KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Sin-Lam-Kef      س ل ك 

Sokmak, yürütmek, takip etmek

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 12 kez geçiyor.

Gövde(ler)

12 kez سَلَكَ

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


سَلَكَ
[HyperLink1] 15:12     نَسْلُكُهُ     neslukuhu     onu sokarız
 
Fiil         1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

كَذَٰلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ

Kezâlike neslukuhu fî kulûbil mucrimîn(mucrimîne).

Biz ona, günaha batmışların gönüllerinde böyle bir yol veririz.
 


سَلَكَ
[HyperLink1] 16:69     فَاسْلُكِي     feslukī     ve yürü
 
Fiil         2. şahıs, Dişil, Tekil  Emir Kipi      
    

ثُمَّ كُلِي مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُكِي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلًا ۚ يَخْرُجُ مِنْ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ فِيهِ شِفَاءٌ لِلنَّاسِ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Summe kulî min kullis semerâti feslukî subule rabbiki zululâ(zululen), yahrucu min butûnihâ şarâbun muhtelifun elvânuhu fîhi şifâun lin nâs(nâsi), inne fî zâlike le âyeten li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

"Sonra, meyvaların her türünden ye de boyun bükerek Rabbinin yollarına koyul." Onun karıncıklarından, renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, insanlar için onda şifa vardır. Derin derin düşünen bir topluluk için, bunda kesin bir mucize var.
 


سَلَكَ
[HyperLink1] 20:53     وَسَلَكَ     ve seleke     ve açtı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَسَلَكَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا وَأَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْ نَبَاتٍ شَتَّىٰ

Ellezî ceale lekumul arda mehden ve seleke lekum fîhâ subulen ve enzele mines semâi mââ(mâen), fe ahrecnâ bihî ezvâcen min nebâtin şettâ.

Yeryüzünü size beşik yapan, onda sizin için yollar açan, gökten su indiren O´dur. Biz o suyla çeşitli bitkilerden çiftler çıkardık.
 


سَلَكَ
[HyperLink1] 23:27     فَاسْلُكْ     fesluk     sok (bindir)
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ ۙ فَاسْلُكْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ ۖ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا ۖ إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ

Fe evhaynâ ileyhi enısnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ fe izâ câe emrunâ ve fâret tennûru fesluk fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlu minhum, ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûn(mugrakûne).

Bunun üzerine biz, Nûh´a şöyle vahyettik: "Gözlerimizin önünde ve vahyimize uygun olarak gemiyi yap. Emrimiz gelip tandır kaynayınca, ailenle birlikte her türden iki çifti gemiye sok. İçlerinden, haklarında daha önce hüküm verilmiş olanları dışta bırak. Zulmetmiş olanlar hakkında bana yakarıp durma. Onlar kesinlikle boğulacaklardır."
 


سَلَكَ
[HyperLink1] 26:200     سَلَكْنَاهُ     seleknāhu     biz onu soktuk
 
Fiil         1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

كَذَٰلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ

Kezâlike seleknâhu fî kulûbil mucrimîn(mucrimîne).

Biz onu suçluların kalplerine işte böyle yolladık.
 


سَلَكَ
[HyperLink1] 28:32     اسْلُكْ     Asluk     sok
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Tekil  Emir Kipi      
    

اسْلُكْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ وَاضْمُمْ إِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ ۖ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ

Usluk yedeke fî ceybike tahruc beydâe min gayri sû(sûin), vadmum ileyke cenâhake miner rehbi fe zânike burhânâni min rabbike ilâ fir’avne ve melâih(melâihî), innehum kânû kavmen fâsikîn(fâsikîne).

"Elini koynuna sok, lekesiz bembeyaz çıkıversin. Korkudan açılan kollarını kendine çek. İşte bunlar, Firavun ve kodamanlarına karşı Rabbinden sana güçlü iki kanıttır. Firavun ve yardakçıları yoldan çıkmış bir güruhtur."
 


سَلَكَ
[HyperLink1] 39:21     فَسَلَكَهُ     fe selekehu     sonra onu geçirdi
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَلَكَهُ يَنَابِيعَ فِي الْأَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَامًا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَذِكْرَىٰ لِأُولِي الْأَلْبَابِ

E lem tere ennallâhe enzele mines semâi mâen fe selekehu yenâbîa fîl ardı summe yuhricu bihî zer’an muhtelifen elvânuhu summe yehîcu fe terâhu musferran summe yec’aluhu hutâmâ(hutâmen), inne fî zâlike le zikrâ li ulîl elbâb(elbâbi).

Görmedin mi, Allah gökten bir su indirdi de onu toprak içindeki kaynaklara ulaştırdı. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. Sonra ekin kurur da sen onu sararmış görürsün. Sonra da onu kuru ufantı haline getirir. İşte bunda, akıl ve gönül sahipleri için mutlak bir ibret var.
 


سَلَكَ
[HyperLink1] 69:32     فَاسْلُكُوهُ     feslukūhu     vurun onu
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُ

Summe fî silsiletin zer’uhâ seb’ûne zirâan feslukûh(feslukûhu).

"Sonra, boyu yetmiş arşın olan bir zincirde yollayın onu!"
 


سَلَكَ
[HyperLink1] 71:20     لِتَسْلُكُوا     liteslukū     gidesiniz diye
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لِتَسْلُكُوا مِنْهَا سُبُلًا فِجَاجًا

Li teslukû minhâ subulen ficâcâ(ficâcen).

Ki ondan geniş yollar edinip de yürüyesiniz."
 


سَلَكَ
[HyperLink1] 72:17     يَسْلُكْهُ     yeslukhu     onu sokar
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ ۚ وَمَنْ يُعْرِضْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِ يَسْلُكْهُ عَذَابًا صَعَدًا

Li neftinehum fîh(fîhi), ve men yu’rıd an zikri rabbihî yeslukhu azâben saadâ(saaden).

Ki onları, onun içinde imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden/Kur´an´dan yüz çevirirse Rabbi onu, gittikçe yükselen bir azaba sokar.
 


سَلَكَ
[HyperLink1] 72:27     يَسْلُكُ     yesluku     sevk eder
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِلَّا مَنِ ارْتَضَىٰ مِنْ رَسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ رَصَدًا

İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ(rasaden).

Seçtiği bir elçi müstesna. Çünkü O, resulünün önünden ve arkasından gözetleyiciler yürütür.
 


سَلَكَ
[HyperLink1] 74:42     سَلَكَكُمْ     selekekum     sizi sürükleyen
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ

Mâ selekekum fî sekar(sekare).

"Sizi Sekar´a sürükleyen nedir?"