مُّوَاقِعُو
18:53
مُوَاقِعُوهَا
muvāḳiǔhā
içine düşeceklerini
İsim
Mufa’ale Kalıbı
Etken
Eril, Çoğul
Merfû` İsim
وَرَأَى الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّوا أَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفًا
Ve reel mucrimûnen nâre fe zannû ennehum muvâkıûhâ ve lem yecidû anhâ masrifâ(masrifen).
Suçlular, ateşi gördüler de onun içine düşeceklerini anladılar; fakat ondan kaçıp kurtulmaya bir yol bulamadılar.
|
مَوَٰقِع
56:75
بِمَوَاقِعِ
bimevāḳiǐ
yerlerine
İsim
Eril, Çoğul
Mecrûr İsim
فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ
Fe lâ uksimu bi mevâkiin nucûm(nucûmi).
İş onların sandığı gibi değil! Yıldızların doğup batma, kayıp düşme noktalarına yemin ediyorum.
|
وَاقِع
70:1
وَاقِعٍ
vāḳiǐn
vuku bulacak
Sıfat
Etken
Eril
Mecrûr İsim
Belirsiz
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ
Se ele sâilun bi azâbin vâkı’n(vâkıın).
Soran birisi, geleceği kuşkusuz azabı sordu.
|
وَاقِع
7:171
وَاقِعٌ
vāḳiǔn
üstlerine düşecek
İsim
Etken
Eril
Merfû` İsim
Belirsiz
وَإِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَأَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّوا أَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Ve iz netaknel cebele fevkahum ke ennehu zulletun ve zannû ennehu vâkıun bihim, huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vezkurû mâ fîhi leallekum tettekûn(tettekûne).
Bir zaman, dağı tepelerine bir gölgelik gibi çekmiştik de onu üstlerine düşüyor sanmışlardı. "Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın ki korunabilesiniz."
|
وَاقِع
42:22
وَاقِعٌ
vāḳiǔn
başlarına inerken
İsim
Etken
Eril
Merfû` İsim
Belirsiz
تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ ۗ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِ ۖ لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبِيرُ
Terez zâlimîne muşfikîne mimmâ kesebû ve huve vâkıun bihim, vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fî ravdâtil cennât(cennâti), lehum mâ yeşâûne inde rabbihim zâlike huvel fadlul kebîr(kebîru).
Kazandıkları, tepelerine inerken o zalimlerin korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlarsa cennetlerin bahçelerindedir. Rableri katında kendileri için, diledikleri herşey vardır. İşte budur o büyük lütuf.
|
وَاقِع
51:6
لَوَاقِعٌ
levāḳiǔn
olacaktır
İsim
Etken
Eril
Merfû` İsim
Belirsiz
وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ
Ve inned dîne le vâkıu(vâkıun).
Ve din, şaşmaz bir olgudur.
|
وَاقِع
52:7
لَوَاقِعٌ
levāḳiǔn
vukubulacaktır
İsim
Etken
Eril
Merfû` İsim
Belirsiz
إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌ
İnne azâbe rabbike le vâkı’un.
Ki hiç kuşkusuz, senin Rabbinin azabı meydana gelecektir.
|
وَاقِع
77:7
لَوَاقِعٌ
levāḳiǔn
elbette olacaktır
İsim
Etken
Eril
Merfû` İsim
Belirsiz
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌ
İnnemâ tûadûne levâkı’(levâkıun).
Ki size duyurulmuş olan mutlaka gerçekleşecektir.
|
وَاقِعَة
56:1
الْوَاقِعَةُ
l-vāḳiǎtu
olacak vak’a
İsim
Etken
Dişil
Merfû` İsim
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ
İzâ ve kaatil vâkıah(vâkıatu).
O beklenen müthiş olay olduğunda,
|
وَاقِعَة
69:15
الْوَاقِعَةُ
l-vāḳiǎtu
olacak olan
İsim
Etken
Dişil
Merfû` İsim
فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ
Fe yevme izin vekaatil vâkıah(vâkıatu).
İşte o gün, olması gereken olmuştur.
|
وَقَعَ
4:100
وَقَعَ
veḳaǎ
düşer
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
وَمَنْ يُهَاجِرْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ يَجِدْ فِي الْأَرْضِ مُرَاغَمًا كَثِيرًا وَسَعَةً ۚ وَمَنْ يَخْرُجْ مِنْ بَيْتِهِ مُهَاجِرًا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ أَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا
Ve men yuhâcir fî sebîlillâhi yecid fîl ardı murâgamen kesîren veseah(veseaten), ve men yahruc min beytihî muhâciren ilâllâhi ve resûlihî summe yudrikhul mevtu fe kad vakaa ecruhu alâllâh(alâllâhi), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde, varıp sığınarak karşı harekete girişecek çok yer bulur; geniş bir imkân da bulur. Ve her kim, evinden Allah´a ve resulüne hicret niyetiyle çıkar da kendisine ölüm yetişirse onun ödülünü vermek Allah´a düşer. Allah Gafûr´dur, Rahîm´dir.
|
وَقَعَ
7:71
وَقَعَ
veḳaǎ
inmiştir
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
قَالَ قَدْ وَقَعَ عَلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ رِجْسٌ وَغَضَبٌ ۖ أَتُجَادِلُونَنِي فِي أَسْمَاءٍ سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا نَزَّلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ ۚ فَانْتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرِينَ
Kâle kad vakaa aleykum min rabbikum ricsun ve gadabun, e tucâdilûnenî fî esmâin semmeytumûhâ entum ve âbâukum mâ nezzelallâhu bihâ min sultânin, fentezırû innî meakum minel muntezırîn(muntezırîne).
Hud dedi: "Rabbinizden bir azap ve gazap indi ya! Haklarında Allah´ın hiçbir kanıt indirmediği, sadece atalarınızın ve sizin uydurduğunuz birtakım isimler hakkında mı benimle çekişiyorsunuz? Bekleyin bakalım, sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim."
|
وَقَعَ
7:118
فَوَقَعَ
feveḳaǎ
ortaya çıktı
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Fe vakaal hakku ve batale mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Böylece hak ortaya çıktı, onların yapıp ettikleri, işe yaramaz hale geldi.
|
وَقَعَ
7:134
وَقَعَ
veḳaǎ
çökünce
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
وَلَمَّا وَقَعَ عَلَيْهِمُ الرِّجْزُ قَالُوا يَا مُوسَى ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ ۖ لَئِنْ كَشَفْتَ عَنَّا الرِّجْزَ لَنُؤْمِنَنَّ لَكَ وَلَنُرْسِلَنَّ مَعَكَ بَنِي إِسْرَائِيلَ
Ve lemmâ vakaa aleyhimur riczu kâlû yâ mûsed’u lenâ rabbeke bi mâ ahide indek(indeke), le in keşefte anner ricze le nu’minenne leke ve le nursilenne meake benî isrâîl(isrâîle).
Pislik üzerlerine çökünce şöyle dediler: "Ey Musa! Sana verdiği söze dayanarak Rabbine dua et. Şu pisliği üzerimizden kaldırırsa, sana kesinlikle inanacağız ve İsrailoğullarını seninle birlikte mutlaka göndereceğiz."
|
وَقَعَ
10:51
وَقَعَ
veḳaǎ
gerçekleşti
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
أَثُمَّ إِذَا مَا وَقَعَ آمَنْتُمْ بِهِ ۚ آلْآنَ وَقَدْ كُنْتُمْ بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ
E summe izâ mâ vakaa âmentum bih(bihi), âl´âne ve kad kuntum bihî testa´cilûn(testa´cilûne).
O azap başınıza patladıktan sonra mı iman ettiniz! Şimdi mi? Hani onu aceleden isteyip duruyordunuz?
|
وَقَعَ
15:29
فَقَعُوا
feḳaǔ
hemen kapanın
Fiil
2. şahıs, Eril, Çoğul
Emir Kipi
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ
Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fekaû lehu sâcidîn(sâcidîne).
"Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın."
|
وَقَعَ
22:65
تَقَعَ
teḳaǎ
düşmesin
Fiil
3. şahıs, Dişil, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي الْأَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ وَيُمْسِكُ السَّمَاءَ أَنْ تَقَعَ عَلَى الْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ
E lem tere ennallâhe sahhara lekum mâ fîl ardı vel fulke tecrî fîl bahri bi emrih(emrihî), ve yumsikus semâe en tekaa alel ardı illâ bi iznih(iznihî), innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm(rahîmun).
Görmedin mi, Allah yeryüzündekileri ve denizde O´nun emriyle akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi. O´nun izni olmaksızın yerkürenin üstüne düşmemesi için göğü O tutuyor. Allah, insanlara karşı elbette Raûf, Rahîm´dir,
|
وَقَعَ
27:82
وَقَعَ
veḳaǎ
geldiği
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ
Ve izâ vakaal kavlu aleyhim ahracnâ lehum dâbbeten minel ardı tukellimuhum ennen nâse kânû bi âyâtinâ lâ yûkınûn(yûkınûne).
O söz tepelerine indiğinde, yeryüzünden onlar için bir dâbbe/debelenir gibi yürüyen bir canlı çıkarırız da o onlara, insanların bizim ayetlerimize gereğince inanmadıklarını söyler.
|
وَقَعَ
27:85
وَوَقَعَ
ve veḳaǎ
ve vuku bulmuştur
Fiil
3. şahıs, Eril, Tekil
Geçmiş Zaman
وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنْطِقُونَ
Ve vakaal kavlu aleyhim bimâ zalemû fe hum lâ yentıkûn(yentıkûne).
İşledikleri zulümler yüzünden o söz tepelerine inmiştir; artık tek kelime söyleyemezler.
|
وَقَعَ
38:72
فَقَعُوا
feḳaǔ
derhal kapanın
Fiil
2. şahıs, Eril, Çoğul
Emir Kipi
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ
Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne).
"Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde, önünde secde ederek eğilin!"
|
وَقَعَ
56:1
وَقَعَتِ
veḳaǎti
olduğu
Fiil
3. şahıs, Dişil, Tekil
Geçmiş Zaman
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ
İzâ ve kaatil vâkıah(vâkıatu).
O beklenen müthiş olay olduğunda,
|
وَقَعَ
69:15
وَقَعَتِ
veḳaǎti
vuku bulur
Fiil
3. şahıs, Dişil, Tekil
Geçmiş Zaman
فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ
Fe yevme izin vekaatil vâkıah(vâkıatu).
İşte o gün, olması gereken olmuştur.
|
وَقْعَت
56:2
لِوَقْعَتِهَا
liveḳ’ǎtihā
onun oluşunu
İsim
Dişil
Mecrûr İsim
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ
Leyse li vak’atihâ kâzibeh(kâzibetun).
Yoktur onun oluşunu yalanlayacak.
|
يُوقِعَ
5:91
يُوقِعَ
yūḳiǎ
sokmak
Fiil
İf’al Kalıbı
3. şahıs, Eril, Tekil
Şimdiki/Geniş Zaman
إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَعَنِ الصَّلَاةِ ۖ فَهَلْ أَنْتُمْ مُنْتَهُونَ
İnnemâ yurîduş şeytânu en yûkia beynekumul adâvete vel bagdâe fîl hamri vel meysiri ve yasuddekum an zikrillâhi ve anis salâh(salâti), fe hel entum muntehûn(muntehûne).
Şeytan; uyuşturucu ve kumara sokularak aranıza düşmanlık ve şiddetli nefret yerleştirip sizi Allah´ı anmaktan, namazdan geri çevirmek ister. Artık son veriyorsunuz değil mi?
|