KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Zal-Kef-Ra      ذ ك ر 

hatırlamak, anmak, adını söylemek, anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek; hatırlatmak, dile getirmek. Bir şeyi zihinde hazır etme.

Zikir dil veya zihin ya da her ikisiyle beraber yapılır; bu ise ya unutulan bir şeyi hatırlama ya da hatırda olanı muhafaza etme şeklinde olur. Hıfz bilginin elde edilmesi, Zikr ise söz konusu bilginin akla getirilmesi anlamında kullanılır. Zikir, insanın bilgi olarak elde ettiği şeyleri muhâfaza altında tutmasına ve gerektiğinde hatırlamasına imkân sağlayan bir bellek anlamında potansiyel bir gücü ifade ettiği gibi, bir şeyin zihnen veya sözlü (dil ile) hatırlanması şeklinde aynı gücün harekete geçirilmesine de denir. Zihin veya dil ile zikir, unutulmuş bir şeyin yeniden hatırlanması, ya da hâfızadakinin unutulmamak üzere sürekli canlı tutulması şeklinde olabilir. Zikir, aslında zihnin, anılan kimseye dikkat kesilmesi ve ona karşı uyanık olmasıdır. Bunu dil ile ifade etmeye zikir denilmesinin sebebi, zihindeki zikre (hatırlamaya) işaret etmesindendir.

söz etmek, bahsetmek, anlatmak, alaka kurmak; öğüt vermek; hatırlamaya (ibrete) sevkeden vaaz, öğüt; uyarmak; ikaz, nasihat; övmek/methetmek, statü vermek, şan, şeref.

Erkek, adam, eril. ‘zeker’, ‘müzekker’, ‘zükûr’ kelimeleri dişinin karşıtı olarak "erkekliği" ifade ederler.

mezkûr: zikredilen, anılan şey

zikrâ: çok veya yoğun zikir

tezkire: hatırlatma, öğüt, hatırlatan şey

tezekkür: düşünüp öğüt almak, ibret almak

Türkçe’ye girmiş türevler: mezkûr, müzakere, müzekkere, tezekkür, tezkere, zakir

Aram dəkar דְּכַר anmak, hatırlamak, Akad zakāru adlandırmak, adını anmak, Akad zikru ad

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 285 kez geçiyor.

Gövde(ler)

9 kez تَذْكِرَة
51 kez تَذَكَّرَ
1 kez تَذْكِير
2 kez ذَّٰكِرِين
1 kez ذَّٰكِرَٰت
18 kez ذَكَر
84 kez ذَكَرَ
76 kez ذِكْر
23 kez ذِكْرَىٰ
18 kez ذُكِّرَ
1 kez مُذَكِّر
1 kez مَّذْكُور

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


تَذْكِرَة
[HyperLink1] 20:3     تَذْكِرَةً     teƶkiraten     bir öğüt
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Dişil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

إِلَّا تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشَىٰ

İllâ tezkireten li men yahşâ.

Saygıyla ürperene bir hatırlatma/düşündürme/öğüt verme olsun diye indirdik.
 


تَذْكِرَة
[HyperLink1] 56:73     تَذْكِرَةً     teƶkiraten     bir ibret
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Dişil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِلْمُقْوِينَ

Nahnu cealnâhâ tezkireten ve metâan lil mukvîn(mukvîne).

Biz onu hem bir ibret hem de çöl yolcularına bir nimet kıldık.
 


تَذْكِرَة
[HyperLink1] 69:12     تَذْكِرَةً     teƶkiraten     bir ibret
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Dişil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَا أُذُنٌ وَاعِيَةٌ

Li nec’alehâ lekum tezkireten ve teıyehâ uzunun vâıyeh(vâıyetun).

Ki onu size bir hatırlatıcı/düşündürücü yapalım ve kavrayabilen kulak kavrasın.
 


تَذْكِرَة
[HyperLink1] 69:48     لَتَذْكِرَةٌ     leteƶkiratun     bir öğüttür
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Dişil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَإِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِلْمُتَّقِينَ

Ve innehu le tezkiretun lil muttekîn(muttekîne).

Gerçek şu ki o, sakınanlar için tam bir uyarıcı ve düşündürücüdür.
 


تَذْكِرَة
[HyperLink1] 73:19     تَذْكِرَةٌ     teƶkiratun     bir öğüttür
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Dişil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ هَٰذِهِ تَذْكِرَةٌ ۖ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ سَبِيلًا

İnne hâzihî tezkirah(tezkiretun), fe men şâettehaze ilâ rabbihî sebîlâ(sebîlen).

Bu, bir öğüt verici, düşündürücüdür. Dileyen, Rabbine doğru, bir yol edinir.
 


تَذْكِرَة
[HyperLink1] 74:49     التَّذْكِرَةِ     t-teƶkirati     öğüt-
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Dişil    Mecrûr İsim    
    

فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ مُعْرِضِينَ

Fe mâ lehum anit tezkireti mu’rıdîn(mu’rıdîne).

Ne oluyor onlara da öğüt verip düşündüren şeyden yüz çeviriyorlar?
 


تَذْكِرَة
[HyperLink1] 74:54     تَذْكِرَةٌ     teƶkiratun     bir ikazdır
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Dişil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

كَلَّا إِنَّهُ تَذْكِرَةٌ

Kellâ innehu tezkireh(tezkiretun).

Hayır, iş, sandıkları gibi değil! O bir öğüt verici/bir düşündürücüdür.
 


تَذْكِرَة
[HyperLink1] 76:29     تَذْكِرَةٌ     teƶkiratun     bir öğüttür
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Dişil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ هَٰذِهِ تَذْكِرَةٌ ۖ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ سَبِيلًا

İnne hâzihî tezkireh(tezkiretun), fe men şâettehaze ilâ rabbihî sebîlâ(sebîlen).

İşte bu, bir hatırlatıcı ve düşündürücüdür. Dileyen, Rabbine doğru, bir yol edinir.
 


تَذْكِرَة
[HyperLink1] 80:11     تَذْكِرَةٌ     teƶkiratun     bir hatırlatmadır
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Dişil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ

Kellâ innehâ tezkirah(tezkiratun).

Hayır, hiç de öyle değil! O, bir düşündürücüdür.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 2:221     يَتَذَكَّرُونَ     yeteƶekkerūne     düşünürler
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَا تَنْكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتَّىٰ يُؤْمِنَّ ۚ وَلَأَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ ۗ وَلَا تُنْكِحُوا الْمُشْرِكِينَ حَتَّىٰ يُؤْمِنُوا ۚ وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ ۗ أُولَٰئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ ۖ وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِ ۖ وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

Ve lâ tenkihûl muşrikâti hattâ yu’minn(yu’minne), ve le emetun mu’minetun hayrun min muşriketin ve lev a’cebetkum, ve lâ tunkihûl muşrikîne hattâ yu’minû ve le abdun mu’minun hayrun min muşrikin ve lev a’cebekum, ulâike yed’ûne ilen nâr(nâri), vallâhu yed’û ilel cenneti vel magfireti bi iznih(iznihi), ve yubeyyinu âyâtihî lin nâsi leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

Müşrik kadınlarla, onlar iman edinceye kadar evlenmeyin. Özgürlüğünden yoksun inanmış bir kadın, müşrik bir kadından - müşrik kadın sizin hoşunuza gitse de - çok daha hayırlıdır. Müşrik erkeklerle de onlar iman edinceye kadar nikâhlanmayın. İnanmış bir köle, müşrik bir erkekten - o hoşunuza gitse de - çok daha hayırlıdır. Bu müşrikler sizleri ateşe çağırır. Allah ise sizi, izniyle cennete ve affa çağırır. Ve ayetlerini insanlara açık açık bildirir ki, düşünüp öğüt alabilsinler.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 2:269     يَذَّكَّرُ     yeƶƶekkeru     bunu anlamaz
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يُؤْتِي الْحِكْمَةَ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا ۗ وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ

Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).

O, hikmeti dilediğine verir. Ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir hayır verilmiş demektir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp anlayamaz.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 3:7     يَذَّكَّرُ     yeƶƶekkeru     düşünüp öğüt almaz
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ ۖ فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ تَأْوِيلِهِ ۗ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ ۗ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا ۗ وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ

Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).

Kitap´ı sana indiren O´dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap´ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap´ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 6:80     تَتَذَكَّرُونَ     teteƶekkerūne     hala öğüt almıyor musunuz?
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَحَاجَّهُ قَوْمُهُ ۚ قَالَ أَتُحَاجُّونِّي فِي اللَّهِ وَقَدْ هَدَانِ ۚ وَلَا أَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِهِ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ رَبِّي شَيْئًا ۗ وَسِعَ رَبِّي كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا ۗ أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ

Ve hâccehu kavmuh(kavmuhu), kâle e tuhâccûnnî fîllâhi ve kad hedân(hedâni), ve lâ ehâfu mâ tuşrıkûne bihî illâ en yeşâe rabbî şey’â(şeyen), vesia rabbî kulle şey’in ilmâ(ilmen), e fe lâ tetezekkerûn(tetezekkerûne).

Toplumu ona karşı çıkıp kanıt getirmeye kalkıştı. O dedi ki: "Allah hakkında benimle çekişiyor musunuz? Beni doğru yola O iletti. O´na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Rabbimin dilediği dışında hiçbir şey olmaz. Rabbim bilgice herşeyi çepeçevre kuşatmıştır. Hâlâ öğüt almayacak mısınız?"
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 6:126     يَذَّكَّرُونَ     yeƶƶekkerūne     öğüt alan
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَهَٰذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقِيمًا ۗ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ

Ve hâzâ sırâtu rabbike mustekîm(mustekîmen), kad fassalnâl âyâti li kavmin yezzekkerûn(yezzekkerûne).

Rabbinin yolu işte budur; dosdoğru, kıvamında... Biz öğüt alan bir topluluğa ayetleri ayrıntılı bir biçimde açıkladık.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 6:152     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     öğüt alırsınız
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّىٰ يَبْلُغَ أَشُدَّهُ ۖ وَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ ۖ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۖ وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ ۖ وَبِعَهْدِ اللَّهِ أَوْفُوا ۚ ذَٰلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

"Yetimin malına yaklaşmayın! Ancak rüştüne erişinceye kadar en güzel yolla ilgilenme hali müstesna. Ölçme ve tartmayı tam bir dürüstlükle yerine getirin. Hiç kimseye yaratılış kapasitesinin üstünde yükümlülük getirmiyoruz. Konuştuğunuz zaman, yakınlarınız/aleyhine de olsa, adaleti gözetin. Ve Allah´a verdiğiniz söze sadık kalın. Düşünüp öğüt alasınız diye O size bunları önerdi.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 7:3     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     öğüt alıyorsunuz
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

اتَّبِعُوا مَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَا تَتَّبِعُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ ۗ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ

Ittebiû mâ unzile ileykum min rabbikum ve lâ tettebiû min dûnihî evliyâ(evliyâe), kalîlen mâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Rabbinizden size indirilene uyun; O´nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 7:26     يَذَّكَّرُونَ     yeƶƶekkerūne     düşünüp öğüt alırlar
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَا بَنِي آدَمَ قَدْ أَنْزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْآتِكُمْ وَرِيشًا ۖ وَلِبَاسُ التَّقْوَىٰ ذَٰلِكَ خَيْرٌ ۚ ذَٰلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ

Yâ benî âdeme kad enzelnâ aleykum libâsen yuvârî sev’âtikum ve rîşâ(rîşâen) ve libâsut takvâ zâlike hayr(hayrun), zâlike min âyâtillâhi leallehum yezzekkerûn(yezzekkerûne).

Ey ademoğulları! Size, çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik. Ama takva giysisi en hayırlısıdır. İşte bu, Allah´ın ayetlerindendir. Düşünüp öğüt almaları umuluyor.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 7:57     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     ibret alırsınız
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا أَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالًا سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ فَأَنْزَلْنَا بِهِ الْمَاءَ فَأَخْرَجْنَا بِهِ مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ ۚ كَذَٰلِكَ نُخْرِجُ الْمَوْتَىٰ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

Ve huvellezî yursilur riyâha buşren beyne yedey rahmetih(rahmetihi), hattâ izâ ekallet sehâben sikâle suknâhu li beledin meyyitin fe enzelnâ bihil mâe fe ahrecnâ bihîmin kullissemerât(semerâti), kezâlikenuhricul mevtâ leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Rüzgarları, rahmetinin önünden müjdeci gönderen O´dur. Nihayet onlar, yüklerle ağırlaşmış bulutları yüklenince onu ölü bir beldeye göndeririz; onunla su indiririz de o suyla her türlü meyvayı çıkarırız. İşte biz, ölüleri de böyle çıkarırız. Düşünüp ibret almanız umuluyor.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 7:130     يَذَّكَّرُونَ     yeƶƶekkerūne     öğüt alırlar
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَقَدْ أَخَذْنَا آلَ فِرْعَوْنَ بِالسِّنِينَ وَنَقْصٍ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ

Ve lekad ehaznâ âle fir’avne bis sinîne ve naksın mines semerâti leallehum yezzekkerûn(yezzekkerûne).

Yemin olsun ki biz, Firavun hanedanını yakalayıp ürün eksikliğiyle senelerce sıktık ki, düşünüp öğüt alabilsinler.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 7:201     تَذَكَّرُوا     teƶekkerū     düşünürler
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَوْا إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَإِذَا هُمْ مُبْصِرُونَ

İnnellezînettekav izâ messehum tâifun mineş şeytâni tezekkerû fe izâhum mubsırûn(mubsırûne).

Korunup sakınanlar, kendilerine şeytandan bir görüntü/dürtü gelip dokunduğunda, hemen Allah´ı hatırlarlar. İşte o anda görülmesi gerekeni görürler.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 8:57     يَذَّكَّرُونَ     yeƶƶekkerūne     ibret alsınlar
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَإِمَّا تَثْقَفَنَّهُمْ فِي الْحَرْبِ فَشَرِّدْ بِهِمْ مَنْ خَلْفَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ

Fe immâ teskafennehum fîl harbi feşerrid bihim men halfehum leallehum yezzekkerûn(yezzekkerûne).

Eğer onları harpte ele geçirirsen, onlarla birlikte arkalarındakileri de ürkütüp dağıt ki, ders alabilsinler.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 9:126     يَذَّكَّرُونَ     yeƶƶekkerūne     öğüt almıyorlar
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَوَلَا يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لَا يَتُوبُونَ وَلَا هُمْ يَذَّكَّرُونَ

E ve lâ yerevne ennehum yuftenûne fî kulli âmin merreten ev merreteyni summe lâ yetûbûne ve lâ hum yezzekkerûn(yezzekkerûne).

Görmüyorlar mı ki, her yıl bir veya iki kez imtihan ediliyorlar. Hâlâ ne tövbeye yelteniyorlar ne de öğüt alıyorlar.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 10:3     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     Düşünüp öğüt almaz mısınız?
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّ رَبَّكُمُ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ ۖ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ ۖ مَا مِنْ شَفِيعٍ إِلَّا مِنْ بَعْدِ إِذْنِهِ ۚ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ

İnne rabbekumullâhullezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arşi yudebbirul emr(emre), mâ min şefîin illâ min ba´di iznih(iznihî), zâlikumullâhu rabbukum fa´budûh(fa´budûhu), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah´tır. O´nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah´tır sizin Rabbiniz. Artık O´na kulluk/ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz?
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 11:24     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     İbret almıyor musunuz?
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

مَثَلُ الْفَرِيقَيْنِ كَالْأَعْمَىٰ وَالْأَصَمِّ وَالْبَصِيرِ وَالسَّمِيعِ ۚ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ

Meselul ferîkayni kel a’mâ vel esammi vel basîri ves semî’(semîı) hel yesteviyâni meselâ(meselen) e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Bu iki topluluğun durumu körle sağır, görenle işiten farkına benzer. Örnek olarak bu ikisi bir olur mu? Hâlâ düşünüp taşınıyor musunuz?
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 11:30     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     düşünmüyor musunuz?
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَيَا قَوْمِ مَنْ يَنْصُرُنِي مِنَ اللَّهِ إِنْ طَرَدْتُهُمْ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ

Ve yâ kavmi men yansurunî minallâhi in taredtuhum, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

"Ey toplumum! Eğer ben onları paylayıp kovarsam, Allah´a karşı bana kim yardım edebilir? Hâlâ düşünmüyor musunuz?"
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 13:19     يَتَذَكَّرُ     yeteƶekkeru     öğüt alır
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَفَمَنْ يَعْلَمُ أَنَّمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ كَمَنْ هُوَ أَعْمَىٰ ۚ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُو الْأَلْبَابِ

E fe men ya’lemu ennemâ unzile ileyke min rabbikel hakku ke men huve a’mâ, innemâ yetezekkeru ûlul elbâb(elbâbi).

Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biriyle aynı mıdır? Sadece aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 14:25     يَتَذَكَّرُونَ     yeteƶekkerūne     öğüt alırlar (diye)
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

تُؤْتِي أُكُلَهَا كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّهَا ۗ وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

Tu’tî ukulehâ kulle hînin bi izni rabbihâ, ve yadrıbullâhul emsâle lin nâsi leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

O ağaç, Rabbinin izniyle yemişlerini her zaman verir. Allah, insanlara böyle örnekler verir ki, düşünüp ibret alabilsinler.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 14:52     وَلِيَذَّكَّرَ     veliyeƶƶekkera     ve öğüt alsınlar diye
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

هَٰذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهِ وَلِيَعْلَمُوا أَنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ

Hâzâ belâgun lin nâsi ve li yunzerû bihî ve li ya’lemû ennemâ huve ilâhun vâhidun ve li yezzekkere ûlul elbâb(elbâbi).

İşte bu, onunla uyarılsınlar, Allah´tan başka ilah olmadığını bilsinler, aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 16:13     يَذَّكَّرُونَ     yeƶƶekkerūne     öğüt alan
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ

Ve mâ zerae lekum fîl ardı muhtelifen elvânuh(elvânuhu), inne fî zâlike le âyeten li kavmin yezzekkerûn(yezzekkerûne).

Ve sizin için yeryüzünde, çeşit çeşit renklerde başka şeylere de vücut vermiştir. Bütün bunlarda, düşünüp ibret alacak bir toplum için elbette bir mucize vardır.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 16:17     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     düşünmüyor musunuz?
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَفَمَنْ يَخْلُقُ كَمَنْ لَا يَخْلُقُ ۗ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ

E fe men yahluku ke men lâ yahluk(yahluku), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Yaratan, yaratmayana benzer mi? Hiç düşünmüyor musunuz?
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 16:90     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     öğüt alırsınız (diye)
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَىٰ وَيَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ ۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

İnnallâhe ye’muru bil adli vel ihsâni ve îtâi zîl kurbâ ve yenhâ anil fahşâi vel munkeri vel bagy(bagyi), yeizukum leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Şu bir gerçek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden/edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık, doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 17:41     لِيَذَّكَّرُوا     liyeƶƶekkerū     düşünüp anlasınlar diye
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ لِيَذَّكَّرُوا وَمَا يَزِيدُهُمْ إِلَّا نُفُورًا

Ve lekad sarrafnâ fî hâzel kur’âni li yezzekkerû, ve mâ yezîduhum illâ nufûrâ(nufûren).

Biz, gerçeği, Kur´an´da türlü biçimlerde ifade ettik ki, düşünüp anlayabilsinler. Fakat bu onların sadece kaçışlarını artırıyor.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 20:44     يَتَذَكَّرُ     yeteƶekkeru     öğüt alır
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَيِّنًا لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَىٰ

Fe kûlâ lehu kavlen leyyinen leallehu yetezekkeru ev yahşâ.

"Ona yumuşak ve tatlı bir sözle hitap edin; belki öğüt alır, yahut ürperir."
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 23:85     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     düşünmüyor musunuz?
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ

Seyekûlûne lillâh(lillâhi), kul e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

"Allah´ındır!" diyecekler. De ki: "Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?"
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 24:1     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     düşünüp öğüt alırsınız
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سُورَةٌ أَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنْزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

Sûratun enzelnâhâ ve faradnâhâ ve enzelnâ fîhâ âyâtin beyyinâtin leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Bir suredir, indirdik onu; farz kıldık onu... Ve içinde açık seçik ayetler indirdik ki, düşünüp ders alabilesiniz.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 24:27     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     düşünüp anlarsınız
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّىٰ تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَىٰ أَهْلِهَا ۚ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tedhulû buyûten gayra buyûtikum hattâ teste’nisû ve tusellimû alâ ehlihâ, zâlikum hayrun lekum leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Ey iman edenler! Kendi evleriniz dışındaki evlere, sahipleriyle kaynaşıp izin almadan, bir de ev sakinlerine selam vermeden girmeyin. Düşünüp taşınmanızı sağlamada bu sizin için daha hayırlıdır.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 25:50     لِيَذَّكَّرُوا     liyeƶƶekkerū     öğüt alsınlar diye
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا فَأَبَىٰ أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا

Ve lekad sarrafnâhu beynehum li yezzekkerû fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ(kufûran).

Yemin olsun, onu aralarında çeşitli biçimlerde ifade ettik ki öğüt alabilsinler. Ama insanların çoğu sadece nankörlükte ısrar etmektedir.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 25:62     يَذَّكَّرَ     yeƶƶekkera     öğüt almak
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ أَرَادَ أَنْ يَذَّكَّرَ أَوْ أَرَادَ شُكُورًا

Ve huvellezî cealel leyle ven nehâre hılfeten li men erâde en yezzekkere ev erâde şukûrâ(şukûren).

Geceyle gündüzü, öğüt almak isteyenlerle şükretmek isteyenler için, birbirini izler hale getiren O´dur.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 27:62     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     düşünüyorsunuz
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَمَّنْ يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاءَ الْأَرْضِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ

Emmen yucîbul mudtarra izâ deâhu ve yekşifus sûe ve yec’alukum hulefâel ard(ardı), e ilâhun meallâh(meallâhi), kalîlen mâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Yoksa zorda kalan yalvardığında, onun imdadına yetişip sıkıntı ve kaderi kaldıran, sizi yeryüzünün hükmedenleri kılan mı hayırlı? Allah´ın yanında bir ilah daha var mı? Ne kadar da az ibret alıyorsunuz!
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 28:43     يَتَذَكَّرُونَ     yeteƶekkerūne     düşünür öğüt alırlar
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَا أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْأُولَىٰ بَصَائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe min ba’di mâ ehleknel kurûnel ûlâ besâire lin nâsi ve huden ve rahmeten leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

Yemin olsun biz, ilk nesilleri helak ettikten sonra Mûsa´ya Kitap´ı; insanlar için basîretler, kılavuz ve rahmet olarak verdik ki, düşünüp öğüt alabilsinler.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 28:46     يَتَذَكَّرُونَ     yeteƶekkerūne     düşünüp öğüt alırlar
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

Ve mâ kunte bi cânibit tûri iz nâdeynâ, ve lâkin rahmeten min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

Ve sen, biz seslendiğimizde, Tûr tarafında da değildin. Sen, senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarmak için Rabbinden bir rahmetsin. Bu sayede onların düşünüp öğüt almaları umuluyor.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 28:51     يَتَذَكَّرُونَ     yeteƶekkerūne     düşünüp öğüt alırlar
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

Ve lekad vassalnâ lehumul kavle leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

Yemin olsun, biz onlar için sözü ardarda getirdik ki, düşünüp öğüt alabilsinler.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 32:4     تَتَذَكَّرُونَ     teteƶekkerūne     düşünüp öğüt almıyor musunuz?
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ ۖ مَا لَكُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا شَفِيعٍ ۚ أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ

Allâhullezî halakas semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arş(arşi), mâ lekum min dûnihî min veliyyin ve lâ şefîi(şefîin), e fe lâ tetezekkerûn(tetezekkerûne).

Allah´tır ki gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra arş üzerinde egemenlik kurmuştur. O´nun dışındakilerden size ne bir dost vardır ne de bir şefaatçı. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 35:37     يَتَذَكَّرُ     yeteƶekkeru     öğüt alacağı kadar
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ ۚ أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَنْ تَذَكَّرَ وَجَاءَكُمُ النَّذِيرُ ۖ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ

Ve hum yastarihûne fîhâ, rabbenâ ahricnâ na’mel sâlihan gayrellezî kunnâ na’mel(na’melu), e ve lem nuammirkum mâ yetezekkeru fîhi men tezekkere ve câekumun nezîr(nezîru), fe zûkû fe mâ liz zâlimîne min nasîr(nasîrin).

Feryat edip dururlar orada: "Rabbimiz, çıkar bizi de önceden yaptığımızdan başka şey yapalım. Barışa ve hayra yönelik iyi bir iş yapalım." Sizi biz, öğüt alanın öğüt alacağı bir süre ömürlendirmedik mi? Uyarıcı da geldi size. Hadi, tadın bakalım azabı! Zalimler için hiçbir yardımcı yok artık.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 35:37     تَذَكَّرَ     teƶekkera     öğüt alacak
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ ۚ أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَنْ تَذَكَّرَ وَجَاءَكُمُ النَّذِيرُ ۖ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ

Ve hum yastarihûne fîhâ, rabbenâ ahricnâ na’mel sâlihan gayrellezî kunnâ na’mel(na’melu), e ve lem nuammirkum mâ yetezekkeru fîhi men tezekkere ve câekumun nezîr(nezîru), fe zûkû fe mâ liz zâlimîne min nasîr(nasîrin).

Feryat edip dururlar orada: "Rabbimiz, çıkar bizi de önceden yaptığımızdan başka şey yapalım. Barışa ve hayra yönelik iyi bir iş yapalım." Sizi biz, öğüt alanın öğüt alacağı bir süre ömürlendirmedik mi? Uyarıcı da geldi size. Hadi, tadın bakalım azabı! Zalimler için hiçbir yardımcı yok artık.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 37:155     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     hiç mi düşünmüyorsunuz?
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَفَلَا تَذَكَّرُونَ

E fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 38:29     وَلِيَتَذَكَّرَ     veliyeteƶekkera     ve öğüt alsınlar diye
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ

Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârekun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ûlul elbâb(elbâbi).

Kutsal/bereketli bir Kitap bu; sana indirdik ki onu, ayetlerini derin derin düşünsünler ve öğüt alabilsin temiz özlüler.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 39:9     يَتَذَكَّرُ     yeteƶekkeru     öğüt alır
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاءَ اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ ۗ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ ۗ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُو الْأَلْبَابِ

Em men huve kânitun ânâel leyli sâciden ve kâimen yahzerul âhırete ve yercû rahmete rabbih(rabbihî), kul hel yestevîllezîne ya’lemûne vellezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne), innemâ yetezekkeru ulûl elbâb(elbâbi).

Böyle birisi; gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan, Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır."
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 39:27     يَتَذَكَّرُونَ     yeteƶekkerūne     öğüt alırlar
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

Ve lekad darebnâ lin nâsi fî hâzel kur’âni min kulli meselin leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

Andolsun, biz bu Kur´an´da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 40:13     يَتَذَكَّرُ     yeteƶekkeru     öğüt almaz
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

هُوَ الَّذِي يُرِيكُمْ آيَاتِهِ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ رِزْقًا ۚ وَمَا يَتَذَكَّرُ إِلَّا مَنْ يُنِيبُ

Huvellezî yurîkum âyâtihî ve yunezzilu lekum mines semâi rızkâ(rızkan), ve mâ yetezekkeru illâ men yunîb(yunîbu).

O odur ki size ayetlerini gösteriyor ve sizin için gökten bir rızık indiriyor. O´na yönelenden başkası öğüt alamaz.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 40:58     تَتَذَكَّرُونَ     teteƶekkerūne     düşünüyorsunuz
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسِيءُ ۚ قَلِيلًا مَا تَتَذَكَّرُونَ

Ve mâ yestevîl a’mâ vel basîru vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve lel musîu, kalîlen mâ tetezekkerûn(tetezekkerûne).

Körle gören, iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlarla kötülük üretenler bir olmaz. Ne kadar da az düşünüyorsunuz!
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 44:58     يَتَذَكَّرُونَ     yeteƶekkerūne     düşünüp öğüt alırlar
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

Fe innemâ yessernâhu bi lisânike leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

Biz o Kur´an´ı senin dilinle/senin diline kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alabilsinler.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 45:23     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     düşünmüyor musunuz?
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَىٰ عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَىٰ سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَىٰ بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَنْ يَهْدِيهِ مِنْ بَعْدِ اللَّهِ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ

E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Kendisinin ilahı olarak kendi duygu ve arzusunu almış kişiyi gördün mü? Allah onu bir ilim üzerine saptırmış, kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış, gözünün üstüne de bir perde çekmiştir. Allah´tan sonra ona kim kılavuzluk edecektir. Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 51:49     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     düşünüp öğüt alasınız
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

Ve min kulli şey’in halaknâ zevceynî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Herşeyden iki çift yarattık ki düşünüp anlayabilesiniz.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 56:62     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     düşünüp ibret almaz-
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْأَةَ الْأُولَىٰ فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ

Ve lekad alimtumunneş etel ûlâ fe lev lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Yemin olsun, ilk yaratışı/yaratılışı bildiniz. Peki düşünüp ibret alsanız olmaz mı?
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 69:42     تَذَكَّرُونَ     teƶekkerūne     düşünüyorsunuz
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ ۚ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ

Ve lâ bi kavli kâhin(kâhinin), kalîlen mâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Bir kâhinin sözü de değildir o. Ne kadar da az araştırıp düşünüyorsunuz?
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 79:35     يَتَذَكَّرُ     yeteƶekkeru     hatırlar
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ مَا سَعَىٰ

Yevme yetezekkerul insânu mâ seâ.

O gün insan, uğrunda gayret sarfettiği şeyi hatırlar.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 80:4     يَذَّكَّرُ     yeƶƶekkeru     öğüt dinleyecektir
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَىٰ

Ev yezzekkeru fe tenfeahuz zikrâ.

Belki de düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 87:10     سَيَذَّكَّرُ     seyeƶƶekkeru     hatırlar
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

سَيَذَّكَّرُ مَنْ يَخْشَىٰ

Seyezzekkeru men yahşâ.

İçine ürperti düşen, öğüt alacaktır.
 


تَذَكَّرَ
[HyperLink1] 89:23     يَتَذَكَّرُ     yeteƶekkeru     anlar
 
Fiil  Tefa’ul Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ ۚ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ وَأَنَّىٰ لَهُ الذِّكْرَىٰ

Ve cîe yevmeizin bi cehenneme yevmeizin yetezekkerul insânu ve ennâ lehuz zikrâ.

O gün cehennem de getirilir. İşte o gün düşünüp anlar insan. Ama düşünüp hatırlamanın ona ne yararı var!
 


تَذْكِير
[HyperLink1] 10:71     وَتَذْكِيرِي     ve teƶkīrī     ve size hatırlatmam
 
İsim             Merfû` İsim    
    

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللَّهِ فَعَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْتُ فَأَجْمِعُوا أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُوا إِلَيَّ وَلَا تُنْظِرُونِ

Vetlu aleyhim nebe´e nûh(nûhın), iz kâle li kavmihî yâ kavmi in kâne kebure aleykum makâmî ve tezkîrî bi âyâtillâhi fe alâllâhi tevekkeltu fe ecmiû emrekum ve şurekâekum summe lâ yekun emrukum aleykum gummeten summakdû ileyye ve lâ tunzirûn(tunzirûne).

Onlara Nûh´un haberini de oku! Hani, toplumuna şöyle demişti: "Eğer benim konumum ve Allah´ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa artık ben, Allah´a dayandım. Siz de ortaklarınızla bir araya gelip işinize bakın. Yapacağınız şey size bir kaygı da vermesin, hükmünüzü bana uygulayın. Ve bana fırsat da vermeyin."
 


ذَّٰكِرِين
[HyperLink1] 11:114     لِلذَّاكِرِينَ     liƶƶākirīne     ibret alanlara
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ ۚ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ۚ ذَٰلِكَ ذِكْرَىٰ لِلذَّاكِرِينَ

Ve ekımis salâte tarafeyin nehâri ve zulefen minel leyl(leyli), innel hasenâti yuzhibnes seyyiât(seyyiâti), zâlike zikrâ liz zâkirîn(zâkirîne).

Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namaz kıl! Güzellikler kötülükleri silip süpürür. İşte bu, Allah´ı ananlara bir öğüttür.
 


ذَّٰكِرِين
[HyperLink1] 33:35     وَالذَّاكِرِينَ     veƶƶākirīne     zikreden erkekler
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا

İnnel muslimîne vel muslimâti vel mu’minîne vel mu’minâti vel kânitîne vel kânitâti ves sâdikîne ves sâdikâti ves sâbirîne ves sâbirâti vel hâşiîne vel hâşiâti vel mutesaddikîne vel mutesaddikâti ves sâimîne ves sâimâti vel hâfızîne furûcehum vel hâfızâti vez zâkirînallâhe kesîren vez zâkirâti eaddallâhu lehum magfireten ve ecren azîmâ(azîmen).

Allah şu kişiler için bir affediş ve büyük bir ödül hazırlamıştır: Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, özü sözü doğru erkekler, özü sözü doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, Allah korkusuyla ürperen erkekler, Allah korkusuyla ürperen kadınlar, sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırz ve iffetlerini koruyan erkekler, ırz ve iffetlerini koruyan kadınlar, Allah´ı çok anan erkekler, Allah´ı çok anan kadınlar.
 


ذَّٰكِرَٰت
[HyperLink1] 33:35     وَالذَّاكِرَاتِ     veƶƶākirāti     ve zikreden kadınlar
 
İsim    Etken     Dişil, Çoğul    Mansûb İsim    
    

إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا

İnnel muslimîne vel muslimâti vel mu’minîne vel mu’minâti vel kânitîne vel kânitâti ves sâdikîne ves sâdikâti ves sâbirîne ves sâbirâti vel hâşiîne vel hâşiâti vel mutesaddikîne vel mutesaddikâti ves sâimîne ves sâimâti vel hâfızîne furûcehum vel hâfızâti vez zâkirînallâhe kesîren vez zâkirâti eaddallâhu lehum magfireten ve ecren azîmâ(azîmen).

Allah şu kişiler için bir affediş ve büyük bir ödül hazırlamıştır: Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, özü sözü doğru erkekler, özü sözü doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, Allah korkusuyla ürperen erkekler, Allah korkusuyla ürperen kadınlar, sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırz ve iffetlerini koruyan erkekler, ırz ve iffetlerini koruyan kadınlar, Allah´ı çok anan erkekler, Allah´ı çok anan kadınlar.
 


ذَكَر
[HyperLink1] 3:36     الذَّكَرُ     ƶ-ƶekeru     erkek
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنْثَىٰ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْأُنْثَىٰ ۖ وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وَإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

Fe lemmâ vadaathâ kâlet rabbi innî vada’tuhâ unsâ vallâhu a’lemu bi mâ vadaat ve leysez zekeru kel unsâ, ve innî semmeytuhâ meryeme ve innî uîzuhâ bike ve zurriyyetehâ mineş şeytânir racîm(racîmi).

Onu doğurunca -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bildiği halde- şöyle dedi: "Rabbim, onu kız olarak doğurdum ve erkek, kız gibi değildir. Adını Meryem koydum onun. Onu ve soyunu, kovulmuş şeytandan sana sığındırıyorum."
 


ذَكَر
[HyperLink1] 3:195     ذَكَرٍ     ƶekerin     erkek
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ أَنِّي لَا أُضِيعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَىٰ ۖ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍ ۖ فَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَأُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَأُوذُوا فِي سَبِيلِي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَأُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَأُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ثَوَابًا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ

Festecâbe lehum rabbuhum ennî lâ udîu amele âmilin minkum min zekerin ev unsâ, ba’dukum min ba’d(ba’dın), fellezîne hâcerû ve uhricû min diyârihim ve uzû fî sebîlî ve kâtelû ve kutilû le ukeffirenne anhum seyyiâtihim ve le udhılennehum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâr(enhâru), sevâben min indillâh(indillâhi) vallâhu indehû husnus sevâb(sevâbi).

Rableri onlara cevap verdi: "Ben sizden, erkek-kadın hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkenceye uğratılanlar, çarpışıp da öldürülenler var ya, onların kötülüklerini yemin olsun örteceğim. Ve yemin olsun ki onları, Allah katından bir karşılık olarak, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım." Allah katındandır karşılıkların en güzeli.
 


ذَكَر
[HyperLink1] 4:11     لِلذَّكَرِ     liƶƶekeri     erkeğe
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

يُوصِيكُمُ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ ۖ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنْثَيَيْنِ ۚ فَإِنْ كُنَّ نِسَاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ ۖ وَإِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ ۚ وَلِأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌ ۚ فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلِأُمِّهِ الثُّلُثُ ۚ فَإِنْ كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلِأُمِّهِ السُّدُسُ ۚ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ ۗ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ لَا تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًا ۚ فَرِيضَةً مِنَ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا

Yûsîkumullâhu fî evlâdikum liz zekeri mislu hazzıl unseyeyn(unseyeyni), fe in kunne nisâen fevkasneteyni fe le hunne sulusâ mâ terek(tereke), ve in kânet vâhideten fe lehan nısf(nısfu) ve li ebeveyhi li kulli vâhidin min humâs sudusu mimmâ tereke in kâne lehu veled(veledun), fe in lem yekun lehu veledun ve verisehû ebevâhu fe li ummihis sulus(sulusu), fe in kâne lehû ıhvetun fe li ummihis sudusu, min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ evdeyn(deynin), âbâukum ve ebnâukum, lâ tedrûne eyyuhum akrabu lekum nef’â(nef’en), ferîdaten minallâh(minallâhi) innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen).

Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki dişinin payı kadar. İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk sadece bir kadınsa, mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığından ana-babanın her biri için altıda bir hisse olacaktır. Ölenin çocuğu yoksa ve kendisine ana-babası mirasçı olmuşsa bu durumda anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı, yapacağı vasiyetten ve borcundan arta kalanın altıda biridir. Babalarınız var, oğullarınız var. Siz bunlardan hangisinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Allah´tan bir buyruğu önemseyin. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir.
 


ذَكَر
[HyperLink1] 4:124     ذَكَرٍ     ƶekerin     erkekten
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَقِيرًا

Ve men ya’mel mines sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ(nakîren).

Erkek veya kadın, inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işler yapanlar cennete gireceklerdir. Ve zerre kadar zulme uğratılmayacaklardır.
 


ذَكَر
[HyperLink1] 4:176     فَلِلذَّكَرِ     feliƶƶekeri     erkeğe
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

يَسْتَفْتُونَكَ قُلِ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلَالَةِ ۚ إِنِ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ ۚ وَهُوَ يَرِثُهَا إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌ ۚ فَإِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ ۚ وَإِنْ كَانُوا إِخْوَةً رِجَالًا وَنِسَاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنْثَيَيْنِ ۗ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ أَنْ تَضِلُّوا ۗ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Yesteftûnek(yesteftûneke), kulillâhu yuftîkum fîl kelâleh(kelâleti) inimruun heleke leyse lehû veled(veledun), ve lehû uhtun fe lehâ nısfu mâ terak(terake), ve huve yerisuhâ in lem yekun lehâ veled(veledun), fe in kânetesneteyni fe le humes sulusâni mimmâ terak(terake) ve in kânû ıhveten ricâlen ve nisâen fe liz zekeri mislu hazzıl unseyeyn(unseyeyni), yubeyyinullâhu lekum en tadıllû vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).

Fetva istiyorlar senden. De ki: "Allah size, ana-babasız ve çocuksuz kişi hakkında şöyle fetva veriyor: ´Çocuğu olmayan, bir kızkardeşi bulunan kişi öldüğünde, onun terekesinin yarısı kızkardeşindir. Böyle bir kişi, çocuğu olmayan kızkardeşi öldüğünde, onun terekesinin tamamına mirasçı olur. Eğer ölenin iki kızkardeşi varsa terekenin üçte ikisi onlarındır. Eğer mirasçılar, kadın-erkek, birçok kardeşlerse bu durumda erkek kardeşe, iki kızkardeşin payı kadar verilir.´ Allah size açık-seçik bildiriyor ki sapmayasınız. Allah, her şeyi gereğince bilmektedir.
 


ذَكَر
[HyperLink1] 6:139     لِذُكُورِنَا     liƶukūrinā     erkeklerimize aittir
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَقَالُوا مَا فِي بُطُونِ هَٰذِهِ الْأَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلَىٰ أَزْوَاجِنَا ۖ وَإِنْ يَكُنْ مَيْتَةً فَهُمْ فِيهِ شُرَكَاءُ ۚ سَيَجْزِيهِمْ وَصْفَهُمْ ۚ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ

Ve kâlû mâ fî butûni hazihil en’âmi hâlisatun li zukûrinâ ve muharremun alâ ezvâcinâ, ve in yekun meyteten fe hum fîhi şurekâu, se yeczîhim vasfehum, innehu hakîmun alîm(alîmun).

Şunu da söylediler: "Şu hayvanların karınlarındakiler erkeklerimize özgülenmiştir; kadınlarımıza haramdır. Yavru ölü doğarsa kadın-erkek hepsi onda hak sahibidir." Bu nitelendirmeleri yüzünden Allah cezalarını verecektir. Hakîm´dir O, Alîm´dir.
 


ذَكَر
[HyperLink1] 6:143     الذَّكَرَيْنِ     āƶƶekerayni     iki erkeği mi?
 
İsim         Eril, İkil    Mansûb İsim    
    

ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ ۖ مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِ ۗ قُلْ آلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الْأُنْثَيَيْنِ أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الْأُنْثَيَيْنِ ۖ نَبِّئُونِي بِعِلْمٍ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

Semâniyete ezvâc(ezvâcin), minad da’nisneyni ve minel ma’zisneyn(ma’zisneyni), kul âz zekereyni harreme emil unseyeyni emmeştemelet aleyhi erhâmul unseyeyn(unseyeyni), nebbiûnî bi ilmin in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).

Sekiz çift: Koyundan iki, keçiden de iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinin kuşattığını mı? Eğer doğru sözlü iseniz bana ilimle haber verin."
 


ذَكَر
[HyperLink1] 6:144     الذَّكَرَيْنِ     āƶƶekerayni     iki erkeği mi?
 
İsim         Eril, İkil    Mansûb İsim    
    

وَمِنَ الْإِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِ ۗ قُلْ آلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الْأُنْثَيَيْنِ أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الْأُنْثَيَيْنِ ۖ أَمْ كُنْتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ وَصَّاكُمُ اللَّهُ بِهَٰذَا ۚ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Ve minel ibilisneyni ve minel bakarisneyn(bakarisneyni), kul âz zekereyni harreme emil unseyeyni emmeştemelet aleyhi erhâmul unseyeyn(unseyeyni), em kuntum şuhedâe iz vassâkumullâhu bi hâzâ, fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben li yudillen nâse bi gayri ilm(ilmin), innallâhe lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerince kuşatılanı mı? Yoksa Allah size bunu önerirken siz de tanıklık mı ediyordunuz?" İlim dışı bir şekilde insanları şaşırtmak için yalan düzüp Allah´a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Allah, zulme sapan bir topluluğa kılavuzluk etmiyor.
 


ذَكَر
[HyperLink1] 16:97     ذَكَرٍ     ƶekerin     erkekten
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً ۖ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe le nuhyiyennehu hayâten tayyibeh(tayyibeten), ve le necziyennehum ecrehum bi ahseni mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Erkek yahut kadın, her kim inanmış olarak hayra ve barışa yönelik bir iş yaparsa, onu tertemiz bir hayatla yaşatırız. Ve böylelerinin ücretlerini, işleyip ürettiklerinin en güzelleriyle karşılarız.
 


ذَكَر
[HyperLink1] 26:165     الذُّكْرَانَ     ƶ-ƶukrāne     erkeklere
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ

E te’tûnez zukrâne minel âlemîn(âlemîne).

"Âlemlerin içinden erkeklere gidiyor da,
 


ذَكَر
[HyperLink1] 40:40     ذَكَرٍ     ƶekerin     erkek-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزَىٰ إِلَّا مِثْلَهَا ۖ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ فِيهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ

Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu´minun fe ulâike yedhulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin).

"Kötü bir iş yapan, sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılır. Erkek ve kadından mümin olarak iyi bir iş yapana gelince, işte böyleleri cennete girerler ve orada hesapsız bir biçimde rızıklandırılırlar."
 


ذَكَر
[HyperLink1] 42:49     الذُّكُورَ     ƶ-ƶukūra     erkekler
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ ۚ يَهَبُ لِمَنْ يَشَاءُ إِنَاثًا وَيَهَبُ لِمَنْ يَشَاءُ الذُّكُورَ

Lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), yahluku mâ yeşâu, yehebu li men yeşâu inâsen ve yehebu li men yeşâuz zukûr(zukûra).

Göklerin ve yerin mülkü/yönetimi Allah´ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız evlat bağışlar, dilediğine erkek evlatlar armağan eder.
 


ذَكَر
[HyperLink1] 42:50     ذُكْرَانًا     ƶukrānen     erkekler
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

أَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَانًا وَإِنَاثًا ۖ وَيَجْعَلُ مَنْ يَشَاءُ عَقِيمًا ۚ إِنَّهُ عَلِيمٌ قَدِيرٌ

Ev yuzevvicuhum zukrânen ve inâsâ(inâsen), ve yec’alu men yeşâu akîmâ(akîmen), innehu alîmun kadîr(kadîrun).

Yahut onları erkekler ve dişiler halinde çift verir. Dilediğini de kısır yapar. O´dur bilen, O´dur güç yetiren.
 


ذَكَر
[HyperLink1] 49:13     ذَكَرٍ     ƶekerin     bir erkek-
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَأُنْثَىٰ وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا ۚ إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ

Yâ eyyuhen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr(habîrun).

Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.
 


ذَكَر
[HyperLink1] 53:21     الذَّكَرُ     ƶ-ƶekeru     erkek
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

أَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْأُنْثَىٰ

E lekumuz zekeru ve lehul unsâ.

Erkek size, dişi Allah´a mı?
 


ذَكَر
[HyperLink1] 53:45     الذَّكَرَ     ƶ-ƶekera     erkeği
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ

Ve ennehu halakaz zevceyniz zekere vel unsâ.

Hiç kuşkusuz, iki çifti, erkeği ve dişiyi yaratan O´dur;
 


ذَكَر
[HyperLink1] 75:39     الذَّكَرَ     ƶ-ƶekera     erkeği
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ

Fe ceale minhuz zevceyniz zekere vel unsâ.

Nihayet ondan iki çifti, erkeği ve dişiyi vücuda getirdi.
 


ذَكَر
[HyperLink1] 92:3     الذَّكَرَ     ƶ-ƶekera     erkeği
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ

Ve mâ halâkaz zekera vel unsâ.

Yemin olsun erkeği de dişiyi de yaratana,
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 2:40     اذْكُرُوا     ƶkurū     hatırlayın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَوْفُوا بِعَهْدِي أُوفِ بِعَهْدِكُمْ وَإِيَّايَ فَارْهَبُونِ

Yâ benî isrâîlezkurû ni’metiyelletî en’amtu aleykum ve evfû bi ahdî ûfi bi ahdikum ve iyyâye ferhebûn(ferhebûne).

Ey İsrail oğulları! Size lütfettiğim nimetimi hatırlayın; bana verdiğiniz söze vefalı olun ki, ben de size ahdimde vefalı olayım. Ve yalnız benden korkun.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 2:47     اذْكُرُوا     ƶkurū     hatırlayın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ

Yâ benî isrâîlezkurû ni’metiyelletî en’amtu aleykum ve ennî faddaltukum alel âlemîn(âlemîne).

Ey İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi, sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 2:63     وَاذْكُرُوا     veƶkurū     ve hatırlayın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Ve iz ehaznâ mîsâkakum ve refa’nâ fevkakumut tûr(tûra) huzû mâ ateynâkum bi kuvvetin vezkurû mâ fîhi leallekum tettekûn(tettekûne).

Hani, sizden şu şekilde kesin söz almış da Tûr´u üzerinize kaldırmıştık: "Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayıp zikredin ki, sakınabilesiniz."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 2:114     يُذْكَرَ     yuƶkera     anılmasına
 
Fiil    Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللَّهِ أَنْ يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَىٰ فِي خَرَابِهَا ۚ أُولَٰئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَنْ يَدْخُلُوهَا إِلَّا خَائِفِينَ ۚ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ

Ve men azlemu mimmen menea mesâcidallâhi en yuzkere fîhesmuhu ve seâ fî harâbihâ ulâike mâ kâne lehum en yedhulûhâ illâ hâifîn(hâifîne) lehum fîd dunyâ hızyun ve lehum fîl âhireti azâbun azîm(azîmun).

Allah´ın mescitlerini, içlerinde O´nun adı anılıyor diye engelleyen ve onların yıkımı için uğraşan kişiden daha zalim kim olabilir!.. Böylelerinin, o mescitlere girmeleri ancak korka korka olacaktır. Böyleleri için dünyada bir rezillik vardır. Âhırette ise bunlara çok büyük bir azap öngörülmüştür.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 2:122     اذْكُرُوا     ƶkurū     hatırlayın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ

Yâ benî isrâîlezkurû ni’metiyelletî en’amtu aleykum ve ennî faddaltukum alel âlemîn(âlemîne).

Ey İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi hatırlayın. Ben sizi âlemlerden daha üstün kılmıştım.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 2:152     فَاذْكُرُونِي     feƶkurūnī     Öyle ise beni anın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا لِي وَلَا تَكْفُرُونِ

Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn(tekfurûni).

Anın beni ki, anayım sizi. Şükredin bana, sakın nankörlük etmeyin!
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 2:152     أَذْكُرْكُمْ     eƶkurkum     ben de sizi anayım
 
Fiil         1. şahıs, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا لِي وَلَا تَكْفُرُونِ

Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn(tekfurûni).

Anın beni ki, anayım sizi. Şükredin bana, sakın nankörlük etmeyin!
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 2:198     فَاذْكُرُوا     feƶkurū     anın (hatırlayın)
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ ۚ فَإِذَا أَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللَّهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ ۖ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدَاكُمْ وَإِنْ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنَ الضَّالِّينَ

Leyse aleykum cunâhun en tebtegû fadlan min rabbikum fe izâ efadtum min arafâtin fezkurûllâhe indel meş’aril harâm(harâmi), vezkurûhu kemâ hedâkum, ve in kuntum min kablihî le mined dâllîn(dâllîne).

Rabb´inizden bir lütuf ve bereket istemenizde hiç bir sakınca yoktur. Arafat´tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş´ar-i Haram´da Allah´ı zikredin. O´nu, O´nun size gösterdiği gibi anın. Siz bundan önce gerçekten sapıklardan idiniz.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 2:198     وَاذْكُرُوهُ     veƶkurūhu     O’nu anın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ ۚ فَإِذَا أَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللَّهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ ۖ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدَاكُمْ وَإِنْ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنَ الضَّالِّينَ

Leyse aleykum cunâhun en tebtegû fadlan min rabbikum fe izâ efadtum min arafâtin fezkurûllâhe indel meş’aril harâm(harâmi), vezkurûhu kemâ hedâkum, ve in kuntum min kablihî le mined dâllîn(dâllîne).

Rabb´inizden bir lütuf ve bereket istemenizde hiç bir sakınca yoktur. Arafat´tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş´ar-i Haram´da Allah´ı zikredin. O´nu, O´nun size gösterdiği gibi anın. Siz bundan önce gerçekten sapıklardan idiniz.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 2:200     فَاذْكُرُوا     feƶkurū     anın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

فَإِذَا قَضَيْتُمْ مَنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَذِكْرِكُمْ آبَاءَكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا ۗ فَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ

Fe izâ kadaytum menâsikekum fezkurûllâhe ke zikrikum âbâekum ev eşedde zikrâ(zikren), fe minen nâsi men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ ve mâ lehu fîl ahirati min halâk(halâkın).

Gerekli ibadetlerinizi bitirdiğinizde yine Allah´ı anın. Tıpkı atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla. İnsanlardan bazısı şöyle der: "Ey Rabb´imiz, bize dünyada ver." Böylesi için âhırette bir nasip yoktur.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 2:203     وَاذْكُرُوا     veƶkurū     ve anın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرُوا اللَّهَ فِي أَيَّامٍ مَعْدُودَاتٍ ۚ فَمَنْ تَعَجَّلَ فِي يَوْمَيْنِ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ وَمَنْ تَأَخَّرَ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ ۚ لِمَنِ اتَّقَىٰ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

Vezkurûllâhe fî eyyâmin ma’dûdât(ma’dûdâtin), fe men teaccele fî yevmeyni fe lâ isme aleyh(aleyhi), ve men teahhara fe lâ isme aleyhi, li menittekâ vettekûllâhe va’lemû ennekum ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).

Allah´ı sayılı günlerde anın. Kim hemen iki gün içinde işini bitirirse ona günah yoktur. Kim de bunu geciktirir-ertelerse, sakınıp korunduğu takdirde ona da günah yoktur. Allah´tan korkun ve bilin ki, siz O´nun huzurunda haşredileceksiniz.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 2:231     وَاذْكُرُوا     veƶkurū     düşünün
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ ۚ وَلَا تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَارًا لِتَعْتَدُوا ۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ ۚ وَلَا تَتَّخِذُوا آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا ۚ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَمَا أَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُمْ بِهِ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Ve izâ tallaktumun nisâe fe belagne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin ev serrihûhunne bi ma’rûf(ma’rûfin), ve lâ tumsikûhunne dırâran li ta’tedû, ve men yef’al zâlike fe kad zaleme nefseh(nefsehu), ve lâ tettehızû âyâtillâhi huzuvâ(huzuven), vezkurû ni’metallâhi aleykum ve mâ enzele aleykum minel kitâbi vel hikmeti yeızukum bih(bihî), vettekûllâhe va’lemû ennallâhe bi kulli şey’in alîm(alîmun).

Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamladılar mı ya onları örfe uygun olarak tutun yahut da örfe uygun olarak serbest bırakın. Onları, zulmetmeniz için, zararlarına bir biçimde, tutmayın. Bunu yapan, öz benliğine zulmetmiş olur. Allah´ın ayetlerini eğlence aracı yapmayın. Allah´ın üzerinizdeki nimetini ve kendisiyle size öğüt vermek için indirdiği Kitap´ı ve hikmeti hatırlayın. Allah´tan korkun ve bilin ki, Allah her şeyi çok iyi bilmektedir.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 2:235     سَتَذْكُرُونَهُنَّ     seteƶkurūnehunne     onları anacağınızı
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا عَرَّضْتُمْ بِهِ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَاءِ أَوْ أَكْنَنْتُمْ فِي أَنْفُسِكُمْ ۚ عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلَٰكِنْ لَا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا إِلَّا أَنْ تَقُولُوا قَوْلًا مَعْرُوفًا ۚ وَلَا تَعْزِمُوا عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتَّىٰ يَبْلُغَ الْكِتَابُ أَجَلَهُ ۚ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي أَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ ۚ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ

Ve lâ cunâhe aleykum fîmâ arradtum bihî min hitbetin nisâi ev eknentum fî enfusikum, alimallâhu ennekum se tezkurûnehunne ve lâkin lâ tuvâıdûhunne sirran illâ en tekûlû kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen), ve lâ ta’zimû ukdeten nikâhı hattâ yeblugal kitâbu eceleh(ecelehu), va’lemû ennallâhe ya’lemu mâ fî enfusikum fahzerûh(fahzerûhu), va’lemû ennallâhe gafûrun halîm(halîmun).

İddet bekleyen kadınlara evlenme isteğinizi dolaylı yoldan anlatmanızda veya böyle bir şeyi içinizde saklamanızda sizin için hiç bir günah yoktur. Allah bilmiştir ki, siz onları mutlaka anacaksınız, unutmayacaksınız. Bu sırada onlarla, örfün normal göreceği sözlerle konuşma dışında gizli bir buluşma için anlaşmayın. Ve zorunlu olan süre doluncaya kadar nikahı bağlamaya girişmeyin. Bilin ki Allah, benliklerinizin içindekini bilir. O´ndan sakının. Ve bilin ki Allah çok affedicidir, çok yumuşak davranışlıdır.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 2:239     فَاذْكُرُوا     feƶkurū     anın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

فَإِنْ خِفْتُمْ فَرِجَالًا أَوْ رُكْبَانًا ۖ فَإِذَا أَمِنْتُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَمَا عَلَّمَكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ

Fe in hıftum fe ricâlen ev rukbânâ(rukbânen), fe izâ emintum, fezkurûllâhe kemâ allemekum mâ lem tekûnû ta’lemûn(ta’lemûne).

Bir korku ve endişe duyarsanız yürüyerek veya binit üzerinde kılın. Güvene kavuştuğunuzda bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah´ı zikredin.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 3:41     وَاذْكُرْ     veƶkur     ve an
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

قَالَ رَبِّ اجْعَلْ لِي آيَةً ۖ قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ إِلَّا رَمْزًا ۗ وَاذْكُرْ رَبَّكَ كَثِيرًا وَسَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ

Kâle rabbic’al lî âyeh(âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâsete eyyâmin illâ remzâ(remzan), vezkur rabbeke kesîran ve sebbih bil aşiyyi vel ibkâr(ibkâri).

Zekeriyya dedi: "Rabbim, bana bir belirti ver." Allah buyurdu: "Sana belirti şudur: "İnsanlarla üç gün, işaretleşme dışında konuşmayacaksın. Rabbini çok an. Akşam-sabah tespih et."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 3:103     وَاذْكُرُوا     veƶkurū     ve hatırlayın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا ۚ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنْتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلَىٰ شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَأَنْقَذَكُمْ مِنْهَا ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).

Hep birlikte Allah´ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah´ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O´nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 3:135     ذَكَرُوا     ƶekerū     hatırlayarak
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللَّهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا اللَّهُ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلَىٰ مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Vellezîne izâ fealû fâhişeten ev zalemû enfusehum zekerûllâhe festagferû li zunûbihim, ve men yagfiruz zunûbe illâllâhu ve lem yusırrû alâ mâ fealû ve hum ya’lemûn (ya’lemûne).

Onlar, çirkin bir iş yaptıklarında yahut öz benliklerine zulmettiklerinde, Allah´ı hatırlar da günahları için af dilerler. Günahları Allah´tan başka kim affeder ki? Ve onlar yaptıklarında bile bile ısrar etmezler.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 3:191     يَذْكُرُونَ     yeƶkurūne     anarlar
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَٰذَا بَاطِلًا سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).

Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah´ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 4:103     فَاذْكُرُوا     feƶkurū     anın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلَاةَ فَاذْكُرُوا اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِكُمْ ۚ فَإِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ ۚ إِنَّ الصَّلَاةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا

Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).

Korku halindeki namazı tamamlayınca, artık Allah´ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 4:142     يَذْكُرُونَ     yeƶkurūne     anmazlar
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللَّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُوا إِلَى الصَّلَاةِ قَامُوا كُسَالَىٰ يُرَاءُونَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللَّهَ إِلَّا قَلِيلًا

İnnel munâfikîne yuhâdiûnallahe ve huve hâdiuhum, ve izâ kâmû ilas salâti kâmû kusâlâ yurâunen nâse ve lâ yezkurûnallâhe illâ kalîlâ(kalîlen).

Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah´ı aldatmaya uğraşıyorlar. Ama Allah da onları aldatıyor. Onlar namaza kalktıklarında tembel-miskin bir halde kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Onlar Allah´ı çok az hatırlarlar.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 5:4     وَاذْكُرُوا     veƶkurū     ve anın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

يَسْأَلُونَكَ مَاذَا أُحِلَّ لَهُمْ ۖ قُلْ أُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ ۙ وَمَا عَلَّمْتُمْ مِنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّبِينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللَّهُ ۖ فَكُلُوا مِمَّا أَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهِ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ

Yes’elûneke mâ zâ uhılle lehum kul uhılle lekumut tayyibâtu ve mâ allemtum minel cevârihi mukellibîne tuallimûnehunne mimmâ allemekumullâhu fe kulû mimmâ emsekne aleykum vezkurûsmellâhi aleyhi vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe serîul hısâb(hısâbi).

Sana soruyorlar, onlar için helal kılınan ne? Şöyle söyle: "Sizin için bütün temiz nimetler helal kılınmıştır. Eğittiğiniz avcı kuşların tuttukları ile eğittiğiniz av köpeklerinin tuttukları da size helal kılındı. Siz bu hayvanlara, Allah´ın size öğrettiklerinden öğretiyorsunuz. O halde onların sizin için tuttuklarından da yiyin ve üzerine Allah´ın adını anın. Allah´tan sakının! Allah gerçekten hesabı çok çabuk görür."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 5:7     وَاذْكُرُوا     veƶkurū     ve hatırlayın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَمِيثَاقَهُ الَّذِي وَاثَقَكُمْ بِهِ إِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

Vezkurû ni’metellâhi aleykum ve mîsâkahullezî vâsekakum bihî iz kultum semi’nâ ve ata’nâ vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe alîmun bizâtis sudûr(sudûri).

Allah´ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi bağladığı mîsakını unutmayın. Hani, "İşittik, boyun eğdik!" demiştiniz. Allah´tan korkun. Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilir.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 5:11     اذْكُرُوا     ƶkurū     hatırlayın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ هَمَّ قَوْمٌ أَنْ يَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۚ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenûzkurû ni’metallâhi aleykum iz hemme kavmun en yebsutû ileykum eydiyehum fe keffe eydiyehum ankum, vettekûllâh(vettekûllâhe) ve alâllâhi fel yetevekkelil mu’minûn(mu’minûne).

Ey iman edenler! Allah´ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Hani bir topluluk ellerini size uzatmaya niyet etmişti de Allah onların ellerini sizden çekmişti. Allah´tan sakının! Müminler yalnız Allah´a tevekkül etsinler!
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 5:20     اذْكُرُوا     ƶkurū     hatırlayın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَعَلَ فِيكُمْ أَنْبِيَاءَ وَجَعَلَكُمْ مُلُوكًا وَآتَاكُمْ مَا لَمْ يُؤْتِ أَحَدًا مِنَ الْعَالَمِينَ

Ve iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmizkurû ni’metallâhi aleykum iz ceale fîkum enbiyâe ve cealekum mulûk(mulûken), ve âtâkum mâ lem yu’ti ehaden minel âlemîn(âlemîne).

Mûsa, kavmine şöyle demişti: "Ey toplumum! Allah´ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın. İçinizde peygamberler vücuda getirdi, sizi krallar yaptı, âlemlerden hiç kimseye vermediklerini size verdi."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 5:110     اذْكُرْ     ƶkur     hatırla
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

إِذْ قَالَ اللَّهُ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَىٰ وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلًا ۖ وَإِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ ۖ وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ بِإِذْنِي فَتَنْفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِي ۖ وَتُبْرِئُ الْأَكْمَهَ وَالْأَبْرَصَ بِإِذْنِي ۖ وَإِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتَىٰ بِإِذْنِي ۖ وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنْكَ إِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ

İz kâlellâhu yâ îsebne meryemezkur ni’metî aleyke ve alâ vâlidetike iz eyyedtuke bi rûhil kudusi tukellimun nâse fîl mehdi ve kehl(kehlen), ve iz allemtukel kitâbe vel hikmete vet tevrâte vel incîl(incîle), ve iz tahluku minet tîni ke hey’etit tayri bi iznî fe tenfuhu fîhâ fe tekûnu tayran bi iznî ve tubriul ekmehe vel ebrasa bi iznî, ve iz tuhricul mevtâ bi iznî, ve iz kefeftu benî isrâîle anke iz ci’tehum bil beyyinâti fe kâlellezîne keferû minhum in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).

Hani, Allah şöyle demişti: "Ey Meryem´in oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Seni Ruhulkudüs´le desteklemiştim, beşikte iken ve erginlik çağında insanlarla konuşuyordun. Sana Kitap´ı, hikmeti, Tevrat´ı, İncil´i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş görünümünde bir şey yaratıyor, içine üflüyordun da o benim iznimle kuş oluyordu. Doğuştan körü, abraşı benim iznimle iyileştiriyordun. Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. İsrailoğullarını senden uzak tutmuştum. Hani, sen onlara açık-seçik ayetleri getirdiğinde, küfre sapanları şöyle deyivermişti: "Açık bir büyüden başka bir şey değil bu."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 6:118     ذُكِرَ     ƶukira     anılan
 
Fiil    Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كُنْتُمْ بِآيَاتِهِ مُؤْمِنِينَ

Fe kulû mimmâ zukiresmullâhi aleyhi in kuntum bi âyâtihî mu’minîn(mu’minîne).

O halde, O´nun ayetlerine inanıyorsanız, üzerine Allah´ın adı anılmış olanlardan yiyin.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 6:119     ذُكِرَ     ƶukira     anılmış
 
Fiil    Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَا لَكُمْ أَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُمْ مَا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ إِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ إِلَيْهِ ۗ وَإِنَّ كَثِيرًا لَيُضِلُّونَ بِأَهْوَائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِالْمُعْتَدِينَ

Ve mâ lekum ellâ te’kulû mimmâ zukiresmullâhi aleyhi ve kad fassale lekum mâ harreme aleykum illâ madturirtum ileyh(ileyhi), ve inne kesîren le yudıllûne bi ehvâihim bi gayri ilm(ilmin), inne rabbeke huve a’lemu bil mu’tedîn(mu’tedîne).

Size ne oluyor da üzerine Allah´ın adı anılmış olanlardan yemiyorsunuz? Zorda kalışınız dışında üzerinize haram kıldığını bizzat kendisi size ayrıntılı olarak açıklamıştır. Birçokları ilimsiz bir biçimde kendi keyiflerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin sınır tanımaz azgınları çok iyi bilmektedir.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 6:121     يُذْكَرِ     yuƶkeri     anılmayanlardan
 
Fiil    Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَا تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ وَإِنَّهُ لَفِسْقٌ ۗ وَإِنَّ الشَّيَاطِينَ لَيُوحُونَ إِلَىٰ أَوْلِيَائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْ ۖ وَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ إِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ

Ve lâ te’kulû mimmâ lem yuzkerismullâhî aleyhi ve innehu le fısk(fıskun), ve inneş şeyâtîne le yûhûne ilâ evliyâihim li yucâdilûkum ve in eta’tumûhum innekum le muşrikûn(muşrikûne).

Üzerine Allah´ın adı anılmayanlardan yemeyin. Böyle bir şey tam bir yoldan çıkıştır. Şeytanlar kendi evliyasına/dost ve destekçilerine sizinle mücadele etmeleri için elbetteki vahiy gönderirler. O şeytan evliyasına boyun eğerseniz kesinlikle müşrikler oldunuz demektir.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 6:138     يَذْكُرُونَ     yeƶkurūne     anılmayan
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَقَالُوا هَٰذِهِ أَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌ لَا يَطْعَمُهَا إِلَّا مَنْ نَشَاءُ بِزَعْمِهِمْ وَأَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَأَنْعَامٌ لَا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا افْتِرَاءً عَلَيْهِ ۚ سَيَجْزِيهِمْ بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

Ve kâlû hâzihi en’âmun ve harsun hicrun lâ yat’amuhâ illâ men neşâu bi za’mihim ve en’âmun hurrimet zuhûruhâ ve en’âmun lâ yezkurûnesmallâhi aleyhaftirâen aleyh(aleyhi) se yeczîhim bimâ kânû yefterûn(yefterûne).

Kendi kuruntularına uygun olarak şöyle dediler: "Şunlar, dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bizim dilediğimizden başkası yiyemez bunları." Hayvanlar var, sırtlarına binmek yasaklanmıştır; hayvanlar var, Allah´a iftira yüzünden üzerlerine Allah´ın adını anmıyorlar. Allah onları üretmekte oldukları iftiralar yüzünden cezalandıracaktır.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 7:69     وَاذْكُرُوا     veƶkurū     düşünün ki
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ ۚ وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَسْطَةً ۖ فَاذْكُرُوا آلَاءَ اللَّهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

E ve acibtum en câekum zikrun min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum, vezkurû iz cealekum hulefâe min ba´di kavmi nûhın ve zâdekum fil halkı bastaten, fezkurû âlâallahi leallekum tuflihûn(tuflihûne).

"Sizi uyarmak için içinizden bir adam aracılığıyla size Rabbinizden bir ihtar gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, O sizi Nuh toplumundan sonra halefler yaptı ve yaratılışta size daha fazla bir boy-bos verdi. Allah´ın nimetlerini anın ki kurtulabilesiniz."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 7:69     فَاذْكُرُوا     feƶkurū     hatırlayın ki
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ ۚ وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَسْطَةً ۖ فَاذْكُرُوا آلَاءَ اللَّهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

E ve acibtum en câekum zikrun min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum, vezkurû iz cealekum hulefâe min ba´di kavmi nûhın ve zâdekum fil halkı bastaten, fezkurû âlâallahi leallekum tuflihûn(tuflihûne).

"Sizi uyarmak için içinizden bir adam aracılığıyla size Rabbinizden bir ihtar gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, O sizi Nuh toplumundan sonra halefler yaptı ve yaratılışta size daha fazla bir boy-bos verdi. Allah´ın nimetlerini anın ki kurtulabilesiniz."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 7:74     وَاذْكُرُوا     veƶkurū     düşünün ki
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ عَادٍ وَبَوَّأَكُمْ فِي الْأَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُورًا وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتًا ۖ فَاذْكُرُوا آلَاءَ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ

Vezkurû iz cealekum hulefâe min ba´di âdin ve bevveekum fîl ardı tettehızûne min suhûlihâ kusûren ve tenhitûnel cibâle buyûten fezkurû âlâallâhi ve lâ ta´sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne).

"Hatırlayın ki, Allah sizi Ad´dan sonra halefler yaptı ve yeryüzünde sizi yerleştirdi. O´nun düzlüklerinde saraylar kuruyorsunuz, dağlarını yontup ev yapıyorsunuz. Artık Allah´ın nimetlerini anın da fesat çıkararak yeryüzünü berbat etmeyin."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 7:74     فَاذْكُرُوا     feƶkurū     artık hatırlayın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ عَادٍ وَبَوَّأَكُمْ فِي الْأَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُورًا وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتًا ۖ فَاذْكُرُوا آلَاءَ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ

Vezkurû iz cealekum hulefâe min ba´di âdin ve bevveekum fîl ardı tettehızûne min suhûlihâ kusûren ve tenhitûnel cibâle buyûten fezkurû âlâallâhi ve lâ ta´sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne).

"Hatırlayın ki, Allah sizi Ad´dan sonra halefler yaptı ve yeryüzünde sizi yerleştirdi. O´nun düzlüklerinde saraylar kuruyorsunuz, dağlarını yontup ev yapıyorsunuz. Artık Allah´ın nimetlerini anın da fesat çıkararak yeryüzünü berbat etmeyin."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 7:86     وَاذْكُرُوا     veƶkurū     ve düşünün
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَلَا تَقْعُدُوا بِكُلِّ صِرَاطٍ تُوعِدُونَ وَتَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ مَنْ آمَنَ بِهِ وَتَبْغُونَهَا عِوَجًا ۚ وَاذْكُرُوا إِذْ كُنْتُمْ قَلِيلًا فَكَثَّرَكُمْ ۖ وَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ

Ve lâ tak’udû bikulli sırâtın tû’ıdûne ve tasuddûne an sebîlillâhi men âmene bihî ve tebgûnehâ ivecen vezkurû iz kuntum kalîlen fe kesserekum vanzurû keyfe kâne âkıbetul mufsidîn(mufsidîne).

"Her yol üstünde oturup da tehdit savurarak Allah yolundan O´na inananları çevirmeyin. Yolun çarpığını isteyip durmayın. Hatırlayın ki, siz az idiniz, O sizi çoğalttı. Bir bakın, nasılmış bozguncuların sonu!
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 7:171     وَاذْكُرُوا     veƶkurū     ve hatırlayın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَإِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَأَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّوا أَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Ve iz netaknel cebele fevkahum ke ennehu zulletun ve zannû ennehu vâkıun bihim, huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vezkurû mâ fîhi leallekum tettekûn(tettekûne).

Bir zaman, dağı tepelerine bir gölgelik gibi çekmiştik de onu üstlerine düşüyor sanmışlardı. "Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın ki korunabilesiniz."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 7:205     وَاذْكُرْ     veƶkur     ve hatırla
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرْ رَبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعًا وَخِيفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِلِينَ

Vezkur rabbeke fî nefsike tedarruan ve hîfeten ve dûnel cehri minel kavli bil guduvvi vel âsâli ve lâ tekun minel gâfilîn(gâfilîne).

Rabbini, öz benliğinin içinde yalvarıp ürpererek, bağırtılı olmayan bir sesle sabah-akşam zikret. Sakın gafillerden olma.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 8:2     ذُكِرَ     ƶukira     anıldığı
 
Fiil    Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَانًا وَعَلَىٰ رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ

İnnemel mu´minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).

İnanmış olanlar ancak o kişilerdir ki, Allah anıldığında yürekleri ürperip titrer ve onlara Allah´ın ayetleri okunduğunda, bu onların imanlarını artırır. Ve onlar yalnız Rablerine güvenip dayanırlar.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 8:26     وَاذْكُرُوا     veƶkurū     düşünün ki
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرُوا إِذْ أَنْتُمْ قَلِيلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْأَرْضِ تَخَافُونَ أَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَآوَاكُمْ وَأَيَّدَكُمْ بِنَصْرِهِ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

Vezkurû iz entum kalîlun mustad´afûne fîl ardı tehâfûne en yetehattafekumun nâsu fe âvâkum ve eyyedekum bi nasrihî ve rezekakum minet tayyibâtî leallekum teşkurûn(teşkurûne).

Düşünün ki, siz bir zamanlar yeryüzünde ezilip horlanan bir azınlıktınız. İnsanların sizi çarpıvereceğinden korkuyordunuz. Bu haldeyken Allah sizi barındırdı, yardımıyla sizi destekledi ve şükredersiniz ümidiyle sizi tertemiz nimetlerle rızıklandırdı.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 8:45     وَاذْكُرُوا     veƶkurū     ve anın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا لَقِيتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُوا وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ lekîtum fieten fesbutû vezkurullâhe kesîren leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey inananlar! Bir düşman topluluğu ile karşılaştığınızda sebat edin. Allah´ı çok anın ki zafere ulaşabilesiniz.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 12:42     اذْكُرْنِي     ƶkurnī     beni an
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَقَالَ لِلَّذِي ظَنَّ أَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْنِي عِنْدَ رَبِّكَ فَأَنْسَاهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّهِ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِنِينَ

Ve kâle lillezî zanne ennehu nâcin minhumazkurnî inde rabbike fe ensâhuş şeytânu zikre rabbihî fe lebise fîs sicni bid’a sinîn(sinîne).

Yûsuf o iki kişiden, kurtulacağını düşündüğüne şöyle dedi: "Rab edindiğin kişi yanında beni an." Ama şeytan o adama, rab edindiği kişiye hatırlatmayı unutturdu. Böylece Yûsuf yıllarca zındanda kaldı.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 12:85     تَذْكُرُ     teƶkuru     anıyorsun
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قَالُوا تَاللَّهِ تَفْتَأُ تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتَّىٰ تَكُونَ حَرَضًا أَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِكِينَ

Kâlû tallâhi tefteu tezkuru yûsufe hattâ tekûne haradan ev tekûne minel hâlikîn(hâlikîne).

Dediler ki: "Hâlâ Yûsuf´u anıp duruyorsun. Sonunda ya kederinden eriyeceksin yahut da helâk olup gideceksin."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 14:6     اذْكُرُوا     ƶkurū     hatırlayın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ أَنْجَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ ۚ وَفِي ذَٰلِكُمْ بَلَاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظِيمٌ

Ve iz kâle mûsâ li kavmihizkurû ni’metallâhi aleykum iz encâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâbi ve yuzebbihûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum, ve fî zâlikum belâun min rabbikum azîm(azîmun).

Mûsa´nın, kendi toplumuna şöyle dediği zamanı da hatırla: "Allah´ın üzerinizdeki nimetini anın! Hatırlayın ki, sizi Firavun´un hanedanından kurtarmıştı. Onlar size azabın en kötüsüyle acı çektiriyorlar, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlar, kadınlarınıza hayasızca davranıyorlar/kadınlarınızın rahimlerini yokluyorlar/kadınlarınızı hayata salıyorlardı. İşte bunda sizin için Rabbinizden gelen çok büyük bir deneme ve ıstırap vardır."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 17:46     ذَكَرْتَ     ƶekerte     andığın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَجَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَنْ يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا ۚ وَإِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْآنِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلَىٰ أَدْبَارِهِمْ نُفُورًا

Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).

Kalpleri üzerine, onu anlamamaları için kabuklar geçiririz, kulaklarına da bir ağırlık koyarız. Rabbini yalnız Kur´an´da andığın zaman, nefretle geriye dönüp kaçarlar.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 18:24     وَاذْكُرْ     veƶkur     ve an (hatırla)
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ ۚ وَاذْكُرْ رَبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَىٰ أَنْ يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَٰذَا رَشَدًا

İllâ en yeşâallâhu vezkur rabbeke izâ nesîte ve kul asâ en yehdiyeni rabbî li akrabe min hâzâ reşedâ(reşeden).

"Allah dilerse" şeklinde söyleyebilirsin. Unuttuğunda, Rabbini an. Ve de: "Umarım ki Rabbim beni, bundan daha yakın bir zamanda başarıya/aydınlığa ulaştırır."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 18:63     أَذْكُرَهُ     eƶkurahu     onu söylememi
 
Fiil         1. şahıs, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قَالَ أَرَأَيْتَ إِذْ أَوَيْنَا إِلَى الصَّخْرَةِ فَإِنِّي نَسِيتُ الْحُوتَ وَمَا أَنْسَانِيهُ إِلَّا الشَّيْطَانُ أَنْ أَذْكُرَهُ ۚ وَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِي الْبَحْرِ عَجَبًا

Kâle eraeyte iz eveynâ ilas sahrati fe innî nesîtul hût(hûte), ve mâ ensânîhu illeş şeytânu en ezkureh(ezkurehu), vettehaze sebîlehu fîl bahri acebâ(aceben).

Genç adam dedi: "Bak sen şu işe, hani kayaya sığınmıştık ya, işte o sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana unutturan, şeytandan başkası değildi. Balık, denizin içinde acaip bir biçimde yolunu tuttu."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 19:16     وَاذْكُرْ     veƶkur     an (hatırla)
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا

Vezkur fil kitâbı meryem(meryeme), izintebezet min ehlihâ mekânen şarkıyyâ(şarkıyyen).

Kitap´ta Meryem´i de an. Hani o, ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir mekâna çekilmişti.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 19:41     وَاذْكُرْ     veƶkur     an (hatırla)
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا

Vezkur fîl kitâbi ibrâhîm(ibrâhîme), innehu kâne sıddîkan nebiyyâ(nebiyyen).

Kitap´ta İbrahim´i de an. O, özü sözü doğru bir peygamberdi.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 19:51     وَاذْكُرْ     veƶkur     an
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَىٰ ۚ إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا

Vezkur fîl kitâbi mûsâ, innehu kâne muhlesan ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen).

Kitap´ta Mûsa´yı da an. Çünkü o, içtenlik ve dürüstlüğe erdirilmişti ve o bir resul, bir peygamberdi.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 19:54     وَاذْكُرْ     veƶkur     an
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا

Vezkur fîl kitâbi ismâîle innehu kâne sâdıkal va’di ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen).

Kitap´ta İsmail´i de an. Çünkü o, vaadinde sadıktı; bir resuldü, bir peygamberdi.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 19:56     وَاذْكُرْ     veƶkur     ve an
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا

Vezkur fîl kitâbi idrîse innehu kâne sıddîkan nebiyyâ(nebiyyen).

Kitap´ta İdris´i de an. Çünkü o, özü sözü tam uyuşan bir kişiydi, bir peygamberdi.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 19:67     يَذْكُرُ     yeƶkuru     düşünmüyor mu?
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا

E ve lâ yezkurul insânu ennâ halaknâhu min kablu ve lem yeku şey’â(şey’en).

Hatırlamıyor mu insan; o daha önce hiçbir şey değilken, onu biz yarattık.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 20:34     وَنَذْكُرَكَ     ve neƶkurake     ve seni analım
 
Fiil         1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا

Ve nezkureke kesîrâ(kesîren).

"Seni çokça analım."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 21:36     يَذْكُرُ     yeƶkuru     diline dolayan
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُمْ بِذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ هُمْ كَافِرُونَ

Ve izâ reâkellezîne keferû in yettehızûneke illâ huzuvâ(huzuven), e hâzellezî yezkuru âlihetekum, ve hum bi zikrir rahmâni hum kâfirûn(kâfirûne).

O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka birşey yapmazlar: "İlahlarınızı diline dolayan bu mu?" Ama Rahman´ın zikrini/Kur´an´ı bizzat onlar örtüp inkâr ediyorlar.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 21:60     يَذْكُرُهُمْ     yeƶkuruhum     onları diline dolayan
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ

Kâlû semi’nâ feten yezkuruhum yukâlu lehû ibrâhîm(ibrâhîmu).

Dediler: "Onları diline dolayan bir genç duymuştuk. Kendisine ´İbrahim´ deniyor."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 22:28     وَيَذْكُرُوا     ve yeƶkurū     ve anmaları için
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلَىٰ مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ ۖ فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْبَائِسَ الْفَقِيرَ

Li yeşhedû menâfia lehum ve yezkurusmallâhi fî eyyâmin ma’lûmâtin alâ mâ rezakahum min behîmetil en’âm(en’âmi), fe kulû minhâ ve at’ımul bâisel fakîr(fakîre).

Kendilerine ait bir takım yararlara tanık olsunlar. Kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerinde belirli günlerde Allah´ın adını ansınlar. İşte bunlardan yiyin, sıkıntı içindeki fakiri de doyurun.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 22:34     لِيَذْكُرُوا     liyeƶkurū     anmaları için
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَىٰ مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ ۗ فَإِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا ۗ وَبَشِّرِ الْمُخْبِتِينَ

Ve li kulli ummetin cealnâ menseken li yezkurûsmallâhi alâ mâ razakahum min behîmetil en’âm(en’âmi), fe ilâhukum ilâhun vâhıdun fe lehû eslimû ve beşşiril muhbitîn(muhbitîne).

Biz her ümmet için bir kurbanlık hayvan kesme zamanı/kurbanlık hayvan kesme yeri/kurbanlık hayvan kesme tarzı belirledik ki, kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üstüne Allah´ın ismini ansınlar. Sizin tanrınız bir tek tanrıdır; o halde yalnız O´na teslim olun. Alçak gönüllü, saygılı kişileri muştula.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 22:35     ذُكِرَ     ƶukira     anıldığı
 
Fiil    Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَىٰ مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

Ellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum vas sâbirîne alâ mâ esâbehum vel mukîmis salâti ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).

Onlar öyle insanlardır ki, Allah anıldığında kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namazı gözetirler. Ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 22:36     فَاذْكُرُوا     feƶkurū     anın (da boğazlayın)
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَائِرِ اللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ ۖ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ ۖ فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ ۚ كَذَٰلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

Vel budne cealnâhâ lekum min şeâirillâhi lekum fîhâ hayr(hayrun), fezkurûsmallâhi aleyhâ savâff(savâffe), fe izâ vecebet cunûbuhâ fe kulû minhâ ve at’ımûl kânia vel mu’terr(mu’terra), kezâlike sahharnâhâ lekum leallekum teşkurûn(teşkurûne).

Biz o büyükbaş hayvanları da sizin için Allah´ın kutsallık nişanları arasına koyduk. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar sıralanmış halde ayakları üzerine dururken, üzerlerine Allah´ın ismini anın. Yanları yere yaslandığı zaman da onlardan yiyin; isteyen yoksulu da istemeyen yoksulu da doyurun. Allah o hayvanları sizin hizmetinize verdi ki, şükredebilesiniz.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 22:40     يُذْكَرُ     yuƶkeru     anılan
 
Fiil    Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ إِلَّا أَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللَّهُ ۗ وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فِيهَا اسْمُ اللَّهِ كَثِيرًا ۗ وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ

Ellezîne uhricû min diyârihim bi gayri hakkın illâ en yekûlû rabbunallâh(rabbunallâhu), ve lev lâ def’ullâhin nâse ba’dahum bi ba’dın lehuddimet savâmıu ve biyaun ve salavâtun ve mesâcidu yuzkeru fîhesmullâhi kesîrâ(kesîran), ve le yansurennallâhu men yansuruh(yansuruhu), innallâhe le kaviyyun azîz(azîzun).

Onlar sırf, "Rabbimiz Allah´tır" dedikleri için yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah´ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah´ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler her halde yerle bir edilirdi. Allah, kendisine yardım edene elbette yardım eder. Allah elbette Kavî, Azîz´dir.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 24:36     وَيُذْكَرَ     ve yuƶkera     ve anılmasına
 
Fiil    Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ

Fî buyûtin ezinallâhu en turfea ve yuzkere fîhesmuhu yusebbihu lehu fîhâ bil guduvvi vel âsâl(âsâli).

Kandil, Allah´ın yükseltilmesine ve içinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Orada sabah akşam O´nu tespih eder.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 26:227     وَذَكَرُوا     ve ƶekerū     ve ananlar
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا ۗ وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ

İllellezîne âmenû ve amilus sâlihâti ve zekerûllâhe kesîran ventesarû min ba’di mâ zulimû, ve se ya’lemullezîne zalemû eyye munkalebin yenkalibûn(yenkalibûne).

İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, Allah´ı çok ananlar ve zulme uğratıldıktan sonra başarıya ulaşanlar böyle değillerdir. Zulmedenler, hangi devrime uğrayıp başaşağı döneceklerini yakında bilecekler.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 33:9     اذْكُرُوا     ƶkurū     hatırlayın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَاءَتْكُمْ جُنُودٌ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا وَجُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا ۚ وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا

Yâ eyyuhellezîne âmenûzkurû ni’metallâhi aleykum iz câetkum cunûdun fe erselnâ aleyhim rîhan ve cunûden lem terevhâ, ve kânallâhu bimâ ta’melûne basîrâ(basîren).

Ey iman edenler, Allah´ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Hani, üstünüze ordular gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular salmıştık. Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 33:21     وَذَكَرَ     ve ƶekera     ve anan
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا

Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe vel yevmel âhıre ve zekerallâhe kesîrâ(kesîren).

Yemin olsun, Allah resulünde sizin için, Allah´ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah´ı çok ananlara güzel bir örnek vardır.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 33:34     وَاذْكُرْنَ     veƶkurne     ve hatırlayın
 
Fiil         2. şahıs, Dişil, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَىٰ فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرًا

Vezkurne mâ yutlâ fî buyûtikunne min âyâtillâhi vel hikmeh(hikmeti), innallâhe kâne latîfen habîrâ(habîren).

Evlerinizde Allah´ın ayetlerinden ve hikmetten okunanları hatırlayın. Kuşkusuz, Allah Latîf´tir, Habîr´dir.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 33:41     اذْكُرُوا     ƶkurū     anın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا

Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).

Ey iman edenler! Allah´ı çok anın!
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 35:3     اذْكُرُوا     ƶkurū     hatırlayın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ ۚ هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللَّهِ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۚ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ

Yâ eyyuhen nâsuzkurû ni’metallâhi aleykum, hel min hâlikın gayrullâhi yerzukukum mines semâi vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tû’fekûn(tû’fekûne).

Ey insanlar, Allah´ın, üzerinizdeki nimetini anın! Allah´tan başka yaratıcı mı var? Sizi gökten ve yerden rızıklandırır. O´ndan başka ilah yoktur. Hal böyle iken nasıl oluyor da yüz geri çevriliyorsunuz?
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 37:13     يَذْكُرُونَ     yeƶkurūne     öğüt almazlar
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ

Ve izâ zukkirû lâ yezkurûn(yezkurûne).

Düşünüp taşınmaya çağrıldıklarında düşünmüyorlar.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 38:17     وَاذْكُرْ     veƶkur     ve an
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

اصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ ۖ إِنَّهُ أَوَّابٌ

Isbır alâ mâ yekûlûne vezkur abdenâ dâvûde zel eyd(eydi), innehû evvâb(evvâbun).

Onların dediklerine sabret! O kuvvet sahibi kulumuz Davûd´u an! O, tespih nağmeleri döktüren bir kul idi.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 38:41     وَاذْكُرْ     veƶkur     ve an
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ

Vezkur abdenâ eyyûb(eyyûbe), iz nâdâ rabbehû ennî messeniyeş şeytânu bi nusbin ve azâb(azâbin).

Kulumuz Eyyûb´u da an! Hani, Rabbine şöyle seslenmişti: "Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 38:45     وَاذْكُرْ     veƶkur     ve an
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرْ عِبَادَنَا إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ أُولِي الْأَيْدِي وَالْأَبْصَارِ

Vezkur ıbâdenâ ibrâhîme ve ishâka ve ya’kûbe ûlîl eydî vel ebsâr(ebsâri).

Güçlü kuvvetli, bakış ve görüş sahibi kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub´u da an!
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 38:48     وَاذْكُرْ     veƶkur     ve an
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرْ إِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْكِفْلِ ۖ وَكُلٌّ مِنَ الْأَخْيَارِ

Vezkur ismâîle velyesea ve zel kifl(kifli), ve kullun minel ahyâr(ahyâri).

İsmail´i, Elyese´i, Zülkifll´i de an! Hepsi seçkinlerdendi.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 39:45     ذُكِرَ     ƶukira     anıldığı
 
Fiil    Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَإِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَحْدَهُ اشْمَأَزَّتْ قُلُوبُ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ ۖ وَإِذَا ذُكِرَ الَّذِينَ مِنْ دُونِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ

Ve izâ zukirallâhu vahdehuşmeezzet kulûbullezîne lâ yu’minûne bil âhıreh(âhıreti), ve izâ zukirellezîne min dûnihi izâ hum yestebşirûn(yestebşirûne).

Allah yalnız başına anıldığında, ahirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; O´nun dışındakiler anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 39:45     ذُكِرَ     ƶukira     anıldığı
 
Fiil    Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَإِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَحْدَهُ اشْمَأَزَّتْ قُلُوبُ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ ۖ وَإِذَا ذُكِرَ الَّذِينَ مِنْ دُونِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ

Ve izâ zukirallâhu vahdehuşmeezzet kulûbullezîne lâ yu’minûne bil âhıreh(âhıreti), ve izâ zukirellezîne min dûnihi izâ hum yestebşirûn(yestebşirûne).

Allah yalnız başına anıldığında, ahirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; O´nun dışındakiler anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 40:44     فَسَتَذْكُرُونَ     fe seteƶkurūne     yakında hatırlayacaksınız
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَسَتَذْكُرُونَ مَا أَقُولُ لَكُمْ ۚ وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ

Fe se tezkurûne mâ ekûlu lekum, ve ufevvidu emrî ilâllâh(ilâllâhi), innallâhe basîrun bil ibâd(ibâdi).

"Size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah´a havale ediyorum. Allah, kullarını iyice görmektedir."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 43:13     تَذْكُرُوا     teƶkurū     anmanız için
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لِتَسْتَوُوا عَلَىٰ ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ

Li testevû alâ zuhûrihî summe tezkurû ni’mete rabbikum izesteveytum aleyhi, ve tekûlû subhânellezî sehhare lenâ hâzâ ve mâ kunnâ lehu mukrinîn(mukrinîne).

Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra oraya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayıp da şöyle diyesiniz: "Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin! Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 46:21     وَاذْكُرْ     veƶkur     ve an
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنْذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

Vezkur ehâ âd(âdin), iz enzere kavmehu bil ahkâfi ve kad haletin nuzuru min beyni yedeyhi ve min halfihî ellâ ta’budû illâllâh(illâllâhe), innî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm(azîmin).

Âd kavminin kardeşini de an! O, kendinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçtiği Ahkaf´ta, toplumunu şöyle uyarmıştı: "Allah´tan başkasına kulluk/ibadet etmeyin! Gerçek şu ki, ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum."
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 47:20     وَذُكِرَ     ve ƶukira     ve söz edilince
 
Fiil    Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَيَقُولُ الَّذِينَ آمَنُوا لَوْلَا نُزِّلَتْ سُورَةٌ ۖ فَإِذَا أُنْزِلَتْ سُورَةٌ مُحْكَمَةٌ وَذُكِرَ فِيهَا الْقِتَالُ ۙ رَأَيْتَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يَنْظُرُونَ إِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِيِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ ۖ فَأَوْلَىٰ لَهُمْ

Ve yekûlullezîne âmenû lev lâ nuzzilet sûreh(sûretun), fe izâ unzilet sûretun muhkemetun ve zukire fî hel kıtâlu re’eytellezîne fî kulûbihim maradun yanzurûne ileyke nazaral magşiyyi aleyhi minel mevt(mevti), fe evlâ lehum.

İman edenler derler ki: "Bir sure indirilseydi olmaz mıydı?" Fakat hükmü kesinleşmiş bir sure indirilip de içinde savaş da anılınca, kalplerinde maraz olanların, ölüm baygınlığına tutulmuş bir bakışla sana baktıklarını görürsün. Onlara uygun olan da odur.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 62:10     وَاذْكُرُوا     veƶkurū     ve anın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

فَإِذَا قُضِيَتِ الصَّلَاةُ فَانْتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ وَابْتَغُوا مِنْ فَضْلِ اللَّهِ وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Fe izâ kudiyetıs salâtu fenteşirû fîl ardı vebtegû min fadlillâhi vezkurûllâhe kesîren leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Namaz kılınınca hemen yeryüzüne dağılın ve Allah´ın lütfundan nasibinizi arayın! Allah´ı çok anın ki, kurtuluşa erebilesiniz.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 73:8     وَاذْكُرِ     veƶkuri     ve an
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ إِلَيْهِ تَبْتِيلًا

Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).

Rabbinin adını an ve tüm benliğinle O´na yönel!
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 74:55     ذَكَرَهُ     ƶekerahu     onu düşünür, öğüt alır
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ

Fe men şâe zekereh(zekerehu).

Dileyen düşünür onu, öğüt alır.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 74:56     يَذْكُرُونَ     yeƶkurūne     onlar öğüt almazlar
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَمَا يَذْكُرُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ ۚ هُوَ أَهْلُ التَّقْوَىٰ وَأَهْلُ الْمَغْفِرَةِ

Ve mâ yezkurûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), huve ehlut takvâ ve ehlul magfireh(magfireti).

Ve onlar, Allah´ın dilediği dışında, öğüt alamazlar. Sakındırmaya ve affetmeye ehil olan O´dur.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 76:25     وَاذْكُرِ     veƶkuri     ve an
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا

Vezkurisme rabbike bukreten ve asîlâ(asîlen).

Rabbinin adını sabahtan da akşamdan da an!
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 80:12     ذَكَرَهُ     ƶekerahu     onu düşünür öğüt alır
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ

Fe men şâe zekerah(zekerahu).

Dileyen onu düşünüp öğüt alır.
 


ذَكَرَ
[HyperLink1] 87:15     وَذَكَرَ     ve ƶekera     ve anan
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّهِ فَصَلَّىٰ

Ve zekeresme rabbihî fe sallâ.

Rabbinin adını anmış, namaz kılıp da dua etmiştir o.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 2:200     كَذِكْرِكُمْ     keƶikrikum     andığınız gibi
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

فَإِذَا قَضَيْتُمْ مَنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَذِكْرِكُمْ آبَاءَكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا ۗ فَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ

Fe izâ kadaytum menâsikekum fezkurûllâhe ke zikrikum âbâekum ev eşedde zikrâ(zikren), fe minen nâsi men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ ve mâ lehu fîl ahirati min halâk(halâkın).

Gerekli ibadetlerinizi bitirdiğinizde yine Allah´ı anın. Tıpkı atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla. İnsanlardan bazısı şöyle der: "Ey Rabb´imiz, bize dünyada ver." Böylesi için âhırette bir nasip yoktur.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 2:200     ذِكْرًا     ƶikran     bir anışla
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

فَإِذَا قَضَيْتُمْ مَنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَذِكْرِكُمْ آبَاءَكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا ۗ فَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ

Fe izâ kadaytum menâsikekum fezkurûllâhe ke zikrikum âbâekum ev eşedde zikrâ(zikren), fe minen nâsi men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ ve mâ lehu fîl ahirati min halâk(halâkın).

Gerekli ibadetlerinizi bitirdiğinizde yine Allah´ı anın. Tıpkı atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla. İnsanlardan bazısı şöyle der: "Ey Rabb´imiz, bize dünyada ver." Böylesi için âhırette bir nasip yoktur.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 3:58     وَالذِّكْرِ     veƶƶikri     ve Zikir(Kitap)dandır
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

ذَٰلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الْآيَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَكِيمِ

Zâlike netlûhu aleyke minel âyâti vez zikril hakîm hakîmi).

İşte bu sana ayetlerden ve hikmetlerle dolu Zikir´den okuduğumuzdur.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 5:91     ذِكْرِ     ƶikri     anmak-
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَعَنِ الصَّلَاةِ ۖ فَهَلْ أَنْتُمْ مُنْتَهُونَ

İnnemâ yurîduş şeytânu en yûkia beynekumul adâvete vel bagdâe fîl hamri vel meysiri ve yasuddekum an zikrillâhi ve anis salâh(salâti), fe hel entum muntehûn(muntehûne).

Şeytan; uyuşturucu ve kumara sokularak aranıza düşmanlık ve şiddetli nefret yerleştirip sizi Allah´ı anmaktan, namazdan geri çevirmek ister. Artık son veriyorsunuz değil mi?
 


ذِكْر
[HyperLink1] 7:63     ذِكْرٌ     ƶikrun     bir Zikir
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ وَلِتَتَّقُوا وَلَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

E ve acibtum en câekum zikrun min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum ve li tettekû ve leallekum turhamûn(turhamûne).

"Korunmanız, rahmet bulmanız için sizi uyarmak üzere bir adam aracılığıyla Rabbinizden bir öğüt gelmesine şaştınız mı?"
 


ذِكْر
[HyperLink1] 7:69     ذِكْرٌ     ƶikrun     bir Zikir
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ ۚ وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَسْطَةً ۖ فَاذْكُرُوا آلَاءَ اللَّهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

E ve acibtum en câekum zikrun min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum, vezkurû iz cealekum hulefâe min ba´di kavmi nûhın ve zâdekum fil halkı bastaten, fezkurû âlâallahi leallekum tuflihûn(tuflihûne).

"Sizi uyarmak için içinizden bir adam aracılığıyla size Rabbinizden bir ihtar gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, O sizi Nuh toplumundan sonra halefler yaptı ve yaratılışta size daha fazla bir boy-bos verdi. Allah´ın nimetlerini anın ki kurtulabilesiniz."
 


ذِكْر
[HyperLink1] 12:42     ذِكْرَ     ƶikra     söylemeyi
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim    
    

وَقَالَ لِلَّذِي ظَنَّ أَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْنِي عِنْدَ رَبِّكَ فَأَنْسَاهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّهِ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِنِينَ

Ve kâle lillezî zanne ennehu nâcin minhumazkurnî inde rabbike fe ensâhuş şeytânu zikre rabbihî fe lebise fîs sicni bid’a sinîn(sinîne).

Yûsuf o iki kişiden, kurtulacağını düşündüğüne şöyle dedi: "Rab edindiğin kişi yanında beni an." Ama şeytan o adama, rab edindiği kişiye hatırlatmayı unutturdu. Böylece Yûsuf yıllarca zındanda kaldı.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 12:104     ذِكْرٌ     ƶikrun     bir öğüttür
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَمَا تَسْأَلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ

Ve mâ tes’eluhum aleyhi min ecr(ecrin), in huve illâ zikrun lil âlemîn(âlemîne).

Sen, bu tebliğin için onlardan bir ücret istemiyorsun. O, bütün âlemler için bir hatırlatmadan başka şey değildir.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 13:28     بِذِكْرِ     biƶikri     anmakla
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

الَّذِينَ آمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللَّهِ ۗ أَلَا بِذِكْرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ

Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).

Böyleleri, inanan ve gönülleri Allah´ın zikriyle/Kur´an´ıyla tatmin bulan kişilerdir. Gözünüzü açın! Gönüller yalnız Allah´ın zikriyle/Kur´an´la tatmin bulur.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 13:28     بِذِكْرِ     biƶikri     anmakla
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

الَّذِينَ آمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللَّهِ ۗ أَلَا بِذِكْرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ

Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).

Böyleleri, inanan ve gönülleri Allah´ın zikriyle/Kur´an´ıyla tatmin bulan kişilerdir. Gözünüzü açın! Gönüller yalnız Allah´ın zikriyle/Kur´an´la tatmin bulur.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 15:6     الذِّكْرُ     ƶ-ƶikru     Zikir (Kitap)
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim    
    

وَقَالُوا يَا أَيُّهَا الَّذِي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ

Ve kâlû yâ eyyuhellezî nuzzile aleyhiz zikru inneke le mecnûn(mecnûnun).

Şöyle haykırdılar: "Hey! Kendisine o zikir/Kur´an indirilen! Sen gerçekten tam bir delisin."
 


ذِكْر
[HyperLink1] 15:9     الذِّكْرَ     ƶ-ƶikra     O Zikri (Kitap)ı
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim    
    

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).

Hiç kuşkusuz, o zikiri/Kur´an´ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 16:43     الذِّكْرِ     ƶ-ƶikri     zikir
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ إِلَّا رِجَالًا نُوحِي إِلَيْهِمْ ۚ فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

Ve mâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

Biz senden önce de elçi olarak kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir/Kur´an ehline sorun.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 16:44     الذِّكْرَ     ƶ-ƶikra     Zikr’i
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim    
    

بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ ۗ وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

Bil beyyinâti vez zubur(zuburi), ve enzelnâ ileykez zikre li tubeyyine lin nâsi mâ nuzzile ileyhim ve leallehum yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Açık delillerle, kitaplarla gönderdik. Sana da bu zikiri / Kur´an´ı vahyettik ki, kendilerine indirileni insanlara açık seçik bildiresin de derin derin düşünebilsinler.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 18:28     ذِكْرِنَا     ƶikrinā     bizi anmaktan
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ ۖ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا

Vasbır nefseke meallezîne yed´ûne rabbehum bil gadâti vel aşiyyi yurîdûne vechehu ve lâ ta´du aynâke anhum, turîdu zînetel hayâtid dunyâ ve lâ tutı´ men agfelnâ kalbehu an zikrinâ vettebea hevâhu ve kâne emruhu furutâ(furutan).

Benliğini, sabah akşam yüzünü isteyerek rablerine yalvaranlarla beraber tut. İğreti dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırıp uzaklaştırma. Ve sakın, kalbini bizim zikrimizden / Kur´anımızdan gafil koyduğumuz, boş arzularına uymuş kişiye boyun eğme. Böylesinin işi hep aşırılıktır.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 18:70     ذِكْرًا     ƶikran     bir hatırlatma
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قَالَ فَإِنِ اتَّبَعْتَنِي فَلَا تَسْأَلْنِي عَنْ شَيْءٍ حَتَّىٰ أُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا

Kâle fe initteba’tenî fe lâ tes’elnî an şey’in hattâ uhdise leke minhu zikrâ(zikren).

Dedi: "Bak, eğer bana uyarsan, ben sana kendisinden bahis açıncaya değin hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"
 


ذِكْر
[HyperLink1] 18:83     ذِكْرًا     ƶikran     bir hatıra
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَيَسْأَلُونَكَ عَنْ ذِي الْقَرْنَيْنِ ۖ قُلْ سَأَتْلُو عَلَيْكُمْ مِنْهُ ذِكْرًا

Ve yes’elûneke an zil karneyn(karneyni), kul se etlû aleykum minhu zikrâ(zikren).

Sana Zülkarneyn´den de sorarlar: De ki: "Size ondan bir hatıra okuyacağım."
 


ذِكْر
[HyperLink1] 18:101     ذِكْرِي     ƶikrī     beni anmaya
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

الَّذِينَ كَانَتْ أَعْيُنُهُمْ فِي غِطَاءٍ عَنْ ذِكْرِي وَكَانُوا لَا يَسْتَطِيعُونَ سَمْعًا

Ellezîne kânet a’yunuhum fî gıtâin an zikrî ve kânû lâ yestetîûne sem’â(sem’an).

Onlar, gözleri benim zikrim/Kur´anım karşısında perde içinde olan insanlardı. Dinlemeye dayanamıyorlardı.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 19:2     ذِكْرُ     ƶikru     bu, anmasıdır
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim    
    

ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّا

Zikru rahmeti rabbike abdehu zekeriyyâ.

Rabbinin rahmetinin, Zekeriyya kuluna anılışıdır bu...
 


ذِكْر
[HyperLink1] 20:14     لِذِكْرِي     liƶikrī     beni anmak için
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي

İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî.

"Hiç kuşkulanma ki ben Allah´ım. İlah yoktur benden başka. O halde bana kulluk/ibadet et ve namazını, beni hatırlayıp anmak için yerine getir."
 


ذِكْر
[HyperLink1] 20:42     ذِكْرِي     ƶikrī     beni anmakta
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

اذْهَبْ أَنْتَ وَأَخُوكَ بِآيَاتِي وَلَا تَنِيَا فِي ذِكْرِي

İzheb ente ve ehûke bi âyâtî ve lâ teniyâ fî zikrî.

"Sen ve kardeşin, ayetlerimi götürün; beni anmakta gevşeklik etmeyin."
 


ذِكْر
[HyperLink1] 20:99     ذِكْرًا     ƶikran     bir Zikir
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

كَذَٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ مَا قَدْ سَبَقَ ۚ وَقَدْ آتَيْنَاكَ مِنْ لَدُنَّا ذِكْرًا

Kezâlike nakussu aleyke min enbâi mâ kad sebak(sebaka), ve kad âteynâke min ledunnâ zikrâ(zikren).

İşte böylece, geçip gitmişlerin haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Biz sana katımızdan da bir zikir vermişizdir.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 20:113     ذِكْرًا     ƶikran     bir hatırlama
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَكَذَٰلِكَ أَنْزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا

Ve kezâlike enzelnâhu kur’ânen arabîyyen ve sarrafnâ fîhi minel vaîdi leallehum yettekûne ev yuhdisu lehum zikrâ(zikren).

Biz onu işte böyle, Arapça bir Kur´an olarak indirdik ve onun içinde tehditleri türlü ifadelerle sıraladık ki sakınabilsinler, yahut da Kur´an onlara yeni bir hatırlatıcı/hatırlatma sunsun.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 20:124     ذِكْرِي     ƶikrī     beni anmak-
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَىٰ

Ve men a’rada an zikrî fe inne lehu maîşeten danken ve nahşuruhu yevmel kıyâmeti a’mâ.

Kim benim zikrimden/Kur´anımdan yüz çevirirse onun için zor, sıkıcı bir hayat şekli/dar bir geçim vardır; kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 21:2     ذِكْرٍ     ƶikrin     ikazı
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنْ رَبِّهِمْ مُحْدَثٍ إِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ

Mâ ye’tîhim min zikrin min rabbihim muhdesin illestemeûhu ve hum yel’abûn(yel’abûne).

Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve hatırlatmayı ancak eğlenerek dinliyorlar.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 21:7     الذِّكْرِ     ƶ-ƶikri     Zikir
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلَّا رِجَالًا نُوحِي إِلَيْهِمْ ۖ فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz erler gönderdik. Hadi, sorun zikir/Kur´an ehline, eğer bilmiyorsanız...
 


ذِكْر
[HyperLink1] 21:10     ذِكْرُكُمْ     ƶikrukum     Zikr’iniz bulunan
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim    
    

لَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ ۖ أَفَلَا تَعْقِلُونَ

Lekad enzelnâ ileykum kitâben fîhi zikrukum, e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).

Yemin olsun, size bir Kitap gönderdik ki, öğüt ve uyarınız/zikriniz/şerefiniz yalnız ondadır. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?
 


ذِكْر
[HyperLink1] 21:24     ذِكْرُ     ƶikru     öğütü
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim    
    

أَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً ۖ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ ۖ هَٰذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْلِي ۗ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ ۖ فَهُمْ مُعْرِضُونَ

Emittehazû min dûnihî âliheh(âliheten), kul hâtû burhânekum, hâzâ zikru men maiye ve zikru men kablî, bel ekseruhum lâ ya’lemûnel hakka fehum mu’ridûn(mu’ridûne).

Yoksa O´nun dışında bazı ilahlar mı edindiler? De ki: "Susturucu delilinizi getirin! Benimle beraber olanların da benden öncekilerin de Zikir´i budur. Ne yazık ki onların çokları hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler."
 


ذِكْر
[HyperLink1] 21:24     وَذِكْرُ     ve ƶikru     ve öğütü
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim    
    

أَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً ۖ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ ۖ هَٰذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْلِي ۗ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ ۖ فَهُمْ مُعْرِضُونَ

Emittehazû min dûnihî âliheh(âliheten), kul hâtû burhânekum, hâzâ zikru men maiye ve zikru men kablî, bel ekseruhum lâ ya’lemûnel hakka fehum mu’ridûn(mu’ridûne).

Yoksa O´nun dışında bazı ilahlar mı edindiler? De ki: "Susturucu delilinizi getirin! Benimle beraber olanların da benden öncekilerin de Zikir´i budur. Ne yazık ki onların çokları hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler."
 


ذِكْر
[HyperLink1] 21:36     بِذِكْرِ     biƶikri     Zikri(uyarısı)nı
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُمْ بِذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ هُمْ كَافِرُونَ

Ve izâ reâkellezîne keferû in yettehızûneke illâ huzuvâ(huzuven), e hâzellezî yezkuru âlihetekum, ve hum bi zikrir rahmâni hum kâfirûn(kâfirûne).

O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka birşey yapmazlar: "İlahlarınızı diline dolayan bu mu?" Ama Rahman´ın zikrini/Kur´an´ı bizzat onlar örtüp inkâr ediyorlar.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 21:42     ذِكْرِ     ƶikri     Zikr-
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

قُلْ مَنْ يَكْلَؤُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَٰنِ ۗ بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ

Kul men yekleukum bil leyli ven nehâri miner rahmân(rahmâni), bel hum an zikri rabbihim mu’ridûn(mu’ridûne).

De ki: "Sizi gece ve gündüz Rahman´dan kim koruyabilir?" Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin zikrinden/Kur´an´ından yüz çeviriyorlar.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 21:48     وَذِكْرًا     ve ƶikran     ve bir öğüt
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَىٰ وَهَارُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَاءً وَذِكْرًا لِلْمُتَّقِينَ

Ve lekad âteynâ mûsâ ve hârûnel furkâne ve dıyâen ve zikren lil muttekîn(muttekîne).

Yemin olsun, biz, Mûsa´ya ve Hârun´a hak ile bâtılı ayıran, korunanlar için bir ışık ve öğüt olan furkanı verdik.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 21:50     ذِكْرٌ     ƶikrun     bir öğüttür
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَهَٰذَا ذِكْرٌ مُبَارَكٌ أَنْزَلْنَاهُ ۚ أَفَأَنْتُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ

Ve hâzâ zikrun mubârekun enzelnâh(enzelnâhu), e fe entum lehu munkirûn(munkirûne).

Bu, bereketli bir Zikir´dir ki, onu indirdik. Yoksa siz onu inkâr mı ediyorsunuz?
 


ذِكْر
[HyperLink1] 21:105     الذِّكْرِ     ƶ-ƶikri     Zikir’den (Tevrat’tan)
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ

Ve lekad ketebnâ fîz zebûri min ba’diz zikri ennel arda yerisuhâ ıbâdiyes sâlihûn(sâlihûne).

Yemin olsun, zikirden sonra Zebur´da şunu yazmıştık: Yeryüzüne benim iyilik ve barış seven kullarım vâris olacaktır.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 23:71     بِذِكْرِهِمْ     biƶikrihim     Zikir’lerini
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ ۚ بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ

Ve levittebeal hakku ehvâehum le fesedetis semâvâtu vel ardu ve men fî hinn(hinne), bel eteynâhum bi zikrihim fe hum an zikrihim mu’ridûn(mu’ridûne).

Eğer hak onların keyiflerine uysaydı, gökler de yer de bunların içindekiler de kesinlikle fesada uğrardı. Hayır, biz onlara zikirlerini/Kur´anlarını getirdik ama onlar zikirlerinden/Kur´anlarından yüz çeviriyorlar.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 23:71     ذِكْرِهِمْ     ƶikrihim     Zikirleri-
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ ۚ بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ

Ve levittebeal hakku ehvâehum le fesedetis semâvâtu vel ardu ve men fî hinn(hinne), bel eteynâhum bi zikrihim fe hum an zikrihim mu’ridûn(mu’ridûne).

Eğer hak onların keyiflerine uysaydı, gökler de yer de bunların içindekiler de kesinlikle fesada uğrardı. Hayır, biz onlara zikirlerini/Kur´anlarını getirdik ama onlar zikirlerinden/Kur´anlarından yüz çeviriyorlar.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 23:110     ذِكْرِي     ƶikrī     beni anmayı
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim    
    

فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيًّا حَتَّىٰ أَنْسَوْكُمْ ذِكْرِي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ

Fettehaztumûhum sıhriyyen hattâ ensevkum zikrî ve kuntum minhum tadhakûn(tadhakûne).

Siz onları alaya aldınız. Öyle ki, zikrimi/Kur´anımı size unutturdular. Siz onlara hep gülüyordunuz.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 24:37     ذِكْرِ     ƶikri     anmak-
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

رِجَالٌ لَا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ ۙ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ

Ricâlun lâ tulhîhim ticâratun ve lâ bey’un an zikrillâhi ve ikâmis salâti ve îtâiz zekâti yehâfûne yevmen tetekallebu fîhil kulûbu vel ebsâr(ebsâru).

Öyle erler vardır ki, bir ticaret de bir alışveriş de onları Allah´ın zikrinden/Kur´an´ından, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerle gözlerin döneceği/yer değiştireceği günden korkarlar.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 25:18     الذِّكْرَ     ƶ-ƶikra     anmayı
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim    
    

قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ وَلَٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا

Kâlû subhâneke mâ kâne yenbegî lenâ en nettehıze min dûnike min evliyâe ve lâkin metta’tehum ve âbâehum hattâ nesûz zikre, ve kânû kavmen bûra(bûren).

Derler ki: "Tespih ederiz seni; seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmazdı. Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, zikiri/Kur´an´ı unuttular ve helâke giden bir topluluk oldular."
 


ذِكْر
[HyperLink1] 25:29     الذِّكْرِ     ƶ-ƶikri     Zikir-
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي ۗ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنْسَانِ خَذُولًا

Lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen).

"Zikir/Kur´an bana geldikten sonra, o saptırdı beni ondan. Şeytan, insan için bir rezil edicidir."
 


ذِكْر
[HyperLink1] 26:5     ذِكْرٍ     ƶikrin     Zikir (uyarı)
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ

Ve mâ ye’tîhim min zikrin miner rahmâni muhdesin illâ kânû anhu mu’ridîn(mu’ridîne).

O Rahman´dan kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz çevirirler.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 29:45     وَلَذِكْرُ     veleƶikru     elbette anmak
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim    
    

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ ۖ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ ۗ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).

Kitap´tan sana vahyedileni oku! Namazı da kıl! Çünkü namaz, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah´ın zikri/Kur´an´ı daha büyüktür! Allah, neler yaptığınızı biliyor.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 33:41     ذِكْرًا     ƶikran     anışla
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا

Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).

Ey iman edenler! Allah´ı çok anın!
 


ذِكْر
[HyperLink1] 36:11     الذِّكْرَ     ƶ-ƶikra     Zikre
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim    
    

إِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ ۖ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ

İnnemâ tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmâne bil gayb(gaybi), fe beşşirhu bi magfiretin ve ecrin kerîm(kerîmin).

Sen ancak o zikire/Kur´an´a uyan ve görmediği halde Rahman´dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele!
 


ذِكْر
[HyperLink1] 36:69     ذِكْرٌ     ƶikrun     bir öğüt
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغِي لَهُ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُبِينٌ

Ve mâ allemnâhuş şi’re ve mâ yenbagî leh(lehu), in huve illâ zikrun ve kur’ânun mubîn(mubînun).

Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz/layık olamaz da. Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kur´an´dan başka şey değildir;
 


ذِكْر
[HyperLink1] 37:3     ذِكْرًا     ƶikran     zikir
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًا

Fet tâliyâti zikrâ(zikran).

O Zikir okuyanlara,
 


ذِكْر
[HyperLink1] 37:168     ذِكْرًا     ƶikran     bir uyarı
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

لَوْ أَنَّ عِنْدَنَا ذِكْرًا مِنَ الْأَوَّلِينَ

Lev enne indenâ zikren minel evvelîn(evvelîne).

"Eğer katımızda öncekilere verilenlerden bir öğüt/bir düşündürücü olsaydı,
 


ذِكْر
[HyperLink1] 38:1     الذِّكْرِ     ƶ-ƶikri     şan, şeref
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ ص ۚ وَالْقُرْآنِ ذِي الذِّكْرِ

Sâd, vel kur’âni zîz zikr(zikri).

Sâd. Zikir/öğüt/uyarı dolu Kur´an´a yemin olsun ki,
 


ذِكْر
[HyperLink1] 38:8     ذِكْرِي     ƶikrī     benim Zikr’im-
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

أَأُنْزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِنْ بَيْنِنَا ۚ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِنْ ذِكْرِي ۖ بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِ

E unzile aleyhiz zikru min beyninâ, bel hum fî şekkin min zikrî, bel lemmâ yezûkû azâb(azâbi).

"Öğüt ve uyarı, içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar benim zikrimden/Kur´an´ımdan kuşkulandılar. Hayır, onlar benim azabımı henüz tatmadılar.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 38:8     الذِّكْرُ     ƶ-ƶikru     Zikr
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim    
    

أَأُنْزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِنْ بَيْنِنَا ۚ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِنْ ذِكْرِي ۖ بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِ

E unzile aleyhiz zikru min beyninâ, bel hum fî şekkin min zikrî, bel lemmâ yezûkû azâb(azâbi).

"Öğüt ve uyarı, içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar benim zikrimden/Kur´an´ımdan kuşkulandılar. Hayır, onlar benim azabımı henüz tatmadılar.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 38:32     ذِكْرِ     ƶikri     anmak-
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

فَقَالَ إِنِّي أَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَنْ ذِكْرِ رَبِّي حَتَّىٰ تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ

Fe kâle innî ahbebtu hubbel hayri an zikri rabbî, hattâ tevâret bil hıcâb(hıcâbi).

Dedi: "Servet sevgisini, Rabbimi anmak için benimsedim." Nihayet Güneş perde ardına çekildi.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 38:49     ذِكْرٌ     ƶikrun     bir hatırlamadır
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

هَٰذَا ذِكْرٌ ۚ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ

Hâzâ zikr(zikrun), ve inne lil muttekîne le husne meâb(meâbin).

Bir hatırlatmadır bu! Korunup sakınanlar için elbette güzel bir gelecek vardır.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 38:87     ذِكْرٌ     ƶikrun     öğüt(ten)
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ

İn huve illâ zikrun lil âlemîn(âlemîne).

Bu, âlemler için bir Zikir´den başka şey değildir.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 39:22     ذِكْرِ     ƶikri     anmağa
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

أَفَمَنْ شَرَحَ اللَّهُ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ فَهُوَ عَلَىٰ نُورٍ مِنْ رَبِّهِ ۚ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللَّهِ ۚ أُولَٰئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ

E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).

Allah´ın, göğsünü İslam´a açtığı kimse, Rabbinden bir ışık üzerinde olmaz mı? Allah´ın Zikri´ne/Kur´an´a karşı kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte onlardır, açık sapıklık içindekiler.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 39:23     ذِكْرِ     ƶikri     zikrine
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَىٰ ذِكْرِ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ

Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).

Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de kalpleri, Allah´ın Zikri/Kur´an´ı karşısında yumuşar. Bu, Allah´ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini/dileyeni hidayete erdirir. Allah´ın saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 41:41     بِالذِّكْرِ     biƶ-ƶikri     Zikr’i (Kur’an’ı)
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالذِّكْرِ لَمَّا جَاءَهُمْ ۖ وَإِنَّهُ لَكِتَابٌ عَزِيزٌ

İnnellezîne keferû biz zikri lemmâ câehum, ve innehu le kitâbun azîz(azîzun).

Onlar, o zikiri/Kur´an´ı kendilerine geldiğinde inkâr ettiler. Halbuki o, eşsiz yücelikte bir Kitap´tır.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 43:5     الذِّكْرَ     ƶ-ƶikra     uyarmaktan
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim    
    

أَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَنْ كُنْتُمْ قَوْمًا مُسْرِفِينَ

E fe nadribu ankumuz zikre safhan en kuntum kavmen musrifîn(musrifîne).

Siz, haddi aşanlardan/zulme sapanlardan oluşan bir toplumsunuz diye, o zikri/Kur´an´ı sizden uzak mı tutalım?
 


ذِكْر
[HyperLink1] 43:36     ذِكْرِ     ƶikri     zikri-
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ

Ve men ya’şu an zikrir rahmâni nukayyıd lehu şeytânen fe huve lehu karîn(karînun).

Kim Rahman´ın Zikri´ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 43:44     لَذِكْرٌ     leƶikrun     bir Zikir’dir
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَ ۖ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ

Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik(kavmike), ve sevfe tus’elûn(tus’elûne).

Gerçek şu: Bu Kur´an sana ve toplumuna elbetteki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 53:29     ذِكْرِنَا     ƶikrinā     bizi anmak-
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

فَأَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلَّىٰ عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا

Fe a´rıd an men tevellâ an zikrinâ ve lem yurid illel hayâted dunyâ.

Bizim zikrimizden/Kur´an´ımızdan yüz çeviren ve iğreti dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseden, sen de yüz çevir.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 54:17     لِلذِّكْرِ     liƶƶikri     öğüt almak için
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

Ve lekad yessernel kur’âne lîz zikri fe hel min muddekir(muddekirin).

Yemin olsun ki, biz, Kur´an´ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!
 


ذِكْر
[HyperLink1] 54:22     لِلذِّكْرِ     liƶƶikri     öğüt almak için
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

Ve lekad yessernel kur’âne lîz zikri fe hel min muddekir(muddekirin).

Yemin olsun ki, biz, Kur´an´ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?
 


ذِكْر
[HyperLink1] 54:25     الذِّكْرُ     ƶ-ƶikru     Zikir
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim    
    

أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ

E ulkıyez zikru aleyhi min beyninâ bel huve kezzâbun eşir(eşirun).

"Aramızdan öğüt ona mı verildi? Hayır, o yalancı küstahın biridir."
 


ذِكْر
[HyperLink1] 54:32     لِلذِّكْرِ     liƶƶikri     öğüt almak için
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

Ve lekad yessernel kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin).

Yemin olsun ki, biz, Kur´an´ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!
 


ذِكْر
[HyperLink1] 54:40     لِلذِّكْرِ     liƶƶikri     öğüt almak için
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

Ve lekad yessernel kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin).

Yemin olsun ki, biz, Kur´an´ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!
 


ذِكْر
[HyperLink1] 57:16     لِذِكْرِ     liƶikri     zikrine
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ ۖ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ

E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).

İnananlar için hâlâ vakti gelmedi mi ki, kalpleri Allah´ın zikri/Kur´an´ı ve Hak´tan inen için ürpersin de daha önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmiş de kalpleri kaskatı kesilmiş kimseler gibi olmasınlar. Onların çoğu yoldan çıkmıştır.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 58:19     ذِكْرَ     ƶikra     anmayı
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim    
    

اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَأَنْسَاهُمْ ذِكْرَ اللَّهِ ۚ أُولَٰئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ ۚ أَلَا إِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ

İstahveze aleyhimuş şeytânu fe ensâhum zikrallâh(zikrallâhi), ulâike hizbuş şeytân(şeytâni), elâ inne hizbeşşeytâni humul hâsirûn(hâsirûne).

Şeytan onları kuşattı da Allah´ın zikrini/Kur´an´ını onlara unutturdu. İşte bunlar şeytanın hizbidir. Dikkat edin! Şeytanın hizbi hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 62:9     ذِكْرِ     ƶikri     anmağa
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِيَ لِلصَّلَاةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَىٰ ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ۚ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ nûdiye lis salâti min yevmil cumuati fes’av ilâ zikrillâhi ve zerûl bey’a, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).

Ey inananlar! Cuma günü, namaz için çağrı yapıldığında, Allah´ı anmaya/Allah´ın Zikri´ne koşun! Alışverişi bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 63:9     ذِكْرِ     ƶikri     anmak-
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ ۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tulhikum emvâlukum ve lâ evlâdukum an zikrillâh(zikrillâhi), ve men yef´al zâlike fe ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).

Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız, sizi, Allah´ı anmaktan/Allah´ın zikri olan Kur´an´dan alıkoymasın! Böyle bir şey yapanlar, hüsrana uğramışların ta kendileridir.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 65:10     ذِكْرًا     ƶikran     bir uyarı
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ الَّذِينَ آمَنُوا ۚ قَدْ أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكُمْ ذِكْرًا

E addallâhu lehum azâben şedîden fettekûllâhe yâ ulîl elbâb(elbâbi), ellezîne âmenû, kad enzelallâhu ileykum zikrâ(zikren).

Allah onlar için şiddetli bir azap hazırladı. Artık Allah´tan korkun, ey iman etmiş akıl ve gönül sahipleri! Allah size bir Zikir/bir uyarıcı/bir düşündürücü indirmiştir.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 68:51     الذِّكْرَ     ƶ-ƶikra     Zikr(Kur’an)’ı
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِنْ يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ

Ve in yekâdullezîne keferû le yuzlikûneke bi ebsârihim lemmâ semîûz zikra ve yekûlûne innehu le mecnûn(mecnûnun).

O küfre sapanlar, Zikir´i/Kur´an´ı işittiklerinde az kalsın gözleriyle seni devireceklerdi. "Bu tam bir cinlidir." diyorlardı.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 68:52     ذِكْرٌ     ƶikrun     uyarıdan
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ

Ve mâ huve illâ zikrun lil âlemîn(âlemîne).

Oysaki o Zikir/Kur´an âlemler için bir öğütten başka şey değildir.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 72:17     ذِكْرِ     ƶikri     anmak-
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mecrûr İsim    
    

لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ ۚ وَمَنْ يُعْرِضْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِ يَسْلُكْهُ عَذَابًا صَعَدًا

Li neftinehum fîh(fîhi), ve men yu’rıd an zikri rabbihî yeslukhu azâben saadâ(saaden).

Ki onları, onun içinde imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden/Kur´an´dan yüz çevirirse Rabbi onu, gittikçe yükselen bir azaba sokar.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 77:5     ذِكْرًا     ƶikran     öğüt
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًا

Fel mulkıyâti zikrâ(zikren).

Öğüt ulaştıranlara/Kur´an´ı ulaştıranlara,
 


ذِكْر
[HyperLink1] 81:27     ذِكْرٌ     ƶikrun     öğüttür
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ

İn huve illâ zikrun lil âlemîn(âlemîne).

O, âlemlere bir öğütten başka şey değildir.
 


ذِكْر
[HyperLink1] 94:4     ذِكْرَكَ     ƶikrake     şanını
 
İsim       İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim    
    

وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ

Ve refa’nâ leke zikrek(zikreke).

Ve yüceltmedik mi senin şanını!
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 6:68     الذِّكْرَىٰ     ƶ-ƶikrā     hatırladıktan
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

وَإِذَا رَأَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِي آيَاتِنَا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتَّىٰ يَخُوضُوا فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ ۚ وَإِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرَىٰ مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Ve izâ reeytellezîne yahûdûne fî âyâtinâ fe a’rıd anhum hattâ yahûdû fî hadîsin gayrih(gayrihî), ve immâ yunsiyennekeş şeytânu fe lâ tak’ud ba’dez zikrâ meal kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Ayetlerimiz hakkında lakırdıya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze dalıncaya değin onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra o zalimler topluluğu ile oturma.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 6:69     ذِكْرَىٰ     ƶikrā     bir hatırlatmak lazımdır
 
İsim         Dişil    Mansûb İsim    
    

وَمَا عَلَى الَّذِينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَلَٰكِنْ ذِكْرَىٰ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ

Ve mâ alellezîne yettekûne min hısâbihim min şey’in ve lâkin zikrâ leallehum yettekûn(yettekûne).

Allah´tan korkanlara onların hesabından bir şey yoktur ama yine de bir hatırlatma olmalı. Belki sakınırlar.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 6:90     ذِكْرَىٰ     ƶikrā     bir öğüttür
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

أُولَٰئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ ۖ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ ۗ قُلْ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا ۖ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرَىٰ لِلْعَالَمِينَ

Ulâikellezîne hedallâhu, fe bi hudâyuhumuktedih, kul lâ es’elukum aleyhi ecrâ(ecren), in huve illâ zikrâ lil âlemîn(âlemîne).

İşte böyleleri, Allah´ın yol gösterdiği kimselerdir. Sen de onların yolunu izle ve şöyle söyle: "Ben şu yaptığıma karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O sadece âlemlere bir öğüttür."
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 7:2     وَذِكْرَىٰ     ve ƶikrā     ve öğüt (vermen)
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

كِتَابٌ أُنْزِلَ إِلَيْكَ فَلَا يَكُنْ فِي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ لِتُنْذِرَ بِهِ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ

Kitâbun unzile ileyke fe lâ yekun fî sadrike haracun minhu litunzire bihî ve zikrâ lil mu’minîn(mu’minîne).

Bir kitaptır bu; sana indirildi, onunla uyarıda bulunasın diye ve inananlar için bir öğüt ve düşündürme olarak... O halde, bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 11:114     ذِكْرَىٰ     ƶikrā     bir öğüttür
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ ۚ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ۚ ذَٰلِكَ ذِكْرَىٰ لِلذَّاكِرِينَ

Ve ekımis salâte tarafeyin nehâri ve zulefen minel leyl(leyli), innel hasenâti yuzhibnes seyyiât(seyyiâti), zâlike zikrâ liz zâkirîn(zâkirîne).

Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namaz kıl! Güzellikler kötülükleri silip süpürür. İşte bu, Allah´ı ananlara bir öğüttür.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 11:120     وَذِكْرَىٰ     ve ƶikrā     ve bir uyarı
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

وَكُلًّا نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ ۚ وَجَاءَكَ فِي هَٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ

Ve kullen nakussu aleyke min enbâir rusuli mâ nusebbitu bihî fuâdek(fuâdeke) ve câeke fî hâzihil hakku ve mev’ızatun ve zikrâ lil muminîn(muminîne).

Resullerin haberlerinden, kendisiyle kalbini destekleyip sağlamlaştıracağımız her şeyi sana anlatıyoruz. Bunun içinde sana hak gelmiştir. Bunda, inananlar için bir öğüt ve hatırlatma da vardır.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 21:84     وَذِكْرَىٰ     ve ƶikrā     ve bir öğüt olarak
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِنْ ضُرٍّ ۖ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَذِكْرَىٰ لِلْعَابِدِينَ

Festecebnâ lehu fe keşefnâ mâ bihî min durrin ve âteynâhu ehlehu ve mislehum meahum rahmeten min ındinâ ve zikrâ lil âbidîn(âbidîne).

Hemen cevap verdik ona, kendisindeki derdi kaldırdık. Tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatırlatma olarak, ona ailesini ve beraberinde benzerlerini de verdik.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 26:209     ذِكْرَىٰ     ƶikrā     uyarırlardı
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ

Zikrâ, ve mâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne).

Uyarı/hatırlatma olacak! Biz zalimler değiliz.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 29:51     وَذِكْرَىٰ     ve ƶikrā     ve öğüt
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنَّا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَىٰ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

E ve lem yekfihim ennâ enzelnâ aleykel kitâbe yutlâ aleyhim, inne fî zâlike le rahmeten ve zikrâ li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 38:43     وَذِكْرَىٰ     ve ƶikrā     ve bir ibret olarak
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

وَوَهَبْنَا لَهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنَّا وَذِكْرَىٰ لِأُولِي الْأَلْبَابِ

Ve vehebnâ lehû ehlehu ve mislehum meahum rahmeten minnâ ve zikrâ li ûlîl elbâb(elbâbi).

Ona bizden bir rahmet ve özü temizlere bir hatırlatma olarak, ailesini ve beraberlerinde, benzerlerini bağışladık.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 38:46     ذِكْرَى     ƶikrā     düşüncesiyle
 
İsim         Dişil    Mansûb İsim    
    

إِنَّا أَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِ

İnnâ ahlasnâhum bi hâlisatin zikred dâr(dâri).

Biz onları, yurdu düşünme özellikleriyle yücelen tertemiz kullar yaptık.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 39:21     لَذِكْرَىٰ     leƶikrā     bir ibret
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَلَكَهُ يَنَابِيعَ فِي الْأَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَامًا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَذِكْرَىٰ لِأُولِي الْأَلْبَابِ

E lem tere ennallâhe enzele mines semâi mâen fe selekehu yenâbîa fîl ardı summe yuhricu bihî zer’an muhtelifen elvânuhu summe yehîcu fe terâhu musferran summe yec’aluhu hutâmâ(hutâmen), inne fî zâlike le zikrâ li ulîl elbâb(elbâbi).

Görmedin mi, Allah gökten bir su indirdi de onu toprak içindeki kaynaklara ulaştırdı. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. Sonra ekin kurur da sen onu sararmış görürsün. Sonra da onu kuru ufantı haline getirir. İşte bunda, akıl ve gönül sahipleri için mutlak bir ibret var.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 40:54     وَذِكْرَىٰ     ve ƶikrā     ve öğüttür
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

هُدًى وَذِكْرَىٰ لِأُولِي الْأَلْبَابِ

Huden ve zikrâ li ulîl elbâb(elbâbi).

Akıl ve gönül sahipleri için bir yol gösterici, bir hatırlatıcıdır o.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 44:13     الذِّكْرَىٰ     ƶ-ƶikrā     öğüt almak
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

أَنَّىٰ لَهُمُ الذِّكْرَىٰ وَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مُبِينٌ

Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).

Nerede onlarda öğüt almak? Yemin olsun, delillerle açıklayan bir resul gelmişti onlara.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 47:18     ذِكْرَاهُمْ     ƶikrāhum     öğüt almaları
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

فَهَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً ۖ فَقَدْ جَاءَ أَشْرَاطُهَا ۚ فَأَنَّىٰ لَهُمْ إِذَا جَاءَتْهُمْ ذِكْرَاهُمْ

Fe hel yenzurûne illes sâate en te’tiyehum bagteh(bagteten), fe kad câe eşrâtuhâ, fe ennâ lehum izâ câethum zikrâhum.

Kıyametin ansızın tepelerine inmesinden başka neyi bekliyorlar? Onun belirtileri zaten gelmiştir. O onlara gelip çatınca, ibret almaları neye yarar?!
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 50:8     وَذِكْرَىٰ     ve ƶikrā     ve ibrettir
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

تَبْصِرَةً وَذِكْرَىٰ لِكُلِّ عَبْدٍ مُنِيبٍ

Tebsıraten ve zikrâ li kulli abdin munîbin.

İbretle bakılası, gönüller açıcı şeyler olarak; hakka yönelen her kula öğüt olarak.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 50:37     لَذِكْرَىٰ     leƶikrā     bir öğüt
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَذِكْرَىٰ لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ

İnne fî zâlike le zikrâ li men kâne lehu kalbun ev elkâs sem’a ve huve şehîdun.

Hiç kuşkusuz, bunda, kalbi olan yahut tam bir tanık olarak kulak veren için mutlak bir öğüt vardır.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 51:55     الذِّكْرَىٰ     ƶ-ƶikrā     hatırlatmak
 
İsim         Dişil    Mansûb İsim    
    

وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَىٰ تَنْفَعُ الْمُؤْمِنِينَ

Ve zekkir fe innez zikrâ tenfeul mû’minîn(mû’minîne).

Hatırlat/öğüt ver; çünkü hatırlatıp öğüt vermek müminlere yarar sağlar.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 74:31     ذِكْرَىٰ     ƶikrā     bir uyarı(dan)
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

وَمَا جَعَلْنَا أَصْحَابَ النَّارِ إِلَّا مَلَائِكَةً ۙ وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ إِلَّا فِتْنَةً لِلَّذِينَ كَفَرُوا لِيَسْتَيْقِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذِينَ آمَنُوا إِيمَانًا ۙ وَلَا يَرْتَابَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَ ۙ وَلِيَقُولَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَٰذَا مَثَلًا ۚ كَذَٰلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ ۚ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ ۚ وَمَا هِيَ إِلَّا ذِكْرَىٰ لِلْبَشَرِ

Ve mâ cealnâ ashâben nâri illâ melâiketen ve mâ cealnâ ıddetehum illâ fitneten lillezîne keferû li yesteykınellezîne ûtûl kitâbe ve yezdâdellezîne âmenû îmânen ve lâ yertâbellezîne ûtûl kitâbe vel mu’minûne, ve li yekûlellezîne fî kulûbihim maradun vel kâfirûne mâzâ erâdallâhu bi hâzâ meselâ(meselen), kezâlike yudıllullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ(yeşâu), ve mâ ya’lemu cunûde rabbike illâ hû(huve), ve mâ hiye illâ zikrâ lil beşer(beşeri).

Biz, cehennem yârânını hep melekler yaptık. Ve biz, onların sayılarını da küfre sapanlar için bir imtihandan başka şey yapmadık. Ta ki, kendilerine kitap verilenler iyice ve apaçık bilsinler. İman etmiş olanların imanı artsın. Kendilerine kitap verilmiş olanlarla iman sahipleri kuşkuya düşmesin. Kalplerinde hastalık olanlarla küfre sapmış bulunanlar da; "Allah bununla neyi örneklendirmek istiyor?" desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini/dileyeni saptırır, dilediğini/dileyeni de doğruya ve güzele kılavuzlar. Rabbinin ordularını ancak O bilir. Bu, insan için bir öğüt verici ve düşündürücüden başka şey değildir.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 79:43     ذِكْرَاهَا     ƶikrāhā     onun söyleyesin
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

فِيمَ أَنْتَ مِنْ ذِكْرَاهَا

Fîme ente min zikrâhâ.

Nerede sende, onu hatırlatacak şey!
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 80:4     الذِّكْرَىٰ     ƶ-ƶikrā     öğüt
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَىٰ

Ev yezzekkeru fe tenfeahuz zikrâ.

Belki de düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak.
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 87:9     الذِّكْرَىٰ     ƶ-ƶikrā     hatırlatmak
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

فَذَكِّرْ إِنْ نَفَعَتِ الذِّكْرَىٰ

Fe zekkir in nefeatiz zikrâ.

Eğer hatırlatmak yarar sağlarsa hatırlat/öğüt ver!
 


ذِكْرَىٰ
[HyperLink1] 89:23     الذِّكْرَىٰ     ƶ-ƶikrā     anlamanın
 
İsim         Dişil    Merfû` İsim    
    

وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ ۚ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ وَأَنَّىٰ لَهُ الذِّكْرَىٰ

Ve cîe yevmeizin bi cehenneme yevmeizin yetezekkerul insânu ve ennâ lehuz zikrâ.

O gün cehennem de getirilir. İşte o gün düşünüp anlar insan. Ama düşünüp hatırlamanın ona ne yararı var!
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 2:282     فَتُذَكِّرَ     fetuƶekkira     hatırlatması için
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُ ۚ وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ ۚ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللَّهُ ۚ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللَّهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا ۚ فَإِنْ كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لَا يَسْتَطِيعُ أَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ ۚ وَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْ ۖ فَإِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاءِ أَنْ تَضِلَّ إِحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الْأُخْرَىٰ ۚ وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَاءُ إِذَا مَا دُعُوا ۚ وَلَا تَسْأَمُوا أَنْ تَكْتُبُوهُ صَغِيرًا أَوْ كَبِيرًا إِلَىٰ أَجَلِهِ ۚ ذَٰلِكُمْ أَقْسَطُ عِنْدَ اللَّهِ وَأَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَىٰ أَلَّا تَرْتَابُوا ۖ إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلَّا تَكْتُبُوهَا ۗ وَأَشْهِدُوا إِذَا تَبَايَعْتُمْ ۚ وَلَا يُضَارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَهِيدٌ ۚ وَإِنْ تَفْعَلُوا فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ وَيُعَلِّمُكُمُ اللَّهُ ۗ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûh(fektubûhu), velyektub beynekum kâtibun bil adl(adli), ve lâ ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu felyektub, velyumlilillezî aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â(şey’en), fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daîfen ev lâ yestatîu en yumille huve felyumlil veliyyuhu bil adl(adli), vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mineş şuhedâi en tedılle ıhdâhumâ fe tuzekkire ıhdâhumâl uhrâ ve lâ ye’beş şuhedâu izâ mâ duû, ve lâ tes’emû en tektubûhu sagîran ev kebîran ilâ ecelih(ecelihî), zâlikum aksatu indallâhi ve akvemu liş şehâdeti ve ednâ ellâ tertâbû illâ en tekûne ticâreten hâdıraten tudîrûnehâ beynekum fe leyse aleykum cunâhun ellâ tektubûhâ ve eşhidû izâ tebâya’tum, ve lâ yudârra kâtibun ve lâ şehîd(şehîdun), ve in tef’alû fe innehu fusûkun bikum, vettekûllâh(vettekûllâhe), ve yuallimukumullâh(yuallimukumullâhu), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).

Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah´ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda geçirtsin ve Rabb´inden korksun da borcundan hiç bir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf, çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu, kadınlardan biri şaşırırsa / unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir. Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar. Küçük veya büyük, borcu, süresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında adalete daha yakın, tanıklık için daha sağlam, kuşkuya düşmemeniz için daha elverişlidir. Ancak aranızda döndürüp durduğunuz tamamen peşin bir ticaret söz konusu ise onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Karşılıklı alışveriş yaptığınızda da tanık bulundurun. Yazıcıya da tanığa da zarar verilmesin. Böyle bir şey yaparsanız bu, kendinize kötülük olur. Allah´tan korkun. Allah size öğretiyor. Allah, her şeyi en iyi biçimde bilendir.
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 5:13     ذُكِّرُوا     ƶukkirū     öğütlenen
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَبِمَا نَقْضِهِمْ مِيثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةً ۖ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهِ ۙ وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِهِ ۚ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلَىٰ خَائِنَةٍ مِنْهُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِنْهُمْ ۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ

Fe bimâ nakdihim mîsâkahum leannâhum ve cealnâ kulûbehum kâsiyet(kâsiyeten), yuharrifûnel kelime an mevâdııhî ve nesû hazzan mimmâ zukkirû bih(bihî), ve lâ tezâlu tettaliu alâ hâınetin minhum illâ kalîlen minhum fa’fu anhum vasfah innallâhe yuhıbbul muhsinîn(muhsinîne).

Sonunda, verdikleri mîsakı bozdukları için onları lanetledik de kalplerini kaskatı yaptık. Kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. İçlerinden çok azı hariç, sen onlardan hep hainlik görürsün. Bununla birlikte onları affet, ellerini tut. Çünkü Allah güzellik sergileyenleri sever.
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 5:14     ذُكِّرُوا     ƶukkirū     öğütlenen
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَمِنَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّا نَصَارَىٰ أَخَذْنَا مِيثَاقَهُمْ فَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِهِ فَأَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۚ وَسَوْفَ يُنَبِّئُهُمُ اللَّهُ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ

Ve minellezîne kâlû innâ nasârâ ehaznâ mîsâkahum fe nesû hazzan mimmâ zukkirû bihî fe agraynâ beynehumul adâvete vel bagdâe ilâ yevmil kıyâmeh(kıyâmeti) ve sevfe yunebbiuhumullâhu bimâ kânû yasnaûn(yasnaûne).

"Biz Hıristiyanlarız!" diyenlerden de mîsaklarını almıştık. Onlar da öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. Bu yüzden, aralarına kıyamete değin düşmanlık ve şiddetli nefret saldık. Sınaat/teknoloji olarak ürettikleri şeylerin ne olduğunu Allah onlara yakında haber verecektir.
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 6:44     ذُكِّرُوا     ƶukkirū     yapılan uyarıları
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّىٰ إِذَا فَرِحُوا بِمَا أُوتُوا أَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَإِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ

Fe lemmâ nesû mâ zukkirû bihî fetahnâ aleyhim ebvâbe kulli şey’(şey’in), hattâ izâ ferihû bimâ ûtû ehaznâhum bagteten fe izâhum mublisûn(mublisûne).

Öğütlenmeye çağırıldıkları şeyi unutunca, her şeyin kapılarını üzerlerine açıverdik. Nihayet, kendilerine verilenle sevinç şımarıklığına daldıkları bir sırada, ansızın onları yakaladık. Tüm ümitlerini bir anda yitirdiler.
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 6:70     وَذَكِّرْ     veƶekkir     ve öğüt ver
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَذَرِ الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَهُمْ لَعِبًا وَلَهْوًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا ۚ وَذَكِّرْ بِهِ أَنْ تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْ لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ وَإِنْ تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لَا يُؤْخَذْ مِنْهَا ۗ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ أُبْسِلُوا بِمَا كَسَبُوا ۖ لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ

Ve zerillezînettehazû dînehum leiben ve lehven ve garrethumul hayâtud dunyâ ve zekkir bihî en tubsele nefsun bimâ kesebet, leyse lehâ min dûnillâhi veliyyun ve lâ şefî’(şefîun), ve in ta’dil kulle adlin lâ yu’haz minhâ, ulâikellezîne ubsilû bimâ kesebû, lehum şarâbun min hamîmin ve azâbun elîmun bimâ kânû yekfurûn(yekfurûne).

Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kur´an ile şunu hatırlat: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığına teslim edilirse onun, Allah dışında ne bir dostu kalır ne de şefaatçısı. Her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez. İşte bunlar, kazandıklarına teslim edilmişlerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içki ve korkunç bir azap vardır.
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 7:165     ذُكِّرُوا     ƶukkirū     hatırlatılan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ أَنْجَيْنَا الَّذِينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّوءِ وَأَخَذْنَا الَّذِينَ ظَلَمُوا بِعَذَابٍ بَئِيسٍ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ

Fe lemmâ nesû mâ zukkirû bihî enceynellezîne yenhevne anis sûi ve ahaznellezîne zalemû bi azâbin beîsin bi mâ kânû yefsukûn(yefsukûne).

Kendilerine verilen öğüdü unuttuklarında, kötülükten alıkoyanları kurtarıp zulme sapanları, yoldan çıkmalarından ötürü, acı bir azapla yakalayıverdik.
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 14:5     وَذَكِّرْهُمْ     ve ƶekkirhum     ve onlara hatırlatması için
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا أَنْ أَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِأَيَّامِ اللَّهِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ

Ve le kad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ en ahric kavmeke minez zulumâti ilen nûri, ve zekkirhum bi eyyâmillâh(eyyâmillâhi), inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr(şekûrin).

Yemin olsun ki, biz Mûsa´yı, "Toplumunu karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah´ın günlerini hatırlatıp bellet!" diye ayetlerimizle gönderdik. Şu bir gerçek ki, bunda iyice sabreden, çokça şükreden herkes için sayısız ayetler vardır.
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 18:57     ذُكِّرَ     ƶukkira     hatırlatılan
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ فَأَعْرَضَ عَنْهَا وَنَسِيَ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ ۚ إِنَّا جَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَنْ يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا ۖ وَإِنْ تَدْعُهُمْ إِلَى الْهُدَىٰ فَلَنْ يَهْتَدُوا إِذًا أَبَدًا

Ve men azlemu mimmen zukkire bi âyâti rabbihî fe a’rada anhâ ve nesiye mâ kaddemet yedâh(yedâhu), innâ cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakren) ve in ted’uhum ilel hudâ fe len yehtedû izen ebedâ(ebeden).

Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldığı halde, onlardan yüz çeviren ve iki elinin hazırlayıp önden gönderdiği şeyleri unutandan daha zalim kim olabilir? Şu bir gerçek ki, biz onların kalpleri üzerine onu anlamamaları için kabuklar geçirdik, kulakları içine de ağırlıklar koyduk. Onları hidayete çağırsan da bu durumda hidayete asla ulaşamazlar.
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 25:73     ذُكِّرُوا     ƶukkirū     hatırlatıldığı
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَالَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا

Vellezîne izâ zukkirû bi âyâti rabbihim lem yahırrû aleyhâ summen ve umyânen(umyânen).

Rablerinin ayetleri kendilerine hatırlatıldığında, kör ve sağırlar gibi onlar üzerine kapanmazlar.
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 32:15     ذُكِّرُوا     ƶukkirū     öğüt verildiği
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّمَا يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا الَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّدًا وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ ۩

İnnemâ yu’minu bi âyâtinellezîne izâ zukkirû bihâ harrû succeden ve sebbehû bi hamdi rabbihim ve hum lâ yestekbirûn(yestekbirûne).

Bizim ayetlerimize o kimseler inanır ki, onlarla kendilerine öğüt verildiğinde, secdelere kapanırlar ve hiç böbürlenmeyerek Rablerine hamt ile tespih ederler.
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 32:22     ذُكِّرَ     ƶukkira     öğüt verilen
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ ثُمَّ أَعْرَضَ عَنْهَا ۚ إِنَّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ مُنْتَقِمُونَ

Ve men azlemu mimmen zukkire bi âyâti rabbihî summe a’rada anhâ, innâ minel mucrimîne muntekimûn(muntekimûne).

Rabbinin ayetleri kendilerine hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalim kim vardır? Suçlulardan mutlaka intikam alacağız biz!
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 36:19     ذُكِّرْتُمْ     ƶukkirtum     size öğüt verildiği-
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     2. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ ۚ أَئِنْ ذُكِّرْتُمْ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ

Kâlû tâirikum meakum, e in zukkirtum, bel entum kavmun musrifûn(musrifûne).

Dediler: "Uğursuzluk kuşunuz sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi bütün bunlar? Hayır, siz savurganlığa, aşırılığa sapmış bir topluluksunuz."
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 37:13     ذُكِّرُوا     ƶukkirū     öğüt verilse
 
Fiil  Tef’il Kalıbı  Edilgen     3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ

Ve izâ zukkirû lâ yezkurûn(yezkurûne).

Düşünüp taşınmaya çağrıldıklarında düşünmüyorlar.
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 50:45     فَذَكِّرْ     feƶekkir     öğüt ver
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ ۖ وَمَا أَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ ۖ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَنْ يَخَافُ وَعِيدِ

Nahnu a’lemu bi mâ yekûlûne ve mâ ente aleyhim bi cebbârin fe zekkir bil kur’âni men yehâfu vaîdi.

Biz onların neler söylediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onların üstüne bir zorba değilsin. O halde, benim tehdidimden korkanlara sadece Kur´an´la öğüt ver.
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 51:55     وَذَكِّرْ     ve ƶekkir     ama yine de hatırlat
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَىٰ تَنْفَعُ الْمُؤْمِنِينَ

Ve zekkir fe innez zikrâ tenfeul mû’minîn(mû’minîne).

Hatırlat/öğüt ver; çünkü hatırlatıp öğüt vermek müminlere yarar sağlar.
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 52:29     فَذَكِّرْ     feƶekkir     sen hatırlat
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَذَكِّرْ فَمَا أَنْتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ

Fe zekkir fe mâ ente bi ni’meti rabbike bi kâhinin ve lâ mecnûn (mecnûnin).

Artık hatırlat, öğüt ver! Rabbinin nimetine yemin olsun ki, sen ne kâhinsin ne de cin çarpmış.
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 87:9     فَذَكِّرْ     feƶekkir     o halde hatırlat öğüt ver
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَذَكِّرْ إِنْ نَفَعَتِ الذِّكْرَىٰ

Fe zekkir in nefeatiz zikrâ.

Eğer hatırlatmak yarar sağlarsa hatırlat/öğüt ver!
 


ذُكِّرَ
[HyperLink1] 88:21     فَذَكِّرْ     feƶekkir     öğüt ver
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنْتَ مُذَكِّرٌ

Fezekkir innemâ ente muzekkir(muzekkirun).

Artık uyar/düşündür! Çünkü sen bir uyarıcı/düşündürücüsün.
 


مُذَكِّر
[HyperLink1] 88:21     مُذَكِّرٌ     muƶekkirun     öğüt verensin
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنْتَ مُذَكِّرٌ

Fezekkir innemâ ente muzekkir(muzekkirun).

Artık uyar/düşündür! Çünkü sen bir uyarıcı/düşündürücüsün.
 


مَّذْكُور
[HyperLink1] 76:1     مَذْكُورًا     meƶkūran     anılan
 
Sıfat    Edilgen     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ هَلْ أَتَىٰ عَلَى الْإِنْسَانِ حِينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا

Hel etâ alel insâni hînun mined dehri lem yekun şey’en mezkûrâ(mezkûren).

İnsan üzerinden, henüz anılan bir şey olmadığı bir süre geçmedi mi zamandan?