KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Sin-Be-Ha      س ب ح 

Yüzmek, akmak

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 92 kez geçiyor.

Gövde(ler)

2 kez تَسْبِيح
42 kez سَبَّحَ
2 kez سَبْح
41 kez سُبْحَٰن
1 kez سَّٰبِحَٰت
2 kez مُسَبِّحُون
2 kez يَسْبَحُ

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


تَسْبِيح
[HyperLink1] 17:44     تَسْبِيحَهُمْ     tesbīHahum     onların tesbihlerini
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim    
    

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ ۚ وَإِنْ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ وَلَٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ ۗ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا

Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn(fîhinne), ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûren).

Yedi gök, yerküre ve bunların içindekiler O´nu tespih ederler. Hiçbir şey yoktur ki, O´nu överek tespih etmesin; fakat siz onların tespihlerini fark edemezsiniz. O Halîm´dir, Gafûr´dur.
 


تَسْبِيح
[HyperLink1] 24:41     وَتَسْبِيحَهُ     ve tesbīHahu     ve tesbihini
 
İsim  Tef’il Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim    
    

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ ۖ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ

E lem tera ennallâhe yusebbihu lehu men fîs semâvâti vel ardı vet tayru sâffât(sâffâtin), kullun kad alime salâtehu ve tesbîhah(tesbîhahu), vallâhu alîmun bimâ yef’alûn(yef’alûne).

Görmedin mi, göklerdeki ve yerdeki şuurlular da bölük bölük olmuş kuşlar da Allah´ı tespih etmektedir. Her biri kendine özgü duasını, kendine özgü tespihini bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilmektedir.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 2:30     نُسَبِّحُ     nusebbiHu     tesbih ediyor
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الْأَرْضِ خَلِيفَةً ۖ قَالُوا أَتَجْعَلُ فِيهَا مَنْ يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ ۖ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeh(halîfeten), kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâ(dimâe), ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek(leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn(tâ’lemûne).

Bir zamanlar Rabb´in meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz." Allah şöyle dedi: "Şu bir gerçek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim."
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 3:41     وَسَبِّحْ     ve sebbiH     ve (O’nu) tesbih et
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

قَالَ رَبِّ اجْعَلْ لِي آيَةً ۖ قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ إِلَّا رَمْزًا ۗ وَاذْكُرْ رَبَّكَ كَثِيرًا وَسَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ

Kâle rabbic’al lî âyeh(âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâsete eyyâmin illâ remzâ(remzan), vezkur rabbeke kesîran ve sebbih bil aşiyyi vel ibkâr(ibkâri).

Zekeriyya dedi: "Rabbim, bana bir belirti ver." Allah buyurdu: "Sana belirti şudur: "İnsanlarla üç gün, işaretleşme dışında konuşmayacaksın. Rabbini çok an. Akşam-sabah tespih et."
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 7:206     وَيُسَبِّحُونَهُ     ve yusebbiHūnehu     ve O’nu tesbih ederler
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّ الَّذِينَ عِنْدَ رَبِّكَ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ ۩

İnnellezîne inde rabbike lâ yestekbirûne an ibadetihî ve yusebbihûnehu ve lehu yescudûn(yescudûne). (SECDE ÂYETİ)

Rabbinin katında olanlar, büyüklük taslayıp O´na kulluktan yüz çevirmezler; O´nu tespih ederler ve yalnız O´na secde ederler.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 13:13     وَيُسَبِّحُ     ve yusebbiHu     ve tesbih ederler
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِهِ وَالْمَلَائِكَةُ مِنْ خِيفَتِهِ وَيُرْسِلُ الصَّوَاعِقَ فَيُصِيبُ بِهَا مَنْ يَشَاءُ وَهُمْ يُجَادِلُونَ فِي اللَّهِ وَهُوَ شَدِيدُ الْمِحَالِ

Ve yusebbihur ra’du bi hamdihî vel melâiketu min hîfetih(hîfetihî), ve yursilus savâıka fe yusîbu bihâ men ye?âu ve hum yucâdilûne fillâh(fillâhi), ve huve ?edîdul mihâl(mihâli).

Gök gürültüsü O´nu hamd ile tespih eder; melekler de O´ndan ürpererek... Yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Allah, tuzak kuranların hilelerini başlarına geçirmede çok güçlü olduğu halde, onlar O´na karşı mücadele edip duruyorlar.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 15:98     فَسَبِّحْ     fesebbiH     (o halde) tesbih et
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِدِينَ

Fe sebbih bi hamdi rabbike ve kun mines sâcidîn(sâcidîne).

Şimdi sen, Rabbine hamd ile tespih et ve secde edenlerden ol!
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 17:44     تُسَبِّحُ     tusebbiHu     tesbih ederler
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ ۚ وَإِنْ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ وَلَٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ ۗ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا

Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn(fîhinne), ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûren).

Yedi gök, yerküre ve bunların içindekiler O´nu tespih ederler. Hiçbir şey yoktur ki, O´nu överek tespih etmesin; fakat siz onların tespihlerini fark edemezsiniz. O Halîm´dir, Gafûr´dur.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 17:44     يُسَبِّحُ     yusebbiHu     tesbih etmeyen
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ ۚ وَإِنْ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ وَلَٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ ۗ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا

Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn(fîhinne), ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûren).

Yedi gök, yerküre ve bunların içindekiler O´nu tespih ederler. Hiçbir şey yoktur ki, O´nu överek tespih etmesin; fakat siz onların tespihlerini fark edemezsiniz. O Halîm´dir, Gafûr´dur.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 19:11     سَبِّحُوا     sebbiHū     tesbih edin
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنَ الْمِحْرَابِ فَأَوْحَىٰ إِلَيْهِمْ أَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِيًّا

Fe harece alâ kavmihî minel mihrâbi fe evhâ ileyhim en sebbihû bukreten ve aşiyyâ(aşiyyen).

Bunun üzerine Zekeriyya, yakarış yerinden ayrılıp halkının karşısına geçti ve onlara "sabah akşam tespih edin" diye işaret verdi.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 20:33     نُسَبِّحَكَ     nusebbiHake     seni tesbih edelim
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا

Key nusebbihake kesîrâ(kesîren).

"Taki seni çokça tespih edelim."
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 20:130     فَسَبِّحْ     fe sebbiH     tesbih et
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا ۖ وَمِنْ آنَاءِ اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَىٰ

Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kable tulûış şemsi ve kable gurûbihâ, ve min ânâil leyli fe sebbih ve etrâfen nehâri lealleke terdâ.

Artık, onların söylediklerine sabret; Güneş´in doğuşundan önce de batışından önce de Rabbini överek tespih et! Gecenin bazı saatleriyle gündüzün iki ucunda da tespih et ki, hoşnutluğa erebilesin.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 20:130     وَسَبِّحْ     ve sebbiH     ve tesbih et
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا ۖ وَمِنْ آنَاءِ اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَىٰ

Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kable tulûış şemsi ve kable gurûbihâ, ve min ânâil leyli fe sebbih ve etrâfen nehâri lealleke terdâ.

Artık, onların söylediklerine sabret; Güneş´in doğuşundan önce de batışından önce de Rabbini överek tespih et! Gecenin bazı saatleriyle gündüzün iki ucunda da tespih et ki, hoşnutluğa erebilesin.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 21:20     يُسَبِّحُونَ     yusebbiHūne     tesbih ederler
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ

Yusebbihûnel leyle ven nehâre lâ yefturûn(yefturûne).

Gece ve gündüz tespih ederler, bıkıp usanmazlar.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 21:79     يُسَبِّحْنَ     yusebbiHne     tesbih eden
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ ۚ وَكُلًّا آتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا ۚ وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُودَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَ ۚ وَكُنَّا فَاعِلِينَ

Fe fehhemnâhâ suleymân(suleymâne), ve kullen âteynâ hukmen ve ılmen ve sehharnâ mea dâvudel cibâle yusebbihne vet tayr(tayre), ve kunnâ fâılîn(fâılîne).

Onu Süleyman´a derhal kavrattık. Herbirine hükümdarlık ve bilgi verdik. Dâvud´a dağları boyun eğdirdik. Kuşlarla beraber tespih ediyorlardı. Yapmak isteyince yapanlarız biz.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 24:36     يُسَبِّحُ     yusebbiHu     tesbih ederler
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ

Fî buyûtin ezinallâhu en turfea ve yuzkere fîhesmuhu yusebbihu lehu fîhâ bil guduvvi vel âsâl(âsâli).

Kandil, Allah´ın yükseltilmesine ve içinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Orada sabah akşam O´nu tespih eder.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 24:41     يُسَبِّحُ     yusebbiHu     tesbih ederler
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ ۖ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ

E lem tera ennallâhe yusebbihu lehu men fîs semâvâti vel ardı vet tayru sâffât(sâffâtin), kullun kad alime salâtehu ve tesbîhah(tesbîhahu), vallâhu alîmun bimâ yef’alûn(yef’alûne).

Görmedin mi, göklerdeki ve yerdeki şuurlular da bölük bölük olmuş kuşlar da Allah´ı tespih etmektedir. Her biri kendine özgü duasını, kendine özgü tespihini bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilmektedir.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 25:58     وَسَبِّحْ     ve sebbiH     ve tesbih et
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ ۚ وَكَفَىٰ بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا

Ve tevekkel alel hayyillezî lâ yemûtu ve sebbih bi hamdih(hamdihî), ve kefâ bihî bi zunûbi ibâdihî habîrâ(habîren).

O hiç ölmeyecek diriye, o Hayy olana dayanıp güven, O´nu överek tespih et. Kullarının günahlarından O´nun haberdar olması yeter.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 32:15     وَسَبَّحُوا     ve sebbeHū     ve tesbih ederler
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّمَا يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا الَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّدًا وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ ۩

İnnemâ yu’minu bi âyâtinellezîne izâ zukkirû bihâ harrû succeden ve sebbehû bi hamdi rabbihim ve hum lâ yestekbirûn(yestekbirûne).

Bizim ayetlerimize o kimseler inanır ki, onlarla kendilerine öğüt verildiğinde, secdelere kapanırlar ve hiç böbürlenmeyerek Rablerine hamt ile tespih ederler.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 33:42     وَسَبِّحُوهُ     ve sebbiHūhu     ve O’nu tesbih edin
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا

Ve sebbihûhu bukreten ve asîlâ(asîlen).

O´nu sabah akşam tespih edin!
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 38:18     يُسَبِّحْنَ     yusebbiHne     tesbih ederlerdi
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Dişil, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ

İnnâ sahharnel cibâle meahu yusebbıhne bil aşiyyi vel işrâk(işrâkı).

Dağları onunla birlikte buyruk altına almıştık: Akşam sabah birlikte tespih ederlerdi.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 39:75     يُسَبِّحُونَ     yusebbiHūne     tesbih ettiklerini
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَتَرَى الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ ۖ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَقِيلَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve terel melâikete hâffîne min havlil arşı yusebbihûne bi hamdi rabbihim, ve kudıye beynehum bil hakkı ve kıylel hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).

Melekleri de arşın çevresini kuşatarak Rablerinin hamdiyle tespih eder halde görürsün. Aralarında hakla hüküm verilmiştir. Nihayet şöyle denir: "Hamd alemlerin Rabbi´ne özgüdür!"
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 40:7     يُسَبِّحُونَ     yusebbiHūne     tesbih ederler
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ

Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vekıhim azâbel cahîm(cahîmi).

Arşı yüklenip taşıyanlar ve onun çevresindeki şuurlular Rablerinin hamdi ile tespih ederler ve ona inanırlar. İman sahipleri için de şöyle af dilerler: "Rabbimiz! Sen herşeyi rahmet ve ilim halinde kuşattın. Tövbe edip senin yoluna uymuş olanları bağışla. Ve onları cehenem azabından koru!"
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 40:55     وَسَبِّحْ     ve sebbiH     ve an
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ

Fasbir inne va’dallâhi hakkun vestagfir li zenbike ve sebbih bi hamdi rabbike bil aşiyyi vel ibkâr(ibkâri).

Öyleyse sabret! Kuşkun olmasın ki, Allah´ın vaadi haktır. Günahın için af dile. Akşam ve sabah, Rabbini överek tespih et!
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 41:38     يُسَبِّحُونَ     yusebbiHūne     tesbih ederler
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَإِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذِينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْأَمُونَ ۩

Fe inistekberû fellezîne inde rabbike yusebbihûne lehu bil leyli ven nehâri ve hum lâ yes’emûn(yes’emûne).

Eğer büyüklük taslarlarsa bilsinler ki, Rabbin katındakiler hiç usanmadan, gece ve gündüz O´nu tespih ederler.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 42:5     يُسَبِّحُونَ     yusebbiHūne     tesbih ederler
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْ فَوْقِهِنَّ ۚ وَالْمَلَائِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْأَرْضِ ۗ أَلَا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

Tekâdus semâvâtu yetefattarne min fevkıhinne vel melâiketu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yestagfirûne li men fîl ard(ardı), e lâ innellâhe huvel gafûrur rahîm(rahîmu).

Gökler, üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyor. Melekler de Rablerinin hamdiyle tespih ediyorlar ve yeryüzündekiler için af diliyorlar. Gözünüzü açıp kendinize gelin! Allah´tır ancak hep affeden, hep merhamet eden.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 48:9     وَتُسَبِّحُوهُ     ve tusebbiHūhu     ve O’nu tesbih edesiniz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا

Li tu’minû billâhi ve resûlihî ve tuazzirûhu ve tuvakkırûh(tuvakkırûhu), ve tusebbihûhu bukreten ve asîlâ(asîlen).

Allah´a ve resulüne inanasınız, O´nu destekleyesiniz, O´nu yüce bilesiniz ve sabah akşam O´nu tespih edesiniz diye.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 50:39     وَسَبِّحْ     ve sebbiH     ve tesbih et
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ

Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kable tulûış şemsi ve kablel gurûb(gurûbi).

Artık onların söylediklerine sabret ve Güneş´in doğuşundan önce de batışından önce de Rabbinin hamdiyle tespih et!
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 50:40     فَسَبِّحْهُ     fesebbiHhu     O’nu tesbih et
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ

Ve minel leyli fe sebbihhu ve edbâres sucûdi.

Gecenin bir kısmında ve secdelerin arkalarından O´nu tespih et!
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 52:48     وَسَبِّحْ     ve sebbiH     ve tesbih et
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا ۖ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ

Vasbir li hukmi rabbike fe inneke bi a’yuninâ, ve sebbih bi hamdi rabbike hîne tekûmu.

Rabbinin hükmüne sabret! Kuşkusuz, sen bizim gözlerimizin önündesin. Kalktığında, Rabbinin hamdiyle tespih et!
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 52:49     فَسَبِّحْهُ     fesebbiHhu     O’nu tesbih et
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَارَ النُّجُومِ

Ve minel leyli fe sebbihhu ve idbâren nucûmi.

Gecenin bir bölümünde ve yıldızların ardından da O´nu tespih et!
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 56:74     فَسَبِّحْ     fesebbiH     öyleyse yücelt
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ

Fe sebbih bismi rabbikel azîm(azîmi).

O halde o yüce Rabbinin adını tespih et!
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 56:96     فَسَبِّحْ     fesebbiH     öyleyse tesbih et
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ

Fe sebbih bismi rabbikel azîm(azîmi).

Artık, o yüce Rabbinin adını tespih et!
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 57:1     سَبَّحَ     sebbeHa     tesbih etmiştir
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Sebbeha lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Göklerde ve yerdeki her şey Allah´ı tespih etmektedir. Azîz´dir O, Hakîm´dir.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 59:1     سَبَّحَ     sebbeHa     tesbih eder
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Sebbeha lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah´ı tespih etmiştir. Azîz´dir O, Hakîm´dir.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 59:24     يُسَبِّحُ     yusebbiHu     tesbih ederler
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ ۖ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ ۚ يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Huvallâhul hâlikul bâriûl musavviru lehul esmâul husnâ, yusebbihu lehu mâ fîs semâvâti vel ard(ardı) ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Allah´tır O! Haalik, Bâri´, Musavvir´dir O! En güzel isimler/Esmâül Hüsna O´nundur. Göklerde ne var, yerde ne varsa O´nu tespih eder. Azîz´dir O, Hakîm´dir.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 61:1     سَبَّحَ     sebbeHa     tesbih etmektedir
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Sebbeha lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve huvel âzîzul hakîm(hakîmu).

Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah´ı tespih etmiştir. Azîz´dir O, Hakîm´dir.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 62:1     يُسَبِّحُ     yusebbiHu     tesbih etmektedir
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

Yusebbihu lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi).

Göklerdekiler ve yerdekiler o Melik, o Kuddûs, o Azîz, o Hakîm Allah´ı tespih ediyor.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 64:1     يُسَبِّحُ     yusebbiHu     tesbih etmektedir
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۖ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ ۖ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Yusebbihu lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), le hul mulku ve le hul hamdu ve huve alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Göklerdekiler ve yerdekiler Allah´ı tespih ediyor. O´nundur mülk ve yönetim; O´nun içindir tüm övgüler. Her şeye gücü yetendir O.
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 68:28     تُسَبِّحُونَ     tusebbiHūne     tesbih etmeniz
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ

Kâle evsatuhum e lem ekul lekum levlâ tusebbihûn(tusebbihûne).

Ortancaları/ılımlı olanı şöyle dedi: "Ben size söylemedim mi? Tespih etseydiniz ya!"
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 69:52     فَسَبِّحْ     fesebbiH     öyleyse tesbih et
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ

Fe sebbıh bismi rabbikel azîm(azîmi).

Hadi artık, yüce Rabbinin adını tespih et!
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 76:26     وَسَبِّحْهُ     ve sebbiHhu     ve O’nu tesbih eyle
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

وَمِنَ اللَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَوِيلًا

Ve minel leyli fescud lehu ve sebbihhu leylen tavîlâ(tavîlen).

Gecenin bir kısmında da O´na secde et! Ve geceleyin O´nu uzunca tespih et/uzun bir gece boyu O´nu tespih et!
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 87:1     سَبِّحِ     sebbiHi     tesbih et
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى

Sebbihısme rabbikel a’lâ.

Rabbinin o yüce adını tespih et!
 


سَبَّحَ
[HyperLink1] 110:3     فَسَبِّحْ     fesebbiH     o halde tesbih et
 
Fiil  Tef’il Kalıbı       2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ ۚ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا

Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirh(vestagfirhu), innehu kâne tevvâbâ(tevvâben).

Tespih et Rabbini O´na hamt ile! Ve O´ndan af dile! Çünkü O, Tevvâb´dır, günahları affeder sınırsız bir şekilde
 


سَبْح
[HyperLink1] 73:7     سَبْحًا     sebHen     uğraşacağın şeyler
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ لَكَ فِي النَّهَارِ سَبْحًا طَوِيلًا

İnne leke fîn nehâri sebhan tavîlâ(tavîlen).

Kuşkusuz, gündüz boyu senin için uzun bir dolaşma/yoğun bir uğraş vardır.
 


سَبْح
[HyperLink1] 79:3     سَبْحًا     sebHen     yüzerek
 
İsim         Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَالسَّابِحَاتِ سَبْحًا

Ves sâbihâti sebhâ(sebhan).

Yemin olsun, boşlukta yahut suda yüzüp gidenlere,
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 2:32     سُبْحَانَكَ     subHāneke     Seni tesbih ederiz
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا إِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا ۖ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

Kâlû subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke entel alîmul hakîm(hakîmu).

Dediler ki: "Yücedir şanın senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yok bizim. Sen, yalnız sen Alîm´sin, her şeyi en iyi şekilde bilirsin; Hakîm´sin, her şeyin bütün hikmetlerine sahipsin."
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 2:116     سُبْحَانَهُ     subHānehu     O yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَقَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا ۗ سُبْحَانَهُ ۖ بَلْ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ

Ve kâlûttehazellâhu veleden, subhâneh(subhânehu), bel lehu mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), kullun lehu kânitûn(kânitûne).

"Allah çocuk edindi." dediler. Haşâ! Böyle bir şeyden arınmıştır O! Tam aksine, göklerdekiler de yerdekiler de O´na aittir. Bunların tümü O´nun önünde boyun bükmektedir.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 3:191     سُبْحَانَكَ     subHāneke     sen yücesin
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَٰذَا بَاطِلًا سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).

Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah´ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi."
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 4:171     سُبْحَانَهُ     subHānehu     O yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ ۚ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَىٰ مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ ۖ فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ۖ وَلَا تَقُولُوا ثَلَاثَةٌ ۚ انْتَهُوا خَيْرًا لَكُمْ ۚ إِنَّمَا اللَّهُ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ ۖ سُبْحَانَهُ أَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ ۘ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا

Yâ ehlel kitâbi lâ taglû fî dînikum ve lâ tekûlû alâllâhi illel hakk(hakka) innemel mesîhu îsebnu meryeme resûlullâhi ve kelimetuh(kelimetuhu), elkâhâ ilâ meryeme ve rûhun minh(minhu), fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve lâ tekûlû selâseh(selâsetun) intehû hayran lekum innemâllâhu ilâhun vâhid(vâhidun), subhânehû en yekûne lehu veled(veledun), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı) ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).

Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah´ın resulü ve kelimesidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem´e atmıştır. Artık Allah´a ve resullerine inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vâhid´dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O´nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 5:116     سُبْحَانَكَ     subHāneke     sen yücesin
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِذْ قَالَ اللَّهُ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ أَأَنْتَ قُلْتَ لِلنَّاسِ اتَّخِذُونِي وَأُمِّيَ إِلَٰهَيْنِ مِنْ دُونِ اللَّهِ ۖ قَالَ سُبْحَانَكَ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أَقُولَ مَا لَيْسَ لِي بِحَقٍّ ۚ إِنْ كُنْتُ قُلْتُهُ فَقَدْ عَلِمْتَهُ ۚ تَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِي وَلَا أَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِكَ ۚ إِنَّكَ أَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ

Ve iz kâlellâhu yâ îsebne meryeme e ente kulte lin nâsittehizûnî ve ummiye ilâheyni min dûnillâh(dûnillâhi) kâle subhâneke mâ yekûnu lî en ekûle mâ leyse lî bi hakk(hakkın) in kuntu kultuhu fe kad alimteh(alimtehu) ta’lemû mâ fî nefsî ve lâ a’lemu mâ fî nefsik(nefsike) inneke ente allemul guyûb(guyûbi).

Allah şunu da söyledi: "Ey Meryem oğlu İsa! Allah´ın yanında beni ve annemi de iki tanrı olarak kabul edin diye insanlara sen mi söyledin?" İsa dedi: "Hâşâ! Tespih ederim seni. Hakkım olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir. Eğer onu söylemişsem sen onu elbette bilirsin. Sen benim içimde olanı bilirsin ama ben senin zatında olanı bilmem. Çünkü sen, evet sen, gaybları çok iyi bilensin!"
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 6:100     سُبْحَانَهُ     subHānehu     O münezzehtir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَجَعَلُوا لِلَّهِ شُرَكَاءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ ۖ وَخَرَقُوا لَهُ بَنِينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يَصِفُونَ

Ve cealû lillâhi şurekâel cinne ve halakahum ve harakû lehu benîne ve benâtin bi gayri ilm(ilmin), subhânehu ve teâlâ ammâ yasifûn(yasifûne).

Allah´a bir de cinleri/gözle görülmeyen yaratıkları ortak koştular. Oysaki, onları O yaratmıştır. Bilgisizce O´na oğullar ve kızlar isnat etme saçmalığını gösterdiler. Şanı yücedir O´nun! Onların nitelemelerinin ötesindedir O!
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 7:143     سُبْحَانَكَ     subHāneke     Sen yücesin
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَمَّا جَاءَ مُوسَىٰ لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنْظُرْ إِلَيْكَ ۚ قَالَ لَنْ تَرَانِي وَلَٰكِنِ انْظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي ۚ فَلَمَّا تَجَلَّىٰ رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ مُوسَىٰ صَعِقًا ۚ فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ

Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu kâle rabbi erinî enzur ileyk(ileyke), kâle len terânî ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ rabbuhu lil cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelul mu’minîn(mu’minîne).

Musa, bizimle sözleştiği yere gelip Rabbi de kendisiyle konuşunca şöyle konuştu: "Rabbim, göster bana kendini, göreyim seni." Dedi: "Asla göremezsin beni. Ama şu dağa bak. Eğer o yerinde durabilirse, sen de beni görebileceksin." Rabbi dağa tecelli edince onu parça parça etti. Ve Musa baygın vaziyette yere yığıldı. Kendine gelince şöyle yakardı: "Tespih ederim o yüce varlığını, tövbe edip sana yöneldim. İman edenlerin ilkiyim ben."
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 9:31     سُبْحَانَهُ     subHānehu     O münezzehtir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

اتَّخَذُوا أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا إِلَٰهًا وَاحِدًا ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۚ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ

İttehazû ahbârehum ve ruhbânehum erbâben min dûnillâhi vel mesîhabne meryem(meryeme), ve mâ umirû illâ li ya´budû ilâhen vâhidâ (vâhiden),lâ ilâhe illâ huve, subhânehu ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah´ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih´i de öyle. Oysa kendilerine, tek olan Allah´tan başkasına ibadet/kulluk etmemeleri emredilmişti. İlah yok o tek Allah´tan başka. Onların ortak koştuklarından arınmıştır O.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 10:10     سُبْحَانَكَ     subHāneke     senin şanın pek yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلَامٌ ۚ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Da´vâhum fîhâ subhânekellâhumme ve tehiyyetuhum fîhâ selâm(selâmun), ve âhıru da´vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).

Orada onların yakarışı, "Tespih ederiz seni ey Allahımız!" ve birbirlerine esenlik dilemeleri, "selam" şeklindedir. Ve onların son çağırışları şudur: Bütün övgüler âlemlerin Rabbi Allah´adır.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 10:18     سُبْحَانَهُ     subHānehu     O münezzehtir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَٰؤُلَاءِ شُفَعَاؤُنَا عِنْدَ اللَّهِ ۚ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللَّهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Ve ya´budûne min dûnillâhi mâ lâ yedurruhum ve lâ yenfeuhum ve yekûlûne hâulâi şufeâunâ indallâh(indallâhi), kul e tunebbiûnâllâhe bimâ lâ ya´lemu fîs semâvâti ve lâ fîl ard(ardı), subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah´ın yanında bir de kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: "Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçılarımızdır." De onlara: "Allah´a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?" Şanı yücedir O´nun, ortak koştuklarından arınmıştır O.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 10:68     سُبْحَانَهُ     subHānehu     O bundan münezzehtir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا ۗ سُبْحَانَهُ ۖ هُوَ الْغَنِيُّ ۖ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ إِنْ عِنْدَكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ بِهَٰذَا ۚ أَتَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Kâlûttehazallâhu veleden subhâneh(subhânehu), huvel ganiy(ganiyyu), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), in indekum min sultânin bi hâzâ, e tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

"Allah çocuk edindi!" dediler. Hâşâ! Allah bundan arınmıştır! O Ganî´dir, hiçbir şeye muhtaç olmaz! Göklerdekiler de yerdekiler de O´nundur. Elinizde, söylediğinize ilişkin hiçbir kanıt yok. Allah hakkında bilmediğiniz şeyi mi söylüyorsunuz?
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 12:108     وَسُبْحَانَ     ve subHāne     ve şanı yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قُلْ هَٰذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللَّهِ ۚ عَلَىٰ بَصِيرَةٍ أَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنِي ۖ وَسُبْحَانَ اللَّهِ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ

Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).

De ki: "İşte benim yolum budur. Ben, Allah´a basîret üzere çağırırım/dua ederim. Beni izleyenler de... Şanı yücedir Allah´ın! Ben müşriklerden değilim."
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 16:1     سُبْحَانَهُ     subHānehu     (Allah) uzaktır
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ أَتَىٰ أَمْرُ اللَّهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Etâ emrullâhi fe lâ testa’cilûh(testa’cilûhu), subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah´ın emri geldi. Onunla yüzyüze gelmekte acele etmeyin. Tüm varlığın tespih ettiğidir o Allah. Arınmıştır onların şirk koştuklarından.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 16:57     سُبْحَانَهُ     subHānehu     şanı yüce olan
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَيَجْعَلُونَ لِلَّهِ الْبَنَاتِ سُبْحَانَهُ ۙ وَلَهُمْ مَا يَشْتَهُونَ

Ve yec’alûne lillâhil benâti subhânehu ve lehum mâ yeştehûn(yeştehûne).

Tutuyor, Allah´a kızları nispet ediyorlar. Hâşâ! O, bunlardan arınmıştır. İştah duydukları şeyler de kendilerinin mi?
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 17:1     سُبْحَانَ     subHāne     eksiklikten uzaktır
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَىٰ بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا ۚ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ

Subhânellezî esrâ bi abdihî leylen minel mescidil harâmi ilel mescidil aksallezî bâreknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huves semîul basîr(basîru).

Bütün varlıkların tespihi o kudretdir ki, ayetlerimizden bazılarını kendisine gösterelim/kendisini ayetlerimizden bir parça olarak gösterelim diye kulunu, gecenin birinde Mescit-i Haram´dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa´ya yürütmüştür. Hiç kuşkusuz, O´dur Semî´ ve Basîr.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 17:43     سُبْحَانَهُ     subHānehu     (haşa) münezzehtir O
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا

Subhânehu ve teâlâ ammâ yekûlûne uluvven kebîrâ(kebîren).

O hep tespih edilen, onların söylediklerinden çok uzak ve çok yüksek; hem de ölçüye sığmayacak kadar yüksek...
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 17:93     سُبْحَانَ     subHāne     şanı yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِنْ زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَىٰ فِي السَّمَاءِ وَلَنْ نُؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتَّىٰ تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَابًا نَقْرَؤُهُ ۗ قُلْ سُبْحَانَ رَبِّي هَلْ كُنْتُ إِلَّا بَشَرًا رَسُولًا

Ev yekûne leke beytun min zuhrufin ev terkâ fîs semâ(semâi), ve len nu’mine li rukıyyike hattâ tunezzile aleynâ kitâben nakreuh(nakreuhu), kul subhâne rabbî hel kuntu illâ beşeren resûlâ(resûlen).

"Yahut altından bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin. Ancak senin göğe çıktığına, okuyacağımız bir kitabı bize indireceğin zamana kadar, asla inanmayız!" De ki: "Rabbimin şanı yücedir. Ben, insan bir resulden başka neyim ki?"
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 17:108     سُبْحَانَ     subHāne     şanı yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَيَقُولُونَ سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنْ كَانَ وَعْدُ رَبِّنَا لَمَفْعُولًا

Ve yekûlûne subhâne rabbinâ in kâne va’du rabbinâ le mef’ûlâ(mef’ûlen).

Ve diyorlar: "Rabbimizin şanı yücedir, Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşecektir!"
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 19:35     سُبْحَانَهُ     subHānehu     O’nun şanı yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

مَا كَانَ لِلَّهِ أَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍ ۖ سُبْحَانَهُ ۚ إِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

Mâ kâne lillâhi en yettehıze min veledin subhâneh(subhânehu), izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).

Bir oğul edinmek Allah´a asla yakışmaz. O´nun şanı yücedir. Bir iş ve oluşa karar verdi mi, ona sadece "Ol!" der, o hemen oluverir.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 21:22     فَسُبْحَانَ     fesubHāne     yüce(münezzeh)dir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا ۚ فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ

Lev kâne fîhimâ âlihetun illâllâhu le fesedetâ, fe subhânallâhi rabbil arşi ammâ yasıfûn(yasıfûne).

Eğer, yerde gökte Allah´tan başka tanrılar olsaydı, o ikisi de mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi o Allah, onların nitelendirmelerinden yücedir, uzaktır.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 21:26     سُبْحَانَهُ     subHānehu     O münezzehtir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَٰنُ وَلَدًا ۗ سُبْحَانَهُ ۚ بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَ

Ve kâlûttehazer rahmânu veleden subhâneh(subhânehu), bel ıbâdun mukremûn(mukremûne).

"Rahman çocuk edindi" dediler. Hâşâ, bundan arınmıştır O! Onlar, lütuflandırılmış kullardır.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 21:87     سُبْحَانَكَ     subHāneke     senin şanın yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَذَا النُّونِ إِذْ ذَهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَىٰ فِي الظُّلُمَاتِ أَنْ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fiz zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn(zâlimîne).

Ve Zünnûn. Hani kızarak gitmişti de ona asla güç yetiremeyeceğimizi/ölçüyü kendisine uygulamayacağımızı sanmıştı. Sonra, karanlıkların bağrında şöyle yakardı: "Senden başka ilah yok, tespih ederim seni. Kuşkusuz, ben zalimlerden oldum."
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 23:91     سُبْحَانَ     subHāne     münezehtir (uzaktır)
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَٰهٍ ۚ إِذًا لَذَهَبَ كُلُّ إِلَٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ

Mettehazallâhu min veledin ve mâ kâne meahu min ilâhin izen le zehebe kullu ilâhin bimâ halaka ve le alâ ba’duhum alâ ba’d(ba’dın), subhânallâhi ammâ yasıfûn(yasıfûne).

Allah, çocuk filan edinmemiştir. O´nunla beraber herhangi bir ilah da yoktur. Eğer böyle olsaydı, her ilah kendi yarattığını yok ederdi ve mutlaka biri ötekine üstün gelmeye çalışırdı. Allah´ın şanı onların nitelendirmelerinden yücedir, arınmıştır.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 24:16     سُبْحَانَكَ     subHāneke     Seni tenzih ederiz
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَلَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَنَا أَنْ نَتَكَلَّمَ بِهَٰذَا سُبْحَانَكَ هَٰذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌ

Ve lev lâ iz semi’tumûhu kultum mâ yekûnu lenâ en netekelleme bi hâzâ subhâneke hâzâ buhtânun azîm(azîmun).

Onu duyduğunuzda, "Bu konuda söz söylememiz bize yakışmaz; hâşâ, bu büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi?
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 25:18     سُبْحَانَكَ     subHāneke     senin şanın yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ وَلَٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا

Kâlû subhâneke mâ kâne yenbegî lenâ en nettehıze min dûnike min evliyâe ve lâkin metta’tehum ve âbâehum hattâ nesûz zikre, ve kânû kavmen bûra(bûren).

Derler ki: "Tespih ederiz seni; seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmazdı. Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, zikiri/Kur´an´ı unuttular ve helâke giden bir topluluk oldular."
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 27:8     وَسُبْحَانَ     ve subHāne     eksikliklerden münezzehtir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَلَمَّا جَاءَهَا نُودِيَ أَنْ بُورِكَ مَنْ فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Fe lemmâ câehâ nûdiye en bûrike men fîn nâri ve men havlehâ, ve subhânallâhi rabbil âlemîn(âlemîne).

Mûsa ateşe vardığında şöyle çağrıldı. "Ateşteki kimse de ateşin çevresindekiler de kutsal ve bereketli kılınmıştır. Ve âlemlerin Rabbi olan Allah, bütün eksiklik ve iğretiliklerden arınmıştır."
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 28:68     سُبْحَانَ     subHāne     münezzehtir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ وَيَخْتَارُ ۗ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Ve rabbuke yahluku mâ yeşâu ve yahtâr(yahtâru), mâ kâne lehumul hıyarat(hıyaratu), subhânallâhi ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Seçim onların değil/onların seçme hakkı yok. Allah, onların ortak koştuklarından yücedir, arınmıştır.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 30:17     فَسُبْحَانَ     fesubHāne     öyle ise tesbih edin
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ

Fe subhânallâhi hîne tumsûne ve hîne tusbıhûn(tusbıhûne).

O halde tespih Allah için. Akşama erdiğinizde de sabaha erdiğinizde de...
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 30:40     سُبْحَانَهُ     subHānehu     O münezzehtir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ۖ هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذَٰلِكُمْ مِنْ شَيْءٍ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Allâhullezî halakakum summe rezekakum summe yumîtukum summe yuhyîkum, hel min şurekâikum men yef’alu min zâlikum min şey’(şey’in), subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah´tır ki sizi yaratmış, sonra rızıklandırmıştır. Sonra sizi öldürüyor, sonra diriltiyor. Peki, ortak koştuklarınızdan biri var mı, bunlardan birşeyi yapabilecek? Yücedir, arınmıştır onların ortak koştuklarından O.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 34:41     سُبْحَانَكَ     subHāneke     sen yücesin
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قَالُوا سُبْحَانَكَ أَنْتَ وَلِيُّنَا مِنْ دُونِهِمْ ۖ بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّ ۖ أَكْثَرُهُمْ بِهِمْ مُؤْمِنُونَ

Kâlû subhâneke ente veliyyunâ min dûnihim, bel kânû ya’budûnel cinn(cinne), ekseruhum bihim mû’minûn(mû’minûne).

Melekler derler ki: "Tespih ederiz seni! Bizim Velî´miz sendin, onlar değil. Doğrusu şu ki, onlar cinlere tapıyorlardı. Onların çoğu cinlere iman etmekteydi."
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 36:36     سُبْحَانَ     subHāne     ne yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ

Subhânellezî halakal ezvâce kullehâ mimmâ tunbitulardu ve min enfusihim ve mimmâ lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Şanı yücedir o Allah´ın ki toprağın bitirdiklerinden, onların öz benliklerinden ve nice bilmediklerinden bütün çiftleri yaratmıştır.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 36:83     فَسُبْحَانَ     fesubHāne     yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Fe subhânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn(turceûne).

Herşeyin kaynağı/egemenliği elinde olan o yaratıcının şanı çok yücedir! Sonunda O´na döndürüleceksiniz.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 37:159     سُبْحَانَ     subHāne     (münezzehtir) yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ

Subhânallâhi ammâ yasifûn(yasifûne).

Allah arınmıştır bunların nitelemelerinden.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 37:180     سُبْحَانَ     subHāne     yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ

Subhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yasifûn(yasifûne).

Senin Rabbinin, o ululuk ve kudretin Rabbinin şanı yücedir onların verdiği sıfatlardan...
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 39:4     سُبْحَانَهُ     subHānehu     O (bundan münezzehtir) yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

لَوْ أَرَادَ اللَّهُ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا لَاصْطَفَىٰ مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ ۚ سُبْحَانَهُ ۖ هُوَ اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ

Lev erâdallâhu en yettehıze veleden lastafâ mimmâ yahluku mâ yeşâu subhâneh(subhânehu), huvallâhul vâhıdul kahhâr(kahhâru).

Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, yaratmakta olduklarından dilediğini seçerdi. Böyle birşeyden arınmıştır O. Allah´tır, Vahid´dir, Kahhar´dır O.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 39:67     سُبْحَانَهُ     subHānehu     O münezzehtir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّمَاوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî vel ardu cemîan kabdatuhu yevmel kıyâmeti ves semâvâtu matviyyâtun bi yemînih(yemînihi), subhânehu ve te’âlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah´ı, kadrine/şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Oysaki kıyamet günü, yeryüzü tamamen O´nun avucudur/avucundadır; gökler de O´nun sağ elinde/kudretinde dürülmüş haldedir. Şanı yücedir O´nun; arınmıştır onların ortak koştuklarından.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 43:13     سُبْحَانَ     subHāne     şanı yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

لِتَسْتَوُوا عَلَىٰ ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ

Li testevû alâ zuhûrihî summe tezkurû ni’mete rabbikum izesteveytum aleyhi, ve tekûlû subhânellezî sehhare lenâ hâzâ ve mâ kunnâ lehu mukrinîn(mukrinîne).

Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra oraya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayıp da şöyle diyesiniz: "Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin! Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık."
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 43:82     سُبْحَانَ     subHāne     münezzehtir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ

Subhâne rabbis semâvâti vel ardı rabbil arşi ammâ yasıfûn(yasıfûne).

Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirmelerinden arınmıştır, yücedir.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 52:43     سُبْحَانَ     subHāne     şanı yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

أَمْ لَهُمْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Em lehum ilâhun gayrullâh(gayrullâhi), subhânallâhi ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Yoksa Allah´tan başka bir ilahları mı var? Uzaktır Allah, onların ortak koştuklarından.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 59:23     سُبْحَانَ     subHāne     yücedir
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve, elmelikul kuddûsus selâmul mû’minul muheyminul azîzul cebbârul mutekebbir(mutekebbiru), subhânallâhi ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Öyle Allah ki O, ilah yok O´ndan gayrı! Melik, Kuddûs, Selâm, Mümin, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir, arınmıştır.
 


سُبْحَٰن
[HyperLink1] 68:29     سُبْحَانَ     subHāne     tesbih ederiz
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ

Kâlû subhâne rabbinâ innâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne).

O zaman dediler ki: "Tespih ederiz seni, ey Rabbimiz! Gerçekten biz zalimler olduk."
 


سَّٰبِحَٰت
[HyperLink1] 79:3     وَالسَّابِحَاتِ     ve ssābiHāti     yüzüp gidenlere
 
İsim    Etken     Dişil, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَالسَّابِحَاتِ سَبْحًا

Ves sâbihâti sebhâ(sebhan).

Yemin olsun, boşlukta yahut suda yüzüp gidenlere,
 


مُسَبِّحُون
[HyperLink1] 37:143     الْمُسَبِّحِينَ     l-musebbiHīne     tesbih edenlerden
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّحِينَ

Fe lev lâ ennehu kâne minel musebbihîn(musebbihîne).

Eğer tespih edenlerden olmasaydı.
 


مُسَبِّحُون
[HyperLink1] 37:166     الْمُسَبِّحُونَ     l-musebbiHūne     o tesbih edenler
 
İsim  Tef’il Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَإِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ

Ve innâ le nahnul musebbihûn(musebbihûne).

O durmadan tespih edenler elbette biziz.
 


يَسْبَحُ
[HyperLink1] 21:33     يَسْبَحُونَ     yesbeHūne     yüzmektedir
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ ۖ كُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ

Ve huvellezî halakal leyle ven nehâre veş şemse vel kamer(kamere), kullun fî felekin yesbehûn(yesbehûne).

O odur ki, geceyi, gündüzü, Güneş´i ve Ay´ı yarattı. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
 


يَسْبَحُ
[HyperLink1] 36:40     يَسْبَحُونَ     yesbeHūne     yüzmektedirler
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لَا الشَّمْسُ يَنْبَغِي لَهَا أَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ ۚ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ

Leş şemsu yenbegî lehâ en tudrikel kamere ve lel leylu sâbikun nehâr(nehâri), ve kullun fî felekin yesbehûn(yesbehûne).

Güneş´in Ay´a ulaşıp çatması gerekmiyor. Gecenin de gündüzü geçmesi gerekmez. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.