KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Dal-Ra-Ye      د ر ي 

Bilmek

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 29 kez geçiyor.

Gövde(ler)

17 kez أَدْرَىٰ
12 kez تَدْرِى

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 10:16     أَدْرَاكُمْ     edrākum     ve size hiç bildirmezdi
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

قُلْ لَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَا أَدْرَاكُمْ بِهِ ۖ فَقَدْ لَبِثْتُ فِيكُمْ عُمُرًا مِنْ قَبْلِهِ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ

Kul lev sâallâhu mâ televtuhû aleykum ve lâ edrâkum bihî, fe kad lebistu fîkum umuren min kablih(kablihî), e fe lâ ta´kilûn(ta´kilûne).

De ki: "Allah dileseydi, onu size okumazdım, onu size bildirmezdi de. Ondan önce içinizde bir ömür kalmıştım. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?"
 


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 33:63     يُدْرِيكَ     yudrīke     bilirsin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَسْأَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ ۖ قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللَّهِ ۚ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرِيبًا

Yes’eluken nâsu anis sâah(sâati), kul innemâ ilmuhâ indallâh(indallâhi), ve mâ yudrîke lealles sâate tekûnu karîbâ(karîben).

İnsanlar sana kıyametin saatinden soruyorlar. De ki: "Ona ilişkin bilgi Allah katındadır." Ne bilirsin, belki de o saat yakındır!
 


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 42:17     يُدْرِيكَ     yudrīke     bilirsin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

اللَّهُ الَّذِي أَنْزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْمِيزَانَ ۗ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ قَرِيبٌ

Allahullezî enzelel kitâbe bil hakkı vel mîzân(mîzâne) ve mâ yudrîke lealles sâate karîb(karîbun).

Gerçeğe ilişkin Kitap´ı ve adalet ölçüsünü indiren o Allah´tır. Nereden bileceksin, belki de kıyamet saati çok yakındır.
 


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 69:3     أَدْرَاكَ     edrāke     bileceksin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحَاقَّةُ

Ve mâ edrâke mel hâkkah(hâkkatu).

O hâkkanın niteliğini sana bildiren nedir?
 


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 74:27     أَدْرَاكَ     edrāke     sen nereden bileceksin?
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا أَدْرَاكَ مَا سَقَرُ

Ve mâ edrâke mâ sekar(sekaru).

Bilir misin nedir Sekar?
 


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 77:14     أَدْرَاكَ     edrāke     bileceksin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِ

Ve mâ edrâke mâ yevmul fasl(fasli).

Ayrım ve hüküm gününü sana bildiren nedir?
 


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 80:3     يُدْرِيكَ     yudrīke     bilirsin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّىٰ

Ve mâ yudrîke leallehu yezzekkâ.

Nereden bilirsin, belki de o arınıp temizlenecek.
 


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 82:17     أَدْرَاكَ     edrāke     sana bildiren
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ

Ve mâ edrâke mâ yevmud dîn(dîni).

Din gününün ne olduğunu sana bildiren nedir?
 


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 82:18     أَدْرَاكَ     edrāke     sana bildiren
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

ثُمَّ مَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ

Summe mâ edrâke mâ yevmud dîn(dîni).

Evet, din gününün ne olduğunu sana bildiren nedir?
 


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 83:8     أَدْرَاكَ     edrāke     sana bildiren
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا أَدْرَاكَ مَا سِجِّينٌ

Ve mâ edrâke mâ siccîn(siccînun).

Siccîn´in ne olduğunu sana gösteren nedir?
 


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 83:19     أَدْرَاكَ     edrāke     sana bildiren
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ

Ve mâ edrâke mâ ılliyyûn(ılliyyûne).

İlliyyûn´un ne olduğunu sana anlatan nedir?
 


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 86:2     أَدْرَاكَ     edrāke     sana bildiren
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الطَّارِقُ

Ve mâ edrâke met târik(târiku).

Nereden bileceksin sen nedir Târık?
 


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 90:12     أَدْرَاكَ     edrāke     sana bildiren
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ

Ve mâ edrâke mel akabeh(akabetu).

Sarp yokuşun ne olduğunu sana bildiren nedir?
 


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 97:2     أَدْرَاكَ     edrāke     sana bildiren
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ

Ve mâ edrâke mâ leyletul kadr(kadri).

Kadir Gecesi´nin niteliğini sana gösteren nedir?
 


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 101:3     أَدْرَاكَ     edrāke     sana bildiren
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْقَارِعَةُ

Ve mâ edrâke mel kâriah(kâriatu).

Kaaria´nın ne olduğunu sana bildiren nedir?
 


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 101:10     أَدْرَاكَ     edrāke     sana bildiren
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا أَدْرَاكَ مَا هِيَهْ

Ve mâ edrâke mâhiyeh(mâhiyeh).

Onun ne olduğunu sana bildiren nedir?
 


أَدْرَىٰ
[HyperLink1] 104:5     أَدْرَاكَ     edrāke     bilir misin?
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحُطَمَةُ

Ve mâ edrâke mel hutameh(hutametu).

Hutame´nin ne olduğunu sana öğreten nedir?
 


تَدْرِى
[HyperLink1] 4:11     تَدْرُونَ     tedrūne     bilmezsiniz
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يُوصِيكُمُ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ ۖ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنْثَيَيْنِ ۚ فَإِنْ كُنَّ نِسَاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ ۖ وَإِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ ۚ وَلِأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌ ۚ فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلِأُمِّهِ الثُّلُثُ ۚ فَإِنْ كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلِأُمِّهِ السُّدُسُ ۚ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ ۗ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ لَا تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًا ۚ فَرِيضَةً مِنَ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا

Yûsîkumullâhu fî evlâdikum liz zekeri mislu hazzıl unseyeyn(unseyeyni), fe in kunne nisâen fevkasneteyni fe le hunne sulusâ mâ terek(tereke), ve in kânet vâhideten fe lehan nısf(nısfu) ve li ebeveyhi li kulli vâhidin min humâs sudusu mimmâ tereke in kâne lehu veled(veledun), fe in lem yekun lehu veledun ve verisehû ebevâhu fe li ummihis sulus(sulusu), fe in kâne lehû ıhvetun fe li ummihis sudusu, min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ evdeyn(deynin), âbâukum ve ebnâukum, lâ tedrûne eyyuhum akrabu lekum nef’â(nef’en), ferîdaten minallâh(minallâhi) innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen).

Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki dişinin payı kadar. İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk sadece bir kadınsa, mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığından ana-babanın her biri için altıda bir hisse olacaktır. Ölenin çocuğu yoksa ve kendisine ana-babası mirasçı olmuşsa bu durumda anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı, yapacağı vasiyetten ve borcundan arta kalanın altıda biridir. Babalarınız var, oğullarınız var. Siz bunlardan hangisinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Allah´tan bir buyruğu önemseyin. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir.
 


تَدْرِى
[HyperLink1] 21:109     أَدْرِي     edrī     bilmem
 
Fiil         1. şahıs, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ آذَنْتُكُمْ عَلَىٰ سَوَاءٍ ۖ وَإِنْ أَدْرِي أَقَرِيبٌ أَمْ بَعِيدٌ مَا تُوعَدُونَ

Fe in tevellev fe kul âzentukum alâ sevâ’(sevâin), ve in edrî e karîbun em baîdun mâ tûadûn(tûadûne).

Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Hepinize aynı şekilde, aynı düzeyde açıkladım. Artık bilmiyorum, tehdit edildiğiniz şey yakın mıdır, uzak mıdır?"
 


تَدْرِى
[HyperLink1] 21:111     أَدْرِي     edrī     bilmem
 
Fiil         1. şahıs, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَإِنْ أَدْرِي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَكُمْ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ

Ve in edrî leallehu fitnetun lekum ve metâun ilâ hîn(hînin).

Bilmiyorum, belki de o, sizin için bir fitnedir. Belirli bir süreye kadar bir nimetlendirmedir.
 


تَدْرِى
[HyperLink1] 31:34     تَدْرِي     tedrī     bilmez
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ ۖ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَاذَا تَكْسِبُ غَدًا ۖ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ

İnnallâhe indehu ilmus sâah(sâati), ve yunezzilul gays(gayse), ve ya’lemu mâ fîl erhâm(erhâmi), ve mâ tedrî nefsun mâzâ teksibu gadâ(gaden), ve mâ tedrî nefsun bi eyyi ardın temût(temûtu), innallâhe alîmun habîr(habîrun).

O kıyamet saatine ilişkin bilgi Allah katındadır. Yağmuru O yağdırır. O, rahimlerde olanı da bilir. Hiçbir benlik yarın ne kazanacağını bilmez. Ve hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Allah Alîm´dir, Habîr´dir.
 


تَدْرِى
[HyperLink1] 31:34     تَدْرِي     tedrī     bilmez
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ ۖ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَاذَا تَكْسِبُ غَدًا ۖ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ

İnnallâhe indehu ilmus sâah(sâati), ve yunezzilul gays(gayse), ve ya’lemu mâ fîl erhâm(erhâmi), ve mâ tedrî nefsun mâzâ teksibu gadâ(gaden), ve mâ tedrî nefsun bi eyyi ardın temût(temûtu), innallâhe alîmun habîr(habîrun).

O kıyamet saatine ilişkin bilgi Allah katındadır. Yağmuru O yağdırır. O, rahimlerde olanı da bilir. Hiçbir benlik yarın ne kazanacağını bilmez. Ve hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Allah Alîm´dir, Habîr´dir.
 


تَدْرِى
[HyperLink1] 42:52     تَدْرِي     tedrī     biliyor
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَكَذَٰلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِنْ أَمْرِنَا ۚ مَا كُنْتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَٰكِنْ جَعَلْنَاهُ نُورًا نَهْدِي بِهِ مَنْ نَشَاءُ مِنْ عِبَادِنَا ۚ وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî mel kitâbu ve lel îmânu ve lâkin cealnâhu nûren nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin.
 


تَدْرِى
[HyperLink1] 45:32     نَدْرِي     nedrī     bilmiyoruz
 
Fiil         1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَإِذَا قِيلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ فِيهَا قُلْتُمْ مَا نَدْرِي مَا السَّاعَةُ إِنْ نَظُنُّ إِلَّا ظَنًّا وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ

Ve izâ kîle inne va’dallâhi hakkun ves sâatu lâ reybe fîhâ kultum mâ nedrî mes sâatu in nezunnu illâ zannen ve mâ nahnu bi musteykınîn(musteykınîne).

Hani, size, "Hiç kuşkusuz, Allah´ın vaadi haktır, kıyamet saatinde de şüphe yoktur" dendiğinde, siz şöyle demiştiniz: "Saat nedir, bilmiyoruz. Sadece birşeyler var sanıyoruz; kesin bir bilgimiz olmadığı için inanmıyoruz."
 


تَدْرِى
[HyperLink1] 46:9     أَدْرِي     edrī     bilmem
 
Fiil         1. şahıs, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قُلْ مَا كُنْتُ بِدْعًا مِنَ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلَا بِكُمْ ۖ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ

Kul mâ kuntu bid’an miner rusuli ve mâ edrî mâ yuf’alu bî ve lâ bikum, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyye ve mâ ene illâ nezîrun mubîn(mubînun).

De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim."
 


تَدْرِى
[HyperLink1] 65:1     تَدْرِي     tedrī     bilmezsin
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَطَلِّقُوهُنَّ لِعِدَّتِهِنَّ وَأَحْصُوا الْعِدَّةَ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ رَبَّكُمْ ۖ لَا تُخْرِجُوهُنَّ مِنْ بُيُوتِهِنَّ وَلَا يَخْرُجْنَ إِلَّا أَنْ يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ ۚ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ ۚ وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ ۚ لَا تَدْرِي لَعَلَّ اللَّهَ يُحْدِثُ بَعْدَ ذَٰلِكَ أَمْرًا

Yâ eyyuhen nebiyyu izâ tallaktumun nisâe fe tallikûhunne li iddetihinne ve ahsûl iddeh(iddete), vettekûllâhe rabbekum, lâ tuhricûhunne min buyûtihinne ve lâ yahrucne illâ en ye’tîne bi fâhişetin mubeyyineh(mubeyyinetin), ve tilke hudûdullâh(hudûdullâhi), ve men yeteadde hudûdallâhi fe kad zaleme nefseh(nefsetu), lâ tedrî leallallâhe yuhdısu ba’de zâlike emrâ(emren).

Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman iddetlerine doğru boşayın ve iddeti iyi sayın! Rabbiniz olan Allah´tan korkun! Onları evlerinden çıkarmayın; onlar da çıkmasınlar. Apaçık ve belgeli bir yüzsüzlük yapmaları durumu müstesna. İşte bunlar Allah´ın sınırlarıdır. Allah´ın sınırlarını çiğneyen kendi benliğine zulmetmiş olur. Bilemezsin, belki Allah bundan sonra yeni bir iş/oluş ortaya çıkarır.
 


تَدْرِى
[HyperLink1] 69:26     أَدْرِ     edri     bilmeseydim
 
Fiil         1. şahıs, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَمْ أَدْرِ مَا حِسَابِيَهْ

Ve lem edri mâ hısâbiyeh.

"Hesabımın ne olduğunu hiç bilmemiş olsaydım."
 


تَدْرِى
[HyperLink1] 72:10     نَدْرِي     nedrī     bilmiyoruz
 
Fiil         1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَأَنَّا لَا نَدْرِي أَشَرٌّ أُرِيدَ بِمَنْ فِي الْأَرْضِ أَمْ أَرَادَ بِهِمْ رَبُّهُمْ رَشَدًا

Ve ennâ lâ nedrî eşerrun urîde bi men fîl ardı em erâde bi him rabbuhum reşedâ(reşeden).

"Doğrusu, bilmiyoruz, yeryüzündeki şuurlulara şer mi istendi, yoksa Rableri onlar için doğru ve güzel olanı mı istemiştir."
 


تَدْرِى
[HyperLink1] 72:25     أَدْرِي     edrī     bilmem
 
Fiil         1. şahıs, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قُلْ إِنْ أَدْرِي أَقَرِيبٌ مَا تُوعَدُونَ أَمْ يَجْعَلُ لَهُ رَبِّي أَمَدًا

Kul in edrî e karîbun mâ tûadûne em yec’alu lehu rabbî emedâ(emedan).

De ki: "Bilmiyorum, size vaat edilen şey yakın mıdır yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyacaktır?"