أَنشَرَ
21:21
يُنْشِرُونَ
yunşirūne
diriltecek
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
أَمِ اتَّخَذُوا آلِهَةً مِنَ الْأَرْضِ هُمْ يُنْشِرُونَ
Emittehazu âliheten minel ardı hum yunşirûn(yunşirûne).
Yoksa yerden bazı ilahlar edindiler de topraktan çıkarıp diriltme işini onlar mı yapacak?
|
أَنشَرَ
43:11
فَأَنْشَرْنَا
feenşernā
böylece canlandırdık
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Çoğul
Geçmiş Zaman
وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَنْشَرْنَا بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا ۚ كَذَٰلِكَ تُخْرَجُونَ
Vellezî nezzele mines semâi mâenbi kader(kaderin), fe enşernâ bihî beldetenmeyten, kezâlike tuhrecûn(tuhrecûne).
Gökten bir ölçüye bağlı olarak/bir kaderle su indirmiştir O. O suyla biz ölü bir beldeyi hayata kavuşturduk. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.
|
أَنشَرَ
80:22
أَنْشَرَهُ
enşerahu
onu diriltip kaldırdı
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
ثُمَّ إِذَا شَاءَ أَنْشَرَهُ
Summe izâ şâe enşerah(enşerahu).
Sonra dilediği zaman diriltip ortaya çıkardı onu.
|
تَنتَشِرُ
30:20
تَنْتَشِرُونَ
tenteşirūne
yayılıyorsunuz
Fiil
İfti’al Kalıbı
2. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ إِذَا أَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ
Ve min âyâtihî en halakakum min turâbin summe izâ entum beşerun tenteşirûn(tenteşirûne).
Onun ayetlerinden biri de sizi, topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra siz bir insan türü oldunuz, her tarafa yayılıyorsunuz.
|
تَنتَشِرُ
33:53
فَانْتَشِرُوا
fenteşirū
dağılın
Fiil
İfti’al Kalıbı
2. şahıs, Eril, Çoğul
Emir Kipi
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَنْ يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَىٰ طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَٰكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانْتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ ۚ إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنْكُمْ ۖ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ ۚ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ ۚ ذَٰلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ ۚ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَنْ تَنْكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِنْ بَعْدِهِ أَبَدًا ۚ إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ عِنْدَ اللَّهِ عَظِيمًا
Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tedhulû buyûten nebiyyi illâ en yu’zene lekum ilâ taâmin gayre nâzırîne inâhu ve lâkin izâ duîtum fedhulû fe izâ taimtum fenteşirû ve lâ muste’nisîne li hadîs(hadîsin), inne zâlikum kâne yu’zîn nebiyye fe yestahyî minkum vallâhu lâ yestahyî minel hakk(hakkı), ve izâ seeltumûhunne metâan fes’elûhunne min verâi hıcâb(hıcâbin), zâlikum atharu li kulûbikum ve kulûbihinn(kulûbihinne), ve mâ kâne lekum en tu’zû resûlallâhi ve lâ en tenkihû ezvâcehu min ba’dihî ebedâ(ebeden), inne zâlikum kâne indallâhi azîmâ(azîmen).
Ey iman edenler! Size bir yemek için izin verilmedikçe Peygamber´in evlerine girmeyin. Vaktini bekleyip durmaksızın çağırıldığınızda girin, ancak yemeği yiyince hemen dağılın. Söze dalıp lafı koyulaştırmayın. Çünkü böyle davranmanız Peygamber´i rahatsız eder. Fakat o size bir şey söylemekten utanır. Allah ise hakkı dile getirmekten çekinmez. Peygamber´in eşlerinden bir şey istediğinizde, onlardan perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir yoldur. Allah´ın resulüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra onun eşleriyle nikâhlanmanız, size helal kılınmamıştır. Böyle bir şey Allah katında büyük bir vebaldir.
|
تَنتَشِرُ
62:10
فَانْتَشِرُوا
fenteşirū
dağılın
Fiil
İfti’al Kalıbı
2. şahıs, Eril, Çoğul
Emir Kipi
فَإِذَا قُضِيَتِ الصَّلَاةُ فَانْتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ وَابْتَغُوا مِنْ فَضْلِ اللَّهِ وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Fe izâ kudiyetıs salâtu fenteşirû fîl ardı vebtegû min fadlillâhi vezkurûllâhe kesîren leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Namaz kılınınca hemen yeryüzüne dağılın ve Allah´ın lütfundan nasibinizi arayın! Allah´ı çok anın ki, kurtuluşa erebilesiniz.
|
مُّنتَشِر
54:7
مُنْتَشِرٌ
munteşirun
yayılan
Sıfat
İfti’al Kalıbı
Etken
Eril
Merfû` İsim
Belirsiz
خُشَّعًا أَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌ
Huşşe’an ebsâruhum yahrucûne minel ecdâsi keennehum cerâdun munteşir(munteşirun).
Kaymış olarak gözleri, çıkarlar kabirlerden. Sanki çekirgelerdir, çıvgın mı çıvgın!
|
مُّنَشَّرَة
74:52
مُنَشَّرَةً
muneşşeraten
açılan
Sıfat
Tef’il Kalıbı
Edilgen
Dişil
Mansûb İsim
Belirsiz
بَلْ يُرِيدُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُؤْتَىٰ صُحُفًا مُنَشَّرَةً
Bel yurîdu kullumriin minhum en yu’tâ suhufen muneşşereh (muneşşereten).
İçlerinden her kişi de istiyor ki, kendisine açılıp saçılmış sayfalar verilsin.
|
مُنشَرِين
44:35
بِمُنْشَرِينَ
bimunşerīne
diriltilecek
İsim
İf’al Kalıbı
Edilgen
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَرِينَ
İn hiye illâ mevtetunel ûlâve mâ nahnu bi munşerîn(munşerîne).
"İlk ölümümüzden başkası yok! Biz diriltilecek filan değiliz!"
|
مَنشُور
17:13
مَنْشُورًا
menşūran
açılmış olarak
İsim
Edilgen
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَكُلَّ إِنْسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَائِرَهُ فِي عُنُقِهِ ۖ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنْشُورًا
Ve kulle insânin elzemnâhu tâirehu fî unukıh(unukıhî), ve nuhricu lehu yevmel kıyâmeti kitâben yelkâhu menşûrâ(menşûren).
Her insanın uğursuzluk kuşunu onun boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine, önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız:
|
مَنشُور
52:3
مَنْشُورٍ
menşūrin
yayılmış
İsim
Edilgen
Eril
Mecrûr İsim
Belirsiz
فِي رَقٍّ مَنْشُورٍ
Fî rakkın menşûrin.
Ki açılıp yayılmış ince deri üzerine yazılmıştır.
|
نَشْر
77:3
نَشْرًا
neşran
yaydıkça
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْرًا
Vennâşirâti neşren.
Dağıtıp yayanlara/diriltip harekete getirenlere,
|
نُشِرَتْ
18:16
يَنْشُرْ
yenşur
yaysın (bollaştırsın)
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ أَمْرِكُمْ مِرْفَقًا
Ve izi´tezeltumûhum ve mâ ya´budûne illâllâhe fe´vû ilel kehfi yenşur lekum rabbukum min rahmetihî ve yuheyyi´ lekum min emrikum mirfekâ(mirfekan).
"Madem ki onlardan ve Allah dışındaki taptıklarınızdan yüz çevirip kenara çekildiniz, hadi mağaraya sığının ki, Rabbiniz size rahmetinden bir nasip yaysın ve işinizde size kolaylık ve başarı sağlasın."
|
نُشِرَتْ
42:28
وَيَنْشُرُ
ve yenşuru
ve yayan
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
وَهُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِنْ بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنْشُرُ رَحْمَتَهُ ۚ وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَمِيدُ
Ve huvellezî yunezzilul gayse min ba’di mâ kanetû ve yenşuru rahmeteh(rahmetehu), ve huvel velîyyul hamîd(hamîdu).
O odur ki, kulları umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini yayar. Velî´dir O, Hamîd´dir.
|
نُشِرَتْ
81:10
نُشِرَتْ
nuşirat
açılıp yayıldığı
Fiil
Edilgen
3. şahıs, Dişil, Tekil
Geçmiş Zaman
وَإِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْ
Ve izes suhufu nuşiret.
Sayfalar açılıp göz önüne konduğunda,
|
نُشُور
25:3
نُشُورًا
nuşūran
(ölüleri diriltip) kaldıramaya
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا
Vettehazû min dûnihî âliheten lâ yahlukûne şey’en ve hum yuhlekûne ve lâ yemlikûne li enfusihim darran ve lâ nef’an ve lâ yemlikûne mevten ve lâ hayâten ve lâ nuşûrâ(nuşûren).
Böyleyken O´nun dışında bir takım ilahlar edindiler. Hiçbir şey yaratamaz bunlar. Kendileri yaratılmışlardır zaten... Kendi benlikleri için bile ne bir zarara güç yetirebilirler ne bir yarara. Ne bir ölüme güçleri yeter ne bir dirime ne de kabirden çıkarıp hesap sormaya.
|
نُشُور
25:40
نُشُورًا
nuşūran
tekrar dirilip kalkmayı
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ ۚ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا ۚ بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا
Ve lekad atev alel karyetilletî umtırat mataras sev’(sev’ı), e fe lem yekûnû yerevnehâ, bel kânû lâ yercûne nuşûrâ(nuşûren).
Yemin olsun, onlar o kötülük yağmuruna tutulan kente vardılar. Peki onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilip hesap vermeyi ummuyorlardı.
|
نُشُور
25:47
نُشُورًا
nuşūran
kalkıp çalışma zamanı
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا
Ve huvellezî ceale lekumul leyle libâsen ven nevme subâten ve cealen nehâre nuşûrâ(nuşûren).
O´dur sizin için geceyi elbise, uykuyu dinlence yapan. Gündüzü, dağılıp yayılma zamanı yapan da O´dur.
|
نُشُور
35:9
النُّشُورُ
n-nuşūru
diriltme
İsim
Eril
Merfû` İsim
وَاللَّهُ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَسُقْنَاهُ إِلَىٰ بَلَدٍ مَيِّتٍ فَأَحْيَيْنَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ كَذَٰلِكَ النُّشُورُ
Vallâhullezî, erseler rîyâha fe tusîru sehâben fe suknâhu ilâ beledin meyyitin fe ahyeynâ bihil arda ba’de mevtihâ, kezâliken nuşûr(nuşûru).
Allah odur ki, rüzgârları gönderdi. Rüzgârlar bir bulut kaldırır. Derken onu ölü bir beldeye sevk ettik de ölümünden sonra toprağa onunla hayat verdik. İşte ölümünden sonra dirilme de böyledir.
|
نُشُور
67:15
النُّشُورُ
n-nuşūru
dönüş
İsim
Eril
Merfû` İsim
هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ ذَلُولًا فَامْشُوا فِي مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِنْ رِزْقِهِ ۖ وَإِلَيْهِ النُّشُورُ
Huvellezî ceale lekumul arda zelûlen femşû fî menâkibihâ ve kulû min rızkıh(rızkıhî), ve ileyhin nuşûr(nuşûru).
O, yeri sizin için boyun eğer yaptı. Haydi, onun omuzlarında yürüyün ve Allah´ın rızıklarından yiyin. Dönüş O´nadır.
|
نَّٰشِرَٰت
77:3
وَالنَّاشِرَاتِ
ve nnāşirāti
ve yayanlara
İsim
Etken
Dişil, Çoğul
Mecrûr İsim
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْرًا
Vennâşirâti neşren.
Dağıtıp yayanlara/diriltip harekete getirenlere,
|