أَغْوَيْ
7:16
أَغْوَيْتَنِي
eğveytenī
beni azdırmana
Fiil
İf’al Kalıbı
2. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
قَالَ فَبِمَا أَغْوَيْتَنِي لَأَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ
Kâle fe bimâ agveytenî le ak´udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
Dedi: "Beni azdırmana yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım."
|
أَغْوَيْ
11:34
يُغْوِيَكُمْ
yuğviyekum
sizi azgınlığa düşürmeyi
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلَا يَنْفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدْتُ أَنْ أَنْصَحَ لَكُمْ إِنْ كَانَ اللَّهُ يُرِيدُ أَنْ يُغْوِيَكُمْ ۚ هُوَ رَبُّكُمْ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Ve lâ yenfeukum nushî in eredtu en ensaha lekum in kânallâhu yurîdu en yugviyekum, huve rabbukum ve ileyhi turceûn(turceûne).
"Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermeyi gaye edinsem de öğüdüm size hiçbir yarar sağlamaz. O´dur sizin Rabbiniz ve O´na döndürüleceksiniz."
|
أَغْوَيْ
15:39
أَغْوَيْتَنِي
eğveytenī
beni azdırmandan
Fiil
İf’al Kalıbı
2. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
قَالَ رَبِّ بِمَا أَغْوَيْتَنِي لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَلَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
Kâle rabbi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne lehum fil ardı ve le ugviyennehum ecmeîn(ecmeîne).
Dedi: "Rabbim! Beni azdırmana yemin ederim ki, yeryüzünde onlar için mutlaka süslemeler yapacağım ve onların tümünü kesinlikle azdıracağım."
|
أَغْوَيْ
15:39
وَلَأُغْوِيَنَّهُمْ
veleuğviyennehum
ve onları azdıracağım
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
قَالَ رَبِّ بِمَا أَغْوَيْتَنِي لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَلَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
Kâle rabbi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne lehum fil ardı ve le ugviyennehum ecmeîn(ecmeîne).
Dedi: "Rabbim! Beni azdırmana yemin ederim ki, yeryüzünde onlar için mutlaka süslemeler yapacağım ve onların tümünü kesinlikle azdıracağım."
|
أَغْوَيْ
28:63
أَغْوَيْنَاهُمْ
eğveynāhum
onları azdırdık
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Çoğul
Geçmiş Zaman
قَالَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ أَغْوَيْنَا أَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَا ۖ تَبَرَّأْنَا إِلَيْكَ ۖ مَا كَانُوا إِيَّانَا يَعْبُدُونَ
Kâlellezîne hakka aleyhimul kavlu rabbenâ hâulâillezîne agveynâ, agveynâhum kemâ gaveynâ, teberre’nâ ileyke mâ kânû iyyânâ ya’budûn(ya’budûne).
Üzerlerine hüküm hak olanlar şöyle diyecekler: "Rabbimiz, azdırdıklarımız işte şunlar! Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onlardan uzak olduğumuzu sana arz ediyoruz. Zaten onlar sadece bize kulluk/ibadet etmiyorlardı ki!.."
|
أَغْوَيْ
28:63
أَغْوَيْنَا
eğveynā
azdırdıklarımız
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Çoğul
Geçmiş Zaman
قَالَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ أَغْوَيْنَا أَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَا ۖ تَبَرَّأْنَا إِلَيْكَ ۖ مَا كَانُوا إِيَّانَا يَعْبُدُونَ
Kâlellezîne hakka aleyhimul kavlu rabbenâ hâulâillezîne agveynâ, agveynâhum kemâ gaveynâ, teberre’nâ ileyke mâ kânû iyyânâ ya’budûn(ya’budûne).
Üzerlerine hüküm hak olanlar şöyle diyecekler: "Rabbimiz, azdırdıklarımız işte şunlar! Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onlardan uzak olduğumuzu sana arz ediyoruz. Zaten onlar sadece bize kulluk/ibadet etmiyorlardı ki!.."
|
أَغْوَيْ
37:32
فَأَغْوَيْنَاكُمْ
feeğveynākum
sizi azdırdık
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Çoğul
Geçmiş Zaman
فَأَغْوَيْنَاكُمْ إِنَّا كُنَّا غَاوِينَ
Fe agveynâkum innâ kunnâ gâvîn(gâvîne).
"Sizi saptırıp azdırmıştık. Çünkü biz de sapıp azmış kişilerdik."
|
أَغْوَيْ
38:82
لَأُغْوِيَنَّهُمْ
leuğviyennehum
onları azdıracağım
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
Kâle fe bi izzetike le ugviyennehum ecmaîn(ecmaîne).
Dedi: "Kudret ve şerefine yemin olsun ki, onların tümünü azdıracağım."
|
غَوِىّ
28:18
لَغَوِيٌّ
leğaviyyun
bir azgınsın
İsim
Eril
Merfû` İsim
Belirsiz
فَأَصْبَحَ فِي الْمَدِينَةِ خَائِفًا يَتَرَقَّبُ فَإِذَا الَّذِي اسْتَنْصَرَهُ بِالْأَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُ ۚ قَالَ لَهُ مُوسَىٰ إِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُبِينٌ
Fe asbaha fîl medîneti hâifen yeterakkabu fe izellezîstensarahu bil emsi yestasrihuh(yestasrihuhu), kâle lehu mûsâ inneke le gaviyyun mubîn(mubînun).
Kentte, korku içinde sabahladı, göz kulak kesiliyordu. Bir de baktı ki, dün ondan yardım isteyen adam yine onu yardıma çağırıyor. Mûsa ona dedi ki: "Anlaşıldı, sen, tam azmış bir adamsın."
|
غَوَىٰ
20:121
فَغَوَىٰ
fe ğavā
ve şaşırdı
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
فَأَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِ ۚ وَعَصَىٰ آدَمُ رَبَّهُ فَغَوَىٰ
Fe ekelâ minhâ fe bedet lehumâ sev’âtuhumâ ve tafıkâ yahsıfâni aleyhimâ min varakıl cenneti ve asâ âdemu rabbehu fe gavâ.
Nihayet, ikisi de ondan yediler. Bunun üzerine, çirkin yerleri kendilerine açıldı; üzerlerine cennet yapraklarından örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etmiş, azmış, ziyana uğramıştı.
|
غَوَىٰ
28:63
غَوَيْنَا
ğaveynā
kendimiz azdığımız
Fiil
1. şahıs, Çoğul
Geçmiş Zaman
قَالَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ أَغْوَيْنَا أَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَا ۖ تَبَرَّأْنَا إِلَيْكَ ۖ مَا كَانُوا إِيَّانَا يَعْبُدُونَ
Kâlellezîne hakka aleyhimul kavlu rabbenâ hâulâillezîne agveynâ, agveynâhum kemâ gaveynâ, teberre’nâ ileyke mâ kânû iyyânâ ya’budûn(ya’budûne).
Üzerlerine hüküm hak olanlar şöyle diyecekler: "Rabbimiz, azdırdıklarımız işte şunlar! Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onlardan uzak olduğumuzu sana arz ediyoruz. Zaten onlar sadece bize kulluk/ibadet etmiyorlardı ki!.."
|
غَوَىٰ
53:2
غَوَىٰ
ğavā
azmadı
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَىٰ
Mâ dalle sâhıbukum ve mâ gavâ.
Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı.
|
غَيّ
2:256
الْغَيِّ
l-ğayyi
sapıklıktan
İsim
Eril
Mecrûr İsim
لَا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ ۖ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ ۚ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىٰ لَا انْفِصَامَ لَهَا ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).
Dinde baskı - zorlama - tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah´a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir.
|
غَيّ
7:146
الْغَيِّ
l-ğayyi
azgınlık
İsim
Eril
Mecrûr İsim
سَأَصْرِفُ عَنْ آيَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَإِنْ يَرَوْا كُلَّ آيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَا وَإِنْ يَرَوْا سَبِيلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوهُ سَبِيلًا وَإِنْ يَرَوْا سَبِيلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلًا ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِلِينَ
Seasrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne).
Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzak tutacağım: Onlar hangi mucizeyi görseler ona inanmazlar. Doğruya varan yolu görseler, onu yol edinmezler. Ama azgınlık yolunu görseler onu yol edinirler. Bu böyledir. Çünkü onlar ayetlerimizi yalanladılar ve onlara karşı kayıtsız kaldılar.
|
غَيّ
7:202
الْغَيِّ
l-ğayyi
azgınlığın
İsim
Eril
Mecrûr İsim
وَإِخْوَانُهُمْ يَمُدُّونَهُمْ فِي الْغَيِّ ثُمَّ لَا يُقْصِرُونَ
Ve ihvânuhum yemuddûnehum fîl gayyi summe lâ yuksirûn(yuksirûne).
Yoldaşları ise onları sürekli azgınlığa iterler, sonra da yakalarını bırakmazlar.
|
غَيّ
19:59
غَيًّا
ğayyen
kötülük
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ ۖ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا
Fe halefe min ba’dihim halfun edâus salâte vettebeûş şehevâti fe sevfe yelkavne gayyâ(gayyen).
Ama arkalarından öyle bir nesil geldi ki; namazı yitirdiler, şehvetlere uydular. Bunlar, azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.
|
غَٰوِين
7:175
الْغَاوِينَ
l-ğāvīne
azgınlar-
İsim
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ الَّذِي آتَيْنَاهُ آيَاتِنَا فَانْسَلَخَ مِنْهَا فَأَتْبَعَهُ الشَّيْطَانُ فَكَانَ مِنَ الْغَاوِينَ
Vetlu aleyhim nebeellezî âteynâhu âyâtinâ fenseleha minhâ fe etbeahuş şeytânu fe kâne minel gâvîn(gâvîne).
Onlara, şu adamın haberini de oku: Kendisine ayetlerimizi vermiştik; onlardan sıyrılıp çıktı, şeytan da onu peşine taktı; nihayet o, azgınlardan oluverdi.
|
غَٰوِين
15:42
الْغَاوِينَ
l-ğāvīne
azgınlar-
İsim
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ
İnne ıbâdî leyse leke aleyhim sultânun illâ menittebeake minel gâvîn(gâvîne).
"Benim kullarım aleyhine senin elinde hiçbir güç/kanıt olmayacak. Azgınların seni izleyenleri müstesna."
|
غَٰوِين
26:91
لِلْغَاوِينَ
lilğāvīne
azgınların
İsim
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ
Ve burrizetil cahîmu lil gâvîn(gâvîne).
Cehennem de şımarıp azanların karşısına getirilir.
|
غَٰوِين
37:32
غَاوِينَ
ğāvīne
azmıştık
İsim
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
فَأَغْوَيْنَاكُمْ إِنَّا كُنَّا غَاوِينَ
Fe agveynâkum innâ kunnâ gâvîn(gâvîne).
"Sizi saptırıp azdırmıştık. Çünkü biz de sapıp azmış kişilerdik."
|