| *** Açıklamalar için lütfen tıklayınız! Kelime satırı sonundaki Arapça Kök harflere tıklayarak ilgili köke, kökün tespit edilebilmiş anlam yelpazesine ve o kökten türemiş tüm Kur'an kelimelerine ulaşabilirsiniz. Türkçe okunuşlarda... ' : kesik ses ā : uzun "a" sesi verir. ū : uzun "u" sesi verir. ǎ : Üstünlü Ayn harfi. Boğazın ortası hafif sıkılarak çıkarılır. Kalın "a" sesi verir. ǐ : Esreli Ayn harfi. Boğazın ortası hafif sıkılarak çıkarılır. Kalın "i" sesi verir. ǔ : Ötreli Ayn harfi. Boğazın ortası hafif sıkılarak çıkarılır. Kalın "u" sesi verir. ḣ : Hı harfi. Boğazın biraz evvelinden hırıltılarak çıkarılır. Kalın, hırıltılı "ha" sesi verir. ṧ : Se harfi. Dilin ucuna üst dişler hafif bastırılarak okunur. İnce ve peltek "se" sesi verir. H : Ha harfi. Boğazın tam ortası sıkılarak çıkarılır. Kalın "ha" sesi verir. S : Sad harfi. Dilin ucu ön alt dişlerin yarısına bastırılarak çıkar. Kalın "sa" sesi verir. ḳ : Kaf harfi. Dilin sonunu damağa vurarak çıkarılır. Kalın "ka" sesi verir. ƶ : Zal harfi. Dil ucuna üst dişler hafif bastırılarak çıkarılır. İnce ve peltek "ze" sesi verir. T : Tı harfi. Dilin ucu üst dişlerin etlerine yakın yerden çıkar. Kalın "ta" sesi verir. Z : Zı Harfi. Dil ucuna üst dişler hafifçe bastırarak okunur. Kalın "za" sesi verir. D : Dad harfi. Dilin yan tarafını üst azı dişlere vurarak çıkarılır. Kalın "da" sesi verir. |
Arapça Okunuş | Türkçe Okunuş | Kelime Meali | Kökü |
مَا | mā | | |
كَانَ | kāne | onlara yakışmaz | |
لِأَهْلِ | liehli | halkının | |
الْمَدِينَةِ | l-medīneti | Medine | |
وَمَنْ | ve men | ve kimselerin | |
حَوْلَهُمْ | Havlehum | onların çevresinden | |
مِنَ | mine | -dan | |
الْأَعْرَابِ | l-eǎ’rābi | bedevi Araplar- | |
أَنْ | en | | |
يَتَخَلَّفُوا | yeteḣallefū | geri kalmaları | |
عَنْ | ǎn | -nden | |
رَسُولِ | rasūli | Elçisi- | |
اللَّهِ | llahi | Allah’ın | |
وَلَا | ve lā | ve | |
يَرْغَبُوا | yerğabū | kaygısına düşmeleri | |
بِأَنْفُسِهِمْ | bienfusihim | kendi canlarının | |
عَنْ | ǎn | | |
نَفْسِهِ | nefsihi | onun canından önce | |
ذَٰلِكَ | ƶālike | böyledir | |
بِأَنَّهُمْ | biennehum | çünkü | |
لَا | lā | yoktur ki | |
يُصِيبُهُمْ | yuSībuhum | onların çekmeleri | |
ظَمَأٌ | Zemeun | bir susuzluk | |
وَلَا | ve lā | ve yoktur ki | |
نَصَبٌ | neSabun | bir yorgunluk | |
وَلَا | ve lā | ve yoktur ki | |
مَخْمَصَةٌ | meḣmeSatun | bir açlık | |
فِي | fī | | |
سَبِيلِ | sebīli | yolunda | |
اللَّهِ | llahi | Allah | |
وَلَا | ve lā | ve yoktur ki | |
يَطَئُونَ | yeTaūne | ayak basmaları | |
مَوْطِئًا | mevTien | bir yere | |
يَغِيظُ | yeğīZu | öfkelendirecek | |
الْكُفَّارَ | l-kuffāra | kâfirleri | |
وَلَا | ve lā | ve yoktur ki | |
يَنَالُونَ | yenālūne | sağlamaları | |
مِنْ | min | | |
عَدُوٍّ | ǎduvvin | düşman karşısında | |
نَيْلًا | neylen | bir başarı | |
إِلَّا | illā | mutlaka | |
كُتِبَ | kutibe | yazıl(masın) | |
لَهُمْ | lehum | kendileri için | |
بِهِ | bihi | onunla | |
عَمَلٌ | ǎmelun | bir amel | |
صَالِحٌ | SāliHun | salih | |
إِنَّ | inne | şüphesiz | |
اللَّهَ | llahe | Allah | |
لَا | lā | zayi etmez | |
يُضِيعُ | yuDīǔ | ecirlerini | |
أَجْرَ | ecra | iyilik edenlerin | |
الْمُحْسِنِينَ | l-muHsinīne | harcamaları | |
| | Ayet Meali |
Mâ kâne li ehlil medîneti ve men havlehum minel a’râbi en yetehallefû an resûlillâhi ve lâ yergabû bi enfusihim an nefsih(nefsihî), zâlike bi ennehum lâ yusîbuhum zameun ve lâ nasabun ve lâ mahmesatun fî sebîlillâhi ve lâ yetaûne mevtıan yagîzul kuffâre ve lâ yenâlûne min aduvvin neylen illâ kutibe lehum bihî amelun sâlih(sâlihun), innallâhe lâ yudîu ecrel muhsinîn(muhsinîne).
Elmalı Hamdi Yazır Medine halkına ve civardaki bedevilere, Resulullah´ın emrine aykırı hareket etmek uygun olmadığı gibi, onun katlandığı zahmetlere öbürlerinin katlanmaya yanaşmamaları da yakışık almaz. Çünkü onların Allah yolunda çektikleri hiçbir susuzluk, hiçbir yorgunluk ve hiçbir açlık, ayrıca kâfirleri öfkelendirecek ayak bastıkları hiçbir yer veya düşmana karşı elde ettikleri hiçbir başarı yoktur ki, karşılığında kendilerine salih bir amel yazılmış olmasın. Çünkü Allah, güzel iş yapanların mükafatını zayi etmez.
Diyanet Medine halkına ve onların çevresinde bulunan bedevî Araplara Allah´ın Resûlünden geri kalmaları ve onun canından önce kendi canlarını düşünmeleri yakışmaz. İşte onların Allah yolunda bir susuzluğa, bir yorgunluğa ve bir açlığa dûçar olmaları, kâfirleri öfkelendirecek bir yere (ayak) basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları, ancak bunların karşılığında kendilerine salih bir amel yazılması içindir. Çünkü Allah iyilik yapanların mükâfatını zayi etmez. Ahmed Hulusi Gerek Medine halkına gerekse çevresindeki Bedevîlere, Allâh Rasûlü`nden geri kalmaları ve kendi nefslerini O`nun nefsine tercih etmeleri yakışmaz! Onların Allâh yolunda susuzluğa, yorgunluğa, açlığa maruz kalmaları, hakikat bilgisini inkâr edenleri öfkelendirecek yerlere yerleşmeleri, düşmana karşı bir zafer kazanmaları; kendilerine imanın gereği fiiller olarak yazılmıştır! Muhakkak ki Allâh muhsinleri mükâfatsız bırakmaz. Yaşar Nuri Öztürk Medine halkına ve çevrelerindeki Bedevî Araplara, Allah resulünden geri kalmaları ve onu bırakıp da kendi canlarının derdine düşmeleri yakışmaz. Çünkü Allah yolunda uğrayacakları bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere ayak basmaları, düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları durumunda kendileri için, barışa yönelik iyi bir amel mutlaka yazılacaktır. Allah, güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmez. Muhammed Esed (Peygamber) şehrinin halkına da, onların çevresinde (yaşayan) bedevilere de (seferde) Allah´ın Elçisi´ne katılmaktan kaçınmak ve kendi canlarını o´nunkinden fazla gözetmek yaraşmaz. Çünkü, onlar Allah yolunda ne zaman susuzluk, yorgunluk ya da açlık çekseler; ne zaman hakkı inkar edenleri şaşırtan bir adım atsalar; ve ne zaman başlarına gelmesi mukadder olan şeye düşman eliyle uğratılsalar (sonuç ne olursa olsun) bu onların lehine mutlaka kaydedilmektedir. Çünkü Allah, iyilik yapanların emeklerini asla boşa çıkarmaz! Edip Yüksel Ne şehir halkı ne de onların çevresindeki Araplar ALLAH’ın elçisinden geri kalmamalı ve kendilerini ona tercih etmemelidir. Zira ALLAH yolunda uğrayacakları her bir susuzluk, bir yorgunluk ve bir açlık, kâfirleri öfkelendirecek her bir adım ve düşmana karşı kazandıkları her bir başarı, kendileri için iyi bir iş olarak yazılır. ALLAH iyi davrananların mükafatını yitirmez. Mustafa İslamoğlu (Peygamber) şehrinin halkına ve çevresindeki bedevilere, ne Allah’ın Elçisi’nden geriye kalmak, ne de kendi canlarını onunkinden fazla sakınmak yaraşır. Şöyle ki; ne zaman onların başına Allah yolunda bir susuzluk, yorgunluk ve şiddetli açlık gelse; ne zaman inkara gömülenleri öfkelendiren bir hamle yapsalar ve ne zaman mukadder olan sonuca düşman eliyle ulaşsalar; mutlaka bu onların lehine üretilmiş bir değer olarak yazılmaktadır: Elbette Allah iyilerin hakkını zayi edecek değildir. Hakkı Yılmaz (120,121)Medîne halkı ve bedevi Araplardan civardakiler için, Allah’ın Elçisi’nden geri kalmaları ve O’nun canından evvel kendi canlarını düşünmeleri olacak şey değildir. İşte bu, Allah yolunda isabet eden her susuzluk, her yorgunluk ve her açlık, kâfirleri; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenleri öfkelendirecek olması, ayak bastıkları her yer ve düşmana karşı elde ettikleri her başarı karşılığında kendilerine kesinlikle sâlih bir amel yazılmış olması, Allah yolunda yaptıkları küçük ve büyük her harcama ve geçtikleri her vadi karşılığında, kesinlikle kendileri için, yaptıkları işin daha güzeliyle Allah’ın kendilerini ödüllendirmesi yazılmış olması sebebiyledir. Şüphesiz Allah, iyilik-güzellik üretenlerin ödülünü kaybetmez. |
|
|
|