أَتَوَكَّؤُا۟
20:18
أَتَوَكَّأُ
etevekkeu
dayanıyorum
Fiil
Tefa’ul Kalıbı
1. şahıs, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
قَالَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَىٰ غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَىٰ
Kâle hiye asây(asâye), etevekkeu aleyhâ ve ehuşşu bihâ alâ ganemî ve liye fîhâ meâribu uhrâ.
Cevap verdi: "O, benim asamdır. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma ağaçtan yaprak indiririm. Onda, işime yarayan başka özellikler de vardır."
|
مُتَّكَ ٔ
12:31
مُتَّكَأً
muttekeen
dayanacak yastıklar
İsim
İfti’al Kalıbı
Edilgen
Eril
Mansûb İsim
Belirsiz
فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ أَرْسَلَتْ إِلَيْهِنَّ وَأَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَأً وَآتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكِّينًا وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ ۖ فَلَمَّا رَأَيْنَهُ أَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلَّهِ مَا هَٰذَا بَشَرًا إِنْ هَٰذَا إِلَّا مَلَكٌ كَرِيمٌ
Fe lemmâ semiat bi mekrihinne erselet ileyhinne ve a’tedet lehunne mutteke’en ve âtet kulle vâhidetin minhunne sikkînen ve kâletihruc aleyhinn(aleyhinne), fe lemmâ re’eynehû ekbernehu ve katta’ne eydiyehunne ve kulne hâşe lillâhi mâ hâzâ beşerâ(beşeren),in hâzâ illâ melekun kerîm(kerîmun).
Kadın onların oyunlarını işitince, onlara haber gönderdi. Kendilerine, yaslanarak yiyebilecekleri bir sofra hazırladı ve her birine bir bıçak verdi. Yûsuf´a: "Karşılarına çık." dedi. Nihayet Yûsuf´u görünce onu öylesine yücelttiler ki, kendilerinin ellerini kestiler. Şöyle dediler: "Aman Allahım! Bu bir insan değil; asil bir melek bu!"
|
مُتَّكِ ِٔين
18:31
مُتَّكِئِينَ
muttekiīne
yaslanırlar
İsim
İfti’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
أُولَٰئِكَ لَهُمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهِمُ الْأَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَيَلْبَسُونَ ثِيَابًا خُضْرًا مِنْ سُنْدُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ ۚ نِعْمَ الثَّوَابُ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقًا
Ulâike lehum cennâtu adnin tecrî min tahtihimul enharu yuhallevne fîhâ min esâvire min zehebin ve yelbesûne siyâben hudren min sundusin ve istebrekın muttekiîne fîhâ alel erâik(erâiki), ni´mes sevâb(sevâbu), ve hasunet murtefekâ(murtefekan).
Bunlar için, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyip koltuklar üzerine kurulacaklar. O ne güzel karşılık, o ne güzel dayanak!
|
مُتَّكِ ِٔين
36:56
مُتَّكِئُونَ
muttekiūne
yaslanmışlardır
İsim
İfti’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِئُونَ
Hum ve ezvâcuhum fî zılâlin alel erâiki muttekiûn(muttekiûne).
Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, koltuklar üzerinde yaslanmışlardır.
|
مُتَّكِ ِٔين
38:51
مُتَّكِئِينَ
muttekiīne
(koltuklara) yaslanılar
İsim
İfti’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
مُتَّكِئِينَ فِيهَا يَدْعُونَ فِيهَا بِفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ وَشَرَابٍ
Muttekîne fîhâ yed’ûne fîhâ bi fâkihetin kesîretin ve şerâb(şerâbin).
Orada, yaslanmış olarak birçok meyve ve içecek isterler.
|
مُتَّكِ ِٔين
52:20
مُتَّكِئِينَ
muttekiīne
yaslanarak
İsim
İfti’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍ ۖ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ
Muttekiîne alâ sururin masfûfeh(masfûfetin), ve zevvecnâhum bi hûrin înin.
Art arda dizilmiş koltuklar üzerinde yaslanmış olarak." Ve biz onları parlak, iri gözlü hurilerle eşleştirmişizdir.
|
مُتَّكِ ِٔين
55:54
مُتَّكِئِينَ
muttekiīne
yaslanırlar
İsim
İfti’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ فُرُشٍ بَطَائِنُهَا مِنْ إِسْتَبْرَقٍ ۚ وَجَنَى الْجَنَّتَيْنِ دَانٍ
Muttekiîne alâ furuşin betâinuhâ min istebrak(istebrakin), ve cenel cenneteyni dân(dânin).
Astarları atlastan döşeklere yaslanırlar. İki cennetin meyveleri elle alınacak kadar yakındır.
|
مُتَّكِ ِٔين
55:76
مُتَّكِئِينَ
muttekiīne
yaslanırlar
İsim
İfti’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ رَفْرَفٍ خُضْرٍ وَعَبْقَرِيٍّ حِسَانٍ
Muttekiîne alâ refrefin hudrin ve abkariyyin hisân(hisânin).
Yeşil yastıklarda, emsalsiz döşekler üzerinde yatarlar yan.
|
مُتَّكِ ِٔين
56:16
مُتَّكِئِينَ
muttekiīne
yaslanırlar
İsim
İfti’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
مُتَّكِئِينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلِينَ
Muttekiîne aleyhâ mutekâbilîn(mutekâbilîne).
Onlar üstünde karşılıklı yan gelip yaslanırlar.
|
مُتَّكِ ِٔين
76:13
مُتَّكِئِينَ
muttekiīne
yaslanırlar
İsim
İfti’al Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Mansûb İsim
مُتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ ۖ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا
Muttekiîne fîhâ alel erâik(erâiki), lâ yeravne fîhâ şemsen ve lâ zemherîrâ(zemherîren).
Koltuklar üzerine yaslanarak otururlar orada. Ne bir güneş görürler orada ne de kavurucu bir soğuk...
|
يَتَّكِ ُٔ
43:34
يَتَّكِئُونَ
yettekiūne
yaslanacakları
Fiil
İfti’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Çoğul
Şimdiki/Geniş Zaman
وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِئُونَ
Ve li buyûtihim ebvâben ve sururen aleyhâ yettekiûn(yettekiûne).
Evlerine kapılar, üzerlerinde yan yatacakları koltuklar yapardık;
|