مُسْتَهْزِءُون
2:14
مُسْتَهْزِئُونَ
mustehziūne
(onlarla) alay ediyoruz
İsim
İstif’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ آمَنُوا قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْا إِلَىٰ شَيَاطِينِهِمْ قَالُوا إِنَّا مَعَكُمْ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِئُونَ
Ve izâ lekûllezîne âmenû kâlû âmennâ, ve izâ halev ilâ şeyâtînihim, kâlû innâ meakum, innemâ nahnu mustehziûn(mustehziûne).
Bunlar iman etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, "îman ettik" derler. Kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise söyledikleri şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz."
|
مُسْتَهْزِءُون
15:95
الْمُسْتَهْزِئِينَ
l-mustehziīne
alay edenler(e karşı)
İsim
İstif’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
إِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِئِينَ
İnnâ kefeynâkel mustehziîn(mustehziîne).
Alay edip eğlenenlere karşı biz sana yeteriz.
|
هُزُو
2:67
هُزُوًا
huzuven
alay
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةً ۖ قَالُوا أَتَتَّخِذُنَا هُزُوًا ۖ قَالَ أَعُوذُ بِاللَّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Ve iz kâle mûsâ li kavmihî innallâhe ye’murukum en tezbehû bakarah(bakaraten), kâlû e tettehızunâ huzuvâ(huzuven), kâle eûzu billâhi en ekûne minel câhilîn(câhilîne).
Mûsa, toplumuna dedi ki: "Allah size, bir inek kesmenizi emrediyor." Dediler ki: "Sen bizimle alay mı ediyorsun?" Dedi ki: "Cahillerden biri olmaktan Allah´a sığınırım."
|
هُزُو
2:231
هُزُوًا
huzuven
eğlence
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ ۚ وَلَا تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَارًا لِتَعْتَدُوا ۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ ۚ وَلَا تَتَّخِذُوا آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا ۚ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَمَا أَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُمْ بِهِ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Ve izâ tallaktumun nisâe fe belagne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin ev serrihûhunne bi ma’rûf(ma’rûfin), ve lâ tumsikûhunne dırâran li ta’tedû, ve men yef’al zâlike fe kad zaleme nefseh(nefsehu), ve lâ tettehızû âyâtillâhi huzuvâ(huzuven), vezkurû ni’metallâhi aleykum ve mâ enzele aleykum minel kitâbi vel hikmeti yeızukum bih(bihî), vettekûllâhe va’lemû ennallâhe bi kulli şey’in alîm(alîmun).
Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamladılar mı ya onları örfe uygun olarak tutun yahut da örfe uygun olarak serbest bırakın. Onları, zulmetmeniz için, zararlarına bir biçimde, tutmayın. Bunu yapan, öz benliğine zulmetmiş olur. Allah´ın ayetlerini eğlence aracı yapmayın. Allah´ın üzerinizdeki nimetini ve kendisiyle size öğüt vermek için indirdiği Kitap´ı ve hikmeti hatırlayın. Allah´tan korkun ve bilin ki, Allah her şeyi çok iyi bilmektedir.
|
هُزُو
5:57
هُزُوًا
huzuven
eğlence
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَكُمْ هُزُوًا وَلَعِبًا مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَالْكُفَّارَ أَوْلِيَاءَ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ
Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızûllezînettehazû dînekum huzuven ve leiben min ellezîne ûtûl kitâbe min kablikum vel kuffâra evliyâ(evliyâe), vettekûllâhe in kuntum mu’minîn(mu’minîne).
Ey iman edenler! Sizden önce kitap verilenlerden ve küfre sapanlardan, dininizi oyun ve eğlence edinenleri dost tutmayın. Eğer inanıyorsanız Allah´tan sakının.
|
هُزُو
5:58
هُزُوًا
huzuven
eğlence
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَإِذَا نَادَيْتُمْ إِلَى الصَّلَاةِ اتَّخَذُوهَا هُزُوًا وَلَعِبًا ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَ
Ve izâ nâdeytum iles salâtittehazûhâ huzuven ve leıbâ(leıben) zâlike bi ennehum kavmun lâ ya’kılûn(ya’kılûne).
Namaza çağırdığınızda onu oyun ve eğlence edindiler. Böyle yaptılar; çünkü onlar akıllarını işletmeyen bir topluluktur.
|
هُزُو
18:56
هُزُوًا
huzuven
alay konusu
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ ۚ وَيُجَادِلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ ۖ وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَمَا أُنْذِرُوا هُزُوًا
Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), ve yucâdilullezîne keferû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka vettehazû âyâtî ve mâ unzirû huzuvâ(huzuven).
Biz, elçileri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Küfre sapanlar ise bâtıla yapışarak onunla hakkı kaydırmak için uğraşıyorlar. Onlar, ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler.
|
هُزُو
18:106
هُزُوًا
huzuven
eğlence
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
ذَٰلِكَ جَزَاؤُهُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَرُسُلِي هُزُوًا
Zâlike cezâuhum cehennemu bimâ keferû vettehazû âyâtî ve rusulî huzuvâ(huzuven).
İşte böyle! Cezaları cehennemdir. Çünkü nankörlük ettiler; ayetlerimi ve resullerini eğlence aracı yaptılar.
|
هُزُو
21:36
هُزُوًا
huzuven
alay konusu etmek
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُمْ بِذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ هُمْ كَافِرُونَ
Ve izâ reâkellezîne keferû in yettehızûneke illâ huzuvâ(huzuven), e hâzellezî yezkuru âlihetekum, ve hum bi zikrir rahmâni hum kâfirûn(kâfirûne).
O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka birşey yapmazlar: "İlahlarınızı diline dolayan bu mu?" Ama Rahman´ın zikrini/Kur´an´ı bizzat onlar örtüp inkâr ediyorlar.
|
هُزُو
25:41
هُزُوًا
huzuven
eğlence konusundan
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَإِذَا رَأَوْكَ إِنْ يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي بَعَثَ اللَّهُ رَسُولًا
Ve iza reavke in yettehızûneke illâ huzuvâ(huzuven), e hâzellezî beasallâhu resûlâ(resûlen).
Seni gördüklerinde, şu şekilde alaya almaktan başka şey yapmazlar: "Allah´ın, resul olarak gönderdiği şu mu?"
|
هُزُو
31:6
هُزُوًا
huzuven
alay konusu
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا ۚ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ
Ve minen nâsi men yeşterî lehvel hadîsi li yudılle an sebîlillâhi bi gayri ilmin ve yettehızehâ huzuvâ(huzuven), ulâike lehum azâbun muhîn(muhînun).
İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah yolundan bilgisizce saptırmak için hadis/laf eğlencesi satın alır ve onu alay konusu edinir. İşte böylelerine rezil edici bir azap vardır.
|
هُزُو
45:9
هُزُوًا
huzuven
alay konusu
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا ۚ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ
Ve izâ alime min âyâtinâ şey’enittehazehâ huzuvâ(huzuven), ulâike lehum azâbun muhîn(muhînun).
Ayetlerimizden birşeyin bilgisine ulaşınca, alaya aldı onu. İşte onlar içindir horlayıp yere batıran bir azap.
|
هُزُو
45:35
هُزُوًا
huzuven
eğlence
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
ذَٰلِكُمْ بِأَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا وَغَرَّتْكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا ۚ فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
Zâlikum bi ennekumuttehaztum âyâtillâhi huzuven ve garretkumul hayâtud dunyâ, fel yevme lâ yuhrecûne minhâ ve lâ hum yusta’tebûn(yusta’tebûne).
Bunun sebebi şudur: "Siz, Allah´ın ayetlerini eğlence aracı yaptınız, dünya hayatı sizi aldattı/gurura itti. Bugün ateşten çıkarılmayacaklar, özür dilemeleri de kabul edilmeyecek."
|
ٱسْتُهْزِئَ
2:15
يَسْتَهْزِئُ
yestehziu
alay eder
Fiil
İstif’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
اللَّهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
Allâhu yestehziu bihim ve yemudduhum fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).
Allah onlarla alay ediyor ve onları, kendi azgınlıkları içinde bocalar bir halde sürüklüyor.
|
ٱسْتُهْزِئَ
4:140
وَيُسْتَهْزَأُ
ve yustehzeu
ve alay edildiğini
Fiil
İstif’al Kalıbı
Edilgen
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
وَقَدْ نَزَّلَ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ أَنْ إِذَا سَمِعْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ يُكْفَرُ بِهَا وَيُسْتَهْزَأُ بِهَا فَلَا تَقْعُدُوا مَعَهُمْ حَتَّىٰ يَخُوضُوا فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ ۚ إِنَّكُمْ إِذًا مِثْلُهُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ جَامِعُ الْمُنَافِقِينَ وَالْكَافِرِينَ فِي جَهَنَّمَ جَمِيعًا
Ve kad nezzele aleykum fîl kitâbi en izâ semi’tum âyâtillâhi yukferu bihâ ve yustehzeu bihâ fe lâ tak’udû meahum hattâ yehûdû fî hadîsin gayrih(gayrihî), innekum izen misluhum, innallâhe câmiul munâfikîne vel kâfirîne fî cehenneme cemîâ(cemîan).
Allah, Kitap´ta size şunu da indirmiştir: Allah´ın ayetlerinin inkâr edildiğini, bu ayetlerle alay edildiğini işittiğinizde, bir başka lakırdıya dalıp gittikleri zamana kadar, o münafıkların yanında oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi sayılırsınız. Hiç kuşkusuz Allah, münafıklarla kâfirleri cehennemde biraraya getirecektir.
|
ٱسْتُهْزِئَ
6:5
يَسْتَهْزِئُونَ
yestehziūne
alay ettikleri
Fiil
İstif’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
فَقَدْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ ۖ فَسَوْفَ يَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Fe kad kezzebû bil hakkı lemmâ câehum, fe sevfe ye’tîhim enbâû mâ kânûbihî yestehziûn(yestehziûne).
Böylece hakkı, kendilerine geldiği anda yalanladılar. Fakat yakında onlara, alay etmekte oldukları şeyin haberleri gelecektir.
|
ٱسْتُهْزِئَ
6:10
يَسْتَهْزِئُونَ
yestehziūne
alay ettikleri
Fiil
İstif’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe hâka billezîne sehırû minhum mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Yemin olsun ki, senden önceki resullerle de alay edildi; fakat eğlence konusu yaptıkları şey, o maskaralığı sergileyenleri kıskıvrak sarıverdi.
|
ٱسْتُهْزِئَ
6:10
اسْتُهْزِئَ
stuhzie
alay edilmişti
Fiil
İstif’al Kalıbı
Edilgen
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe hâka billezîne sehırû minhum mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Yemin olsun ki, senden önceki resullerle de alay edildi; fakat eğlence konusu yaptıkları şey, o maskaralığı sergileyenleri kıskıvrak sarıverdi.
|
ٱسْتُهْزِئَ
9:64
اسْتَهْزِئُوا
stehziū
siz alay edin
Fiil
İstif’al Kalıbı
2. şahıs, Eril, Çoğul
Emir Kipi
يَحْذَرُ الْمُنَافِقُونَ أَنْ تُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ سُورَةٌ تُنَبِّئُهُمْ بِمَا فِي قُلُوبِهِمْ ۚ قُلِ اسْتَهْزِئُوا إِنَّ اللَّهَ مُخْرِجٌ مَا تَحْذَرُونَ
Yahzerul munâfikûne en tunezzele aleyhim sûretun tunebbiuhum bi mâ fî kulûbihim, kulistehziu, innallâhe muhricun mâ tahzerûn(tahzerûne).
İkiyüzlüler, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir surenin tepelerine inmesinden çekinir dururlar. De ki: "Siz alay edin. Allah, o çekinip durduklarınızı ortaya çıkaracaktır."
|
ٱسْتُهْزِئَ
9:65
تَسْتَهْزِئُونَ
testehziūne
alay ediyordunuz
Fiil
İstif’al Kalıbı
2. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ إِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُ ۚ قُلْ أَبِاللَّهِ وَآيَاتِهِ وَرَسُولِهِ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِئُونَ
Ve lein se’eltehum le yekûlunne innemâ kunnâ nahûdu ve nel’ab(nel’abu), kul e billâhi ve âyâtihî ve resûlihî kuntum testehziûn (testehziûne).
Onlara sorarsan elbette şöyle diyeceklerdir: "Lakırdıya dalmış, şakalaşıyorduk, hepsi bu!" De ki: "Allah ile, O´nun ayetleriyle, O´nun resulüyle mi eğleniyordunuz?"
|
ٱسْتُهْزِئَ
11:8
يَسْتَهْزِئُونَ
yestehziūne
alaya alıyor(lar)
Fiil
İstif’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَىٰ أُمَّةٍ مَعْدُودَةٍ لَيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ ۗ أَلَا يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Ve le in ahharnâ anhumul azâbe ilâ ummetin ma´dûdetin le yekûlunne mâ yahbisuh(yahbisuhu), e lâ yevme ye´tîhim leyse masrûfen anhum ve hâka bi him mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Ve eğer onlardan azabı, belirlenmiş bir süreye kadar ertelesek, mutlaka şöyle diyeceklerdir: "Onu erteleyen de ne?" Gözünüzü açın, azap onlara geldiği gün, kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve alay edip durdukları şey, kendilerini sarmış olacaktır.
|
ٱسْتُهْزِئَ
13:32
اسْتُهْزِئَ
stuhzie
alay edildi
Fiil
İstif’al Kalıbı
Edilgen
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَأَمْلَيْتُ لِلَّذِينَ كَفَرُوا ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ ۖ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ
Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe emleytu lillezîne keferû summe ehaztuhum, fe keyfe kâne ıkâb(ıkâbi).
Yemin olsun, senden önceki resullerle de alay edildi. İnkâr edenlere biraz süre verdim ama sonunda hepsini yakaladım. Gördüler nasılmış azap!
|
ٱسْتُهْزِئَ
15:11
يَسْتَهْزِئُونَ
yestehziūne
alay ediyor
Fiil
İstif’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Ve mâ ye’tîhim min resûlin illâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Onlara bir Tanrı elçisi gelir gelmez, onunla mutlaka alay ederlerdi.
|
ٱسْتُهْزِئَ
16:34
يَسْتَهْزِئُونَ
yestehziūne
alay ettikleri
Fiil
İstif’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Fe esâbehum seyyiâtu mâ amilû ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Sonunda, yapıp ettiklerinin kötülükleri başlarına musibet olmuş, alay edip durdukları şey kendilerini sarıvermişti.
|
ٱسْتُهْزِئَ
21:41
يَسْتَهْزِئُونَ
yestehziūne
alay ettikleri
Fiil
İstif’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe hâka billezîne sehırû minhum mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Yemin olsun, senden önceki resullerle de alay edilmiştir. Sonunda, onlarla eğlenenleri, alay konusu yaptıkları şey kuşatıverdi.
|
ٱسْتُهْزِئَ
21:41
اسْتُهْزِئَ
stuhzie
alay edildi
Fiil
İstif’al Kalıbı
Edilgen
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe hâka billezîne sehırû minhum mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Yemin olsun, senden önceki resullerle de alay edilmiştir. Sonunda, onlarla eğlenenleri, alay konusu yaptıkları şey kuşatıverdi.
|
ٱسْتُهْزِئَ
26:6
يَسْتَهْزِئُونَ
yestehziūne
alay edip duruyor(lar)
Fiil
İstif’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Fe kad kezzebû fe seye’tîhim enbâu mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Yemin olsun, yalanladılar ama yakında gelecektir onlara alaya alıp durdukları şeyin haberleri.
|
ٱسْتُهْزِئَ
30:10
يَسْتَهْزِئُونَ
yestehziūne
alay ediyor-
Fiil
İstif’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذِينَ أَسَاءُوا السُّوأَىٰ أَنْ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِئُونَ
Summe kâne âkıbetellezîne esâus sûâ en kezzebû bi âyâtillâhi ve kânû bihâ yestehziûn(yestehziûne).
Sonra o çirkinlik ve kötülük sergileyenlerin sonu, çirkinlik ve kötülüğün en beteri oldu. Çünkü Allah´ın ayetlerini yalanlamışlardı ve o ayetlerle alay ediyorlardı.
|
ٱسْتُهْزِئَ
36:30
يَسْتَهْزِئُونَ
yestehziūne
alay ederlerdi
Fiil
İstif’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ ۚ مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Yâ hasreten alel ıbâd(ıbâdi), mâ ye’tîhim min resûlin illâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Yazık şu kullara! Kendilerine gelen her resulle mutlaka alay ederlerdi.
|
ٱسْتُهْزِئَ
39:48
يَسْتَهْزِئُونَ
yestehziūne
alay ediyor(lar)
Fiil
İstif’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Ve bedâ lehum seyyiâtu mâ kesebû ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Kazanmış olduklarının çirkinlikleri, önlerinde belirmiş; alay edegeldikleri şey kendilerini sarıvermiştir.
|
ٱسْتُهْزِئَ
40:83
يَسْتَهْزِئُونَ
yestehziūne
alay ediyor(lar)
Fiil
İstif’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Fe lemmâ câethum rusuluhum bil beyyinâti ferihû bimâ indehum minel ilmi ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Resulleri onlara açık seçik beyyineler getirdiklerinde, onlar yanlarındaki bilgiyle sevinip övündüler. Ve alay edip durdukları şey kendilerini kuşatıverdi.
|
ٱسْتُهْزِئَ
43:7
يَسْتَهْزِئُونَ
yestehziūne
alay
Fiil
İstif’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ نَبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Ve mâ yetîhim min nebîyin illâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Onlara bir peygamber geldiğinde mutlaka onunla alay ediyorlardı.
|
ٱسْتُهْزِئَ
45:33
يَسْتَهْزِئُونَ
yestehziūne
alay ediyor(lar)
Fiil
İstif’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Ve bedâ lehum seyyiâtu mâ amilû ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Yaptıklarının kötülükleri karşılarına dikilmiş, alay edip durdukları şey kendilerini kuşatıvermiştir.
|
ٱسْتُهْزِئَ
46:26
يَسْتَهْزِئُونَ
yestehziūne
alay edip duruyor(lar)
Fiil
İstif’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ فِيمَا إِنْ مَكَّنَّاكُمْ فِيهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَارًا وَأَفْئِدَةً فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا أَبْصَارُهُمْ وَلَا أَفْئِدَتُهُمْ مِنْ شَيْءٍ إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Ve lekad mekkennâ hum fî mâ in mekkennâkum fîhi ve cealnâ lehum sem’an ve ebsâren ve ef’ideten fe mâ agnâ anhum sem’uhum ve lâ ebsâruhum ve lâ ef’idetuhum min şey’in iz kânû yechadûne bi âyâtillâhi ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Yemin olsun, onlara, size vermediğimiz imkân ve kudreti vermiştik. Onlar için işitme gücü, gözler ve gönüller oluşturmuştuk. Fakat, işitme güçleri de gözleri de gönülleri de kendilerine hiçbir yarar sağlamadı/kendilerinden hiçbir şeyi uzaklaştıramadı; çünkü ayetlerimize karşı direniyorlardı. Ve alaya aldıkları şey, onları kuşatıp sardı.
|