أَرْسَىٰ
79:32
أَرْسَاهَا
ersāhā
oturttu
Fiil
1. şahıs, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
وَالْجِبَالَ أَرْسَاهَا
Vel cibâle ersâhâ.
Dağları, demir atmış gibi oturttu;
|
رَوَٰسِى
13:3
رَوَاسِيَ
ravāsiye
sabit dağlar
İsim
Etken
Dişil, Çoğul
Mansûb İsim
وَهُوَ الَّذِي مَدَّ الْأَرْضَ وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْهَارًا ۖ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ ۖ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Ve huvellezî meddel arda ve ceale fîhâ revâsiye ve enhârâ(enhâren), ve min kullis semerâti ceale fîhâ zevceynisneyni yugşil leylen nehâr(nehâre), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
Yeri uzatıp döşeyen ve onda oturaklı dağlar ve nehirler vücuda getiren O´dur. Bütün meyvalardan kendi içlerinde ikişer çift yaratmıştır O. Geceyi gündüze sarıp bürümektedir O. Bütün bunlarda derin derin düşünecek bir topluluk için elbette ayetler vardır.
|
رَوَٰسِى
15:19
رَوَاسِيَ
ravāsiye
sağlam dağlar
İsim
Etken
Dişil, Çoğul
Mansûb İsim
وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ
Vel arda medednâhâ ve elkaynâ fîhâ revâsiye ve enbetnâ fîhâ min kulli şey’in mevzûn(mevzûnin).
Yeri yayıp döşedik, ona kuvvetli dağlar diktik ve içinde ölçülü/ahenkli her şeyden bitirdik.
|
رَوَٰسِى
16:15
رَوَاسِيَ
ravāsiye
dağlar
İsim
Etken
Dişil, Çoğul
Mansûb İsim
وَأَلْقَىٰ فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَنْ تَمِيدَ بِكُمْ وَأَنْهَارًا وَسُبُلًا لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Ve elkâ fîl ardı revâsiye en temîde bikum ve enhâren ve subulen leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Sizi çalkayıp sarsar diye yerküreye ağır dağlar, ırmaklar, yollar koydu. İyiye ve doğruya ulaşmanız umulmaktadır.
|
رَوَٰسِى
21:31
رَوَاسِيَ
ravāsiye
yüksek dağlar
İsim
Etken
Dişil, Çoğul
Mansûb İsim
وَجَعَلْنَا فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَنْ تَمِيدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا فِيهَا فِجَاجًا سُبُلًا لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
Ve cealnâ fîl ardı revâsiye en temîde bihim ve cealnâ fîhâ ficâcen subulen leallehum yehtedûn(yehtedûne).
Yerküreye, onları çalkalamasın diye bir takım dağlar diktik. Ve orada geniş geniş yollar açtık ki, doğru gidebilsinler.
|
رَوَٰسِى
27:61
رَوَاسِيَ
ravāsiye
sağlam dağlar
İsim
Etken
Dişil, Çoğul
Mansûb İsim
أَمَّنْ جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَالَهَا أَنْهَارًا وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزًا ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Emmen cealel arda karâren ve ceale hılâlehâ enhâren ve ceale lehâ revâsiye ve ceale beynel bahreyni hâcizâ(hâcizen), e ilâhun meallâh(meallâhi), bel ekseruhum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Yoksa yeri bir karargâh yapıp şurasına burasına nehirler serpiştiren, üzerine dayanaklı dağlar konduran ve iki deniz arasına bir engel yerleştiren mi hayırlı? İlah mı var Allah´ın yanında!? Hayır! Ama onların çokları ilimden nasipsizliği sürdürüyorlar.
|
رَوَٰسِى
31:10
رَوَاسِيَ
ravāsiye
sağlam ve yüksek dağlar
İsim
Etken
Dişil, Çoğul
Mansûb İsim
خَلَقَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ۖ وَأَلْقَىٰ فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَنْ تَمِيدَ بِكُمْ وَبَثَّ فِيهَا مِنْ كُلِّ دَابَّةٍ ۚ وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ
Halakas semâvâti bi gayri amedin terevnehâ ve elkâ fîl ardı revâsiye en temîde bikum ve besse fîhâ min kulli dâbbeh(dâbbetin), ve enzelnâ mines semâi mâen fe enbetnâ fîhâ min kulli zevcin kerîm(kerîmin).
Gökleri direksiz, desteksiz yarattı; görüyorsunuz onları. Ve yeryüzüne, sizi çalkalayıp sendeletmesin diye ağırlıklar, dayanaklar bıraktı ve orada her çeşit hayvanı yaydı. Gökten bir su indirdik de orada her türlü cömert ve bereketli çifti filizlendirdik.
|
رَوَٰسِى
34:13
رَاسِيَاتٍ
rāsiyātin
sabit
İsim
Etken
Dişil, Tekil
Mecrûr İsim
Belirsiz
يَعْمَلُونَ لَهُ مَا يَشَاءُ مِنْ مَحَارِيبَ وَتَمَاثِيلَ وَجِفَانٍ كَالْجَوَابِ وَقُدُورٍ رَاسِيَاتٍ ۚ اعْمَلُوا آلَ دَاوُودَ شُكْرًا ۚ وَقَلِيلٌ مِنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ
Ya’melûne lehu mâ yeşâu min mehârîbe ve temâsîle ve cifânin kel cevâbi ve kudûrin râsiyât(râsiyâtin), i’melû âle dâvûde şukrâ(şukren), ve kalîlun min ibâdiyeş şekûr(şekûru).
Onlar Süleyman için, mihraplardan/kalelerden, heykellerden, havuzlar gibi çanaklardan, yerinden kaldırılamaz kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davûd ailesi, şükür olarak iş yapın! Kullarım içinden şükredenler o kadar az ki!
|
رَوَٰسِى
41:10
رَوَاسِيَ
ravāsiye
ağır baskılar
İsim
Etken
Dişil, Çoğul
Mansûb İsim
وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ فِيهَا وَقَدَّرَ فِيهَا أَقْوَاتَهَا فِي أَرْبَعَةِ أَيَّامٍ سَوَاءً لِلسَّائِلِينَ
Ve ceale fîhâ revâsiye min fevkıhâ ve bâreke fîhâ ve kaddere fîhâ akvâtehâ fî erbeati eyyâm(eyyâmin), sevâen lis sâilîn(sâilîne).
O, yeryüzüne, denge ve dayanıklık sağlayan dağları üstünden yerleştirdi. Onda bereketlere vücut verdi. Ve onda, azıklarını dört günde takdir edip düzenledi. İsteyip duranlar için eşit miktarda olmak üzere...
|
رَوَٰسِى
50:7
رَوَاسِيَ
ravāsiye
sağlam dağlar
İsim
Etken
Dişil, Çoğul
Mansûb İsim
وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ
Vel arda medednâhâ ve elkaynâ fîhâ revâsiye ve enbetnâ fîhâ min kulli zevcin behîcin.
Yeryüzünü de biz uzatıp yaydık; denge noktaları yerleştirdik ona ve bitirdik onda, bakanları hayran bırakan her türlü çifti.
|
رَوَٰسِى
77:27
رَوَاسِيَ
ravāsiye
dağlar
İsim
Etken
Dişil, Çoğul
Mansûb İsim
وَجَعَلْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَأَسْقَيْنَاكُمْ مَاءً فُرَاتًا
Ve cealnâ fîhâ revâsiye şâmihâtin ve eskaynâkum mâen furâtâ(furâten).
Orada oturaklı, başını yücelere kaldırmış dağlar oluşturduk. Ve size tatlı bir su içirdik.
|
مُرْسَىٰ
7:187
مُرْسَاهَا
mursāhā
gelip çatması
İsim
İf’al Kalıbı
Edilgen
Eril
Merfû` İsim
يَسْأَلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَاهَا ۖ قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ رَبِّي ۖ لَا يُجَلِّيهَا لِوَقْتِهَا إِلَّا هُوَ ۚ ثَقُلَتْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ لَا تَأْتِيكُمْ إِلَّا بَغْتَةً ۗ يَسْأَلُونَكَ كَأَنَّكَ حَفِيٌّ عَنْهَا ۖ قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللَّهِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Yes’elûneke anis sâ’ati eyyâne mursâhâ, kul innemâ ilmuhâ inde rabbî, lâ yucellîhâ li vaktihâ illâ huv(huve), sekulet fîs semâvâti vel ard(ardı), lâ te’tîkum illâ bagtete(bagteten), yes’elûneke ke enneke hafiyyun anhâ, kul innemâ ilmuhâ indallâhi ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Ne zaman gelip çatacak diye kıyamet saatini soruyorlar sana. De ki: "Ona ilişkin bilgi Rabbim katındadır. Onu, vakti geldiğinde belirginleştirecek olan yalnız O´dur. Göklere de yere de ağır gelmiştir o. O size ansızın gelecektir, başka değil." Sen onu iyice biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: "O´na ilişkin bilgi Allah katındadır, fakat insanların çokları bilmiyorlar."
|
مُرْسَىٰ
11:41
وَمُرْسَاهَا
ve mursāhā
ve durması da
İsim
İf’al Kalıbı
Edilgen
Eril
Mecrûr İsim
وَقَالَ ارْكَبُوا فِيهَا بِسْمِ اللَّهِ مَجْرَاهَا وَمُرْسَاهَا ۚ إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَحِيمٌ
Ve kâlerkebû fîhâ bismillâhi mecrâhâ ve mursâhâ, inne rabbî le gafûrun rahîm(rahîmun).
Nûh dedi: "Binin içine! Onun akıp gitmesi de demir atması da Allah´ın adıyladır. Benim Rabbim elbette ki Gafûr´dur, Rahîm´dir."
|
مُرْسَىٰ
79:42
مُرْسَاهَا
mursāhā
demir atacak
İsim
İf’al Kalıbı
Edilgen
Eril
Merfû` İsim
يَسْأَلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَاهَا
Yes’elûneke anis sâati eyyâne mursâhâ.
O saatten soruyorlar sana, "gelip demir atması ne zaman?" diye.
|