إِجْرَام
11:35
إِجْرَامِي
icrāmī
suçum
İsim
İf’al Kalıbı
İsim Fiil
Eril
Merfû` İsim
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۖ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ إِجْرَامِي وَأَنَا بَرِيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ
Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), kul iniftereytuhu fe aleyye icrâmî ve ene berîun mimmâ tucrimûn(tucrimûne).
Yoksa, "Onu kendisini uydurdu." mu diyorlar? De ki: "Eğer onu uydurmuşsam işlediğim suç benim aleyhimedir. Ama ben, sizin işlemekte olduğunuz suçlardan sorumlu değilim."
|
أَجْرَمُ
6:124
أَجْرَمُوا
ecramū
suç işleyen(lere)
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
وَإِذَا جَاءَتْهُمْ آيَةٌ قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتَّىٰ نُؤْتَىٰ مِثْلَ مَا أُوتِيَ رُسُلُ اللَّهِ ۘ اللَّهُ أَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُ ۗ سَيُصِيبُ الَّذِينَ أَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللَّهِ وَعَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ
Ve izâ câethum âyetun kâlû len nu’mine hattâ nu’tâ misle mâ ûtiye rusulullâh(rusulullâhi), allâhu a’lemu haysu yec’alu risâleteh(risâletehu), seyusîbullezîne ecremû sagârun indallâhi ve azâbun şedîdun bimâ kânû yemkurûn(yemkurûne).
Onlara bir ayet geldiğinde şöyle demişlerdi: "Allah resullerine verilenin tıpkısı bize de verilmedikçe asla inanmayacağız." Allah resullük görevini nereye vereceğini daha iyi bilir. Suç işleyenlere, oynadıkları oyunlar yüzünden Allah katında bir küçüklük ve şiddetli bir azap öngörülmüştür.
|
أَجْرَمُ
11:35
تُجْرِمُونَ
tucrimūne
sizin suçlarınız-
Fiil
İf’al Kalıbı
2. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۖ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ إِجْرَامِي وَأَنَا بَرِيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ
Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), kul iniftereytuhu fe aleyye icrâmî ve ene berîun mimmâ tucrimûn(tucrimûne).
Yoksa, "Onu kendisini uydurdu." mu diyorlar? De ki: "Eğer onu uydurmuşsam işlediğim suç benim aleyhimedir. Ama ben, sizin işlemekte olduğunuz suçlardan sorumlu değilim."
|
أَجْرَمُ
30:47
أَجْرَمُوا
ecramū
suç işleyen(ler)
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا ۖ وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ
Ve lekad erselnâ min kablike rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fentekamnâ minellezîne ecramû, ve kâne hakkan aleynâ nasrul mu’minîn(mu’minîne).
Yemin olsun biz, senden önce de resulleri toplumlarına gönderdik, onlara açık kanıtlar getirdiler. Nihayet, günah işleyenlerden öç aldık. İnananlara yardım etmek bizim üzerimizde bir haktı.
|
أَجْرَمُ
34:25
أَجْرَمْنَا
ecramnā
bizim işlediğimiz suç-
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Çoğul
Geçmiş Zaman
قُلْ لَا تُسْأَلُونَ عَمَّا أَجْرَمْنَا وَلَا نُسْأَلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Kul lâ tus’elûne ammâ ecremnâ ve lâ nus’elu ammâ ta’melûn(ta’melûne).
De ki: "Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu olmayacaksınız; biz de sizin yaptıklarınızdan sorguya çekilmeyeceğiz."
|
أَجْرَمُ
83:29
أَجْرَمُوا
ecramū
suç işleyen(ler)
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
إِنَّ الَّذِينَ أَجْرَمُوا كَانُوا مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا يَضْحَكُونَ
İnnellezîne ecremû kânû minellezîne âmenû yadhakûn(yadhakûne).
Şu bir gerçek ki, suça batmış olanlar, iman sahiplerine gülerlerdi.
|
جَرَم
11:22
جَرَمَ
cerame
şüphe
İsim
Eril
Mansûb İsim
لَا جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ
Lâ cereme ennehum fil âhıreti humul ahserûn(ahserûne).
Hiç kuşku yok ki bunlar, âhirette de hüsranın en beterine uğrayanlar olacaklardır.
|
جَرَم
16:23
جَرَمَ
cerame
gizli kalmaz
İsim
Eril
Mansûb İsim
لَا جَرَمَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ۚ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرِينَ
Lâ cereme ennallâhe ya’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn(yu’linûne), innehu lâ yuhıbbul mustekbirîn(mustekbirîne).
Hiç kuşkusuz Allah, onların sakladıklarını da açığa vurduklarını da biliyor. Hiç kuşkusuz O, büyüklük taslayanları sevmiyor.
|
جَرَم
16:62
جَرَمَ
cerame
şüphe
İsim
Eril
Mansûb İsim
وَيَجْعَلُونَ لِلَّهِ مَا يَكْرَهُونَ وَتَصِفُ أَلْسِنَتُهُمُ الْكَذِبَ أَنَّ لَهُمُ الْحُسْنَىٰ ۖ لَا جَرَمَ أَنَّ لَهُمُ النَّارَ وَأَنَّهُمْ مُفْرَطُونَ
Ve yec’alûne lillâhi mâ yekrehûne ve tesıfu elsinetuhumul kezibe enne lehumul husnâ, lâ cereme enne lehumun nâre ve ennehum mufretûn(mufretûne).
Kendilerinin bile çirkin bulacağı şeyleri Allah´a isnat ediyorlar. Dilleri de yalan düzüp donatıyor: En ileri güzellik onlarınmış! Kuşkusuz olan şu: Onlar için ateş vardır. Ve ona en önden gideceklerdir.
|
جَرَم
16:109
جَرَمَ
cerame
şüphe
İsim
Eril
Mansûb İsim
لَا جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Lâ cereme ennehum fîl âhıreti humul hâsirûn(hâsirûne).
Hiç kuşkusuz, âhirette hüsrana uğrayacaklar da bunlardır.
|
جَرَم
40:43
جَرَمَ
cerame
şüphe
İsim
Eril
Mansûb İsim
لَا جَرَمَ أَنَّمَا تَدْعُونَنِي إِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْآخِرَةِ وَأَنَّ مَرَدَّنَا إِلَى اللَّهِ وَأَنَّ الْمُسْرِفِينَ هُمْ أَصْحَابُ النَّارِ
Lâ cereme ennemâ ted’ûnenî ileyhi leyse lehu da’vetun fîd dunyâ ve lâ fîl âhireti ve enne mereddenâ ilâllâhi ve ennel musrifîne hum ashâbun nâr(nâri).
"Sizin beni çağırdığınız şeye, ne dünyada ne de âhirette asla ve asla dua edilemez/onun dünyada ve âhirette çağrı hakkı yoktur. Dönüşümüz-varışımız Allah´adır. Aşırılığa sapanlarsa ateş halkının ta kendileridir."
|
مُجْرِم
6:147
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçlu
Sıfat
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
فَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ رَبُّكُمْ ذُو رَحْمَةٍ وَاسِعَةٍ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ
Fe in kezzebûke fe kul rabbukum zû rahmetin vâsi’ah(vâsi’atin), ve lâ yureddu be’suhu anil kavmil mucrimîn(mucrimîne).
Artık seni yalanlarlarsa şunu söyle: "Rabbiniz çok geniş bir rahmetin sahibidir. Ancak, O´nun azabı günaha batmışlar topluluğundan uzak tutulamaz."
|
مُجْرِم
7:133
مُجْرِمِينَ
mucrimīne
suçlu
Sıfat
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الطُّوفَانَ وَالْجَرَادَ وَالْقُمَّلَ وَالضَّفَادِعَ وَالدَّمَ آيَاتٍ مُفَصَّلَاتٍ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِمِينَ
Fe erselnâ aleyhimut tûfâne vel cerâde vel kummele ved dafâdia ved deme âyâtin mufassalâtin festekberû ve kânû kavmen mucrimîn(mucrimîne).
Biz de onlar üzerine, açık mucizeler olarak tufan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de kibre saptılar ve günahkar bir topluluk oluverdiler.
|
مُجْرِم
10:13
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçlular
Sıfat
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُوا ۙ وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ
Ve lekad ehleknel kurûne min kablikum lemmâ zalemû ve câethum rusuluhum bil beyyinâti ve mâ kânû li yu’minû, kezâlike neczil kavmel mucrimîn(mucrimîne).
Yemin olsun ki biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve resulleri kendilerine açık kanıtlar getirdiği halde inanmadıkları için, helak ettik. Günaha batanlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız.
|
مُجْرِم
10:75
مُجْرِمِينَ
mucrimīne
suçlu
Sıfat
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسَىٰ وَهَارُونَ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ بِآيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِمِينَ
Summe beasnâ min ba’dihim mûsâ ve hârûne ilâ fir’avne ve melâihî bi âyâtinâ festekberû ve kânû kavmen mucrimîn(mucrimîne).
Onların ardından da Mûsa ile Hârun´u ayetlerimiz eşliğinde Firavun ve kurmaylarına gönderdik. Kibre saptılar ve günahkâr bir topluluk oldular.
|
مُجْرِم
12:110
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçlular
Sıfat
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
حَتَّىٰ إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَاءَهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَنْ نَشَاءُ ۖ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ
Hattâ izestey’eser rusulu ve zannû ennehum kad kuzibû câehum nasrunâ fe nucciye men neşâ’(neşâu), ve lâ yureddu be’sunâ anil kavmil mucrimîn(mucrimîne).
Ne zaman ki resuller ümitsizliğe düşüp yalanlandıkları kanısına vardılar, işte o zaman yardımımız kendilerine ulaştı da dilediklerimiz kurtarıldı. Azabımız suçlular topluluğundan geri çevrilemez.
|
مُجْرِم
15:58
مُجْرِمِينَ
mucrimīne
suç işleyen
Sıfat
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ
Kâlû innâ ursilnâ ilâ kavmin mucrimîn(mucrimîne).
Dediler: "Biz günahkâr bir topluluğa gönderildik."
|
مُجْرِم
45:31
مُجْرِمِينَ
mucrimīne
suçlulardan
Sıfat
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْمًا مُجْرِمِينَ
Ve emmellezîne keferû, e fe lem tekun âyâtî tutlâ aleykum festekbertum ve kuntum kavmen mucrimîn(mucrimîne).
İnkâr ve nankörlüğe sapmış olanlara gelince, onlara şöyle denecek: "Ayetlerimiz karşınızda okunurdu ama siz büyüklük taslardınız, suç işleyen bir toplum oldunuz, öyle değil mi?"
|
مُجْرِم
46:25
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suç işleyen
Sıfat
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِأَمْرِ رَبِّهَا فَأَصْبَحُوا لَا يُرَىٰ إِلَّا مَسَاكِنُهُمْ ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ
Tudemmiru kulle şey’in bi emri rabbihâ fe asbehû lâ yurâ illâ mesâkinuhum kezâlike neczîl kavmel mucrimîn(mucrimîne).
Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir edecek. Sonunda o hale geldiler ki, konutlarından başka hiçbir şey görünmüyordu. Suçlular topluluğunu işte böyle cezalandırırız biz.
|
مُجْرِم
6:55
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçluların
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
وَكَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ وَلِتَسْتَبِينَ سَبِيلُ الْمُجْرِمِينَ
Ve kezâlike nufassılul âyâti ve li testebîne sebîlul mucrimîn(mucrimîne).
İşte biz, ayetlerimizi bu şekilde ayrıntılı kılıyoruz ki, günaha sapmışların yolu açık-seçik ortaya çıksın/günaha sapmışların yolunu açık-seçik göresin!
|
مُجْرِم
6:123
مُجْرِمِيهَا
mucrimīhā
(oranın) suçluları
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ أَكَابِرَ مُجْرِمِيهَا لِيَمْكُرُوا فِيهَا ۖ وَمَا يَمْكُرُونَ إِلَّا بِأَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
Ve kezâlike cealnâ fî kulli karyetin ekâbire mucrimîhâ li yemkurû fîhâ, ve mâ yemkurûne illâ bi enfusihim ve mâ yeş’urûn(yeş’urûne).
Biz bu şekide her kentte/her medeniyette kodamanları, o kent ve medeniyetin suçluları yaptık ki, orada oyunlar tezgâhlayıp tuzaklar kursunlar. Aslında onlar öz benliklerinden başkasına oyun oynamıyorlar ama farkında değillir.
|
مُجْرِم
7:40
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçluları
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاءِ وَلَا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّىٰ يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ ۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِينَ
İnnellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbus semâi ve lâ yedhulûnel cennete hattâ yelicel cemelu fî semmil hiyât(hiyâti) ve kezâlike neczîl mucrimîn(mucrimîne).
Ayetlerimizi yalanlayan ve onlar karşısında büyüklük taslayanlar var ya, gök kapıları açılmayacaktır onlar için ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir onlar. Suçluları böyle cezalandırırız biz.
|
مُجْرِم
7:84
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçluların
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا ۖ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ
Ve emtarnâ aleyhim matarâ, fenzur keyfe kâne âkıbetul mucrimîn(mucrimîne).
Üzerlerine bir de yağmur indirdik. Bak nasıl oldu suçluların sonu!
|
مُجْرِم
8:8
الْمُجْرِمُونَ
l-mucrimūne
suçlular
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ
Li yuhıkkal hakka ve yubtılel bâtıle ve lev kerihel mucrimûn(mucrimûne).
Diliyordu ki, kötülüğü temsil edenler istemese de hakkı ayan-beyan gözler önüne koysun, saçma ve tutarsız olanı hükümsüz kılsın.
|
مُجْرِم
9:66
مُجْرِمِينَ
mucrimīne
suç işlediklerinden
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
لَا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ ۚ إِنْ نَعْفُ عَنْ طَائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَائِفَةً بِأَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ
Lâ ta’tezirû kad kefertum ba’de îmânikum, in na’fu an tâifetin minkum nuazzib tâifeten bi ennehum kânû mucrimîn(mucrimîne).
Özür beyan etmeyin; imanınızdan sona küfre saptınız. İçinizden bir grubu affetsek bile diğer bir grubu, günaha batmış kişiler oldukları için azaba uğratacağız.
|
مُجْرِم
10:17
الْمُجْرِمُونَ
l-mucrimūne
suçlular
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۚ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ
Fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bi âyâtih(âyâtihî), innehû lâ yuflihul mucrimûn(mucrimûne).
Yalan düzerek Allah´a iftira eden yahut onun ayetlerini yalanlayan kişiden daha zalim kim var? Şu bir gerçek ki, suçlular iflah etmezler.
|
مُجْرِم
10:50
الْمُجْرِمُونَ
l-mucrimūne
suçlular
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا أَوْ نَهَارًا مَاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ
Kul ereeytum in etâkum azâbuhu beyâten ev nehâren mâzâ yesta´cilu minhul mucrimûn(mucrimûne).
Şöyle söyle: "Diyelim O´nun azabı size gündüzün veya geceleyin gelecektir. Suçlular bunlardan hangisini aceleyle ister?"
|
مُجْرِم
10:82
الْمُجْرِمُونَ
l-mucrimūne
suçlular
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
وَيُحِقُّ اللَّهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ
Ve yuhikkullâhul hakka bi kelimâtihî ve lev kerihel mucrimûn(mucrimûne).
"Ve suçlular hoş görmese de Allah, hakkı, kelimeleriyle ortaya çıkarıp kanıtlayacaktır."
|
مُجْرِم
11:52
مُجْرِمِينَ
mucrimīne
suçlular olarak
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَىٰ قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِمِينَ
Ve yâ kavmistagfirû rabbekum summe tûbû ileyhi yursilis semâe aleykum midrâran ve yezidkum kuvveten ilâ kuvvetikum ve lâ tetevellev mucrimîn(mucrimîne).
"Ey toplumum! Rabbinizden af dileyin, sonra O´na yönelin ki üzerinize göğü bol bol göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın. Günahkârlar olup da Allah´tan yüz çevirmeyin."
|
مُجْرِم
11:116
مُجْرِمِينَ
mucrimīne
suçlu kimseler
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ أُولُو بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْأَرْضِ إِلَّا قَلِيلًا مِمَّنْ أَنْجَيْنَا مِنْهُمْ ۗ وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَا أُتْرِفُوا فِيهِ وَكَانُوا مُجْرِمِينَ
Fe lev lâ kâne minel kurûni min kablikum ûlû bakıyyetin yenhevne anil fesâdi fil ardı illâ kalîlen mimmen enceynâ minhum, vettebeallezîne zalemû mâ utrifû fîhi ve kânû mucrimîn(mucrimîne).
Sizden önceki kuşakların söz ve eser sahibi olanları, yeryüzünde bozgunculuktan alıkoymalı değiller miydi? Ama içlerinden kurtarmış olduklarımızın az bir kısmı dışında hiçbiri bunu yapmadı. Zulme sapanlar ise içine gömüldükleri servet şımarıklığının ardına düşüp suçlular haline geldiler.
|
مُجْرِم
14:49
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçluları
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
وَتَرَى الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ مُقَرَّنِينَ فِي الْأَصْفَادِ
Ve terel mucrimîne yevme izin mukarrenîne fil asfâd(asfâdi).
O gün suçluların, birbirine perçinlenmiş bukağılarla çengellendiklerini görürsün.
|
مُجْرِم
15:12
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçluların
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
كَذَٰلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ
Kezâlike neslukuhu fî kulûbil mucrimîn(mucrimîne).
Biz ona, günaha batmışların gönüllerinde böyle bir yol veririz.
|
مُجْرِم
18:49
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçluların
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هَٰذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً إِلَّا أَحْصَاهَا ۚ وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا ۗ وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا
Ve vudıal kitâbu fe terel mucrimîne muşfikîne mimmâ fîhi ve yekûlûne yâ veyletenâ mâli hâzel kitâbi lâ yugâdiru sagîreten ve lâ kebîreten illâ ahsâhâ, ve vecedû mâ amilû hâdırâ(hâdıren), ve lâ yazlimu rabbuke ehadâ(ehaden).
Kitap ortaya konulmuştur. Günahkârların, onun içindekilerden korkup ürpererek şöyle dediklerini görürsün: "Vay başımıza! Ne biçim kitap bu! Ne küçük bırakmış ne büyük. Hepsini sayıp dökmüş!" Yapıp ettiklerini hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmiyor.
|
مُجْرِم
18:53
الْمُجْرِمُونَ
l-mucrimūne
suçlular
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
وَرَأَى الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّوا أَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفًا
Ve reel mucrimûnen nâre fe zannû ennehum muvâkıûhâ ve lem yecidû anhâ masrifâ(masrifen).
Suçlular, ateşi gördüler de onun içine düşeceklerini anladılar; fakat ondan kaçıp kurtulmaya bir yol bulamadılar.
|
مُجْرِم
19:86
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçluları da
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
وَنَسُوقُ الْمُجْرِمِينَ إِلَىٰ جَهَنَّمَ وِرْدًا
Ve nesûkul mucrimîne ilâ cehenneme virdâ(virden).
Suçluları da susuz ve yaya olarak cehenneme sevk ederiz.
|
مُجْرِم
20:74
مُجْرِمًا
mucrimen
suçlu olarak
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
إِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُ جَهَنَّمَ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَىٰ
İnnehu men ye’ti rabbehu mucrimen fe inne lehu cehennem(cehenneme), lâ yemûtu fîhâ ve lâ yahyâ.
Şu bir gerçek ki, Rabbinin huzuruna suçlu olarak gelen için cehennem vardır. Orada ne ölür ne de hayat bulur.
|
مُجْرِم
20:102
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçluları
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ ۚ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا
Yevme yunfehu fîs sûri ve nahşurul mucrimîne yevme izin zurkâ(zurkan).
O gün sûra üfrülür ve günahkârları o gün gözleri gömgök bir halde haşrederiz.
|
مُجْرِم
25:22
لِلْمُجْرِمِينَ
lilmucrimīne
suçlulara
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَىٰ يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَحْجُورًا
Yevme yerevnel melâikete lâ buşrâ yevme izin lil mucrimîne ve yekûlûne hicran mahcûrâ(mahcûren).
Melekleri görecekleri günde, o günahkârlara hiçbir müjde yoktur. Şöyle diyecekler: "Yasaktır, yasaklanmıştır!"
|
مُجْرِم
25:31
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçlular-
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ ۗ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا
Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven minel mucrimîn(mucrimîne), ve kefâ bi rabbike hâdiyen ve nasîrâ(nasîran).
Biz böylece her peygambere, suçlulardan bir düşman musallat ettik. Kılavuz ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
|
مُجْرِم
26:99
الْمُجْرِمُونَ
l-mucrimūne
suçlulardan
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ
Ve mâ edallenâ illel mucrimûn(mucrimûne).
"Bizi saptıran, o suçlulardan başkası değildi."
|
مُجْرِم
26:200
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçluların
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
كَذَٰلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ
Kezâlike seleknâhu fî kulûbil mucrimîn(mucrimîne).
Biz onu suçluların kalplerine işte böyle yolladık.
|
مُجْرِم
27:69
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçluların
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ
Kul sîrû fîl ardı fenzurû keyfe kâne âkibetul mucrimîn(mucrimîne).
De ki: "Yeryüzünde dolaşın da bir bakın nice olmuştur günahkârların sonu!"
|
مُجْرِم
28:17
لِلْمُجْرِمِينَ
lilmucrimīne
suçlulara
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
قَالَ رَبِّ بِمَا أَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ أَكُونَ ظَهِيرًا لِلْمُجْرِمِينَ
Kâle rabbi bimâ en’amte aleyye fe len ekûne zahîren lil mucrimîn(mucrimîne).
Dedi: "Rabbim, bana lütfettiğin nimete yemin ederim ki, bir daha suçlulara asla arka çıkmayacağım."
|
مُجْرِم
28:78
الْمُجْرِمُونَ
l-mucrimūne
suçlulara
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَىٰ عِلْمٍ عِنْدِي ۚ أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَ مِنْ قَبْلِهِ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَأَكْثَرُ جَمْعًا ۚ وَلَا يُسْأَلُ عَنْ ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ
Kâle innemâ ûtîtuhu alâ ilmin indî, e ve lem ya’lem ennellâhe kad ehleke min kablihî minel kurûni men huve eşeddu minhu kuvveten ve ekseru cem’â(cem’an), ve lâ yus’elu an zunûbihimul mucrimûn(mucrimûne).
O dedi: "Bu servet bana, bendeki bir ilim sayesinde verildi." Peki o bilmedi mi ki Allah, önceki nesiller içinden ondan kuvvetçe daha zorlu, sayıca daha çok olanları bile helâk etmiştir. Günahlarının ne olduğu, günahkârlardan sorulmaz.
|
مُجْرِم
30:12
الْمُجْرِمُونَ
l-mucrimūne
suçlular
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ
Ve yevme tekûmus sâatu yublisul mucrimûn(mucrimûne).
Kıyametin kopacağı gün, günahkârlar sus pus olacaklardır.
|
مُجْرِم
30:55
الْمُجْرِمُونَ
l-mucrimūne
suçlular
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ ۚ كَذَٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ
Ve yevme tekûmus sâatu yuksimul mucrimûne mâ lebisû gayra sâah(sâatin), kezâlike kânû yu’fekûn(yu’fekûne).
Saat gelip kıyamet koptuğu gün, günahkârlar dünyada bir saatten başka kalmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle çevriliyorlardı.
|
مُجْرِم
32:12
الْمُجْرِمُونَ
l-mucrimūne
suçluları
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُو رُءُوسِهِمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ رَبَّنَا أَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ
Ve lev terâ izil mucrimûne nâkısû ruûsihim inde rabbihim, rabbenâ ebsarnâ ve semi’nâ ferci’nâ na’mel sâlihan innâ mûkinûn(mûkinûne).
Günahkârları, Rablerinin huzurunda başlarını eğmiş olarak şöyle derken bir görsen: "Rabbimiz; gördük, duyduk, geri gönder bizi ki hakka ve barışa yönelik iyi iş yapalım. Artık kesin olarak inanıyoruz."
|
مُجْرِم
32:22
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçlular-
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ ثُمَّ أَعْرَضَ عَنْهَا ۚ إِنَّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ مُنْتَقِمُونَ
Ve men azlemu mimmen zukkire bi âyâti rabbihî summe a’rada anhâ, innâ minel mucrimîne muntekimûn(muntekimûne).
Rabbinin ayetleri kendilerine hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalim kim vardır? Suçlulardan mutlaka intikam alacağız biz!
|
مُجْرِم
34:32
مُجْرِمِينَ
mucrimīne
suç işliyordunuz
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا أَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدَىٰ بَعْدَ إِذْ جَاءَكُمْ ۖ بَلْ كُنْتُمْ مُجْرِمِينَ
Kâlellezînestekberû lillezînestud’ifû e nahnu sadednâkum anil hudâ ba’de iz câekum bel kuntum mucrimîn(mucrimîne).
Büyüklük taslayanları ise basit görülüp horlananlara şöyle derler: "Hidayet size geldikten sonra, sizi ondan biz mi geri çevirdik? Hayır, siz kendiniz günahkârlardınız!"
|
مُجْرِم
36:59
الْمُجْرِمُونَ
l-mucrimūne
suçlular
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ
Vemtâzûl yevme eyyuhel mucrimûn(mucrimûne).
Ey günahkârlar! Bugün şöyle ayrılın!
|
مُجْرِم
37:34
بِالْمُجْرِمِينَ
bil-mucrimīne
suçlulara
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ
İnnâ kezâlike nef’alu bil mucrimîn(mucrimîne).
İşte böyle yaparız biz suçlulara/günahkârlara.
|
مُجْرِم
43:74
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçlular
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ
İnnel mucrimîne fî azâbi cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Suçlular ise cehennem azabının içinde sürekli kalacaklardır.
|
مُجْرِم
44:22
مُجْرِمُونَ
mucrimūne
suç işleyen
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
فَدَعَا رَبَّهُ أَنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ
Fe deâ rabbehû enne hâulâi kavmun mucrimûn(mucrimûne).
Sonra Rabbine, "Bunlar suç işleyen bir topluluktur." diye yakardı.
|
مُجْرِم
44:37
مُجْرِمِينَ
mucrimīne
suç işliyorlar
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ أَهْلَكْنَاهُمْ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ
E hum hayrun em kavmu tubbein vellezîne min kablihim, ehleknâhum innehum kânû mucrimîn(mucrimîne).
Onlar mı hayırlı yoksa Tübba´ halkıyla onlardan önce gelenler mi? Onları helâk ettik; çünkü onlar, suç işlemiş insanlardı.
|
مُجْرِم
51:32
مُجْرِمِينَ
mucrimīne
suçlu
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ
Kâlû innâ ursilnâ ilâ kavmin mucrimîne.
Dediler: "Biz, suçlulardan oluşan bir topluma gönderildik."
|
مُجْرِم
54:47
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçlular
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
İnnel mucrimîne fî dalâlin ve suur(suurin).
Kuşkusuz, suçlular, şaşkınlık ve çılgınlık içindedir.
|
مُجْرِم
55:41
الْمُجْرِمُونَ
l-mucrimūne
suçlular
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِسِيمَاهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاصِي وَالْأَقْدَامِ
Yu’reful mucrımûne bi sîmâhum fe yu’hazu bin nevâsî vel akdâm(akdâmi).
Suçlular, yüzlerinden tanınır da yakalanırlar perçemlerinden ve ayaklarından.
|
مُجْرِم
55:43
الْمُجْرِمُونَ
l-mucrimūne
suçluların
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
هَٰذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي يُكَذِّبُ بِهَا الْمُجْرِمُونَ
Hâzihî cehennemulletî yukezzibu bi hel mucrimûn(mucrimûne).
İşte bu, günahkârların yalanlayıp durdukları cehennemdir.
|
مُجْرِم
68:35
كَالْمُجْرِمِينَ
kālmucrimīne
suçlular gibi
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
أَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِمِينَ كَالْمُجْرِمِينَ
E fe necalul muslimîne kel mucrimîn(mucrimîne).
Biz, Müslümanları/Allah´a teslim olanları, suçlular gibi yapar mıyız?
|
مُجْرِم
70:11
الْمُجْرِمُ
l-mucrimu
suçlu olan
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril
Merfû` İsim
يُبَصَّرُونَهُمْ ۚ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ
Yubassarûnehum yeveddul mucrimu lev yeftedî min azâbi yevmi izin bi benîh(benîhi).
Birbirlerine gösterilirler. Suçlu, o günün azabından kurtulmak için oğullarını fidye vermeyi bile ister.
|
مُجْرِم
74:41
الْمُجْرِمِينَ
l-mucrimīne
suçluların
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
عَنِ الْمُجْرِمِينَ
Anil mucrimîn(mucrimîne).
Suçlular hakkında:
|
مُجْرِم
77:18
بِالْمُجْرِمِينَ
bil-mucrimīne
suçlulara
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ
Kezâlike nef’alu bil mucrimîn(mucrimîne).
Biz, suçlulara işte böyle yaparız.
|
مُجْرِم
77:46
مُجْرِمُونَ
mucrimūne
suçlularsınız
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَلِيلًا إِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ
Kulû ve temetteû kalîlen innekum mucrimûn(mucrimûne).
Yiyin ve birazcık nimetlenin. Suçlularsınız siz.
|
يَجْرِمَ
5:2
يَجْرِمَنَّكُمْ
yecrimennekum
sizi itmesin
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَائِرَ اللَّهِ وَلَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلَا الْهَدْيَ وَلَا الْقَلَائِدَ وَلَا آمِّينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَانًا ۚ وَإِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُوا ۚ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ أَنْ صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ أَنْ تَعْتَدُوا ۘ وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوَىٰ ۖ وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tuhıllû şe’âirallâhi veleş şehral harâme ve lâl hedye ve lâl kalâide ve lâ ammînel beytel harâme yebtegûne fadlan min rabbihim ve rıdvânâ(rıdvânen) ve izâ haleltum fastâdû ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin en saddûkum anil mescidil harâmi en ta’tedû, ve teâvenû alel birri vet takva ve lâ teâvenû alel ismi vel udvâni vettekullâh(vettekullâhe) innallâhe şedîdul ıkâb(ıkâbi).
Ey iman edenler! Allah´ın ibadet, iyilik ve güzellik alâmeti kıldığı şeylere, çarpışmanın yasak olduğu haram aya, kurbanlık hediyelere, gerdanlıklara, Rablerinden bir lütuf ve rıza niyaz ederek Mescid-i Haram´a gelmiş olanlara saygısızlık etmeyin! İhramdan çıktığınız vakit avlanın. Bir topluluğun, sizi Mescid-i Haram´dan uzak tutmak için sergilediği kötülük, sizi saldırganlık ve düşmanlığa sakın itmesin! Hayırda erginlik/dürüstlük ve takva üzere yardımlaşın! Kötülük/çirkinlik, düşmanlık/saldırganlık üzere yardımlaşmayın. Allah´tan sakının! Kuşkunuz olmasın ki, Allah´ın azabı çok şiddetlidir.
|
يَجْرِمَ
5:8
يَجْرِمَنَّكُمْ
yecrimennekum
sizi saptırmasın
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ لِلَّهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ ۖ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَىٰ أَلَّا تَعْدِلُوا ۚ اعْدِلُوا هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَىٰ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Yâ eyyuhellezîne âmenû kûnû kavvâmîne lillâhi şuhedâe bil kıstı ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin alâ ellâ ta’dilû. I’dilû, huve akrabu lit takva vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe habîrun bimâ ta’melûn(ta’melûne).
Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun! Bir topluluğun çirkinlik ve kötülüğü sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun! Bu, takvaya/korunup sakınmaya daha uygundur. Allah´tan sakının. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
|
يَجْرِمَ
11:89
يَجْرِمَنَّكُمْ
yecrimennekum
sizi musibete uğratmasın
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَنْ يُصِيبَكُمْ مِثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ ۚ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِنْكُمْ بِبَعِيدٍ
Ve yâ kavmi lâ yecrimennekum şikâkî en yusîbekum mislu mâ esâbe kavme nûhin ev kavme hûdin ev kavme sâlih(sâlihın), ve mâ kavmu lûtin minkum bi baîd(baîdin).
"Ey toplumum! Bana kafa tutmanız, sakın sizi Nûh kavminin yahut Hûd kavminin yahut Sâlih kavminin başlarına gelen musibetle yüzyüze getirmesin. Lût kavmi de sizden pek uzak değil."
|