KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Sin-Ra-Ayn      س ر ع 

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 23 kez geçiyor.

Gövde(ler)

2 kez أَسْرَع
2 kez سِرَاع
10 kez سَرِيع
9 kez يُسَٰرِعُ

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


أَسْرَع
[HyperLink1] 6:62     أَسْرَعُ     esraǔ     en çabuğudur
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

ثُمَّ رُدُّوا إِلَى اللَّهِ مَوْلَاهُمُ الْحَقِّ ۚ أَلَا لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ أَسْرَعُ الْحَاسِبِينَ

Summe ruddû ilâllâhi mevlâhumul hakk(hakkı), e lâ lehul hukmu ve huve esraul hâsibîn(hâsibîne).

Nihayet onlar gerçek Mevlâ´ları olan Allah´a götürülürler. Gözünüzü açın! Hüküm yalnız O´nundur. Ve hesap görenlerin en süratlisi de O´dur.
 


أَسْرَع
[HyperLink1] 10:21     أَسْرَعُ     esraǔ     daha hızlıdır
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِنْ بَعْدِ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُمْ إِذَا لَهُمْ مَكْرٌ فِي آيَاتِنَا ۚ قُلِ اللَّهُ أَسْرَعُ مَكْرًا ۚ إِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ

Ve izâ ezaknen nâse rahmeten min ba´di darrâe messethum izâ lehum mekrun fî âyâtinâ, kulillâhu esrau mekrâ(mekren), inne rusulenâ yektubûne mâ temkurûn(temkurûne).

İnsanlara, kendilerine dokunan bir darlıktan sonra bir rahat tattırdığımızda, ayetlerimiz hakkında hemen bir tuzak sergilerler. De ki: "Tuzak kurma bakımından Allah daha hızlıdır." Zaten, resullerimiz, kurmakta oldukları tuzakları kaydediyorlar.
 


سِرَاع
[HyperLink1] 50:44     سِرَاعًا     sirāǎn     sür’atle koşarlar
 
İsim  Mufa’ale Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

يَوْمَ تَشَقَّقُ الْأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعًا ۚ ذَٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ

Yevme teşakkakul ardu anhum sirââ(sirâan), zâlike haşrun aleynâ yesîrun.

O gün, yer çatır çatır yarılıp onlardan çabucak uzaklaşır. Bu yalnız bizim için kolay olan bir haşretmedir.
 


سِرَاع
[HyperLink1] 70:43     سِرَاعًا     sirāǎn     hızlı hızlı
 
İsim  Mufa’ale Kalıbı     İsim Fiil  Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَىٰ نُصُبٍ يُوفِضُونَ

Yevme yahrucûne minel ecdâsi sirâan ke ennehum ilâ nusubin yûfîdûn(yûfîdûne).

O gün, kabirlerden fırlayarak çıkarlar. Dikilmiş putlara doğru akın akın gider gibidirler.
 


سَرِيع
[HyperLink1] 14:51     سَرِيعُ     serīǔ     çabuk görendir
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

لِيَجْزِيَ اللَّهُ كُلَّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ

Li yecziyallâhu kulle nefsin mâ kesebet, innallâhe serîul hısâb(hısâbi).

Çünkü Allah, her benliği kendi kazandığıyla karşı karşıya getirecektir. Allah, hesabı çok çabuk görür.
 


سَرِيع
[HyperLink1] 24:39     سَرِيعُ     serīǔ     çabuk görendir
 
Sıfat         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاءً حَتَّىٰ إِذَا جَاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللَّهَ عِنْدَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ ۗ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ

Vellezîne keferû a’mâluhum ke serâbin bi kîatin yahsebuhuz zam’ânu mâe(mâen), hattâ izâ câehu lem yecidhu şey’en ve vecedallâhe indehu fe veffâhu hisâbeh(hisâbehu), vallâhu serîul hısâb(hısâbi).

Küfre sapanlara gelince, onların amelleri çöldeki serap gibidir ki, susuzluktan bunalan onu su sanır. Ama ona yaklaşınca hiçbir şey bulamaz; yanında Allah´ı bulur; O da onun hesabını eksiksiz bir biçimde görür. Allah, hesabı çok çabuk görendir.
 


سَرِيع
[HyperLink1] 2:202     سَرِيعُ     serīǔ     çabuk görendir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

أُولَٰئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِمَّا كَسَبُوا ۚ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ

Ulâike lehum nasîbun mimmâ kesebû vallâhu serîul hısâb(hısâbi).

İşte böyle diyenlere kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı çok çabuk görür.
 


سَرِيع
[HyperLink1] 3:19     سَرِيعُ     serīǔ     çabuk görendir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الْإِسْلَامُ ۗ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۗ وَمَنْ يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللَّهِ فَإِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ

İnned dîne indâllâhil islâm(islâmu), ve mahtelefellezîne ûtûl kitâbe illâ min ba’di mâ câehumulılmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe innallâhe serîul hısâb(hısâbı).

Allah katında din İslam´dır/barış ve esenlik için Allah´a teslim olmaktır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık/doymazlık/azgınlık/denge noktasından sapma/yalancılık/zulüm/kibir/zinakârlık yüzünden ihtilafa düştü. Kim Allah´ın ayetlerine nankörlük ederse, Allah, hesabı çabucak görecektir.
 


سَرِيع
[HyperLink1] 3:199     سَرِيعُ     serīǔ     çabuk görendir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

وَإِنَّ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَمَنْ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِمْ خَاشِعِينَ لِلَّهِ لَا يَشْتَرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ ثَمَنًا قَلِيلًا ۗ أُولَٰئِكَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ

Ve inne min ehlil kitâbi le men yu’minu billâhi ve mâ unzile ileykum ve mâ unzile ileyhim hâşiîne lillâhi, lâ yeşterûne bi âyâtillâhi semenen kalîlâ(kalîlen), ulâike lehum ecruhum inde rabbihim innallâhe serîul hısâb(hısâbi).

Ehlikitap´tan öyleleri var ki, Allah´a, size indirilene ve kendilerine indirilene inanırlar. Allah karşısında ürperirler; Allah´ın ayetlerini basit bir ücret karşılığı satmazlar. İşte bunlar için Rableri katında kendilerine özgü ödüller vardır. Allah, hesabı, çabucak görüverir.
 


سَرِيع
[HyperLink1] 5:4     سَرِيعُ     serīǔ     çabuk görendir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

يَسْأَلُونَكَ مَاذَا أُحِلَّ لَهُمْ ۖ قُلْ أُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ ۙ وَمَا عَلَّمْتُمْ مِنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّبِينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللَّهُ ۖ فَكُلُوا مِمَّا أَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهِ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ

Yes’elûneke mâ zâ uhılle lehum kul uhılle lekumut tayyibâtu ve mâ allemtum minel cevârihi mukellibîne tuallimûnehunne mimmâ allemekumullâhu fe kulû mimmâ emsekne aleykum vezkurûsmellâhi aleyhi vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe serîul hısâb(hısâbi).

Sana soruyorlar, onlar için helal kılınan ne? Şöyle söyle: "Sizin için bütün temiz nimetler helal kılınmıştır. Eğittiğiniz avcı kuşların tuttukları ile eğittiğiniz av köpeklerinin tuttukları da size helal kılındı. Siz bu hayvanlara, Allah´ın size öğrettiklerinden öğretiyorsunuz. O halde onların sizin için tuttuklarından da yiyin ve üzerine Allah´ın adını anın. Allah´tan sakının! Allah gerçekten hesabı çok çabuk görür."
 


سَرِيع
[HyperLink1] 6:165     سَرِيعُ     serīǔ     çabuk olandır
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ الْأَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ ۗ إِنَّ رَبَّكَ سَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَحِيمٌ

Ve huvellezî cealekum halâifelardı ve refea ba’dakum fevka ba’dın derecâtin li yebluvekum fî mâ âtâkum, inne rabbeke serîul ikâbi ve innehu le gafûrun rahîm(rahîmun).

Sizi yeryüzünde öncekilere halefler yapan O´dur. Verdiği nimetlerle sizi denemek için kiminizi kiminiz üzerine derecelerle yükseltmiştir. Rabbin ceza verdiğinde çok süratli verir. Ama O, gerçekten çok affedici, çok merhametlidir.
 


سَرِيع
[HyperLink1] 7:167     لَسَرِيعُ     leserīǔ     çabuk
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكَ لَيَبْعَثَنَّ عَلَيْهِمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ يَسُومُهُمْ سُوءَ الْعَذَابِ ۗ إِنَّ رَبَّكَ لَسَرِيعُ الْعِقَابِ ۖ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَحِيمٌ

Ve iz teezzene rabbuke le yeb’asenne aleyhim ilâ yevmil kıyâmeti men yesûmuhum sûel azâb(azâbi), inne rabbeke le serîul ıkâbi ve innehu le gafûrun rahîm(rahîmun).

Rabbin, kıyamet gününe kadar, kendilerine azabın en kötüsünü yapacak kimseleri üzerlerine göndereceğini bildirmişti. Senin Rabbin cezayı vermede çok süratli davranır; ama çok affedici, çok merhametlidir de.
 


سَرِيع
[HyperLink1] 13:41     سَرِيعُ     serīǔ     çabuktur
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا ۚ وَاللَّهُ يَحْكُمُ لَا مُعَقِّبَ لِحُكْمِهِ ۚ وَهُوَ سَرِيعُ الْحِسَابِ

E ve lem yerev ennâ ne’til arda nenkusuhâ min etrâfihâ, vallâhu yahkumu lâ muakkıbe li hukmih(li hukmihî), ve huve serîul hısâb(hısâbi).

Görmüyorlar mı ki biz o yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Allah hükmeder; O´nun hükmünü denetleyecek de yoktur. Hesabı çok çabuk görür O.
 


سَرِيع
[HyperLink1] 40:17     سَرِيعُ     serīǔ     çabuk görendir
 
İsim         Eril, Tekil    Merfû` İsim    
    

الْيَوْمَ تُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ ۚ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ

El yevme tuczâ kullu nefsin bimâ kesebet, lâ zulmel yevm(yevme), innallâhe serîul hisâb(hisâbi).

Bugün her benlik kazandığıyla cezalandırılır. Zulüm yok bugün! Allah, hesabı çabucak görür.
 


يُسَٰرِعُ
[HyperLink1] 3:114     وَيُسَارِعُونَ     ve yusāriǔne     ve koşarlar
 
Fiil  Mufa’ale Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَأُولَٰئِكَ مِنَ الصَّالِحِينَ

Yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yusâriûne fîl hayrât(hayrâti), ve ulâike mines sâlihîn(sâlihîne).

Allah´a ve âhiret gününe inanırlar, iyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırlar. Hayır işlerde yarışırcasına koşarlar. İşte bunlar hayra ve barışa yönelik hizmet üretenlerdendir.
 


يُسَٰرِعُ
[HyperLink1] 3:133     وَسَارِعُوا     ve sāriǔ     ve koşun
 
Fiil  Mufa’ale Kalıbı       2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

وَسَارِعُوا إِلَىٰ مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ

Ve sâriû ilâ magfiretin min rabbikum ve cennetin arduhâs semâvâtu vel ardu, uiddet lil muttekîn(muttekîne).

Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni göklerle yer kadar olan cennete doğru yarışır gibi koşuşun. O, takva sahipleri için hazırlanmıştır.
 


يُسَٰرِعُ
[HyperLink1] 3:176     يُسَارِعُونَ     yusāriǔne     koşan(lar)
 
Fiil  Mufa’ale Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَلَا يَحْزُنْكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ ۚ إِنَّهُمْ لَنْ يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا ۗ يُرِيدُ اللَّهُ أَلَّا يَجْعَلَ لَهُمْ حَظًّا فِي الْآخِرَةِ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

Ve lâ yahzunkellezîne yusâriûne fîl kufr(kufri), innehum len yadurrûllâhe şey’â(şey’an), yurîdullâhu ellâ yec’ale lehum hazzan fîl âhireh(âhireti), ve lehum azâbun azîm(azîmun).

Küfür içinde koşuşanlar sana üzüntü vermesin. Şu bir gerçek ki, onlar Allah´a hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah, onlara âhirette bir nasip vermemeyi istemektedir. Onlar için çok büyük bir azap öngörülmüştür.
 


يُسَٰرِعُ
[HyperLink1] 5:41     يُسَارِعُونَ     yusāriǔne     yarış eden(ler)
 
Fiil  Mufa’ale Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ لَا يَحْزُنْكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ مِنَ الَّذِينَ قَالُوا آمَنَّا بِأَفْوَاهِهِمْ وَلَمْ تُؤْمِنْ قُلُوبُهُمْ ۛ وَمِنَ الَّذِينَ هَادُوا ۛ سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ سَمَّاعُونَ لِقَوْمٍ آخَرِينَ لَمْ يَأْتُوكَ ۖ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ مِنْ بَعْدِ مَوَاضِعِهِ ۖ يَقُولُونَ إِنْ أُوتِيتُمْ هَٰذَا فَخُذُوهُ وَإِنْ لَمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُوا ۚ وَمَنْ يُرِدِ اللَّهُ فِتْنَتَهُ فَلَنْ تَمْلِكَ لَهُ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۚ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَمْ يُرِدِ اللَّهُ أَنْ يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمْ ۚ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ ۖ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ

Yâ eyyuher resûlu lâ yahzunkellezîne yusâriûne fîl kufri minellezîne kâlû âmennâ bi efvâhihim ve lem tu’min kulûbuhum, ve minellezîne hâdû semmâûne lil kezibi semmâûne li kavmin âharîne lem ye’tuk(ye’tuke) yuharrifûnel kelime min ba’di mevâdııh(mevâdııhî), yekûlûne in utîtum hâzâ fe huzûhu ve in lem tu’tevhu fahzerû ve men yuridillâhu fitnetehu fe len temlike lehu minallâhi şey’â(şey’en) ulâikellezîne lem yuridillâhu en yutahhire kulûbehum lehum fîd dunyâ hızyun ve lehum fîl âhıreti azâbun azîm(azîmun).

Ey resul! Kalpleri inanmamış olduğu halde ağızlarıyla "inandık" diyenlerin küfürde yarışırcasına koşanları seni üzmesin. Yahudilerden bazıları yalancılık etmek için dinlerler; huzuruna çıkmamış olan başka bir topluluk için dinlerler. Yerlerine oturmuş kelimeleri, yapılarını bozup değiştirirler. "Size şu verilirse alın, eğer o verilmezse çekinin." derler. Allah birini fitneye çarptırmak isterse sen onun için Allah karşısında hiçbir şey yapamazsın. Bunlar o kişilerdir ki, Allah kalplerini temizlemek istemiyor. Dünyada bir rezillik vardır onlar için; âhirette de büyük bir azap var onlara.
 


يُسَٰرِعُ
[HyperLink1] 5:52     يُسَارِعُونَ     yusāriǔne     koştuklarını
 
Fiil  Mufa’ale Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشَىٰ أَنْ تُصِيبَنَا دَائِرَةٌ ۚ فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ فَيُصْبِحُوا عَلَىٰ مَا أَسَرُّوا فِي أَنْفُسِهِمْ نَادِمِينَ

Fe terâllezîne fî kulûbihim maradun yusâriûne fîhim yekûlûne nahşâ en tusîbenâ dâireh(dâiretun) fe asâllâhu en ye’tiye bil fethi ev emrin min indihî fe yusbihû alâ mâ eserrû fî enfusihim nâdimîn(nâdimîne).

Kalplerinde hastalık olanların, "Başımıza bir felaket gelmesinden korkuyoruz." diyerek onların içine daldıklarını görürsün. Olabilir ki Allah, bir fetih yahut katından bir buyruk getirir de bunu yapanlar, benliklerinde sakladıkları şeye pişmanlık duyar hale gelirler.
 


يُسَٰرِعُ
[HyperLink1] 5:62     يُسَارِعُونَ     yusāriǔne     (birbirleriyle) yarıştıklarını
 
Fiil  Mufa’ale Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَتَرَىٰ كَثِيرًا مِنْهُمْ يُسَارِعُونَ فِي الْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَأَكْلِهِمُ السُّحْتَ ۚ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Ve terâ kesîran minhum yusâriûne fîl ismi vel udvâni ve eklihimus suht(suhti) lebi’se mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Onların birçoğunun günahta, düşmanlıkta, haram yemede yarıştıklarını görürsün. Ne kötüdür o yapmakta oldukları!
 


يُسَٰرِعُ
[HyperLink1] 21:90     يُسَارِعُونَ     yusāriǔne     koşuyor(lar)
 
Fiil  Mufa’ale Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَىٰ وَأَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا ۖ وَكَانُوا لَنَا خَاشِعِينَ

Festecebnâ leh(lehu), ve vehebnâ lehu yahyâ ve aslahnâ lehu zevceh(zevcehu), innehum kânû yusâriûne fil hayrâti ve yed’ûnenâ regaben ve rehebâ(reheben), ve kânû lenâ hâşiîn(hâşiîne).

Kendisine hemen cevap vermiş. Yahya´yı ona hediye etmiş, karısını kendisi için doğurmaya elverişli hale getirmiştik. Onlar, hayırlarda yarışırlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı. Onlar, bize ürpererek saygı gösterirlerdi.
 


يُسَٰرِعُ
[HyperLink1] 23:56     نُسَارِعُ     nusāriǔ     koşuyoruz
 
Fiil  Mufa’ale Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ ۚ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ

Nusâriu lehum fîl hayrât(hayrâti) bel lâ yeş’urûn(yeş’urûne).

Ve iyiliklerine koşuyoruz. Hayır, farkında olmuyorlar.
 


يُسَٰرِعُ
[HyperLink1] 23:61     يُسَارِعُونَ     yusāriǔne     koşarlar
 
Fiil  Mufa’ale Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أُولَٰئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ

Ulâike yusâriûne fîl hayrâti ve hum lehâ sâbikûn(sâbikûne).

İşte bunlar, hayırlarda yarışırlar. Ve hayırlarda önde gidenler de onlardır.