KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Gayn-Dal-Vav      غ د و 

Sabahleyin ayrılmak, gitmek

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 16 kez geçiyor.

Gövde(ler)

5 kez غَد
3 kez غَدَ
1 kez غَدَاء
5 kez غُدُوّ
2 kez غَدَوٰة

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


غَد
[HyperLink1] 12:12     غَدًا     ğaden     yarın
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

أَرْسِلْهُ مَعَنَا غَدًا يَرْتَعْ وَيَلْعَبْ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

Ersilhu ma anâ gaden yerta’ ve yel’ab ve innâ lehu lehâfizûn(lehâfizûne).

"Yarın onu bizimle gönder, gezip oynasın. Kuşkun olmasın biz onu çok güzel korur, gözetiriz."
 


غَد
[HyperLink1] 18:23     غَدًا     ğaden     yarın
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَلَا تَقُولَنَّ لِشَيْءٍ إِنِّي فَاعِلٌ ذَٰلِكَ غَدًا

Ve lâ tekûlenne li şey´in innî fâılun zâlike gadâ(gaden).

Hiçbir şey için, "Ben bunu yarın kesinlikle yapacağım." deme.
 


غَد
[HyperLink1] 31:34     غَدًا     ğaden     yarın
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ ۖ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَاذَا تَكْسِبُ غَدًا ۖ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ

İnnallâhe indehu ilmus sâah(sâati), ve yunezzilul gays(gayse), ve ya’lemu mâ fîl erhâm(erhâmi), ve mâ tedrî nefsun mâzâ teksibu gadâ(gaden), ve mâ tedrî nefsun bi eyyi ardın temût(temûtu), innallâhe alîmun habîr(habîrun).

O kıyamet saatine ilişkin bilgi Allah katındadır. Yağmuru O yağdırır. O, rahimlerde olanı da bilir. Hiçbir benlik yarın ne kazanacağını bilmez. Ve hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Allah Alîm´dir, Habîr´dir.
 


غَد
[HyperLink1] 54:26     غَدًا     ğaden     yarın
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ

Se ya’lemûne gaden menil kezzâbul eşir(eşiru).

Yarın bilecekler, kimmiş yalancı küstah!
 


غَد
[HyperLink1] 59:18     لِغَدٍ     liğadin     yarın için
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe vel tenzur nefsun mâ kad demet ligad(ligadin), vettekûllah(vettekûllahe), innallâhe habîrun bi mâ ta’melûn(ta’melûne).

Ey iman edenler! Allah´tan korkun! Ve her benlik, yarın için önden ne gönderdiğine bir baksın. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
 


غَدَ
[HyperLink1] 3:121     غَدَوْتَ     ğadevte     sen erkenden
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَإِذْ غَدَوْتَ مِنْ أَهْلِكَ تُبَوِّئُ الْمُؤْمِنِينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِ ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

Ve iz gadavte min ehlike tubevviul mu’minîne makâide lil kıtâl(kıtâli), vallâhu semîun alîm(alîmun).

Hani, sen ailenden erkenden ayrılmıştın da müminleri savaş için tutulması gereken noktalara yerleştiriyordun. Allah her şeyi çok iyi duyar, çok iyi bilir.
 


غَدَ
[HyperLink1] 68:22     اغْدُوا     ğdū     erkenden gidin
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

أَنِ اغْدُوا عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَارِمِينَ

Enıgdû alâ harsikum in kuntum sârımîn(sârımîne).

"Hadi, eğer biçecekseniz ekininize erken gidin."
 


غَدَ
[HyperLink1] 68:25     وَغَدَوْا     ve ğadev     ve erkenden gittiler
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَغَدَوْا عَلَىٰ حَرْدٍ قَادِرِينَ

Ve gadev alâ hardin kâdirîn(kâdirîne).

Sadece engellemeye, şiddete güçleri yeten kişiler olarak erkenden vardılar.
 


غَدَاء
[HyperLink1] 18:62     غَدَاءَنَا     ğadā'enā     kahvaltımızı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتَاهُ آتِنَا غَدَاءَنَا لَقَدْ لَقِينَا مِنْ سَفَرِنَا هَٰذَا نَصَبًا

Fe lemmâ câvezâ kâle li fetâhu âtinâ gadâenâ lekad lekînâ min seferinâ hâzâ nasabâ(nasaben).

Orayı geçtiklerinde Mûsa, genç arkadaşına dedi ki: "Hadi, getir şu sabah yemeğimizi. Vallahi bu yolculuğumuz yüzünden epey çektik."
 


غُدُوّ
[HyperLink1] 7:205     بِالْغُدُوِّ     bil-ğuduvvi     sabah
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَاذْكُرْ رَبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعًا وَخِيفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِلِينَ

Vezkur rabbeke fî nefsike tedarruan ve hîfeten ve dûnel cehri minel kavli bil guduvvi vel âsâli ve lâ tekun minel gâfilîn(gâfilîne).

Rabbini, öz benliğinin içinde yalvarıp ürpererek, bağırtılı olmayan bir sesle sabah-akşam zikret. Sakın gafillerden olma.
 


غُدُوّ
[HyperLink1] 13:15     بِالْغُدُوِّ     bil-ğuduvvi     sabah
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَظِلَالُهُمْ بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ ۩

Ve lillâhi yescudu men fis semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve zilâluhum bil guduvvi vel âsâl(âsâli). (SECDE ÂYETİ)

Göklerde ve yerde kim varsa gölgeleriyle birlikte ister istemez ve sabah-akşam Allah´a secde eder.
 


غُدُوّ
[HyperLink1] 24:36     بِالْغُدُوِّ     bil-ğuduvvi     sabah
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ

Fî buyûtin ezinallâhu en turfea ve yuzkere fîhesmuhu yusebbihu lehu fîhâ bil guduvvi vel âsâl(âsâli).

Kandil, Allah´ın yükseltilmesine ve içinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Orada sabah akşam O´nu tespih eder.
 


غُدُوّ
[HyperLink1] 34:12     غُدُوُّهَا     ğuduvvuhā     sabah gidişi
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ ۖ وَأَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِ ۖ وَمِنَ الْجِنِّ مَنْ يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِإِذْنِ رَبِّهِ ۖ وَمَنْ يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ أَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّعِيرِ

Ve li suleymâner rîha guduvvuhâ şehrun ve revâhuhâ şehr(şehrun), ve eselnâ lehu aynel kıtr(kıtri), ve minel cinni men ya’melu beyne yedeyhi bi izni rabbih(rabbihî), ve men yezıg minhum an emrinâ nuzıkhu min azâbis saîr(saîri).

Süleyman için de sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay olan rüzgârı görevlendirdik. Onun için erimiş katran/bakır kaynağını sel gibi akıttık. Cinlerden öylesi vardı ki, Rabbinin izniyle onun önünde iş yapardı. Onlardan hangisi buyruğumuzdan yan çizse, alevli ateş azabını kendisine tattırdık.
 


غُدُوّ
[HyperLink1] 40:46     غُدُوًّا     ğuduvven     sabah
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا ۖ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ

En nâru yu’radûne aleyhâ guduvven ve aşiyyâ(aşiyyen) ve yevme tekûmus sâah(sâatu), edhılû âle firavne eşeddel azâb(azâbi).

Sabah akşam, ateşe arz olunurlar. Kıyamet koptuğu gün de şöyle denir: "Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!"
 


غَدَوٰة
[HyperLink1] 6:52     بِالْغَدَاةِ     bil-ğadāti     sabah
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَلَا تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ ۖ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِمْ مِنْ شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمِينَ

Ve lâ tatrudillezîne yed’ûne rabbehum bil gadâti vel aşiyyi yurîdûne vecheh(vechehu), mâ aleyke min hısâbihim min şey’in ve mâ min hısâbike aleyhim min şey’in fe tatrudehum fe tekûne minez zâlimîn(zâlimîne).

Sabah akşam, yüzünü isteyerek Rablerine yalvarıp yakaranları kovma! Onların hesabından bir şey sana ait olmadığı gibi, senin hesabından bir şey de onlara ait değildir. O halde onları kovarsan zalimlerden olursun.
 


غَدَوٰة
[HyperLink1] 18:28     بِالْغَدَاةِ     bil-ğadāti     sabah
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ ۖ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا

Vasbır nefseke meallezîne yed´ûne rabbehum bil gadâti vel aşiyyi yurîdûne vechehu ve lâ ta´du aynâke anhum, turîdu zînetel hayâtid dunyâ ve lâ tutı´ men agfelnâ kalbehu an zikrinâ vettebea hevâhu ve kâne emruhu furutâ(furutan).

Benliğini, sabah akşam yüzünü isteyerek rablerine yalvaranlarla beraber tut. İğreti dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırıp uzaklaştırma. Ve sakın, kalbini bizim zikrimizden / Kur´anımızdan gafil koyduğumuz, boş arzularına uymuş kişiye boyun eğme. Böylesinin işi hep aşırılıktır.