بَلَد
2:126
بَلَدًا
beleden
şehri
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَٰذَا بَلَدًا آمِنًا وَارْزُقْ أَهْلَهُ مِنَ الثَّمَرَاتِ مَنْ آمَنَ مِنْهُمْ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۖ قَالَ وَمَنْ كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُ قَلِيلًا ثُمَّ أَضْطَرُّهُ إِلَىٰ عَذَابِ النَّارِ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Ve iz kâle ibrâhîmu rabbic’al hâzâ beleden âminen verzuk ehlehu mines semerâti men âmene minhum billâhi vel yevmil âhir(âhiri), kâle ve men kefere fe umettiuhu kalîlen summe adtarruhu ilâ azâbin nâr(nâri), ve bi’sel masîr(masîru).
İbrahim şöyle yakarmıştı: "Rabb´im! Şu kenti güvenli bir kent yap, halkının Allah´a ve âhıret gününe inananlarını çeşitli ürünlerle rızklandır." Rab dedi ki: "Küfre sapanları bile rızklandırırım. Ama az bir nimetle rızklandırır, sonra da ateş azabına itiveririm. Ne kötü bir dönüş yeridir o..."
|
بَلَد
3:196
الْبِلَادِ
l-bilādi
şehirlerde
İsim
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
لَا يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي الْبِلَادِ
Lâ yegurranneke tekallubelluzîne keferû fîl bilâd(bilâdi).
Küfre sapanların öyle belde belde dolaşmaları seni sakın aldatmasın.
|
بَلَد
7:57
لِبَلَدٍ
libeledin
bir ülkeye
İsim
Eril
Mecrûr İsim
Belirsiz
وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا أَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالًا سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ فَأَنْزَلْنَا بِهِ الْمَاءَ فَأَخْرَجْنَا بِهِ مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ ۚ كَذَٰلِكَ نُخْرِجُ الْمَوْتَىٰ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Ve huvellezî yursilur riyâha buşren beyne yedey rahmetih(rahmetihi), hattâ izâ ekallet sehâben sikâle suknâhu li beledin meyyitin fe enzelnâ bihil mâe fe ahrecnâ bihîmin kullissemerât(semerâti), kezâlikenuhricul mevtâ leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Rüzgarları, rahmetinin önünden müjdeci gönderen O´dur. Nihayet onlar, yüklerle ağırlaşmış bulutları yüklenince onu ölü bir beldeye göndeririz; onunla su indiririz de o suyla her türlü meyvayı çıkarırız. İşte biz, ölüleri de böyle çıkarırız. Düşünüp ibret almanız umuluyor.
|
بَلَد
7:58
وَالْبَلَدُ
velbeledu
ve ülkenin
İsim
Eril
Merfû` İsim
وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِإِذْنِ رَبِّهِ ۖ وَالَّذِي خَبُثَ لَا يَخْرُجُ إِلَّا نَكِدًا ۚ كَذَٰلِكَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ
Vel beledut tayyibu yahrucu nebâtuhu bi izni rabbih(rabbihi), vellezî habuse lâ yahrucu illâ nekidâ(nekiden), kezâlike nusarriful âyâti li kavmin yeşkurûn(yeşkurûne).
Güzel ve temiz beldenin bitkisi Rabbinin izniyle çıkar. Pis ve çorak beldeden ise zararlı bitkiden başkası çıkmaz. Şükreden bir topluluk için ayetleri işte böyle çeşitli şekillerde sergiliyoruz.
|
بَلَد
14:35
الْبَلَدَ
l-belede
şehri
İsim
Eril
Mansûb İsim
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَٰذَا الْبَلَدَ آمِنًا وَاجْنُبْنِي وَبَنِيَّ أَنْ نَعْبُدَ الْأَصْنَامَ
Ve iz kâle ibrâhîmu rabbic’al hâzel belede âminen vecnubnî ve beniyye en na’budel asnâm(asnâme).
Bir zaman, İbrahim şöyle demişti: "Rabbim, bu beldeyi güvenli kıl. Beni ve oğullarımı putlara kulluktan uzak tut!"
|
بَلَد
16:7
بَلَدٍ
beledin
şehirlere
İsim
Eril
Mecrûr İsim
Belirsiz
وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَىٰ بَلَدٍ لَمْ تَكُونُوا بَالِغِيهِ إِلَّا بِشِقِّ الْأَنْفُسِ ۚ إِنَّ رَبَّكُمْ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ
Ve tahmilu eskâlekum ilâ beledin lem tekûnû bâlıgîhi illâ bi şıkkıl enfus(enfusi), inne rabbekum le raûfun rahîm(rahîmun).
Ve ağırlıklarınızı yüklenir, canlarınızın yarısını tüketmeden varamayacağınız beldelere kadar taşırlar. Hiç kuşkusuz, Rabbiniz gerçekten Raûf´tur, çok acıyıp esirger; Rahîm´dir, sınırsızca merhamet eder.
|
بَلَد
35:9
بَلَدٍ
beledin
bir ülkeye
İsim
Eril
Mecrûr İsim
Belirsiz
وَاللَّهُ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَسُقْنَاهُ إِلَىٰ بَلَدٍ مَيِّتٍ فَأَحْيَيْنَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ كَذَٰلِكَ النُّشُورُ
Vallâhullezî, erseler rîyâha fe tusîru sehâben fe suknâhu ilâ beledin meyyitin fe ahyeynâ bihil arda ba’de mevtihâ, kezâliken nuşûr(nuşûru).
Allah odur ki, rüzgârları gönderdi. Rüzgârlar bir bulut kaldırır. Derken onu ölü bir beldeye sevk ettik de ölümünden sonra toprağa onunla hayat verdik. İşte ölümünden sonra dirilme de böyledir.
|
بَلَد
40:4
الْبِلَادِ
l-bilādi
şehirlede
İsim
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
مَا يُجَادِلُ فِي آيَاتِ اللَّهِ إِلَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ
Mâ yucâdilu fî âyâtillâhi illellezîne keferû fe lâ yagrurke tekallubuhum fîl bilâd(bilâdi).
Allah´ın ayetleri hakkında, küfre sapmış olanlardan başkası çekişip didişmez. Onların beldelerde dolaşıp durmaları seni aldatmasın.
|
بَلَد
50:36
الْبِلَادِ
l-bilādi
ülkelerde
İsim
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشًا فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِ هَلْ مِنْ مَحِيصٍ
Ve kem ehleknâ kablehum min karnin hum eşeddu minhum batşen fe nakkabû fîl bilâd(bilâdi), hel min mahîsin.
Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik ki, vuruş ve tutuşları bunlardan daha zorluydu. Ülkelerde delikler açmışlardı/beldelerde kaçacak delik aradılar/beldeleri boydan boya dolaştılar. Var mı bir kaçacak yer?
|
بَلَد
89:8
الْبِلَادِ
l-bilādi
ülkeler arasında
İsim
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
الَّتِي لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِي الْبِلَادِ
Elletî lem yuhlak misluhâ fîl bilâd(bilâdi).
Ki beldeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı.
|
بَلَد
89:11
الْبِلَادِ
l-bilādi
ülkelerde
İsim
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
الَّذِينَ طَغَوْا فِي الْبِلَادِ
Ellezîne tagav fîl bilâd(bilâdi).
Bunlar, ülkelerde azıp zulmetmişlerdi.
|
بَلَد
90:1
الْبَلَدِ
l-beledi
kente
İsim
Eril
Mecrûr İsim
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ لَا أُقْسِمُ بِهَٰذَا الْبَلَدِ
Lâ uksimu bi hâzel beled(beledi).
Yemin ederim bu kente ki, iş onların sandığı gibi değildir!
|
بَلَد
90:2
الْبَلَدِ
l-beledi
şehirde
İsim
Eril
Mecrûr İsim
وَأَنْتَ حِلٌّ بِهَٰذَا الْبَلَدِ
Ve ente hıllun bi hâzel beled(beledi).
Sen bu kente mahremsin/bu kente gireceksin.
|
بَلَد
95:3
الْبَلَدِ
l-beledi
Şehre (andolsun)
İsim
Eril
Mecrûr İsim
وَهَٰذَا الْبَلَدِ الْأَمِينِ
Ve hâzel beledil emîn(emîni).
Ve şu güvenli kente ki,
|
بَلْدَة
25:49
بَلْدَةً
beldeten
bir ülkeyi
İsim
Dişil
Mansûb İsim
Belirsiz
لِنُحْيِيَ بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَا أَنْعَامًا وَأَنَاسِيَّ كَثِيرًا
Li nuhyiye bihî beldeten meyten ve nuskıyehu mimmâ halaknâ en’âmen ve enâsiyye kesîrâ(kesîren).
Ki onunla ölü bir beldeyi diriltelim ve onunla, yarattıklarımızdan bir takım hayvanları ve birçok insanları suvaralım.
|
بَلْدَة
27:91
الْبَلْدَةِ
l-beldeti
kentin
İsim
Dişil
Mecrûr İsim
إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ رَبَّ هَٰذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذِي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍ ۖ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ
İnnemâ umirtu en a’bude rabbe hâzihil beldetillezî harremehâ ve lehu kullu şey’in ve umırtu en ekûne minel muslimîn(muslimîne).
"Ben sadece, bu beldenin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Orayı saygıya layık kılmıştır O. Her şey O´nundur. Ben, müslümanlardan/Allah´a teslim olanlardan olmakla emrolundum."
|
بَلْدَة
34:15
بَلْدَةٌ
beldetun
(bir) ülke
İsim
Dişil
Merfû` İsim
Belirsiz
لَقَدْ كَانَ لِسَبَإٍ فِي مَسْكَنِهِمْ آيَةٌ ۖ جَنَّتَانِ عَنْ يَمِينٍ وَشِمَالٍ ۖ كُلُوا مِنْ رِزْقِ رَبِّكُمْ وَاشْكُرُوا لَهُ ۚ بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ وَرَبٌّ غَفُورٌ
Lekad kâne li sebein fî meskenihim âyeh(âyetun), cennetâni an yemînin ve şimâl(şimâlin), kulû min rızkı rabbikum veşkurû leh(lehu), beldetun tayyibetun ve rabbun gafûr(gafûrun).
Yemin olsun, Sebe´ için kendi meskenlerinde bir ibret vardı. Sağ ve soldan iki bahçe. Rabbinizin rızkından yiyin de O´na şükredin. Tertemiz bir belde ve affeden bir Rab...
|
بَلْدَة
43:11
بَلْدَةً
beldeten
bir ülkeyi
İsim
Dişil
Mansûb İsim
Belirsiz
وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَنْشَرْنَا بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا ۚ كَذَٰلِكَ تُخْرَجُونَ
Vellezî nezzele mines semâi mâenbi kader(kaderin), fe enşernâ bihî beldetenmeyten, kezâlike tuhrecûn(tuhrecûne).
Gökten bir ölçüye bağlı olarak/bir kaderle su indirmiştir O. O suyla biz ölü bir beldeyi hayata kavuşturduk. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.
|
بَلْدَة
50:11
بَلْدَةً
beldeten
bir ülkeye
İsim
Dişil
Mansûb İsim
Belirsiz
رِزْقًا لِلْعِبَادِ ۖ وَأَحْيَيْنَا بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا ۚ كَذَٰلِكَ الْخُرُوجُ
Rızkan lil ibâdi ve ahyeynâ bihî beldeten meytâ(meyten), kezâlikel hurûcu.
Kullara rızık olsun diye. Ve o suyla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte böyledir topraktan fışkırış.
|