

İstikbâren fîl ardı ve mekres seyyii, ve lâ yahîkul mekrus seyyiu illâ bi ehlih(ehlihî), fe hel yenzurûne illâ sunnetel evvelîn(evvelîne), fe len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen), ve len tecide li sunnetillâhi tahvîlâ(tahvîlen).

Yeryüzünde kibirlendi ve kötülük tezgâhladılar. Oysaki tezgâhlanan kötülük, sahibinden başkasını kuşatmaz. Öncekilerin başına gelenlerden başkasını mı bekliyorlar? Allah´ın yol ve yönteminde değişme asla bulamazsın! Allah´ın yol ve yönteminde döneklik de bulamazsın!
 


تَبْدِيل
[HyperLink1] 48:23     تَبْدِيلًا     tebdīlen     bir değişme
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

سُنَّةَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلُ ۖ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا

Sunnetellâhilletî kad halet min kabl(kablu), ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen).

Bu, Allah´ın öteden beri işleyip duran yolu yöntemidir. Allah´ın yol ve yönteminde hiçbir değişme bulamazsın.
 


تَبْدِيل
[HyperLink1] 76:28     تَبْدِيلًا     tebdīlen     tam bir değişiklikle
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَا أَسْرَهُمْ ۖ وَإِذَا شِئْنَا بَدَّلْنَا أَمْثَالَهُمْ تَبْدِيلًا

Nahnu halaknâhum ve şedednâ esrehum, ve izâ şi’nâ beddelnâ emsâlehum tebdîlâ(tebdîlen).

Biz yarattık onları ve kuvvetli yaptık bağlarını/eklemlerini. Dilediğimizde benzerleri ile değiştiririz onları.
 


مُبَدِّل
[HyperLink1] 6:34     مُبَدِّلَ     mubeddile     değiştirebilecek
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلَىٰ مَا كُذِّبُوا وَأُوذُوا حَتَّىٰ أَتَاهُمْ نَصْرُنَا ۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللَّهِ ۚ وَلَقَدْ جَاءَكَ مِنْ نَبَإِ الْمُرْسَلِينَ

Ve lekad kuzzibet rusulun min kablike fe saberû alâ mâ kuzzibû ve ûzû hattâ etâhum nasrunâ, ve lâ mubeddile li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), ve lekad câeke min nebeil murselîn(murselîne).

Yemin olsun ki, senden önce de resuller yalanlanmış ama yalanlanmalarına, eziyet görmelerine sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı. Allah´ın kelimelerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Yemin olsun, elçi olarak gönderilenlerin haberinden bir kısmı sana da gelmiştir.
 


مُبَدِّل
[HyperLink1] 6:115     مُبَدِّلَ     mubeddile     değiştirebilecek
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim    
    

وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلًا ۚ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

Ve temmet kelimetu rabbike sıdkan ve adla(adlen), lâ mubeddile li kelimâtih(kelimâtihî), ve huves semîul alîm(alîmu).

Rabbinin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. O´nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. En iyi işiten, en iyi bilendir O.
 


مُبَدِّل
[HyperLink1] 18:27     مُبَدِّلَ     mubeddile     değiştirecek
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim    
    

وَاتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنْ كِتَابِ رَبِّكَ ۖ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ وَلَنْ تَجِدَ مِنْ دُونِهِ مُلْتَحَدًا

Vetlu mâ ûhıye ileyke min kitâbi rabbik(rabbike), lâ mubeddile li kelimâtihî ve len tecide min dûnihî multehadâ(multehaden).

Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O´nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur. O´nun dışında bir sığınak/bir dayanak asla bulamazsın.
 


يُبْدِلَ
[HyperLink1] 18:81     يُبْدِلَهُمَا     yubdilehumā     onun yerine versin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَأَرَدْنَا أَنْ يُبْدِلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْرًا مِنْهُ زَكَاةً وَأَقْرَبَ رُحْمًا

Fe erednâ en yubdilehumâ rabbuhumâ hayren minhu zekâten ve akrebe ruhmâ(ruhmen).

"Diledik ki, Rableri onlara o çocuktan temizlikçe daha üstün, merhametçe daha gelişmişini versin."
 


يُبْدِلَ
[HyperLink1] 66:5     يُبْدِلَهُ     yubdilehu     onu değiştirir
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

عَسَىٰ رَبُّهُ إِنْ طَلَّقَكُنَّ أَنْ يُبْدِلَهُ أَزْوَاجًا خَيْرًا مِنْكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَأَبْكَارًا

Asâ rabbuhû in tallakakunne en yubdilehû ezvâcen hayren min kunne muslimâtin mû’minâtin kânitâtin tâibâtin âbidâtin sâihâtin seyyibâtin ve ebkârâ(ebkâren).

O sizi boşarsa, kim bilir belki de Rabbi ona sizin yerinize sizden daha hayırlı eşler nasip eder: Allah´a teslim olan, iman sahibi, gönülden bağlı, tövbe etmesini seven, ibadete düşkün, yolculuk edebilen dullar ve bâkireler.
 


يُبْدِلَ
[HyperLink1] 68:32     يُبْدِلَنَا     yubdilenā     bize onun yerine verir
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

عَسَىٰ رَبُّنَا أَنْ يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِنْهَا إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا رَاغِبُونَ

Asâ rabbunâ en yubdilenâ hayren minhâ innâ ilâ rabbinâ râgıbûn(râgıbûne).

"Umarız, Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz de her şeyimizle Rabbimize yöneliriz."
 


يَتَبَدَّلِ
[HyperLink1] 2:108     يَتَبَدَّلِ     yetebeddeli     değiştirirse
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَمْ تُرِيدُونَ أَنْ تَسْأَلُوا رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسَىٰ مِنْ قَبْلُ ۗ وَمَنْ يَتَبَدَّلِ الْكُفْرَ بِالْإِيمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ

Em turîdûne en tes’elû resûlekum kemâ suile mûsâ min kabl(kablu), ve men yetebeddelil kufra bil îmâni fe kad dalle sevâes sebîl(sebîli).

Yoksa siz de resulünüzden, daha önce Mûsa´dan istekte bulunulduğu gibi isteklerde bulunmak mı diliyorsunuz?! İmanı küfürle değiştirmeye kalkan,yolun dosdoğrusunu saptırmış olur.
 


يَتَبَدَّلِ
[HyperLink1] 4:2     تَتَبَدَّلُوا     tetebeddelū     değiştirmeyin
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَآتُوا الْيَتَامَىٰ أَمْوَالَهُمْ ۖ وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَبِيثَ بِالطَّيِّبِ ۖ وَلَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَهُمْ إِلَىٰ أَمْوَالِكُمْ ۚ إِنَّهُ كَانَ حُوبًا كَبِيرًا

Ve âtûl yetâmâ emvâlehum ve lâ tetebeddelûl habîse bit tayyîb(tayyîbi), ve lâ te’kulû emvâlehum ilâ emvâlikum innehu kâne hûben kebîrâ(kebîran).

Yetimlere mallarını verin. Temizi pise değişmeyin. Yetimlerin mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Bunu yapmak gerçekten büyük bir vebaldir.
 


يَتَبَدَّلِ
[HyperLink1] 33:52     تَبَدَّلَ     tebeddele     değiştirmen
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لَا يَحِلُّ لَكَ النِّسَاءُ مِنْ بَعْدُ وَلَا أَنْ تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ أَزْوَاجٍ وَلَوْ أَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ إِلَّا مَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ رَقِيبًا

Lâ yahıllu leken nisâu min ba’du ve lâ en tebeddele bihinne min ezvâcin ve lev a’cebeke husnuhunne illâ mâ meleket yemînuk(yemînuke), ve kânallâhu alâ kulli şey’in rakîbâ(rakîben).

Bundan sonra sana artık başka kadınlar helal olmaz. Bunları, başka eşlerle değiştirmek de -onların güzellikleri hoşuna gitse bile- helal olmaz. Elinin sahip olabilecekleri müstesna. Allah her şey üzerinde bir Rakîb´dir, her şeyi gözetlemektedir.
 


يَسْتَبْدِلْ
[HyperLink1] 2:61     أَتَسْتَبْدِلُونَ     etestebdilūne     değiştirmek mi istiyorsunuz?
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَىٰ لَنْ نَصْبِرَ عَلَىٰ طَعَامٍ وَاحِدٍ فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنْبِتُ الْأَرْضُ مِنْ بَقْلِهَا وَقِثَّائِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَا ۖ قَالَ أَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذِي هُوَ أَدْنَىٰ بِالَّذِي هُوَ خَيْرٌ ۚ اهْبِطُوا مِصْرًا فَإِنَّ لَكُمْ مَا سَأَلْتُمْ ۗ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ ۗ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ الْحَقِّ ۗ ذَٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ

Ve iz kultum yâ mûsâ len nasbira alâ taâmin vâhidin fed’u lenâ rabbeke yuhric lenâ mimmâ tunbitulardu min baklihâ ve kıssâiha ve fûmihâ ve adesihâ ve basalihâ, kâle e testebdilûnellezî huve ednâ billezî huve hayr(hayrun), ihbitû mısran fe inne lekum mâ seeltum ve duribet aleyhimuz zilletu vel meskenetu ve bâu bi gadabin minallâh(minallâhi), zâlike bi ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnen nebiyyîne bi gayril hak(hakkı), zâlike bi mâ asav ve kânû ya’tedûn(ya’tedûne).

Siz şöyle demiştiniz: "Ey Mûsa, biz bir tek yemeğe asla dayanamayız, bizim için Rabb´ine dua et de bize yerin bitirdiklerinden, baklasından, acurundan, sarmısağından, mercimeğinden, soğanından çıkarıversin." Mûsa şöyle demişti: "Siz daha aşağı bir nimeti daha üstün bir nimete mi değişmek istiyorsunuz? İnin bir kasabaya; istediğiniz sizin olacaktır." Ve üzerlerine zillet, eziklik ve yoksulluk damgası vuruldu, Allah´tan bir gazaba çarpıldılar. Bu böyle oldu, çünkü onlar Allah´ın ayetlerini inkâr ediyor ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. İsyan ettikleri için böyle oldu. Sınır tanımıyor, azgınlık yapıyorlardı.
 


يَسْتَبْدِلْ
[HyperLink1] 9:39     وَيَسْتَبْدِلْ     ve yestebdil     ve yerinize getirir
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا وَيَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئًا ۗ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

İllâ tenfirû yuazzibkum azâben elîmen ve yestebdil kavmen gayrekum ve lâ tedurrûhu şey´â (şeyen), vallâhu alâ kulli şey´in kadîr(kadîrun).

Eğer seferber olmazsanız Allah size korkunç bir azapla azap eder ve yerinize sizden başka bir topluluk getirir. Allah´a hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Allah herşeye Kadîr´dir.
 


يَسْتَبْدِلْ
[HyperLink1] 47:38     يَسْتَبْدِلْ     yestebdil     yerinize getirir
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

هَا أَنْتُمْ هَٰؤُلَاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُ ۖ وَمَنْ يَبْخَلْ فَإِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِهِ ۚ وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنْتُمُ الْفُقَرَاءُ ۚ وَإِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ

Hâ entum hâulâi tud’avne li tunfikû fî sebîlillâh(sebîlillâhi), fe minkum men yebhal(yebhalu), ve men yebhal fe innemâ yebhalu an nefsih(nefsihî), vallâhul ganiyyu ve entumul fukarâu, ve in tetevellev yestebdil kavmen gayrekum summe lâ yekûnû emsâlekum.

İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağırılan insanlarsınız. Ama bir kısmınız cimrilik ediyor. Oysaki, cimrilik eden kendi aleyhine cimrileşmiş olur. Allah Ganî´dir; yoksul olan sizlersiniz. Eğer yüz çevirirseniz, Allah yerinize başka bir toplum getirir. Ve onlar, sizin benzerleriniz olmazlar.
 


ٱسْتِبْدَال
[HyperLink1] 4:20     اسْتِبْدَالَ     stibdāle     başka
 
İsim  İstif’al Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِنْ أَرَدْتُمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَكَانَ زَوْجٍ وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ قِنْطَارًا فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْئًا ۚ أَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا

Ve in eradtumustibdâle zevcin mekâne zevcin, ve âteytum ihdâhunne kıntâren fe lâ te’huzû minhu şey’â(şey’en), e te’huzûnehu buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen).

Bir zevcenin yerine başka bir zevce almak istemişseniz onlardan birine yükler dolusu mal vermiş olsanız da o maldan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek, açık bir günah işleyerek mi geri alacaksınız onu?