KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Sin-Ha-Ra      س ح ر 

Sihirlemek

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 63 kez geçiyor.

Gövde(ler)

1 kez سَحَّار
3 kez سَحَر
3 kez سَحَرُ
28 kez سِحْر
22 kez سَٰحِر
2 kez مُسَحَّرِين
4 kez مَّسْحُور

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


سَحَّار
[HyperLink1] 26:37     سَحَّارٍ     seHHārin     büyücüleri
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ

Ye’tûke bi kulli sehhârin alîm(alîmin).

Ki, tüm bilgili büyücüleri huzuruna getirsinler."
 


سَحَر
[HyperLink1] 3:17     بِالْأَسْحَارِ     bil-esHāri     seherlerde
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

الصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَ وَالْمُنْفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْأَسْحَارِ

Es sâbirîne ves sâdıkîne vel kânitîne vel munfikîne vel mustagfirîne bil eshâr(eshâri).

Kullar ki sabredenlerdir, özü-sözü doğru olanlardır, ilahî huzurda duranlardır, nimet ve imkânlardan başkalarını yararlandıranlardır; seherlerde, bağışlanmak için yakaranlardır.
 


سَحَر
[HyperLink1] 51:18     وَبِالْأَسْحَارِ     ve bil-esHāri     seherlerde
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ

Ve bil eshârihum yestağfirûne.

Seher vakitlerinde af dilemekteydi onlar.
 


سَحَر
[HyperLink1] 54:34     بِسَحَرٍ     biseHarin     seher vakti
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلَّا آلَ لُوطٍ ۖ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍ

İnnâ erselnâ aleyhim hâsiben illâ âle lût(lûtin), necceynâhum bi sehar(seharin).

Biz de üzerlerine çakıl taşları fırlatan bir rüzgâr gönderdik. Sadece Lût´un ailesini, seher vakti kurtarmıştık,
 


سَحَرُ
[HyperLink1] 7:116     سَحَرُوا     seHarū     büyülediler
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

قَالَ أَلْقُوا ۖ فَلَمَّا أَلْقَوْا سَحَرُوا أَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَاءُوا بِسِحْرٍ عَظِيمٍ

Kâle elkû fe lemmâ elkav seharû a’yunen nâsi vesterhebûhum ve câû bi sihrin azîm(azîmin).

"Siz sergileyin." dedi. Hünerlerini ortaya atınca, halkın gözlerini büyülediler, onları dehşete düşürdüler. Çok büyük bir büyü sergilediler.
 


سَحَرُ
[HyperLink1] 7:132     لِتَسْحَرَنَا     litesHaranā     bizi büyülemek için
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَقَالُوا مَهْمَا تَأْتِنَا بِهِ مِنْ آيَةٍ لِتَسْحَرَنَا بِهَا فَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ

Ve kâlû mehmâ te’tinâ bihî min âyetin li tesharenâ bihâ fe mâ nahnu leke bi mu’minîn(mu’minîne).

Şunu da söylediler: "Bizi büyülemek için, bize istediğin kadar ayet getir. Sana inanmayacağız."
 


سَحَرُ
[HyperLink1] 23:89     تُسْحَرُونَ     tusHarūne     büyüleniyorsunuz
 
Fiil    Edilgen     2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ فَأَنَّىٰ تُسْحَرُونَ

Seyekûlûne lillâh(lillâhi), kul fe ennâ tusharûn(tusharûne).

"Allah´tır!" diyecekler. De ki: "Nasıl oluyor da büyüleniyorsunuz?"
 


سِحْر
[HyperLink1] 2:102     السِّحْرَ     s-siHra     sihri
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُو الشَّيَاطِينُ عَلَىٰ مُلْكِ سُلَيْمَانَ ۖ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَانُ وَلَٰكِنَّ الشَّيَاطِينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا أُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ ۚ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّىٰ يَقُولَا إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْ ۖ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ ۚ وَمَا هُمْ بِضَارِّينَ بِهِ مِنْ أَحَدٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ ۚ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ ۚ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِهِ أَنْفُسَهُمْ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

Vettebeû mâ tetlûş şeyâtînu alâ mulki suleymân(suleymâne) ve mâ kefere suleymânu ve lâkinneş şeyâtîne keferû yuallimûnen nâses sihrâ, ve mâ unzile alel melekeyni bi bâbile hârûte ve mârût(mârûte), ve mâ yuallimâni min ehadin hattâ yekûlâ innemâ nahnu fitnetun fe lâ tekfur fe yeteallemûne minhumâ mâ yuferrikûne bihî beynel mer’i ve zevcih(zevcihî), ve mâ hum bi dârrîne bihî min ehadin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yeteallemûne mâ yadurruhum ve lâ yenfeuhum ve lekad alimû le menişterâhu mâ lehu fîl âhireti min halâkın, ve le bi’se mâ şerev bihî enfusehum lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).

Süleyman´ın mülk ve saltanatı konusunda onlar, şeytanların okuyup durduklarına uydular. Halbuki Süleyman küfre sapmamıştı. Ancak şeytanlar küfre sapmıştı; insanlara büyüyü öğretiyorlardı. Ve Babil´de Hârût ve Mârût adlı iki melek üzerine indirileni öğretiyorlardı. Oysa ki o iki melek, "Biz bir imtihan aracıyız, sakın küfre sapma!" demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. İnsanlar onlardan erkekle eşinin arasını açacakları şeyi öğreniyorlardı. Ne var ki, onlar onunla Allah´ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu satın alanın âhırette hiç bir nasibi olmayacağını açıkça bilmişlerdir. Öz benliklerini sattıkları şey ne kötüdür! Bir bilebilselerdi...
 


سِحْر
[HyperLink1] 5:110     سِحْرٌ     siHrun     bir büyüden
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِذْ قَالَ اللَّهُ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَىٰ وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلًا ۖ وَإِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ ۖ وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ بِإِذْنِي فَتَنْفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِي ۖ وَتُبْرِئُ الْأَكْمَهَ وَالْأَبْرَصَ بِإِذْنِي ۖ وَإِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتَىٰ بِإِذْنِي ۖ وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنْكَ إِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ

İz kâlellâhu yâ îsebne meryemezkur ni’metî aleyke ve alâ vâlidetike iz eyyedtuke bi rûhil kudusi tukellimun nâse fîl mehdi ve kehl(kehlen), ve iz allemtukel kitâbe vel hikmete vet tevrâte vel incîl(incîle), ve iz tahluku minet tîni ke hey’etit tayri bi iznî fe tenfuhu fîhâ fe tekûnu tayran bi iznî ve tubriul ekmehe vel ebrasa bi iznî, ve iz tuhricul mevtâ bi iznî, ve iz kefeftu benî isrâîle anke iz ci’tehum bil beyyinâti fe kâlellezîne keferû minhum in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).

Hani, Allah şöyle demişti: "Ey Meryem´in oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Seni Ruhulkudüs´le desteklemiştim, beşikte iken ve erginlik çağında insanlarla konuşuyordun. Sana Kitap´ı, hikmeti, Tevrat´ı, İncil´i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş görünümünde bir şey yaratıyor, içine üflüyordun da o benim iznimle kuş oluyordu. Doğuştan körü, abraşı benim iznimle iyileştiriyordun. Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. İsrailoğullarını senden uzak tutmuştum. Hani, sen onlara açık-seçik ayetleri getirdiğinde, küfre sapanları şöyle deyivermişti: "Açık bir büyüden başka bir şey değil bu."
 


سِحْر
[HyperLink1] 6:7     سِحْرٌ     siHrun     bir büyüdür
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا فِي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِأَيْدِيهِمْ لَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ

Ve lev nezzelnâ aleyke kitâben fî kırtâsin fe le mesûhu bi eydîhim le kâlelezîne keferû in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).

Eğer biz sana parşömen üzerine yazılı bir kitap göndermiş olsaydık, onlar da ona elleriyle dokunmuş olsalardı, o küfre batmışlar, hiç kuşkusuz şöyle deyivereceklerdi: "Bu, apaçık bir büyüden başka şey değildir."
 


سِحْر
[HyperLink1] 7:116     بِسِحْرٍ     bisiHrin     bir büyü
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

قَالَ أَلْقُوا ۖ فَلَمَّا أَلْقَوْا سَحَرُوا أَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَاءُوا بِسِحْرٍ عَظِيمٍ

Kâle elkû fe lemmâ elkav seharû a’yunen nâsi vesterhebûhum ve câû bi sihrin azîm(azîmin).

"Siz sergileyin." dedi. Hünerlerini ortaya atınca, halkın gözlerini büyülediler, onları dehşete düşürdüler. Çok büyük bir büyü sergilediler.
 


سِحْر
[HyperLink1] 10:76     لَسِحْرٌ     lesiHrun     bir sihirdir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا إِنَّ هَٰذَا لَسِحْرٌ مُبِينٌ

Fe lemmâ câehumul hakku min indinâ kâlû inne hâzâ le sıhrun mubîn(mubînun).

Gerçek, katımızdan onlara geldiğinde şöyle demişlerdi: "Hiç kuşkusuz, bu, apaçık bir büyüdür."
 


سِحْر
[HyperLink1] 10:77     أَسِحْرٌ     esiHrun     sihir midir?
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قَالَ مُوسَىٰ أَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَكُمْ ۖ أَسِحْرٌ هَٰذَا وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ

Kâle mûsâ e tekûlûne lil hakkı lemmâ câekum, e sıhrun hâzâ, ve lâ yuflihus sâhırûn(sâhırûne).

Mûsa dedi ki: "Gerçek size ulaştığında böyle mi konuşuyorsunuz? Büyü müdür bu? Büyücülerin kurtuluşu yoktur."
 


سِحْر
[HyperLink1] 10:81     السِّحْرُ     s-siHru     sihirdir
 
İsim         Eril    Merfû` İsim    
    

فَلَمَّا أَلْقَوْا قَالَ مُوسَىٰ مَا جِئْتُمْ بِهِ السِّحْرُ ۖ إِنَّ اللَّهَ سَيُبْطِلُهُ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِدِينَ

Fe lemmâ elkav kâle mûsâ mâ ci’tum bihis sihr(sihru), innallâhe se yubtiluh(yubtiluhu), innallâhe lâ yuslihu amelel mufsidîn(mufsidîne).

Onlar hünerlerini ortaya koyunca Mûsa dedi ki: "Sergilediğiniz şey büyüdür. Allah onu mutlaka hükümsüz kılacaktır. Çünkü Allah, bozguncuların işini düzgün yürütmez."
 


سِحْر
[HyperLink1] 11:7     سِحْرٌ     siHrun     bir sihirden
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاءِ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا ۗ وَلَئِنْ قُلْتَ إِنَّكُمْ مَبْعُوثُونَ مِنْ بَعْدِ الْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ

Ve huvellezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin ve kâne arşuhu alel mâi li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen), ve le in kulte innekum meb’ûsûne min ba’dil mevti le yekûlennellezîne keferû in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).

O, odur ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. O´nun arşı da su üzerinde idi. Böyle yapması, iş ve davranış yönünden hanginizin daha güzel olduğunu belirlemek için sizi denemeye yöneliktir. Sen, "Kuşkusuz, sizler ölümden sonra diriltileceksiniz!" dediğinde, küfre batanlar hemen ve kesinlikle şöyle derler: "Bu apaçık bir büyüden başka şey değildir."
 


سِحْر
[HyperLink1] 20:57     بِسِحْرِكَ     bisiHrike     büyünle
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ أَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ أَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسَىٰ

Kâle e ci’tenâ li tuhricenâ min ardınâ bi sihrike yâ mûsâ.

Şöyle dedi: "Büyünle bizi, toprağımızdan çıkarasın diye mi geldin, ey Mûsa!"
 


سِحْر
[HyperLink1] 20:58     بِسِحْرٍ     bisiHrin     bir büyü
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِهِ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَا أَنْتَ مَكَانًا سُوًى

Fe le ne’tiyenneke bi sıhrin mislihî fec’al beynenâ ve beyneke mev’ıden lâ nuhlifuhu nahnu ve lâ ente mekânen suvâ(suven).

"Seninki gibi bir büyü, biz de mutlaka sana getireceğiz. Seninle bizim aramızda öyle bir buluşma yeri ve zamanı belirle ki, ne biz cayalım ne de sen. Herkese uygun bir yer olsun."
 


سِحْر
[HyperLink1] 20:63     بِسِحْرِهِمَا     bisiHrihimā     büyüleriyle
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالُوا إِنْ هَٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُرِيدَانِ أَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَرِيقَتِكُمُ الْمُثْلَىٰ

Kâlû in hâzâni le sâhirâni yurîdâni en yuhricâkum min ardıkum bi sihrihimâ ve yezhebâ bi tarîkatikumul muslâ.

Dediler ki: "Şunlar, iki büyücüden başka birşey değillerdir. Büyüleriyle sizi toprağınızdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu silip yok etmek istiyorlar."
 


سِحْر
[HyperLink1] 20:66     سِحْرِهِمْ     siHrihim     büyülerinden
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

قَالَ بَلْ أَلْقُوا ۖ فَإِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ مِنْ سِحْرِهِمْ أَنَّهَا تَسْعَىٰ

Kâle bel elkû, fe izâ hıbâluhum ve ısıyyuhum yuhayyelu ileyhi min sıhrihim ennehâ tes’â.

Mûsa dedi: "Hayır, siz atın!" Bir de ne görsün! Onların ipleri, sopaları, yaptıkları büyüler yüzünden, kendisine gerçekten koşuyorlarmış hayalini verdi.
 


سِحْر
[HyperLink1] 20:71     السِّحْرَ     s-siHra     büyüyü
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ ۖ فَلَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَابًا وَأَبْقَىٰ

Kâle âmentum lehu kable en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sihr(sihra), fe le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hilâfin ve le usallibennekum fî cuzûın nahli ve le ta’lemunne eyyunâ eşeddu azâben ve ebkâ.

Firavun dedi: "Ben izin vermeden ona inandınız öyle mi? O size, büyüyü öğreten büyüğünüzdür. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve yemin olsun sizi hurma ağaçlarına asacağım. O zaman iyice bileceksiniz, hangimizin azabı daha şiddetli ve sürekli."
 


سِحْر
[HyperLink1] 20:73     السِّحْرِ     s-siHri     büyüyü
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

إِنَّا آمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَا أَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِ ۗ وَاللَّهُ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰ

İnnâ âmennâ bi rabbinâ li yagfire lenâ hatâyânâ ve mâ ekrehtenâ aleyhi mines sihr(sihri), vallâhu hayrun ve ebkâ.

"Biz Rabbimize inandık ki, günahlarımızı ve senin bizi zorladığın büyüyü affetsin. Allah daha hayırlı, daha süreklidir."
 


سِحْر
[HyperLink1] 21:3     السِّحْرَ     s-siHra     büyüye
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْ ۗ وَأَسَرُّوا النَّجْوَى الَّذِينَ ظَلَمُوا هَلْ هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ ۖ أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ

Lâhiyeten kulûbuhum ve eserrûn necvellezîne zalemû hel hâzâ illâ beşerun mislukum, e fe te’tûnes sihre ve entum tubsırûn(tubsırûne).

Kalpleri hep oyun ve oyalanmada. O zulüm sergileyenler, şu yolda bir fısıldaşmayı iyice koyulaştırdılar: "Bu adam, sizin gibi bir insandan başkası değil. Gözünüz baka baka büyüye mi gidiyorsunuz!"
 


سِحْر
[HyperLink1] 26:35     بِسِحْرِهِ     bisiHrihi     büyüsüyle
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ

Yurîdu en yuhricekum min ardıkum bi sıhrihî fe mâzâ te’murûn(te’murûne).

Büyüsüyle sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne diyorsunuz?"
 


سِحْر
[HyperLink1] 26:49     السِّحْرَ     s-siHra     büyüyü
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ۚ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ

Kâle âmentum lehu kable en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sıhr(sıhra), fe le sevfe ta’lemûn(ta’lemûne), le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hılâfin ve le usallibennekum ecmaîn(ecmaîne).

Firavun haykırdı: "Ben size izin vermeden ona inandınız ha! Anlaşıldı, o sizin hepinize sihirbazlığı öğreten büyüğünüz. Yakında bileceksiniz. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlamasına keseceğim ve yemin olsun sizi toptan asacağım."
 


سِحْر
[HyperLink1] 27:13     سِحْرٌ     siHrun     bir büyüdür
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ آيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ

Fe lemmâ câethum âyâtunâ mubsıraten kâlû hâzâ sihrun mubîn(mubînun).

İşte bu şekilde ayetlerimiz göz ve gönül açar bir biçimde onlara geldiğinde şunu deyiverdiler: "Açık bir büyüdür bu..."
 


سِحْر
[HyperLink1] 28:36     سِحْرٌ     siHrun     bir büyüden
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَلَمَّا جَاءَهُمْ مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ

Fe lemmâ câehum mûsâ bi ayâtinâ beyyinâtin kâlû mâ hâzâ illâ sihrun mufteren ve mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn(evvelîne).

Bunun ardından Musa onlara açık seçik ayetlerimizi getirdiğinde onlar şöyle dediler: "Uydurulmuş bir büyüden başkası değil bu. İlk atalarımız arasında bunu hiç duymadık."
 


سِحْر
[HyperLink1] 28:48     سِحْرَانِ     siHrāni     iki büyü!
 
İsim         Eril, İkil    Merfû` İsim    
    

فَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا لَوْلَا أُوتِيَ مِثْلَ مَا أُوتِيَ مُوسَىٰ ۚ أَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ مِنْ قَبْلُ ۖ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا وَقَالُوا إِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ

Fe lemmâ câehumul hakku min indinâ kâlû lev lâ ûtiye misle mâ ûtıye mûsâ, e ve lem yekfurû bimâ ûtiye mûsâ min kabl(kablu), kâlû sihrâni tezâher(tezâhera), ve kâlû innâ bi kullin kâfirûn(kâfirûne).

Fakat hak, katımızdan kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Mûsa´ya verilenin aynısı buna da verilseydi ya!" Bunlar daha önce Mûsa´ya verileni inkâr etmemişler miydi? Şöyle demişlerdi: "Birbirini destekleyen iki büyü/sırt sırta iki büyücü." Ve dediler: "Biz bunların ikisine de inanmıyoruz."
 


سِحْر
[HyperLink1] 34:43     سِحْرٌ     siHrun     bir büyüden
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا رَجُلٌ يُرِيدُ أَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُكُمْ وَقَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا إِفْكٌ مُفْتَرًى ۚ وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ

Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlû mâ hâzâ illâ raculun yurîdu en yasuddekum ammâ kâne ya’budu âbâukum, ve kâlû mâ hâzâ illâ ifkun mufterâ(mufteran) ve kâlellezîne keferû lil hakkı lemmâ câehum in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).

Ayetlerimiz açık seçik kanıtlar halinde karşılarında okununca şöyle derler: "Bu adam, atalarınızın kulluk/ibadet etmekte olduklarından sizi vazgeçirmek isteyen birinden başkası değil." Şunu da söylerler: "Bu, düzenlenmş bir yalandan/iftiradan başka şey değildir." Hakkı inkâr edenler, o kendilerine geldiğinde şöyle demişlerdir: "Açık bir büyüden başka şey değil bu!"
 


سِحْر
[HyperLink1] 37:15     سِحْرٌ     siHrun     bir büyüden
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَقَالُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ

Ve kâlû in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).

Şöyle dediler: "Bu, apaçık bir büyüden başka şey değildir."
 


سِحْر
[HyperLink1] 43:30     سِحْرٌ     siHrun     büyüdür
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ كَافِرُونَ

Ve lemmâ câe humul hakku kâlû hâzâ sihrun ve innâ bihî kâfirûn(kâfirûne).

Ne var ki, hak kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Bu bir büyü, biz bunu inkâr ediyoruz!"
 


سِحْر
[HyperLink1] 46:7     سِحْرٌ     siHrun     bir büyüdür
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ

Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne keferû lil hakkı lemmâ câehum hâzâ sihrun mubîn(mubînun).

Herşeyi ayan beyan gösteren ayetlerimiz onlara okunduğunda, kendilerine gelmiş olan hakkı inkâr edenler şöyle derler: "Açık bir büyüdür bu!"
 


سِحْر
[HyperLink1] 52:15     أَفَسِحْرٌ     efesiHrun     büyü müymüş?
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

أَفَسِحْرٌ هَٰذَا أَمْ أَنْتُمْ لَا تُبْصِرُونَ

E fe sihrun hâzâ em entum lâ tubsirûn(tubsirûne).

"Bu da mı büyü?! Yoksa siz mi görmüyordunuz?"
 


سِحْر
[HyperLink1] 54:2     سِحْرٌ     siHrun     bir büyüdür
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَإِنْ يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ

Ve in yerev âyeten yu’ridû ve yekûlû sihrun mustemirr(mustemirrun).

Bir ayet/alâmet görseler yüz çeviriyorlar ve şöyle diyorlar: "Sürüp giden bir büyüdür bu!"
 


سِحْر
[HyperLink1] 61:6     سِحْرٌ     siHrun     bir büyüdür
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ ۖ فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ

Ve iz kâle îsebnu meryeme yâ benî isrâîle innî resûlullâhi ileykum musaddikan li mâ beyne yedeyye minet tevrâti ve mubeşşiren bi resûlin ye’tî min bagdîsmuhû ahmed(ahmedu), fe lemmâ câehum bil beyyinâti kâlû hâzâ sihrun mubîn(mubînun).

Meryem oğlu İsa´nın da şöyle dediğini hatırla: "Ey İsrailoğulları! Ben size Allah´ın elçisiyim. Benden önce Tevrat´ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmet adında bir elçiyi müjdeleyici olarak gönderildim." Fakat İsa´nın müjdelediği elçi onlara apaçık deliller getirdiğinde: "Bu, katıksız bir büyüdür!" dediler.
 


سِحْر
[HyperLink1] 74:24     سِحْرٌ     siHrun     bir büyü(den)
 
İsim         Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَقَالَ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُ

Fe kâle in hâzâ illâ sihrun yu’ser(yu’seru).

Şöyle dedi: "Bu, rivayet edilerek gelen bir büyüden başka şey değil."
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 7:109     لَسَاحِرٌ     lesāHirun     bir büyücüdür
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ

Kâlel meleu min kavmi fir’avne inne hâzâ le sâhırun alîm(alîmun).

Firavun toplumunun kodamanları şöyle konuştular: "Bu adam gerçekten çok bilgili bir büyücü."
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 7:112     سَاحِرٍ     sāHirin     büyücüleri
 
İsim    Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ

Ye’tûke bi kulli sâhırin alîm(alîmin).

"Tüm bilgili büyücüleri sana getirsinler."
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 7:113     السَّحَرَةُ     s-seHaratu     büyücüler
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَجَاءَ السَّحَرَةُ فِرْعَوْنَ قَالُوا إِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ

Ve câes seharatu fir’avne kâlû inne lenâ le ecren in kunnâ nahnul gâlibîn(gâlibîne).

Büyücüler Firavun´a gelip dediler ki: "Eğer galip gelen biz olursak bize iyi bir ödül var mı?"
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 7:120     السَّحَرَةُ     s-seHaratu     büyücüler
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ

Ve ulkıyes seharatu sâcidîn(sâcidîne).

Ve büyücüler secdeye kapandılar.
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 10:2     لَسَاحِرٌ     lesāHirun     bir büyücüdür
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ رَجُلٍ مِنْهُمْ أَنْ أَنْذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا أَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِنْدَ رَبِّهِمْ ۗ قَالَ الْكَافِرُونَ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ مُبِينٌ

E kâne linnâsi aceben en evhaynâ ilâ reculin minhum en enzirin nâse ve beşşirillezîne âmenû enne lehum kademe sıdkın inde rabbihim, kâlel kâfirûne inne hâzâ le sâhırun mubîn(mubînun).

"İnsanları uyar, iman edenlere de kendileri için Allah katında yüksek bir doğruluk derecesi bulunduğunu müjdele" diye içlerinden bir er kişiye vahiy göndermemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi? Küfre batanlar: "Bu adam açık bir büyücüdür." dediler.
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 10:77     السَّاحِرُونَ     s-sāHirūne     sihirbazlar
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

قَالَ مُوسَىٰ أَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَكُمْ ۖ أَسِحْرٌ هَٰذَا وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ

Kâle mûsâ e tekûlûne lil hakkı lemmâ câekum, e sıhrun hâzâ, ve lâ yuflihus sâhırûn(sâhırûne).

Mûsa dedi ki: "Gerçek size ulaştığında böyle mi konuşuyorsunuz? Büyü müdür bu? Büyücülerin kurtuluşu yoktur."
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 10:79     سَاحِرٍ     sāHirin     sihirbazları
 
İsim    Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُونِي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ

Ve kâle fir’avnu’tûnî bi kulli sâhırin alîm(alîmin).

Firavun seslendi: "Tüm bilgin büyücüleri huzuruma getirin!"
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 10:80     السَّحَرَةُ     s-seHaratu     Sihirbazlar
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالَ لَهُمْ مُوسَىٰ أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ

Fe lemmâ câes seharetu kâle lehum mûsâ elkû mâ entum mulkûn(mulkûne).

Büyücüler gelince, Mûsa onlara şöyle dedi: "Ortaya koyma gücünde olduğunuz şeyleri sergileyin."
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 20:63     لَسَاحِرَانِ     lesāHirāni     iki büyücüdür
 
İsim    Etken     Eril, İkil    Merfû` İsim    
    

قَالُوا إِنْ هَٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُرِيدَانِ أَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَرِيقَتِكُمُ الْمُثْلَىٰ

Kâlû in hâzâni le sâhirâni yurîdâni en yuhricâkum min ardıkum bi sihrihimâ ve yezhebâ bi tarîkatikumul muslâ.

Dediler ki: "Şunlar, iki büyücüden başka birşey değillerdir. Büyüleriyle sizi toprağınızdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu silip yok etmek istiyorlar."
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 20:69     سَاحِرٍ     sāHirin     bir büyücünün
 
İsim    Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَأَلْقِ مَا فِي يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوا ۖ إِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍ ۖ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَىٰ

Ve elkı mâ fî yemînike telkaf mâ sanaû, innemâ sanaû keydu sâhır(sâhırin), ve lâ yuflihus sâhıru haysu etâ.

"Sağ elindekini yere bırak! Onların, sanayi olarak ortaya çıkardıklarını yalayıp yutsun. Onların sanayi olarak ürettikleri sadece bir büyücünün hilesidir. Büyücü ise nereye gitse iflah etmez."
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 20:69     السَّاحِرُ     s-sāHiru     büyücü
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim    
    

وَأَلْقِ مَا فِي يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوا ۖ إِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍ ۖ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَىٰ

Ve elkı mâ fî yemînike telkaf mâ sanaû, innemâ sanaû keydu sâhır(sâhırin), ve lâ yuflihus sâhıru haysu etâ.

"Sağ elindekini yere bırak! Onların, sanayi olarak ortaya çıkardıklarını yalayıp yutsun. Onların sanayi olarak ürettikleri sadece bir büyücünün hilesidir. Büyücü ise nereye gitse iflah etmez."
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 20:70     السَّحَرَةُ     s-seHaratu     büyücüler
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ هَارُونَ وَمُوسَىٰ

Fe ulkıyes seharatu succeden kâlû âmennâ bi rabbi hârûne ve mûsâ.

Bunun üzerine büyücüler secdelere kapanıp şöyle seslendiler: "Hârun´un ve Mûsa´nın Rabbine inandık!"
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 26:34     لَسَاحِرٌ     lesāHirun     bir büyücüdür
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ

Kâle lil melei havlehû inne hâzâ le sâhırun alîm(alîmun).

Firavun, çevresindeki kodamanlar konseyine şöyle dedi: "Bu adam gerçekten bilgin bir büyücü;
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 26:38     السَّحَرَةُ     s-seHaratu     büyücüler
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ

Fe cumias seharatu li mîkâti yevmin ma’lûm(ma’lûmin).

Nihayet büyücüler belirlenen bir günün, belirlenen bir vaktinde bir araya getirildi.
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 26:40     السَّحَرَةَ     s-seHarate     büyücülere
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ

Leallenâ nettebius seharate in kânû humul gâlibîn(gâlibîne).

"Sanıyoruz ki, büyücülere uyacağız, eğer galip gelirlerse."
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 26:41     السَّحَرَةُ     s-seHaratu     büyücüler
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ

Fe lemmâ câes seharatu kâlû li fir’avne e inne lenâ le ecran in kunnâ nahnul gâlibîn(gâlibîne).

Büyücüler geldiklerinde, Firavun´a dediler ki: "Eğer biz galip gelirsek bize gerçekten ödül var, değil mi?"
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 26:46     السَّحَرَةُ     s-seHaratu     büyücüler
 
İsim    Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ

Fe ulkıyes seharatu sâcidîn(sâcidîne).

Bunun üzerine büyücüler, secdelere kapandılar.
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 38:4     سَاحِرٌ     sāHirun     bir sihirbazdır
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَعَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ ۖ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هَٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌ

Ve acibû en câehum munzirun minhum ve kâlel kâfirûne hâzâ sâhırun kezzâb(kezzâbun).

Kendi içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldi diye şaşıp kaldılar. Ve şöyle dedi bu nankörler: "Bu adam yalanlar düzen bir büyücü..."
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 40:24     سَاحِرٌ     sāHirun     bir büyücüdür
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ

İlâ fir’avne ve hâmâne ve kârûne fe kâlû sâhirun kezzâb(kezzâbun).

Firavun´a, Hâmân´a ve Karun´a göndermiştik de onlar şöyle demişlerdi: "Tam yalancı bir sihirbazdır bu!"
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 43:49     السَّاحِرُ     s-sāHiru     büyücü
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim    
    

وَقَالُوا يَا أَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ

Ve kâlû yâ eyyuhes sâhırud’u lenâ rabbeke bimâ ahide ındeke innenâ le muhtedûn(muhtedûne).

Dediler ki: "Ey büyücü! Sana verdiği söz aşkına, Rabbine bizim için bir yakarıver; biz artık doğru yola gireceğiz."
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 51:39     سَاحِرٌ     sāHirun     büyücüdür
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

فَتَوَلَّىٰ بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ

Fe tevellâ bi ruknihî ve kâle sâhırun ev mecnûnun.

O tüm gücüyle/tüm seçkin adamlarıyla birlikte yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Bir büyücü yahut mecnun."
 


سَٰحِر
[HyperLink1] 51:52     سَاحِرٌ     sāHirun     büyücüdür
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

كَذَٰلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ

Kezâlike mâ etellezîne min kablihim min resûlin illâ kâlû sâhırun ev mecnûn(mecnûnun).

İşte böyle! Onlardan önce herhangi bir resul geldiğinde, mutlaka şöyle dediler: "Ya büyücüdür ya deli."
 


مُسَحَّرِين
[HyperLink1] 26:153     الْمُسَحَّرِينَ     l-museHHarīne     iyice büyülenmişler-
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Edilgen     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ

Kâlû innemâ ente minel musahharîn(musahharîne).

Dediler: "Sen, adamakıllı büyülenmişsin."
 


مُسَحَّرِين
[HyperLink1] 26:185     الْمُسَحَّرِينَ     l-museHHarīne     iyice büyülenmişler-
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Edilgen     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ

Kâlû innemâ ente minel musahharîn(musahharîne).

Dediler: "Sen fena halde büyülenmişsin."
 


مَّسْحُور
[HyperLink1] 15:15     مَسْحُورُونَ     mesHūrūne     büyülenmiş
 
İsim    Edilgen     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

لَقَالُوا إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ

Le kâlû innemâ sukkiret ebsârunâ bel nahnu kavmun meshûrûn(meshûrûne).

Kesinlikle şöyle diyeceklerdi: "Bizim gözlerimiz döndürüldü, bakışlarımız sarhoş edildi. Belki de biz büyüye çarptırılmış bir toplumuz."
 


مَّسْحُور
[HyperLink1] 17:47     مَسْحُورًا     mesHūran     büyülenmiş
 
İsim    Edilgen     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَسْتَمِعُونَ بِهِ إِذْ يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ وَإِذْ هُمْ نَجْوَىٰ إِذْ يَقُولُ الظَّالِمُونَ إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا

Nahnu a’lemu bimâ yestemiûne bihî iz yestemiûne ileyke ve iz hum necvâ iz yekûluz zâlimûne in tettebiûne illâ raculen meshûrâ(meshûran).

Onların seni dinlerken, neye kulak verdiklerini biz daha iyi biliriz. Aralarında fısıldaşırlarken de şöyle konuşur o zalimler: "Büyülenmiş bir adamdan başkasının ardısıra gitmiyorsunuz!"
 


مَّسْحُور
[HyperLink1] 17:101     مَسْحُورًا     mesHūran     büyülenmişsin
 
İsim    Edilgen     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَىٰ تِسْعَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ ۖ فَاسْأَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ إِذْ جَاءَهُمْ فَقَالَ لَهُ فِرْعَوْنُ إِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا مُوسَىٰ مَسْحُورًا

Ve lekad âteynâ musa tis’a âyâtin beyyinâtin fes’el benî isrâîle iz câehum fe kâle lehu fir’avnu innî le ezunnuke yâ musa meshûrâ(meshûren).

Yemin olsun, biz, Mûsa´ya açık seçik dokuz mucize verdik. İsrailoğullarına sor: Hani, Mûsa onlara geldiğinde Firavun ona şöyle demişti: "Ben senin kesinlikle büyülendiğini düşünüyorum, ey Mûsa!"
 


مَّسْحُور
[HyperLink1] 25:8     مَسْحُورًا     mesHūran     büyülenmiş
 
İsim    Edilgen     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

أَوْ يُلْقَىٰ إِلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا ۚ وَقَالَ الظَّالِمُونَ إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا

Ev yulkâ ileyhi kenzun ev tekûnu lehu cennetunye’kulu minhâ, ve kâlez zâlimûne in tettebiûne illâ raculen meshûrâ(meshûran).

"Yahut ona bir hazine gönderilmeli, yahut ürününden yediği bir bahçesi olmalı değil miydi?" O zalimler şunu da söylediler: "Sizler büyülenmiş bir adamdan başkasının ardı sıra gitmiyorsunuz."