KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Ra-Ayn-Ye      ر ع ي 

gütmek, çobanlık etmek, otlatmak, beslemek, dikkatle gözlemlemek, bakmak, gözetmek, emir tutmak, kurala uymak, yönelmek, yönetmek, dikkat etmek. Sürüleri besleyen, çoban.

riayetun - riayet, uyma, yerine getirme, gözetim
mera - mera, otlak
rea - gözlemlemek, saygı duymak, bakmak, dinlemek, kulak vermek.

Türkçe’ye girmiş türevler: riayet, mera, meri, raiyet (reaya)

Aram rāˁyā רעיא çoban

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 10 kez geçiyor.

Gövde(ler)

1 kez رِّعَاء
2 kez رَعَ
1 kez رِعَايَت
2 kez رَٰعِ
2 kez رَٰعُون
2 kez مَرْعَىٰ

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


رِّعَاء
[HyperLink1] 28:23     الرِّعَاءُ     r-riǎā'u     çobanlar
 
İsim  Mufa’ale Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Merfû` İsim    
    

وَلَمَّا وَرَدَ مَاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَ وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَأَتَيْنِ تَذُودَانِ ۖ قَالَ مَا خَطْبُكُمَا ۖ قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّىٰ يُصْدِرَ الرِّعَاءُ ۖ وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ

Ve lemmâ verede mâe medyene vecede aleyhi ummeten minen nâsi yeskûn(yeskûne), ve vecede min dûnihimumreeteyni tezûdân(tezûdâni), kâle mâ hatbukumâ, kâletâ lâ neskî hattâ yusdirar riâu ve ebûnâ şeyhun kebîr(kebîrun).

Medyen suyuna ulaştığında, su başında halktan bir grup gördü. Hayvanlarını suluyorlardı. Biraz ötelerinde çekingen bir halde duran iki kadın fark etti. "Derdiniz nedir?" dedi. "Şu çobanlar çekilip gidinceye kadar biz hayvanlarımızı sulamayız. Üstelik babamız da ileri yaşta bir ihtiyardır." dediler.
 


رَعَ
[HyperLink1] 20:54     وَارْعَوْا     ver’ǎv     ve otlatın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

كُلُوا وَارْعَوْا أَنْعَامَكُمْ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِأُولِي النُّهَىٰ

Kulû ver’av en’âmekum, inne fî zâlike le âyâtin li ulîn nuhâ.

Yiyin, hayvanlarınızı yayıp otlatın. Kuşkusuz bunda, aklı başında insanlar için ibretler vardır.
 


رَعَ
[HyperLink1] 57:27     رَعَوْهَا     raǎvhā     ona uymadılar
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلَىٰ آثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَآتَيْنَاهُ الْإِنْجِيلَ وَجَعَلْنَا فِي قُلُوبِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةً وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاءَ رِضْوَانِ اللَّهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا ۖ فَآتَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا مِنْهُمْ أَجْرَهُمْ ۖ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ

Summe kaffeynâ alâ âsârihim bi rusulinâ ve kaffeynâ bi’îsebni meryeme ve âteynâhul incîle ve cealnâ fî kulûbillezînet tebeûhu re’feten ve rahmeh(rahmeten), ve rahbâniyyetenibtedeûhâ mâ ketebnâhâ aleyhim illebtigâe rıdvânillâhi fe mâ reavhâ hakka riâyetihâ, fe âteynellezîne âmenû minhum ecrehum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).

Sonra onların eserleri üzere, resullerimizi art arda gönderdik. Meryem´in oğlu İsa´yı da onların ardınca gönderdik. Ona İncil´i verdik; ona uyanların gönüllerine şefkat ve merhamet koyduk. Bir bid´at olarak ortaya çıkardıkları ruhbaniyeti, onlar üzerine biz yazmamıştık. Allah´ın rızasını kazanmak için ortaya çıkardılar. Ama ona gerektiği şekilde saygılı olmadılar. Onların, iman edenlerine ödüllerini verdik. Onlardan çoğu yoldan çıkmış olanlardır.
 


رِعَايَت
[HyperLink1] 57:27     رِعَايَتِهَا     riǎāyetihā     riayet ederek
 
İsim       İsim Fiil  Dişil    Mecrûr İsim    
    

ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلَىٰ آثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَآتَيْنَاهُ الْإِنْجِيلَ وَجَعَلْنَا فِي قُلُوبِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةً وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاءَ رِضْوَانِ اللَّهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا ۖ فَآتَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا مِنْهُمْ أَجْرَهُمْ ۖ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ

Summe kaffeynâ alâ âsârihim bi rusulinâ ve kaffeynâ bi’îsebni meryeme ve âteynâhul incîle ve cealnâ fî kulûbillezînet tebeûhu re’feten ve rahmeh(rahmeten), ve rahbâniyyetenibtedeûhâ mâ ketebnâhâ aleyhim illebtigâe rıdvânillâhi fe mâ reavhâ hakka riâyetihâ, fe âteynellezîne âmenû minhum ecrehum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).

Sonra onların eserleri üzere, resullerimizi art arda gönderdik. Meryem´in oğlu İsa´yı da onların ardınca gönderdik. Ona İncil´i verdik; ona uyanların gönüllerine şefkat ve merhamet koyduk. Bir bid´at olarak ortaya çıkardıkları ruhbaniyeti, onlar üzerine biz yazmamıştık. Allah´ın rızasını kazanmak için ortaya çıkardılar. Ama ona gerektiği şekilde saygılı olmadılar. Onların, iman edenlerine ödüllerini verdik. Onlardan çoğu yoldan çıkmış olanlardır.
 


رَٰعِ
[HyperLink1] 2:104     رَاعِنَا     rāǐnā     Ra’ina (bizi gözet yahut: kaba söz)
 
Fiil  Mufa’ale Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَقُولُوا رَاعِنَا وَقُولُوا انْظُرْنَا وَاسْمَعُوا ۗ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tekûlû râinâ ve kûlûnzurnâ vesmeû ve lil kâfirîne azâbun elîm(elîmun).

Ey iman edenler! "Râina" demeyin, "unzurna" deyin/"bizi davar gibi güt" diye konuşmayın, "bize bak" diye konuşun ve dinleyin. Kâfîrler için korkunç bir azap vardır.
 


رَٰعِ
[HyperLink1] 4:46     وَرَاعِنَا     ve rāǐnā     ve "ra’ina"
 
Fiil  Mufa’ale Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

مِنَ الَّذِينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهِ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِأَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِي الدِّينِ ۚ وَلَوْ أَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَأَقْوَمَ وَلَٰكِنْ لَعَنَهُمُ اللَّهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ إِلَّا قَلِيلًا

Minellezîne hâdû yuharrifûnel kelime an mevâdııhî ve yekûlûne semi’nâ ve asaynâ vesme’ gayra musmeın ve râınâ leyyen bi elsinetihim ve ta’nan fîd dîn(dîni) ve lev ennehum kâlû semi’nâ ve ata’nârnâ le kâne hayran lehum ve akvem(kveme) ve lâkin leanehumullâhu bi kufrihim fe lâ yu’minûne illâ kalîlâ(kalîlen).

Yahudilerden öyleleri var ki, kelimeleri yerlerinden kaydırırlar; din içinde sövgüler üreterek, dillerini eğip bükerek: "Dinledik, isyan ettik; dinle, dinlenmez olası, davar güder gibi güt bizi" derler. Eğer onlar, "Dinledik, boyun eğdik, dinle, bak bize!" demiş olsalardı, kendileri için daha hayırlı ve daha yerinde olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden onlara lanet etmiştir. Çok az bir kısmı hariç, iman etmezler.
 


رَٰعُون
[HyperLink1] 23:8     رَاعُونَ     rāǔne     özen gösterirler
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ

Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn(râûne).

O müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır.
 


رَٰعُون
[HyperLink1] 70:32     رَاعُونَ     rāǔne     gözetirler
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ

Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn(râûne).

Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar.
 


مَرْعَىٰ
[HyperLink1] 79:31     وَمَرْعَاهَا     ve mer’ǎāhā     ve otlağını
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

أَخْرَجَ مِنْهَا مَاءَهَا وَمَرْعَاهَا

Ahrece minhâ mâehâ ve mer’âhâ.

Ondan suyunu, otlağını çıkardı.
 


مَرْعَىٰ
[HyperLink1] 87:4     الْمَرْعَىٰ     l-mer’ǎā     otlağı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَالَّذِي أَخْرَجَ الْمَرْعَىٰ

Vellezî ahrecel mer’â.

O ki otlağı çıkardı,