KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Kh-Lam-Sad      خ ل ص 

Kenara çekilmek

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 31 kez geçiyor.

Gövde(ler)

2 kez أَخْلَصُ
1 kez أَسْتَخْلِصْ
2 kez خَالِص
5 kez خَالِصَة
1 kez خَلَصُ
9 kez مُخْلَص
11 kez مُخْلِص

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


أَخْلَصُ
[HyperLink1] 4:146     وَأَخْلَصُوا     ve eḣleSū     ve yapanlar
 
Fiil  İf’al Kalıbı       3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا وَأَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا بِاللَّهِ وَأَخْلَصُوا دِينَهُمْ لِلَّهِ فَأُولَٰئِكَ مَعَ الْمُؤْمِنِينَ ۖ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللَّهُ الْمُؤْمِنِينَ أَجْرًا عَظِيمًا

İllellezîne tâbû ve aslehû va’tesamû billâhi ve ahlesû dînehum lillâhi fe ulâike meal mu’minîn(mu’minîne), ve sevfe yu’tillâhul mu’minîne ecren azîmâ(azîmen).

Ancak tövbe edip hallerini düzelterek Allah´a yapışan ve dinlerini samimiyetle Allah´a özgüleyenler müstesnadır. İşte böyleleri, müminlerle beraber olacaktır. Ve Allah, müminlere yakında çok büyük bir ödül verecektir.
 


أَخْلَصُ
[HyperLink1] 38:46     أَخْلَصْنَاهُمْ     eḣleSnāhum     onları ihlaslı (kul) yaptık
 
Fiil  İf’al Kalıbı       1. şahıs, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

إِنَّا أَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِ

İnnâ ahlasnâhum bi hâlisatin zikred dâr(dâri).

Biz onları, yurdu düşünme özellikleriyle yücelen tertemiz kullar yaptık.
 


أَسْتَخْلِصْ
[HyperLink1] 12:54     أَسْتَخْلِصْهُ     esteḣliShu     onu özel (dost) yapayım
 
Fiil  İstif’al Kalıbı       1. şahıs, Tekil  Şimdiki/Geniş Zaman      
    

وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ أَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْسِي ۖ فَلَمَّا كَلَّمَهُ قَالَ إِنَّكَ الْيَوْمَ لَدَيْنَا مَكِينٌ أَمِينٌ

Ve kâlel meliku’tûnî bihî estahlishu li nefsî, fe lemmâ kellemehu kâle innekel yevme ledeynâ mekînun emîn(emînun).

Kral dedi ki: "Onu bana getirin, kendime özel dost edineyim." Yusuf´la konuşunca da şöyle dedi: "Artık bugün yanımızda mevkii olan, güvenilir bir dostsun."
 


خَالِص
[HyperLink1] 16:66     خَالِصًا     ḣāliSen     halis
 
İsim    Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً ۖ نُسْقِيكُمْ مِمَّا فِي بُطُونِهِ مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَنًا خَالِصًا سَائِغًا لِلشَّارِبِينَ

Ve inne lekum fîl en’âmi le ibreh(ibreten), nuskîkum mimmâ fî butûnihî min beyni fersin ve demin lebenen hâlisen sâigan liş şâribîn(şâribîne).

Hayvanlarda da sizin için kesin bir ibret vardır. Size onların karınlarından, fışkı ile kan arasından halis bir süt içiriyoruz ki, içenlerin boğazlarından kayar gider.
 


خَالِص
[HyperLink1] 39:3     الْخَالِصُ     l-ḣāliSu     halis
 
İsim    Etken     Eril    Merfû` İsim    
    

أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ ۚ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَىٰ إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ

E lâ lillâhid dînul hâlis(hâlisu), vellezînettehazû min dûnihî evliyâ, mâ na’buduhum illâ li yukarribûnâ ilallâhi zulfâ, innallâhe yahkumu beynehum fî mâ hum fîhi yahtelifûn(yahtelifûne), innallâhe lâ yehdî men huve kâzibun keffâr(keffârun).

Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı duru din yalnız ve yalnız Allah´ındır! O´ndan başkasını veliler edinerek, "biz onlara, bizi Allah´a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz.
 


خَالِصَة
[HyperLink1] 2:94     خَالِصَةً     ḣāliSaten     gerçekten
 
İsim    Etken     Dişil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قُلْ إِنْ كَانَتْ لَكُمُ الدَّارُ الْآخِرَةُ عِنْدَ اللَّهِ خَالِصَةً مِنْ دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

Kul in kânet lekumud dârul âhiretu indallâhi hâlisaten min dûnin nâsi fe temennevûl mevte in kuntum sâdikîn(sâdikîne).

De ki: "Allah katındaki âhıret yurdu diğer insanların değil de yalnız ve yalnız sizin ise, eğer doğru sözlü iseniz, hadi isteyin ölümü!"
 


خَالِصَة
[HyperLink1] 6:139     خَالِصَةٌ     ḣāliSatun     yalnız
 
İsim    Etken     Dişil    Merfû` İsim  Belirsiz  
    

وَقَالُوا مَا فِي بُطُونِ هَٰذِهِ الْأَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلَىٰ أَزْوَاجِنَا ۖ وَإِنْ يَكُنْ مَيْتَةً فَهُمْ فِيهِ شُرَكَاءُ ۚ سَيَجْزِيهِمْ وَصْفَهُمْ ۚ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ

Ve kâlû mâ fî butûni hazihil en’âmi hâlisatun li zukûrinâ ve muharremun alâ ezvâcinâ, ve in yekun meyteten fe hum fîhi şurekâu, se yeczîhim vasfehum, innehu hakîmun alîm(alîmun).

Şunu da söylediler: "Şu hayvanların karınlarındakiler erkeklerimize özgülenmiştir; kadınlarımıza haramdır. Yavru ölü doğarsa kadın-erkek hepsi onda hak sahibidir." Bu nitelendirmeleri yüzünden Allah cezalarını verecektir. Hakîm´dir O, Alîm´dir.
 


خَالِصَة
[HyperLink1] 7:32     خَالِصَةً     ḣāliSaten     yalnız onlarındır
 
İsim    Etken     Dişil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللَّهِ الَّتِي أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ ۚ قُلْ هِيَ لِلَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

Kul men harreme zînetallâhilletî ahrece li ibâdihî vet tayyibâti miner rızk(rızkı), kul hiye lillezîne âmenû fîl hayâtid dunyâ hâlisaten yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), kezâlike nufassılul âyâti li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).

De ki: "Allah´ın, kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Dünya hayatında inananlar için de var. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindirler." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz.
 


خَالِصَة
[HyperLink1] 33:50     خَالِصَةً     ḣāliSaten     mahsus olarak
 
İsim    Etken     Dişil    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَحْلَلْنَا لَكَ أَزْوَاجَكَ اللَّاتِي آتَيْتَ أُجُورَهُنَّ وَمَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ مِمَّا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَيْكَ وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ اللَّاتِي هَاجَرْنَ مَعَكَ وَامْرَأَةً مُؤْمِنَةً إِنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ إِنْ أَرَادَ النَّبِيُّ أَنْ يَسْتَنْكِحَهَا خَالِصَةً لَكَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ ۗ قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ فِي أَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا

Yâ eyyuhen nebiyyu innâ ahlelnâ leke ezvâcekelletî âteyte ucûrehunne ve mâ meleket yemînuke mimmâ efâallâhu aleyke ve benâti ammike ve benâti ammâtike ve benâti hâlike ve benâti halâtikellâtî hâcerne meâk(meâke), vemreeten mu’mineten in vehebet nefsehâ lin nebiyyi in erâden nebiyyu en yestenkihahâ hâlisaten leke min dûnil mu’minîn(mu’minîne), kad alimnâ mâ faradnâ aleyhim fî ezvâcihim ve mâ meleket eymânuhum li keylâ yekûne aleyke harac(haracun), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).

Ey Peygamber! Biz sana şu hanımları helal kıldık: Mehirlerini verdiğin eşlerin, Allah´ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunanlar, amcalarının, halalarının, dayılarının, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret edenler. Peygamber kendisiyle evlenmek istediğinde, kendisini Peygamber´e hibe eden mümin bir kadını da öteki müminlere değil, yalnız sana özgü olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve elleri altındakiler hakkında neler farz kıldığımızı biz biliriz. Sana bir zorluk olmasın diyedir bu... Allah Gafûr´dur, Rahîm´dir.
 


خَالِصَة
[HyperLink1] 38:46     بِخَالِصَةٍ     biḣāliSatin     samimiyetle
 
İsim    Etken     Dişil    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

إِنَّا أَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِ

İnnâ ahlasnâhum bi hâlisatin zikred dâr(dâri).

Biz onları, yurdu düşünme özellikleriyle yücelen tertemiz kullar yaptık.
 


خَلَصُ
[HyperLink1] 12:80     خَلَصُوا     ḣaleSū     (bir kenara) çekildiler
 
Fiil         3. şahıs, Eril, Çoğul  Geçmiş Zaman      
    

فَلَمَّا اسْتَيْأَسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِيًّا ۖ قَالَ كَبِيرُهُمْ أَلَمْ تَعْلَمُوا أَنَّ أَبَاكُمْ قَدْ أَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقًا مِنَ اللَّهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ فِي يُوسُفَ ۖ فَلَنْ أَبْرَحَ الْأَرْضَ حَتَّىٰ يَأْذَنَ لِي أَبِي أَوْ يَحْكُمَ اللَّهُ لِي ۖ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ

Fe lemmestey’esû minhu halesû neciyyâ(neciyyen), kâle kebîruhum e lem ta’lemû enne ebâkum kad ehaze aleykum mevsikan minallâhi ve min kablu mâ ferrattum fî yûsuf(yûsufe), fe len ebrahal arda hattâ ye’zene lî ebî ev yahkumallâhu lî ve huve hayrul hâkimîn(hâkimîne).

Yûsuf´tan ümidi kesince bir kenara çekilip tartışmaya başladılar. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına garanti aldığını, daha önce Yûsuf´a yaptığınız haksızlığı bilmez misiniz? Babam bana izin verinceye, yahut da Allah hakkımda hükmedinceye kadar bu ülkeden ayrılmayacağım. Yargıçların en hayırlısıdır O."
 


مُخْلَص
[HyperLink1] 12:24     الْمُخْلَصِينَ     l-muḣleSīne     ihlasa erdirilmiş
 
Sıfat  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِ ۖ وَهَمَّ بِهَا لَوْلَا أَنْ رَأَىٰ بُرْهَانَ رَبِّهِ ۚ كَذَٰلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاءَ ۚ إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَصِينَ

Ve le kad hemmet bihî ve hemme bihâ, levlâ en reâ burhâne rabbih(rabbihi), kezâlike li nasrife anhus sûe vel fahşâ(fahşâe), innehu min ibâdinel muhlesîn(muhlesîne).

Yemin olsun, kadın onu arzulamıştı. Eğer Rabbinin gerçeğe dikkat çeken delilini görmeseydi, o da onu arzulamıştı. Biz böylece ondan, kötülüğü ve fuhşu uzak tutuyorduk. Çünkü o, bizim samimi/seçkin kullarımızdandı.
 


مُخْلَص
[HyperLink1] 15:40     الْمُخْلَصِينَ     l-muḣleSīne     ihlâslı
 
Sıfat  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ

İllâ ıbâdeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).

"İçlerinden riyaya sapmamış, samimi kulların müstesna."
 


مُخْلَص
[HyperLink1] 37:40     الْمُخْلَصِينَ     l-muḣleSīne     halis
 
Sıfat  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ

İllâ ibâdallâhil muhlesîn(muhlesîne).

Allah´ın içtenliğe erdirilmiş temiz kulları başkadır.
 


مُخْلَص
[HyperLink1] 37:74     الْمُخْلَصِينَ     l-muḣleSīne     halis
 
Sıfat  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ

İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

Ancak Allah´ın samimi, temiz kulları kurtuldu.
 


مُخْلَص
[HyperLink1] 37:128     الْمُخْلَصِينَ     l-muḣleSīne     halis
 
Sıfat  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ

İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

Allah´ın samimi, seçkin kulları müstesna.
 


مُخْلَص
[HyperLink1] 37:160     الْمُخْلَصِينَ     l-muḣleSīne     temiz
 
Sıfat  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ

İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

Allah´ın samimi, seçkin kulları, bunların yaptıklarından uzaktır.
 


مُخْلَص
[HyperLink1] 37:169     الْمُخْلَصِينَ     l-muḣleSīne     halis
 
Sıfat  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

لَكُنَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ

Le kunnâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

Elbette biz de Allah´ın samimi kullarından olurduk."
 


مُخْلَص
[HyperLink1] 38:83     الْمُخْلَصِينَ     l-muḣleSīne     ihlaslı
 
Sıfat  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ

İllâ ibâdeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).

"İçlerinden sadece samimi, seçkin kullar dışta kalacaktır."
 


مُخْلَص
[HyperLink1] 19:51     مُخْلَصًا     muḣleSen     içi temiz
 
İsim  İf’al Kalıbı  Edilgen     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَىٰ ۚ إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا

Vezkur fîl kitâbi mûsâ, innehu kâne muhlesan ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen).

Kitap´ta Mûsa´yı da an. Çünkü o, içtenlik ve dürüstlüğe erdirilmişti ve o bir resul, bir peygamberdi.
 


مُخْلِص
[HyperLink1] 2:139     مُخْلِصُونَ     muḣliSūne     gönülden bağlananlarız
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

قُلْ أَتُحَاجُّونَنَا فِي اللَّهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ وَلَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُخْلِصُونَ

Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn(muhlisûne).

De ki onlara: "Allah hakkında bizimle tartışıyor musunuz? Oysaki Allah hem bizim Rabb´imizdir hem sizin Rabb´inizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size. Biz yalnız O´na/Allah´a gönül verenleriz."
 


مُخْلِص
[HyperLink1] 7:29     مُخْلِصِينَ     muḣliSīne     has kılarak
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

قُلْ أَمَرَ رَبِّي بِالْقِسْطِ ۖ وَأَقِيمُوا وُجُوهَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ ۚ كَمَا بَدَأَكُمْ تَعُودُونَ

Kul emere rabbî bil kıst(kısti) ve ekîmû vucûhekum inde kulli mescidin ved’ûhu muhlisîne lehud dîn(dîne), kemâ bedeekum teûdûn(teûdûne).

Şunu da söyle: "Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O´na doğrultun. Dini yalnız O´na özgüleyerek O´na yakarın. Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O´na döneceksiniz."
 


مُخْلِص
[HyperLink1] 10:22     مُخْلِصِينَ     muḣliSīne     has kılarak
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

هُوَ الَّذِي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِرِيحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَاءَتْهَا رِيحٌ عَاصِفٌ وَجَاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ أُحِيطَ بِهِمْ ۙ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ لَئِنْ أَنْجَيْتَنَا مِنْ هَٰذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ

Huvellezî yuseyyirukum fîl berri vel bahr(bahri), hattâ izâ kuntum fîl fulk(fulki), ve cereyne bihim bi rîhin tayyibetin ve ferihû bihâ câethâ rîhun âsifun ve câehumul mevcu min kulli mekânin ve zannû ennehum uhîta bihim deavûllâhe muhlisîne lehud dîn(dîne), le in enceytenâ min hâzihî le nekûnenne mineş şâkirîn(şâkirîne).

O yürütüyor sizi karada ve denizde. Diyelim, gemidesiniz: Gemiler, içindekileri latîf bir rüzgârla götürüyorlar. İçerdekiler ferah ve sevinç duymaktalar. Birden korkunç bir kasırga geliverdi. Her taraftan dalgalar üzerlerine çullandı. Çepeçevre kuşatıldıklarını düşünüp dini yalnız Allah´a özgüleyerek duaya koyuldular: "Eğer bizi şu durumdan kurtarırsan, yemin olsun, sana şükredenlerden olacağız."
 


مُخْلِص
[HyperLink1] 29:65     مُخْلِصِينَ     muḣliSīne     halis kılarak
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

فَإِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ إِذَا هُمْ يُشْرِكُونَ

Fe izâ rakibû fîl fulki deavûllâhe muhlisîne lehud dîn(dîne), fe lemmâ neccâhum ilel berri izâ hum yuşrikûn(yuşrikûne).

Gemiye bindiklerinde, dini Allah´a özgüleyerek yalvarıp yakarırlar. Fakat Allah onları kurtarıp karaya çıkardığında, bir bakmışsın ortak koşuyorlar;
 


مُخْلِص
[HyperLink1] 31:32     مُخْلِصِينَ     muḣliSīne     yalnız has kılarak
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَإِذَا غَشِيَهُمْ مَوْجٌ كَالظُّلَلِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ فَمِنْهُمْ مُقْتَصِدٌ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا كُلُّ خَتَّارٍ كَفُورٍ

Ve izâ gaşiyehum mevcun kez zuleli deavûllâhe muhlisîne lehud dîn(dîne), fe lemmâ neccâhum ilel berri fe minhum muktesıd(muktesidun), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illâ kullu hattârin kefûr(kefûrin).

Kara bulutlar gibi dalga kendilerini kuşattığı zaman; Allah´a, dini O´na özgüleyerek yalvarırlar. Fakat onları karaya çıkarıp kurtarınca, içlerinden sadece bir kısmı doğru yolu tutar. Bizim ayetlerimize, gaddar nankörlerin tümünden başkası karşı çıkmaz.
 


مُخْلِص
[HyperLink1] 39:2     مُخْلِصًا     muḣliSen     halis kılarak
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

إِنَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصًا لَهُ الدِّينَ

İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı fa’budillâhe muhlisan lehud dîn(dine).

Emin ol, bu Kitap´ı biz sana hak olarak indirdik. O halde, dini yalnız Allah´a özgüleyerek O´na kulluk/ibadet et!
 


مُخْلِص
[HyperLink1] 39:11     مُخْلِصًا     muḣliSen     halis kılarak
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ مُخْلِصًا لَهُ الدِّينَ

Kul innî umirtu en a’budallâhe muhlisan lehud dîn(dîne).

De ki: "Bana, dini yalnız Allah´a özgüleyerek, O´na ibadet/kulluk etmem emredildi."
 


مُخْلِص
[HyperLink1] 39:14     مُخْلِصًا     muḣliSen     halis kılarak
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

قُلِ اللَّهَ أَعْبُدُ مُخْلِصًا لَهُ دِينِي

Kulillâhe a’budu muhlisan lehu dînî.

De ki: "Ben, dinimi yalnız kendisine özgüleyerek, Allah´a ibadet ediyorum."
 


مُخْلِص
[HyperLink1] 40:14     مُخْلِصِينَ     muḣliSīne     halis kılarak
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

فَادْعُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

Fed’ûllâhe muhlisîne lehud dîne ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).

Kâfirler hoşlanmasa da siz, dini yalnız O´na özgüleyerek, Allah´a dua edin!
 


مُخْلِص
[HyperLink1] 40:65     مُخْلِصِينَ     muḣliSīne     halis kılarak
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ ۗ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Huvel hayyu lâ ilâhe illâ huve fed’ûhu muhlisîne lehud dîn(dîne), el hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).

Hayy O´dur! Tanrı yoktur O´ndan başka. Dini kendisine özgüleyerek dua edin O´na. Hamt olsun âlemlerin Rabbi´ne!
 


مُخْلِص
[HyperLink1] 98:5     مُخْلِصِينَ     muḣliSīne     halis kılarak
 
İsim  İf’al Kalıbı  Etken     Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ ۚ وَذَٰلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ

Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe ve yukîmûs salâte ve yu’tûz zekâte ve zâlike dînul kayyimeh(kayyimeti).

Oysa ki onlara, dini yalnız O´na özgüleyerek, dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece Allah´a ibadet etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte budur doğru, eskimez ve aşınmaz din.