KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Vav-Kaf-Ayn      و ق ع 

Olmak, vaki olmak

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 24 kez geçiyor.

Gövde(ler)

1 kez مُّوَاقِعُو
1 kez مَوَٰقِع
6 kez وَاقِع
2 kez وَاقِعَة
12 kez وَقَعَ
1 kez وَقْعَت
1 kez يُوقِعَ

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


مُّوَاقِعُو
[HyperLink1] 18:53     مُوَاقِعُوهَا     muvāḳiǔhā     içine düşeceklerini
 
İsim  Mufa’ale Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَرَأَى الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّوا أَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفًا

Ve reel mucrimûnen nâre fe zannû ennehum muvâkıûhâ ve lem yecidû anhâ masrifâ(masrifen).

Suçlular, ateşi gördüler de onun içine düşeceklerini anladılar; fakat ondan kaçıp kurtulmaya bir yol bulamadılar.
 


مَوَٰقِع
[HyperLink1] 56:75     بِمَوَاقِعِ     bimevāḳiǐ     yerlerine
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ

Fe lâ uksimu bi mevâkiin nucûm(nucûmi).

İş onların sandığı gibi değil! Yıldızların doğup batma, kayıp düşme noktalarına yemin ediyorum.
 


وَاقِع
[HyperLink1] 70:1     وَاقِعٍ     vāḳiǐn     vuku bulacak
 
Sıfat    Etken     Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ

Se ele sâilun bi azâbin vâkı’n(vâkıın).

Soran birisi, geleceği kuşkusuz azabı sordu.
 


وَاقِع
[HyperLink1] 7:171     وَاقِعٌ     vāḳiǔn     üstlerine düşecek
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَإِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَأَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّوا أَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Ve iz netaknel cebele fevkahum ke ennehu zulletun ve zannû ennehu vâkıun bihim, huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vezkurû mâ fîhi leallekum tettekûn(tettekûne).

Bir zaman, dağı tepelerine bir gölgelik gibi çekmiştik de onu üstlerine düşüyor sanmışlardı. "Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın ki korunabilesiniz."
 


وَاقِع
[HyperLink1] 42:22     وَاقِعٌ     vāḳiǔn     başlarına inerken
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ ۗ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِ ۖ لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبِيرُ

Terez zâlimîne muşfikîne mimmâ kesebû ve huve vâkıun bihim, vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fî ravdâtil cennât(cennâti), lehum mâ yeşâûne inde rabbihim zâlike huvel fadlul kebîr(kebîru).

Kazandıkları, tepelerine inerken o zalimlerin korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlarsa cennetlerin bahçelerindedir. Rableri katında kendileri için, diledikleri herşey vardır. İşte budur o büyük lütuf.
 


وَاقِع
[HyperLink1] 51:6     لَوَاقِعٌ     levāḳiǔn     olacaktır
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ

Ve inned dîne le vâkıu(vâkıun).

Ve din, şaşmaz bir olgudur.
 


وَاقِع
[HyperLink1] 52:7     لَوَاقِعٌ     levāḳiǔn     vukubulacaktır
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌ

İnne azâbe rabbike le vâkı’un.

Ki hiç kuşkusuz, senin Rabbinin azabı meydana gelecektir.
 


وَاقِع
[HyperLink1] 77:7     لَوَاقِعٌ     levāḳiǔn     elbette olacaktır
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌ

İnnemâ tûadûne levâkı’(levâkıun).

Ki size duyurulmuş olan mutlaka gerçekleşecektir.
 


وَاقِعَة
[HyperLink1] 56:1     الْوَاقِعَةُ     l-vāḳiǎtu     olacak vak’a
 
İsim    Etken     Dişil    Merfû` İsim    
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ

İzâ ve kaatil vâkıah(vâkıatu).

O beklenen müthiş olay olduğunda,
 


وَاقِعَة
[HyperLink1] 69:15     الْوَاقِعَةُ     l-vāḳiǎtu     olacak olan
 
İsim    Etken     Dişil    Merfû` İsim    
    

فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ

Fe yevme izin vekaatil vâkıah(vâkıatu).

İşte o gün, olması gereken olmuştur.
 


وَقَعَ
[HyperLink1] 4:100     وَقَعَ     veḳaǎ     düşer
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَمَنْ يُهَاجِرْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ يَجِدْ فِي الْأَرْضِ مُرَاغَمًا كَثِيرًا وَسَعَةً ۚ وَمَنْ يَخْرُجْ مِنْ بَيْتِهِ مُهَاجِرًا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ أَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا

Ve men yuhâcir fî sebîlillâhi yecid fîl ardı murâgamen kesîren veseah(veseaten), ve men yahruc min beytihî muhâciren ilâllâhi ve resûlihî summe yudrikhul mevtu fe kad vakaa ecruhu alâllâh(alâllâhi), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).

Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde, varıp sığınarak karşı harekete girişecek çok yer bulur; geniş bir imkân da bulur. Ve her kim, evinden Allah´a ve resulüne hicret niyetiyle çıkar da kendisine ölüm yetişirse onun ödülünü vermek Allah´a düşer. Allah Gafûr´dur, Rahîm´dir.
 


وَقَعَ
[HyperLink1] 7:71     وَقَعَ     veḳaǎ     inmiştir
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

قَالَ قَدْ وَقَعَ عَلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ رِجْسٌ وَغَضَبٌ ۖ أَتُجَادِلُونَنِي فِي أَسْمَاءٍ سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا نَزَّلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ ۚ فَانْتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرِينَ

Kâle kad vakaa aleykum min rabbikum ricsun ve gadabun, e tucâdilûnenî fî esmâin semmeytumûhâ entum ve âbâukum mâ nezzelallâhu bihâ min sultânin, fentezırû innî meakum minel muntezırîn(muntezırîne).

Hud dedi: "Rabbinizden bir azap ve gazap indi ya! Haklarında Allah´ın hiçbir kanıt indirmediği, sadece atalarınızın ve sizin uydurduğunuz birtakım isimler hakkında mı benimle çekişiyorsunuz? Bekleyin bakalım, sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim."
 


وَقَعَ
[HyperLink1] 7:118     فَوَقَعَ     feveḳaǎ     ortaya çıktı
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Fe vakaal hakku ve batale mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Böylece hak ortaya çıktı, onların yapıp ettikleri, işe yaramaz hale geldi.
 


وَقَعَ
[HyperLink1] 7:134     وَقَعَ     veḳaǎ     çökünce
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَلَمَّا وَقَعَ عَلَيْهِمُ الرِّجْزُ قَالُوا يَا مُوسَى ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ ۖ لَئِنْ كَشَفْتَ عَنَّا الرِّجْزَ لَنُؤْمِنَنَّ لَكَ وَلَنُرْسِلَنَّ مَعَكَ بَنِي إِسْرَائِيلَ

Ve lemmâ vakaa aleyhimur riczu kâlû yâ mûsed’u lenâ rabbeke bi mâ ahide indek(indeke), le in keşefte anner ricze le nu’minenne leke ve le nursilenne meake benî isrâîl(isrâîle).

Pislik üzerlerine çökünce şöyle dediler: "Ey Musa! Sana verdiği söze dayanarak Rabbine dua et. Şu pisliği üzerimizden kaldırırsa, sana kesinlikle inanacağız ve İsrailoğullarını seninle birlikte mutlaka göndereceğiz."
 


وَقَعَ
[HyperLink1] 10:51     وَقَعَ     veḳaǎ     gerçekleşti
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

أَثُمَّ إِذَا مَا وَقَعَ آمَنْتُمْ بِهِ ۚ آلْآنَ وَقَدْ كُنْتُمْ بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ

E summe izâ mâ vakaa âmentum bih(bihi), âl´âne ve kad kuntum bihî testa´cilûn(testa´cilûne).

O azap başınıza patladıktan sonra mı iman ettiniz! Şimdi mi? Hani onu aceleden isteyip duruyordunuz?
 


وَقَعَ
[HyperLink1] 15:29     فَقَعُوا     feḳaǔ     hemen kapanın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ

Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fekaû lehu sâcidîn(sâcidîne).

"Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın."
 


وَقَعَ
[HyperLink1] 22:65     تَقَعَ     teḳaǎ     düşmesin
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي الْأَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ وَيُمْسِكُ السَّمَاءَ أَنْ تَقَعَ عَلَى الْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ

E lem tere ennallâhe sahhara lekum mâ fîl ardı vel fulke tecrî fîl bahri bi emrih(emrihî), ve yumsikus semâe en tekaa alel ardı illâ bi iznih(iznihî), innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm(rahîmun).

Görmedin mi, Allah yeryüzündekileri ve denizde O´nun emriyle akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi. O´nun izni olmaksızın yerkürenin üstüne düşmemesi için göğü O tutuyor. Allah, insanlara karşı elbette Raûf, Rahîm´dir,
 


وَقَعَ
[HyperLink1] 27:82     وَقَعَ     veḳaǎ     geldiği
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ

Ve izâ vakaal kavlu aleyhim ahracnâ lehum dâbbeten minel ardı tukellimuhum ennen nâse kânû bi âyâtinâ lâ yûkınûn(yûkınûne).

O söz tepelerine indiğinde, yeryüzünden onlar için bir dâbbe/debelenir gibi yürüyen bir canlı çıkarırız da o onlara, insanların bizim ayetlerimize gereğince inanmadıklarını söyler.
 


وَقَعَ
[HyperLink1] 27:85     وَوَقَعَ     ve veḳaǎ     ve vuku bulmuştur
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنْطِقُونَ

Ve vakaal kavlu aleyhim bimâ zalemû fe hum lâ yentıkûn(yentıkûne).

İşledikleri zulümler yüzünden o söz tepelerine inmiştir; artık tek kelime söyleyemezler.
 


وَقَعَ
[HyperLink1] 38:72     فَقَعُوا     feḳaǔ     derhal kapanın
 
Fiil         2. şahıs, Eril, Çoğul  Emir Kipi      
    

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ

Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne).

"Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde, önünde secde ederek eğilin!"
 


وَقَعَ
[HyperLink1] 56:1     وَقَعَتِ     veḳaǎti     olduğu
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ

İzâ ve kaatil vâkıah(vâkıatu).

O beklenen müthiş olay olduğunda,
 


وَقَعَ
[HyperLink1] 69:15     وَقَعَتِ     veḳaǎti     vuku bulur
 
Fiil         3. şahıs, Dişil, Tekil  Geçmiş Zaman      
    

فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ

Fe yevme izin vekaatil vâkıah(vâkıatu).

İşte o gün, olması gereken olmuştur.
 


وَقْعَت
[HyperLink1] 56:2     لِوَقْعَتِهَا     liveḳ’ǎtihā     onun oluşunu
 
İsim         Dişil    Mecrûr İsim    
    

لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ

Leyse li vak’atihâ kâzibeh(kâzibetun).

Yoktur onun oluşunu yalanlayacak.
 


يُوقِعَ
[HyperLink1] 5:91     يُوقِعَ     yūḳiǎ     sokmak
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَعَنِ الصَّلَاةِ ۖ فَهَلْ أَنْتُمْ مُنْتَهُونَ

İnnemâ yurîduş şeytânu en yûkia beynekumul adâvete vel bagdâe fîl hamri vel meysiri ve yasuddekum an zikrillâhi ve anis salâh(salâti), fe hel entum muntehûn(muntehûne).

Şeytan; uyuşturucu ve kumara sokularak aranıza düşmanlık ve şiddetli nefret yerleştirip sizi Allah´ı anmaktan, namazdan geri çevirmek ister. Artık son veriyorsunuz değil mi?