KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Kef-Zal-Be      ك ذ ب 

Bilerek yahut bilmeyerek bir şey veya olay hakkında olduğundan farklı haber vermek. Doğruluğun (sıdk) karşıtı kezib (kizb), bir konuda gerçeğe aykırı bilgi vermek. Olmayanı olmuş, olanı olmamış gibi gösteren gerçeğe uygun olmayan söz, haber. Yalan söylemek, gerçeğe aykırı konuşmak, palavra atmak, yalan üretmek, bir yalanla ilişkilendirmek, yanlış olmak, kesilmek, aldatmak, beklentileri hayal kırıklığına uğratmak. Yalan, uydurma, sahte olan.

tekzîb: bir şeyi yalana nisbet etmek. Kişiyle ilgili olan tekzîb “kişinin yalancı olduğunu ileri sürme, onu yalancılıkla suçlama”, olay ve haberle ilgili olan ise “onu yalan sayma” mânasına gelir ve bu yönüyle inkârla örtüşür.

kâzib/kezzâb: gerçek dışı konuşan, yalancı

Türkçe’ye girmiş türevler: tekzip, kazip

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 282 kez geçiyor.

Gövde(ler)

1 kez تَكْذِيب
11 kez كَذَبَ
33 kez كَذِب
5 kez كَذَّاب
2 kez كِذَّاب
176 kez كَذَّبَ
32 kez كَٰذِب
1 kez مَكْذُوب
21 kez مُّكَذِّبِين

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


تَكْذِيب
[HyperLink1] 85:19     تَكْذِيبٍ     tekƶībin     bir yalanlama
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي تَكْذِيبٍ

Belillezîne keferû fî tekzîb(tekzîbin).

Gerçek şu ki, inkâr edenler bir yalanlama içindedirler.
 


كَذَبَ
[HyperLink1] 2:10     يَكْذِبُونَ     yekƶibūne     yalancı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَهُمُ اللَّهُ مَرَضًا ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ

Fî kulûbihim maradun, fe zâdehumullâhu maradâ(maradan) ve lehum azâbun elîmun bi mâ kânû yekzibûn(yekzibûne).

Kalplerinde bir hastalık vardır da Allah onları hastalık yönünden daha ileri götürmüştür. Ve onlar için, yalancılık etmiş olmaları yüzünden acıklı bir azap öngörülmüştür.
 


كَذَبَ
[HyperLink1] 6:24     كَذَبُوا     keƶebū     yalan söylediler
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

انْظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ ۚ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

Unzur keyfe kezebû alâ enfusihim ve dalle anhum, mâ kânû yefterûn(yefterûne).

Bak da gör, nasıl yalan söylediler öz benliklerine karşı! Ve iftira için kullandıkları şeyler, onları bırakıp kayboldu.
 


كَذَبَ
[HyperLink1] 9:77     يَكْذِبُونَ     yekƶibūne     yalan söylüyor(lar)
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَأَعْقَبَهُمْ نِفَاقًا فِي قُلُوبِهِمْ إِلَىٰ يَوْمِ يَلْقَوْنَهُ بِمَا أَخْلَفُوا اللَّهَ مَا وَعَدُوهُ وَبِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ

Fe a’kabehum nifâkan fî kulûbihim ilâ yevmi yelkavnehu bi mâ ahlefullâhe mâ vaadûhu ve bi mâ kânû yekzibûn(yekzibûne).

Nihayet Allah, kendisine verdikleri söze ters düştüklerinden, yalana sapıp durduklarından, huzuruna çıkacakları güne kadar onların kalplerine ikiyüzlülük yerleştirdi.
 


كَذَبَ
[HyperLink1] 9:90     كَذَبُوا     keƶebū     yalan söyleyen(ler)
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَجَاءَ الْمُعَذِّرُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ لِيُؤْذَنَ لَهُمْ وَقَعَدَ الَّذِينَ كَذَبُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ سَيُصِيبُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

Ve câel muazzirûne minel a’râbi lî yu’zene lehum ve ka’adellezîne kezebûllâhe ve resûleh(resûlehu), se yusîbullezîne keferû minhum azâbun elîm(elîmun).

Göçebe Arapların özür bahane edenleri kendilerine izin verilmesi için geldiler; Allah´a ve resulüne yalan söyleyenler oturdular. Onların küfre sapanlarına korkunç bir azap erişecektir.
 


كَذَبَ
[HyperLink1] 11:18     كَذَبُوا     keƶebū     yalan söyleyen(ler)
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا ۚ أُولَٰئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَىٰ رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْأَشْهَادُ هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَىٰ رَبِّهِمْ ۚ أَلَا لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ

Ve men ezlemu mimmenifterâ alâllâhi kezibâ(keziben), ulâike yu´radûne alâ rabbihim ve yekûlul eşhâdu hâulâillezîne kezebû alâ rabbihim, e lâ lâ´netullâhi alâz zâlimîn(zâlimîne).

Yalan düzerek Allah´a iftira edenden daha zalim kim var? Onlar Rablerine arz edilecekler. Tanıklar diyecekler ki: "İşte bunlardır Rableri hakkında yalan uyduranlar." Herkes duysun ki, Allah´ın laneti zalimler üstünedir.
 


كَذَبَ
[HyperLink1] 12:27     فَكَذَبَتْ     fekeƶebet     kadın yalancıdır
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَإِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِنَ الصَّادِقِينَ

Ve in kâne kamîsuhu kudde min duburin fe kezebet ve huve mines sâdikîn(sâdikîne).

Eğer erkeğin gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir. Bu durumda erkek, doğru sözlülerdendir."
 


كَذَبَ
[HyperLink1] 12:110     كُذِبُوا     kuƶibū     yalanlandıklarını
 
Fiil    Edilgen     3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

حَتَّىٰ إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَاءَهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَنْ نَشَاءُ ۖ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ

Hattâ izestey’eser rusulu ve zannû ennehum kad kuzibû câehum nasrunâ fe nucciye men neşâ’(neşâu), ve lâ yureddu be’sunâ anil kavmil mucrimîn(mucrimîne).

Ne zaman ki resuller ümitsizliğe düşüp yalanlandıkları kanısına vardılar, işte o zaman yardımımız kendilerine ulaştı da dilediklerimiz kurtarıldı. Azabımız suçlular topluluğundan geri çevrilemez.
 


كَذَبَ
[HyperLink1] 36:15     تَكْذِبُونَ     tekƶibūne     yalan söylüyorsunuz
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قَالُوا مَا أَنْتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَمَا أَنْزَلَ الرَّحْمَٰنُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا تَكْذِبُونَ

Kâlû mâ entum illâ beşerun mislunâ ve mâ enzeler rahmânu min şey’in in entum illâ tekzibûn(tekzibûne).

Kent halkı dedi ki: "Siz, bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz."
 


كَذَبَ
[HyperLink1] 39:32     كَذَبَ     keƶebe     yalan uydurandan
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللَّهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ إِذْ جَاءَهُ ۚ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِرِينَ

Fe men azlemu mimmen kezzebe alâllâhi ve kezzebe bis sıdkı iz câeh(câehu), e leyse fî cehenneme mesven lil kâfirîn(kâfirîne).

Allah hakkında yalan düzenden ve kendisine gelen doğruyu yalanlayandan daha zalim kim vardır? Cehennemde kafirler için bir barınak yok mu?
 


كَذَبَ
[HyperLink1] 39:60     كَذَبُوا     keƶebū     yalan uyduranların
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ تَرَى الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَى اللَّهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌ ۚ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّرِينَ

Ve yevmel kıyâmeti terellezîne kezebû alallâhi vucûhuhum musveddeh(musveddetun), e leysefî cehenneme mesven lil mutekebbirîn(mutekebbirîne).

Allah´a yalan isnat edenleri, kıyamet günü yüzleri simsiyah halde görürsün. Kibirliler için cehennemde bir barınak mı yok!
 


كَذَبَ
[HyperLink1] 53:11     كَذَبَ     keƶebe     yanılmadı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَىٰ

Mâ kezebel fuâdu mâ reâ.

Kalp yalanlamadı gördüğünü.
 


كَذِب
[HyperLink1] 3:75     الْكَذِبَ     l-keƶibe     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَمِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مَنْ إِنْ تَأْمَنْهُ بِقِنْطَارٍ يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ إِنْ تَأْمَنْهُ بِدِينَارٍ لَا يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ إِلَّا مَا دُمْتَ عَلَيْهِ قَائِمًا ۗ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لَيْسَ عَلَيْنَا فِي الْأُمِّيِّينَ سَبِيلٌ وَيَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Ve min ehlil kitâbi men in te’menhu bi kıntârin yueddihî ileyk(ileyke), ve minhum men in te’menhu bi dînârin lâ yueddihî ileyke illâ mâ dumte aleyhi kâimâ(kâimen), zâlike bi ennehum kâlû leyse aleynâ fîl ummiyyîne sebîl(sebîlun), ve yekûlûne alâllâhil kezibe ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).

Ehlikitap´tan öylesi vardır ki, ona yüklerle emanet teslim etsen onu sana iade eder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dînar emanet etsen, tepesine çökmedikçe onu sana geri vermez. Bunun sebebi şudur: Onlar: "Ümmîlerin, bizim aleyhimize yol bulmaları mümkün değildir." demişlerdir. Onlar, bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler.
 


كَذِب
[HyperLink1] 3:78     الْكَذِبَ     l-keƶibe     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِنَّ مِنْهُمْ لَفَرِيقًا يَلْوُونَ أَلْسِنَتَهُمْ بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ وَيَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Ve inne minhum le ferîkan yelvûne elsinetehum bil kitâbi li tahsebûhu minel kitâbi ve mâ huve minel kitâb(kitâbi), ve yekûlûne huve min indillâhi ve mâ huve min indillâh(indillâhi), ve yekûlûne alâllâhil kezibe ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).

Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap´tan olmayan birşeyi siz Kitap´tan sanasınız diye, dillerini Kitap´la eğip bükerler. O, Allah katında olmadığı halde, "Bu, Allah katındandır." derler. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler.
 


كَذِب
[HyperLink1] 3:94     الْكَذِبَ     l-keƶibe     bir yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَمَنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Fe menifterâ alâllâhil kezibe min ba’di zâlike fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).

Artık bundan sonra kim yalan düzüp Allah´a iftira ederse böyleleri zalimlerin ta kendileridir.
 


كَذِب
[HyperLink1] 4:50     الْكَذِبَ     l-keƶibe     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

انْظُرْ كَيْفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ ۖ وَكَفَىٰ بِهِ إِثْمًا مُبِينًا

Unzur keyfe yefterûne alâllâhil kezib(kezibe) ve kefâ bihî ismen mubînâ(mubînen).

Bir bak, nasıl yalan düzüp iftira ediyorlar Allah´a! Açık günah olarak bu yeter.
 


كَذِب
[HyperLink1] 5:41     لِلْكَذِبِ     lilkeƶibi     yalana
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ لَا يَحْزُنْكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ مِنَ الَّذِينَ قَالُوا آمَنَّا بِأَفْوَاهِهِمْ وَلَمْ تُؤْمِنْ قُلُوبُهُمْ ۛ وَمِنَ الَّذِينَ هَادُوا ۛ سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ سَمَّاعُونَ لِقَوْمٍ آخَرِينَ لَمْ يَأْتُوكَ ۖ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ مِنْ بَعْدِ مَوَاضِعِهِ ۖ يَقُولُونَ إِنْ أُوتِيتُمْ هَٰذَا فَخُذُوهُ وَإِنْ لَمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُوا ۚ وَمَنْ يُرِدِ اللَّهُ فِتْنَتَهُ فَلَنْ تَمْلِكَ لَهُ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۚ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَمْ يُرِدِ اللَّهُ أَنْ يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمْ ۚ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ ۖ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ

Yâ eyyuher resûlu lâ yahzunkellezîne yusâriûne fîl kufri minellezîne kâlû âmennâ bi efvâhihim ve lem tu’min kulûbuhum, ve minellezîne hâdû semmâûne lil kezibi semmâûne li kavmin âharîne lem ye’tuk(ye’tuke) yuharrifûnel kelime min ba’di mevâdııh(mevâdııhî), yekûlûne in utîtum hâzâ fe huzûhu ve in lem tu’tevhu fahzerû ve men yuridillâhu fitnetehu fe len temlike lehu minallâhi şey’â(şey’en) ulâikellezîne lem yuridillâhu en yutahhire kulûbehum lehum fîd dunyâ hızyun ve lehum fîl âhıreti azâbun azîm(azîmun).

Ey resul! Kalpleri inanmamış olduğu halde ağızlarıyla "inandık" diyenlerin küfürde yarışırcasına koşanları seni üzmesin. Yahudilerden bazıları yalancılık etmek için dinlerler; huzuruna çıkmamış olan başka bir topluluk için dinlerler. Yerlerine oturmuş kelimeleri, yapılarını bozup değiştirirler. "Size şu verilirse alın, eğer o verilmezse çekinin." derler. Allah birini fitneye çarptırmak isterse sen onun için Allah karşısında hiçbir şey yapamazsın. Bunlar o kişilerdir ki, Allah kalplerini temizlemek istemiyor. Dünyada bir rezillik vardır onlar için; âhirette de büyük bir azap var onlara.
 


كَذِب
[HyperLink1] 5:42     لِلْكَذِبِ     lilkeƶibi     yalana
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ أَكَّالُونَ لِلسُّحْتِ ۚ فَإِنْ جَاءُوكَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ أَوْ أَعْرِضْ عَنْهُمْ ۖ وَإِنْ تُعْرِضْ عَنْهُمْ فَلَنْ يَضُرُّوكَ شَيْئًا ۖ وَإِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ

Semmâûne lil kezibi ekkâlûne lis suht(suhti) fe in câuke fahkum beynehum ev a’rıd anhum, ve in tu’rıd anhum fe len yedurrûke şey’â(şey’en) ve in hakemte fahkum beynehum bil kıst(kıstı) innallâhe yuhıbbul muksıtîn(muksıtîne).

Yalana iyice kulak verirler, haramı tıka-basa yerler. Sana geldiklerinde ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama aralarında hükmedersen, adaletle hükmet. Allah, adaletle hükmedenleri/adaleti ayakta tutanları sever.
 


كَذِب
[HyperLink1] 5:103     الْكَذِبَ     l-keƶibe     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

مَا جَعَلَ اللَّهُ مِنْ بَحِيرَةٍ وَلَا سَائِبَةٍ وَلَا وَصِيلَةٍ وَلَا حَامٍ ۙ وَلَٰكِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ ۖ وَأَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ

Mâ cealallâhu min bahîretin ve lâ sâibetin ve lâ vasîletin ve lâ hâmin ve lâkinnellezîne keferû yefterûne alâllâhi kezib(kezibe) ve ekseruhum lâ ya’kılûn(ya’kılûne).

Allah ne bahîre yapmıştır ne sâibe ne vasîle ne de hâm. Ne var ki küfre sapanlar yalan uydurarak Allah´a iftira ediyorlar ve çokları da akıl erdiremiyorlar.
 


كَذِب
[HyperLink1] 6:21     كَذِبًا     keƶiben     yalanı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۗ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ

Ve men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bi âyâtih(âyatihî), innehu lâ yuflihuz zâlimûn(zâlimûne).

Yalan düzerek Allah´a iftira eden yahut O´nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır? Şu da bir gerçek ki, zalimler asla kurtulamazlar!
 


كَذِب
[HyperLink1] 6:93     كَذِبًا     keƶiben     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ قَالَ أُوحِيَ إِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ إِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَنْ قَالَ سَأُنْزِلُ مِثْلَ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ ۗ وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الظَّالِمُونَ فِي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلَائِكَةُ بَاسِطُو أَيْدِيهِمْ أَخْرِجُوا أَنْفُسَكُمُ ۖ الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنْتُمْ عَنْ آيَاتِهِ تَسْتَكْبِرُونَ

Ve men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kâle ûhıye ileyye ve lem yûha ileyhi şey’un ve men kâle seunzilu misle mâ enzelallâh(enzelallâhu), ve lev terâ iziz zâlimûne fî gamerâtil mevti vel melâiketu bâsitû eydîhim, ahricû enfusekum, el yevme tuczevne azâbel hûni bimâ kuntum tekûlûne alâllâhi gayrel hakkı ve kuntum an âyâtihi testekbirûn(testekbirûne).

Yalan düzüp Allah´a iftira eden veya kendine bir şey vahyedilmediği halde "Bana vahyedildi" diyen kişi ile, "Allah´ın ayet indirdiği gibi ben de indireceğim" diyen kimseden daha zalim kim vardır? Bir görsen o zalimleri ölüm dalgaları içindeyken. Melekler ellerini uzatmış, "Çıkarın canlarınızı!" diye! "Bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız; çünkü Allah´a karşı gerçek dışı şeyler söylüyorsunuz ve çünkü O´nun ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz."
 


كَذِب
[HyperLink1] 6:144     كَذِبًا     keƶiben     bir yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَمِنَ الْإِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِ ۗ قُلْ آلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الْأُنْثَيَيْنِ أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الْأُنْثَيَيْنِ ۖ أَمْ كُنْتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ وَصَّاكُمُ اللَّهُ بِهَٰذَا ۚ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Ve minel ibilisneyni ve minel bakarisneyn(bakarisneyni), kul âz zekereyni harreme emil unseyeyni emmeştemelet aleyhi erhâmul unseyeyn(unseyeyni), em kuntum şuhedâe iz vassâkumullâhu bi hâzâ, fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben li yudillen nâse bi gayri ilm(ilmin), innallâhe lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerince kuşatılanı mı? Yoksa Allah size bunu önerirken siz de tanıklık mı ediyordunuz?" İlim dışı bir şekilde insanları şaşırtmak için yalan düzüp Allah´a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Allah, zulme sapan bir topluluğa kılavuzluk etmiyor.
 


كَذِب
[HyperLink1] 7:37     كَذِبًا     keƶiben     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۚ أُولَٰئِكَ يَنَالُهُمْ نَصِيبُهُمْ مِنَ الْكِتَابِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَاءَتْهُمْ رُسُلُنَا يَتَوَفَّوْنَهُمْ قَالُوا أَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ ۖ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ

Fe men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev kezzebe bi âyâtih(âyâtihi) ulâike yenâluhum nasîbuhum minel kitâb(kitâbi), hattâ izâ câethum rusulunâ yeteveffevnehum kâlû eyne mâ kuntum ted´ûne min dûnillâh(dûnillâhi) kâlû dallû annâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne).

Yalan düzerek Allah´a iftira eden yahut O´nun ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim vardır? İşte bunların Kitap´tan nasipleri kendilerine ulaşır, nihayet elçilerimiz onlara gelip canlarını alırken şöyle derler: "Allah dışındaki yakardıklarınız nerede?" Şu cevabı verirler: "Bizden uzaklaşıp kayboldular." Böylece, öz benlikleri aleyhine kendilerinin kafir olduğuna tanıklık ettiler.
 


كَذِب
[HyperLink1] 7:89     كَذِبًا     keƶiben     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قَدِ افْتَرَيْنَا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا إِنْ عُدْنَا فِي مِلَّتِكُمْ بَعْدَ إِذْ نَجَّانَا اللَّهُ مِنْهَا ۚ وَمَا يَكُونُ لَنَا أَنْ نَعُودَ فِيهَا إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ رَبُّنَا ۚ وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا ۚ عَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْنَا ۚ رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ

Kadiftereynâ alallâhi keziben in udnâ fî milletikum ba’de iz necceynallâhu minhâ, ve mâ yekûnu lenâ en neûde fîhâ illâ en yeşâallahu rabbunâ, vesia rabbunâ kulle şey’in ilmen, alallâhi tevekkelnâ, rabbeneftah beynenâ ve beyne kavminâ bil hakkı ve ente hayrul fâtihîn(fâtihîne).

"Allah bizi, milletimizden kurtardıktan sonra tekrar ona dönersek yalan düzüp Allah´a iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah istemediği sürece, sizin milletinize dönmemiz söz konusu edilemez. Rabbimiz, bilgice herşeyi kuşatmıştır. Allah´a dayanıp güvendik biz. Ey Rabbimiz! Toplumumuzla bizim aramızda hak ile hükmet. Sen, çözüm getirenlerin en hayırlısısın."
 


كَذِب
[HyperLink1] 10:17     كَذِبًا     keƶiben     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۚ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ

Fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bi âyâtih(âyâtihî), innehû lâ yuflihul mucrimûn(mucrimûne).

Yalan düzerek Allah´a iftira eden yahut onun ayetlerini yalanlayan kişiden daha zalim kim var? Şu bir gerçek ki, suçlular iflah etmezler.
 


كَذِب
[HyperLink1] 10:60     الْكَذِبَ     l-keƶibe     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَمَا ظَنُّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ

Ve mâ zannullezîne yefterûne alâllahil kezibe yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), innallâhe le zû fadlın alen nâsi ve lâkinne ekserehum lâ yeşkurûn(yeşkurûne).

Yalanı Allah´a yakıştıranlar, kıyamet günü hakkında ne düşünüyorlar? Allah, insanlara karşı elbette lütuf sahibidir, fakat onların çokları şükretmiyorlar.
 


كَذِب
[HyperLink1] 10:69     الْكَذِبَ     l-keƶibe     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قُلْ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَ

Kul innellezîne yefterûne alâllâhil kezibe lâ yuflihûn(yuflihûne).

De ki: "Allah hakkında yalan düzüp iftira edenler iflah etmeyeceklerdir!"
 


كَذِب
[HyperLink1] 11:18     كَذِبًا     keƶiben     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا ۚ أُولَٰئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَىٰ رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْأَشْهَادُ هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَىٰ رَبِّهِمْ ۚ أَلَا لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ

Ve men ezlemu mimmenifterâ alâllâhi kezibâ(keziben), ulâike yu´radûne alâ rabbihim ve yekûlul eşhâdu hâulâillezîne kezebû alâ rabbihim, e lâ lâ´netullâhi alâz zâlimîn(zâlimîne).

Yalan düzerek Allah´a iftira edenden daha zalim kim var? Onlar Rablerine arz edilecekler. Tanıklar diyecekler ki: "İşte bunlardır Rableri hakkında yalan uyduranlar." Herkes duysun ki, Allah´ın laneti zalimler üstünedir.
 


كَذِب
[HyperLink1] 12:18     كَذِبٍ     keƶibin     yalandan
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَجَاءُوا عَلَىٰ قَمِيصِهِ بِدَمٍ كَذِبٍ ۚ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنْفُسُكُمْ أَمْرًا ۖ فَصَبْرٌ جَمِيلٌ ۖ وَاللَّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَىٰ مَا تَصِفُونَ

Ve câû alâ kamîsıhî bi demin kezib(kezibin), kâle bel sevvelet lekum enfusukum emrâ(emren), fe sabrun cemîl(cemîlun), vallâhul musteânu alâ mâ tesıfûn(tesıfûne).

Yûsuf´un gömleği üstüne sahte bir kan çalmışlardı, getirdiler. Babaları dedi ki: "İş, söylediğiniz gibi değil. Nefisleriniz sizi aldatıp bir işe itmiş. Artık bana düşen, güzelce sabretmek. Anlattıklarınıza karşı yalnız müsteân olan Allah´tan yardım istenir."
 


كَذِب
[HyperLink1] 16:62     الْكَذِبَ     l-keƶibe     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَيَجْعَلُونَ لِلَّهِ مَا يَكْرَهُونَ وَتَصِفُ أَلْسِنَتُهُمُ الْكَذِبَ أَنَّ لَهُمُ الْحُسْنَىٰ ۖ لَا جَرَمَ أَنَّ لَهُمُ النَّارَ وَأَنَّهُمْ مُفْرَطُونَ

Ve yec’alûne lillâhi mâ yekrehûne ve tesıfu elsinetuhumul kezibe enne lehumul husnâ, lâ cereme enne lehumun nâre ve ennehum mufretûn(mufretûne).

Kendilerinin bile çirkin bulacağı şeyleri Allah´a isnat ediyorlar. Dilleri de yalan düzüp donatıyor: En ileri güzellik onlarınmış! Kuşkusuz olan şu: Onlar için ateş vardır. Ve ona en önden gideceklerdir.
 


كَذِب
[HyperLink1] 16:105     الْكَذِبَ     l-keƶibe     yalanı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

إِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ

İnnemâ yefterîl kezibellezîne lâ yu’minûne bi âyâtillâhi ve ulâike humul kâzibûn(kâzibûne).

Yalanı ancak, Allah´ın ayetlerine inanmayanlar uydururlar. Yalancılık edenler onların ta kendileridir.
 


كَذِب
[HyperLink1] 16:116     الْكَذِبَ     l-keƶibe     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَا تَقُولُوا لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَٰذَا حَلَالٌ وَهَٰذَا حَرَامٌ لِتَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ ۚ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَ

Ve lâ tekûlû limâ tesıfu elsinetukumul kezibe hâzâ halâlun ve hâzâ harâmun li tefterû alâllâhil kezib(kezibe), innellezîne yefterûne alâllâhil kezibe lâ yuflihûn(yuflihûne).

Yalan düzerek Allah´a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da haramdır!" demeyin. Yalan düzerek Allah´a iftira edenler kurtulamazlar.
 


كَذِب
[HyperLink1] 16:116     الْكَذِبَ     l-keƶibe     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَا تَقُولُوا لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَٰذَا حَلَالٌ وَهَٰذَا حَرَامٌ لِتَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ ۚ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَ

Ve lâ tekûlû limâ tesıfu elsinetukumul kezibe hâzâ halâlun ve hâzâ harâmun li tefterû alâllâhil kezib(kezibe), innellezîne yefterûne alâllâhil kezibe lâ yuflihûn(yuflihûne).

Yalan düzerek Allah´a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da haramdır!" demeyin. Yalan düzerek Allah´a iftira edenler kurtulamazlar.
 


كَذِب
[HyperLink1] 16:116     الْكَذِبَ     l-keƶibe     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَا تَقُولُوا لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَٰذَا حَلَالٌ وَهَٰذَا حَرَامٌ لِتَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ ۚ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَ

Ve lâ tekûlû limâ tesıfu elsinetukumul kezibe hâzâ halâlun ve hâzâ harâmun li tefterû alâllâhil kezib(kezibe), innellezîne yefterûne alâllâhil kezibe lâ yuflihûn(yuflihûne).

Yalan düzerek Allah´a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da haramdır!" demeyin. Yalan düzerek Allah´a iftira edenler kurtulamazlar.
 


كَذِب
[HyperLink1] 18:5     كَذِبًا     keƶiben     yalandan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

مَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِآبَائِهِمْ ۚ كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ ۚ إِنْ يَقُولُونَ إِلَّا كَذِبًا

Mâ lehum bihî min ilmin ve lâ li âbâihim, keburet kelimeten tahrucu min efvâhihim, in yekûlûne illâ kezibâ(keziben).

Ona ilişkin ne kendilerinin bir ilmi vardır ne de atalarının. Söz olarak ne büyüktür ağızlarından çıkıveren! Onlar bir yalandan başka şey söylemiyorlar.
 


كَذِب
[HyperLink1] 18:15     كَذِبًا     keƶiben     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

هَٰؤُلَاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً ۖ لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ ۖ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا

Hâulâi kavmunettehazû min dûnihî âliheh(âliheten), lev lâ ye´tûne aleyhim bi sultânin beyyin(beyyinin), fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi kezibâ(keziben).

"Şunlar, şu kavmimiz O´ndan başka ilahlar edindiler. Onlar hakkında açık bir kanıt getirselerdi ya! Yalan düzerek Allah´a iftira edenden daha zalim kim olabilir?!"
 


كَذِب
[HyperLink1] 20:61     كَذِبًا     keƶiben     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قَالَ لَهُمْ مُوسَىٰ وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍ ۖ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرَىٰ

Kâle lehum mûsâ veylekum lâ tefterû alallâhi keziben fe yushıtekum bi azâb(azâbin), ve kad hâbe menifterâ.

Mûsa onlara dedi ki: "Yazıklar olsun size, yalan düzerek Allah´a iftira etmeyin! Yoksa bir azap ile kökünüzü kurutur. İftira eden, perişan olmuştur."
 


كَذِب
[HyperLink1] 23:38     كَذِبًا     keƶiben     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ

İn huve illâ raculunifterâ alâllâhi keziben ve mâ nahnu lehu bi mu’minîn(mu’minîne).

"O, yalan düzüp Allah´a iftira eden bir adamdan başkası değil. Biz ona inanmıyoruz."
 


كَذِب
[HyperLink1] 29:68     كَذِبًا     keƶiben     yalanı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُ ۚ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِرِينَ

Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev kezzebe bil hakkı lemmâ câeh(câehu), e leyse fî cehenneme mesven lil kâfirîn(kâfirîne).

Yalan düzüp Allah´a iftira eden, yahut kendisine geldiği zaman hakkı yalanlayan kişiden daha zalim kim vardır? Cehennemde değil midir kâfirlerin barınağı?
 


كَذِب
[HyperLink1] 34:8     كَذِبًا     keƶiben     bir yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

أَفْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَمْ بِهِ جِنَّةٌ ۗ بَلِ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ فِي الْعَذَابِ وَالضَّلَالِ الْبَعِيدِ

Efterâ alâllahi keziben em bihî cinneh(cinnetun), belillezîne lâ yûminûne bil âhireti fîl azâbi ved dalâlil baîd(baîdi).

"Yalan düzüp Allah´a iftira mı ediyor, yoksa çıldırmış mı bu?" Hayır, söyledikleri gibi değil! Gerçek şu ki, âhirete inanmayanlar, dönüşü olmayan bir sapıklık ve bir azap içindedirler.
 


كَذِب
[HyperLink1] 40:28     كَذِبُهُ     keƶibuhu     yalanı
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْ ۖ وَإِنْ يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ ۖ وَإِنْ يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ

Ve kâle raculun mû’minun min âli fir’avne yektumu îmânehû e taktulûne raculen en yekûle rabbiyallâhu ve kad câekum bil beyyinâti min rabbikum, ve in yeku kâziben fe aleyhi kezibuh(kezibuhu), ve in yeku sâdikan yusibkum ba’dullezî yeidukum, innallâhe lâ yehdî men huve musrifun kezzâb(kezzâbun).

Firavun hanedanından, imanını gizleyen bir adam şöyle konuştu: "Rabbim Allah´tır, dediği için bir adamı öldürüyor musunuz? Üstelik size, Rabbinizden açık seçik deliler de getirdi. Eğer yalancıysa yalancılığı kendi aleyhinedir. Eğer doğru sözlü ise size vaat ettiklerinden bir kısmı başınıza gelir. Kuşkusuz, Allah, haddi aşan yalancıları doğruya ulaştırmaz."
 


كَذِب
[HyperLink1] 42:24     كَذِبًا     keƶiben     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا ۖ فَإِنْ يَشَإِ اللَّهُ يَخْتِمْ عَلَىٰ قَلْبِكَ ۗ وَيَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ ۚ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

Em yekûlûnefterâ alâllâhi kezibâ(keziben), fe in yeşeillâhu yahtim alâ kalbik(kalbike), ve yemhullâhul bâtıla ve yuhıkkul hakka bi kelimâtih(kelimâtihî), innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

Yoksa, "yalan düzüp Allah´a iftira etti" mi diyorlar? Allah dilerse senin kalbini mühürler; bâtılı mahveder ve hakkı kendi sözleriyle gerçekleştirir. Kuşkusuz O, göğüslerin özündekini çok iyi bilir.
 


كَذِب
[HyperLink1] 58:14     الْكَذِبِ     l-keƶibi     yalan
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ تَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مَا هُمْ مِنْكُمْ وَلَا مِنْهُمْ وَيَحْلِفُونَ عَلَى الْكَذِبِ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

E lem tere ilellezîne tevellev kavmen gadıballâhu aleyhim, mâ hum minkum ve lâ minhum ve yahlifûne alel kezibi ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).

Allah´ın kendilerine öfkelendiği bir kavmi dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardan. Bilip durdukları halde yalana yemin ediyorlar.
 


كَذِب
[HyperLink1] 61:7     الْكَذِبَ     l-keƶibe     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُوَ يُدْعَىٰ إِلَى الْإِسْلَامِ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhil kezibe ve huve yud’â ilel islâm, vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).

İslam´a/Allah´a teslim olmaya çağrılıp durduğu halde, yalanlar düzerek Allah´a iftira edenden daha zalim kim vardır? Allah, zulme bulaşmış kişiler topluluğunu doğruya ve güzele iletmez.
 


كَذِب
[HyperLink1] 72:5     كَذِبًا     keƶiben     yalan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَأَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ تَقُولَ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا

Ve ennâ zanennâ en len tekûlel insu vel cinnu alâllâhi kezibâ(keziben).

"Biz sanmıştık ki, ne insanlar ne de cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler."
 


كَذَّاب
[HyperLink1] 38:4     كَذَّابٌ     keƶƶābun     yalancı
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَعَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ ۖ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هَٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌ

Ve acibû en câehum munzirun minhum ve kâlel kâfirûne hâzâ sâhırun kezzâb(kezzâbun).

Kendi içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldi diye şaşıp kaldılar. Ve şöyle dedi bu nankörler: "Bu adam yalanlar düzen bir büyücü..."
 


كَذَّاب
[HyperLink1] 40:24     كَذَّابٌ     keƶƶābun     yalancı
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ

İlâ fir’avne ve hâmâne ve kârûne fe kâlû sâhirun kezzâb(kezzâbun).

Firavun´a, Hâmân´a ve Karun´a göndermiştik de onlar şöyle demişlerdi: "Tam yalancı bir sihirbazdır bu!"
 


كَذَّاب
[HyperLink1] 40:28     كَذَّابٌ     keƶƶābun     yalancı
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْ ۖ وَإِنْ يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ ۖ وَإِنْ يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ

Ve kâle raculun mû’minun min âli fir’avne yektumu îmânehû e taktulûne raculen en yekûle rabbiyallâhu ve kad câekum bil beyyinâti min rabbikum, ve in yeku kâziben fe aleyhi kezibuh(kezibuhu), ve in yeku sâdikan yusibkum ba’dullezî yeidukum, innallâhe lâ yehdî men huve musrifun kezzâb(kezzâbun).

Firavun hanedanından, imanını gizleyen bir adam şöyle konuştu: "Rabbim Allah´tır, dediği için bir adamı öldürüyor musunuz? Üstelik size, Rabbinizden açık seçik deliler de getirdi. Eğer yalancıysa yalancılığı kendi aleyhinedir. Eğer doğru sözlü ise size vaat ettiklerinden bir kısmı başınıza gelir. Kuşkusuz, Allah, haddi aşan yalancıları doğruya ulaştırmaz."
 


كَذَّاب
[HyperLink1] 54:25     كَذَّابٌ     keƶƶābun     yalancıdır
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ

E ulkıyez zikru aleyhi min beyninâ bel huve kezzâbun eşir(eşirun).

"Aramızdan öğüt ona mı verildi? Hayır, o yalancı küstahın biridir."
 


كَذَّاب
[HyperLink1] 54:26     الْكَذَّابُ     l-keƶƶābu     yalancı
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ

Se ya’lemûne gaden menil kezzâbul eşir(eşiru).

Yarın bilecekler, kimmiş yalancı küstah!
 


كِذَّاب
[HyperLink1] 78:28     كِذَّابًا     kiƶƶāben     tekzib ile
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كِذَّابًا

Ve kezzebû bi âyâtinâ kizzâbâ(kizzâben).

Ayetlerimizi pervasızca yalanlamışlardı.
 


كِذَّاب
[HyperLink1] 78:35     كِذَّابًا     kiƶƶāben     yalan
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Dişil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًا

Lâ yes’meûne fîhâ lagven ve lâ kizzâbâ(kizzâben).

Orada ne bir boş söz duyarlar ne de bir yalan.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 2:39     وَكَذَّبُوا     ve keƶƶebū     ve yalanlayan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nâr(nârı), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Nankörlüğe sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar, ateşin dostu olacaklardır. Onlar orada sürekli kalacaklardır.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 2:87     كَذَّبْتُمْ     keƶƶebtum     yalanlayacak
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِنْ بَعْدِهِ بِالرُّسُلِ ۖ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ ۗ أَفَكُلَّمَا جَاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَىٰ أَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقًا كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقًا تَقْتُلُونَ

Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne).

Yemin olsun ki, Mûsa´ya Kitap´ı verdik. Ve arkasından da resuller gönderdik. Meryem oğlu İsa´ya da açık-seçik deliller verdik ve kendisini Ruhulkudüs´le güçlendirdik. Bir resulün size, nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük taslamadınız mı? Bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 3:11     كَذَّبُوا     keƶƶebū     onlar da yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

كَدَأْبِ آلِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ ۗ وَاللَّهُ شَدِيدُ الْعِقَابِ

Ke de’bi âli fir’avne, vellezîne min kablihim kezzebû bi âyâtinâ, fe ehazehumullâhu bi zunûbihim vallâhu şedîdul ıkâb(ıkâbi).

Tıpkı Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin durumu gibi. Ayetlerimizi yalanlamışlardı da Allah, onları günahları yüzünden yakalamıştı. Allah, cezayı çok şiddetli vermektedir.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 3:184     كَذَّبُوكَ     keƶƶebūke     seni yalanladılarsa
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ جَاءُوا بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُنِيرِ

Fe in kezzebûke fe kad kuzzibe rusulun min kablike câu bil beyyinâti vez zuburi vel kitâbil munîr(munîri).

Seni yalanladılarsa, senden önce de resuller yalanlandı. Açık-seçik deliller, kutsal sayfalar ve aydınlatıcı Kitap´ı getirmişlerdi onlar.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 3:184     كُذِّبَ     kuƶƶibe     yalanlanmıştı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ جَاءُوا بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُنِيرِ

Fe in kezzebûke fe kad kuzzibe rusulun min kablike câu bil beyyinâti vez zuburi vel kitâbil munîr(munîri).

Seni yalanladılarsa, senden önce de resuller yalanlandı. Açık-seçik deliller, kutsal sayfalar ve aydınlatıcı Kitap´ı getirmişlerdi onlar.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 5:10     وَكَذَّبُوا     ve keƶƶebū     ve yalanlayanlar ise
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ

Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbul cehîm(cehîmî).

Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, bunlar cehennemin dostlarıdırlar.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 5:70     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

لَقَدْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَأَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ رُسُلًا ۖ كُلَّمَا جَاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَىٰ أَنْفُسُهُمْ فَرِيقًا كَذَّبُوا وَفَرِيقًا يَقْتُلُونَ

Lekad ehaznâ mîsâka benî isrâîle ve erselnâ ileyhim rusulâ(rusulen) kullemâ câehum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusuhum ferîkan kezzebû ve ferîkan yaktulûn(yaktulûne).

Yemin olsun ki biz, İsrailoğullarının kesin sözlerini almış da onlara resuller göndermiştik. Ne zaman bir resul onlara nefislerinin hoşlanmadığı birşeyi getirdiyse bir kısmını yalanladılar; bir kısmını da öldürüyorlardı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 5:86     وَكَذَّبُوا     ve keƶƶebū     ve yalanlayanlar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ

Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbul cahîm(cahîmi).

Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlar da cehennemin dostlarıdır.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 6:5     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَقَدْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ ۖ فَسَوْفَ يَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ

Fe kad kezzebû bil hakkı lemmâ câehum, fe sevfe ye’tîhim enbâû mâ kânûbihî yestehziûn(yestehziûne).

Böylece hakkı, kendilerine geldiği anda yalanladılar. Fakat yakında onlara, alay etmekte oldukları şeyin haberleri gelecektir.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 6:21     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanlayandan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۗ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ

Ve men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bi âyâtih(âyatihî), innehu lâ yuflihuz zâlimûn(zâlimûne).

Yalan düzerek Allah´a iftira eden yahut O´nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır? Şu da bir gerçek ki, zalimler asla kurtulamazlar!
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 6:27     نُكَذِّبَ     nukeƶƶibe     yalanlamasaydık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

Ve lev terâ iz vukıfû alen nâri fe kâlû yâ leytenâ nureddu ve lâ nukezzibe bi âyâti rabbinâ ve nekûne minel mu’minîn(mu’minîne).

Ah bir görsen, ateşin başında durdurulup da şöyle dediklerini: "Ne olurdu, geri gönderilsek, Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve müminlerden oluversek."
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 6:31     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan(lar)
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللَّهِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلَىٰ مَا فَرَّطْنَا فِيهَا وَهُمْ يَحْمِلُونَ أَوْزَارَهُمْ عَلَىٰ ظُهُورِهِمْ ۚ أَلَا سَاءَ مَا يَزِرُونَ

Kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâh(likâillâhi) hattâ izâ câethumus sâatu bagteten kâlû yâ hasretenâ alâ mâ farratnâ fîhâ ve hum yahmilûne evzârehum alâ zuhûrihim, e lâ sâe mâ yezirûn(yezirûne).

Allah´ın huzuruna varmayı yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğramıştır. Sonunda o saat ansızın kendilerine gelip çatınca, sırtlarında günahlarını taşır bir halde şöyle demişlerdir: "Dünya hayatında düşdüğümüz aşırılıklardan dolayı vay hasretimize!" Dikkat edin! Ne kötü şeylerdir taşıyıp durdukları.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 6:33     يُكَذِّبُونَكَ     yukeƶƶibūneke     seni yalanlamıyorlar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قَدْ نَعْلَمُ إِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذِي يَقُولُونَ ۖ فَإِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلَٰكِنَّ الظَّالِمِينَ بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ

Kad na’lemu, innehu le yahzunukellezî yekûlûne fe innehum lâ yukezzibûneke ve lâkinnez zâlimînebi âyâtillâhi yechadûn(yechadûne).

Söylediklerinin seni kederlendirdiğini çok iyi biliyoruz. Gerçek şu ki, onlar seni yalanlamıyorlar; o zalimler Allah´ın ayetlerine karşı direnmekteler.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 6:34     كُذِّبَتْ     kuƶƶibet     yalanlanmıştı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلَىٰ مَا كُذِّبُوا وَأُوذُوا حَتَّىٰ أَتَاهُمْ نَصْرُنَا ۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللَّهِ ۚ وَلَقَدْ جَاءَكَ مِنْ نَبَإِ الْمُرْسَلِينَ

Ve lekad kuzzibet rusulun min kablike fe saberû alâ mâ kuzzibû ve ûzû hattâ etâhum nasrunâ, ve lâ mubeddile li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), ve lekad câeke min nebeil murselîn(murselîne).

Yemin olsun ki, senden önce de resuller yalanlanmış ama yalanlanmalarına, eziyet görmelerine sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı. Allah´ın kelimelerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Yemin olsun, elçi olarak gönderilenlerin haberinden bir kısmı sana da gelmiştir.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 6:34     كُذِّبُوا     kuƶƶibū     yalanlanmalarına
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلَىٰ مَا كُذِّبُوا وَأُوذُوا حَتَّىٰ أَتَاهُمْ نَصْرُنَا ۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللَّهِ ۚ وَلَقَدْ جَاءَكَ مِنْ نَبَإِ الْمُرْسَلِينَ

Ve lekad kuzzibet rusulun min kablike fe saberû alâ mâ kuzzibû ve ûzû hattâ etâhum nasrunâ, ve lâ mubeddile li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), ve lekad câeke min nebeil murselîn(murselîne).

Yemin olsun ki, senden önce de resuller yalanlanmış ama yalanlanmalarına, eziyet görmelerine sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı. Allah´ın kelimelerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Yemin olsun, elçi olarak gönderilenlerin haberinden bir kısmı sana da gelmiştir.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 6:39     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan(lar)
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِ ۗ مَنْ يَشَإِ اللَّهُ يُضْلِلْهُ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ summun ve bukmun fîz zulumât(zulumâti), men yeşâillâhu yudlilhu, ve men yeşe’ yec’alhu alâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Bizim ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklara gömülmüş sağır ve dilsizlerdir. Allah, dilediği/dileyen kişiyi şaşırtır, dilediğini/dileyeni de dosdoğru yol üzerine koyar.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 6:49     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan(lara)
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ

Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ yemessuhumul azâbu bimâ kânû yefsukûn(yefsukûne).

Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, fenalığa bulaşmaları yüzünden kendilerine azap dokunacaktır.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 6:57     وَكَذَّبْتُمْ     vekeƶƶebtum     siz ise yalanladınız
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

قُلْ إِنِّي عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَكَذَّبْتُمْ بِهِ ۚ مَا عِنْدِي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ ۚ إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ ۖ يَقُصُّ الْحَقَّ ۖ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِلِينَ

Kul innî alâ beyyinetin min rabbî, ve kezzebtum bih(bihî), mâ indî mâ testa’cilûne bih(bihî), inil hukmu illâ lillâh(lillâhi), yakussul hakka ve huve hayrul fâsılîn(fâsılîne).

De ki: "Ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu yalanladınız. Acele istediğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah´ındır. Hakkı o anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O´dur."
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 6:66     وَكَذَّبَ     vekeƶƶebe     ve yalanladı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَكَذَّبَ بِهِ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّ ۚ قُلْ لَسْتُ عَلَيْكُمْ بِوَكِيلٍ

Ve kezzebe bihî kavmuke ve huvel hakk(hakku),kul lestu aleykum bi vekîl(vekîlin).

O, hak olduğu halde senin toplumun onu yalanladı. De ki: "Ben size vekil değilim."
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 6:147     كَذَّبُوكَ     keƶƶebūke     seni yalanladılarsa
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ رَبُّكُمْ ذُو رَحْمَةٍ وَاسِعَةٍ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ

Fe in kezzebûke fe kul rabbukum zû rahmetin vâsi’ah(vâsi’atin), ve lâ yureddu be’suhu anil kavmil mucrimîn(mucrimîne).

Artık seni yalanlarlarsa şunu söyle: "Rabbiniz çok geniş bir rahmetin sahibidir. Ancak, O´nun azabı günaha batmışlar topluluğundan uzak tutulamaz."
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 6:148     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanlayanlar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

سَيَقُولُ الَّذِينَ أَشْرَكُوا لَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا أَشْرَكْنَا وَلَا آبَاؤُنَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ شَيْءٍ ۚ كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ حَتَّىٰ ذَاقُوا بَأْسَنَا ۗ قُلْ هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَا ۖ إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ أَنْتُمْ إِلَّا تَخْرُصُونَ

Seyekûlullezîne eşrekû lev şâallâhu mâ eşreknâ ve lâ âbâunâ ve lâ harremnâ min şey’(şey’in), kezâlike kezzebellezîne min kablihim hattâ zâkû be’senâ, kul hel indekum min ilmin fe tuhricûhu lenâ, in tettebiûne illez zanne ve in entumillâ tahrusûn(tahrusûne).

Şirke batanlar şöyle diyecekler: "Allah dileseydi, ne biz şirke sapardık ne de atalarımız. Hiçbir şeyi haram da yapmazdık." Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar bu şekilde yalanlamışlardı. De ki: "Yanınızda, önümüze çıkaracağınız bir ilminiz var mı? Zandan başka bir şeye uymuyorsunuz. Sadece saçmalıyorsunuz siz."
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 6:150     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan(ların)
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

قُلْ هَلُمَّ شُهَدَاءَكُمُ الَّذِينَ يَشْهَدُونَ أَنَّ اللَّهَ حَرَّمَ هَٰذَا ۖ فَإِنْ شَهِدُوا فَلَا تَشْهَدْ مَعَهُمْ ۚ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ وَهُمْ بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ

Kul helumme şuhedâekumullezîne yeşhedûne ennallâhe harreme hâzâ, fe in şehidû fe lâ teşhed meahum, ve lâ tettebi’ ehvâellezîne kezzebû bi âyâtinâ vellezîne lâ yu’minûne bil âhireti ve hum bi rabbihim ya’dilûn(ya’dilûne).

Şunu da söyle: "Allah şunu haram etmiştir diye tanıklık edip duran şahitlerinizi getirin." Eğer tanıklık ederlerse sakın onlarla birlikte tanıklık etme! Ayetlerimizi yalanlayanlarla âhirete inanmayanların keyifleri ardınca gitme! Onlar, kendi Rablerine başkalarını denk tutuyorlar.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 6:157     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanlayıp
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

أَوْ تَقُولُوا لَوْ أَنَّا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّا أَهْدَىٰ مِنْهُمْ ۚ فَقَدْ جَاءَكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ ۚ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَصَدَفَ عَنْهَا ۗ سَنَجْزِي الَّذِينَ يَصْدِفُونَ عَنْ آيَاتِنَا سُوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ

Ev tekûlû lev ennâ unzile aleynel kitâbu le kunnâ ehdâ minhum, fe kad câekum beyyinetun min rabbikum ve huden ve rahmeh(rahmetun), fe men azlemu mimmen kezzebe bi âyâtillâhi ve sadefe anhâ, se neczîllezîne yasdifûne an âyâtinâ sûel azâbi bimâ kânû yasdifûn(yasdifûne).

Şunu da söylemelisiniz: "Eğer bize Kitap indirilmiş olsaydı, onlardan daha doğru yürüyüşlü olurduk." Artık size Rabbinizden bir beyyine, bir kılavuz ve bir rahmet gelmiş bulunuyor. Allah´ın ayetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalim kim var? Ayetlerimize sırt dönenleri, yüz çevirmeleri yüzünden azabın en acıklısıyla cezalandıracağız.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 7:36     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ ulâike ashabun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Ayetlerimizi yalanlayıp onlar karşısında burun kıvıranlara gelince, bunlar ateşin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır onun içinde.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 7:37     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanlayan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۚ أُولَٰئِكَ يَنَالُهُمْ نَصِيبُهُمْ مِنَ الْكِتَابِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَاءَتْهُمْ رُسُلُنَا يَتَوَفَّوْنَهُمْ قَالُوا أَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ ۖ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ

Fe men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev kezzebe bi âyâtih(âyâtihi) ulâike yenâluhum nasîbuhum minel kitâb(kitâbi), hattâ izâ câethum rusulunâ yeteveffevnehum kâlû eyne mâ kuntum ted´ûne min dûnillâh(dûnillâhi) kâlû dallû annâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne).

Yalan düzerek Allah´a iftira eden yahut O´nun ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim vardır? İşte bunların Kitap´tan nasipleri kendilerine ulaşır, nihayet elçilerimiz onlara gelip canlarını alırken şöyle derler: "Allah dışındaki yakardıklarınız nerede?" Şu cevabı verirler: "Bizden uzaklaşıp kayboldular." Böylece, öz benlikleri aleyhine kendilerinin kafir olduğuna tanıklık ettiler.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 7:40     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاءِ وَلَا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّىٰ يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ ۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِينَ

İnnellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbus semâi ve lâ yedhulûnel cennete hattâ yelicel cemelu fî semmil hiyât(hiyâti) ve kezâlike neczîl mucrimîn(mucrimîne).

Ayetlerimizi yalanlayan ve onlar karşısında büyüklük taslayanlar var ya, gök kapıları açılmayacaktır onlar için ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir onlar. Suçluları böyle cezalandırırız biz.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 7:64     فَكَذَّبُوهُ     fekeƶƶebūhu     O’nu yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَكَذَّبُوهُ فَأَنْجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا عَمِينَ

Fe kezzebûhu fe enceynâhu vellezîne meahu fil fulki ve agraknellezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavmen amîn(amîne).

Onu yalanladılar. Bunun üzerine biz onu beraberindekileri gemi içinde kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanları boğduk. Gözleri görmez bir topluluktu onlar.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 7:64     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayanları
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَكَذَّبُوهُ فَأَنْجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا عَمِينَ

Fe kezzebûhu fe enceynâhu vellezîne meahu fil fulki ve agraknellezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavmen amîn(amîne).

Onu yalanladılar. Bunun üzerine biz onu beraberindekileri gemi içinde kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanları boğduk. Gözleri görmez bir topluluktu onlar.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 7:72     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan(ların)
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَأَنْجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۖ وَمَا كَانُوا مُؤْمِنِينَ

Fe enceynâhu vellezîne meahu bi rahmetin minnâ ve kata´nâ dâbirellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve mâ kânû mu´minîn(mu´minîne).

Nihayet, onu ve beraberindekileri bizden bir rahmetle kurtardık; ayetlerimizi yalanlayanların da kökünü kestik. İnanan kişiler değillerdi onlar.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 7:92     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

الَّذِينَ كَذَّبُوا شُعَيْبًا كَأَنْ لَمْ يَغْنَوْا فِيهَا ۚ الَّذِينَ كَذَّبُوا شُعَيْبًا كَانُوا هُمُ الْخَاسِرِينَ

Ellezîne kezzebû şuayben ke en lem yagnev fîhâ, ellezîne kezzebû şuayben kânû humul hâsirîn(hâsirîne).

Şuayb´ı yalanlayanlar sanki o yerde hiç şenlik kurmamışlardı. Şuayb´ı yalanlayanlar hüsrana saplananların ta kendileriydi.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 7:92     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

الَّذِينَ كَذَّبُوا شُعَيْبًا كَأَنْ لَمْ يَغْنَوْا فِيهَا ۚ الَّذِينَ كَذَّبُوا شُعَيْبًا كَانُوا هُمُ الْخَاسِرِينَ

Ellezîne kezzebû şuayben ke en lem yagnev fîhâ, ellezîne kezzebû şuayben kânû humul hâsirîn(hâsirîne).

Şuayb´ı yalanlayanlar sanki o yerde hiç şenlik kurmamışlardı. Şuayb´ı yalanlayanlar hüsrana saplananların ta kendileriydi.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 7:96     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَىٰ آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ وَلَٰكِنْ كَذَّبُوا فَأَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

Ve lev enne ehlel kurâ âmenû vettekav le fetahnâ aleyhim berekâtin mines semâi vel ardı ve lâkin kezzebû fe ehaznâhum bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

O medeniyetlerin halkı inanıp korunsalardı, elbette ki üzerlerine gökten ve yerden bereketler saçardım. Ama yalanladılar, biz de onları, kazanır olduklarıyla yakalayıverdik.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 7:101     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanladıklarından
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

تِلْكَ الْقُرَىٰ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَائِهَا ۚ وَلَقَدْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا مِنْ قَبْلُ ۚ كَذَٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِ الْكَافِرِينَ

Tilkel kurâ nakussu aleyke min enbâihâ ve lekad câethum rusuluhum bil beyyinâti fe mâ kânû liyu’minû bi mâ kezzebû min kablu kezâlike yatbaullâhu alâ kulûbil kâfirîn (kâfirîne).

İşte o kentler / medeniyetler! Haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz sana. Andolsun, resulleri onlara açık-seçik deliller getirmişti. Ama daha önce yalanlamış oldukları için inanmadılar. Küfre sapanların kalplerini Allah işte böyle mühürler.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 7:136     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlamışlardı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِلِينَ

Fentekamnâ minhum fe agraknâhum fîl yemmi biennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne).

Bunun üzerine biz de onlardan öc aldık: Ayetlerimizi yalanladıkları, onlara aldırmazlık ettikleri için hepsini suda bozduk.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 7:146     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

سَأَصْرِفُ عَنْ آيَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَإِنْ يَرَوْا كُلَّ آيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَا وَإِنْ يَرَوْا سَبِيلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوهُ سَبِيلًا وَإِنْ يَرَوْا سَبِيلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلًا ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِلِينَ

Seasrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne).

Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzak tutacağım: Onlar hangi mucizeyi görseler ona inanmazlar. Doğruya varan yolu görseler, onu yol edinmezler. Ama azgınlık yolunu görseler onu yol edinirler. Bu böyledir. Çünkü onlar ayetlerimizi yalanladılar ve onlara karşı kayıtsız kaldılar.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 7:147     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayanların
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَلِقَاءِ الْآخِرَةِ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ ۚ هَلْ يُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhireti habitat a’mâluhum, hel yuczevne illâ mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Ayetlerimizi ve ahirete varılacağını yalan sayanların tüm yaptıkları boşa gitmiştir. Bulacakları karşılık, yapıp ürettiklerinden başkası olmayacaktır.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 7:176     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلَٰكِنَّهُ أَخْلَدَ إِلَى الْأَرْضِ وَاتَّبَعَ هَوَاهُ ۚ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِ إِنْ تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ أَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَثْ ۚ ذَٰلِكَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۚ فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

Ve lev şi’nâ le refa’nâhu bihâ ve lâkinnehû ahlede ilel ardı vettebea hevâh(hevâhu), fe meseluhu ke meselil kelb(kelbi), in tahmil aleyhi yelhes ev tetrukhu yelhes, zâlike meselul kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, faksusîl kasasa leallehum yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Dileseydik onu, o ayetlerle yüceltirdik. Ama o, yere saplandı, iğreti arzularına uydu. Onun durumu şu köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan dilini sarkıtarak solur, kendi haline bıraksan dilini sarkıtarak solur. Ayetlerimizi yalanlayan toplumun örneği işte budur. Bu hikayeyi anlat ki düşünüp taşınabilsinler.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 7:177     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

سَاءَ مَثَلًا الْقَوْمُ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَأَنْفُسَهُمْ كَانُوا يَظْلِمُونَ

Sâe meselennil kavmullezîne kezzebû bi âyatinâ ve enfusehum kânû yazlimûn(yazlimûne).

Ayetlerimizi yalanlayan topluluğun vücut verdiği örnek ne kötüdür! Onlar öz benliklerine zulmediyorlardı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 7:182     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayanları
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ

Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ se nestedricuhum min haysu lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Ayetlerimizi yalanlayanları, hiç bilemeyecekleri bir yerden ağır ağır çöküşe götüreceğiz.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 8:54     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlamışlardı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

كَدَأْبِ آلِ فِرْعَوْنَ ۙ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ كَذَّبُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ فَأَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَأَغْرَقْنَا آلَ فِرْعَوْنَ ۚ وَكُلٌّ كَانُوا ظَالِمِينَ

Ke de´bi âli fir´avne vellezîne min kablihim, kezzebû biâyâti rabbihim, fe ehleknâhum bi zunûbihim ve agraknâ âle fîr´avn(fîr´avne), ve kullun kânû zâlimîn(zâlimîne).

Tıpkı Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin tavırları gibi. Rablerinin ayetlerini yalanlamışlardı. Biz de onları günahları yüzünden mahvettik. Firavun hanedanını da boğmuştuk. Bunların tümü zulme sapanlardı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 10:17     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanlayandan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۚ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ

Fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bi âyâtih(âyâtihî), innehû lâ yuflihul mucrimûn(mucrimûne).

Yalan düzerek Allah´a iftira eden yahut onun ayetlerini yalanlayan kişiden daha zalim kim var? Şu bir gerçek ki, suçlular iflah etmezler.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 10:39     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanlamışlardı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُحِيطُوا بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ ۚ كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۖ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ

Bel kezzebû bimâ lem yuhîtû bi ilmihî ve lemmâ ye´tihim te´vîluh(te´vîluhu), kezâlike kezzebellezîne min kablihim fanzur keyfe kâne âkibetuz zâlimîn(zâlimîne).

Hayır, düşündükleri gibi değil. Onlar, ilmini kuşatamadıkları ve yorumu kendilerine hiç gelmemiş bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamıştı. Bak da gör nasıl olmuştur zalimlerin sonu!
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 10:39     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُحِيطُوا بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ ۚ كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۖ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ

Bel kezzebû bimâ lem yuhîtû bi ilmihî ve lemmâ ye´tihim te´vîluh(te´vîluhu), kezâlike kezzebellezîne min kablihim fanzur keyfe kâne âkibetuz zâlimîn(zâlimîne).

Hayır, düşündükleri gibi değil. Onlar, ilmini kuşatamadıkları ve yorumu kendilerine hiç gelmemiş bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamıştı. Bak da gör nasıl olmuştur zalimlerin sonu!
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 10:41     كَذَّبُوكَ     keƶƶebūke     seni yalanlarlarsa
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ لِي عَمَلِي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْ ۖ أَنْتُمْ بَرِيئُونَ مِمَّا أَعْمَلُ وَأَنَا بَرِيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ

Ve in kezzebûke fe kul lî amelî ve lekum amelukum, entum berîûne mimmâ a´melu ve ene berîun mimmâ ta´melûn(ta´melûne).

Seni yalanladılarsa şöyle söyle: "Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız size. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım."
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 10:45     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan(lar)
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَأَنْ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ ۚ قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللَّهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ

Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).

Onları huzuruna toplayacağı gün, gündüzün bir saatinden başka, dünyada durmamış gibidirler; aralarında tanışırlar. Allah´a kavuşmayı yalanlayıp da doğru yolu tutmamış bulunanlar, hüsrana uğramışlardır.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 10:73     فَكَذَّبُوهُ     fekeƶƶebūhu     yine de onu yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَائِفَ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۖ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ

Fe kezzebûhu fe necceynâhu ve men meahu fîl fulki ve cealnâhum halâife ve agraknellezîne kezzebû bi âyâtinâ, fanzur keyfe kâne âkıbetul munzerîn(munzerîne).

Bunun üzerine, onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık, onları yöneticiler yaptık; ayetlerimizi yalanlayanları da batırıp boğduk. Bak da gör, önceden uyarılanların sonu nice oluyor!
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 10:73     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan(ları)
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَائِفَ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۖ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ

Fe kezzebûhu fe necceynâhu ve men meahu fîl fulki ve cealnâhum halâife ve agraknellezîne kezzebû bi âyâtinâ, fanzur keyfe kâne âkıbetul munzerîn(munzerîne).

Bunun üzerine, onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık, onları yöneticiler yaptık; ayetlerimizi yalanlayanları da batırıp boğduk. Bak da gör, önceden uyarılanların sonu nice oluyor!
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 10:74     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanladıkları
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِهِ مِنْ قَبْلُ ۚ كَذَٰلِكَ نَطْبَعُ عَلَىٰ قُلُوبِ الْمُعْتَدِينَ

Summe beasnâ min ba’dihî rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fe mâ kânû li yu’minû bimâ kezzebû bihî min kabl(kablu), kezâlike natbeu alâ kulûbil mugtedîn(mugtedîne).

Nûh´un ardından birçok resulleri daha toplumlarına gönderdik. Onlara açık seçik kanıtlar getirdiler. Ama onlar daha önceden yalanladıkları şeye bir türlü inanmadılar. Azgınlığa sapanların kalplerini biz, işte böyle mühürleriz.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 10:95     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan(lar)
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِرِينَ

Ve lâ tekûnenne minellezîne kezzebû bi âyâtillâhi fe tekûne minel hâsirîn(hâsirîne).

Ve sakın ayetlerimizi yalanlayanlardan olma, yoksa hüsrana düşenlerden olursun.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 15:80     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ

Ve le kad kezzebe ashâbul hıcril murselîn(murselîne).

Yemin olsun, Hicr halkı da gönderilen elçileri yalanladı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 16:113     فَكَذَّبُوهُ     fekeƶƶebūhu     onu yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَلَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ

Ve lekad câehum resûlun minhum fe kezzebûhu fe ehazehumul azâbu ve hum zâlimûn(zâlimûne).

Yemin olsun ki, onlara içlerinden bir resul geldi de onu yalanladılar. Bunun üzerine, onlar zulümlerine devam edip dururken azap kendilerini yakaladı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 17:59     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanlamaları
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا مَنَعَنَا أَنْ نُرْسِلَ بِالْآيَاتِ إِلَّا أَنْ كَذَّبَ بِهَا الْأَوَّلُونَ ۚ وَآتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَا ۚ وَمَا نُرْسِلُ بِالْآيَاتِ إِلَّا تَخْوِيفًا

Ve mâ meneanâ en nursile bil âyâti illâ en kezzebe bihel evvelûn(evvelûne), ve âteynâ semûden nâkate mubsıraten fe zalemû bihâ, ve mâ nursilu bil âyâti illâ tahvîfâ(tahvîfen).

Bizi, mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir. Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onunla kendilerine zulmettiler. Biz, mucizeleri yalnız korkutup sindirmek için göndeririz.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 20:48     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanlayan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّا قَدْ أُوحِيَ إِلَيْنَا أَنَّ الْعَذَابَ عَلَىٰ مَنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ

İnnâ kad ûhıye ileynâ ennel azâbe alâ men kezzebe ve tevellâ.

"Azabın, yalanlayıp yüz çevirenler üzerine olacağı bize vahyedildi."
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 20:56     فَكَذَّبَ     fekeƶƶebe     yine de yalanladı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَلَقَدْ أَرَيْنَاهُ آيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَأَبَىٰ

Ve lekad ereynâhu âyâtinâ kullehâ fe kezzebe ve ebâ.

Yemin olsun, o Firavun´a ayetlerimizin tamamını gösterdik ama yalanlayıp inadını sürdürdü.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 21:77     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ

Ve nasarnâhu minel kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavme sev’in fe agraknâhum ecmaîn(ecmaîne).

Ona, ayetlerimizi yalanlayan topluluğa karşı yardım ettik. Kötülüğün toplumuydu onlar. Hepsini birden batırıp boğduk.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 22:42     يُكَذِّبُوكَ     yukeƶƶibūke     seni yalanlıyorlarsa
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُ

Ve in yukezzibûke fe kad kezzebet kablehum kavmu nûhın ve âdun ve semûd(semûdun).

Eğer seni yalanlıyorlarsa bilesin ki, senden önce Nûh kavmi de Âd da, Semûd da yalanladı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 22:42     كَذَّبَتْ     keƶƶebet     yalanlamıştı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُ

Ve in yukezzibûke fe kad kezzebet kablehum kavmu nûhın ve âdun ve semûd(semûdun).

Eğer seni yalanlıyorlarsa bilesin ki, senden önce Nûh kavmi de Âd da, Semûd da yalanladı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 22:44     وَكُذِّبَ     ve kuƶƶibe     ve yalanlanmıştı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَأَصْحَابُ مَدْيَنَ ۖ وَكُذِّبَ مُوسَىٰ فَأَمْلَيْتُ لِلْكَافِرِينَ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ ۖ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ

Ve ashâbu medyen(medyene), ve kuzzibe mûsâ fe emleytu lil kâfirîne summe ehaztuhum, fe keyfe kâne nekîr(nekîri).

Medyen halkı da. Mûsa da yalanlamıştı da ben, inkârcılara biraz süre vermiş sonra hepsini yakalamıştım. Nasılmış benim azabım!
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 22:57     وَكَذَّبُوا     ve keƶƶebū     ve yalanlayanlar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ

Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ fe ulâike lehum azâbun muhîn(muhînun).

İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar için aşağılayıcı bir azap öngörülmüştür.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 23:26     كَذَّبُونِ     keƶƶebūni     yalanlamaları
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ

Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûn(kezzebûni).

Nûh şöyle yakardı: "Rabbim, beni yalanlamaları karşısında yardım et bana!"
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 23:33     وَكَذَّبُوا     ve keƶƶebū     ve yalanlayanlar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ

Ve kâlel meleu min kavmihillezîne keferû ve kezzebû bi likâil âhıreti ve etrafnâhum fîl hayâtid dunyâ mâ hâzâ illâ beşerun mislukum ye’kulu mimmâ te’kulûne minhu yeşrebu mimmâ teşrabûn(teşrabûne).

Toplumunun, dünya hayatında servet ve refaha ulaştırdığımız halde inkâra sapıp âhiretteki buluşmayı yalanlayan kodaman takımı şöyle dedi: "Bu adam, sadece sizin gibi bir insan; yemekte olduğunuzdan yiyor, içmekte olduğunuzdan içiyor."
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 23:39     كَذَّبُونِ     keƶƶebūni     beni yalanlamaları
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ

Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûn(kezzebûni).

O peygamber şöyle yakardı: "Rabbim, beni yalanlamaları karşısında yardım et bana!"
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 23:44     كَذَّبُوهُ     keƶƶebūhu     onlar onu yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَىٰ ۖ كُلَّ مَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ ۚ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ ۚ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ

Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).

Sonra, resullerimizi art arda gönderdik. Hangi ümmete resulü geldiyse onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsane yaptık. Dönmeze gitsin iman etmeyen bir topluluk!
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 23:48     فَكَذَّبُوهُمَا     fekeƶƶebūhumā     onları yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ

Fe kezzebûhumâ fe kânû minel muhlekîn(muhlekîne).

İkisini de yalanladılar, böylece helâk edilenler arasına katıldılar.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 23:105     تُكَذِّبُونَ     tukeƶƶibūne     yalanlardınız
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ

E lem tekun âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum bihâ tukezzibûn(tukezzibûne).

"Ayetlerim size okunmadı mı?" Ve siz onları yalanlamıyor muydunuz?"
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 25:11     كَذَّبُوا     keƶƶebū     onlar yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ ۖ وَأَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا

Bel kezzebû bis sâati ve a’tednâ li men kezzebe bis sâati saîrâ(saîren).

İş onların söyledikleri gibi değil. Onlar o kıyamet saatini yalanladılar. Ve biz, kıyamet saatini yalanlayanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 25:11     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanlayan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ ۖ وَأَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا

Bel kezzebû bis sâati ve a’tednâ li men kezzebe bis sâati saîrâ(saîren).

İş onların söyledikleri gibi değil. Onlar o kıyamet saatini yalanladılar. Ve biz, kıyamet saatini yalanlayanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 25:19     كَذَّبُوكُمْ     keƶƶebūkum     sizi yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا ۚ وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا

Fe kad kezzebûkum bimâ tekûlûne fe mâ testetîûne sarfan ve lâ nasrâ(nasran), ve men yazlım minkum nuzıkhu azâben kebîrâ(kebîren).

İşte haklarında söz söyledikleriniz de sizi yalanladılar. Artık ne azabı savabilirsiniz ne de yardımcı olabilirsiniz. Zulmedenlerinize zorlu bir azap tattıracağız.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 25:36     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlıyorlar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا

Fe kulnazhebâ ilel kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, fe demmernâhum tedmîrâ(tedmîren).

Ardından şöyle dedik: "Ayetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin." Biraz sonra da o topluluğu yerle bir ettik.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 25:37     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanladıkları
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً ۖ وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا

Ve kavme nûhın lemmâ kezzebûr rusule agraknâhum ve cealnâhum lin nâsi âyeh(âyeten), ve a’tednâ liz zâlimîne azâben elîmâ(elîmen).

Ve Nûh kavmi... Resulleri yalanladıklarında hepsini boğup, insanlara bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 25:77     كَذَّبْتُمْ     keƶƶebtum     yalanladınız
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ ۖ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا

Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ(lizâmen).

De ki: "Duanız/davetiniz yoksa, Rabbim sizi ne yapsın? Yalanladınız; bu yüzden azap kaçınılmaz olacaktır."
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 26:6     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ

Fe kad kezzebû fe seye’tîhim enbâu mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

Yemin olsun, yalanladılar ama yakında gelecektir onlara alaya alıp durdukları şeyin haberleri.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 26:12     يُكَذِّبُونِ     yukeƶƶibūni     beni yalanlayacaklar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ

Kâle rabbi innî ehâfu en yukezzibûn(yukezzibûni).

Demişti ki Mûsa: "Rabbim, doğrusu ben, beni yalanlamalarından korkuyorum."
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 26:105     كَذَّبَتْ     keƶƶebet     yalanladı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ

Kezzebet kavmu nûhınil murselîn(murselîne).

Nûh kavmi de hak elçileri yalanladı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 26:117     كَذَّبُونِ     keƶƶebūni     beni yalanladı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ

Kâle rabbi inne kavmî kezzebûn(kezzebûni).

Nûh şöyle yakardı: "Rabbim, toplumum beni yalanladı."
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 26:123     كَذَّبَتْ     keƶƶebet     yalanladı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ

Kezzebet âdunil murselîn(murselîne).

Âd da peygamberleri yalanladı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 26:139     فَكَذَّبُوهُ     fekeƶƶebūhu     onu yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ

Fe kezzebûhu fe ehleknâhum, inne fî zâlike le âyeh(âyeten), ve mâ kâne ekseruhum mu’minîn(mu’minîne).

Onu bu şekilde yalanladılar, biz de onları helâk ettik. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu müminlerden değildi.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 26:141     كَذَّبَتْ     keƶƶebet     yalanladı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ

Kezzebet semûdul murselîn(murselîne).

Semûd da peygamlerleri yalanladı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 26:160     كَذَّبَتْ     keƶƶebet     yalanladı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ

Kezzebet kavmu lûtınil murselîn(murselîne).

Lût kavmi de hak elçilerini yalanladı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 26:176     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanladı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ

Kezzebe ashâbul eyketil murselîn(murselîne).

Eyke halkı da elçileri yalanladı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 26:189     فَكَذَّبُوهُ     fekeƶƶebūhu     fakat onu yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

Fe kezzebûhu fe ehazehum azâbu yevmiz zulleh(zulleti), innehu kâne azâbe yevmin azîm(azîmin).

Onu yalanladılar; bunun üzerine o gölgelik gününün azabı onları yakalayıverdi. O, gerçekten büyük bir günün azabıydı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 27:83     يُكَذِّبُ     yukeƶƶibu     yalanlayanlar-
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِمَّنْ يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ

Ve yevme nahşuru min kulli ummetin fevcen mimmen yukezzibu bi âyâtinâ fe hum yûzeûn(yûzeûne).

O gün her ümmetin içinden ayetlerimizi yalanlayanlardan bir zümre derleriz de onlar, toplu halde ortaya sürülürler.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 27:84     أَكَذَّبْتُمْ     ekeƶƶebtum     yalanladınız mı?
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوا قَالَ أَكَذَّبْتُمْ بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمَّاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Hattâ izâ câû kâle e kezzebtum bi âyâtî ve lem tuhîtû bihâ ılmen em mâzâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Geldiklerinde Allah onlara: "Ayetlerimizi, ilminiz onları kuşatmadığı halde inkâr mı ettiniz yoksa ne yapıyordunuz?" der.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 28:34     يُكَذِّبُونِ     yukeƶƶibūni     beni yalanlayacakla
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَأَخِي هَارُونُ هُوَ أَفْصَحُ مِنِّي لِسَانًا فَأَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءًا يُصَدِّقُنِي ۖ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ

Ve ahî hârûnu huve efsahu minnî lisânen fe ersilhu maiye rid’en yusaddıkunî, innî ehâfu en yukezzibûn(yukezzibûni).

"Kardeşim Hârun var ya, o benden lisanca daha etkilidir/benden daha güzel konuşur. Onu da benimle yardımcı olarak gönder ki beni tasdiklesin; beni yalanlamalarından korkuyorum."
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 29:18     تُكَذِّبُوا     tukeƶƶibū     yalanlarsanız
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَإِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ ۖ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ

Ve in tukezzibû fe kad kezzebe umemun min kablikum, ve mâ aler resûli illel belâgul mubîn(mubînu).

"Eğer yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki ümmetler de yalanlamıştı. Resule de düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir."
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 29:18     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanlamışlardı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَإِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ ۖ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ

Ve in tukezzibû fe kad kezzebe umemun min kablikum, ve mâ aler resûli illel belâgul mubîn(mubînu).

"Eğer yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki ümmetler de yalanlamıştı. Resule de düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir."
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 29:37     فَكَذَّبُوهُ     fekeƶƶebūhu     onu yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دَارِهِمْ جَاثِمِينَ

Fe kezzebûhu fe ehazethumur recfetu fe asbehû fî dârihim câsimîn(câsimîne).

Onu hemen yalanladılar. Bunun üzerine kendilerini o korkunç sarsıntı/korkunç titreşim yakaladı da öz yurtlarında diz üstü çömelenler haline geldiler.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 29:68     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanlayandan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُ ۚ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِرِينَ

Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev kezzebe bil hakkı lemmâ câeh(câehu), e leyse fî cehenneme mesven lil kâfirîn(kâfirîne).

Yalan düzüp Allah´a iftira eden, yahut kendisine geldiği zaman hakkı yalanlayan kişiden daha zalim kim vardır? Cehennemde değil midir kâfirlerin barınağı?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 30:10     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذِينَ أَسَاءُوا السُّوأَىٰ أَنْ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِئُونَ

Summe kâne âkıbetellezîne esâus sûâ en kezzebû bi âyâtillâhi ve kânû bihâ yestehziûn(yestehziûne).

Sonra o çirkinlik ve kötülük sergileyenlerin sonu, çirkinlik ve kötülüğün en beteri oldu. Çünkü Allah´ın ayetlerini yalanlamışlardı ve o ayetlerle alay ediyorlardı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 30:16     وَكَذَّبُوا     ve keƶƶebū     ve yalanlayanlar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَلِقَاءِ الْآخِرَةِ فَأُولَٰئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ

Ve emmellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhıreti fe ulâike fîl azâbi muhdarûn(muhdarûne).

İnkâr edip ayetlerimizi ve âhiret buluşmasını yalanlayanlara gelince, onlar azabın içinde hazır bulundurulurlar.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 32:20     تُكَذِّبُونَ     tukeƶƶibūne     yalanlamakta
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَأَمَّا الَّذِينَ فَسَقُوا فَمَأْوَاهُمُ النَّارُ ۖ كُلَّمَا أَرَادُوا أَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا أُعِيدُوا فِيهَا وَقِيلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ

Ve emmellezîne fesekû fe me’vâhumun nâr(nâru), kulle mâ erâdû en yahrucû minhâ uîdû fîhâ, ve kîle lehum zûkû azâben nârillezî kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne).

Sapmış olanların varacakları yerse ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, oraya geri çevrilirler. Ve şöyle denir onlara: "Yalanlayıp durduğunuz ateş azabını tadıverin!"
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 34:42     تُكَذِّبُونَ     tukeƶƶibūne     yalanlamakta
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَالْيَوْمَ لَا يَمْلِكُ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ نَفْعًا وَلَا ضَرًّا وَنَقُولُ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ

Fel yevme lâ yemliku ba’dukum li ba’dın nef’an ve lâ darrâ(darren), ve nekûlu lillezîne zalemû zûkû azâben nârilletî kuntum bihâ tukezzibûn(tukezzibûne).

Artık o gün, birinizin diğerine yarar sağlamaya da zarar vermeye de gücü yetmez. Zulme sapanlara şöyle deriz: "O kendisini yalanlayıp durduğunuz ateş azabını tadın!"
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 34:45     وَكَذَّبَ     ve keƶƶebe     yalanlanmışlardı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَكَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَا آتَيْنَاهُمْ فَكَذَّبُوا رُسُلِي ۖ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ

Ve kezzebellezîne min kablihim ve mâ belegû mi’şâre mâ âteynâhum fe kezzebû rusulî, fe keyfe kâne nekîr(nekîri).

Onlardan öncekiler de yalanladılar. Üstelik bunlar, ötekilerine verdiklerimizin onda birine bile ulaşamadılar. Resullerimi yalanladılar. Peki, benim azabım nasıl oldu!?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 34:45     فَكَذَّبُوا     fekeƶƶebū     fakat yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَكَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَا آتَيْنَاهُمْ فَكَذَّبُوا رُسُلِي ۖ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ

Ve kezzebellezîne min kablihim ve mâ belegû mi’şâre mâ âteynâhum fe kezzebû rusulî, fe keyfe kâne nekîr(nekîri).

Onlardan öncekiler de yalanladılar. Üstelik bunlar, ötekilerine verdiklerimizin onda birine bile ulaşamadılar. Resullerimi yalanladılar. Peki, benim azabım nasıl oldu!?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 35:4     يُكَذِّبُوكَ     yukeƶƶibūke     seni yalanlıyorlarsa
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ ۚ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ

Ve in yukezzibûke fe kad kuzzibet rusulun min kablik(kablike), ve ilâllâhi turceul umûr(umûru).

Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki resuller de yalanlanmıştır. Bütün işler ve oluşlar Allah´a döndürülür.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 35:4     كُذِّبَتْ     kuƶƶibet     yalanlanmıştır
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ ۚ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ

Ve in yukezzibûke fe kad kuzzibet rusulun min kablik(kablike), ve ilâllâhi turceul umûr(umûru).

Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki resuller de yalanlanmıştır. Bütün işler ve oluşlar Allah´a döndürülür.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 35:25     يُكَذِّبُوكَ     yukeƶƶibūke     seni yalanlıyorlarsa
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُنِيرِ

Ve in yukezzibûke fe kad kezzebellezîne min kablihim, câethum rusuluhum bil beyyinâti ve biz zuburi ve bil kitâbil munîr(munîri).

Seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Resulleri onlara açık seçik mesajlar, sayfalar ve aydınlatıcı kitap getirmişlerdi.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 35:25     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanlamışlardı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُنِيرِ

Ve in yukezzibûke fe kad kezzebellezîne min kablihim, câethum rusuluhum bil beyyinâti ve biz zuburi ve bil kitâbil munîr(munîri).

Seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Resulleri onlara açık seçik mesajlar, sayfalar ve aydınlatıcı kitap getirmişlerdi.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 36:14     فَكَذَّبُوهُمَا     fekeƶƶebūhumā     onları yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ

İz erselnâ ileyhimusneyni fe kezzebûhumâ fe azzeznâ bi sâlisin fe kâlû innâ ileykum murselûn(murselûne).

Hani, biz onlara iki kişi göndermiştik, onları yalanlamışlardı. Bunun üzerine biz, üçüncü bir kişiyle destek vermiştik. Şöyle demişlerdi: "Biz, size gönderilen elçileriz!"
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 37:21     تُكَذِّبُونَ     tukeƶƶibūne     yalanlıyor
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

هَٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ

Hâzâ yevmul faslillezî kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne).

O yalanlayıp durduğunuz ayrım günüdür bu.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 37:127     فَكَذَّبُوهُ     fekeƶƶebūhu     onu yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ

Fe kezzebûhu fe inne hum le muhdarûn(muhdarûne).

Sonunda onu yalanladılar. Bu yüzden onlar mutlaka huzura getirileceklerdir.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 38:12     كَذَّبَتْ     keƶƶebet     yalanlamıştı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُو الْأَوْتَادِ

Kezzebet kablehum kavmu nûhın ve âdun ve fir’avnu zul evtâdi.

Onlardan önce Nûh kavmi ve Âd da yalanlamıştı. Kazıklar sahibi Firavun da...
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 38:14     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

إِنْ كُلٌّ إِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ

İn kullun illâ kezzeber rusule fe hakka ıkâb(ıkâbi).

Bunların hepsi, resulleri yalanlamaktan başka bir şey yapmadılar. Sonunda azabım hak oldu.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 39:25     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ

Kezzebellezîne min kablihim fe etâhumul azâbu min haysu lâ yeş’urûn(yeş’urûne).

Onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Fakat azap kendilerine, hiç farkında olmadıkları bir yerden geldi.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 39:32     وَكَذَّبَ     ve keƶƶebe     ve yalanlayandan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللَّهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ إِذْ جَاءَهُ ۚ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِرِينَ

Fe men azlemu mimmen kezzebe alâllâhi ve kezzebe bis sıdkı iz câeh(câehu), e leyse fî cehenneme mesven lil kâfirîn(kâfirîne).

Allah hakkında yalan düzenden ve kendisine gelen doğruyu yalanlayandan daha zalim kim vardır? Cehennemde kafirler için bir barınak yok mu?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 39:59     فَكَذَّبْتَ     fekeƶƶebte     fakat sen yalanladın
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

بَلَىٰ قَدْ جَاءَتْكَ آيَاتِي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ

Belâ kad câetke âyâtî fe kezzebte bihâ vestekberte ve kunte minel kâfirîn(kâfirîne).

Hayır, olmaz! Ayetlerim sana geldi de onları hemen yalanlayıverdin; büyüklük tasladın ve kafirlerden oldun.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 40:5     كَذَّبَتْ     keƶƶebet     yalanladı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْأَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْ ۖ وَهَمَّتْ كُلُّ أُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ ۖ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَأَخَذْتُهُمْ ۖ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ

Kezzebet kablehum kavmu nûhın vel ahzâbu min ba’dıhım ve hemmet kullu ummetin bi resûlihim li ye’huzûhu ve câdelû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka fe ehaztuhum, fe keyfe kâne ıkâb(ıkâbi).

Onlardan önce Nûh kavmi yalanlamıştı. Onlardan sonra gelen oymaklar da. Her ümmet kendilerine gelen elçiyi yakalasınlar diye uğraştı. Ve hakkı işlemez kılmak için yanlışı/tutarsızlığı esas alarak mücadele ettiler; nihayet onları yakaladım. Nasıl olmuştu azabım?!
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 40:70     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan(lar)
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

الَّذِينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَا أَرْسَلْنَا بِهِ رُسُلَنَا ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ

Ellezîne kezzebû bil kitâbi ve bimâ erselnâ bihî rusulenâ, fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).

Kitap´ı ve resullerimiz aracılığıyla gönderdiğimizi yalayanlayanlar, yakında bilecekler!
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 50:5     كَذَّبُوا     keƶƶebū     onlar yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَرِيجٍ

Bel kezzebû bil hakkı lemmâ câehum fe hum fî emrin merîcin.

Hayır, hayır! Onlar, hak kendilerine geldiğinde, onu yalanladılar. Şimdi perişan mı perişan bir durum içindedirler.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 50:12     كَذَّبَتْ     keƶƶebet     yalanlamıştı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَأَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُ

Kezzebet kablehum kavmu nûhın ve ashâbur ressi ve semûdu.

Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı, Semûd kavmi yalanlamıştı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 50:14     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanlayıp
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍ ۚ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ

Ve ashâbul eyketi ve kavmu tubbain, kullun kezzeber rusule fe hakka vaîdi.

Eykeliler, Tübba´ kavmi de. Hepsi resulleri yalanladı da duyurulan azap hak oldu.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 52:14     تُكَذِّبُونَ     tukeƶƶibūne     yalanlamış
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

هَٰذِهِ النَّارُ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ

Hâzihin nârulletî kuntum bihâ tukezzibûn(tukezzibûne).

"İşte budur yalanlayıp durduğunuz ateş!"
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 54:3     وَكَذَّبُوا     ve keƶƶebū     ve yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ ۚ وَكُلُّ أَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ

Ve kezzebû vettebeû ehvâehum ve kullu emrin mustekırr(mustekırrun).

Yalanladılar; kendi heves ve kuruntularına uydular. Oysaki her iş ve oluş karara, ölçüye ve düzene bağlanmıştır.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 54:9     كَذَّبَتْ     keƶƶebet     yalanlamıştı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ

Kezzebet kablehum kavmu nûhın fe kezzebu abdenâ ve kâlû mecnûnun vezducir(vezducire).

Onlardan önce Nûh kavmi yalanlamıştı. Yalanladılar kulumuzu ve "Mecnundur bu!" dediler. Ve durduruldu kulumuz.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 54:9     فَكَذَّبُوا     fe keƶƶebū     yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ

Kezzebet kablehum kavmu nûhın fe kezzebu abdenâ ve kâlû mecnûnun vezducir(vezducire).

Onlardan önce Nûh kavmi yalanlamıştı. Yalanladılar kulumuzu ve "Mecnundur bu!" dediler. Ve durduruldu kulumuz.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 54:18     كَذَّبَتْ     keƶƶebet     yalanladı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ

Kezzebet âdun fe keyfe kâne azâbî ve nuzur(nuzuri).

Âd da yalanlamıştı. Ama nasıl oldu azabım ve uyarılarım!
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 54:23     كَذَّبَتْ     keƶƶebet     yalandı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ

Kezzebet semûdu bin nuzur(nuzuri).

Semûd da uyarıları yalanlamıştı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 54:33     كَذَّبَتْ     keƶƶebet     yalanladı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ

Kezzebet kavmu lûtın bin nuzur(nuzuri).

Lût kavmi de uyarıları yalanladı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 54:42     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُقْتَدِرٍ

Kezzebû bi âyâtinâ kullihâ fe ehaznâhum ahze azîzin muktedir(muktedirin).

Ayetlerimizin tümünü yalanladılar da biz de onları onurlu ve güçlü birine yaraşır bir yakalayışla yakaladık.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:13     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Bu böyle iken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:16     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:18     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:21     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:23     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Peki Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:25     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:28     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Peki, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:30     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:32     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:34     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:36     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:38     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayacaksınız yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:40     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayacaksınız yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:42     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayacaksınız yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:43     يُكَذِّبُ     yukeƶƶibu     yalanladığı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

هَٰذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي يُكَذِّبُ بِهَا الْمُجْرِمُونَ

Hâzihî cehennemulletî yukezzibu bi hel mucrimûn(mucrimûne).

İşte bu, günahkârların yalanlayıp durdukları cehennemdir.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:45     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:47     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayabilirsiniz yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:49     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:51     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:53     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:55     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:57     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:59     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:61     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:63     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:65     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:67     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:69     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:71     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:73     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:75     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 55:77     تُكَذِّبَانِ     tukeƶƶibāni     yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, İkil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni).

Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 56:82     تُكَذِّبُونَ     tukeƶƶibūne     yalanlamanızdan (ibaret)
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ أَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ

Ve tec’alûne rızkakum ennekum tukezzibûn(tukezzibûne).

Rızkınızı, yalanlamanızdan ibaret mi kılıyorsunuz?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 57:19     وَكَذَّبُوا     ve keƶƶebū     ve yalanlayanlar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ أُولَٰئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ ۖ وَالشُّهَدَاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْ لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ

Vellezîne âmenû billâhi ve rusulihî ulâike humus sıddîkûne veş şuhedâu inde rabbihim, lehum ecruhum ve nûruhum, vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbul cahîm(cahîmi).

Allah´a ve resulüne inananlar var ya, özü sözü doğru kişiler onlardır. Rableri katında tanık olanlar/şehitlik mertebesine erenler de onlardır. Onların ödülleri ve ışıkları vardır. Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemin dostu olacaklardır.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 62:5     كَذَّبُوا     keƶƶebū     yalanlayan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا ۚ بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Meselullezîne hummilût tevrâte summe lem yahmilûhâ ke meselil hımâri yahmilu esfârâ(esfâren), bi’se meselul kavmillezîne kezzebû bi âyâtillâh(âyâtillâhi), vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Sırtlarına Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kutsal kitap parçaları taşıyan eşeğin durumuna benzer. Allah´ın ayetlerini yalanlayan topluluğun vücut verdiği örnek ne kötüdür! Allah, zulme sapmış bir topluluğu doğruya ve güzele ulaştırmaz.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 64:10     وَكَذَّبُوا     ve keƶƶebū     ve yalanlayanlar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ خَالِدِينَ فِيهَا ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ

Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nâri hâlidîne fîhâ ve bi’sel masîr(masîru).

Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte bunlar, içinde sürekli kalacakları ateşin dostlarıdır. Ne kötü dönüş yeridir orası!
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 67:9     فَكَذَّبْنَا     fekeƶƶebnā     ama biz yalanladık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

قَالُوا بَلَىٰ قَدْ جَاءَنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ

Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey´in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).

Derler ki: "Gelmedi olur mu? Bize uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık. Ve: ´Allah bir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz, başka değil!´ şeklinde konuştuk."
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 67:18     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ

Ve lekad kezzebellezîne min kablihim fe keyfe kâne nekîr(nekîri).

Yemin olsun, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Ama nasıl olmuştu benim azabım?!
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 68:44     يُكَذِّبُ     yukeƶƶibu     yalanlayan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَذَرْنِي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهَٰذَا الْحَدِيثِ ۖ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ

Fe zernî ve men yukezzibu bi hâzel hadîs(hadîsi), se nestedricuhum min haysu lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Bu sözü yalanlayanla beni baş başa bırak. Onları, bilmedikleri yerden yakalayacağız.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 69:4     كَذَّبَتْ     keƶƶebet     yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ

Kezzebet semûdu ve âdun bil kâriah(kâriati).

Semûd ve Âd kâriayı/başa çarpan olayı yalanlamıştı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 74:46     نُكَذِّبُ     nukeƶƶibu     yalanlardık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّينِ

Ve kunnâ nukezzibu bi yevmid dîn(dîni).

"Din gününü yalanlıyorduk."
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 75:32     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanladı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَلَٰكِنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ

Ve lâkin kezzebe ve tevellâ.

Tam aksine, yalanladı, gerisin geri döndü.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 77:29     تُكَذِّبُونَ     tukeƶƶibūne     yalanlamış
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

انْطَلِقُوا إِلَىٰ مَا كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ

İntalikû ilâ mâ kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne).

Haydi, yalanlamakta olduğunuz şeye gidin!
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 78:28     وَكَذَّبُوا     ve keƶƶebū     ve yalanlamışlardı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كِذَّابًا

Ve kezzebû bi âyâtinâ kizzâbâ(kizzâben).

Ayetlerimizi pervasızca yalanlamışlardı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 79:21     فَكَذَّبَ     fekeƶƶebe     fakat o yalanladı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَكَذَّبَ وَعَصَىٰ

Fe kezzebe ve asâ.

Ama o yalanladı, isyan etti.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 82:9     تُكَذِّبُونَ     tukeƶƶibūne     siz yalanlıyorsunuz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدِّينِ

Kellâ bel tukezzibûne bid dîn(dîni).

Hayır, iş sanıldığı gibi değil! Siz dini yalanlıyorsunuz.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 83:11     يُكَذِّبُونَ     yukeƶƶibūne     yalanlamaktadırlar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

الَّذِينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ

Ellezîne yukezzibûne bi yevmiddîn(yevmiddîni).

Onlar ki din gününü yalanlarlar.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 83:12     يُكَذِّبُ     yukeƶƶibu     yalanlamaz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمَا يُكَذِّبُ بِهِ إِلَّا كُلُّ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ

Ve mâ yukezzıbu bihî illâ kullu mu’tedin esîm(esîmin).

Onu ancak her şımarıp azmış, günaha batmış olan yalanlar.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 83:17     تُكَذِّبُونَ     tukeƶƶibūne     yalanlıyor(lar)
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

ثُمَّ يُقَالُ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ

Summe yukâlu hâzellezî kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne).

Sonra da: "İşte budur, o yalanlamakta olduğunuz şey!" denilecektir.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 84:22     يُكَذِّبُونَ     yukeƶƶibūne     yalanlıyorlar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا يُكَذِّبُونَ

Belillezîne keferû yukezzibûn(yukezzibûne).

Tam aksine, o küfre sapanlar yalanlıyorlar.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 91:11     كَذَّبَتْ     keƶƶebet     yalanladı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوَاهَا

Kezzebet semûdu bi tagvâhâ.

Semûd kavmi, azgınlığı yüzünden yalanladı.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 91:14     فَكَذَّبُوهُ     fekeƶƶebūhu     onu yalanladılar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوَّاهَا

Fe kezzebûhu fe akarûhâ fe demdeme aleyhim rabbuhum bi zenbihim fe sevvâhâ.

Fakat elçiye inanmadılar da deveyi devirip boğazladılar. Bunun üzerine, Rableri onların günahlarını kendi başlarına geçirdi de o yurdu dümdüz etti.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 92:9     وَكَذَّبَ     ve keƶƶebe     ve yalanlarsa
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَىٰ

Ve kezzebe bil husnâ.

Ve güzelliği yalanlarsa,
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 92:16     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanlandı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

الَّذِي كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ

Ellezî kezzebe ve tevellâ.

Yalanlamış, sırtını dönmüştü o.
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 95:7     يُكَذِّبُكَ     yukeƶƶibuke     sana yalanlatan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدِّينِ

Fe mâ yukezzibuke ba’du bid dîn(dîni).

Böyle iken dini sana ne yalanlatır?
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 96:13     كَذَّبَ     keƶƶebe     yalanlarsa?
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

أَرَأَيْتَ إِنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ

E reeyte in kezzebe ve tevellâ.

Gördün mü! Ya şu yalanlamış, sırt dönmüşse!
 


كَذَّبَ
[HyperLink1] 107:1     يُكَذِّبُ     yukeƶƶibu     yalanlayan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ

E raeytellezî yukezzibu bid dîn(dîne).

Gördün mü o, dini yalan sayanı?
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 96:16     كَاذِبَةٍ     kāƶibetin     yalancı
 
Sıfat    Etken     Dişil    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

نَاصِيَةٍ كَاذِبَةٍ خَاطِئَةٍ

Nâsiyetin kâzibetin hâtıeh(hâtıetin).

O yalancı, o günahkâr alnı.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 3:61     الْكَاذِبِينَ     l-kāƶibīne     yalancıların
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

فَمَنْ حَاجَّكَ فِيهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ أَبْنَاءَنَا وَأَبْنَاءَكُمْ وَنِسَاءَنَا وَنِسَاءَكُمْ وَأَنْفُسَنَا وَأَنْفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللَّهِ عَلَى الْكَاذِبِينَ

Fe men hâcceke fîhi min ba’di mâ câeke minel ilmi fe kul teâlev ned’u ebnâenâ ve ebnâekum ve nisâenâ ve nisâekum ve enfusenâ ve enfusekum summe nebtehil fe nec’al la’netallâhi alel kâzibîn(kâzibîne).

Sana ilimden bir nasip geldikten sonra, hak konusunda seninle tartışana de ki: "Gelin; oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, öz benliklerimizi ve öz benliklerinizi çağıralım, mübâhele edelim de Allah´ın lanetini yalancılar üzerine salalım."
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 6:28     لَكَاذِبُونَ     lekāƶibūne     yalancılardır
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُ ۖ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

Bel bedâ lehum mâ kânû yuhfûne min kabl(kablu),ve lev ruddû le âdû li mâ nuhû anhuve innehum le kâzibûn(kâzibûne).

İşin doğrusu şu: Önceden gizlemekte oldukları karşılarına dikildi. Geri gönderilselerdi yasaklandıkları şeyi mutlaka yineleyeceklerdi. Doğrusu, onlar, tam yalancıdırlar.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 7:66     الْكَاذِبِينَ     l-kāƶibīne     yalancılar-
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي سَفَاهَةٍ وَإِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِبِينَ

Kâlelmeleullezîne keferû min kavmihî innâ le nerâke fî sefâhetin ve innâ le nezunnuke minel kâzibîn(kâzibîne).

Toplumunun inkarcı kodamanları dediler ki: "Biz seni bir beyinsizliğe düşmüş görüyoruz ve kesinlikle yalancılardan olduğunu düşünüyoruz."
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 9:42     لَكَاذِبُونَ     lekāƶibūne     yalancı olduklarını
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

لَوْ كَانَ عَرَضًا قَرِيبًا وَسَفَرًا قَاصِدًا لَاتَّبَعُوكَ وَلَٰكِنْ بَعُدَتْ عَلَيْهِمُ الشُّقَّةُ ۚ وَسَيَحْلِفُونَ بِاللَّهِ لَوِ اسْتَطَعْنَا لَخَرَجْنَا مَعَكُمْ يُهْلِكُونَ أَنْفُسَهُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

Lev kâne aradan karîben ve seferen kâsıden lettebeûke ve lâkin beudet aleyhimuş şukkah(şukkatu), ve seyahlifûne billâhi levisteta´nâ leharecnâ meakum, yuhlikûne enfusehum, vallâhu ya´lemu innehum le kâzibûn(kâzibûne).

Eğer o, yakın bir dünya menfaati yahut orta bir yolculuk olsa idi, elbette seni izleyeceklerdi. Ama o zorluklarla dolu yolculuk kendilerine uzak geldi. "Gücümüz yetseydi sizinle çıkacaktık" diye Allah´a yemin de ederler. Kendilerini mahvediyorlar. Allah biliyor ki onlar, kesinlikle yalancıdırlar.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 9:43     الْكَاذِبِينَ     l-kāƶibīne     yalan söyleyenler
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

عَفَا اللَّهُ عَنْكَ لِمَ أَذِنْتَ لَهُمْ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَتَعْلَمَ الْكَاذِبِينَ

Afallâhu ank(anke), lime ezinte lehum hattâ yetebeyyene lekellezîne sadakû ve ta´lemel kâzibîn(kâzibîne).

Allah seni affetsin; neden onlara izin verdin de beklemedin ki, doğru söyleyenler sana açık seçik belli olsun da yalancıları bilesin.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 9:107     لَكَاذِبُونَ     lekāƶibūne     yalan söylediklerine
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مَسْجِدًا ضِرَارًا وَكُفْرًا وَتَفْرِيقًا بَيْنَ الْمُؤْمِنِينَ وَإِرْصَادًا لِمَنْ حَارَبَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ مِنْ قَبْلُ ۚ وَلَيَحْلِفُنَّ إِنْ أَرَدْنَا إِلَّا الْحُسْنَىٰ ۖ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

Vellezînettehazû mesciden dırâren ve kufren ve tefrîkan beynel mu’minîne ve irsâden li men hâreballâhe ve resûlehu min kabl(kablu), ve le yahlifunne in erednâ illelhusnâ, vallâhu yeşhedu innehum le kâzibûn(kâzibûne).

Bir de şunlar var: Tutup bir mescit yapmışlardır: Zarar vermek için, nankörlük için, inananları fırkalara bölmek için, daha önceden Allah ve resulüyle savaşmış kişiye gözetleme yeri kurmak için. "İyilik ve güzellikten başka bir şey istemiş değiliz!" diye gerile gerile yemin de edecekler. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 11:27     كَاذِبِينَ     kāƶibīne     yalancılarsınız
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا نَرَاكَ إِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا وَمَا نَرَاكَ اتَّبَعَكَ إِلَّا الَّذِينَ هُمْ أَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِ وَمَا نَرَىٰ لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبِينَ

Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ nerâke illâ beşeren mislenâ ve mâ nerâkettebeake illellezîne hum erâzilunâ bâdiyer re’y(re’yi), ve mâ nerâ lekum aleynâ min fadlin bel nezunnukum kâzibîn(kâzibîne).

Toplumunun küfre sapanlarından bir grup kodaman şöyle konuşmuştu: "Bize göre sen, bizim gibi bir insandan başkası değilsin. Bakıyoruz sana, ayak takımımızın basit görüşlü insanlarından başkası ardına düşmüyor. Sizin bize hiçbir üstünlüğünüzün olduğuna inanmıyoruz. Aksine, sizi yalancılar sayıyoruz."
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 11:93     كَاذِبٌ     kāƶibun     yalancı olduğunu
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَيَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ ۖ سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌ ۖ وَارْتَقِبُوا إِنِّي مَعَكُمْ رَقِيبٌ

Ve yâ kavmi’melû alâ mekânetikum innî âmil(âmilun), sevfe ta’lemûne men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve men huve kâzib(kâzibun), vertekibû innî meakum rakîb(rakîbun).

"Ey toplumum! Elinizden geleni yapın, ben görevimi yapıyorum. Yakında bileceksiniz rezil edici bir azabın kime geleceğini, yalancının kim olduğunu! Gözetleyin, ben de sizinle beraber gözetliyorum."
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 12:26     الْكَاذِبِينَ     l-kāƶibīne     yalancılardandır
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

قَالَ هِيَ رَاوَدَتْنِي عَنْ نَفْسِي ۚ وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ أَهْلِهَا إِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِنْ قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الْكَاذِبِينَ

Kâle hiye râvedetnî an nefsî ve şehide şâhidun min ehlihâ, in kâne kamîsuhu kudde min kubulin fe sadekat ve huve minel kâzibîn(kâzibîne).

Yûsuf dedi ki: "O, gönlünü eğlendirmek için beni kullanmak istedi." Kadının ailesinden bir tanık da şu yolda tanıklık etti: "Eğer erkeğin gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylüyor, bu durumda erkek yalancılardandır.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 12:74     كَاذِبِينَ     kāƶibīne     yalancı
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

قَالُوا فَمَا جَزَاؤُهُ إِنْ كُنْتُمْ كَاذِبِينَ

Kâlû fe mâ cezâuhû in kuntum kâzibîn(kâzibîne).

Sordular: "Eğer yalan söylüyorsanız, hırsızlığı yapanın cezası nedir?"
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 16:39     كَاذِبِينَ     kāƶibīne     yalancılar
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

لِيُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي يَخْتَلِفُونَ فِيهِ وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّهُمْ كَانُوا كَاذِبِينَ

Li yubeyyine lehumullezî yahtelifûne fîhi ve li ya’lemellezîne keferû ennehum kânû kâzibîn(kâzibîne).

Diriltecek ki, onlara, ihtilafa düştükleri şeyi açık seçik göstersin ve küfre sapanlar kendilerinin yalancılar olduğunu bilsinler.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 16:86     لَكَاذِبُونَ     lekāƶibūne     tamamen yalancılarsınız
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَإِذَا رَأَى الَّذِينَ أَشْرَكُوا شُرَكَاءَهُمْ قَالُوا رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ شُرَكَاؤُنَا الَّذِينَ كُنَّا نَدْعُو مِنْ دُونِكَ ۖ فَأَلْقَوْا إِلَيْهِمُ الْقَوْلَ إِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَ

Ve izâ raellezîne eşrekû şurekâehum kâlû rabbenâ hâulâi şurekâunellezîne kunnâ ned’û min dûnik(dûnike), fe elkav ileyhimul kavle innekum le kâzibûn(kâzibûne).

Şirke sapanlar, ortak tuttuklarını gördüklerinde şöyle derler: "Rabbimiz, işte bunlar seni bırakıp da yalvarıp yakardığımız ortaklarımız." Bunun üzerine ortakları onlara şöyle söz dokundururlar: "Siz, yalancılarsınız, yalancılar!"
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 16:105     الْكَاذِبُونَ     l-kāƶibūne     yalancılar
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

إِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ

İnnemâ yefterîl kezibellezîne lâ yu’minûne bi âyâtillâhi ve ulâike humul kâzibûn(kâzibûne).

Yalanı ancak, Allah´ın ayetlerine inanmayanlar uydururlar. Yalancılık edenler onların ta kendileridir.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 23:90     لَكَاذِبُونَ     lekāƶibūne     yalancıdırlar
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

Bel eteynâhum bil hakkı ve innehum le kâzibûn(kâzibûne).

Hayır, hayır! Biz onlara hakkı getirdik ama onlar tam anlamıyla yalancıdırlar.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 24:7     الْكَاذِبِينَ     l-kāƶibīne     yalan söyleyenler-
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَتَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ

Vel hâmisetu enne la’netallâhi aleyhi in kâne minel kâzibîn(kâzibîne).

Beşincide, eğer yalancılardansa, Allah´ın laneti üzerine olsun diye söz söyler.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 24:8     الْكَاذِبِينَ     l-kāƶibīne     yalan söyleyenler-
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ ۙ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ

Ve yedraû anhel azâbe en teşhede erbea şehâdâtin billâhi innehu le minel kâzibîn(kâzibîne).

İtham edilen eşin, itham eden kocanın kesinlikle yalancılardan olduğuna ilişkin, Allah adına dört kez yemin şeklindeki tanıklığı, ondan cezayı düşürür.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 24:13     الْكَاذِبُونَ     l-kāƶibūne     yalancılardır
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

لَوْلَا جَاءُوا عَلَيْهِ بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ ۚ فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاءِ فَأُولَٰئِكَ عِنْدَ اللَّهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ

Lev lâ câû aleyhi bi erbeati şuhedâ(şuhedâe), fe iz lem ye’tû biş şuhedâi fe ulâike indellâhi humul kâzibûn(kâzibûne).

Ona dört tanık getirselerdi ya! Mademki, tanıkları getiremediler, o halde Allah katında onlar yalancılardır.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 26:186     الْكَاذِبِينَ     l-kāƶibīne     mutlaka yalancılar-
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَمَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَإِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ

Ve mâ ente illâ beşerun mislunâ ve in nazunnuke le minel kâzibîn(kâzibîne).

"Sen bizim gibi bir insandan başka şey değilsin. Biz senin yalancılardan olduğunu düşünüyoruz."
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 26:223     كَاذِبُونَ     kāƶibūne     yalan söylerler
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ

Yulkûnes sem’a ve ekseruhum kâzibûn(kâzibûne).

Kulak kabartırlar ama çoğu yalancılardır onların.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 27:27     الْكَاذِبِينَ     l-kāƶibīne     yalancılar-
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

قَالَ سَنَنْظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِبِينَ

Kâle se nenzuru e sadakte em kunte minel kâzibîn(kâzibîne).

Süleyman dedi: "Doğru mu söyledin yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz!"
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 28:38     الْكَاذِبِينَ     l-kāƶibīne     yalancılar-
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرِي فَأَوْقِدْ لِي يَا هَامَانُ عَلَى الطِّينِ فَاجْعَلْ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَطَّلِعُ إِلَىٰ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِبِينَ

Ve kâle fir’avnu yâ eyyuhel meleu mâ alimtu lekum min ilâhin gayrî, fe evkıd lî yâ hâmânu alet tîni fec’al lî sarhan leallî attaliu ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu minel kâzibîn(kâzibîne).

Firavun dedi: "Ey seçkinler topluluğu! Ben sizin için benden başka bir tanrı tanımıyorum. Ey Hâmân! Benim için çamurun üzerinde ocağı yakıp bana bir kule yap ki Mûsa´nın tanrısına ulaşayım. Aslında ben onun yalancılardan olduğunu sanıyorum."
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 29:3     الْكَاذِبِينَ     l-kāƶibīne     yalancıları
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۖ فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ

Ve lekad fetennellezîne min kablihim fe le ya’lemennellâhullezîne sadakû ve le ya’lemenel kâzibîn(kâzibîne).

Yemin olsun ki biz, onlardan öncekileri de fitne yoluyla denemişizdir. Allah, özüyle sözü bir olanları elbette bilecektir. Ve O, yalancıları da elbette bilecektir.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 29:12     لَكَاذِبُونَ     lekāƶibūne     tamamen yalancıdırlar
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا اتَّبِعُوا سَبِيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْ وَمَا هُمْ بِحَامِلِينَ مِنْ خَطَايَاهُمْ مِنْ شَيْءٍ ۖ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

Ve kâlellezîne keferû lillezîne âmenûttebiû sebîlenâ velnahmil hatâyâkum, ve mâ hum bi hâmilîne min hatâyâhum min şey’(şey’in), innehum le kâzibûn(kâzibûne).

İnkâr edenler, iman edenlere dediler ki: "Bizim yolumuzu izleyin, sizin günahlarınızı biz taşırız." Oysa onlar, iman edenlerin günahlarından hiçbir şeyin taşıyıcısı değillerdir. Gerçek şu ki, onlar tamamen yalancıdırlar.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 37:152     لَكَاذِبُونَ     lekāƶibūne     elbette yalancıdırlar
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَلَدَ اللَّهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

Veledallâhu ve innehum le kâzibûn(kâzibûne).

"Allah doğurdu!" Vallahi onlar yalancıdırlar.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 39:3     كَاذِبٌ     kāƶibun     yalancı
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ ۚ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَىٰ إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ

E lâ lillâhid dînul hâlis(hâlisu), vellezînettehazû min dûnihî evliyâ, mâ na’buduhum illâ li yukarribûnâ ilallâhi zulfâ, innallâhe yahkumu beynehum fî mâ hum fîhi yahtelifûn(yahtelifûne), innallâhe lâ yehdî men huve kâzibun keffâr(keffârun).

Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı duru din yalnız ve yalnız Allah´ındır! O´ndan başkasını veliler edinerek, "biz onlara, bizi Allah´a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 40:28     كَاذِبًا     kāƶiben     bir yalancı
 
İsim    Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْ ۖ وَإِنْ يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ ۖ وَإِنْ يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ

Ve kâle raculun mû’minun min âli fir’avne yektumu îmânehû e taktulûne raculen en yekûle rabbiyallâhu ve kad câekum bil beyyinâti min rabbikum, ve in yeku kâziben fe aleyhi kezibuh(kezibuhu), ve in yeku sâdikan yusibkum ba’dullezî yeidukum, innallâhe lâ yehdî men huve musrifun kezzâb(kezzâbun).

Firavun hanedanından, imanını gizleyen bir adam şöyle konuştu: "Rabbim Allah´tır, dediği için bir adamı öldürüyor musunuz? Üstelik size, Rabbinizden açık seçik deliler de getirdi. Eğer yalancıysa yalancılığı kendi aleyhinedir. Eğer doğru sözlü ise size vaat ettiklerinden bir kısmı başınıza gelir. Kuşkusuz, Allah, haddi aşan yalancıları doğruya ulaştırmaz."
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 40:37     كَاذِبًا     kāƶiben     yalancıdır
 
İsim    Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَىٰ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا ۚ وَكَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِيلِ ۚ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ إِلَّا فِي تَبَابٍ

Esbâbes semâvâti fe attalia ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu kâzibâ(kâziben), ve kezâlike zuyyine li fir’avne sûu amelihî ve sudde anis sebîl(sebîli), ve mâ keydu fir’avne illâ fî tebâb(tebâbin).

"Göklerin sebeplerine ulaşırsam, Mûsa´ın tanrısına, da ulaşırım. Ben onun yalancı biri olduğunu düşünüyorum." Firavun´a, yaptığı işin kötülüğü bu şekilde süslü gösterildi de yoldan saptırıldı. Firavun´un tuzağı hep kayıptadır.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 56:2     كَاذِبَةٌ     kāƶibetun     yalanlayacak
 
İsim    Etken     Dişil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ

Leyse li vak’atihâ kâzibeh(kâzibetun).

Yoktur onun oluşunu yalanlayacak.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 58:18     الْكَاذِبُونَ     l-kāƶibūne     yalancılardır
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعًا فَيَحْلِفُونَ لَهُ كَمَا يَحْلِفُونَ لَكُمْ ۖ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ عَلَىٰ شَيْءٍ ۚ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْكَاذِبُونَ

Yevme yeb’asuhumullâhu cemîan fe yahlifûne lehu kemâ yahlifûne lekum ve yahsebûne ennehum alâ şey’in, e lâ innehum humul kâzibûn(kâzibûne).

Allah onları tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O´na da yemin edecekler ve bir şey yaptıklarını sanacaklar. Dikkat edin, onlar yalancıların ta kendileridir.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 59:11     لَكَاذِبُونَ     lekāƶibūne     yalancı olduklarına
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ نَافَقُوا يَقُولُونَ لِإِخْوَانِهِمُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَئِنْ أُخْرِجْتُمْ لَنَخْرُجَنَّ مَعَكُمْ وَلَا نُطِيعُ فِيكُمْ أَحَدًا أَبَدًا وَإِنْ قُوتِلْتُمْ لَنَنْصُرَنَّكُمْ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

E lem tere ilellezîne nâfekû yekûlûne li ihvânihimullezîe keferû min ehlil kitâbi le in uhrictum le nahrucenne me’akum ve lâ nutîu fî kum ehaden ebeden ve in kûtiltum le nensurennekum, vallâhu yeşhedu innehum le kâzibûn(kâzibûne).

Görmedin mi o ikiyüzlülüğe sapanları ki, Ehlikitap´tan inkâra giden dostlarına şöyle diyorlar: "Eğer toprağınızdan çıkarılırsanız, yemin olsun sizinle birlikte biz de çıkacağız. Sizinle ilgili olarak hiçbir zaman kimseye boyun eğmeyeceğiz. Eğer sizinle savaşılırsa mutlaka size yardım edeceğiz." Allah tanıktır ki onlar kesinlikle yalancıdırlar.
 


كَٰذِب
[HyperLink1] 63:1     لَكَاذِبُونَ     lekāƶibūne     yalancılıklarına
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِذَا جَاءَكَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ إِنَّكَ لَرَسُولُ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّكَ لَرَسُولُهُ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَكَاذِبُونَ

İzâ câekel munâfikûne kâlû neşhedu inneke le resûlullâh(resûlullâhi), vallâhu ya’lemu inneke le resûluh(resûluhu), vallâhu yeşhedu innel munâfikîne le kâzibûn(kâzibûne).

Münafıklar sana geldikerinde: "Senin kesinlikle Allah´ın elçisi olduğuna tanıklık ederiz." derler. Senin kesinlikle O´nun elçisi olduğunu Allah zaten biliyor. Ve Allah tanıklık eder ki, münafıklar kesinlikle yalancıdırlar.
 


مَكْذُوب
[HyperLink1] 11:65     مَكْذُوبٍ     mekƶūbin     yalanlanmayacak
 
İsim    Edilgen     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُوا فِي دَارِكُمْ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ ۖ ذَٰلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍ

Fe akarûhâ fe kâle temetteû fî dârikum selâsete eyyâm(eyyâmin), zâlike va´dun gayru mekzûb(mekzûbin).

Ama deveyi yere yıkıp kestiler. Sâlih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha nimetlenin. Bu, yalanlanamayacak bir tehdittir."
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 3:137     الْمُكَذِّبِينَ     l-mukeƶƶibīne     yalanlayıcıların
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ سُنَنٌ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ

Kad halet min kablikum sunenun, fe sîrû fîl ardı fenzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).

Sizden önce de yollar-yöntemler gelip geçmiştir. O halde yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonu nice olmuştur görün.
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 6:11     الْمُكَذِّبِينَ     l-mukeƶƶibīne     yalanlayanların
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ

Kul sîrû fîl ardı summenzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).

Şunu söyle: Dolaşın yeryüzünde de bakın nasıl olmuş gerçeği yalanlayanların sonu!
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 16:36     الْمُكَذِّبِينَ     l-mukeƶƶibīne     yalanlayanların
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ ۖ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللَّهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُ ۚ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ

Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).

Andolsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: "Allah´a kulluk/ibadet edin, tâğutttan kaçının. Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün.
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 43:25     الْمُكَذِّبِينَ     l-mukeƶƶibīne     yalanlayanların
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ ۖ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ

Fentekamnâ minhum fanzur keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).

Bunun üzerine onlardan öç aldık. Bir bak, nice olmuştur o yalanlayanların sonu!
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 52:11     لِلْمُكَذِّبِينَ     lilmukeƶƶibīne     yalanlayanların
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ

Fe veylun yevme izin lil mukezzibîne.

Vay hallerine o gün, yalanlayanların,
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 56:51     الْمُكَذِّبُونَ     l-mukeƶƶibūne     yalanlayıcılar
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا الضَّالُّونَ الْمُكَذِّبُونَ

Summe innekum eyyuhed dâllûnel mukezzibûn(mukezzibûne).

Ve siz de ey sapık yalanlayıcılar!
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 56:92     الْمُكَذِّبِينَ     l-mukeƶƶibīne     yalanlayıcılar-
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ

Ve emmâ in kâne minel mukezzibîned dâllîn(dâllîne).

Eğer yalanlayan sapıklardansa;
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 68:8     الْمُكَذِّبِينَ     l-mukeƶƶibīne     yalanlayanlara
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّبِينَ

Fe lâ tutııl mukezzibîn(mukezzibîne).

O halde, yalanlayanlara itaat etme!
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 69:49     مُكَذِّبِينَ     mukeƶƶibīne     yalanlayıcıları
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَإِنَّا لَنَعْلَمُ أَنَّ مِنْكُمْ مُكَذِّبِينَ

Ve innâ le na’lemu enne minkum mukezzibîn(mukezzibîne).

Ve biz, içinizden onu yalanlayanların bulunduğunu kesinlikle biliyoruz.
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 73:11     وَالْمُكَذِّبِينَ     velmukeƶƶibīne     ve yalanlayıcıları
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَذَرْنِي وَالْمُكَذِّبِينَ أُولِي النَّعْمَةِ وَمَهِّلْهُمْ قَلِيلًا

Ve zernî vel mukezzibîne ulîn na’meti ve mehhilhum kalîlâ(kalîlen).

Benimle, o nimete boğulmuş yalanlayıcıları baş başa bırak! Birazcık süre tanı onlara.
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 77:15     لِلْمُكَذِّبِينَ     lilmukeƶƶibīne     yalanlayanların
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ

Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).

Yalanlayanların vay haline o gün!
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 77:19     لِلْمُكَذِّبِينَ     lilmukeƶƶibīne     yalanlayanların
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ

Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).

Yalanlayanların o gün vay haline!
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 77:24     لِلْمُكَذِّبِينَ     lilmukeƶƶibīne     yalanlayanların
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ

Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).

Vay başına o gün, yalanlayanların!
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 77:28     لِلْمُكَذِّبِينَ     lilmukeƶƶibīne     yalanlayanların
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ

Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).

Vay haline o gün, yalanlayanların!
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 77:34     لِلْمُكَذِّبِينَ     lilmukeƶƶibīne     yalanlayanların
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ

Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).

Vay haline o gün, yalanlayanların!
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 77:37     لِلْمُكَذِّبِينَ     lilmukeƶƶibīne     yalanlayanların
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ

Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).

Vay haline o gün, yalanlayanların!
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 77:40     لِلْمُكَذِّبِينَ     lilmukeƶƶibīne     yalanlayanların
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ

Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).

Vay haline o gün, yalanlayanların!
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 77:45     لِلْمُكَذِّبِينَ     lilmukeƶƶibīne     yalanlayanların
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ

Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).

Vay haline o gün, yalanlayanların!
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 77:47     لِلْمُكَذِّبِينَ     lilmukeƶƶibīne     yalanlayanların
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ

Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).

Vay haline o gün, yalanlayanların!
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 77:49     لِلْمُكَذِّبِينَ     lilmukeƶƶibīne     yalanlayanların
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ

Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).

Vay haline o gün, yalanlayanların.
 


مُّكَذِّبِين
[HyperLink1] 83:10     لِلْمُكَذِّبِينَ     lilmukeƶƶibīne     yalanlayanların
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ

Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).

Vay haline o gün, yalanlayanların!