| *** Açıklamalar için lütfen tıklayınız! Kelime satırı sonundaki Arapça Kök harflere tıklayarak ilgili köke, kökün tespit edilebilmiş anlam yelpazesine ve o kökten türemiş tüm Kur'an kelimelerine ulaşabilirsiniz. Türkçe okunuşlarda... ' : kesik ses ā : uzun "a" sesi verir. ū : uzun "u" sesi verir. ǎ : Üstünlü Ayn harfi. Boğazın ortası hafif sıkılarak çıkarılır. Kalın "a" sesi verir. ǐ : Esreli Ayn harfi. Boğazın ortası hafif sıkılarak çıkarılır. Kalın "i" sesi verir. ǔ : Ötreli Ayn harfi. Boğazın ortası hafif sıkılarak çıkarılır. Kalın "u" sesi verir. ḣ : Hı harfi. Boğazın biraz evvelinden hırıltılarak çıkarılır. Kalın, hırıltılı "ha" sesi verir. ṧ : Se harfi. Dilin ucuna üst dişler hafif bastırılarak okunur. İnce ve peltek "se" sesi verir. H : Ha harfi. Boğazın tam ortası sıkılarak çıkarılır. Kalın "ha" sesi verir. S : Sad harfi. Dilin ucu ön alt dişlerin yarısına bastırılarak çıkar. Kalın "sa" sesi verir. ḳ : Kaf harfi. Dilin sonunu damağa vurarak çıkarılır. Kalın "ka" sesi verir. ƶ : Zal harfi. Dil ucuna üst dişler hafif bastırılarak çıkarılır. İnce ve peltek "ze" sesi verir. T : Tı harfi. Dilin ucu üst dişlerin etlerine yakın yerden çıkar. Kalın "ta" sesi verir. Z : Zı Harfi. Dil ucuna üst dişler hafifçe bastırarak okunur. Kalın "za" sesi verir. D : Dad harfi. Dilin yan tarafını üst azı dişlere vurarak çıkarılır. Kalın "da" sesi verir. |
Arapça Okunuş | Türkçe Okunuş | Kelime Meali | Kökü |
فَلَمَّا | felemmā | ne zaman ki | |
فَصَلَ | feSale | ayrıldığında | |
طَالُوتُ | Tālūtu | Talut | |
بِالْجُنُودِ | bil-cunūdi | ordularla | |
قَالَ | ḳāle | dedi ki | |
إِنَّ | inne | şüphesiz | |
اللَّهَ | llahe | Allah | |
مُبْتَلِيكُمْ | mubtelīkum | sizi deneyecektir | |
بِنَهَرٍ | bineherin | bir ırmakla | |
فَمَنْ | femen | kim | |
شَرِبَ | şeribe | içerse | |
مِنْهُ | minhu | ondan | |
فَلَيْسَ | feleyse | değildir | |
مِنِّي | minnī | benden | |
وَمَنْ | ve men | ve kim | |
لَمْ | lem | | |
يَطْعَمْهُ | yeT’ǎmhu | ondan tadmazsa | |
فَإِنَّهُ | feinnehu | şüphesiz o | |
مِنِّي | minnī | bendendir | |
إِلَّا | illā | dışında | |
مَنِ | meni | kimsenin | |
اغْتَرَفَ | ğterafe | avuçlayan | |
غُرْفَةً | ğurfeten | bir avuç | |
بِيَدِهِ | biyedihi | eliyle | |
فَشَرِبُوا | feşeribū | hepsi içtiler | |
مِنْهُ | minhu | ondan | |
إِلَّا | illā | hariç | |
قَلِيلًا | ḳalīlen | pek azı | |
مِنْهُمْ | minhum | içlerinden | |
فَلَمَّا | felemmā | nihayet | |
جَاوَزَهُ | cāvezehu | (ırmağı) geçince | |
هُوَ | huve | o (Talut) | |
وَالَّذِينَ | velleƶīne | ve kimseler | |
امَنُوا | āmenū | iman eden | |
مَعَهُ | meǎhu | beraberindekiler | |
قَالُوا | ḳālū | dediler | |
لَا | lā | | |
طَاقَةَ | Tāḳate | gücümüz yok | |
لَنَا | lenā | bizim | |
الْيَوْمَ | l-yevme | bugün | |
بِجَالُوتَ | bicālūte | Calut’a | |
وَجُنُودِهِ | ve cunūdihi | ve askerlerine karşı | |
قَالَ | ḳāle | dedi | |
الَّذِينَ | elleƶīne | kimseler | |
يَظُنُّونَ | yeZunnūne | kanaat getiren | |
أَنَّهُمْ | ennehum | elbette onların | |
مُلَاقُو | mulāḳū | kavuşacaklarına | |
اللَّهِ | llahi | Allah’a | |
كَمْ | kem | nice | |
مِنْ | min | | |
فِئَةٍ | fietin | topluluk | |
قَلِيلَةٍ | ḳalīletin | az olan | |
غَلَبَتْ | ğalebet | galib gelmiştir | |
فِئَةً | fieten | topluluğa | |
كَثِيرَةً | keṧīraten | çok olan | |
بِإِذْنِ | biiƶni | izniyle | |
اللَّهِ | llahi | Allah’ın | |
وَاللَّهُ | vallahu | Allah | |
مَعَ | meǎ | beraberdir | |
الصَّابِرِينَ | S-Sābirīne | sabredenlerle | |
| | Ayet Meali |
Fe lemmâ fesale tâlûtu bil cunûdi, kâle innallâhe mubtelîkum bi neher(neherin), fe men şeribe minhu fe leyse minnî, ve men lem yat’amhu fe innehu minnî illâ menigterafe gurfeten bi yedih(yedihî), fe şeribû minhu illâ kalîlen minhum fe lemmâ câvezehu huve vellezîne âmenû meahu, kâlû lâ tâkate lenâl yevme bi câlûte ve cunûdih(cunûdihî), kâlellezîne yezunnûne ennehum mulâkûllâhi, kem min fietin kalîletin galebet fieten kesîraten bi iznillâh(iznillâhi), vallâhu meas sâbirîn(sâbirîne).
Elmalı Hamdi Yazır Talut, ordu ile hareket edince dedi ki: «Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan içerse, benden değildir. Kim de onu tatmazsa, işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka (bu kadarına ruhsat vardır).» Derken içlerinden pek azı hariç, hepsi de varır varmaz ondan içtiler. Talut ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde. «Bizim bugün, Calut ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok.» dediler. Allah´a kavuşacaklarına inanıp, bilenler ise şu cevabı verdiler: «Nice az topluluklar, Allah´ın izniyle nice çok topluluklara galip gelmişlerdir. Allah, sabırlılarla beraberdir.»
Diyanet Tâlût askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût´a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah´ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah´ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler. Ahmed Hulusi Talut, ordusuyla yola çıktığında (askerlerine) dedi ki: "Muhakkak Allâh sizi bir nehir ile sınayacaktır. Kim ondan içerse benden değildir. Kim ondan tatmazsa o da bendendir. Eliyle bir avuç kadar alan müstesna"... Fakat içlerinden pek azı hariç, ondan içtiler. Ne zaman ki O ve beraberindekiler nehrin karşı yakasına geçtiler, "Calut ve ordusuna karşı savaşacak gücümüz kalmadı" dediler. Allâh`a kavuşacaklarını (imanları sebebiyle) özlerinden gelen (yakîn) ile bilenler ise: "Pek çok defa, az bir topluluk Allâh`ın izniyle (Bi-iznillâh), kendilerinden çok fazla topluluğu yenmiştir. Allâh dayananlar ile beraberdir" dediler. Yaşar Nuri Öztürk Tâlût, askerleriyle yola çıkınca dedi ki: "Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. O halde, ondan içen benden değildir. Ama onu tatmayan bendendir. Eliyle bir avuç alan kişi başka." Bunun ardından, pek azı müstesna olmak üzere ondan içtiler. Nihayet o ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçtiklerinde şöyle dediler: "Bugün bizim Câlût´a ve ordusuna karşı hiç bir gücümüz yoktur." Allah´a kavuşacaklarını düşünenler ise şöyle konuştular: "Sayıca az nice topluluk vardır ki, sayıca çok nice topluluğa Allah´ın izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir." Muhammed Esed Ve Talut, kuvvetleriyle yola koyulduğunda "Bakın," dedi, "Allah sizi şimdi bir nehirle imtihan edecek: ondan içen benden olmayacak, onu tatmaktan sakınan ise benden olacaktır; ondan sadece bir avuç dolusu içen ise affa mazhar olacaktır." Ancak, birkaçı dışında hepsi ondan (dolu dolu) içtiler.O ve ona inananlar nehri geçer geçmez ötekiler: "Calut ve kuvvetlerine karşı (koymak için) bugün hiç gücümüz yok!" dediler.(Ama) kesin olarak Allah´a kavuşacaklarını bilenler: "Nice küçük topluluklar, Allah´ın izniyle büyük kalabalıklara üstün gelmiştir! Zira Allah, güçlüklere karşı sabırlı olanlarla beraberdir." diye cevap verdiler. Edip Yüksel Talut ordunun kumandasını alınca şunları bildirdi: "ALLAH sizi bir ırmakla sınayacak. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmayıp sadece eliyle bir yudum alırsa bendendir." Pek azı dışında hepsi ondan içti. O, beraberindeki gerçeği onaylayanlarla ırmağı geçince, "Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok" dediler. ALLAH ile karşılaşacaklarını sananlar ise şöyle dediler: "Sayıca az nice bölük, ALLAH’ın izniyle kalabalık bölükleri yenmiştir. ALLAH sabredenlerle beraberdir." Mustafa İslamoğlu Ve Talut ordusuyla harekete geçtiği zaman dedi ki: "Bakın, Allah sizi bir ırmakla sınayacak; kim ondan içerse benden değildir, kim de ondan tatmazsa bendendir; ancak bir avuç içen bundan müstesnadır. Onlardan pek azı dışında, hepsi ondan (kana kana) içtiler. O ve ona inananlar ırmağı geçtikleri sırada, (ırmağın beri tarafında kalanlar) dediler ki: "Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok". (Fakat) Allah’a kavuşacaklarına kesin gözüyle bakanlar da dediler ki: "Nice sayıca az (örgütlü ve disiplinli) topluluk, Allah’ın izniyle nice sayıca çok (örgütsüz ve başı bozuk) topluluklara galip gelmiştir: Zira Allah direnenlerle beraberdir." Hakkı Yılmaz Sonra Tâlût, ordu ile ayrılınca dedi ki: “Şüphesiz Allah sizi kesinlikle bir nehirle imtihan edecek. Artık kim ondan içerse, benden değildir. Kim de, –ancak eliyle bir avuç alan başka– onu tatmaz ise, işte o bendendir.” Sonra da içlerinden pek azı hariç, ondan içtiler. Tâlût ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde İsrâîloğulları, “Bizim bugün, Câlût ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok” dediler. Allah’a kavuşacaklarına kesinlikle inananlar, “Nice az topluluklar, Allah’ın izniyle nice çok topluluklara gâlip gelmişlerdir. Allah, sabredenlerle beraberdir” dediler. |
|
|
|