أَقْسَمُ
5:53
أَقْسَمُوا
eḳsemū
yemin edenler
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
وَيَقُولُ الَّذِينَ آمَنُوا أَهَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ أَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ ۙ إِنَّهُمْ لَمَعَكُمْ ۚ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَأَصْبَحُوا خَاسِرِينَ
Ve yekûlullezîne âmenû e hâulâillezîne aksemû billâhi cehde eymânihim innehum le meakum habitat a’mâluhum fe asbahû hâsirîn(hâsirîne).
İman edenler derler ki: "Şunlar mıdır o tüm güçleriyle sizinle beraber olduklarına yemin edenler?" Bütün amelleri boşa çıkmıştır da hüsrana uğrayanlardan oluvermişlerdir.
|
أَقْسَمُ
5:106
فَيُقْسِمَانِ
fe yuḳsimāni
yemin etsinler
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, İkil
Şimdiki/Geniş Zaman
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ حِينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ أَوْ آخَرَانِ مِنْ غَيْرِكُمْ إِنْ أَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْأَرْضِ فَأَصَابَتْكُمْ مُصِيبَةُ الْمَوْتِ ۚ تَحْبِسُونَهُمَا مِنْ بَعْدِ الصَّلَاةِ فَيُقْسِمَانِ بِاللَّهِ إِنِ ارْتَبْتُمْ لَا نَشْتَرِي بِهِ ثَمَنًا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ ۙ وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللَّهِ إِنَّا إِذًا لَمِنَ الْآثِمِينَ
Yâ eyyuhellezîne âmenû şehâdetu beynikum izâ hadara ehadekumul mevtu hînel vasiyyetisnâni zevâ adlin minkum ev âharâni min gayrikum in entum darabtum fîl ardı fe esâbetkum musîbetul mevt(mevti) tahbisûnehumâ min ba’dis salâti fe yuksîmâni billâhi in irtebtum lâ neşterî bihî semenen ve lev kâne zâ kurbâ ve lâ nektumu şehâdetallâhi innâ izen le minel âsimîn(âsimîne).
Ey iman edenler! Herhangi birinize ölüm gelip çattığında, vasiyet zamanı aranızdaki tanıklık şöyle olsun: Kendinizden adalet sahibi iki kişi yahut yolculuk etmekte iken ölüm musibeti başınıza geldiyse sizin dışınızdan iki kişi. Bunları namazdan sonra alıkoyarsınız; kuşkulanırsanız şöyle yemin ederler: "Vallahi, yakınlarımız da olsa yeminimizi hiçbir ücret karşılığı satmayacağız, Allah´ın tanıklığını saklamayacağız. Çünkü böyle yaparsak mutlaka günahkârlardan oluruz."
|
أَقْسَمُ
5:107
فَيُقْسِمَانِ
fe yuḳsimāni
yemin ederler
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, İkil
Şimdiki/Geniş Zaman
فَإِنْ عُثِرَ عَلَىٰ أَنَّهُمَا اسْتَحَقَّا إِثْمًا فَآخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ الَّذِينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْأَوْلَيَانِ فَيُقْسِمَانِ بِاللَّهِ لَشَهَادَتُنَا أَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا وَمَا اعْتَدَيْنَا إِنَّا إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ
Fe in usire alâ ennehumâstehakkâ ismen fe âharâni yekûmâni makâmehumâ minellezînestehakka aleyhimul evleyâni fe yuksîmâni billâhi le şehâdetunâ ehakku min şehâdetihimâ ve ma’tedeynâ, innâ izen le minez zâlimîn(zâlimîne).
Eğer onların bir günah işledikleri kesinlikle anlaşılırsa o zaman, tercih edilmiş olan bu ikisinin yerine bunların aleyhinde bulundukları taraftan iki kişi geçerek şöyle yemin ederler: "Allah şahit olsun ki bizim tanıklığımız, onların tanıklığından daha doğrudur. Biz hiçbir haksızlık yapmadık. Aksi halde mutlaka zalimlerden olurduk."
|
أَقْسَمُ
6:109
وَأَقْسَمُوا
ve eḳsemū
ve yemin ettiler
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَاءَتْهُمْ آيَةٌ لَيُؤْمِنُنَّ بِهَا ۚ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِنْدَ اللَّهِ ۖ وَمَا يُشْعِرُكُمْ أَنَّهَا إِذَا جَاءَتْ لَا يُؤْمِنُونَ
Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in câethum âyetun le yu’minunne bih(bihâ), kul innemel ayâtu indallâhi ve mâ yuş’irukum ennehâ izâ câet lâ yu’minûn(yu’minûne).
Tüm yeminleriyle Allah´a yemin ettiler ki, eğer kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklar. Söyle onlara: "Mucizeler ancak Allah´ın katındadır." Mucize geldiğinde de iman etmeyeceklerini anlamıyor musunuz?
|
أَقْسَمُ
7:49
أَقْسَمْتُمْ
eḳsemtum
yemin ettiğiniz
Fiil
İf’al Kalıbı
2. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
أَهَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ أَقْسَمْتُمْ لَا يَنَالُهُمُ اللَّهُ بِرَحْمَةٍ ۚ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمْ وَلَا أَنْتُمْ تَحْزَنُونَ
E hâulâillezîne aksemtum lâ yenâluhumullâhu bi rahmeh(rahmetin) udhulûl cennete lâ havfun aleykum ve lâ entum tahzenûn(tahzenûne).
"Şunlar mıydı o, ´Allah kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyecek´ diye yemin ettikleriniz?" Ey cennetlikler! Siz de girin cennete. Ne bir korku var size ne de kederleneceksiniz.
|
أَقْسَمُ
14:44
أَقْسَمْتُمْ
eḳsemtum
yemininizi
Fiil
İf’al Kalıbı
2. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
وَأَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْتِيهِمُ الْعَذَابُ فَيَقُولُ الَّذِينَ ظَلَمُوا رَبَّنَا أَخِّرْنَا إِلَىٰ أَجَلٍ قَرِيبٍ نُجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِعِ الرُّسُلَ ۗ أَوَلَمْ تَكُونُوا أَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍ
Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da’veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin).
İnsanları, azabın kendilerine ulaşacağı gün konusunda uyar. O gün, zalimler şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar geri bırak da çağrına cevap verip resullere uyalım." Daha önce siz, kendiniz için çöküş ve bitiş yoktur diye yemin etmediniz mi?
|
أَقْسَمُ
16:38
وَأَقْسَمُوا
ve eḳsemū
ve yemin ettiler
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ ۙ لَا يَبْعَثُ اللَّهُ مَنْ يَمُوتُ ۚ بَلَىٰ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Ve aksemû billâhi cehde eymânihim lâ yeb’asullâhu men yemût(yemûtu), belâ va’den aleyhi hakkan ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Yeminlerinin tüm gücüyle, "Allah ölen kimseyi diriltmez" diye Allah´a yemin ettiler. Hayır, öyle değil. Öleni diriltmek O´nun üzerinde hak bir vaattır, fakat insanların çokları bilmezler.
|
أَقْسَمُ
24:53
وَأَقْسَمُوا
ve eḳsemū
ve yemin ettiler
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ أَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّ ۖ قُلْ لَا تُقْسِمُوا ۖ طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌ ۚ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in emertehum le yahrucunn(yahrucunne), kul lâ tuksimû, tâatun ma’rûfeh(ma’rûfetun), innellâhe habîrun bimâ ta’melûn(ta’melûne).
Yeminlerinin olanca gücüyle Allah´a ant içtiler ki, sen onlara emredersen mutlaka savaşa çıkacaklar. De ki: "Ant içmeyin! Örfe uygun bir itaat yeterli! Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır."
|
أَقْسَمُ
24:53
تُقْسِمُوا
tuḳsimū
yemin etmeyin
Fiil
İf’al Kalıbı
2. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ أَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّ ۖ قُلْ لَا تُقْسِمُوا ۖ طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌ ۚ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in emertehum le yahrucunn(yahrucunne), kul lâ tuksimû, tâatun ma’rûfeh(ma’rûfetun), innellâhe habîrun bimâ ta’melûn(ta’melûne).
Yeminlerinin olanca gücüyle Allah´a ant içtiler ki, sen onlara emredersen mutlaka savaşa çıkacaklar. De ki: "Ant içmeyin! Örfe uygun bir itaat yeterli! Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır."
|
أَقْسَمُ
30:55
يُقْسِمُ
yuḳsimu
yemin ederler
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ ۚ كَذَٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ
Ve yevme tekûmus sâatu yuksimul mucrimûne mâ lebisû gayra sâah(sâatin), kezâlike kânû yu’fekûn(yu’fekûne).
Saat gelip kıyamet koptuğu gün, günahkârlar dünyada bir saatten başka kalmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle çevriliyorlardı.
|
أَقْسَمُ
35:42
وَأَقْسَمُوا
ve eḳsemū
ve yemin ettiler
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَاءَهُمْ نَذِيرٌ لَيَكُونُنَّ أَهْدَىٰ مِنْ إِحْدَى الْأُمَمِ ۖ فَلَمَّا جَاءَهُمْ نَذِيرٌ مَا زَادَهُمْ إِلَّا نُفُورًا
Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in câehum nezîrun le yekûnunne ehdâ min ihdel umem(umemi), fe lemmâ câehum nezîrun mâ zâdehum illâ nufûrâ(nufûran).
Yeminlerinin tüm gücüyle Allah´a ant içmişlerdi ki, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerin herhangi birinden çok daha doğru bir gidiş üzere olacaklar. Fakat uyarıcı onlara gelince, bu onlara nefretle kaçıştan başka bir katkı sağlamadı.
|
أَقْسَمُ
56:75
أُقْسِمُ
uḳsimu
yemin ederim
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ
Fe lâ uksimu bi mevâkiin nucûm(nucûmi).
İş onların sandığı gibi değil! Yıldızların doğup batma, kayıp düşme noktalarına yemin ediyorum.
|
أَقْسَمُ
68:17
أَقْسَمُوا
eḳsemū
onlar yemin etmişlerdi
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Geçmiş Zaman
إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ
İnnâ belevnâhum ke mâ belevnâ ashâbel cenneh(cenneti), iz aksemûle yasri munnehâ musbihîn(musbihîne).
Biz onları, o bahçe sahiplerini belalandırdığımız gibi belalandırdık. Hani, onlar sabaha çıktıklarında, bahçeyi mutlaka kesip biçeceklerine yemin etmişlerdi.
|
أَقْسَمُ
69:38
أُقْسِمُ
uḳsimu
yemin ederim
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
فَلَا أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ
Fe lâ uksımu bima tubsırûn(tubsırûne).
Hayır, sandıkları gibi değil! Yemin ederim gördüklerinize,
|
أَقْسَمُ
70:40
أُقْسِمُ
uḳsimu
yemin ederim ki
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ
Fe lâ uksimu bi rabbil meşârikı vel megâribi innâ le kâdirûn(kâdirûne).
İş onların sandığı gibi değil! Doğuların ve batıların Rabbine yemin olsun ki, biz gerçekten gücü yetenleriz;
|
أَقْسَمُ
75:1
أُقْسِمُ
uḳsimu
and içerim
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ لَا أُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيَامَةِ
Lâ uksimu bi yevmil kıyâmeh(kıyâmeti).
Hayır, öyle değil!
|
أَقْسَمُ
75:2
أُقْسِمُ
uḳsimu
and içerim
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلَا أُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ
Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
Öyle değil! Kendisini ısrarla kınayan benliğe de yemin ederim.
|
أَقْسَمُ
81:15
أُقْسِمُ
uḳsimu
yemin ederim
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
فَلَا أُقْسِمُ بِالْخُنَّسِ
Fe lâ uksimu bil hunnes(hunnesi).
Hayır, iş onların sandığı gibi değil! Yemin olsun o sinip gizlenenlere,
|
أَقْسَمُ
84:16
أُقْسِمُ
uḳsimu
and içerim
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
فَلَا أُقْسِمُ بِالشَّفَقِ
Fe lâ uksimu biş şefak(şefakı).
İş, sandıkları gibi değil! Yemin ederim akşamın kızıllığına,
|
أَقْسَمُ
90:1
أُقْسِمُ
uḳsimu
and içerim
Fiil
İf’al Kalıbı
1. şahıs, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ لَا أُقْسِمُ بِهَٰذَا الْبَلَدِ
Lâ uksimu bi hâzel beled(beledi).
Yemin ederim bu kente ki, iş onların sandığı gibi değildir!
|
تَسْتَقْسِمُ
5:3
تَسْتَقْسِمُوا
testeḳsimū
ve kısmet (şans) aramanız
Fiil
İstif’al Kalıbı
2. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْأَزْلَامِ ۚ ذَٰلِكُمْ فِسْقٌ ۗ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ دِينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ ۚ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِإِثْمٍ ۙ فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
Hurrimet aleykumul meytetu veddemu ve lahmul hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî vel munhanikatu vel mevkûzetu vel mutereddiyetu ven natîhatu ve mâ ekeles sebuu illâ mâ zekkeytum ve mâ zubiha alen nusubi ve en testaksimû bil ezlâm(ezlâmi), zâlikum fisk(fiskun), elyevme yeisellezîne keferû min dînikum fe lâ tahşevhum vahşevn(vahşevni) el yevme ekmeltu lekum dînekum ve etmemtu aleykum ni’metî ve radîtu lekumul islâme dînâ(dînen) fe menidturra fî mahmasatin gayra mutecânifin li ismin fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Şunlar size haram kılınmıştır: Boğazlanmayarak ölmüş hayvanın eti, kan, domuz eti, üzerine Allah´tan başkasının adı anılmış, boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş, canı üzerineyken yetişip kestikleriniz müstesna olmak üzere canavar tarafından yırtılmış ve dikili adak taşları üzerinde boğazlanmış hayvanlar ve bir de fal oklarıyla kısmet paylaşmanız... Bütün bunlar birer sapıştır. Küfre batmış olanlar bugün dininizden ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam´ı/Allah´a teslim olmayı seçtim. Şu da var ki, her kim ciddi bir açlıkla yüz yüze gelir de günaha kaçmak maksadı olmaksızın onlardan yemek zorunda kalırsa, elbette Allah Gafûr ve Rahîm´dir.
|
تَقَاسَمُ
27:49
تَقَاسَمُوا
teḳāsemū
and içerek
Fiil
Tefâ’ul Kalıbı
2. şahıs, Eril, Çoğul
Emir Kipi
قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ
Kâlû tekâsemû billâhi le nubeyyitennehu ve ehlehu summe le nekûlenne li veliyyihî mâ şehidnâ mehlike ehlihî ve innâ le sâdikûn(sâdikûne).
Allah adına yeminleşerek şöyle dediler: "Ona ve ailesine bir gece baskını yapalım, sonra da velisine şöyle diyelim: Biz onların ailesinin öldürülüşüne tanık olmadık. Vallahi, doğru söyleyenleriz."
|
قَاسَمَ
7:21
وَقَاسَمَهُمَا
ve ḳāsemehumā
ve onlara yemin etti
Fiil
Mufa’ale Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
وَقَاسَمَهُمَا إِنِّي لَكُمَا لَمِنَ النَّاصِحِينَ
Ve kâsemehumâ innî lekumâ le minen nâsıhîn(nâsıhîne).
Ve onlara, "ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti.
|
قَسَم
56:76
لَقَسَمٌ
leḳasemun
bir yemindir
İsim
Eril
Merfû` İsim
Belirsiz
وَإِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ
Ve innehu le kasemun lev ta’lemûne azîm(azîmun).
Ve eğer bilirseniz, gerçekten büyük bir yemindir bu.
|
قَسَم
89:5
قَسَمٌ
ḳasemun
bir yemin
İsim
Eril
Merfû` İsim
Belirsiz
هَلْ فِي ذَٰلِكَ قَسَمٌ لِذِي حِجْرٍ
Hel fî zâlike kasemun lizî hicr(hicrin).
Nasıl, bunlarda akıl sahibi için bir yemin var mı?
|
قَسَمْ
43:32
يَقْسِمُونَ
yeḳsimūne
bölüştürüyorlar
Fiil
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَ ۚ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا سُخْرِيًّا ۗ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ
E hum yaksimûne rahmete rabbik(rabbike), nahnu kasemnâ beynehum maîşetehum fîl hayâtid dunyâve refa’nâ ba’dahum fevka ba’dın derecâtin li yettehıze ba’duhum ba’dan suhriyyâ(suhriyyen), ve rahmetu rabbike hayrun mimmâ yecmaûn(yecmaûne).
Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Ve onların kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısını tutup çalıştırsın. Rabbinin rahmeti, onların derleyip topladıklarından daha hayırlıdır.
|
قَسَمْ
43:32
قَسَمْنَا
ḳasemnā
taksim ettik
Fiil
1. şahıs, Çoğul
Geçmiş Zaman
أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَ ۚ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا سُخْرِيًّا ۗ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ
E hum yaksimûne rahmete rabbik(rabbike), nahnu kasemnâ beynehum maîşetehum fîl hayâtid dunyâve refa’nâ ba’dahum fevka ba’dın derecâtin li yettehıze ba’duhum ba’dan suhriyyâ(suhriyyen), ve rahmetu rabbike hayrun mimmâ yecmaûn(yecmaûne).
Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Ve onların kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısını tutup çalıştırsın. Rabbinin rahmeti, onların derleyip topladıklarından daha hayırlıdır.
|
قِسْمَة
4:8
الْقِسْمَةَ
l-ḳismete
(miras) taksim(in)de
İsim
Dişil
Mansûb İsim
وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُولُو الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا
Ve izâ hadaral kısmete ulûl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkînu ferzukûhum minhu ve kûlû lehum kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen).
Mirasın paylaştırılmasında hısım-akraba, yetimler, yoksul ve çaresizler de hazır bulunurlarsa, ondan onları da rızıklandırın ve onlara güzel ve hoş bir söz de söyleyin.
|
قِسْمَة
53:22
قِسْمَةٌ
ḳismetun
bir taksimdir
İsim
Dişil
Merfû` İsim
Belirsiz
تِلْكَ إِذًا قِسْمَةٌ ضِيزَىٰ
Tilke izen kısmetun dîzâ.
İşte bu, insafsız bir bölüştürme.
|
قِسْمَة
54:28
قِسْمَةٌ
ḳismetun
paylaştırılacağını
İsim
Dişil
Merfû` İsim
Belirsiz
وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ ۖ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ
Ve nebbi’hum ennel mâe kısmetun beynehum, kullu şirbin muhtedar(muhtedarun).
Suyun, aralarında bölüştürüleceğini onlara bildir. Her su alış/içiş nöbetledir/içilecek her miktar hazırlanmıştır.
|
مُقْتَسِمِين
15:90
الْمُقْتَسِمِينَ
l-muḳtesimīne
kısımlara ayıranlara
İsim
İfti’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
كَمَا أَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِمِينَ
Ke mâ enzelnâ alel muktesimîn(muktesimîne).
Aynı şekilde, o bölücülere/yemin edip duranlara da beyyineler indirmiştik.
|
مُقَسِّمَٰت
51:4
فَالْمُقَسِّمَاتِ
felmuḳassimāti
taksim edenlere andolsun
İsim
Tef’il Kalıbı
Etken
Dişil, Çoğul
Mecrûr İsim
فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا
Fel mukassimâti.
O iş ve oluşu bölüştürenlere yemin olsun ki,
|
مَّقْسُوم
15:44
مَقْسُومٌ
meḳsūmun
ayrılmıştır
İsim
Edilgen
Eril
Merfû` İsim
Belirsiz
لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ
Lehâ seb’atu ebvâb(ebvâbin), likulli bâbin minhum cuz’un maksûm(maksûmun).
Yedi kapısı vardır onun. Her kapıya onlardan bir bölük ayrılmıştır.
|