KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Nun-Zal-Ra      ن ذ ر 

Adamak

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 130 kez geçiyor.

Gövde(ler)

44 kez أَنذَرَ
15 kez مُنذِر
5 kez مُنذَرِين
4 kez نَذَرْ
1 kez نُذْر
1 kez نُذُور
58 kez نَذِير
2 kez نَّذْر

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


أَنذَرَ
[HyperLink1] 2:6     أَأَنْذَرْتَهُمْ     eenƶertehum     onları uyarman
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

İnnellezîne keferû sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn(yu’minûne).

Şu bir gerçek ki, o küfre batmış olanları sen korkutsan da korkutmasan da onlar için aynıdır; iman etmezler.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 2:6     تُنْذِرْهُمْ     tunƶirhum     uyarmasan da
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

İnnellezîne keferû sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn(yu’minûne).

Şu bir gerçek ki, o küfre batmış olanları sen korkutsan da korkutmasan da onlar için aynıdır; iman etmezler.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 6:19     لِأُنْذِرَكُمْ     liunƶirakum     sizi uyarayım
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادَةً ۖ قُلِ اللَّهُ ۖ شَهِيدٌ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ ۚ وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَٰذَا الْقُرْآنُ لِأُنْذِرَكُمْ بِهِ وَمَنْ بَلَغَ ۚ أَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ أَنَّ مَعَ اللَّهِ آلِهَةً أُخْرَىٰ ۚ قُلْ لَا أَشْهَدُ ۚ قُلْ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ وَإِنَّنِي بَرِيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ

Kul eyyu şey’in ekberu şehâdeh(şehâdeten), kulillâhu şehîdun, beynî ve beynekum ve ûhiye ileyye hâzâl kur’ânu li unzirekum bihî ve men belag(belaga), e innekum le teşhedûne enne meallâhi âliheten uhrâ, kul lâ eşhed(eşhedu), kul innemâ huve ilâhun vâhidun ve innenî berîun mimmâ tuşrikûn(tuşrikûne).

Sor: "Tanıklık bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda Allah tanıktır. Bu Kur´an bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım. Siz gerçekten Allah´ın yanında başka ilahların bulunduğuna tanıklık ediyor musunuz?" De ki: "Ben buna tanıklık etmiyorum." De ki: "O, sadece tek bir tanrıdır! Ve ben, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım!"
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 6:51     وَأَنْذِرْ     ve enƶir     ve uyar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَأَنْذِرْ بِهِ الَّذِينَ يَخَافُونَ أَنْ يُحْشَرُوا إِلَىٰ رَبِّهِمْ ۙ لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ

Ve enzir bihillezîne yehâfûne en yuhşerû ilâ rabbihimleyse lehum min dûnihî veliyyun ve lâ şefîun leallehum yettekûn(yettekûne).

Rablerinin huzurunda haşredileceklerinden korkanları, o vahiy ile uyar ki korunabilsinler. Onların O´ndan başka ne bir dostu vardır ne de şefaatçısı.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 6:92     وَلِتُنْذِرَ     velitunƶira     ve uyarman için
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَهَٰذَا كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرَىٰ وَمَنْ حَوْلَهَا ۚ وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَهُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ

Ve hâzâ kitâbun enzelnâhu mubârekun musaddıkullezî beyne yedeyhi ve li tunzire ummel kurâ ve men havlehâ, vellezîne yu’minûne bil âhireti yu’minûne bihî ve hum alâ salâtihim yuhâfizûn(yuhâfizûne).

Bu da bizim, kentlerin/medeniyetlerin anasını uyarman için indirdiğimiz bir Kitap. Kutsal-bereketli, kendinden öncekini doğrulayıcı. Âhirete inananlar, ona da inanırlar ve onlar namazlarına devam ederler.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 6:130     وَيُنْذِرُونَكُمْ     ve yunƶirūnekum     ve sizi uyaran
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا ۚ قَالُوا شَهِدْنَا عَلَىٰ أَنْفُسِنَا ۖ وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ

Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne).

Ey cinler ve insanlar topluluğu! İçinizden, size ayetlerimi anlatan ve şu gününüzle yüz yüze geleceğiniz hususunda sizi uyaran resuller gelmedi mi? "Kendi aleyhimize tanıklık ettik." dediler. İğreti hayat onları aldattı da küfre saptıklarına ilişkin, öz benlikleri aleyhinde tanıklık ettiler.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 7:2     لِتُنْذِرَ     litunƶira     uyarman
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

كِتَابٌ أُنْزِلَ إِلَيْكَ فَلَا يَكُنْ فِي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ لِتُنْذِرَ بِهِ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ

Kitâbun unzile ileyke fe lâ yekun fî sadrike haracun minhu litunzire bihî ve zikrâ lil mu’minîn(mu’minîne).

Bir kitaptır bu; sana indirildi, onunla uyarıda bulunasın diye ve inananlar için bir öğüt ve düşündürme olarak... O halde, bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 7:63     لِيُنْذِرَكُمْ     liyunƶirakum     sizi uyarmak için
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ وَلِتَتَّقُوا وَلَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

E ve acibtum en câekum zikrun min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum ve li tettekû ve leallekum turhamûn(turhamûne).

"Korunmanız, rahmet bulmanız için sizi uyarmak üzere bir adam aracılığıyla Rabbinizden bir öğüt gelmesine şaştınız mı?"
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 7:69     لِيُنْذِرَكُمْ     liyunƶirakum     sizi uyarması için
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ ۚ وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَسْطَةً ۖ فَاذْكُرُوا آلَاءَ اللَّهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

E ve acibtum en câekum zikrun min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum, vezkurû iz cealekum hulefâe min ba´di kavmi nûhın ve zâdekum fil halkı bastaten, fezkurû âlâallahi leallekum tuflihûn(tuflihûne).

"Sizi uyarmak için içinizden bir adam aracılığıyla size Rabbinizden bir ihtar gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, O sizi Nuh toplumundan sonra halefler yaptı ve yaratılışta size daha fazla bir boy-bos verdi. Allah´ın nimetlerini anın ki kurtulabilesiniz."
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 9:122     وَلِيُنْذِرُوا     veliyunƶirū     ve uyarmaları için
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنْفِرُوا كَافَّةً ۚ فَلَوْلَا نَفَرَ مِنْ كُلِّ فِرْقَةٍ مِنْهُمْ طَائِفَةٌ لِيَتَفَقَّهُوا فِي الدِّينِ وَلِيُنْذِرُوا قَوْمَهُمْ إِذَا رَجَعُوا إِلَيْهِمْ لَعَلَّهُمْ يَحْذَرُونَ

Ve mâ kânel mu’minûne li yenfirû kâffeh(kâffeten), fe lev lâ nefere min kulli firkatin minhum tâifetun li yetefekkahû fîd dîni ve li yunzirû kavmehum izâ receû ileyhim leallehum yahzerûn(yahzerûne).

İnananların hepsinin birden savaşa çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminden bir grubun dinde derin bilgiler edinmek ve sefere çıkan topluluk geri döndüğünde, korunmaları ümidiyle onları uyarmak için arkada kalmaları gerekmez mi?
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 10:2     أَنْذِرِ     enƶiri     uyarsın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ رَجُلٍ مِنْهُمْ أَنْ أَنْذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا أَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِنْدَ رَبِّهِمْ ۗ قَالَ الْكَافِرُونَ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ مُبِينٌ

E kâne linnâsi aceben en evhaynâ ilâ reculin minhum en enzirin nâse ve beşşirillezîne âmenû enne lehum kademe sıdkın inde rabbihim, kâlel kâfirûne inne hâzâ le sâhırun mubîn(mubînun).

"İnsanları uyar, iman edenlere de kendileri için Allah katında yüksek bir doğruluk derecesi bulunduğunu müjdele" diye içlerinden bir er kişiye vahiy göndermemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi? Küfre batanlar: "Bu adam açık bir büyücüdür." dediler.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 14:44     وَأَنْذِرِ     ve enƶiri     ve uyar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَأَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْتِيهِمُ الْعَذَابُ فَيَقُولُ الَّذِينَ ظَلَمُوا رَبَّنَا أَخِّرْنَا إِلَىٰ أَجَلٍ قَرِيبٍ نُجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِعِ الرُّسُلَ ۗ أَوَلَمْ تَكُونُوا أَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍ

Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da’veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin).

İnsanları, azabın kendilerine ulaşacağı gün konusunda uyar. O gün, zalimler şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar geri bırak da çağrına cevap verip resullere uyalım." Daha önce siz, kendiniz için çöküş ve bitiş yoktur diye yemin etmediniz mi?
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 14:52     وَلِيُنْذَرُوا     veliyunƶerū     uyarılsınlar diye
 
Fiil  İf’al Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

هَٰذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهِ وَلِيَعْلَمُوا أَنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ

Hâzâ belâgun lin nâsi ve li yunzerû bihî ve li ya’lemû ennemâ huve ilâhun vâhidun ve li yezzekkere ûlul elbâb(elbâbi).

İşte bu, onunla uyarılsınlar, Allah´tan başka ilah olmadığını bilsinler, aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 16:2     أَنْذِرُوا     enƶirū     uyarsın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

يُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ أَنْ أَنْذِرُوا أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاتَّقُونِ

Yunezzilul melâikete bir rûhi min emrihî alâ men yeşâu min ibâdihî en enzirû ennehu lâ ilâhe illâ ene fettekûn(fettekûni).

Kullarından dilediğine melekleri, emrinden olan ruh ile şöyle diyerek indirir: "Gerçek şu: Benden başka ilah yok, o halde benden sakının!"
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 18:2     لِيُنْذِرَ     liyunƶira     uyarması için
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قَيِّمًا لِيُنْذِرَ بَأْسًا شَدِيدًا مِنْ لَدُنْهُ وَيُبَشِّرَ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا حَسَنًا

Kayyimen li yunzire be´sen şedîden min ledunhu ve yubeşşirel mu´minînellezîne ya´melûnes sâlihâti enne lehum ecren hasenâ(hasenen).

Katından dosdoğru gelen açık bir söz olarak indirdi onu. Ki, zorlu bir iş ve oluş konusunda uyarsın ve barışa yönelik hayırlı ameller sergileyen müminlere, kendileri için güzel bir ödül öngörüldüğünü muştulasın...
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 18:4     وَيُنْذِرَ     ve yunƶira     ve uyarması için
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَيُنْذِرَ الَّذِينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا

Ve yunzirellezîne kâlûttehazellâhu veledâ(veleden).

Ve "Allah bir çocuk edindi" diyenleri uyarsın diye indirdi onu.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 18:56     أُنْذِرُوا     unƶirū     uyarıldıkları
 
Fiil  İf’al Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ ۚ وَيُجَادِلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ ۖ وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَمَا أُنْذِرُوا هُزُوًا

Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), ve yucâdilullezîne keferû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka vettehazû âyâtî ve mâ unzirû huzuvâ(huzuven).

Biz, elçileri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Küfre sapanlar ise bâtıla yapışarak onunla hakkı kaydırmak için uğraşıyorlar. Onlar, ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 19:39     وَأَنْذِرْهُمْ     ve enƶirhum     onları uyar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَأَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

Ve enzirhum yevmel hasreti iz kudıyel emr(emru), ve hum fî gafletin ve hum lâ yu’minûn(yu’minûne).

Sen onları, o hasret günü ile ilgili olarak uyar. Çünkü onlar gaflet içindeyken, iman da etmemişken iş bitirilmiş olacaktır.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 19:97     وَتُنْذِرَ     ve tunƶira     ve uyarman için
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنْذِرَ بِهِ قَوْمًا لُدًّا

Fe innemâ yessernâhu bi lisânike li tubeşşire bihil muttekîne ve tunzire bihî kavmen luddâ(ludden).

Biz onu; senin dilinle kolaylaştırdık ki, sakınanları onunla müjdeleyesin, inatçı bir kavmi de onunla uyarasın.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 21:45     أُنْذِرُكُمْ     unƶirukum     sizi uyarıyorum
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قُلْ إِنَّمَا أُنْذِرُكُمْ بِالْوَحْيِ ۚ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاءَ إِذَا مَا يُنْذَرُونَ

Kul innemâ unzirukum bil vahyi ve lâ yesmeus summud duâe izâ mâ yunzerûn(yunzerûne).

De ki: "Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum." Ama sağırlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler ki!
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 26:214     وَأَنْذِرْ     ve enƶir     ve uyar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ

Ve enzir aşîretekel akrebîn(akrebîne).

En yakın akraba ve hısımlarını uyar.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 28:46     لِتُنْذِرَ     litunƶira     uyarasın diye
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

Ve mâ kunte bi cânibit tûri iz nâdeynâ, ve lâkin rahmeten min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

Ve sen, biz seslendiğimizde, Tûr tarafında da değildin. Sen, senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarmak için Rabbinden bir rahmetsin. Bu sayede onların düşünüp öğüt almaları umuluyor.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 32:3     لِتُنْذِرَ     litunƶira     uyarman için
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۚ بَلْ هُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ

Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), bel huvel hakku min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike leallehum yehtedûn(yehtedûne).

Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? Hayır, haktır o; senin Rabbindendir; senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarman içindir. Umulur ki, doğruya ve güzele kılavuzlanırlar.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 35:18     تُنْذِرُ     tunƶiru     uyarırsın
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۚ وَإِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَىٰ حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ ۗ إِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ ۚ وَمَنْ تَزَكَّىٰ فَإِنَّمَا يَتَزَكَّىٰ لِنَفْسِهِ ۚ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ

Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).

Hiçbir günahkâr, bir başkasının günahını yüklenmez. Yükü ağır gelen, onu taşımaya çağırsa bile, kendisinden hiçbir şey yüklenilmez. Akraba bile olsa... Sen ancak Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Arınıp temizlenen, kendi benliği için arınıp temizlenir. Dönüş Allah´adır.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 36:6     لِتُنْذِرَ     litunƶira     uyarman için
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أُنْذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ

Li tunzire kavmen mâ unzire âbâuhum fe hum gâfilûn(gâfilûne).

Babaları uyarılmamış, tam gaflet içinde bir toplumu uyarman için gönderildin.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 36:6     أُنْذِرَ     unƶira     uyarılmamış
 
Fiil  İf’al Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أُنْذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ

Li tunzire kavmen mâ unzire âbâuhum fe hum gâfilûn(gâfilûne).

Babaları uyarılmamış, tam gaflet içinde bir toplumu uyarman için gönderildin.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 36:10     أَأَنْذَرْتَهُمْ     eenƶertehum     uyarsan (da)
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

Ve sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn(yu’minûne).

Sen ha uyarmışsın onları ha uyarmamışsın, fark etmez onlar için; inanmazlar.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 36:10     تُنْذِرْهُمْ     tunƶirhum     uyarmasan (da)
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

Ve sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn(yu’minûne).

Sen ha uyarmışsın onları ha uyarmamışsın, fark etmez onlar için; inanmazlar.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 36:11     تُنْذِرُ     tunƶiru     sen uyarabilirsin
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ ۖ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ

İnnemâ tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmâne bil gayb(gaybi), fe beşşirhu bi magfiretin ve ecrin kerîm(kerîmin).

Sen ancak o zikire/Kur´an´a uyan ve görmediği halde Rahman´dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele!
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 36:70     لِيُنْذِرَ     liyunƶira     uyarman için
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ

Li yunzire men kâne hayyen ve yehıkkal kavlu alel kâfirîn(kâfirîne).

Diri olanı uyarsın ve inkârcılar üzerine söz hak olsun diye indirilmiştir.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 39:71     وَيُنْذِرُونَكُمْ     ve yunƶirūnekum     ve sizi uyaran
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَىٰ جَهَنَّمَ زُمَرًا ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوهَا فُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا ۚ قَالُوا بَلَىٰ وَلَٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ

Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne).

İnkar edenler bölük bölük cehenneme sevk edilirler. Oraya geldiklerinde onun kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: "Size, içinizden resuller gelmedi mi ki, Rabbinizin ayetlerini karşınızda okusunlar ve sizi şu gününüze kavuşmanız hususunda uyarsınlar?" Onlar: "Evet, derler, geldiler ama inkarcılar hakkında azap hükmü hak oldu."
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 40:15     لِيُنْذِرَ     liyunƶira     uyarmak için
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ

Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).

O Refî´dir, dereceleri yükseltendir; arşın sahibidir. Buluşma günü hakkında uyarmak için emrinden olan Rûh´u kullarından dilediğine indirir.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 40:18     وَأَنْذِرْهُمْ     ve enƶirhum     ve onları uyar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَأَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْآزِفَةِ إِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمِينَ ۚ مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلَا شَفِيعٍ يُطَاعُ

Ve enzirhum yevmel âzifeti izil kulûbu ledel hanâciri kâzımîn(kâzımîne), mâ liz zâlimîne min hamîmin ve lâ şefîin yutâu.

Onları, yaklaşan felaket günü hakkında uyar! Yürekler gırtlaklara dayanmıştır; habire yutkunurlar. Zalimlerin ne bir dostu vardır ne de sözü dinlenir bir şefaatçıları.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 41:13     أَنْذَرْتُكُمْ     enƶertukum     ben sizi uyardım
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَإِنْ أَعْرَضُوا فَقُلْ أَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ

Fe in a’radû fe kul enzertukum sâıkaten misle sâıkati âdin ve semûd(semûde).

Yüz çevirirlerse şöyle de: "Sizi, Âd ve Semûd´a çarpan yıldırıma benzer bir yıldırıma karşı uyarıyorum."
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 42:7     وَتُنْذِرَ     ve tunƶira     ve uyarman için
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَكَذَٰلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرَىٰ وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنْذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فِيهِ ۚ فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ

Ve kezâlike evhaynâ ileyke kur’ânen arabiyyen li tunzire ummel kurâ ve men havlehâ ve tunzire yevmel cem’i lâ reybe fîh(fîhi), ferîkun fîl cenneti ve ferîkun fîs saîr(saîri).

İşte böyle! Biz sana Arapça bir Kur´an vahyettik ki, ülke ve medeniyetlerin anasını ve çevresindekileri uyarasın. Ve toplama günü konusunda da uyarıda bulunasın. Hiç kuşku yok o günde. Bir bölük cennettedir, bir bölük ateşte.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 42:7     لِتُنْذِرَ     litunƶira     uyarman için
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَكَذَٰلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرَىٰ وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنْذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فِيهِ ۚ فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ

Ve kezâlike evhaynâ ileyke kur’ânen arabiyyen li tunzire ummel kurâ ve men havlehâ ve tunzire yevmel cem’i lâ reybe fîh(fîhi), ferîkun fîl cenneti ve ferîkun fîs saîr(saîri).

İşte böyle! Biz sana Arapça bir Kur´an vahyettik ki, ülke ve medeniyetlerin anasını ve çevresindekileri uyarasın. Ve toplama günü konusunda da uyarıda bulunasın. Hiç kuşku yok o günde. Bir bölük cennettedir, bir bölük ateşte.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 46:3     أُنْذِرُوا     unƶirū     uyarıldıkları
 
Fiil  İf’al Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُسَمًّى ۚ وَالَّذِينَ كَفَرُوا عَمَّا أُنْذِرُوا مُعْرِضُونَ

Mâ halaknes semâvâti vel arda ve mâ beyne humâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen), vellezîne keferû ammâ unzirû mu’ridûn(mu’ridûne).

Gökleri ve yeri ve ikisi arasındakileri hak olarak ve belirlenmiş bir süre için yarattık biz. Küfre batanlarsa uyarılmış oldukları şeyden yüz çevirmektedirler.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 46:12     لِيُنْذِرَ     liyunƶira     uyarmak için
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمِنْ قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَىٰ إِمَامًا وَرَحْمَةً ۚ وَهَٰذَا كِتَابٌ مُصَدِّقٌ لِسَانًا عَرَبِيًّا لِيُنْذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَىٰ لِلْمُحْسِنِينَ

Ve min kablihî kitâbu mûsâ imâmen ve rahmeh(rahmeten) ve hâzâ kitabun musaddikun lisânen arabiyyen li yunzirellezîne zalemû ve buşrâ lil muhsinîn(muhsinîne).

Halbuki ondan önce, bir önder ve bir rahmet olarak Mûsa´nın kitabı var! Bu Kur´an da öncekileri tasdikleyen bir kitaptır. Zulmedenleri uyarsın, güzel davrananlara müjde olsun diye Arap dilindedir.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 46:21     أَنْذَرَ     enƶera     uyarmıştı
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنْذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

Vezkur ehâ âd(âdin), iz enzere kavmehu bil ahkâfi ve kad haletin nuzuru min beyni yedeyhi ve min halfihî ellâ ta’budû illâllâh(illâllâhe), innî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm(azîmin).

Âd kavminin kardeşini de an! O, kendinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçtiği Ahkaf´ta, toplumunu şöyle uyarmıştı: "Allah´tan başkasına kulluk/ibadet etmeyin! Gerçek şu ki, ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum."
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 54:36     أَنْذَرَهُمْ     enƶerahum     onları uyarmıştı
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَلَقَدْ أَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ

Ve lekad enzerehum batşetenâ fe temârev bin nuzur(nuzuri).

Yemin olsun, Lût onları bizim yakalayışımız hakkında uyarmıştı da onlar, uyarılarla ilgili olarak kuşkulanıp çekişmişlerdi.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 71:1     أَنْذِرْ     enƶir     uyar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ أَنْ أَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

İnnâ erselnâ nûhan ilâ kavmihî en enzir kavmeke min kabli en ye’tiyehum azâbun elîm(elîmun).

Biz, Nûh´u, "Toplumunu, kendilerine korkunç bir azap gelmeden önce uyar!" diye kavmine gönderdik.
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 74:2     فَأَنْذِرْ     fe enƶir     ve uyar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

قُمْ فَأَنْذِرْ

Kum fe enzir.

Kalk da uyar!
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 78:40     أَنْذَرْنَاكُمْ     enƶernākum     siz uyardık
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّا أَنْذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنْتُ تُرَابًا

İnnâ enzernâkum azâben karîbâ(karîben), yevme yenzurul mer’u mâ kaddemet yedâhu ve yekûlul kâfiru yâ leytenî kuntu turâbâ(turâben).

Biz sizi yakın bir azap ile uyardık. Bir gündedir ki o, kişi kendi ellerinin önden gönderdiğine bakar ve küfre sapan şöyle der: "Keşke toprak olsaydım!"
 


أَنذَرَ
[HyperLink1] 92:14     فَأَنْذَرْتُكُمْ     feenƶertukum     ben sizi uyardım
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَأَنْذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظَّىٰ

Fe enzertukum nâren telezzâ.

Ben sizi, köpürerek yanan bir ateşe karşı uyardım.
 


مُنذِر
[HyperLink1] 2:213     وَمُنْذِرِينَ     ve munƶirīne     ve uyarıcılar olarak
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ وَأَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ ۚ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۖ فَهَدَى اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ ۗ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Kânen nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mâhtelefû fîh(fîhi), ve mâhtelefe fîhi illellezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mâhtelefû fîhi minel hakkı bi iznih(iznihî), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan Kitap´ı hak olarak indirdi. O Kitap´ta anlaşmazlığa düşenler, o Kitap´ın bizzat muhataplarından başkası değildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden, çekişmeye girdiler. Sonra Allah kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmaya girdikleri gerçeğe tekrar ulaştırdı, Allah, dilediği kişiyi/dileyeni doğru yola iletir.
 


مُنذِر
[HyperLink1] 4:165     وَمُنْذِرِينَ     ve munƶirīne     ve uyarıcı
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

رُسُلًا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللَّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا

Rusulen mubeşşirîne ve munzirîne li ellâ yekûne lin nâsi alâllâhi huccetun ba’der rusul(rusuli), ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen).

Müjdeleyici ve uyarıcı resuller gönderdik ki, elçiler geldikten sonra insanların Allah´a karşı kanıtı olmasın. Allah Azîz´dir, Hakîm´dir.
 


مُنذِر
[HyperLink1] 6:48     وَمُنْذِرِينَ     ve munƶirīne     ve uyarıcılar olmak
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ ۖ فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).

Biz o gönderilen elçileri, müjdeciler ve uyarıcılar olmaktan öte bir şey için göndermiyoruz. İman edip hayrı ve barışı yerleştirenlere korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar.
 


مُنذِر
[HyperLink1] 13:7     مُنْذِرٌ     munƶirun     bir uyarıcısın
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ ۗ إِنَّمَا أَنْتَ مُنْذِرٌ ۖ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ

Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin).

Küfre sapmış olanlar şöyle derler: "Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!" Sen sadece bir uyarıcısın ve her topluluk için doğruyu ve iyiyi gösteren bir önder vardır.
 


مُنذِر
[HyperLink1] 18:56     وَمُنْذِرِينَ     ve munƶirīne     ve uyarıcılar
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ ۚ وَيُجَادِلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ ۖ وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَمَا أُنْذِرُوا هُزُوًا

Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), ve yucâdilullezîne keferû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka vettehazû âyâtî ve mâ unzirû huzuvâ(huzuven).

Biz, elçileri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Küfre sapanlar ise bâtıla yapışarak onunla hakkı kaydırmak için uğraşıyorlar. Onlar, ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler.
 


مُنذِر
[HyperLink1] 26:194     الْمُنْذِرِينَ     l-munƶirīne     uyarıcılar-
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ

Alâ kalbike li tekûne minel munzirîn(munzirîne).

Senin kalbine ki, uyarıcılardan olasın.
 


مُنذِر
[HyperLink1] 26:208     مُنْذِرُونَ     munƶirūne     uyarıcıları
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَ

Ve mâ ehleknâ min karyetin illâ lehâ munzirûn(munzirûne).

Biz, uyarıcıları olmayan hiçbir kenti/uygarlığı helâk etmemişizdir.
 


مُنذِر
[HyperLink1] 27:92     الْمُنْذِرِينَ     l-munƶirīne     ancak uyarıcılardanım
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَأَنْ أَتْلُوَ الْقُرْآنَ ۖ فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَا أَنَا مِنَ الْمُنْذِرِينَ

Ve en etluvel kur’ân(kur’âne), fe menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe kul innemâ ene minel munzirîn(munzirîne).

"Ve Kur´an okumakla emrolundum. Artık kim yola gelirse kendi nefsi için gelir. Sapmışa gelince, böylesine de ki: ´Ben uyarıcılardan biriyim. Hepsi bu!"
 


مُنذِر
[HyperLink1] 37:72     مُنْذِرِينَ     munƶirīne     uyarıcılar
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِمْ مُنْذِرِينَ

Ve lekad erselnâ fî him munzirîn(munzirîne).

Yemin olsun, onların içlerinde uyarıcılar görevlendirmiştik.
 


مُنذِر
[HyperLink1] 38:4     مُنْذِرٌ     munƶirun     bir uyarıcı (peygamber)
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَعَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ ۖ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هَٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌ

Ve acibû en câehum munzirun minhum ve kâlel kâfirûne hâzâ sâhırun kezzâb(kezzâbun).

Kendi içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldi diye şaşıp kaldılar. Ve şöyle dedi bu nankörler: "Bu adam yalanlar düzen bir büyücü..."
 


مُنذِر
[HyperLink1] 38:65     مُنْذِرٌ     munƶirun     bir uyarıcıyım
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قُلْ إِنَّمَا أَنَا مُنْذِرٌ ۖ وَمَا مِنْ إِلَٰهٍ إِلَّا اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ

Kul innemâ ene munzirun ve mâ min ilâhin ilallahul vâhıdul kahhâr(kahhâru).

De ki: "Ben, sadece bir uyarıcıyım. O Vâhid ve Kahhâr Allah´tan başka hiçbir ilah yoktur."
 


مُنذِر
[HyperLink1] 44:3     مُنْذِرِينَ     munƶirīne     uyarıcıyız
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ ۚ إِنَّا كُنَّا مُنْذِرِينَ

İnnâ enzelnâhu fî leyletin mubâreketin innâ kunnâ munzirîn(munzirîne).

Biz onu kutlu/bereketli bir gecede indirdik. Hiç kuşkusuz, biz uyarıcılarız.
 


مُنذِر
[HyperLink1] 46:29     مُنْذِرِينَ     munƶirīne     uyarıcılar olarak
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَرًا مِنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْآنَ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنْصِتُوا ۖ فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ مُنْذِرِينَ

Ve iz sarefnâ ileyke neferen minel cinni yestemiûnel kur’ân(kur’âne), fe lemmâ hadarûhu kâlû ensıtû, fe lemmâ kudıye vellev ilâ kavmihim munzirîn(munzirîne).

Bir zaman, cinlerden bir topluluğu, Kur´an´ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Onu dinlemeye hazır hale geldiklerinde: "Susup dinleyin!" dediler. Dinleme bitirilince de uyarıcılar olarak kendi toplumlarına döndüler.
 


مُنذِر
[HyperLink1] 50:2     مُنْذِرٌ     munƶirun     bir uyarıcı
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

بَلْ عَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَٰذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ

Bel acibû en câehum munzirun minhum fe kâlel kâfirûne hâzâ şey’un acîbun.

İş sanıldığı gibi değil! Kendilerine içlerinden bir uyarıcı geldi diye şaştılar da şöyle dediler o küfre batanlar: "Acayip şey bu!"
 


مُنذِر
[HyperLink1] 79:45     مُنْذِرُ     munƶiru     uyarıcısın
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim    
    

إِنَّمَا أَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشَاهَا

İnnemâ ente munziru men yahşâhâ.

Sen sadece, ondan korkanları uyaransın.
 


مُنذَرِين
[HyperLink1] 10:73     الْمُنْذَرِينَ     l-munƶerīne     uyarılanların
 
İsim  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَائِفَ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۖ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ

Fe kezzebûhu fe necceynâhu ve men meahu fîl fulki ve cealnâhum halâife ve agraknellezîne kezzebû bi âyâtinâ, fanzur keyfe kâne âkıbetul munzerîn(munzerîne).

Bunun üzerine, onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık, onları yöneticiler yaptık; ayetlerimizi yalanlayanları da batırıp boğduk. Bak da gör, önceden uyarılanların sonu nice oluyor!
 


مُنذَرِين
[HyperLink1] 26:173     الْمُنْذَرِينَ     l-munƶerīne     uyarılanların
 
İsim  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ

Ve emtarnâ aleyhim matara(mataran), fe sâe matarul munzerîn(munzerîne).

Üzerlerine bir de yağmur yağdırdık. Ne de kötüymüş uyarılanların yağmuru!
 


مُنذَرِين
[HyperLink1] 27:58     الْمُنْذَرِينَ     l-munƶerīne     uyarılanlara
 
İsim  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ

Ve emtarnâ aleyhim matarâ(metaran), fe sâe matarul munzerîn(munzerîne).

Üzerlerine bir de yağmur yağdırdık. Uyarılmış olanlar üzerine inen yağmur da ne kötüdür!
 


مُنذَرِين
[HyperLink1] 37:73     الْمُنْذَرِينَ     l-munƶerīne     uyarılanların
 
İsim  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ

Fanzur keyfe kâne âkibetul munzerîn(munzerîne).

Bir bak, nasıl oldu uyarılanların sonu!
 


مُنذَرِين
[HyperLink1] 37:177     الْمُنْذَرِينَ     l-munƶerīne     uyarılmış olanların
 
İsim  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَرِينَ

Fe izâ nezele bisâhatihim fe sâe sabâhul munzerîn(munzerîne).

Azap, yurtlarına indiğinde, uyarılanların sabahı ne kötü olacaktır!
 


نَذَرْ
[HyperLink1] 2:270     نَذَرْتُمْ     neƶertum     (ne) adarsanız
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ نَفَقَةٍ أَوْ نَذَرْتُمْ مِنْ نَذْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُهُ ۗ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنْصَارٍ

Ve mâ enfaktum min nafakatin ev nezertum min nezrin fe innallâhe ya’lemuh(ya’lemuhu), ve mâ liz zâlimîne min ensâr(ensârın).

Hayır olarak harcadığımız, adak olarak adadığınız her şeyi, Allah mutlaka bilir. Zalimlerin yardımcıları olmayacaktır.
 


نَذَرْ
[HyperLink1] 3:35     نَذَرْتُ     neƶertu     adadım
 
Fiil         1. şahıs, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

إِذْ قَالَتِ امْرَأَتُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي ۖ إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

İz kâlet imraetu ımrâne rabbi innî nezertu leke mâ fî batnî muharraran fe tekabbel minnî, inneke entes semîul alîm(alîmu).

Hani, İmran´ın karısı şöyle demişti: "Rabbim, karnımdakini özgür bir biçimde sana adadım; onu benden kabul et. Kuşkusuz sen, evet sen, herşeyi duyan, herşeyi bilensin."
 


نَذَرْ
[HyperLink1] 19:26     نَذَرْتُ     neƶertu     adadım
 
Fiil         1. şahıs, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا ۖ فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَٰنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنْسِيًّا

Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ(aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ(insiyyen).

"Artık ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen şöyle söyle: ´Ben Rahman için oruç adadım. Onun için bugün, insan cinsinden hiç kimseyle konuşmayacağım."
 


نَذَرْ
[HyperLink1] 21:45     يُنْذَرُونَ     yunƶerūne     uyarıldıkları
 
Fiil    Edilgen     3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قُلْ إِنَّمَا أُنْذِرُكُمْ بِالْوَحْيِ ۚ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاءَ إِذَا مَا يُنْذَرُونَ

Kul innemâ unzirukum bil vahyi ve lâ yesmeus summud duâe izâ mâ yunzerûn(yunzerûne).

De ki: "Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum." Ama sağırlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler ki!
 


نُذْر
[HyperLink1] 77:6     نُذْرًا     nuƶran     uyarı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

عُذْرًا أَوْ نُذْرًا

Uzren ev nuzrâ(nuzren).

Özür yahut uyarı için,
 


نُذُور
[HyperLink1] 22:29     نُذُورَهُمْ     nuƶūrahum     adaklarını
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَتِيقِ

Summel yakdû tefesehum vel yûfû nuzûrahum vel yettavvefû bil beytil atîk(atîkı).

Sonra, kirlerini atsınlar, adaklarını yerine getirsinler, saldırılardan korunmuş/tarihî/yüce evi tavaf etsinler.
 


نَذِير
[HyperLink1] 2:119     وَنَذِيرًا     ve neƶīran     ve uyarıcı olarak
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا ۖ وَلَا تُسْأَلُ عَنْ أَصْحَابِ الْجَحِيمِ

İnnâ erselnâke bil hakkı beşîren ve nezîren, ve lâ tus’elu an ashâbil cahîm(cahîmi).

İnan olsun ki, biz seni hak üzere bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen, cehennem ehlinden sorgu suale çekilmeyeceksin/cehennem yâranından sen sorumlu değilsin.
 


نَذِير
[HyperLink1] 5:19     نَذِيرٍ     neƶīrin     bir uyarıcı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلَىٰ فَتْرَةٍ مِنَ الرُّسُلِ أَنْ تَقُولُوا مَا جَاءَنَا مِنْ بَشِيرٍ وَلَا نَذِيرٍ ۖ فَقَدْ جَاءَكُمْ بَشِيرٌ وَنَذِيرٌ ۗ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum alâ fetretin min er rusuli en tekûlû mâ câenâ min beşîrin ve lâ nezîrin fe kad câekum beşîrun ve nezîr(nezîru) vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Ey Ehlikitap! Resullerin arası kesildiği bir sırada resulümüz size geldi; ayan-beyan açıklamalarda bulunuyor. "Bize ne müjdeci geldi ne uyarıcı" demeyesiniz. İşte müjdeci de geldi size, uyarıcı da. Allah her şeye kadirdir.
 


نَذِير
[HyperLink1] 5:19     وَنَذِيرٌ     ve neƶīrun     ve uyarıcı
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلَىٰ فَتْرَةٍ مِنَ الرُّسُلِ أَنْ تَقُولُوا مَا جَاءَنَا مِنْ بَشِيرٍ وَلَا نَذِيرٍ ۖ فَقَدْ جَاءَكُمْ بَشِيرٌ وَنَذِيرٌ ۗ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum alâ fetretin min er rusuli en tekûlû mâ câenâ min beşîrin ve lâ nezîrin fe kad câekum beşîrun ve nezîr(nezîru) vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Ey Ehlikitap! Resullerin arası kesildiği bir sırada resulümüz size geldi; ayan-beyan açıklamalarda bulunuyor. "Bize ne müjdeci geldi ne uyarıcı" demeyesiniz. İşte müjdeci de geldi size, uyarıcı da. Allah her şeye kadirdir.
 


نَذِير
[HyperLink1] 7:184     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcıdır
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا ۗ مَا بِصَاحِبِهِمْ مِنْ جِنَّةٍ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ

E ve lem yetefekkerû mâ bi sâhıbihim min cinneh(cinnetin), in huve illâ nezîrun mubîn(mubînun).

Düşünmediler mi ki, o arkadaşlarında cinnetten eser yok. Apaçık bir uyarıcıdan başkası değildir o.
 


نَذِير
[HyperLink1] 7:188     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcı
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قُلْ لَا أَمْلِكُ لِنَفْسِي نَفْعًا وَلَا ضَرًّا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ ۚ وَلَوْ كُنْتُ أَعْلَمُ الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِ وَمَا مَسَّنِيَ السُّوءُ ۚ إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Kul lâ emliku li nefsî nef’an ve lâ darran illâ mâşaallâh(mâşaallâhu), ve lev kuntu a’lemul gaybe lesteksertu minel hayri ve mâ messeniyes sûu in ene illâ nezîrun ve beşîrun li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

De ki: "Ben kendi nefsime, Allah´ın dilediğinden başka ne bir yarar sağlayabilirim ne de bir zarar verebilirim. Eğer gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapardım. Ama bana kötülük dokunmamıştır bile. Ben, inanan bir topluluk için bir uyarıcı ve müjdeciden başkası değilim."
 


نَذِير
[HyperLink1] 10:101     وَالنُّذُرُ     ve nnuƶuru     ve uyarılar
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَمَا تُغْنِي الْآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ

Kulinzurû mâzâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve mâ tugnîl âyâtu ven nuzuru an kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).

De ki: "Göklerde ve yerde neler var/neler oluyor, bir bakın!" O ayetler ve uyarılar iman etmeyen bir toplumun hiçbir işine yaramaz.
 


نَذِير
[HyperLink1] 11:2     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcıyım
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ ۚ إِنَّنِي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ

Ellâ ta’budû illallâh(illallâhe), innenî lekum minhu nezîrun ve beşîr(beşîrun).

Ki başkasına değil, yalnız Allah´a ibadet edesiniz! Kuşkusuz, ben size O´ndan gelen bir uyarıcı ve müjdeciyim.
 


نَذِير
[HyperLink1] 11:12     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcısın
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَىٰ إِلَيْكَ وَضَائِقٌ بِهِ صَدْرُكَ أَنْ يَقُولُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ جَاءَ مَعَهُ مَلَكٌ ۚ إِنَّمَا أَنْتَ نَذِيرٌ ۚ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ

Fe lealleke târikun ba´da mâ yûhâ ileyke ve dâikun bihî sadruke en yekûlû lev lâ unzile aleyhi kenzun ev câe meahu melek(melekun), innemâ ente nezîr(nezîrun), vallâhu alâ kulli şey´in vekîl(vekîlun).

Belki de sen; onlar, "Ona bir hazine indirilseydi, yahut beraberinde bir melek gelseydi ya!" diyorlar diye göğsün sıkışıp daralarak, sana vahyedilmekte olanının bir kısmını terk etmeye kalkarsın. Gerçek olan şu ki, sen sadece bir uyarıcısın. Allah ise her şey üzerinde bir Vekîl´dir.
 


نَذِير
[HyperLink1] 11:25     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcıyım
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ

Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî innî lekum nezîrun mubîn(mubînun).

Andolsun biz, Nûh´u da toplumuna resul olarak göndermiştik. "Ben sizin için açık bir uyarıcıyım."
 


نَذِير
[HyperLink1] 15:89     النَّذِيرُ     n-neƶīru     bir uyarıcıyım
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَقُلْ إِنِّي أَنَا النَّذِيرُ الْمُبِينُ

Ve kul innî enen nezîrul mubîn(mubînu).

Ve de ki: "Ben, evet ben, apaçık konuşan bir uyarıcıyım!"
 


نَذِير
[HyperLink1] 17:105     وَنَذِيرًا     ve neƶīran     ve uyarıcı olmak
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَبِالْحَقِّ أَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ ۗ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا

Ve bil hakkı enzelnâhu ve bil hakkı nezel(nezele), ve mâ erselnâke illâ mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren).

Biz onu hak ile indirdik ve o hak ile indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
 


نَذِير
[HyperLink1] 22:49     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcıyım
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ

Kul yâ eyyuhen nâsu innemâ ene lekum nezîrun mubîn(mubînun).

De ki: "Ey insanlar, ben sizin için, açıklayıcı bir uyarıcıdan başkası değilim."
 


نَذِير
[HyperLink1] 25:1     نَذِيرًا     neƶīran     uyarıcı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَىٰ عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا

Tebârekellezî nezzelel furkâne alâ abdihî li yekûne lil âlemîne nezîrâ(nezîren).

Şanı yücedir o kudretin ki, hakla bâtılı ayıran o Furkan´ı, bütün âlemler için bir uyarıcı olsun diye kuluna indirdi.
 


نَذِير
[HyperLink1] 25:7     نَذِيرًا     neƶīran     uyarıcı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَقَالُوا مَالِ هَٰذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ ۙ لَوْلَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا

Ve kâlû mâli hâzer resûli ye’kulit taâme ve yemşî fîl esvâk(esvâkı), lev lâ unzile ileyhi melekun fe yekûne meahu nezîrâ(nezîren).

Şunu da söylemişlerdir: "Ne biçim resuldür bu; yemek yiyor, sokaklarda yürüyor. Üzerine bir melek indirilmeli, beraberinde özel bir uyarıcı olmalı değil miydi?"
 


نَذِير
[HyperLink1] 25:51     نَذِيرًا     neƶīran     bir uyarıcı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذِيرًا

Ve lev şi’nâ le beasnâ fî kulli karyetin nezîrâ(nezîren).

Eğer dileseydik, her kente bir uyarıcı gönderirdik.
 


نَذِير
[HyperLink1] 25:56     وَنَذِيرًا     ve neƶīran     ve uyarıcı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا

Ve mâ erselnâke illâ mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren).

Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
 


نَذِير
[HyperLink1] 26:115     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcı(dan)
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ

İn ene illâ nezîrun mubîn(mubînun).

"Ben sadece açık bir biçimde uyarmaktayım."
 


نَذِير
[HyperLink1] 28:46     نَذِيرٍ     neƶīrin     bir uyarıcı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

Ve mâ kunte bi cânibit tûri iz nâdeynâ, ve lâkin rahmeten min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

Ve sen, biz seslendiğimizde, Tûr tarafında da değildin. Sen, senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarmak için Rabbinden bir rahmetsin. Bu sayede onların düşünüp öğüt almaları umuluyor.
 


نَذِير
[HyperLink1] 29:50     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcıyım
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَقَالُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ آيَاتٌ مِنْ رَبِّهِ ۖ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِنْدَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ

Ve kâlû lev lâ unzile aleyhi âyâtun min rabbih(rabbihî), kul innemel âyâtu indallâh(indallâhi), ve innemâ ene nezîrun mubîn(mubînun).

Dediler ki: "Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!" De ki: "Mucizeler Allah katındadır. Bana gelince, ben açıkça uyaran biriyim. Hepsi bu."
 


نَذِير
[HyperLink1] 32:3     نَذِيرٍ     neƶīrin     uyarıcı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۚ بَلْ هُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ

Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), bel huvel hakku min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike leallehum yehtedûn(yehtedûne).

Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? Hayır, haktır o; senin Rabbindendir; senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarman içindir. Umulur ki, doğruya ve güzele kılavuzlanırlar.
 


نَذِير
[HyperLink1] 33:45     وَنَذِيرًا     ve neƶīran     ve uyarıcı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا

Yâ eyyuhen nebiyyu innâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren).

Ey Peygamber! Hiç kuşkusuz, biz seni bir tanık bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
 


نَذِير
[HyperLink1] 34:28     وَنَذِيرًا     ve neƶīran     ve uyarıcı olman
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Biz seni, bütün insanlara bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik, başka değil! Ama insanların çokları bilmiyorlar.
 


نَذِير
[HyperLink1] 34:34     نَذِيرٍ     neƶīrin     uyarıcı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ

Ve mâ erselnâ fî karyetin min nezîrin illâ kâle mutrefûhâ innâ bimâ ursiltum bihî kâfirûn(kâfirûne).

Biz, hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek, onun servet ve refahla şımaranları mutlaka şöyle demişlerdir: "Biz, sizin elçilik yaptığınız şeyi inkâr ediyoruz!"
 


نَذِير
[HyperLink1] 34:44     نَذِيرٍ     neƶīrin     uyarıcı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَمَا آتَيْنَاهُمْ مِنْ كُتُبٍ يَدْرُسُونَهَا ۖ وَمَا أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِنْ نَذِيرٍ

Ve mâ âteynâhum min kutubin yedrusûnehâ ve mâ erselnâ ileyhim kableke min nezîr(nezîrin).

Oysaki biz onlara, araştırıp ders alacakları kitaplar vermemiştik; daha önce kendilerine bir uyarıcı da göndermemiştik.
 


نَذِير
[HyperLink1] 34:46     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcıdır
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قُلْ إِنَّمَا أَعِظُكُمْ بِوَاحِدَةٍ ۖ أَنْ تَقُومُوا لِلَّهِ مَثْنَىٰ وَفُرَادَىٰ ثُمَّ تَتَفَكَّرُوا ۚ مَا بِصَاحِبِكُمْ مِنْ جِنَّةٍ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ لَكُمْ بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ

Kul innemâ eızukum bi vâhideh(vâhidetin), en tekûmû lillâhi mesnâ ve furâdâ summe tetefekkerû, mâ bi sâhıbikum min cinneh(cinnetin), in huve illâ nezîrun lekum beyne yedey azâbin şedîd(şedîdin).

De ki: "Size, bir tek şey öğütleyeceğim: Allah için ikişer ikişer, teker teker kalkın, sonra da iyice düşünün!" Arkadaşınızda cinnetten eser yok! O, şiddetli bir azap öncesinde sizi uyaran bir kişiden başkası değil.
 


نَذِير
[HyperLink1] 35:23     نَذِيرٌ     neƶīrun     uyarıcı(dan)
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِنْ أَنْتَ إِلَّا نَذِيرٌ

İn ente illâ nezîr(nezîrun).

Sen sadece bir uyarıcısın!
 


نَذِير
[HyperLink1] 35:24     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcı
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا ۚ وَإِنْ مِنْ أُمَّةٍ إِلَّا خَلَا فِيهَا نَذِيرٌ

İnnâ erselnâke bil hakkı beşîren ve nezîrâ(nezîren), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr(nezîrun).

Şu bir gerçek ki, biz seni hak ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun.
 


نَذِير
[HyperLink1] 35:24     وَنَذِيرًا     ve neƶīran     ve uyarıcı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا ۚ وَإِنْ مِنْ أُمَّةٍ إِلَّا خَلَا فِيهَا نَذِيرٌ

İnnâ erselnâke bil hakkı beşîren ve nezîrâ(nezîren), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr(nezîrun).

Şu bir gerçek ki, biz seni hak ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun.
 


نَذِير
[HyperLink1] 35:37     النَّذِيرُ     n-neƶīru     uyarıcı
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ ۚ أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَنْ تَذَكَّرَ وَجَاءَكُمُ النَّذِيرُ ۖ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ

Ve hum yastarihûne fîhâ, rabbenâ ahricnâ na’mel sâlihan gayrellezî kunnâ na’mel(na’melu), e ve lem nuammirkum mâ yetezekkeru fîhi men tezekkere ve câekumun nezîr(nezîru), fe zûkû fe mâ liz zâlimîne min nasîr(nasîrin).

Feryat edip dururlar orada: "Rabbimiz, çıkar bizi de önceden yaptığımızdan başka şey yapalım. Barışa ve hayra yönelik iyi bir iş yapalım." Sizi biz, öğüt alanın öğüt alacağı bir süre ömürlendirmedik mi? Uyarıcı da geldi size. Hadi, tadın bakalım azabı! Zalimler için hiçbir yardımcı yok artık.
 


نَذِير
[HyperLink1] 35:42     نَذِيرٌ     neƶīrun     uyarıcı
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَاءَهُمْ نَذِيرٌ لَيَكُونُنَّ أَهْدَىٰ مِنْ إِحْدَى الْأُمَمِ ۖ فَلَمَّا جَاءَهُمْ نَذِيرٌ مَا زَادَهُمْ إِلَّا نُفُورًا

Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in câehum nezîrun le yekûnunne ehdâ min ihdel umem(umemi), fe lemmâ câehum nezîrun mâ zâdehum illâ nufûrâ(nufûran).

Yeminlerinin tüm gücüyle Allah´a ant içmişlerdi ki, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerin herhangi birinden çok daha doğru bir gidiş üzere olacaklar. Fakat uyarıcı onlara gelince, bu onlara nefretle kaçıştan başka bir katkı sağlamadı.
 


نَذِير
[HyperLink1] 35:42     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcı (peygamber)
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَاءَهُمْ نَذِيرٌ لَيَكُونُنَّ أَهْدَىٰ مِنْ إِحْدَى الْأُمَمِ ۖ فَلَمَّا جَاءَهُمْ نَذِيرٌ مَا زَادَهُمْ إِلَّا نُفُورًا

Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in câehum nezîrun le yekûnunne ehdâ min ihdel umem(umemi), fe lemmâ câehum nezîrun mâ zâdehum illâ nufûrâ(nufûran).

Yeminlerinin tüm gücüyle Allah´a ant içmişlerdi ki, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerin herhangi birinden çok daha doğru bir gidiş üzere olacaklar. Fakat uyarıcı onlara gelince, bu onlara nefretle kaçıştan başka bir katkı sağlamadı.
 


نَذِير
[HyperLink1] 38:70     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcı
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِنْ يُوحَىٰ إِلَيَّ إِلَّا أَنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ

İn yûhâ ileyye illâ ennemâ ene nezîrun mubîn(mubînun).

"Bana, sadece açık bir uyarıcı olduğum vahyediliyor."
 


نَذِير
[HyperLink1] 41:4     وَنَذِيرًا     ve neƶīran     ve uyarıcı olarak
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

بَشِيرًا وَنَذِيرًا فَأَعْرَضَ أَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ

Beşîren ve nezîrâ(nezîren), fe a’rada ekseruhum fehum lâ yesmeûn(yesmeûne).

Muştulayıcı ve uyarıcı olarak. Onların pek çoğu yüz çevirdi; kulak verip dinlemezler onlar.
 


نَذِير
[HyperLink1] 43:23     نَذِيرٍ     neƶīrin     uyarıcı
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَكَذَٰلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ

Ve kezâlike mâ erselnâ min kablike fî karyetin min nezîrin illâ kâle mutrefûhâ innâ vecednâ âbâenâ alâ ummetin ve innâ alâ âsârihim muktedûn(muktedûne).

İşte böyle! Senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek oranın servetle şımarmış kodamanları mutlaka şöyle demişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerine uyarak yol alacağız."
 


نَذِير
[HyperLink1] 46:9     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcıdan
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قُلْ مَا كُنْتُ بِدْعًا مِنَ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلَا بِكُمْ ۖ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ

Kul mâ kuntu bid’an miner rusuli ve mâ edrî mâ yuf’alu bî ve lâ bikum, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyye ve mâ ene illâ nezîrun mubîn(mubînun).

De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim."
 


نَذِير
[HyperLink1] 46:21     النُّذُرُ     n-nuƶuru     nice uyarıcılar
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنْذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

Vezkur ehâ âd(âdin), iz enzere kavmehu bil ahkâfi ve kad haletin nuzuru min beyni yedeyhi ve min halfihî ellâ ta’budû illâllâh(illâllâhe), innî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm(azîmin).

Âd kavminin kardeşini de an! O, kendinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçtiği Ahkaf´ta, toplumunu şöyle uyarmıştı: "Allah´tan başkasına kulluk/ibadet etmeyin! Gerçek şu ki, ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum."
 


نَذِير
[HyperLink1] 48:8     وَنَذِيرًا     ve neƶīran     ve uyarıcı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا

İnnâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren).

Şu bir gerçek ki, biz seni, bir tanık, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
 


نَذِير
[HyperLink1] 51:50     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcıyım
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ ۖ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ

Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).

O halde Allah´a kaçın/sığının! Ben size O´ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım.
 


نَذِير
[HyperLink1] 51:51     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcıyım
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ ۖ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ

Ve lâ tec’alû meallâhi ilâhen âhar(âhara), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).

Allah´ın yanına başka bir ilah koymayın! Ben size O´ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım.
 


نَذِير
[HyperLink1] 53:56     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcıdır
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

هَٰذَا نَذِيرٌ مِنَ النُّذُرِ الْأُولَىٰ

Hâzâ nezîrun minen nuzuril ûlâ.

Bu da ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır.
 


نَذِير
[HyperLink1] 53:56     النُّذُرِ     n-nuƶuri     uyarıcılar-
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

هَٰذَا نَذِيرٌ مِنَ النُّذُرِ الْأُولَىٰ

Hâzâ nezîrun minen nuzuril ûlâ.

Bu da ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır.
 


نَذِير
[HyperLink1] 54:5     النُّذُرُ     n-nuƶuru     uyarılar
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ ۖ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُ

Hikmetun bâligatun fe mâ tugnin nuzur(nuzuru).

Doruk noktaya çıkmış, isabeti tartışmasız bir hikmettir o. Ama uyarılar yarar sağlamıyor.
 


نَذِير
[HyperLink1] 54:16     وَنُذُرِ     ve nuƶuri     ve uyarılarım
 
İsim             Mecrûr İsim    
    

فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ

Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur(nuzuri).

Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
 


نَذِير
[HyperLink1] 54:18     وَنُذُرِ     ve nuƶuri     ve uyarılarım
 
İsim             Mecrûr İsim    
    

كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ

Kezzebet âdun fe keyfe kâne azâbî ve nuzur(nuzuri).

Âd da yalanlamıştı. Ama nasıl oldu azabım ve uyarılarım!
 


نَذِير
[HyperLink1] 54:21     وَنُذُرِ     ve nuƶuri     ve uyarılarım
 
İsim             Mecrûr İsim    
    

فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ

Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur(nuzuri).

Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
 


نَذِير
[HyperLink1] 54:23     بِالنُّذُرِ     bin-nuƶuri     uyarıları
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ

Kezzebet semûdu bin nuzur(nuzuri).

Semûd da uyarıları yalanlamıştı.
 


نَذِير
[HyperLink1] 54:30     وَنُذُرِ     ve nuƶuri     ve uyarılarım
 
İsim             Mecrûr İsim    
    

فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ

Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur(nuzuri).

Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
 


نَذِير
[HyperLink1] 54:33     بِالنُّذُرِ     bin-nuƶuri     uyarıları
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ

Kezzebet kavmu lûtın bin nuzur(nuzuri).

Lût kavmi de uyarıları yalanladı.
 


نَذِير
[HyperLink1] 54:36     بِالنُّذُرِ     bin-nuƶuri     uyarılara karşı
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَلَقَدْ أَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ

Ve lekad enzerehum batşetenâ fe temârev bin nuzur(nuzuri).

Yemin olsun, Lût onları bizim yakalayışımız hakkında uyarmıştı da onlar, uyarılarla ilgili olarak kuşkulanıp çekişmişlerdi.
 


نَذِير
[HyperLink1] 54:37     وَنُذُرِ     ve nuƶuri     ve uyarılarımı
 
İsim             Mecrûr İsim    
    

وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ

Ve lekad râvedûhu an dayfihî fe tamesnâ a’yunehum fe zûkû azâbî ve nuzur(nuzuri).

Yemin olsun, Lût´un misafirlerinden nefislerini tatmin etmek istemişlerdi de onların gözlerini silme kör etmiştik. Hadi, tadın azabımı ve uyarılarımı?
 


نَذِير
[HyperLink1] 54:39     وَنُذُرِ     ve nuƶuri     ve uyarılarımı
 
İsim             Mecrûr İsim    
    

فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ

Fe zûkû azâbî ve nuzur(nuzuri).

Hadi, tadın azabımı ve uyarılarımı!
 


نَذِير
[HyperLink1] 54:41     النُّذُرُ     n-nuƶuru     uyarılar
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَلَقَدْ جَاءَ آلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ

Ve lekad câe âle fir’avnen nuzur(nuzuru).

Yemin olsun, Firavun hanedanına da uyarılar gelmişti.
 


نَذِير
[HyperLink1] 67:8     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcı
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ ۖ كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ

Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun).

Öfkesinden çatlayacak hale gelir. İçine bir güruh atıldıkça, onun bekçileri bunlara sorarlar: "Size hiçbir uyarıcı gelmedi mi?"
 


نَذِير
[HyperLink1] 67:9     نَذِيرٌ     neƶīrun     uyarıcı
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قَالُوا بَلَىٰ قَدْ جَاءَنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ

Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey´in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).

Derler ki: "Gelmedi olur mu? Bize uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık. Ve: ´Allah bir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz, başka değil!´ şeklinde konuştuk."
 


نَذِير
[HyperLink1] 67:17     نَذِيرِ     neƶīri     tehdidim
 
İsim             Merfû` İsim    
    

أَمْ أَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ۖ فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ

Em emintum men fîs semâi en yursile aleykum hâsıbâ(hâsiben) fe se ta’lemûne keyfe nezîr(nezîri).

O göktekinin, çakıl taşları taşıyan bir rüzgârı üzerinize salmayacağından emin misiniz? O zaman bileceksiniz nasılmış uyarım!
 


نَذِير
[HyperLink1] 67:26     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcıyım
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قُلْ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ

Kul innemel ilmu indallâhi ve innemâ ene nezîrun mubîn(mubînun).

De ki: "Bilgi Allah´ın katındadır. Bana gelince, ben ancak açıkça uyaran biriyim."
 


نَذِير
[HyperLink1] 71:2     نَذِيرٌ     neƶīrun     bir uyarıcıyım
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ

Kâle yâ kavmi innî lekum nezîrun mubîn(mubînun).

O dedi ki: "Ey toplumum! Hiç kuşkunuz olmasın, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım."
 


نَذِير
[HyperLink1] 74:36     نَذِيرًا     neƶīran     uyarıcıdır
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

نَذِيرًا لِلْبَشَرِ

Nezîren lil beşer(beşeri).

İnsan için bir uyarıcıdır.
 


نَّذْر
[HyperLink1] 2:270     نَذْرٍ     neƶrin     adak olarak
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَمَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ نَفَقَةٍ أَوْ نَذَرْتُمْ مِنْ نَذْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُهُ ۗ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنْصَارٍ

Ve mâ enfaktum min nafakatin ev nezertum min nezrin fe innallâhe ya’lemuh(ya’lemuhu), ve mâ liz zâlimîne min ensâr(ensârın).

Hayır olarak harcadığımız, adak olarak adadığınız her şeyi, Allah mutlaka bilir. Zalimlerin yardımcıları olmayacaktır.
 


نَّذْر
[HyperLink1] 76:7     بِالنَّذْرِ     bin-neƶri     adaklarını
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيرًا

Yûfûne bin nezri ve yehâfûne yevmen kâne şerruhu mustetîrâ(mustetîren).

Onlar verdikleri sözü tam bir biçimde yerine getirirler ve kötülüğü salgın olan bir günden korkarlar.