KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Gayn-Nun-Ye      غ ن ي 

doymak, zengin/varlıklı olmak, malı - mülkü çok olmak, ihtiyacı olmamak, hiçbir şeye muhtaç olmamak, kendi kendine yetmek, yetkin ve yeterli olmak, refah içinde yaşamak. Bir yerde ikamet etmek, hayatiyetini sürdürmek.

Ğâniyeh - Güzelliğiyle yetinip süse ihtiyaç duyman kadın

Ğanne - Terennüm etmek, şarkı söylemek

İsteğnâ - Zengin olmak

Türkçeye girmiş türevler: gına, gani, istiğna (müstağni), teganni, muganni

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 73 kez geçiyor.

Gövde(ler)

28 kez أَغْنَتْ
15 kez أَغْنَىٰ
24 kez غَنِىّ
2 kez مُّغْنُون
4 kez ٱسْتَغْنَىٰ

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 3:10     تُغْنِيَ     tuğniye     yarar sağlamaz
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمْ وَقُودُ النَّارِ

İnnellezîne keferû len tuğniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â(şey’en), ve ûlâike hum vekûdun nâr(nâri).

Küfre sapanlara gelince, onların malları da çocukları da Allah´a karşı kendilerine hiçbir yarar sağlamayacaktır. Onlar, işte onlar, ateşin yakıtıdırlar.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 3:116     تُغْنِيَ     tuğniye     yarar sağlamayacaktır
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۖ وَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۚ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

İnnellezîne keferû len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â(şey’en), ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Küfre sapanlara gelince, onların malları da çocukları da kendilerine Allah´a karşı bir yarar asla sağlamayacaktır. Ateşin dostlarıdır onlar. Sürekli kalacaklardır onun içinde.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 4:130     يُغْنِ     yuğni     zengin eder
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَإِنْ يَتَفَرَّقَا يُغْنِ اللَّهُ كُلًّا مِنْ سَعَتِهِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ وَاسِعًا حَكِيمًا

Ve in yeteferrekâ yugnillâhu kullen min seatih(seatihî) ve kânallâhu vâsian hakîmâ(hakîmen).

Eğer ayrılırlarsa Allah, geniş nimetinden her birini zenginleştirir. Allah Vâsi´dir, genişler ve genişletir; Hakîm´dir, hikmeti sınırsızdır.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 8:19     تُغْنِيَ     tuğniye     sağlayamaz
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَاءَكُمُ الْفَتْحُ ۖ وَإِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ ۖ وَإِنْ تَعُودُوا نَعُدْ وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْئًا وَلَوْ كَثُرَتْ وَأَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُؤْمِنِينَ

İn testeftihû fe kad câekumul feth(fethu), ve in tentehû fe huve hayrun lekum, ve in teûdû naud, ve len tugniye ankum fietukum şey´en ve lev kesuret ve ennallâhe meal mu´minîn(mu´minîne).

Fetih istiyorsanız, fetih size geldi. Eğer vazgeçerseniz hakkınızda daha hayırlı olur. Eğer dönerseniz biz de döneriz. Cemaatiniz çok da olsa size zerre kadar yarar sağlayamaz. Allah, inananlarla beraberdir.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 9:25     تُغْنِ     tuğni     sağlamamıştı
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لَقَدْ نَصَرَكُمُ اللَّهُ فِي مَوَاطِنَ كَثِيرَةٍ ۙ وَيَوْمَ حُنَيْنٍ ۙ إِذْ أَعْجَبَتْكُمْ كَثْرَتُكُمْ فَلَمْ تُغْنِ عَنْكُمْ شَيْئًا وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الْأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُمْ مُدْبِرِينَ

Lekad nasarakumullâhu fî mevâtıne kesîretin ve yevme huneynin iz a´cebetkum kesretukum fe lem tugni ankum şey´en ve dâkat aleykumul ardu bi mâ rehubet summe velleytum mudbirîne.

Yemin olsun ki, Allah size birçok yerde yardım etti. Huneyn gününde de. Hani, çokluğunuz sizi böbürlendirmişti de bu hiçbir işinize yaramamıştı. Tüm genişliğine rağmen, yeryüzü size dar gelmişti. Sonra da sırtınızı dönüp kaçmıştınız.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 9:28     يُغْنِيكُمُ     yuğnīkumu     sizi zengin edecektir
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ فَلَا يَقْرَبُوا الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ هَٰذَا ۚ وَإِنْ خِفْتُمْ عَيْلَةً فَسَوْفَ يُغْنِيكُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ إِنْ شَاءَ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Yâ eyyuhellezîne âmenû innemâl muşrikûne necesun fe lâ yakrebul mescidel harâme ba’de âmihim hâzâ ve in hıftum ayleten fe sevfe yugnîkumullâhu min fadlihî in şâe, innallâhe alîmun hakîm(hakîmun).

Ey inananlar! Müşrikler bir pisliktir. Artık bu yıllarından sonra Mescid-i Haram´a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız bilin ki, Allah dilediği taktirde sizi yakında lütfundan zengin edecektir. Allah herşeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 10:36     يُغْنِي     yuğnī     kazandırmaz
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمَا يَتَّبِعُ أَكْثَرُهُمْ إِلَّا ظَنًّا ۚ إِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ

Ve mâ yettebiu ekseruhum illâ zannâ(zannen), innez zanne lâ yugnî minel hakkı şey´â(şey´en), innallâhe alîmun bimâ yef´alûn(yef´alûne).

Onların çoğu sanıdan başka bir şeyin ardınca gitmiyor. Doğrusu da şu ki sanı, haktan hiçbir şey ifade etmez. Allah, onların yaptıklarını iyice bilmektedir.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 10:101     تُغْنِي     tuğnī     bir şey kazandırmaz
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَمَا تُغْنِي الْآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ

Kulinzurû mâzâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve mâ tugnîl âyâtu ven nuzuru an kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).

De ki: "Göklerde ve yerde neler var/neler oluyor, bir bakın!" O ayetler ve uyarılar iman etmeyen bir toplumun hiçbir işine yaramaz.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 11:101     أَغْنَتْ     eğnet     sağlayamadı
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِنْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ ۖ فَمَا أَغْنَتْ عَنْهُمْ آلِهَتُهُمُ الَّتِي يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ لَمَّا جَاءَ أَمْرُ رَبِّكَ ۖ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْبِيبٍ

Ve mâ zalemnâhum ve lâkin zalemû enfusehum fe mâ agnet anhum âlihetuhumulletî yed’ûne min dûnillâhi min şey’in lemmâ câe emru rabbik(rabbike), ve mâ zâdûhum gayre tetbîb(tetbîbin).

Onlara biz zulmetmedik. Ama onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin emri geldiğinde, Allah´ı bırakıp da yakardıkları ilahları kendilerine hiçbir yarar sağlamadı. İlahları onların sadece hasar ve hüsranlarını artırdı.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 12:67     أُغْنِي     uğnī     savamam
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَقَالَ يَا بَنِيَّ لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُوا مِنْ أَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍ ۖ وَمَا أُغْنِي عَنْكُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ ۖ إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ ۖ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ ۖ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ

Ve kâle yâ beniyye lâ tedhulû min bâbin vâhidin vedhulû min ebvâbin muteferrikah(muteferrikatin), ve mâ ugnî ankum minallâhi min şey(şey’in) inil hukmu illâ lillâh(lillâhi), aleyhi tevekkeltu ve aleyhi fel yetevekkelil mutevekkilûn(mutevekkilûne).

Yakub şunu da söyledi: "Oğullarım, birtek kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi ben, Allah´ın takdir ettiği birşeyi sizden savamam, hüküm yalnız Allah´ındır. Yalnız O´na dayandım ben, yalnız O´na güvenip dayansın tevekkül sahipleri."
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 12:68     يُغْنِي     yuğnī     savamaz
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ أَمَرَهُمْ أَبُوهُمْ مَا كَانَ يُغْنِي عَنْهُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا حَاجَةً فِي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضَاهَا ۚ وَإِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Ve lemmâ dehalû min haysu emerehum ebûhum, mâ kâne yugnî anhum minallâhi min şey’in illâ hâceten fî nefsi ya’kûbe kadâhâ, ve innehu le zû ilmin limâ allemnâhu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Babalarının emrettiği yerlerden kente girdiklerinde, bu onlardan Allah´ın herhangi bir takdirini uzak tutmamıştı; sadece Yakub´un içindeki bir isteği gerçekleştirmişti. Yakub, bizim ona öğretmemizden dolayı bilgi sahibi idi. Ama halkın çoğu bunu bilmezdi.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 19:42     يُغْنِي     yuğnī     yararı olmayan
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ يَا أَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنِي عَنْكَ شَيْئًا

İz kâle li ebîhi, yâ ebeti lime ta’budu mâ lâ yesmau ve lâ yubsıru ve lâ yugnî anke şey’â(şey’en).

Hani, babasına demişti ki: "Babacığım; işitmeyen, görmeyen, sana hiçbir yarar sağlamayan şeylere niçin kulluk ediyorsun?"
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 24:32     يُغْنِهِمُ     yuğnihimu     onları zengin eder
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَأَنْكِحُوا الْأَيَامَىٰ مِنْكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ ۚ إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ ۗ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

Ve enkihûl eyâmâ minkum ves sâlihîne min ibâdikum ve imâikum, in yekûnû fukarâe yugnihimullâhu min fadlih(fadlihî), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

İçinizden bekârları/dulları, bir de erkek hizmetçilerinizden ve halayıklarınızdan durumu uygun olanları evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah onları lütfundan zenginleştirir. Allah Vâsi´dir, Alîm´dir.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 24:33     يُغْنِيَهُمُ     yuğniyehumu     kendilerini zengin edinceye
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّىٰ يُغْنِيَهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ ۗ وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا ۖ وَآتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ ۚ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاءِ إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِنْ بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَحِيمٌ

Velyesta’fifillezîne lâ yecidûne nikâhan hattâ yugniyehumullâhu min fadlih(fadlihi), vellezîne yebtegûnel kitâbe mimmâ meleket eymânukum fe kâtibûhum in alimtum fîhim hayren, ve âtûhum min mâlillâhillezî âtâkum, ve lâ tukrihû feteyâtikum alel bigâi in eradne tehassunen li tebtegû aradal hayâtid dunyâ ve men yukrıhhunne fe innellâhe min ba’di ikrâhihinne gafûrun rahîm(rahîmun).

Nikâh imkânı bulamayanlar, Allah kendilerini lütfundan zenginleştirinceye kadar iffetlerini korusunlar. Size bağımlı olanlardan, hürriyetini satın almak isteyenlerin, kendilerinde iyi hal görürseniz, onlarla yazılı anlaşma yapın. Allah´a size verdiği malından siz de onlara verin. Hizmetinizdeki genç kızları, iffetli kalmak isteyip dururlarken, iğreti dünya hayatının basit menfaatini elde etmek için fuhşa zorlamayın. Kim onları baskı altında tutarsa Allah, fuhşa zorlanmalarından sonra onları affedici, esirgeyicidir.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 36:23     تُغْنِ     tuğni     sağlamaz
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَأَتَّخِذُ مِنْ دُونِهِ آلِهَةً إِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمَٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلَا يُنْقِذُونِ

E ettehızu min dûnihî âliheten in yuridnir rahmânu bi durrin lâ tugni annî şefâatuhum şey’en ve lâ yunkızûn(yunkızûni).

"O´ndan başka tanrılar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorluk/zarar dilerse onların şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni kurtaramazlar."
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 44:41     يُغْنِي     yuğnī     savamaz
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَوْمَ لَا يُغْنِي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ

Yevme lâ yugnî mevlen an mevlen şey’en ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne).

Bir gündür ki o, dostun dosta yararı olmaz. Onlara yardım da edilmez.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 45:10     يُغْنِي     yuğnī     bir yarar sağlamaz
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

مِنْ وَرَائِهِمْ جَهَنَّمُ ۖ وَلَا يُغْنِي عَنْهُمْ مَا كَسَبُوا شَيْئًا وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

Min verâihim cehennem(cehennemu), ve lâ yugnî anhum mâ kesebû şey’en ve lâ mattehazû min dûnillâhi evliyâe, ve lehum azâbun azîm(azîmun).

Arkalarından cehennem! Kazanmış oldukları da Allah dışında edindikleri veliler de onlara hiçbir yarar sağlamayacaktır. Çok büyük bir azap vardır onlar için.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 45:19     يُغْنُوا     yuğnū     savamazlar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّهُمْ لَنْ يُغْنُوا عَنْكَ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۚ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ ۖ وَاللَّهُ وَلِيُّ الْمُتَّقِينَ

İnnehum len yugnû anke minallâhi şey’â(şey’en), ve innez zâlimîne ba’duhum evliyâu ba’d(ba’din), vallâhu veliyyul muttekîn(muttekîne).

Kuşkun olmasın ki onlar, Allah karşısında sana hiçbir yarar sağlayamazlar/Allah´tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar. Zalimler birbirlerinin dostlarıdır; Allah ise takvaya sarılanların Velî´sidir.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 52:46     يُغْنِي     yuğnī     sağlamaz
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَوْمَ لَا يُغْنِي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ

Yevme lâ yugnî anhum keyduhum ‏şey’en ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne).

O gün, tuzakları kendilerine bir yarar sağlamayacak; onlara yardım da edilmeyecek!
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 53:26     تُغْنِي     tuğnī     işe yaramaz
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلَّا مِنْ بَعْدِ أَنْ يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَرْضَىٰ

Ve kem min melekin fîs semâvâti lâ tugnî şefâatuhum şey’en illâ min ba’di en ye’zenallâhu limen yeşâu ve yerdâ.

Göklerde nice melekler var ki, şefaatler hiçbir işe yaramaz. Allah´ın, dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesinden sonraki durum müstesna.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 53:28     يُغْنِي     yuğnī     kazandırmaz
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ ۖ وَإِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا

Ve mâ lehum bihî min ilm(ilmin), in yettebiûne illez zann(zanne), ve innez zanne lâ yugnî minel hakkı şey´â(şey’en).

Onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Yalnızca sanıya uyuyorlar. Sanı ise haktan hiçbir şey kazandırmaz.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 54:5     تُغْنِ     tuğni     fayda vermiyor
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ ۖ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُ

Hikmetun bâligatun fe mâ tugnin nuzur(nuzuru).

Doruk noktaya çıkmış, isabeti tartışmasız bir hikmettir o. Ama uyarılar yarar sağlamıyor.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 58:17     تُغْنِيَ     tuğniye     koruyamaz
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۚ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum min allâhi şey’â(şey’en), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Onların malları da çocukları da kendilerine, Allah´a karşı hiçbir şey sağlamaz. Ateş halkıdır onlar. Sürekli kalacaklardır orada.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 66:10     يُغْنِيَا     yuğniyā     (kocaları) savamadı
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِلَّذِينَ كَفَرُوا امْرَأَتَ نُوحٍ وَامْرَأَتَ لُوطٍ ۖ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَقِيلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِلِينَ

Dareballâhu meselen lillezîne keferûmreete nûhın vemreete lût(lûtın), kânetâ tahte abdeyni min ibâdinâ sâlihayni fe hânetâhumâ fe lem yugniyâ anhumâ minallâhi şey’en ve kîledhulen nâre mead dâhılîn(dâhilîne).

Allah, küfre sapanlarla ilgili olarak Nûh´un karısı ile Lût´un karısını örnek verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki barışçı kulun nikâhı altında idiler, onlara hıyanet ettiler de eşleri, Allah´tan onlara gelecek olanı hiçbir şeyle geri çeviremediler. Şöyle dendi onlara: "Girin ateşe diğer gireceklerle birlikte!"
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 77:31     يُغْنِي     yuğnī     korumaz
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لَا ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِي مِنَ اللَّهَبِ

Lâ zalîlin ve lâ yugnî minel leheb(lehebi).

Ne gölgelendirir ne alevden korur.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 80:37     يُغْنِيهِ     yuğnīhi     kendisine yeter
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ

Li kullimriin minhum yevmeizin şe’nun yugnîh(yugnîhi).

O gün onlardan her kişinin kendisine yetecek bir uğraşı vardır.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 88:7     يُغْنِي     yuğnī     gidermez
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لَا يُسْمِنُ وَلَا يُغْنِي مِنْ جُوعٍ

Lâ yusminu ve lâ yugnî min cû’(cûın).

Ne semirtir ne açlıktan kurtarır.
 


أَغْنَتْ
[HyperLink1] 92:11     يُغْنِي     yuğnī     faydası
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمَا يُغْنِي عَنْهُ مَالُهُ إِذَا تَرَدَّىٰ

Ve mâ yugnî anhu mâluhû izâ tereddâ.

Aşağı yuvarlandığında malı onu kurtarmayacaktır.
 


أَغْنَىٰ
[HyperLink1] 7:48     أَغْنَىٰ     eğnā     hiçbir yarar sağlamadı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَنَادَىٰ أَصْحَابُ الْأَعْرَافِ رِجَالًا يَعْرِفُونَهُمْ بِسِيمَاهُمْ قَالُوا مَا أَغْنَىٰ عَنْكُمْ جَمْعُكُمْ وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ

Ve nâdâ ashâbul´a´râfi ricâlen ya´rifunehum bi sîmâhum kâlû mâ agnâ ankum cem´ukum ve mâ kuntum testekbirûn(testekbirûne).

A´raf halkı, yüzlerinden tanıdıkları bazı erkeklere seslenip şöyle derler: "Bir araya gelmeniz de büyüklük taslamanız da size hiçbir yarar sağlamadı."
 


أَغْنَىٰ
[HyperLink1] 7:92     يَغْنَوْا     yeğnev     hiç oturmamış
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

الَّذِينَ كَذَّبُوا شُعَيْبًا كَأَنْ لَمْ يَغْنَوْا فِيهَا ۚ الَّذِينَ كَذَّبُوا شُعَيْبًا كَانُوا هُمُ الْخَاسِرِينَ

Ellezîne kezzebû şuayben ke en lem yagnev fîhâ, ellezîne kezzebû şuayben kânû humul hâsirîn(hâsirîne).

Şuayb´ı yalanlayanlar sanki o yerde hiç şenlik kurmamışlardı. Şuayb´ı yalanlayanlar hüsrana saplananların ta kendileriydi.
 


أَغْنَىٰ
[HyperLink1] 9:74     أَغْنَاهُمُ     eğnāhumu     kendilerini zengin etti
 
Fiil         1. şahıs, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَحْلِفُونَ بِاللَّهِ مَا قَالُوا وَلَقَدْ قَالُوا كَلِمَةَ الْكُفْرِ وَكَفَرُوا بَعْدَ إِسْلَامِهِمْ وَهَمُّوا بِمَا لَمْ يَنَالُوا ۚ وَمَا نَقَمُوا إِلَّا أَنْ أَغْنَاهُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ مِنْ فَضْلِهِ ۚ فَإِنْ يَتُوبُوا يَكُ خَيْرًا لَهُمْ ۖ وَإِنْ يَتَوَلَّوْا يُعَذِّبْهُمُ اللَّهُ عَذَابًا أَلِيمًا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ ۚ وَمَا لَهُمْ فِي الْأَرْضِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ

Yahlifûne billâhi mâ kâlû, ve lekad kâlû kelimetel kufri ve keferû ba’de islâmihim ve hemmû bi mâ lem yenâlû, ve mâ nekamû illâ en egnâhumullâhu ve resûluhu min fadlih(fadlihi), fe in yetûbû yeku hayren lehum, ve in yetevellev yuazzibhumullâhu azâben elîmen fid dunyâ vel âhıreh(âhıreti), ve mâ lehum fîl ardı min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).

Söylemediklerine ilişkin Allah´a yemin ediyorlar. Yemin olsun ki, o küfür sözünü söylediler. İslam´a girmeleri ardından küfre saptılar. Başaramadıkları bir şeyi tasarladılar. Oysaki intikam almaları için, Allah´ın ve resulünün, Allah´ın lütfuyla kendilerini zengin etmiş olmasından başka bir sebep de yoktu. Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Eğer yan çizerlerse Allah onlara dünyada da âhirette de acıklı bir azapla azap edecektir. Ve yeryüzünde onların ne bir dostu olacaktır ne de bir yardımcısı.
 


أَغْنَىٰ
[HyperLink1] 10:24     تَغْنَ     teğne     hiç yokmuş
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّمَا مَثَلُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ أَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْأَنْعَامُ حَتَّىٰ إِذَا أَخَذَتِ الْأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَا أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلًا أَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصِيدًا كَأَنْ لَمْ تَغْنَ بِالْأَمْسِ ۚ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

İnnemâ meselul hayâtid dunyâ ke mâin enzelnâhu mines semâi fahteleta bihî nebâtul ardı mimmâ ye´kulun nâsu vel en´âm(en´âmu), hattâ izâ ehazetil ardu zuhrufehâ vezzeyyenet ve zanne ehluhâ ennehum kâdirûne aleyhâ etâhâ emrunâ leylen ev nehâren fe cealnâhâ hasîden ke en lem tagne bil ems(emsi), kezâlike nufassilul âyâti li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Şu iğreti hayatın durumu gökten indirdiğimiz bir suya benzer: İnsanların ve davarların yedikleri yeryüzü bitkisi onunla karışmıştır. Nihayet toprak, takılarını kuşanmış, süslenmiştir. Toprağın sahipleri onun üzerinde egemen olduklarını sanmaktadırlar. Tam bu sırada emrimiz ona gece veya gündüz ulaşmıştır. Ve onu, sanki dün yerinde yokmuş gibi biçip atmışızdır. Derin derin düşünen bir topluluk için ayetleri böyle ayrıntılı olarak veriyoruz.
 


أَغْنَىٰ
[HyperLink1] 11:68     يَغْنَوْا     yeğnev     hiç yaşamamışlardı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

كَأَنْ لَمْ يَغْنَوْا فِيهَا ۗ أَلَا إِنَّ ثَمُودَ كَفَرُوا رَبَّهُمْ ۗ أَلَا بُعْدًا لِثَمُودَ

Ke en lem yagnev fîhâ, e lâ inne semûde keferû rabbehum, e lâ bu’den li semûd(semûde).

Sanki hiç hayat sürmemişlerdi orada. Dikkat edin! Semûd kavmi, Rablerine nankörlük etmişti. Dikkat edin, Semûd geri dönmez olmuştur.
 


أَغْنَىٰ
[HyperLink1] 11:95     يَغْنَوْا     yeğnev     hiç yaşamamışlardı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

كَأَنْ لَمْ يَغْنَوْا فِيهَا ۗ أَلَا بُعْدًا لِمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ

Ke’en lem yagnev fîhâ, e lâ bu’den li medyene kemâ baıdet semûd(semûdu).

Sanki hiç yurt tutmamışlardı orada. Bakıp görün ki, Medyen de tıpkı Semûd gibi, dönüşü olmayan bir gidişle gitti.
 


أَغْنَىٰ
[HyperLink1] 15:84     أَغْنَىٰ     eğnā     hiçbir şeyi savamadı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

Fe mâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

Kazanıp durdukları şeylerin kendilerine hiçbir yararı olmadı.
 


أَغْنَىٰ
[HyperLink1] 26:207     أَغْنَىٰ     eğnā     (hiç) yararı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

مَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَ

Mâ agnâ anhum mâ kânû yumetteûn(yumetteûne).

O yararlandıkları nimetler onların hiçbir işine yaramaz.
 


أَغْنَىٰ
[HyperLink1] 39:50     أَغْنَىٰ     eğnā     yararı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

قَدْ قَالَهَا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

Kad kâlehellezîne min kablihim fe mâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

Onlardan öncekiler de bunu söylemişlerdi ama kazandıkları şeyler kendilerine hiçbir yarar sağlamamıştı.
 


أَغْنَىٰ
[HyperLink1] 40:82     أَغْنَىٰ     eğnā     yarar sağlamadı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْهُمْ وَأَشَدَّ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

E fe lem yesîrû fîl ardı fe yenzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, kânû eksere minhum ve eşedde kuvveten ve âsâren fîl ardı femâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

Yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden öncekilerin sonu nice olmuş diye bakmıyorlar mı? Öncekiler bunlardan sayıca daha çok, kuvvetçe daha zorlu ve yeryüzündeki eserler bakımından daha üstün idiler. Ama kazanmış oldukları şeyler, kendilerine hiçbir yarar sağlamadı.
 


أَغْنَىٰ
[HyperLink1] 46:26     أَغْنَىٰ     eğnā     sağlamadı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ فِيمَا إِنْ مَكَّنَّاكُمْ فِيهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَارًا وَأَفْئِدَةً فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا أَبْصَارُهُمْ وَلَا أَفْئِدَتُهُمْ مِنْ شَيْءٍ إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ

Ve lekad mekkennâ hum fî mâ in mekkennâkum fîhi ve cealnâ lehum sem’an ve ebsâren ve ef’ideten fe mâ agnâ anhum sem’uhum ve lâ ebsâruhum ve lâ ef’idetuhum min şey’in iz kânû yechadûne bi âyâtillâhi ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

Yemin olsun, onlara, size vermediğimiz imkân ve kudreti vermiştik. Onlar için işitme gücü, gözler ve gönüller oluşturmuştuk. Fakat, işitme güçleri de gözleri de gönülleri de kendilerine hiçbir yarar sağlamadı/kendilerinden hiçbir şeyi uzaklaştıramadı; çünkü ayetlerimize karşı direniyorlardı. Ve alaya aldıkları şey, onları kuşatıp sardı.
 


أَغْنَىٰ
[HyperLink1] 53:48     أَغْنَىٰ     eğnā     zengin eden
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَأَنَّهُ هُوَ أَغْنَىٰ وَأَقْنَىٰ

Ve ennehu huve agnâ ve aknâ.

Hiç kuşkusuz, zenginlik veren de O´dur, nimete boğan da...
 


أَغْنَىٰ
[HyperLink1] 69:28     أَغْنَىٰ     eğnā     yarar sağlamadı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

مَا أَغْنَىٰ عَنِّي مَالِيَهْ ۜ

Mâ agnâ annî mâliyeh.

"Hiçbir işime yaramadı malım."
 


أَغْنَىٰ
[HyperLink1] 93:8     فَأَغْنَىٰ     feeğnā     zengin etmedi mi?
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَىٰ

Ve vecedeke âilen fe agnâ.

Seni aile geçindirme zorluğu içinde bulup da zengin etmedi mi?
 


أَغْنَىٰ
[HyperLink1] 111:2     أَغْنَىٰ     eğnā     kurtaramadı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

مَا أَغْنَىٰ عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ

Mâ agnâ anhu mâluhu ve mâ keseb(kesebe).

Ne malı kurtardı onu ne de kazandığı.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 27:40     غَنِيٌّ     ğaniyyun     zengindir
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قَالَ الَّذِي عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتَابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ ۚ فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِنْدَهُ قَالَ هَٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّي لِيَبْلُوَنِي أَأَشْكُرُ أَمْ أَكْفُرُ ۖ وَمَنْ شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيٌّ كَرِيمٌ

Kâlellezî indehu ilmun minel kitâbi ene âtîke bihî kable en yertedde ileyke tarfuk(tarfuke), fe lemmâ reâhu mustekırran indehu kâle hâzâ min fadlı rabbî, li yebluvenî e eşkur em ekfur(ekfuru), ve men şekere fe innemâ yeşkuru li nefsih(nefsihî) ve men kefere fe inne rabbî ganiyyun kerîm(kerîmun).

Kendinde Kitap´tan bir ilim olan kişi de şöyle dedi: "Ben onu sana, gözünü açıp yumuncaya kadar getiririm." Derken Süleyman, tahtı, yanında kurulmuş görünce şöyle konuştu: "Rabbimin lütfundandır bu. Şükür mü edeceğim, nankörlük mü diye beni denemek istiyor. Esasında, şükreden, kendisi lehine şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki, Rabbim Ganî´dir, cömerttir."
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 31:12     غَنِيٌّ     ğaniyyun     zengindir
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَلَقَدْ آتَيْنَا لُقْمَانَ الْحِكْمَةَ أَنِ اشْكُرْ لِلَّهِ ۚ وَمَنْ يَشْكُرْ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ

Ve lekad âteynâ lukmânel hikmete enişkur lillâh(lillâhi), ve men yeşkur fe innemâ yeşkuru li nefsih(nefsihî), ve men kefere fe innellâhe ganiyyun hamîd(hamîdun).

Yemin olsun, biz Lukman´a şu yolda hikmet verdik: "Allah´a şükret." Şükreden kendisi lehine şükreder. Nankörlük edense şunu bilmeli: Allah Ganî´dir, Hamîd´dir.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 39:7     غَنِيٌّ     ğaniyyun     zengindir
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِنْ تَكْفُرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ ۖ وَلَا يَرْضَىٰ لِعِبَادِهِ الْكُفْرَ ۖ وَإِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ لَكُمْ ۗ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۗ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ۚ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

İn tekfurû fe innallâhe ganiyyun ankum, ve lâ yerdâ li ıbâdihil kufr(kufra), ve in teşkurû yerdahu lekum, ve lâ teziru vâziretun vizra uhrâ, summe ilâ rabbikum merciukum fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne), innehû alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

Eğer nankörlüğe saparsanız şu bir gerçek ki, Allah size muhtaç olmayacak bir Gani´dir. O, kulları için inkar ve nankörlüğe razı olmaz. Eğer şükrederseniz bunu sizin için rızasına uygun bulur. Hiçbir günahkar bir başkasının günahını yüklenmez. Sonunda dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, işlemiş olduklarınızı haber verecektir. O, göğüslerin saklamakta olduklarını çok iyi bilir.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 47:38     الْغَنِيُّ     l-ğaniyyu     zengindir
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

هَا أَنْتُمْ هَٰؤُلَاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُ ۖ وَمَنْ يَبْخَلْ فَإِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِهِ ۚ وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنْتُمُ الْفُقَرَاءُ ۚ وَإِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ

Hâ entum hâulâi tud’avne li tunfikû fî sebîlillâh(sebîlillâhi), fe minkum men yebhal(yebhalu), ve men yebhal fe innemâ yebhalu an nefsih(nefsihî), vallâhul ganiyyu ve entumul fukarâu, ve in tetevellev yestebdil kavmen gayrekum summe lâ yekûnû emsâlekum.

İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağırılan insanlarsınız. Ama bir kısmınız cimrilik ediyor. Oysaki, cimrilik eden kendi aleyhine cimrileşmiş olur. Allah Ganî´dir; yoksul olan sizlersiniz. Eğer yüz çevirirseniz, Allah yerinize başka bir toplum getirir. Ve onlar, sizin benzerleriniz olmazlar.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 2:263     غَنِيٌّ     ğaniyyun     zengindir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قَوْلٌ مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَا أَذًى ۗ وَاللَّهُ غَنِيٌّ حَلِيمٌ

Kavlun ma’rûfun ve magfiretun, hayrun min sadakatin yetbeuhâ ezâ(ezen), vallâhu ganiyyun halîm(halîmun).

Güzel, yapıcı bir söz, bir bağışlama, ardından bir eziyet gelen sadakadan daha üstündür. Allah Ganî´dir, cömertliğine sınır yoktur; Halîm´dir, hoşgörüsüne sınır yoktur.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 2:267     غَنِيٌّ     ğaniyyun     zengindir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ ۖ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَبِيثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِآخِذِيهِ إِلَّا أَنْ تُغْمِضُوا فِيهِ ۚ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ

Yâ eyyuhellezîne âmenû enfikû min tayyibâti mâ kesebtum ve mimmâ ahracnâ lekum minel ard(ardı), ve lâ teyemmemûl habîse minhu tunfikûne ve lestum bi âhızîhı illâ en tugmidû fîh(fîhî), va’lemû ennallâhe ganiyyun hamîd(hamîdun).

Ey iman sahipleri! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkarmış olduklarımızın temiz ve güzellerinden infak edin. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmadığınız pis/bayağı şeyleri vermeye kalkmayın. Bilin ki Allah Ganî´dir, cömertliğine sınır yoktur; Hamîd´dir, bütün övgülerin sahibidir/övgüye layık olanları gereğince över.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 2:273     أَغْنِيَاءَ     eğniyā'e     zengin
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

لِلْفُقَرَاءِ الَّذِينَ أُحْصِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ لَا يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الْأَرْضِ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاءَ مِنَ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُمْ بِسِيمَاهُمْ لَا يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا ۗ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ

Lil fukarâillezîne uhsirû fî sebîlillâhi lâ yestatîûne darben fîl ardı, yahsebuhumul câhilu agniyâe minet teaffuf(teaffufi), ta’rifuhum bi sîmâhum, lâ yes’elûnen nâse ilhâfâ(ilhâfen), ve mâ tunfikû min hayrin fe innallâhe bihî alîm(alîmun).

İnfak edilenler, Allah yolunda kapanıp kalmış, yeryüzünde dolaşamaz olmuş yoksullar içindir. İffet ve onurları yüzünden, cahiller bunları, zengin kişiler sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ve yırtıklık ederek, insanlardan bir şey istemezler. Nimet ve imkândan infak ettiğiniz her şeyi, Allah çok iyi bilmektedir.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 3:97     غَنِيٌّ     ğaniyyun     zengindir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ إِبْرَاهِيمَ ۖ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا ۗ وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلًا ۚ وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ

Fîhi âyâtun beyyinâtun makâmu ibrâhîm(ibrâhîme), ve men dahalehu kâne âminâ(âminen), ve lillâhi alen nâsi hiccul beyti menistetâa ileyhi sebîlâ(sebîlen), ve men kefere fe innallâhe ganiyyun anil âlemîn(âlemîne).

Açık-seçik deliller, İbrahim´in makamı vardır orada. Oraya giren, güvene ermiş olur. Yoluna gücü yetenin o evi ziyaret etmesi, insanlar üzerinde Allah´ın bir hakkıdır. Kim nankörlük ederse hiç kuşkusuz, Allah bütün âlemlere muhtaç olmayacak bir Ganî´dir.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 3:181     أَغْنِيَاءُ     eğniyā'u     zenginiz
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

لَقَدْ سَمِعَ اللَّهُ قَوْلَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ فَقِيرٌ وَنَحْنُ أَغْنِيَاءُ ۘ سَنَكْتُبُ مَا قَالُوا وَقَتْلَهُمُ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَنَقُولُ ذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ

Lekad semiallâhu kavlellezîne kâlû innallâhe fakîrun ve nahnu agniyâu se nektubu mâ kâlû ve katlehumul enbiyâe bi gayri hakkın, ve nekûlu zûkû azâbel harîk(harîki).

Andolsun ki Allah, "Allah yoksuldur, bizler zenginleriz!" diyenlerin sözünü işitti. Dediklerini de yazacağız, haksız yere peygamberleri öldürmelerini de. Ve şöyle diyeceğiz: "Tadın, yakıp pişiren azabı!"
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 4:6     غَنِيًّا     ğaniyyen     zengin
 
İsim         Eril, Tekil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَابْتَلُوا الْيَتَامَىٰ حَتَّىٰ إِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَ فَإِنْ آنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُوا إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ ۖ وَلَا تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَنْ يَكْبَرُوا ۚ وَمَنْ كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ ۖ وَمَنْ كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ ۚ فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ فَأَشْهِدُوا عَلَيْهِمْ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ حَسِيبًا

Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belegun nikâh(nikâha), fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum ve lâ te’kulûhâ isrâfen ve bidâren en yekberû ve men kâne ganiyyen felyesta’fif, ve men kâne fakîran felye’kul bil ma’rûf(ma’rûfi), fe izâ defa’tum ileyhim emvâlehum fe eşhidû aleyhim, ve kefâ billâhi hasîbâ(hasîben).

Yetimleri, nikâh çağına gelmelerine kadar gözetleyip deneyin. O zaman onlarda içinize sinecek bir olgunluk ve erginlik görürseniz, mallarını onlara geri verin. Büyüyecekler diye bu malları tez elden saçıp savurarak yemeyin. Zengin olan, iffetli davransın. Fakir olan ise örfün gerekli kıldığı oranda yesin. Mallarını kendilerine teslim ettiğiniz zaman yanlarında tanıklar bulundurun. Hesap sorucu olarak Allah yeter.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 4:131     غَنِيًّا     ğaniyyen     zengindir
 
İsim         Eril, Tekil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَلَقَدْ وَصَّيْنَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَإِيَّاكُمْ أَنِ اتَّقُوا اللَّهَ ۚ وَإِنْ تَكْفُرُوا فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ غَنِيًّا حَمِيدًا

Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı) ve lekad vassaynellezîne ûtûl kitâbe min kablikum ve iyyâkum enittekullâh(enittekullâhe) ve in tekfurû fe inne lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı) ve kânallâhu ganiyyen hamîdâ(hamîden).

Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız Allah´ındır. İnan olsun, hem sizden önce kitap verilenlere hem de size, "Allah´tan sakının!" diye önerdik. Nankörlüğe saparsanız şu bir gerçek ki, göklerdekiler de yerdekiler de Allah´ındır. Allah Ganî´dir, zenginliğine sınır yoktur; Hamîd´dir, övülen ve övendir.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 4:135     غَنِيًّا     ğaniyyen     zengin
 
İsim         Eril, Tekil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَاءَ لِلَّهِ وَلَوْ عَلَىٰ أَنْفُسِكُمْ أَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ ۚ إِنْ يَكُنْ غَنِيًّا أَوْ فَقِيرًا فَاللَّهُ أَوْلَىٰ بِهِمَا ۖ فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوَىٰ أَنْ تَعْدِلُوا ۚ وَإِنْ تَلْوُوا أَوْ تُعْرِضُوا فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا

Yâ eyyuhellezîne âmenû kûnû kavvamîne bil kıstı şuhedâe lillâhi ve lev alâ enfusıkum evil vâlideyni vel akrabîn(akrabîne), in yekun ganiyyen ev fakîren fallâhu evlâ bihimâ fe lâ tettebiûl hevâ en ta’dilû, ve in telvû ev tu’rıdû fe innallâhe kâne bi mâ ta’melûne habîrâ(habîran).

Ey iman edenler! Öz benliğiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun. Allah, ikisine de sizden daha yakındır. O halde nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın. Eğer dilinizi eğip büker yahut çekimser kalırsanız, Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 6:133     الْغَنِيُّ     l-ğaniyyu     zengindir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِ ۚ إِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَاءُ كَمَا أَنْشَأَكُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ آخَرِينَ

Ve rabbukel ganiyyu zur rahmeh(rahmeti), in yeşe’ yuzhibkum ve yestahlif min ba’dikum mâ yeşâu kemâ enşeekum min zurriyyeti kavmin âharîn(âharîne).

Senin o Ganî Rabbin rahmet sahibidir. Dilerse sizi ortadan kaldırır ve sizi bir başka topluluğun soyundan vücuda getirdiği gibi, ardınızdan da dilediğini sizin yerinize getirir.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 9:93     أَغْنِيَاءُ     eğniyā'u     zengin oldukları halde
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

إِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ وَهُمْ أَغْنِيَاءُ ۚ رَضُوا بِأَنْ يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِ وَطَبَعَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

İnnemes sebîlu alellezîne yeste´zinûneke ve hum agniyâ’(agniyâu), radû bi en yekûnû meal havalifi ve tabeallâhu alâ kulûbihim fe hum lâ ya´lemûn(ya´lemûne).

Ancak şu kimseler aleyhine yol vardır: Zengin oldukları halde senden izin isterler. Arkada kalan kadınlarla beraber oturmaya razı olmuştur bunlar. Ve Allah, kalplerine mühür basmıştır, artık bilemezler.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 10:68     الْغَنِيُّ     l-ğaniyyu     hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا ۗ سُبْحَانَهُ ۖ هُوَ الْغَنِيُّ ۖ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ إِنْ عِنْدَكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ بِهَٰذَا ۚ أَتَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Kâlûttehazallâhu veleden subhâneh(subhânehu), huvel ganiy(ganiyyu), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), in indekum min sultânin bi hâzâ, e tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

"Allah çocuk edindi!" dediler. Hâşâ! Allah bundan arınmıştır! O Ganî´dir, hiçbir şeye muhtaç olmaz! Göklerdekiler de yerdekiler de O´nundur. Elinizde, söylediğinize ilişkin hiçbir kanıt yok. Allah hakkında bilmediğiniz şeyi mi söylüyorsunuz?
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 14:8     لَغَنِيٌّ     leğaniyyun     zengindir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَقَالَ مُوسَىٰ إِنْ تَكْفُرُوا أَنْتُمْ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا فَإِنَّ اللَّهَ لَغَنِيٌّ حَمِيدٌ

Ve kâle mûsâ in tekfurû entum ve men fîl ardı cemî’an fe innallâhe le ganiyyun hamîd(hamîdun).

Şöyle demişti Mûsa: "Siz de yeryüzünde bulananların tümü de küfre saplansanız, hiç kuşkusuz Allah mutlak Ganî, mutlak Hamîd´dir.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 22:64     الْغَنِيُّ     l-ğaniyyu     zengin olan
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ

Lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve innallâhe le huvel ganiyyul hamîd(hamîdu).

Göklerde ne var yerde ne varsa O´nundur. Allah, Ganî olanın da Hamîd olanın da ta kendisidir.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 29:6     لَغَنِيٌّ     leğaniyyun     zengindir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَمَنْ جَاهَدَ فَإِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ

Ve men câhede fe innemâ yucâhidu li nefsih(nefsihî), innallâhe le ganiyyun anil âlemîn(âlemîne).

Ve kim didinir, gayret sarfederse hiç kuşkusuz kendi benliği lehine gayret sarfetmiş olur. Gerçek olan şu ki, Allah, âlemlere muhtaç olmaktan uzak, mutlak bir Ganî´dir.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 31:26     الْغَنِيُّ     l-ğaniyyu     zengin
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ

Lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), innallâhe huvel ganiyyul hamîd(hamîdu).

Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah´ındır. Kuşkusuz, Allah mutlak Ganî, mutlak Hamîd´dir.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 35:15     الْغَنِيُّ     l-ğaniyyu     zengin olan
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَنْتُمُ الْفُقَرَاءُ إِلَى اللَّهِ ۖ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ

Yâ eyyuhen nâsu entumul fukarâu ilâllâhi, vallâhu huvel ganiyyul hamîd(hamîdu).

Ey insanlar, siz Allah´a yönelmiş yoksullarsınız! Allah ise mutlak Ganî, mutlak Hamîd´dir.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 57:24     الْغَنِيُّ     l-ğaniyyu     zengindir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ ۗ وَمَنْ يَتَوَلَّ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ

Ellezîne yebhalûne ve ye’murûnen nâse bil buhl(buhli), ve men yetevelle feinnellâhe huvel ganiyyul hamîd(hamîdu).

Onlar; cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden kişilerdir. Yüz çeviren bilsin ki, Allah Ganî´dir, Hamîd´dir.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 59:7     الْأَغْنِيَاءِ     l-eğniyā'i     zenginler
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

مَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَىٰ فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاءِ مِنْكُمْ ۚ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

Mâ efâ allâhu alâ resûlihî min ehlil kurâ fe lillâhi ve lir resûli ve lizîl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîli key lâ yekûne dûleten beynel agniyâi minkum, ve mâ âtâkumur resûlu fe huzûhu ve mâ nehâkum anhu fentehû, vettekûllâh(vettekûllâhe), innallâhe şedîdul ikâb(ikâbi).

Allah´ın, kentler halkından resulüne zahmetsizce aktardığı mal ve nimetler şunlar içindir: Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar, yolda kalmışlar. Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah´tan korkun. Hiç kuşkusuz, Allah´ın azabı çok şiddetlidir.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 60:6     الْغَنِيُّ     l-ğaniyyu     zengin olan
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِيهِمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ ۚ وَمَنْ يَتَوَلَّ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ

Lekad kâne lekum fîhim usvetun hasenetun li men kâne yercûllâhe vel yevmel âhire ve men yetevelle fe innallâhe huvel ganiyyul hamîd(hamîdu).

Yemin olsun, onlarda sizin için, Allah´ı ve âhiret gününü arzu edenlere çok güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse şunu bilsin ki, Allah, sınırsız zengindir; tüm övgülerin sahibidir.
 


غَنِىّ
[HyperLink1] 64:6     غَنِيٌّ     ğaniyyun     zengindir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

ذَٰلِكَ بِأَنَّهُ كَانَتْ تَأْتِيهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالُوا أَبَشَرٌ يَهْدُونَنَا فَكَفَرُوا وَتَوَلَّوْا ۚ وَاسْتَغْنَى اللَّهُ ۚ وَاللَّهُ غَنِيٌّ حَمِيدٌ

Zâlike bi ennehu kânet te´tîhim rusuluhum bil beyyinâti fe kâlû e beşerun yehdûnenâ fe keferû ve tevellev vestagnâllâh(vestagnâllâhu), vallâhu ganiyyun hamîd(hamîdun).

Bu böyledir. Çünkü resulleri onlara apaçık deliller getirip dururken onlar: "Bir insan mı bize kılavuzluk edecek?!" deyip küfre saptılar ve yüz çevirdiler. Ve Allah hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah, sınırsız zenginliğin, sonsuz övgülerin sahibidir.
 


مُّغْنُون
[HyperLink1] 14:21     مُغْنُونَ     muğnūne     savabilir
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَبَرَزُوا لِلَّهِ جَمِيعًا فَقَالَ الضُّعَفَاءُ لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ ۚ قَالُوا لَوْ هَدَانَا اللَّهُ لَهَدَيْنَاكُمْ ۖ سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَجَزِعْنَا أَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِنْ مَحِيصٍ

Ve berezû lillahi cemîan fe kâled duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ min azâbillâhi min şey’(şey’in), kâlû lev hedânallâhu le hedeynâkum, sevâun aleynâ ecezi’nâ em sabernâ mâ lenâ min mahîs(mahîsın).

Hepsi toplu halde, Allah´ın huzuruna çıkmış olacaklar. Ezilip horlananlar, büyüklük taslayanlara diyecekler ki: "Biz sizin birer uydunuzduk. Şimdi siz Allah´ın azabından bir kısmını bizden uzaklaştırabilir misiniz?" Cevap verecekler: "Allah bize kılavuzluk etseydi elbette biz de size kılavuzluk ederdik. Şimdi inleyip feryat etsek de sabretsek de bir. Sığınacak hiçbir yerimiz yok."
 


مُّغْنُون
[HyperLink1] 40:47     مُغْنُونَ     muğnūne     savabilir-
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَإِذْ يَتَحَاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفَاءُ لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَصِيبًا مِنَ النَّارِ

Ve iz yetehâccûne fîn nâri fe yekûlud duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ nasîben minen nâr(nâri).

O vakit onlar ateş içinde çekişir dururlar. Horlanan takım, böbürlenen takıma şöyle der: "Biz sizin uydularınız olmuştuk. Şimdi şu ateşin bir kısmını olsun bizden uzak tutabilir misiniz?"
 


ٱسْتَغْنَىٰ
[HyperLink1] 64:6     وَاسْتَغْنَى     vesteğnā     muhtaç olmadığını gösterdi
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

ذَٰلِكَ بِأَنَّهُ كَانَتْ تَأْتِيهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالُوا أَبَشَرٌ يَهْدُونَنَا فَكَفَرُوا وَتَوَلَّوْا ۚ وَاسْتَغْنَى اللَّهُ ۚ وَاللَّهُ غَنِيٌّ حَمِيدٌ

Zâlike bi ennehu kânet te´tîhim rusuluhum bil beyyinâti fe kâlû e beşerun yehdûnenâ fe keferû ve tevellev vestagnâllâh(vestagnâllâhu), vallâhu ganiyyun hamîd(hamîdun).

Bu böyledir. Çünkü resulleri onlara apaçık deliller getirip dururken onlar: "Bir insan mı bize kılavuzluk edecek?!" deyip küfre saptılar ve yüz çevirdiler. Ve Allah hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah, sınırsız zenginliğin, sonsuz övgülerin sahibidir.
 


ٱسْتَغْنَىٰ
[HyperLink1] 80:5     اسْتَغْنَىٰ     steğnā     kendisini muhtaç hissetmeyen
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَىٰ

Emmâ menistagnâ.

O, kendisini her türlü ihtiyacın üstünde görene gelince,
 


ٱسْتَغْنَىٰ
[HyperLink1] 92:8     وَاسْتَغْنَىٰ     vesteğnā     ve kendini zengin görürse
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَأَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنَىٰ

Ve emmâ men bahıle vestagnâ.

Ama kim cimriliğe sapar ve kendisini tüm ihtiyaçların üstünde görür,
 


ٱسْتَغْنَىٰ
[HyperLink1] 96:7     اسْتَغْنَىٰ     steğnā     zengin (kendine yeterli)
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

أَنْ رَآهُ اسْتَغْنَىٰ

En reâhustagnâ.

Kendisini her türlü ihtiyacın üstünde görmüştür.