KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Mim-Dal-Dal      م د د 

Yaymak, uzatmak, genişletmek

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 32 kez geçiyor.

Gövde(ler)

10 kez أَمَدَّ
1 kez مِدَاد
2 kez مَدّ
13 kez مَدَّ
1 kez مَدَد
1 kez مُدَّت
1 kez مُمِدّ
1 kez مُّمَدَّدَة
2 kez مَّمْدُود

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


أَمَدَّ
[HyperLink1] 3:124     يُمِدَّكُمْ     yumiddekum     size yardım etmesi
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِذْ تَقُولُ لِلْمُؤْمِنِينَ أَلَنْ يَكْفِيَكُمْ أَنْ يُمِدَّكُمْ رَبُّكُمْ بِثَلَاثَةِ آلَافٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُنْزَلِينَ

İz tekûlu lil mu’minîne e len yekfiyekum en yumiddekum rabbukum bi selâseti âlâfin minel melâiketi munzelîn(munzelîne).

O sırada sen, müminlere şöyle diyordun: "Rabbinizin, indirilmiş üçbin melekle destek vermesi, size yetmiyor mu?"
 


أَمَدَّ
[HyperLink1] 3:125     يُمْدِدْكُمْ     yumdidkum     size yardım eder
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

بَلَىٰ ۚ إِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا وَيَأْتُوكُمْ مِنْ فَوْرِهِمْ هَٰذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُمْ بِخَمْسَةِ آلَافٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُسَوِّمِينَ

Belâ in tasbirû ve tettekû ve ye’tûkum min fevrihim hâzâ yumdidkum rabbukum bi hamseti âlâfin minel melâiketi musevvimîn(musevvimîne).

İş, sanıldığı gibi değildir. Onlar, hemen şu anda üstünüze gelseler bile, eğer siz sabreder ve korunursanız, Rabbiniz sizi, üzerlerine nişan vurulmuş beş bin melekle destekler.
 


أَمَدَّ
[HyperLink1] 17:6     وَأَمْدَدْنَاكُمْ     ve emdednākum     ve sizi destekledik
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَأَمْدَدْنَاكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَجَعَلْنَاكُمْ أَكْثَرَ نَفِيرًا

Summe redednâ lekumul kerrete aleyhim ve emdednâkum bi emvâlin ve benîne ve cealnâkum eksere nefîrâ(nefîren).

Sonra onlar üzerinde size tekrar egemenlik verdik, mallar ve oğullarla sizi güçlendirdik ve sizi toplum olarak çoğalttık.
 


أَمَدَّ
[HyperLink1] 17:20     نُمِدُّ     numiddu     uzatırız
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

كُلًّا نُمِدُّ هَٰؤُلَاءِ وَهَٰؤُلَاءِ مِنْ عَطَاءِ رَبِّكَ ۚ وَمَا كَانَ عَطَاءُ رَبِّكَ مَحْظُورًا

Kullen numiddu hâulâi ve hâulâi min atâi rabbik(rabbike), ve mâ kâne atâu rabbike mahzûrâ(mahzûren).

Rabbinin lütfundan nimetlerle hepsine uzanırız: Onlara da bunlara da. Rabbinin lütfu kimse tarafından engellenemez/kısıtlanamaz.
 


أَمَدَّ
[HyperLink1] 23:55     نُمِدُّهُمْ     numidduhum     kendilerine verdiğimiz
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِهِ مِنْ مَالٍ وَبَنِينَ

E yahsebûne ennemâ numidduhum bihî min mâlin ve benîn(benîne).

Sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve oğullarla güçlendiriyoruz onları,
 


أَمَدَّ
[HyperLink1] 26:132     أَمَدَّكُمْ     emeddekum     size bol bol veren
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَ

Vettekûllezî emeddekum bimâ ta’lemûn(ta’lemûne).

"O bildiğiniz nimetleri önünüze yayandan korkun."
 


أَمَدَّ
[HyperLink1] 26:133     أَمَدَّكُمْ     emeddekum     ki O size vermiştir
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

أَمَدَّكُمْ بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ

Emeddekum bi en’âmin ve benîn(benîne).

"Size bir yığın nimet lütfetti: Davarlar, oğullar,
 


أَمَدَّ
[HyperLink1] 27:36     أَتُمِدُّونَنِ     etumiddūneni     bana yardım mı etmek istiyorsunuz?
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَلَمَّا جَاءَ سُلَيْمَانَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍ فَمَا آتَانِيَ اللَّهُ خَيْرٌ مِمَّا آتَاكُمْ بَلْ أَنْتُمْ بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ

Fe lemmâ câe suleymâne kâle e tumiddûneni bi mâlin fe mâ âtâniyallâhu hayrun mimmâ âtâkum, bel entum bi hediyyetikum tefrahûn(tefrahûne).

Elçi, Süleyman´a geldiğinde, o dedi ki: "Siz bana bir mal ile mi destek veriyorsunuz? Allah´ın bana verdiği, size verdiğinden daha kıymetlidir. Sizin hediyenizle, benden çok siz ferahlarsınız."
 


أَمَدَّ
[HyperLink1] 52:22     وَأَمْدَدْنَاهُمْ     ve emdednāhum     ve onlara bol bol verdik
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَأَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ

Ve emdednâhum bi fâkihetin ve lahmin mimmâ yeştehûn (yeştehûne).

Biz onlara canlarının çektiği meyveden ve etten ikram ettik.
 


أَمَدَّ
[HyperLink1] 71:12     وَيُمْدِدْكُمْ     ve yumdidkum     ve size yardım etsin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَيُمْدِدْكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَيَجْعَلْ لَكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَلْ لَكُمْ أَنْهَارًا

Ve yumdidkum biemvâlin ve benîne ve yec’al lekum cennâtin ve yec’al lekum enhârâ(enhâren).

"Sizi, mallar ve oğullarla güçlendirir, size yeşil bahçeler lütfeder. Ve sizin için nehirler akıtır."
 


مِدَاد
[HyperLink1] 18:109     مِدَادًا     midāden     mürekkep
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا

Kul lev kânel bahru midâden li kelimâti rabbî le nefidel bahru kable en tenfede kelimâtu rabbî ve lev ci’nâ bi mislihî mededâ(mededen).

De ki: "Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce deniz mutlaka biter. Bir o kadarını daha getirsek de yetmez."
 


مَدّ
[HyperLink1] 19:75     مَدًّا     medden     bi süre
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَٰنُ مَدًّا ۚ حَتَّىٰ إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضْعَفُ جُنْدًا

Kul men kâne fîd dalâleti fel yemdud lehur rahmânu meddâ(medden), hattâ izâ raev mâ yûadûne immel azâbe ve immes sâah(sâate), fe se ya’lemûne men huve şerrun mekânen ve ad’afu cundâ(cunden).

De ki: "Her kim sapıklıkta ise Rahman ona iyice süre versin. Nihayet, kendilerine vaat edileni, azabı veya kıyametin kopuşunu gördüklerinde mekânca daha kötü, taraflarca daha zayıf olanın kim olduğunu bilecekler."
 


مَدّ
[HyperLink1] 19:79     مَدًّا     medden     uzattıkça
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

كَلَّا ۚ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا

Kellâ, se nektubu mâ yekûlu ve nemuddu lehu minel azâbi meddâ(medden).

Hayır, hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve onun için azabı uzattıkça uzatacağız.
 


مَدَّ
[HyperLink1] 2:15     وَيَمُدُّهُمْ     ve yemudduhum     ve onları bırakır
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

اللَّهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

Allâhu yestehziu bihim ve yemudduhum fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).

Allah onlarla alay ediyor ve onları, kendi azgınlıkları içinde bocalar bir halde sürüklüyor.
 


مَدَّ
[HyperLink1] 7:202     يَمُدُّونَهُمْ     yemuddūnehum     onları çekerler
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَإِخْوَانُهُمْ يَمُدُّونَهُمْ فِي الْغَيِّ ثُمَّ لَا يُقْصِرُونَ

Ve ihvânuhum yemuddûnehum fîl gayyi summe lâ yuksirûn(yuksirûne).

Yoldaşları ise onları sürekli azgınlığa iterler, sonra da yakalarını bırakmazlar.
 


مَدَّ
[HyperLink1] 13:3     مَدَّ     medde     uzattı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَهُوَ الَّذِي مَدَّ الْأَرْضَ وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْهَارًا ۖ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ ۖ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Ve huvellezî meddel arda ve ceale fîhâ revâsiye ve enhârâ(enhâren), ve min kullis semerâti ceale fîhâ zevceynisneyni yugşil leylen nehâr(nehâre), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Yeri uzatıp döşeyen ve onda oturaklı dağlar ve nehirler vücuda getiren O´dur. Bütün meyvalardan kendi içlerinde ikişer çift yaratmıştır O. Geceyi gündüze sarıp bürümektedir O. Bütün bunlarda derin derin düşünecek bir topluluk için elbette ayetler vardır.
 


مَدَّ
[HyperLink1] 15:19     مَدَدْنَاهَا     medednāhā     yaydık
 
Fiil         1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ

Vel arda medednâhâ ve elkaynâ fîhâ revâsiye ve enbetnâ fîhâ min kulli şey’in mevzûn(mevzûnin).

Yeri yayıp döşedik, ona kuvvetli dağlar diktik ve içinde ölçülü/ahenkli her şeyden bitirdik.
 


مَدَّ
[HyperLink1] 15:88     تَمُدَّنَّ     temuddenne     dikme
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ

Lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ metta’nâ bihî ezvâcen minhum ve lâ tahzen aleyhim vahfıd cenâhake lil mu’minîn(mu’minîne).

Sakın, onlardan bazı çiftlere verdiğimiz nimet ve zevklere gözlerini dikme. Onlar için tasalanma da. Müminler için kanadını indir sen!
 


مَدَّ
[HyperLink1] 19:75     فَلْيَمْدُدْ     felyemdud     süre versin
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَٰنُ مَدًّا ۚ حَتَّىٰ إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضْعَفُ جُنْدًا

Kul men kâne fîd dalâleti fel yemdud lehur rahmânu meddâ(medden), hattâ izâ raev mâ yûadûne immel azâbe ve immes sâah(sâate), fe se ya’lemûne men huve şerrun mekânen ve ad’afu cundâ(cunden).

De ki: "Her kim sapıklıkta ise Rahman ona iyice süre versin. Nihayet, kendilerine vaat edileni, azabı veya kıyametin kopuşunu gördüklerinde mekânca daha kötü, taraflarca daha zayıf olanın kim olduğunu bilecekler."
 


مَدَّ
[HyperLink1] 19:79     وَنَمُدُّ     ve nemuddu     ve uzatacağız
 
Fiil         1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

كَلَّا ۚ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا

Kellâ, se nektubu mâ yekûlu ve nemuddu lehu minel azâbi meddâ(medden).

Hayır, hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve onun için azabı uzattıkça uzatacağız.
 


مَدَّ
[HyperLink1] 20:131     تَمُدَّنَّ     temuddenne     dikme
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ ۚ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰ

Ve lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ mettâ’nâ bihî ezvâcen minhum zehretel hayâtid dunyâ li neftinehum fîh(fîhi), ve rızku rabbike hayrun ve ebkâ.

Onlardan bazı çiftlere, kendilerini imtihan etmek için iğreti hayatın süsü olarak verdiğimiz nimetlere gözlerini dikme! Rabbinin rızkı hem daha hayırlı hem daha süreklidir.
 


مَدَّ
[HyperLink1] 22:15     فَلْيَمْدُدْ     felyemdud     uzansın
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

مَنْ كَانَ يَظُنُّ أَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ

Men kâne yezunnu en len yensurehullâhu fîd dunyâ vel âhıreti felyemdud bi sebebin iles semâi summel yakta’ felyenzur hel yuzhibennekeyduhu mâ yagîz(yagîzu).

Kim Allah´ın dünyada ve âhirette kendisine yardım etmeyeceğini sanıyorsa; bir sebeple göğe uzansın, sonra öteki ilişkilerini kessin de bakıversin: Oyunu, öfkelendirdiği şeyleri gerçekten giderecek mi?
 


مَدَّ
[HyperLink1] 25:45     مَدَّ     medde     uzattı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

أَلَمْ تَرَ إِلَىٰ رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلًا

E lem tere ilâ rabbike keyfe meddez zıll(zılle), ve lev şâe le cealehu sâkinâ(sâkinen), summe cealneş şemse aleyhi delîlâ(delîlen).

Görmedin mi Rabbini, nasıl uzatmıştır gölgeyi? Eğer dileseydi, onu elbette hareketsiz kılardı. Sonra nasıl Güneş´i ona delil yapmışız!
 


مَدَّ
[HyperLink1] 31:27     يَمُدُّهُ     yemudduhu     ona katılsa
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَوْ أَنَّمَا فِي الْأَرْضِ مِنْ شَجَرَةٍ أَقْلَامٌ وَالْبَحْرُ يَمُدُّهُ مِنْ بَعْدِهِ سَبْعَةُ أَبْحُرٍ مَا نَفِدَتْ كَلِمَاتُ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

Ve lev enne mâ fîl ardı min şeceretin aklâmun vel bahru yemudduhu min ba’dihî seb’atu ebhurin mâ nefidet kelimâtullâh(kelimâtullâhi), innellâhe azîzun hakîm(hakîmun).

Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, deniz de arkasında yedi deniz daha katılarak yardımcı olsa, Allah´ın kelimeleri tükenmez. Allah Azîz´dir, Hakîm´dir.
 


مَدَّ
[HyperLink1] 50:7     مَدَدْنَاهَا     medednāhā     yaydık onu
 
Fiil         1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ

Vel arda medednâhâ ve elkaynâ fîhâ revâsiye ve enbetnâ fîhâ min kulli zevcin behîcin.

Yeryüzünü de biz uzatıp yaydık; denge noktaları yerleştirdik ona ve bitirdik onda, bakanları hayran bırakan her türlü çifti.
 


مَدَّ
[HyperLink1] 84:3     مُدَّتْ     muddet     uzatıldığı
 
Fiil    Edilgen     3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَإِذَا الْأَرْضُ مُدَّتْ

Ve izel ardu muddet.

Ve yer uzatıldığı,
 


مَدَد
[HyperLink1] 18:109     مَدَدًا     mededen     yardım için
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا

Kul lev kânel bahru midâden li kelimâti rabbî le nefidel bahru kable en tenfede kelimâtu rabbî ve lev ci’nâ bi mislihî mededâ(mededen).

De ki: "Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce deniz mutlaka biter. Bir o kadarını daha getirsek de yetmez."
 


مُدَّت
[HyperLink1] 9:4     مُدَّتِهِمْ     muddetihim     tanıdığınız süreye
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

إِلَّا الَّذِينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ ثُمَّ لَمْ يَنْقُصُوكُمْ شَيْئًا وَلَمْ يُظَاهِرُوا عَلَيْكُمْ أَحَدًا فَأَتِمُّوا إِلَيْهِمْ عَهْدَهُمْ إِلَىٰ مُدَّتِهِمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ

İllellezîne âhedtum minel muşrikîne summe lem yankusûkum şey´en ve lem yuzâhirû aleykum ehaden fe etimmû ileyhim ahdehum ilâ muddetihim, innallâhe yuhıbbul muttekîn (muttekîne).

Antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size karşı bir eksiklik sergilemeyen ve aleyhinizde başka birine yardım etmeyenler müstesnadır. Artık, onlara verdiğiniz sözü belirlenen süreye kadar tam bir şekilde koruyun. Şu bir gerçek ki Allah, sakınanları sever.
 


مُمِدّ
[HyperLink1] 8:9     مُمِدُّكُمْ     mumiddukum     size yardım edeceğim
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim    
    

إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُمْ بِأَلْفٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُرْدِفِينَ

İz testegîsûne rabbekum festecâbe lekum ennî mumiddukum bi elfin minel melâiketi murdifîn(murdifîne).

Hani siz, Rabbinizden yardım ve destek diliyordunuz; O, sizin dileğinize şöyle cevap vermişti: "Hiç kuşkunuz olmasın, ben size, meleklerden birbiri ardınca bin tanesiyle yardım ulaştıracağım."
 


مُّمَدَّدَة
[HyperLink1] 104:9     مُمَدَّدَةٍ     mumeddedetin     uzatılmış
 
Sıfat  Tef’il Kalıbı  Edilgen     Dişil    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فِي عَمَدٍ مُمَدَّدَةٍ

Fî amedin mumeddedeh(mumeddedetin).

Uzatılmış sütunlar arasında...
 


مَّمْدُود
[HyperLink1] 56:30     مَمْدُودٍ     memdūdin     uzamış
 
Sıfat    Edilgen     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَظِلٍّ مَمْدُودٍ

Ve zıllin memdûd(memdûdin).

Uzayan gölgeler,
 


مَّمْدُود
[HyperLink1] 74:12     مَمْدُودًا     memdūden     uzun boylu
 
Sıfat    Edilgen     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَجَعَلْتُ لَهُ مَالًا مَمْدُودًا

Ve ce’altu lehu mâlen memdûdâ(memdûden).

Hesapsız bir mal verdim ona.