سَبَب
2:166
الْأَسْبَابُ
l-esbābu
bağları
İsim
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
إِذْ تَبَرَّأَ الَّذِينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا وَرَأَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْأَسْبَابُ
İz teberreellezînettubiû minellezînettebeû ve reavûl azâbe ve takattaat bihimul esbâb(esbâbu).
O zaman, izlenenler, kendilerini izleyenlerden uzaklaşıp gitmişlerdir. Azabı gördüler artık, aralarındaki bağlar parçalanıp koptu.
|
سَبَب
18:84
سَبَبًا
sebeben
bir sebep
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
إِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْأَرْضِ وَآتَيْنَاهُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ سَبَبًا
İnnâ mekkennâ lehu fîl ardı ve âteynâhu min kulli şey’in sebebâ(sebeben).
Biz onun için yeryüzünde güç ve saltanat hazırladık ve ona herşeyden bir sebep verdik.
|
سَبَب
18:85
سَبَبًا
sebeben
bir yol
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
فَأَتْبَعَ سَبَبًا
Fe etbea sebebâ(sebeben).
O da bir sebebi izledi.
|
سَبَب
18:89
سَبَبًا
sebeben
bir yol
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا
Summe etbea sebebâ(sebeben).
Sonra bir sebebi daha izledi.
|
سَبَب
18:92
سَبَبًا
sebeben
bir yol
İsim
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا
Summe etbea sebebâ(sebeben).
Sonra yine bir sebebi izledi.
|
سَبَب
22:15
بِسَبَبٍ
bisebebin
bir sebep(ip)le
İsim
Eril
Mecrûr İsim
Belirsiz
مَنْ كَانَ يَظُنُّ أَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ
Men kâne yezunnu en len yensurehullâhu fîd dunyâ vel âhıreti felyemdud bi sebebin iles semâi summel yakta’ felyenzur hel yuzhibennekeyduhu mâ yagîz(yagîzu).
Kim Allah´ın dünyada ve âhirette kendisine yardım etmeyeceğini sanıyorsa; bir sebeple göğe uzansın, sonra öteki ilişkilerini kessin de bakıversin: Oyunu, öfkelendirdiği şeyleri gerçekten giderecek mi?
|
سَبَب
38:10
الْأَسْبَابِ
l-esbābi
sebepler (vasıtalar)
İsim
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
أَمْ لَهُمْ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ فَلْيَرْتَقُوا فِي الْأَسْبَابِ
Em lehum mulkus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ, felyertekû fîl esbâb(esbâbi).
Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülk ve saltanatı onların mı? Eğer öyleyse sebepler içinde yükselsinler.
|
سَبَب
40:36
الْأَسْبَابَ
l-esbābe
sebeplere
İsim
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ
Ve kâle fir’avnu yâ hâmânubni lî sarhan leallî eblugul esbâb(esbâbe).
Firavun dedi ki: "Ey Hâmân, sebeplere ulaşabilmem için bana yüksek bir kule yap!"
|
سَبَب
40:37
أَسْبَابَ
esbābe
sebeplerine
İsim
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَىٰ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا ۚ وَكَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِيلِ ۚ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ إِلَّا فِي تَبَابٍ
Esbâbes semâvâti fe attalia ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu kâzibâ(kâziben), ve kezâlike zuyyine li fir’avne sûu amelihî ve sudde anis sebîl(sebîli), ve mâ keydu fir’avne illâ fî tebâb(tebâbin).
"Göklerin sebeplerine ulaşırsam, Mûsa´ın tanrısına, da ulaşırım. Ben onun yalancı biri olduğunu düşünüyorum." Firavun´a, yaptığı işin kötülüğü bu şekilde süslü gösterildi de yoldan saptırıldı. Firavun´un tuzağı hep kayıptadır.
|
يَسُبُّ
6:108
تَسُبُّوا
tesubbū
sövmeyin ki
Fiil
2. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلَا تَسُبُّوا الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَسُبُّوا اللَّهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ كَذَٰلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِمْ مَرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Ve lâ tesubbûllezîne yed’ûne min dûnillâhi fe yesubbûllâhe adven bi gayri ilm(ilmin), kezâlike zeyyennâ li kulli ummetin amelehum summe ilâ rabbihim merciuhum fe yunebbiuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Onların Allah dışında dua ettiklerine/çağrıda bulunduklarına sövmeyin. Yoksa onlar da düşmanlıkla ve bilgisizce Allah´a söverler. Biz her ümmete yaptığı işi bu şekilde süslü gösterdik. Sonra hepsinin dönüşü Rablerinedir. O, onlara, yapmakta olduklarını haber verecektir.
|
يَسُبُّ
6:108
فَيَسُبُّوا
feyesubbū
onlar da sövmesinler
Fiil
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلَا تَسُبُّوا الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَسُبُّوا اللَّهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ كَذَٰلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِمْ مَرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Ve lâ tesubbûllezîne yed’ûne min dûnillâhi fe yesubbûllâhe adven bi gayri ilm(ilmin), kezâlike zeyyennâ li kulli ummetin amelehum summe ilâ rabbihim merciuhum fe yunebbiuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Onların Allah dışında dua ettiklerine/çağrıda bulunduklarına sövmeyin. Yoksa onlar da düşmanlıkla ve bilgisizce Allah´a söverler. Biz her ümmete yaptığı işi bu şekilde süslü gösterdik. Sonra hepsinin dönüşü Rablerinedir. O, onlara, yapmakta olduklarını haber verecektir.
|