أَمَدَّ
3:124
يُمِدَّكُمْ
yumiddekum
size yardım etmesi
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
إِذْ تَقُولُ لِلْمُؤْمِنِينَ أَلَنْ يَكْفِيَكُمْ أَنْ يُمِدَّكُمْ رَبُّكُمْ بِثَلَاثَةِ آلَافٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُنْزَلِينَ
İz tekûlu lil mu’minîne e len yekfiyekum en yumiddekum rabbukum bi selâseti âlâfin minel melâiketi munzelîn(munzelîne).
O sırada sen, müminlere şöyle diyordun: "Rabbinizin, indirilmiş üçbin melekle destek vermesi, size yetmiyor mu?"
|
أَمَدَّ
3:125
يُمْدِدْكُمْ
yumdidkum
size yardım eder
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
بَلَىٰ ۚ إِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا وَيَأْتُوكُمْ مِنْ فَوْرِهِمْ هَٰذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُمْ بِخَمْسَةِ آلَافٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُسَوِّمِينَ
Belâ in tasbirû ve tettekû ve ye’tûkum min fevrihim hâzâ yumdidkum rabbukum bi hamseti âlâfin minel melâiketi musevvimîn(musevvimîne).
İş, sanıldığı gibi değildir. Onlar, hemen şu anda üstünüze gelseler bile, eğer siz sabreder ve korunursanız, Rabbiniz sizi, üzerlerine nişan vurulmuş beş bin melekle destekler.
|
أَمَدَّ
17:6
وَأَمْدَدْنَاكُمْ
ve emdednākum
ve sizi destekledik
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Çoğul
Geçmiş Zaman
ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَأَمْدَدْنَاكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَجَعَلْنَاكُمْ أَكْثَرَ نَفِيرًا
Summe redednâ lekumul kerrete aleyhim ve emdednâkum bi emvâlin ve benîne ve cealnâkum eksere nefîrâ(nefîren).
Sonra onlar üzerinde size tekrar egemenlik verdik, mallar ve oğullarla sizi güçlendirdik ve sizi toplum olarak çoğalttık.
|
أَمَدَّ
17:20
نُمِدُّ
numiddu
uzatırız
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
كُلًّا نُمِدُّ هَٰؤُلَاءِ وَهَٰؤُلَاءِ مِنْ عَطَاءِ رَبِّكَ ۚ وَمَا كَانَ عَطَاءُ رَبِّكَ مَحْظُورًا
Kullen numiddu hâulâi ve hâulâi min atâi rabbik(rabbike), ve mâ kâne atâu rabbike mahzûrâ(mahzûren).
Rabbinin lütfundan nimetlerle hepsine uzanırız: Onlara da bunlara da. Rabbinin lütfu kimse tarafından engellenemez/kısıtlanamaz.
|
أَمَدَّ
23:55
نُمِدُّهُمْ
numidduhum
kendilerine verdiğimiz
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِهِ مِنْ مَالٍ وَبَنِينَ
E yahsebûne ennemâ numidduhum bihî min mâlin ve benîn(benîne).
Sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve oğullarla güçlendiriyoruz onları,
|
أَمَدَّ
26:132
أَمَدَّكُمْ
emeddekum
size bol bol veren
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَ
Vettekûllezî emeddekum bimâ ta’lemûn(ta’lemûne).
"O bildiğiniz nimetleri önünüze yayandan korkun."
|
أَمَدَّ
26:133
أَمَدَّكُمْ
emeddekum
ki O size vermiştir
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
أَمَدَّكُمْ بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ
Emeddekum bi en’âmin ve benîn(benîne).
"Size bir yığın nimet lütfetti: Davarlar, oğullar,
|
أَمَدَّ
27:36
أَتُمِدُّونَنِ
etumiddūneni
bana yardım mı etmek istiyorsunuz?
Fiil
İf’al Kalıbı
2. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
فَلَمَّا جَاءَ سُلَيْمَانَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍ فَمَا آتَانِيَ اللَّهُ خَيْرٌ مِمَّا آتَاكُمْ بَلْ أَنْتُمْ بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ
Fe lemmâ câe suleymâne kâle e tumiddûneni bi mâlin fe mâ âtâniyallâhu hayrun mimmâ âtâkum, bel entum bi hediyyetikum tefrahûn(tefrahûne).
Elçi, Süleyman´a geldiğinde, o dedi ki: "Siz bana bir mal ile mi destek veriyorsunuz? Allah´ın bana verdiği, size verdiğinden daha kıymetlidir. Sizin hediyenizle, benden çok siz ferahlarsınız."
|
أَمَدَّ
52:22
وَأَمْدَدْنَاهُمْ
ve emdednāhum
ve onlara bol bol verdik
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Çoğul
Geçmiş Zaman
وَأَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ
Ve emdednâhum bi fâkihetin ve lahmin mimmâ yeştehûn (yeştehûne).
Biz onlara canlarının çektiği meyveden ve etten ikram ettik.
|
أَمَدَّ
71:12
وَيُمْدِدْكُمْ
ve yumdidkum
ve size yardım etsin
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
وَيُمْدِدْكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَيَجْعَلْ لَكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَلْ لَكُمْ أَنْهَارًا
Ve yumdidkum biemvâlin ve benîne ve yec’al lekum cennâtin ve yec’al lekum enhârâ(enhâren).
"Sizi, mallar ve oğullarla güçlendirir, size yeşil bahçeler lütfeder. Ve sizin için nehirler akıtır."
|
مِدَاد
18:109
مِدَادًا
midāden
mürekkep
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا
Kul lev kânel bahru midâden li kelimâti rabbî le nefidel bahru kable en tenfede kelimâtu rabbî ve lev ci’nâ bi mislihî mededâ(mededen).
De ki: "Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce deniz mutlaka biter. Bir o kadarını daha getirsek de yetmez."
|
مَدّ
19:75
مَدًّا
medden
bi süre
İsim
İsim Fiil
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَٰنُ مَدًّا ۚ حَتَّىٰ إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضْعَفُ جُنْدًا
Kul men kâne fîd dalâleti fel yemdud lehur rahmânu meddâ(medden), hattâ izâ raev mâ yûadûne immel azâbe ve immes sâah(sâate), fe se ya’lemûne men huve şerrun mekânen ve ad’afu cundâ(cunden).
De ki: "Her kim sapıklıkta ise Rahman ona iyice süre versin. Nihayet, kendilerine vaat edileni, azabı veya kıyametin kopuşunu gördüklerinde mekânca daha kötü, taraflarca daha zayıf olanın kim olduğunu bilecekler."
|
مَدّ
19:79
مَدًّا
medden
uzattıkça
İsim
İsim Fiil
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
كَلَّا ۚ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا
Kellâ, se nektubu mâ yekûlu ve nemuddu lehu minel azâbi meddâ(medden).
Hayır, hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve onun için azabı uzattıkça uzatacağız.
|
مَدَّ
2:15
وَيَمُدُّهُمْ
ve yemudduhum
ve onları bırakır
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
اللَّهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
Allâhu yestehziu bihim ve yemudduhum fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).
Allah onlarla alay ediyor ve onları, kendi azgınlıkları içinde bocalar bir halde sürüklüyor.
|
مَدَّ
7:202
يَمُدُّونَهُمْ
yemuddūnehum
onları çekerler
Fiil
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَإِخْوَانُهُمْ يَمُدُّونَهُمْ فِي الْغَيِّ ثُمَّ لَا يُقْصِرُونَ
Ve ihvânuhum yemuddûnehum fîl gayyi summe lâ yuksirûn(yuksirûne).
Yoldaşları ise onları sürekli azgınlığa iterler, sonra da yakalarını bırakmazlar.
|
مَدَّ
13:3
مَدَّ
medde
uzattı
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
وَهُوَ الَّذِي مَدَّ الْأَرْضَ وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْهَارًا ۖ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ ۖ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Ve huvellezî meddel arda ve ceale fîhâ revâsiye ve enhârâ(enhâren), ve min kullis semerâti ceale fîhâ zevceynisneyni yugşil leylen nehâr(nehâre), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
Yeri uzatıp döşeyen ve onda oturaklı dağlar ve nehirler vücuda getiren O´dur. Bütün meyvalardan kendi içlerinde ikişer çift yaratmıştır O. Geceyi gündüze sarıp bürümektedir O. Bütün bunlarda derin derin düşünecek bir topluluk için elbette ayetler vardır.
|
مَدَّ
15:19
مَدَدْنَاهَا
medednāhā
yaydık
Fiil
1. şahıs, Çoğul
Geçmiş Zaman
وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ
Vel arda medednâhâ ve elkaynâ fîhâ revâsiye ve enbetnâ fîhâ min kulli şey’in mevzûn(mevzûnin).
Yeri yayıp döşedik, ona kuvvetli dağlar diktik ve içinde ölçülü/ahenkli her şeyden bitirdik.
|
مَدَّ
15:88
تَمُدَّنَّ
temuddenne
dikme
Fiil
2. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ
Lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ metta’nâ bihî ezvâcen minhum ve lâ tahzen aleyhim vahfıd cenâhake lil mu’minîn(mu’minîne).
Sakın, onlardan bazı çiftlere verdiğimiz nimet ve zevklere gözlerini dikme. Onlar için tasalanma da. Müminler için kanadını indir sen!
|
مَدَّ
19:75
فَلْيَمْدُدْ
felyemdud
süre versin
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَٰنُ مَدًّا ۚ حَتَّىٰ إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضْعَفُ جُنْدًا
Kul men kâne fîd dalâleti fel yemdud lehur rahmânu meddâ(medden), hattâ izâ raev mâ yûadûne immel azâbe ve immes sâah(sâate), fe se ya’lemûne men huve şerrun mekânen ve ad’afu cundâ(cunden).
De ki: "Her kim sapıklıkta ise Rahman ona iyice süre versin. Nihayet, kendilerine vaat edileni, azabı veya kıyametin kopuşunu gördüklerinde mekânca daha kötü, taraflarca daha zayıf olanın kim olduğunu bilecekler."
|
مَدَّ
19:79
وَنَمُدُّ
ve nemuddu
ve uzatacağız
Fiil
1. şahıs, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
كَلَّا ۚ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا
Kellâ, se nektubu mâ yekûlu ve nemuddu lehu minel azâbi meddâ(medden).
Hayır, hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve onun için azabı uzattıkça uzatacağız.
|
مَدَّ
20:131
تَمُدَّنَّ
temuddenne
dikme
Fiil
3. şahıs, Dişil, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ ۚ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰ
Ve lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ mettâ’nâ bihî ezvâcen minhum zehretel hayâtid dunyâ li neftinehum fîh(fîhi), ve rızku rabbike hayrun ve ebkâ.
Onlardan bazı çiftlere, kendilerini imtihan etmek için iğreti hayatın süsü olarak verdiğimiz nimetlere gözlerini dikme! Rabbinin rızkı hem daha hayırlı hem daha süreklidir.
|
مَدَّ
22:15
فَلْيَمْدُدْ
felyemdud
uzansın
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
مَنْ كَانَ يَظُنُّ أَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ
Men kâne yezunnu en len yensurehullâhu fîd dunyâ vel âhıreti felyemdud bi sebebin iles semâi summel yakta’ felyenzur hel yuzhibennekeyduhu mâ yagîz(yagîzu).
Kim Allah´ın dünyada ve âhirette kendisine yardım etmeyeceğini sanıyorsa; bir sebeple göğe uzansın, sonra öteki ilişkilerini kessin de bakıversin: Oyunu, öfkelendirdiği şeyleri gerçekten giderecek mi?
|
مَدَّ
25:45
مَدَّ
medde
uzattı
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
أَلَمْ تَرَ إِلَىٰ رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلًا
E lem tere ilâ rabbike keyfe meddez zıll(zılle), ve lev şâe le cealehu sâkinâ(sâkinen), summe cealneş şemse aleyhi delîlâ(delîlen).
Görmedin mi Rabbini, nasıl uzatmıştır gölgeyi? Eğer dileseydi, onu elbette hareketsiz kılardı. Sonra nasıl Güneş´i ona delil yapmışız!
|
مَدَّ
31:27
يَمُدُّهُ
yemudduhu
ona katılsa
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلَوْ أَنَّمَا فِي الْأَرْضِ مِنْ شَجَرَةٍ أَقْلَامٌ وَالْبَحْرُ يَمُدُّهُ مِنْ بَعْدِهِ سَبْعَةُ أَبْحُرٍ مَا نَفِدَتْ كَلِمَاتُ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Ve lev enne mâ fîl ardı min şeceretin aklâmun vel bahru yemudduhu min ba’dihî seb’atu ebhurin mâ nefidet kelimâtullâh(kelimâtullâhi), innellâhe azîzun hakîm(hakîmun).
Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, deniz de arkasında yedi deniz daha katılarak yardımcı olsa, Allah´ın kelimeleri tükenmez. Allah Azîz´dir, Hakîm´dir.
|
مَدَّ
50:7
مَدَدْنَاهَا
medednāhā
yaydık onu
Fiil
1. şahıs, Çoğul
Geçmiş Zaman
وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ
Vel arda medednâhâ ve elkaynâ fîhâ revâsiye ve enbetnâ fîhâ min kulli zevcin behîcin.
Yeryüzünü de biz uzatıp yaydık; denge noktaları yerleştirdik ona ve bitirdik onda, bakanları hayran bırakan her türlü çifti.
|
مَدَّ
84:3
مُدَّتْ
muddet
uzatıldığı
Fiil
Edilgen
3. şahıs, Dişil, Tekil
Geçmiş Zaman
وَإِذَا الْأَرْضُ مُدَّتْ
Ve izel ardu muddet.
Ve yer uzatıldığı,
|
مَدَد
18:109
مَدَدًا
mededen
yardım için
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا
Kul lev kânel bahru midâden li kelimâti rabbî le nefidel bahru kable en tenfede kelimâtu rabbî ve lev ci’nâ bi mislihî mededâ(mededen).
De ki: "Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce deniz mutlaka biter. Bir o kadarını daha getirsek de yetmez."
|
مُدَّت
9:4
مُدَّتِهِمْ
muddetihim
tanıdığınız süreye
İsim
Dişil
Mecrûr İsim
إِلَّا الَّذِينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ ثُمَّ لَمْ يَنْقُصُوكُمْ شَيْئًا وَلَمْ يُظَاهِرُوا عَلَيْكُمْ أَحَدًا فَأَتِمُّوا إِلَيْهِمْ عَهْدَهُمْ إِلَىٰ مُدَّتِهِمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ
İllellezîne âhedtum minel muşrikîne summe lem yankusûkum şey´en ve lem yuzâhirû aleykum ehaden fe etimmû ileyhim ahdehum ilâ muddetihim, innallâhe yuhıbbul muttekîn (muttekîne).
Antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size karşı bir eksiklik sergilemeyen ve aleyhinizde başka birine yardım etmeyenler müstesnadır. Artık, onlara verdiğiniz sözü belirlenen süreye kadar tam bir şekilde koruyun. Şu bir gerçek ki Allah, sakınanları sever.
|
مُمِدّ
8:9
مُمِدُّكُمْ
mumiddukum
size yardım edeceğim
İsim
İf’al Kalıbı
Etken
Eril
Merfû` İsim
إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُمْ بِأَلْفٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُرْدِفِينَ
İz testegîsûne rabbekum festecâbe lekum ennî mumiddukum bi elfin minel melâiketi murdifîn(murdifîne).
Hani siz, Rabbinizden yardım ve destek diliyordunuz; O, sizin dileğinize şöyle cevap vermişti: "Hiç kuşkunuz olmasın, ben size, meleklerden birbiri ardınca bin tanesiyle yardım ulaştıracağım."
|
مُّمَدَّدَة
104:9
مُمَدَّدَةٍ
mumeddedetin
uzatılmış
Sıfat
Tef’il Kalıbı
Edilgen
Dişil
Mecrûr İsim
Belirsiz
فِي عَمَدٍ مُمَدَّدَةٍ
Fî amedin mumeddedeh(mumeddedetin).
Uzatılmış sütunlar arasında...
|
مَّمْدُود
56:30
مَمْدُودٍ
memdūdin
uzamış
Sıfat
Edilgen
Eril
Mecrûr İsim
Belirsiz
وَظِلٍّ مَمْدُودٍ
Ve zıllin memdûd(memdûdin).
Uzayan gölgeler,
|
مَّمْدُود
74:12
مَمْدُودًا
memdūden
uzun boylu
Sıfat
Edilgen
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَجَعَلْتُ لَهُ مَالًا مَمْدُودًا
Ve ce’altu lehu mâlen memdûdâ(memdûden).
Hesapsız bir mal verdim ona.
|