تَفْجِير
17:91
تَفْجِيرًا
tefcīran
gürül gürül
İsim
Tef’il Kalıbı
İsim Fiil
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
أَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِنْ نَخِيلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الْأَنْهَارَ خِلَالَهَا تَفْجِيرًا
Ev tekûne leke cennetun min nahîlin ve inebin fe tufeccirel enhâre hılâlehâ tefcîrâ(tefcîren).
"Yahut senin, hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olmalı. Onların aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın."
|
تَفْجِير
76:6
تَفْجِيرًا
tefcīran
fışkırtarak
İsim
Tef’il Kalıbı
İsim Fiil
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْجِيرًا
Aynen yeşrebu bihâ ibâdullâhi yufeccirûnehâ tefcîrâ(tefcîren).
Bir kaynak ki, Allah´ın kulları ondan içerler ve onu fışkırtarak akıtırlar.
|
فَاجِر
71:27
فَاجِرًا
fāciran
ahlaksız
İsim
Etken
Eril, Tekil
Mansûb İsim
Belirsiz
إِنَّكَ إِنْ تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُوا إِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا
İnneke in tezerhum yudıllû ıbâdeke ve lâ yelidû illâ fâciren keffârâ(keffâre).
"Çünkü eğer sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar ve kötülük üreten nankörden başkasını doğurmazlar."
|
فُجَّار
80:42
الْفَجَرَةُ
l-feceratu
Hak’tan sapanlardır
Sıfat
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
أُولَٰئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ
Ulâike humul keferetul fecerah(feceratu).
İşte bunlardır küfre sapanlar, kötülüğe batanlar.
|
فُجَّار
38:28
كَالْفُجَّارِ
kālfuccāri
yoldan çıkanlar gibi (mi?)
İsim
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
أَمْ نَجْعَلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِدِينَ فِي الْأَرْضِ أَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّقِينَ كَالْفُجَّارِ
Em nec’alullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti kel mufsidîne fîl ardı em nec’alul muttekîne kel fuccâr(fuccâri).
Yoksa biz, iman edip hakka ve barışa yönelik işler yapanları, yeryüzünde fesat çıkaranlarla aynı mı tutacağız? Yoksa takva sahiplerini, arsız sapıklar gibi mi yapacağız?
|
فُجَّار
82:14
الْفُجَّارَ
l-fuccāra
kötüler
İsim
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
وَإِنَّ الْفُجَّارَ لَفِي جَحِيمٍ
Ve innel fuccâre lefî cahîm(cahîmın).
Kötülerse cehennemin ta ortasında.
|
فُجَّار
83:7
الْفُجَّارِ
l-fuccāri
sapanların
İsim
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْفُجَّارِ لَفِي سِجِّينٍ
Kellâ inne kitâbel fuccâri le fî siccîn(siccînin).
Hayır, iş düşündükleri gibi değil! Rezilliğe batmışların kitabı, karanlık ve pis bir çukurun, Siccîn´in ta içindedir.
|
فُجِّرَتْ
17:91
فَتُفَجِّرَ
fe tufe ccira
fışkırtmalısın
Fiil
Tef’il Kalıbı
2. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
أَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِنْ نَخِيلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الْأَنْهَارَ خِلَالَهَا تَفْجِيرًا
Ev tekûne leke cennetun min nahîlin ve inebin fe tufeccirel enhâre hılâlehâ tefcîrâ(tefcîren).
"Yahut senin, hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olmalı. Onların aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın."
|
فُجِّرَتْ
18:33
وَفَجَّرْنَا
ve feccernā
ve akıtmıştık
Fiil
Tef’il Kalıbı
1. şahıs, Çoğul
Geçmiş Zaman
كِلْتَا الْجَنَّتَيْنِ آتَتْ أُكُلَهَا وَلَمْ تَظْلِمْ مِنْهُ شَيْئًا ۚ وَفَجَّرْنَا خِلَالَهُمَا نَهَرًا
Kiltel cenneteyni âtet ukulehâ ve lem tazlim minhu şey’en ve feccernâ hılâlehumâ neherâ(neheren).
İki bağ da yemişlerini vermiş o adamdan hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı. İkisinin ortasından bir de nehir fışkırtmışız.
|
فُجِّرَتْ
36:34
وَفَجَّرْنَا
ve feccernā
ve akıttık
Fiil
Tef’il Kalıbı
1. şahıs, Çoğul
Geçmiş Zaman
وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ الْعُيُونِ
Ve cealnâ fîhâ cennâtin min nahîlin ve a’nâbin ve feccernâ fîhâ minel uyûn(uyûni).
Onda hurmalardan, üzümlerden bahçeler oluşturduk, ondan pınarlar fışkırttık;
|
فُجِّرَتْ
54:12
وَفَجَّرْنَا
ve feccernā
ve fışkırttık
Fiil
Tef’il Kalıbı
1. şahıs, Çoğul
Geçmiş Zaman
وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاءُ عَلَىٰ أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ
Ve feccernel arda uyûnen feltekalmâu alâ emrin kad kudir(kudire).
Ve yardık/fışkırttık yeryüzünü pınar pınar. Sonunda kesin ölçülere bağlanmış bir oluş üzere birleşti sular.
|
فُجِّرَتْ
76:6
يُفَجِّرُونَهَا
yufeccirūnehā
akıtırlar
Fiil
Tef’il Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْجِيرًا
Aynen yeşrebu bihâ ibâdullâhi yufeccirûnehâ tefcîrâ(tefcîren).
Bir kaynak ki, Allah´ın kulları ondan içerler ve onu fışkırtarak akıtırlar.
|
فُجِّرَتْ
82:3
فُجِّرَتْ
fuccirat
fışkırtıldığı
Fiil
Tef’il Kalıbı
Edilgen
3. şahıs, Dişil, Tekil
Geçmiş Zaman
وَإِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْ
Ve izel bihâru fucciret.
Denizler fışkırtıldığı zaman,
|
فَجْر
2:187
الْفَجْرِ
l-fecri
şafağın
İsim
Eril
Mecrûr İsim
أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ إِلَىٰ نِسَائِكُمْ ۚ هُنَّ لِبَاسٌ لَكُمْ وَأَنْتُمْ لِبَاسٌ لَهُنَّ ۗ عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَخْتَانُونَ أَنْفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنْكُمْ ۖ فَالْآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُوا مَا كَتَبَ اللَّهُ لَكُمْ ۚ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ۖ ثُمَّ أَتِمُّوا الصِّيَامَ إِلَى اللَّيْلِ ۚ وَلَا تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنْتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ ۗ تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَقْرَبُوهَا ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Uhılle lekum leyletes sıyâmir refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve entum libâsun lehun(lehunne) alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum, fel âne bâşirûhunne vebtegû mâ keteballâhu lekum, ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri, summe etimmus sıyâme ilel leyli, ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fîl mesâcid(mesâcidi), tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî lin nâsi leallehum yettekûn(yettekûne).
Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılınmıştır. Onlar sizin için giysidir, siz de onlar için giysisiniz. Allah sizin öz benliklerinize yazık etmekte olduğunuzu bilmiş, tövbelerinizi kabul edip sizi affetmiştir. Artık şimdi onlara yaklaşın ve Allah´ın sizin için yazdığı şeyi arayın. Tan yerinin beyaz ipliği siyah ipliğinden sizce seçilinceye kadar yiyin için; sonra da orucu gece oluncaya değin tamamlayın. Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz sırada zevcelerinizle cinsel temas kurmayın. İşte bunlar Allah´ın yasaklarıdır, bunlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlara işte böyle açıklar ki korunabilsinler.
|
فَجْر
17:78
الْفَجْرِ
l-fecri
sabah
İsim
Eril
Mecrûr İsim
أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَىٰ غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ ۖ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا
Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ gasakıl leyli ve kur’ânel fecr(fecri), inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ(meşhûden).
Güneşin kaymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı kıl. Sabah Kur´an´ını da gözet. Çünkü sabah Kur´an´ı tanıklarca izlenmektedir.
|
فَجْر
17:78
الْفَجْرِ
l-fecri
sabahın
İsim
Eril
Mecrûr İsim
أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَىٰ غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ ۖ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا
Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ gasakıl leyli ve kur’ânel fecr(fecri), inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ(meşhûden).
Güneşin kaymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı kıl. Sabah Kur´an´ını da gözet. Çünkü sabah Kur´an´ı tanıklarca izlenmektedir.
|
فَجْر
24:58
الْفَجْرِ
l-fecri
sabah
İsim
Eril
Mecrûr İsim
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنْكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنْكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ ۚ مِنْ قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّهِيرَةِ وَمِنْ بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاءِ ۚ ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ لَكُمْ ۚ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّ ۚ طَوَّافُونَ عَلَيْكُمْ بَعْضُكُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
Yâ eyyuhellezîne âmenû li yeste’zinkumullezîne meleket eymânukum vellezîne lem yeblugûl hulume minkum selâse merrât(merrâtin), min kabli salâtil fecri, ve hînetedaûne siyâbekum minez zahîrat(zahîrati), ve min ba’di salâtil ışâi, selâsu avrâtin lekum, leyse aleykum ve lâ aleyhim cunâhun ba’de hunn(hunne), tavvâfûne aleykum ba’dukum alâ ba’d(ba’dın), kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyât(âyâti), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).
Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlarla, ergenlik yaşına gelmemiş olanlarınız sizden üç durumda izin istesinler: Sabah namazından önce, öğlen vaktinde elbiselerinizi çıkardığınızda, akşam kılınan namazdan sonra... Kaygılanacağınız üç vakittir bunlar. Bunlar dışında size de onlara da bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, birbirinize bakabilirsiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklıyor. Allah Alîm´dir, Hakîm´dir.
|
فَجْر
89:1
وَالْفَجْرِ
velfecri
andolsun fecre
İsim
Eril
Mecrûr İsim
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالْفَجْرِ
Vel fecr(fecri).
Yemin olsun tan yerinin ağırma vaktine,
|
فَجْر
97:5
الْفَجْرِ
l-fecri
tan yeri
İsim
Eril
Mecrûr İsim
سَلَامٌ هِيَ حَتَّىٰ مَطْلَعِ الْفَجْرِ
Selâmun, hiye hattâ matlaıl fecr(fecri).
Bir esenlik ve huzur vardır; sürüp gider o, tan yeri ağarıncaya kadar!
|
فُجُور
91:8
فُجُورَهَا
fucūrahā
bozukluğunu
İsim
Eril
Mansûb İsim
فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا
Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene ki,
|
يَتَفَجَّرُ
2:74
يَتَفَجَّرُ
yetefecceru
fışkırır
Fiil
Tefa’ul Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً ۚ وَإِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْأَنْهَارُ ۚ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاءُ ۚ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Summe kaset kulûbukum min ba’di zâlike fe hiye kel hıcâreti ev eşeddu kasveh(kasveten), ve inne minel hıcâreti lemâ yetefecceru minhul enhâr(enhâru), ve inne minhâ lemâ yeşşakkaku fe yahrucu minhul mâu, ve inne minhâ lemâyehbitu min haşyetillâh(haşyetillâhi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).
Sonra bunun ardından kalpleriniz yine kaskatı kesildi. Taş gibidir o. Belki daha da katıdır. Taşların bazıları var ki, ondan ırmaklar fışkırır. Bazıları var ki, çatır çatır yarılır da içinden su çıkar. Öylesi var ki, Allah korkusundan aşağılara düşer. Allah, yapıp durduklarınızdan gafil değildir.
|
يَفْجُرَ
17:90
تَفْجُرَ
tefcura
fışkırtıncaya
Fiil
2. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
وَقَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتَّىٰ تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الْأَرْضِ يَنْبُوعًا
Ve kâlû len nu’mine leke hattâ tefcure lenâ minel ardı yenbûâ(yenbûan).
Dediler ki: "Bizim için yerden bir pınar fışkırtmadığın sürece sana asla inanmayacağız!"
|
يَفْجُرَ
75:5
لِيَفْجُرَ
liyefcura
yalanlamak
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
بَلْ يُرِيدُ الْإِنْسَانُ لِيَفْجُرَ أَمَامَهُ
Bel yurîdul insânu li yefcure emâmeh(emâmehu).
Fakat insan kendi önünde rezillik sergilemeyi ister.
|
ٱنفَجَرَتْ
2:60
فَانْفَجَرَتْ
fenfecerat
fışkırmıştı
Fiil
İnfi’al Kalıbı
3. şahıs, Dişil, Tekil
Geçmiş Zaman
وَإِذِ اسْتَسْقَىٰ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ فَقُلْنَا اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ ۖ فَانْفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا ۖ قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ ۖ كُلُوا وَاشْرَبُوا مِنْ رِزْقِ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
Ve izisteskâ mûsâ li kavmihî fe kulnâdrib bi asâkel hacer(hacere) fenfeceret minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum kulû veşrebû min rızkıllâhi ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne).
Bir zamanlar Mûsa, toplumu için su istemişti de biz, "Değneğinle şu taşa vur!" demiştik. Taştan hemen oniki göze fışkırmıştı. Her bölük insan kendilerine özgü su kaynağını bilmişti. "Allah´ın rızkından yiyin, için; yeryüzünde bozgunculuk yaparak şuna buna saldırmayın." demiştik.
|