KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Nun-Cim-Vav      ن ج و 

Kurtarmak, kurtulmak

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 84 kez geçiyor.

Gövde(ler)

23 kez أَنجَىٰ
4 kez تَنَٰجَيْ
2 kez مُنَجُّو
1 kez نَاج
2 kez نَجَا
37 kez نَجَّىٰ
11 kez نَجْوَىٰ
2 kez نَجِيّ
1 kez نَّجَوٰة
1 kez نَٰجَيْ

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 2:50     فَأَنْجَيْنَاكُمْ     feenceynākum     sizi kurtarmış
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَإِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَأَنْجَيْنَاكُمْ وَأَغْرَقْنَا آلَ فِرْعَوْنَ وَأَنْتُمْ تَنْظُرُونَ

Ve iz faraknâ bikumul bahre fe enceynâkum ve agraknâ âle fir’avne ve entum tenzurûn(tenzurûne).

Hani önünüzde denizi yarmıştık da sizi kurtarmış, Firavun hanedanını boğmuştuk. Siz de bunu bakıp görüyordunuz.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 6:63     أَنْجَانَا     encānā     bizi kurtarırsa
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

قُلْ مَنْ يُنَجِّيكُمْ مِنْ ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً لَئِنْ أَنْجَانَا مِنْ هَٰذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ

Kul men yuneccîkum min zulumâtil berri vel bahri ted’ûnehu tedarruan ve hufyeh(hufyeten), le in encânâ min hâzihî le nekûnenne mineş şâkirîn(şâkirîne).

Şunu sor: "Bizi bu durumdan kurtarırsa andolsun şükredenlerden olacağız´ diye boyun büküp ürpererek O´na yakardığınızda, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarıyor?"
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 7:64     فَأَنْجَيْنَاهُ     feenceynāhu     biz de kurtardık
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَكَذَّبُوهُ فَأَنْجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا عَمِينَ

Fe kezzebûhu fe enceynâhu vellezîne meahu fil fulki ve agraknellezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavmen amîn(amîne).

Onu yalanladılar. Bunun üzerine biz onu beraberindekileri gemi içinde kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanları boğduk. Gözleri görmez bir topluluktu onlar.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 7:72     فَأَنْجَيْنَاهُ     feenceynāhu     O’nu kurtardık
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَأَنْجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۖ وَمَا كَانُوا مُؤْمِنِينَ

Fe enceynâhu vellezîne meahu bi rahmetin minnâ ve kata´nâ dâbirellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve mâ kânû mu´minîn(mu´minîne).

Nihayet, onu ve beraberindekileri bizden bir rahmetle kurtardık; ayetlerimizi yalanlayanların da kökünü kestik. İnanan kişiler değillerdi onlar.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 7:83     فَأَنْجَيْنَاهُ     feenceynāhu     biz de onu kurtardık
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ

Fe enceynâhu ve ehlehû illemreetehu kânet minel gâbirîn(gâbirîne).

Biz de onu ve ailesini kurtardık karısı müstesna. O, yere geçenlerden oldu.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 7:141     أَنْجَيْنَاكُمْ     enceynākum     biz sizi kurtarmıştık
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَإِذْ أَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ ۖ يُقَتِّلُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ ۚ وَفِي ذَٰلِكُمْ بَلَاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظِيمٌ

Ve iz enceynâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâb(azâbi), yukattilûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum ve fî zâlikum belâun min rabbikum azîm(azîmun).

Şunu da hatırlayın: Sizi Firavun hanedanından kurtarmıştık. Size azabın en kötüsüyle işkence ediyorlardı: Oğlanlarınızı katlediyor, kadınlarınızı diri bırakıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden gelmiş büyük bir imtihan vardı.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 7:165     أَنْجَيْنَا     enceynā     biz de kurtardık
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ أَنْجَيْنَا الَّذِينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّوءِ وَأَخَذْنَا الَّذِينَ ظَلَمُوا بِعَذَابٍ بَئِيسٍ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ

Fe lemmâ nesû mâ zukkirû bihî enceynellezîne yenhevne anis sûi ve ahaznellezîne zalemû bi azâbin beîsin bi mâ kânû yefsukûn(yefsukûne).

Kendilerine verilen öğüdü unuttuklarında, kötülükten alıkoyanları kurtarıp zulme sapanları, yoldan çıkmalarından ötürü, acı bir azapla yakalayıverdik.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 10:22     أَنْجَيْتَنَا     enceytenā     bizi kurtarırsan
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

هُوَ الَّذِي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِرِيحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَاءَتْهَا رِيحٌ عَاصِفٌ وَجَاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ أُحِيطَ بِهِمْ ۙ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ لَئِنْ أَنْجَيْتَنَا مِنْ هَٰذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ

Huvellezî yuseyyirukum fîl berri vel bahr(bahri), hattâ izâ kuntum fîl fulk(fulki), ve cereyne bihim bi rîhin tayyibetin ve ferihû bihâ câethâ rîhun âsifun ve câehumul mevcu min kulli mekânin ve zannû ennehum uhîta bihim deavûllâhe muhlisîne lehud dîn(dîne), le in enceytenâ min hâzihî le nekûnenne mineş şâkirîn(şâkirîne).

O yürütüyor sizi karada ve denizde. Diyelim, gemidesiniz: Gemiler, içindekileri latîf bir rüzgârla götürüyorlar. İçerdekiler ferah ve sevinç duymaktalar. Birden korkunç bir kasırga geliverdi. Her taraftan dalgalar üzerlerine çullandı. Çepeçevre kuşatıldıklarını düşünüp dini yalnız Allah´a özgüleyerek duaya koyuldular: "Eğer bizi şu durumdan kurtarırsan, yemin olsun, sana şükredenlerden olacağız."
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 10:23     أَنْجَاهُمْ     encāhum     kurtarır onları
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَلَمَّا أَنْجَاهُمْ إِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ ۗ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلَىٰ أَنْفُسِكُمْ ۖ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ ثُمَّ إِلَيْنَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Fe lemmâ encâhum izâ hum yebgûne fîl ardı bi gayril hakk(hakkı), yâ eyyuhen nâsu innemâ bagyukum alâ enfusikum metâal hayâtid dunyâ summe ileynâ merciukum fe nunebbiukum bimâ kuntum ta´melûn(ta´melûne).

Ama Allah onları kurtarınca, hiç vakit geçirmeden yeryüzünde haksızlığa sapıp azgınlaşırlar. Ey insanlar! Şu iğreti hayatın menfaati için yaptığınız azgınlık ve taşkınlık yalnız sizin aleyhinizedir. Bir süre sonra bize döndürüleceksiniz ve yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 10:103     نُنْجِ     nunci     kurtarmak
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

ثُمَّ نُنَجِّي رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا ۚ كَذَٰلِكَ حَقًّا عَلَيْنَا نُنْجِ الْمُؤْمِنِينَ

Summe nuneccî rusulenâ vellezîne âmenû kezâlik(kezâlike), hakkan aleynâ nuncil mu’minîn(mu’minîne).

Sonunda biz, resullerimizi ve iman edenleri kurtarıyoruz. İşte böyledir. Üzerimize bir borç olarak, inananları kurtarırız.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 11:116     أَنْجَيْنَا     enceynā     kurtardığımız
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ أُولُو بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْأَرْضِ إِلَّا قَلِيلًا مِمَّنْ أَنْجَيْنَا مِنْهُمْ ۗ وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَا أُتْرِفُوا فِيهِ وَكَانُوا مُجْرِمِينَ

Fe lev lâ kâne minel kurûni min kablikum ûlû bakıyyetin yenhevne anil fesâdi fil ardı illâ kalîlen mimmen enceynâ minhum, vettebeallezîne zalemû mâ utrifû fîhi ve kânû mucrimîn(mucrimîne).

Sizden önceki kuşakların söz ve eser sahibi olanları, yeryüzünde bozgunculuktan alıkoymalı değiller miydi? Ama içlerinden kurtarmış olduklarımızın az bir kısmı dışında hiçbiri bunu yapmadı. Zulme sapanlar ise içine gömüldükleri servet şımarıklığının ardına düşüp suçlular haline geldiler.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 14:6     أَنْجَاكُمْ     encākum     sizi kurtardı
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ أَنْجَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ ۚ وَفِي ذَٰلِكُمْ بَلَاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظِيمٌ

Ve iz kâle mûsâ li kavmihizkurû ni’metallâhi aleykum iz encâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâbi ve yuzebbihûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum, ve fî zâlikum belâun min rabbikum azîm(azîmun).

Mûsa´nın, kendi toplumuna şöyle dediği zamanı da hatırla: "Allah´ın üzerinizdeki nimetini anın! Hatırlayın ki, sizi Firavun´un hanedanından kurtarmıştı. Onlar size azabın en kötüsüyle acı çektiriyorlar, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlar, kadınlarınıza hayasızca davranıyorlar/kadınlarınızın rahimlerini yokluyorlar/kadınlarınızı hayata salıyorlardı. İşte bunda sizin için Rabbinizden gelen çok büyük bir deneme ve ıstırap vardır."
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 20:80     أَنْجَيْنَاكُمْ     enceynākum     biz sizi kurtardık
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ قَدْ أَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ وَوَاعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْأَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَىٰ

Yâ benî isrâîle kad enceynâkum min aduvvikum ve vâadnâkum cânibet tûril eymene ve nezzelnâ aleykumul menne ves selvâ.

Ey İsrailoğulları, şu bir gerçek ki, biz sizi düşmanınızdan kurtardık. Tûr´un sağ yanında size vaatte bulunduk. Ve üstünüze kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 21:9     فَأَنْجَيْنَاهُمْ     fe enceynāhum     onları kurtardık
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَأَنْجَيْنَاهُمْ وَمَنْ نَشَاءُ وَأَهْلَكْنَا الْمُسْرِفِينَ

Summe sadaknâhumul va’de fe enceynâhum ve men neşâu ve ehleknel musrifîn(musrifîne).

Sonra onlara verilen söze sadık kaldık da onları ve dilediklerimizi kurtardık. Ve israfa saplanıp haddi aşanları helâk ettik.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 21:88     نُنْجِي     nuncī     biz kurtarırız
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ ۚ وَكَذَٰلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِنِينَ

Festecebnâ lehu ve necceynâhu minel gamm(gammi), ve kezâlike nuncil mu’minîn(mu’minîne).

Hemen imdadına yetiştik. Gamdan kurtardık onu. İnananları işte böyle kurtarırız biz.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 26:65     وَأَنْجَيْنَا     ve enceynā     ve kurtardık
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَأَنْجَيْنَا مُوسَىٰ وَمَنْ مَعَهُ أَجْمَعِينَ

Ve enceynâ mûsâ ve men meahû ecmaîn(ecmaîne).

Mûsa´yı ve beraberindekileri toptan kurtardık.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 26:119     فَأَنْجَيْنَاهُ     feenceynāhu     biz de onu kurtardık
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَأَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ

Fe enceynâhu ve men meahu fîl fulkil meşhûn(meşhûni).

Bunun üzerine biz, onu da beraberindekileri de o yüklü gemide kurtardık.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 27:53     وَأَنْجَيْنَا     ve enceynā     ve kurtardık
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَأَنْجَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ

Ve enceynellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).

Biz inananları, korunup sakınanları kurtardık.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 27:57     فَأَنْجَيْنَاهُ     feenceynāhu     biz de onu kurtardık
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ

Fe enceynâhu ve ehlehû illemreetehu kaddernâhâ minel gâbirîn(gâbirîne).

Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Karısı hariç. Onu, arkada kalanlardan biri olarak takdir etmiştik.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 29:15     فَأَنْجَيْنَاهُ     feenceynāhu     fakat onu kurtardık
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَصْحَابَ السَّفِينَةِ وَجَعَلْنَاهَا آيَةً لِلْعَالَمِينَ

Fe enceynâhu ve ashâbes sefîneti ve cealnâ hââyeten lil âlemîn(âlemîne).

Biz, Nûh´u ve gemi halkını kurtardık ve o gemiyi âlemlere ibret yaptık.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 29:24     فَأَنْجَاهُ     feencāhu     fakat onu kurtardı
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ أَوْ حَرِّقُوهُ فَأَنْجَاهُ اللَّهُ مِنَ النَّارِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlûktulûhu ev harrýkûhu fe encâhullâhu minen nâr(nâri), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Toplumunun İbrahim´e cevabı sadece şunu söylemeleri oldu: "Bunu öldürün, yahut yakın!" Ama Allah onu ateşten kurtardı. İnanan bir toplum için bunda elbette ibretler vardır.
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 61:10     تُنْجِيكُمْ     tuncīkum     sizi kurtaracak
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَىٰ تِجَارَةٍ تُنْجِيكُمْ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ

Yâ eyyuhellezîne âmenû hel edullukum alâ ticâretin tuncîkum min azâbin elîm(elîmin).

Ey iman sahipleri! Dikkatlerinizi, sizi korkunç bir azaptan kurtaracak bir ticarete çekeyim mi:
 


أَنجَىٰ
[HyperLink1] 70:14     يُنْجِيهِ     yuncīhi     kendisini kurtarsın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنْجِيهِ

Ve men fîl ardı cemî’an summe yuncîh(yuncîhi).

Ve yeryüzündeki insanların tümünü fidye verip kendisini kurtarmayı ister.
 


تَنَٰجَيْ
[HyperLink1] 58:8     وَيَتَنَاجَوْنَ     ve yetenācevne     ve gizli gizli konuşuyorlar
 
Fiil  Tefâ’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ نُهُوا عَنِ النَّجْوَىٰ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَيَتَنَاجَوْنَ بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَإِذَا جَاءُوكَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اللَّهُ وَيَقُولُونَ فِي أَنْفُسِهِمْ لَوْلَا يُعَذِّبُنَا اللَّهُ بِمَا نَقُولُ ۚ حَسْبُهُمْ جَهَنَّمُ يَصْلَوْنَهَا ۖ فَبِئْسَ الْمَصِيرُ

E lem tere ilellezîne nuhû aninnecvâ summe yeûdûne li mâ nuhû anhu ve yetenâcevne bil ismi vel udvâni ve ma’siyetir resûl(resûli), ve izâ câûke hayyevke bi mâ lem yuhayyike bihillâhu, ve yekûlûne fî enfusihim lev lâ yuazzibunâllâhu bi mâ nekûl(nekûlu), hasbuhum cehennem(cehennemu), yaslevnehâ, febi’sel masîr(masîru).

Görmedin mi şu fısıldaşmaktan yasaklananları ki, biraz sonra, yasaklanmış oldukları şeye dönüyorlar ve günah, düşmanlık, peygambere isyan konusunda fısıldaşıyorlar. Sana geldiklerinde, seni Allah´ın selamlamadığı biçimde selamlıyorlar. Kendi içlerinde ise şöyle diyorlar: "Söylediğimiz şey yüzünden Allah bize azap etse ya!" Cehennem yeter onlara. Girecekler oraya. Ne kötü dönüş yeridir o!
 


تَنَٰجَيْ
[HyperLink1] 58:9     وَتَنَاجَوْا     vetenācev     (fakat) konuşun
 
Fiil  Tefâ’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَنَاجَيْتُمْ فَلَا تَتَنَاجَوْا بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَتَنَاجَوْا بِالْبِرِّ وَالتَّقْوَىٰ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû iza tenâceytum fe lâ tetenâcev bil ismi vel udvâni ve ma’siyetir resûli ve tenâcev bil birri vet takvâ, vettekûllâhellezî ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).

Ey iman edenler! Aranızda fısıldaştığınız zaman, günah, düşmanlık ve resule isyan hususlarında fısıldaşmayın; hayırda erginlik/dürüstlük ve takva konusunda fısıldaşın. Huzurunda haşredileceğiniz Allah´tan sakının!
 


تَنَٰجَيْ
[HyperLink1] 58:9     تَنَاجَيْتُمْ     tenāceytum     aranızda gizli konuştuğunuz
 
Fiil  Tefâ’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَنَاجَيْتُمْ فَلَا تَتَنَاجَوْا بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَتَنَاجَوْا بِالْبِرِّ وَالتَّقْوَىٰ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû iza tenâceytum fe lâ tetenâcev bil ismi vel udvâni ve ma’siyetir resûli ve tenâcev bil birri vet takvâ, vettekûllâhellezî ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).

Ey iman edenler! Aranızda fısıldaştığınız zaman, günah, düşmanlık ve resule isyan hususlarında fısıldaşmayın; hayırda erginlik/dürüstlük ve takva konusunda fısıldaşın. Huzurunda haşredileceğiniz Allah´tan sakının!
 


تَنَٰجَيْ
[HyperLink1] 58:9     تَتَنَاجَوْا     tetenācev     konuşmayın
 
Fiil  Tefâ’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَنَاجَيْتُمْ فَلَا تَتَنَاجَوْا بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَتَنَاجَوْا بِالْبِرِّ وَالتَّقْوَىٰ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû iza tenâceytum fe lâ tetenâcev bil ismi vel udvâni ve ma’siyetir resûli ve tenâcev bil birri vet takvâ, vettekûllâhellezî ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).

Ey iman edenler! Aranızda fısıldaştığınız zaman, günah, düşmanlık ve resule isyan hususlarında fısıldaşmayın; hayırda erginlik/dürüstlük ve takva konusunda fısıldaşın. Huzurunda haşredileceğiniz Allah´tan sakının!
 


مُنَجُّو
[HyperLink1] 15:59     لَمُنَجُّوهُمْ     lemuneccūhum     onları kurtaracağız
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

إِلَّا آلَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ

İllâ âle lût(lûtın), innâ le muneccûhum ecma’în(ecma’îne).

"Yalnız Lût´un ailesi suçlu değildir. Biz onların hepsini kurtaracağız."
 


مُنَجُّو
[HyperLink1] 29:33     مُنَجُّوكَ     muneccūke     seni kurtaracağız
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَلَمَّا أَنْ جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ ۖ إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ

Ve lemmâ en câet rusulunâ lûtan sîe bihim ve dâka bihim zer’ân, ve kâlû lâ tehaf ve lâ tahzen, innâ muneccûke ve ehleke illemreeteke kânet minel gâbirîn(gâbirîne).

Elçilerimiz Lût´a gelince, onlar yüzünden fenalaştı, eli kolu birbirine dolandı. "Korkma, tasalanma dediler, biz seni de aileni de kurtaracağız. Ama karın, azaba terk edilenlerden olacaktır."
 


نَاج
[HyperLink1] 12:42     نَاجٍ     nācin     kurtulacağını
 
İsim    Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَقَالَ لِلَّذِي ظَنَّ أَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْنِي عِنْدَ رَبِّكَ فَأَنْسَاهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّهِ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِنِينَ

Ve kâle lillezî zanne ennehu nâcin minhumazkurnî inde rabbike fe ensâhuş şeytânu zikre rabbihî fe lebise fîs sicni bid’a sinîn(sinîne).

Yûsuf o iki kişiden, kurtulacağını düşündüğüne şöyle dedi: "Rab edindiğin kişi yanında beni an." Ama şeytan o adama, rab edindiği kişiye hatırlatmayı unutturdu. Böylece Yûsuf yıllarca zındanda kaldı.
 


نَجَا
[HyperLink1] 12:45     نَجَا     necā     kurtulanı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَقَالَ الَّذِي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ أُمَّةٍ أَنَا أُنَبِّئُكُمْ بِتَأْوِيلِهِ فَأَرْسِلُونِ

Ve kâlellezî necâ minhumâ veddekere ba’de ummetin ene unebbiukum bi te’vîlihî fe ersilûn(ersilûni).

Zındandaki iki adamdan kurtulanı, uzun bir zamandan sonra eskiyi hatırladı da şöyle dedi: "Onun yorumunu size ben haber veririm. Siz beni zındana gönderin."
 


نَجَا
[HyperLink1] 28:25     نَجَوْتَ     necevte     kurtuldun
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَجَاءَتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاءٍ قَالَتْ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا ۚ فَلَمَّا جَاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ ۖ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Fe câethu ıhdâhumâ temşî alestihyâin, kâlet inne ebî yed’ûke li yecziyeke ecra mâ sekayte lenâ, fe lemmâ câehu ve kassa aleyhil kasasa kâle lâ tehaf, necevte minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Tam o sırada kadınlardan biri, utangaç bir tavırla yürüyerek ona geldi. Dedi: "Babam, bizim için yaptığın sulamaya karşılık sana birşeyler vermek üzere seni çağırıyor." Mûsa gelip ihtiyara hikâyeyi anlatınca, o dedi ki: "Korkma, artık zalimler topluluğundan kurtuldun."
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 2:49     نَجَّيْنَاكُمْ     necceynākum     sizi kurtarmıştık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَإِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ ۚ وَفِي ذَٰلِكُمْ بَلَاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظِيمٌ

Ve iz necceynâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâbi yuzebbihûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum ve fî zâlikum belâun min rabbikum azîm(azîmun).

Sizi Firavun hanedanından kurtardığımızı da hatırlayın. Hani onlar size azabın en çirkiniyle kötülük ediyorlardı: Erkek çocuklarınızı boğazlıyorlar, kadınlarınızı diri bırakıyorlar/kadınlarınızın rahimlerini yoklayıp çocuk alıyorlar/kadınlarınıza utanç duyulacak şeyler yapıyorlardı. İşte bunda sizin için, Rabb´inizden gelen büyük bir ıstırap ve imtihan vardı.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 6:63     يُنَجِّيكُمْ     yuneccīkum     sizi kurtarıyor
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قُلْ مَنْ يُنَجِّيكُمْ مِنْ ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً لَئِنْ أَنْجَانَا مِنْ هَٰذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ

Kul men yuneccîkum min zulumâtil berri vel bahri ted’ûnehu tedarruan ve hufyeh(hufyeten), le in encânâ min hâzihî le nekûnenne mineş şâkirîn(şâkirîne).

Şunu sor: "Bizi bu durumdan kurtarırsa andolsun şükredenlerden olacağız´ diye boyun büküp ürpererek O´na yakardığınızda, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarıyor?"
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 6:64     يُنَجِّيكُمْ     yuneccīkum     sizi kurtarıyor
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قُلِ اللَّهُ يُنَجِّيكُمْ مِنْهَا وَمِنْ كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ أَنْتُمْ تُشْرِكُونَ

Kulillâhu yuneccîkum minhâ ve min kulli kerbin summe entum tuşrikûn(tuşrikûne).

De ki: "Ondan da tüm sıkıntılardan da sizi Allah kurtarıyor; sonra siz O´na ortak koşuyorsunuz."
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 7:89     نَجَّانَا     neccānā     bizi kurtardı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

قَدِ افْتَرَيْنَا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا إِنْ عُدْنَا فِي مِلَّتِكُمْ بَعْدَ إِذْ نَجَّانَا اللَّهُ مِنْهَا ۚ وَمَا يَكُونُ لَنَا أَنْ نَعُودَ فِيهَا إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ رَبُّنَا ۚ وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا ۚ عَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْنَا ۚ رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ

Kadiftereynâ alallâhi keziben in udnâ fî milletikum ba’de iz necceynallâhu minhâ, ve mâ yekûnu lenâ en neûde fîhâ illâ en yeşâallahu rabbunâ, vesia rabbunâ kulle şey’in ilmen, alallâhi tevekkelnâ, rabbeneftah beynenâ ve beyne kavminâ bil hakkı ve ente hayrul fâtihîn(fâtihîne).

"Allah bizi, milletimizden kurtardıktan sonra tekrar ona dönersek yalan düzüp Allah´a iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah istemediği sürece, sizin milletinize dönmemiz söz konusu edilemez. Rabbimiz, bilgice herşeyi kuşatmıştır. Allah´a dayanıp güvendik biz. Ey Rabbimiz! Toplumumuzla bizim aramızda hak ile hükmet. Sen, çözüm getirenlerin en hayırlısısın."
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 10:73     فَنَجَّيْنَاهُ     fenecceynāhu     ancak biz onu kurtardık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَائِفَ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۖ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ

Fe kezzebûhu fe necceynâhu ve men meahu fîl fulki ve cealnâhum halâife ve agraknellezîne kezzebû bi âyâtinâ, fanzur keyfe kâne âkıbetul munzerîn(munzerîne).

Bunun üzerine, onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık, onları yöneticiler yaptık; ayetlerimizi yalanlayanları da batırıp boğduk. Bak da gör, önceden uyarılanların sonu nice oluyor!
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 10:86     وَنَجِّنَا     ve neccinā     ve bizi kurtar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

Ve neccinâ bi rahmetike minel kavmil kâfirîn(kâfirîne).

"O küfre sapmış toplumdan rahmetinle bizi kurtar!"
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 10:92     نُنَجِّيكَ     nuneccīke     kurtaracağız
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ آيَةً ۚ وَإِنَّ كَثِيرًا مِنَ النَّاسِ عَنْ آيَاتِنَا لَغَافِلُونَ

Fel yevme nuneccîke bi bedenike li tekûne limen halfeke âyeh(âyeten), ve inne kesîren minen nâsi an âyâtinâ le gâfilûn(gâfilûne).

"Bugün senin bedenini kurtaracağız ki, arkandan gelenlere bir ibret olasın. Ama insanların çoğu bizim ayetlerimizden gerçekten habersiz bulunuyor."
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 10:103     نُنَجِّي     nuneccī     kurtarırız
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

ثُمَّ نُنَجِّي رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا ۚ كَذَٰلِكَ حَقًّا عَلَيْنَا نُنْجِ الْمُؤْمِنِينَ

Summe nuneccî rusulenâ vellezîne âmenû kezâlik(kezâlike), hakkan aleynâ nuncil mu’minîn(mu’minîne).

Sonunda biz, resullerimizi ve iman edenleri kurtarıyoruz. İşte böyledir. Üzerimize bir borç olarak, inananları kurtarırız.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 11:58     وَنَجَّيْنَاهُمْ     ve necceynāhum     ve onları koruduk
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَنَجَّيْنَاهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ

Ve lemmâ câe emrunâ necceynâ hûden vellezîne âmenû meahu bi rahmetin minnâ, ve necceynâhum min azâbin galîz(galîzin).

Emrimiz gelince, Hûd´u ve onunla birlikte iman etmiş olanları bizden bir rahmetle kurtardık. Biz onları çok ağır bir azaptan kurtardık.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 11:58     نَجَّيْنَا     necceynā     kurtardık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَنَجَّيْنَاهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ

Ve lemmâ câe emrunâ necceynâ hûden vellezîne âmenû meahu bi rahmetin minnâ, ve necceynâhum min azâbin galîz(galîzin).

Emrimiz gelince, Hûd´u ve onunla birlikte iman etmiş olanları bizden bir rahmetle kurtardık. Biz onları çok ağır bir azaptan kurtardık.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 11:66     نَجَّيْنَا     necceynā     kurtardık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍ ۗ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ

Fe lemmâ câe emrunâ necceynâ sâlihan vellezîne âmenû meahu bi rahmetin minnâ ve min hizyi yevmi iz(izin), inne rabbeke huvel kaviyyul azîz(azîzu).

Emrimiz gelince Sâlih´i ve onunla birlikte iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık. O günün rezilliğinden kurtardık. Senin Rabbin, evet O, Kavî´dir, Azîz´dir.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 11:94     نَجَّيْنَا     necceynā     kurtardık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْبًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَأَخَذَتِ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ

Ve lemmâ câe emrunâ necceynâ ?uayben vellezîne âmenû meahu bi rahmetin minnâ ve ehazetillezîne zalemûssayhatu fe asbahû fî diyârihim câsimîn(câsimîne).

Emrimiz gelince Şuayb´ı ve onunla birlikte iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri o yüksek titreşimli sayha yakaladı da öz yurtlarında yere çömelmiş hale geldiler.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 12:110     فَنُجِّيَ     fe nucciye     ve kurtarıldı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

حَتَّىٰ إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَاءَهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَنْ نَشَاءُ ۖ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ

Hattâ izestey’eser rusulu ve zannû ennehum kad kuzibû câehum nasrunâ fe nucciye men neşâ’(neşâu), ve lâ yureddu be’sunâ anil kavmil mucrimîn(mucrimîne).

Ne zaman ki resuller ümitsizliğe düşüp yalanlandıkları kanısına vardılar, işte o zaman yardımımız kendilerine ulaştı da dilediklerimiz kurtarıldı. Azabımız suçlular topluluğundan geri çevrilemez.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 17:67     نَجَّاكُمْ     neccākum     sizi kurtarıp çıkarınca
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَإِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ إِلَّا إِيَّاهُ ۖ فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ ۚ وَكَانَ الْإِنْسَانُ كَفُورًا

Ve izâ messekumud durru fîl bahri dalle men ted’ûne illâ iyyâh(iyyâhu), fe lemmâ neccâkum ilel berri a’radtum, ve kânel insânu kefûrâ(kefûren).

Denizde size bir zorluk dokunduğunda, O´nun dışındaki tüm yalvardıklarınız ortadan kaybolur. Fakat O, sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. İnsan çok nankördür.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 19:72     نُنَجِّي     nuneccī     kurtarırız
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا

Summe nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ(cisiyyen).

Sonra biz, korunup sakınanları kurtaracağız. Zalimleri de orada dizleri üzerinde çökmüş bırakacağız.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 20:40     فَنَجَّيْنَاكَ     fenecceynāke     seni kurtarmıştık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِذْ تَمْشِي أُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَىٰ مَنْ يَكْفُلُهُ ۖ فَرَجَعْنَاكَ إِلَىٰ أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ ۚ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا ۚ فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِي أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَىٰ قَدَرٍ يَا مُوسَىٰ

İz temşî uhtuke fe tekûlu hel edullukum alâ men yekfuluh(yekfuluhu), fe reca’nâke ilâ ummike key takarre aynuhâ ve lâ tahzen(tahzene), ve katelte nefsen fe necceynâke minel gammi ve fetennâke futûnâ(futûnen), fe lebiste sinîne fî ehli medyene summe ci’te alâ kaderin yâ mûsâ.

"Hani, kızkardeşin gidiyor, şöyle diyordu: ´Onun bakımını üstlenecek kişiyi size göstereyim mi?´ Nihayet, seni annene geri döndürdük ki, gözü aydın olsun, tasalanmasın. Sen bir de adam öldürmüştün. O zaman seni gamdan kurtarmıştık. Seni iyice bir imtihana çekmiştik. Bunun ardından sen Medyen halkı arasında yıllarca kaldın. Sonra, belirlenen bir vakitte/bir kadere göre geliverdin, ey Mûsa!"
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 21:71     وَنَجَّيْنَاهُ     ve necceynāhu     ve onu kurtardık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَ

Ve necceynâhu ve lûtan ilel ardılletî bâraknâ fîhâ lil âlemîn(âlemîne).

Biz onu da Lût´u da kurtarıp içinde âlemlere bereketler sakladığımız toprağa ulaştırdık.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 21:74     وَنَجَّيْنَاهُ     ve necceynāhu     ve onu kurtardık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَلُوطًا آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَائِثَ ۗ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ

Ve lûtan âteynâhu hukmen ve ılmen ve necceynâhu minel karyetilletî kânet ta’melul habâis(habâise), innehum kânû kavme sev’in fâsikîn(fâsikîne).

Lût´a da hükümranlık ve ilim verdik. Onu, pislikler üretip duran bir kentten kurtardık. O kent halkı yoldan çıkmış kötü bir kavimdi.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 21:76     فَنَجَّيْنَاهُ     fe necceynāhu     kendisini kurtarmıştık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَنُوحًا إِذْ نَادَىٰ مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ

Ve nûhan iz nâdâ min kablu festecebnâ lehu fe necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm(azîmi).

Nûh´a gelince, o da daha önce bize yakarmıştı. Yakarışına cevap verdik de onu ve ailesini, o büyük sıkıntıdan kurtardık.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 21:88     وَنَجَّيْنَاهُ     ve necceynāhu     ve onu kurtardık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ ۚ وَكَذَٰلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِنِينَ

Festecebnâ lehu ve necceynâhu minel gamm(gammi), ve kezâlike nuncil mu’minîn(mu’minîne).

Hemen imdadına yetiştik. Gamdan kurtardık onu. İnananları işte böyle kurtarırız biz.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 23:28     نَجَّانَا     neccānā     bizi kurtaran
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Fe izesteveyte ente ve men meake alel fulki fe kulil hamdu lillâhillezî neccânâ minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Sen, yanındakilerle birlikte geminin üzerine çıktığında şöyle de: "Zalimler topluluğundan bizi kurtaran Allah´a hamt olsun!"
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 26:118     وَنَجِّنِي     ve neccinī     ve beni kurtar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

Feftah beynî ve beynehum fethan ve neccinî ve men maiye minel mu’minîn(mu’minîne).

"Artık benimle onlar arasını iyice aç; beni ve beraberimdeki müminleri kurtar."
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 26:169     نَجِّنِي     neccinī     beni kurtar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ

Rabbi neccinî ve ehlî mimmâ ya’melûn(ya’melûne).

"Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından koru."
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 26:170     فَنَجَّيْنَاهُ     fenecceynāhu     biz de onu kurtardık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ

Fe necceynâhu ve ehlehû ecmaîn(ecmaîne).

Bunun üzerine biz onu ve ailesini toplu halde kurtardık.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 28:21     نَجِّنِي     neccinī     beni kurtar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَخَرَجَ مِنْهَا خَائِفًا يَتَرَقَّبُ ۖ قَالَ رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Fe harece minhâ hâifen yeterakkabu, kâle rabbi neccinî minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Bunun üzerine Mûsa, oradan korka korka çıktı. Her yanı gözlüyordu. Şöyle yakardı: "Rabbim, beni şu zalimler topluluğundan kurtar!"
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 29:32     لَنُنَجِّيَنَّهُ     lenunecciyennehu     onu kurtaracağız
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قَالَ إِنَّ فِيهَا لُوطًا ۚ قَالُوا نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَنْ فِيهَا ۖ لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ

Kâle inne fîhâ lûtâ(lûten), kâlû nahnu a’lemu bi men fîhâ le nunecciyennehu ve ehlehû illemreetehu kânet minel gâbirîn(gâbirîne).

İbrahim dedi: "Ama orada Lût var." Dediler: "Orada kim olduğunu biz daha iyi biliyoruz. Elbette ki onu ve ailesini kurtaracağız. Karısı hariç. O, geride kalanlardan olacak."
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 29:65     نَجَّاهُمْ     neccāhum     onları salimen çıkarınca
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَإِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ إِذَا هُمْ يُشْرِكُونَ

Fe izâ rakibû fîl fulki deavûllâhe muhlisîne lehud dîn(dîne), fe lemmâ neccâhum ilel berri izâ hum yuşrikûn(yuşrikûne).

Gemiye bindiklerinde, dini Allah´a özgüleyerek yalvarıp yakarırlar. Fakat Allah onları kurtarıp karaya çıkardığında, bir bakmışsın ortak koşuyorlar;
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 31:32     نَجَّاهُمْ     neccāhum     onları kurtarınca
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَإِذَا غَشِيَهُمْ مَوْجٌ كَالظُّلَلِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ فَمِنْهُمْ مُقْتَصِدٌ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا كُلُّ خَتَّارٍ كَفُورٍ

Ve izâ gaşiyehum mevcun kez zuleli deavûllâhe muhlisîne lehud dîn(dîne), fe lemmâ neccâhum ilel berri fe minhum muktesıd(muktesidun), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illâ kullu hattârin kefûr(kefûrin).

Kara bulutlar gibi dalga kendilerini kuşattığı zaman; Allah´a, dini O´na özgüleyerek yalvarırlar. Fakat onları karaya çıkarıp kurtarınca, içlerinden sadece bir kısmı doğru yolu tutar. Bizim ayetlerimize, gaddar nankörlerin tümünden başkası karşı çıkmaz.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 37:76     وَنَجَّيْنَاهُ     ve necceynāhu     onu kurtarmıştık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ

Ve necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm(azîmi).

Ve kurtarmıştık onu da ailesini de o büyük sıkıntıdan.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 37:115     وَنَجَّيْنَاهُمَا     ve necceynāhumā     ve onları kurtardık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ

Ve necceynâ humâ ve kavme humâ minel kerbil azîm(azîmi).

Onları ve toplumlarını büyük sıkıntıdan kurtardık.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 37:134     نَجَّيْنَاهُ     necceynāhu     onu kurtarmıştık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِذْ نَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ

İz necceynâhu ve ehlehû ecmaîn(ecmaîne).

Onu ve ailesini toptan kurtarmıştık biz.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 39:61     وَيُنَجِّي     ve yuneccī     ve kurtarır
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَيُنَجِّي اللَّهُ الَّذِينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْ لَا يَمَسُّهُمُ السُّوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

Ve yuneccîllâhullezînettekav bi mefâzetihim lâ yemessuhumus sûu ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).

Korunup sakınanları Allah, kendi başarıları yüzünden kurtarır. Ne kötülük dokunur onlara ne de kederlenirler.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 41:18     وَنَجَّيْنَا     ve necceynā     ve kurtardık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَنَجَّيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ

Ve necceynellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).

İnananları kurtardık, onlar korunuyorlardı.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 44:30     نَجَّيْنَا     necceynā     biz kurtardık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِينِ

Ve lekad necceynâ benî isrâîle minel azâbil muhîn(muhîni).

Yemin olsun, İsrailoğullarını, rezil edici bir azaptan kurtardık.
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 54:34     نَجَّيْنَاهُمْ     necceynāhum     onları kurtardık
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلَّا آلَ لُوطٍ ۖ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍ

İnnâ erselnâ aleyhim hâsiben illâ âle lût(lûtin), necceynâhum bi sehar(seharin).

Biz de üzerlerine çakıl taşları fırlatan bir rüzgâr gönderdik. Sadece Lût´un ailesini, seher vakti kurtarmıştık,
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 66:11     وَنَجِّنِي     ve neccinī     ve beni kurtar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِلَّذِينَ آمَنُوا امْرَأَتَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِنْدَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِنْ فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Ve dareballâhu meselen lillezîne âmenûmreete fir’avn(fir’avne), iz kâlet rabbibni lî indeke beyten fîl cenneti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Allah, iman edenlerle ilgili olarak da Firavun´un karısını örnek verdi. Hani, o şöyle demişti: "Ey Rabbim! Benim için katında, cennette bir barınak yap; beni, Firavun´dan, onun yapıp ettiğinden kurtar; beni zulme sapmış topluluktan da kurtar."
 


نَجَّىٰ
[HyperLink1] 66:11     وَنَجِّنِي     ve neccinī     ve beni kurtar
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِلَّذِينَ آمَنُوا امْرَأَتَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِنْدَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِنْ فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Ve dareballâhu meselen lillezîne âmenûmreete fir’avn(fir’avne), iz kâlet rabbibni lî indeke beyten fîl cenneti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Allah, iman edenlerle ilgili olarak da Firavun´un karısını örnek verdi. Hani, o şöyle demişti: "Ey Rabbim! Benim için katında, cennette bir barınak yap; beni, Firavun´dan, onun yapıp ettiğinden kurtar; beni zulme sapmış topluluktan da kurtar."
 


نَجْوَىٰ
[HyperLink1] 4:114     نَجْوَاهُمْ     necvāhum     gizli konuşmalarının
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

لَا خَيْرَ فِي كَثِيرٍ مِنْ نَجْوَاهُمْ إِلَّا مَنْ أَمَرَ بِصَدَقَةٍ أَوْ مَعْرُوفٍ أَوْ إِصْلَاحٍ بَيْنَ النَّاسِ ۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ ابْتِغَاءَ مَرْضَاتِ اللَّهِ فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا

Lâ hayra fî kesîrin min necvâhum illâ men emere bi sadakatin ev ma’rûfin ev ıslâhın beynen nâs(nâsi) ve men yef’al zâlikebtigâe merdâtillâhi fe sevfe nu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).

Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak, bir sadakaya, bir iyiliğe ve insanlar arasında bir barıştırmaya özendiren başka. Kim böyle bir şeyi Allah´ın hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle yaparsa biz ona yakında çok büyük bir ödül vereceğiz.
 


نَجْوَىٰ
[HyperLink1] 9:78     وَنَجْوَاهُمْ     ve necvāhum     ve gizli konuşmalarını
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

أَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُمْ وَأَنَّ اللَّهَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ

E lem ya’lemû ennallâhe ya’lemu sırrehum ve necvâhum ve ennallâhe allamul guyûb(guyûbi).

Bilmediler mi ki, Allah onların sırrını da fısıldaşmalarını da bilir; Allah gaybları çok iyi bilendir.
 


نَجْوَىٰ
[HyperLink1] 17:47     نَجْوَىٰ     necvā     fısıldaşırken
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَسْتَمِعُونَ بِهِ إِذْ يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ وَإِذْ هُمْ نَجْوَىٰ إِذْ يَقُولُ الظَّالِمُونَ إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا

Nahnu a’lemu bimâ yestemiûne bihî iz yestemiûne ileyke ve iz hum necvâ iz yekûluz zâlimûne in tettebiûne illâ raculen meshûrâ(meshûran).

Onların seni dinlerken, neye kulak verdiklerini biz daha iyi biliriz. Aralarında fısıldaşırlarken de şöyle konuşur o zalimler: "Büyülenmiş bir adamdan başkasının ardısıra gitmiyorsunuz!"
 


نَجْوَىٰ
[HyperLink1] 20:62     النَّجْوَىٰ     n-necvā     konuştular
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَتَنَازَعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَىٰ

Fe tenâzeû emrehum beynehum ve eserrûn necvâ.

Bunun üzerine işlerini aralarında tartıştılar, fısıltıyı koyulaştırdılar.
 


نَجْوَىٰ
[HyperLink1] 21:3     النَّجْوَى     n-necvā     aralarındaki konuşmayı
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْ ۗ وَأَسَرُّوا النَّجْوَى الَّذِينَ ظَلَمُوا هَلْ هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ ۖ أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ

Lâhiyeten kulûbuhum ve eserrûn necvellezîne zalemû hel hâzâ illâ beşerun mislukum, e fe te’tûnes sihre ve entum tubsırûn(tubsırûne).

Kalpleri hep oyun ve oyalanmada. O zulüm sergileyenler, şu yolda bir fısıldaşmayı iyice koyulaştırdılar: "Bu adam, sizin gibi bir insandan başkası değil. Gözünüz baka baka büyüye mi gidiyorsunuz!"
 


نَجْوَىٰ
[HyperLink1] 43:80     وَنَجْوَاهُمْ     ve necvāhum     ve gizli konuşmalarını
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُمْ ۚ بَلَىٰ وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ

Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sırrehum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn(yektubûne).

Yoksa onların sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, öyle değil; elçilerimiz yanlarında yazıp duruyorlar.
 


نَجْوَىٰ
[HyperLink1] 58:7     نَجْوَىٰ     necvā     gizli konuşan
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۖ مَا يَكُونُ مِنْ نَجْوَىٰ ثَلَاثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ وَلَا خَمْسَةٍ إِلَّا هُوَ سَادِسُهُمْ وَلَا أَدْنَىٰ مِنْ ذَٰلِكَ وَلَا أَكْثَرَ إِلَّا هُوَ مَعَهُمْ أَيْنَ مَا كَانُوا ۖ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

E lem tere ennellâhe ya’lemu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), mâ yekûnu min necvâ selâsetin illâ huve râbiuhum ve lâ hamsetin illâ huve sâdisuhum ve lâ ednâ min zâlike ve lâ eksere illâ huve me’ahum eyne mâ kânû, summe yunebbiuhum bi mâ amilû yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), innellâhe bi kulli şey’in alîm(alîmun).

Görmez misin ki Allah, göklerde olanları da yeryüzünde olanları da bilir. Üç kişi, aralarında fısıldaşmaya görsün, dördüncüleri O´dur; beş kişi fısıldaşmaya görsün altıncıları O´dur. Bundan az da olsalar çok da olsalar, O mutlaka onlarla beraberdir; nerede bulunurlarsa bulunsunlar. Sonra onlara, yapıp ettiklerini kıyamet günü haber verecektir. Allah her şeyi bilmektedir.
 


نَجْوَىٰ
[HyperLink1] 58:8     النَّجْوَىٰ     n-necvā     gizli gizli konuşmak-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ نُهُوا عَنِ النَّجْوَىٰ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَيَتَنَاجَوْنَ بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَإِذَا جَاءُوكَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اللَّهُ وَيَقُولُونَ فِي أَنْفُسِهِمْ لَوْلَا يُعَذِّبُنَا اللَّهُ بِمَا نَقُولُ ۚ حَسْبُهُمْ جَهَنَّمُ يَصْلَوْنَهَا ۖ فَبِئْسَ الْمَصِيرُ

E lem tere ilellezîne nuhû aninnecvâ summe yeûdûne li mâ nuhû anhu ve yetenâcevne bil ismi vel udvâni ve ma’siyetir resûl(resûli), ve izâ câûke hayyevke bi mâ lem yuhayyike bihillâhu, ve yekûlûne fî enfusihim lev lâ yuazzibunâllâhu bi mâ nekûl(nekûlu), hasbuhum cehennem(cehennemu), yaslevnehâ, febi’sel masîr(masîru).

Görmedin mi şu fısıldaşmaktan yasaklananları ki, biraz sonra, yasaklanmış oldukları şeye dönüyorlar ve günah, düşmanlık, peygambere isyan konusunda fısıldaşıyorlar. Sana geldiklerinde, seni Allah´ın selamlamadığı biçimde selamlıyorlar. Kendi içlerinde ise şöyle diyorlar: "Söylediğimiz şey yüzünden Allah bize azap etse ya!" Cehennem yeter onlara. Girecekler oraya. Ne kötü dönüş yeridir o!
 


نَجْوَىٰ
[HyperLink1] 58:10     النَّجْوَىٰ     n-necvā     gizli konuşma
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

إِنَّمَا النَّجْوَىٰ مِنَ الشَّيْطَانِ لِيَحْزُنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَلَيْسَ بِضَارِّهِمْ شَيْئًا إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

İnne men necvâ mineş şeytâni li yahzunellezîne âmenû ve leyse bi dârrihim şey’en illâ bi iznillâh(iznillâhî), ve alâllâhi fel yetevekkelil mû’minûn(mû’minûne).

Fısıltı, inananları kederlendirmek için ancak şeytandan gelir. Bununla birlikte o, Allah´ın izni olmadıkça inananlara hiçbir zarar veremez. Müminler sadece Allah´a güvenip dayansınlar.
 


نَجْوَىٰ
[HyperLink1] 58:12     نَجْوَاكُمْ     necvākum     gizli konuşmanızdan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَاجَيْتُمُ الرَّسُولَ فَقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَةً ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ لَكُمْ وَأَطْهَرُ ۚ فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ

Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ nâceytumur resûle fe kaddimû beyne yedey necvâkum sadakah(sadakaten), zâlike hayrun lekum ve athar(atharu), fe in lem tecidû fe innellâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

Ey iman edenler! Resulle gizlice konuşacağınız zaman, bu gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin! Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Eğer bu imkânı bulamazsanız bilin ki, Allah Gafûr´dur, Rahîm´dir.
 


نَجْوَىٰ
[HyperLink1] 58:13     نَجْوَاكُمْ     necvākum     gizli konuşmanızdan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

أَأَشْفَقْتُمْ أَنْ تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ ۚ فَإِذْ لَمْ تَفْعَلُوا وَتَابَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

E eşfaktum en tukaddimû beyne yedey necvâkum sadekât(sadekâtin), fe iz lem tef’alû ve tâballâhu aleykum, fe ekîmûs salâte ve âtûz zekâte ve etîûllâhe ve resûleh(resûlehu), vallâhu habîrun bi mâ ta’melûn(ta’melûne).

Gizli konuşmanızdan önce, sadakalar vermekten ürperdiniz mi? Çünkü yapmadınız. Allah size tövbe nasip etti. Artık namazı kılın, zekâtı verin, Allah´a ve resulüne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
 


نَجِيّ
[HyperLink1] 12:80     نَجِيًّا     neciyyen     fısıldaşarak
 
İsim         Eril, Tekil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

فَلَمَّا اسْتَيْأَسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِيًّا ۖ قَالَ كَبِيرُهُمْ أَلَمْ تَعْلَمُوا أَنَّ أَبَاكُمْ قَدْ أَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقًا مِنَ اللَّهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ فِي يُوسُفَ ۖ فَلَنْ أَبْرَحَ الْأَرْضَ حَتَّىٰ يَأْذَنَ لِي أَبِي أَوْ يَحْكُمَ اللَّهُ لِي ۖ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ

Fe lemmestey’esû minhu halesû neciyyâ(neciyyen), kâle kebîruhum e lem ta’lemû enne ebâkum kad ehaze aleykum mevsikan minallâhi ve min kablu mâ ferrattum fî yûsuf(yûsufe), fe len ebrahal arda hattâ ye’zene lî ebî ev yahkumallâhu lî ve huve hayrul hâkimîn(hâkimîne).

Yûsuf´tan ümidi kesince bir kenara çekilip tartışmaya başladılar. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına garanti aldığını, daha önce Yûsuf´a yaptığınız haksızlığı bilmez misiniz? Babam bana izin verinceye, yahut da Allah hakkımda hükmedinceye kadar bu ülkeden ayrılmayacağım. Yargıçların en hayırlısıdır O."
 


نَجِيّ
[HyperLink1] 19:52     نَجِيًّا     neciyyen     özel konuşmak için
 
İsim         Eril, Tekil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا

Ve nâdeynâhu min cânibit tûril eymeni ve karrebnâhu neciyyâ(neciyyen).

Ona Tûr´un sağ tarafından seslendik. Onu, fısıldaşan kimse kadar yaklaştırdık.
 


نَّجَوٰة
[HyperLink1] 40:41     النَّجَاةِ     n-necāti     kurtuluşa
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَيَا قَوْمِ مَا لِي أَدْعُوكُمْ إِلَى النَّجَاةِ وَتَدْعُونَنِي إِلَى النَّارِ

Ve yâ kavmi mâ lî ed’ûkum ilen necâti ve ted’ûnenî ilen nâr(nâri).

"Ey toplumum! Sebep ne ki; ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağıryorsunuz."
 


نَٰجَيْ
[HyperLink1] 58:12     نَاجَيْتُمُ     nāceytumu     siz gizli konuşacağınız
 
Fiil  Mufa’ale Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَاجَيْتُمُ الرَّسُولَ فَقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَةً ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ لَكُمْ وَأَطْهَرُ ۚ فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ

Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ nâceytumur resûle fe kaddimû beyne yedey necvâkum sadakah(sadakaten), zâlike hayrun lekum ve athar(atharu), fe in lem tecidû fe innellâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

Ey iman edenler! Resulle gizlice konuşacağınız zaman, bu gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin! Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Eğer bu imkânı bulamazsanız bilin ki, Allah Gafûr´dur, Rahîm´dir.