 | *** Açıklamalar için lütfen tıklayınız! Kelime satırı sonundaki Arapça Kök harflere tıklayarak ilgili köke, kökün tespit edilebilmiş anlam yelpazesine ve o kökten türemiş tüm Kur'an kelimelerine ulaşabilirsiniz.  Türkçe okunuşlarda... ' : kesik ses ā : uzun "a" sesi verir. ū : uzun "u" sesi verir. ǎ : Üstünlü Ayn harfi. Boğazın ortası hafif sıkılarak çıkarılır. Kalın "a" sesi verir. ǐ : Esreli Ayn harfi. Boğazın ortası hafif sıkılarak çıkarılır. Kalın "i" sesi verir. ǔ : Ötreli Ayn harfi. Boğazın ortası hafif sıkılarak çıkarılır. Kalın "u" sesi verir. ḣ : Hı harfi. Boğazın biraz evvelinden hırıltılarak çıkarılır. Kalın, hırıltılı "ha" sesi verir. ṧ : Se harfi. Dilin ucuna üst dişler hafif bastırılarak okunur. İnce ve peltek "se" sesi verir. H : Ha harfi. Boğazın tam ortası sıkılarak çıkarılır. Kalın "ha" sesi verir. S : Sad harfi. Dilin ucu ön alt dişlerin yarısına bastırılarak çıkar. Kalın "sa" sesi verir. ḳ : Kaf harfi. Dilin sonunu damağa vurarak çıkarılır. Kalın "ka" sesi verir. ƶ : Zal harfi. Dil ucuna üst dişler hafif bastırılarak çıkarılır. İnce ve peltek "ze" sesi verir. T : Tı harfi. Dilin ucu üst dişlerin etlerine yakın yerden çıkar. Kalın "ta" sesi verir. Z : Zı Harfi. Dil ucuna üst dişler hafifçe bastırarak okunur. Kalın "za" sesi verir. D : Dad harfi. Dilin yan tarafını üst azı dişlere vurarak çıkarılır. Kalın "da" sesi verir. |
Arapça Okunuş | Türkçe Okunuş | Kelime Meali | Kökü |
وَمَا | ve mā | ve | |
جَعَلْنَا | ceǎlnā | biz yapmadık | |
أَصْحَابَ | eSHābe | muhafızları | |
النَّارِ | n-nāri | cehennemin | |
إِلَّا | illā | başkasını | |
مَلَائِكَةً | melāiketen | meleklerden | |
وَمَا | ve mā | ve | |
جَعَلْنَا | ceǎlnā | yapmadık | |
عِدَّتَهُمْ | ǐddetehum | onların sayısını | |
إِلَّا | illā | başka bir şey | |
فِتْنَةً | fitneten | bir sınavdan | |
لِلَّذِينَ | lilleƶīne | için | |
كَفَرُوا | keferū | inkar edenler | |
لِيَسْتَيْقِنَ | liyesteyḳine | iyice inansın diye | |
الَّذِينَ | elleƶīne | olanlar | |
أُوتُوا | ūtū | kendilerine verilmiş | |
الْكِتَابَ | l-kitābe | Kitap | |
وَيَزْدَادَ | ve yezdāde | ve artsın diye | |
الَّذِينَ | elleƶīne | | |
امَنُوا | āmenū | inananların | |
إِيمَانًا | īmānen | imanı | |
وَلَا | ve lā | ve | |
يَرْتَابَ | yertābe | kuşkulanmasınlar | |
الَّذِينَ | elleƶīne | olanlar | |
أُوتُوا | ūtū | verilmiş | |
الْكِتَابَ | l-kitābe | Kitap | |
وَالْمُؤْمِنُونَ | velmu'minūne | ve inananlar | |
وَلِيَقُولَ | veliyeḳūle | ve desinler diye | |
الَّذِينَ | elleƶīne | kimseler | |
فِي | fī | bulunan | |
قُلُوبِهِمْ | ḳulūbihim | kalblerinde | |
مَرَضٌ | meraDun | hastalık | |
وَالْكَافِرُونَ | velkāfirūne | ve kafirler | |
مَاذَا | māƶā | ne? | |
أَرَادَ | erāde | demek istedi | |
اللَّهُ | llahu | Allah | |
بِهَٰذَا | bihāƶā | bu | |
مَثَلًا | meṧelen | misalle | |
كَذَٰلِكَ | keƶālike | böylece | |
يُضِلُّ | yuDillu | şaşırtır | |
اللَّهُ | llahu | Allah | |
مَنْ | men | kimseyi | |
يَشَاءُ | yeşā'u | dilediği | |
وَيَهْدِي | ve yehdī | ve doğru yola iletir | |
مَنْ | men | kimseyi | |
يَشَاءُ | yeşā'u | dilediği | |
وَمَا | ve mā | ve | |
يَعْلَمُ | yeǎ’lemu | bilmez | |
جُنُودَ | cunūde | ordularını | |
رَبِّكَ | rabbike | Rabbinin | |
إِلَّا | illā | başkası | |
هُوَ | huve | O’ndan | |
وَمَا | ve mā | ve değildir | |
هِيَ | hiye | bu | |
إِلَّا | illā | başka bir şey | |
ذِكْرَىٰ | ƶikrā | bir uyarı(dan) | |
لِلْبَشَرِ | lilbeşeri | insanlara | |
| | Ayet Meali |
Ve mâ cealnâ ashâben nâri illâ melâiketen ve mâ cealnâ ıddetehum illâ fitneten lillezîne keferû li yesteykınellezîne ûtûl kitâbe ve yezdâdellezîne âmenû îmânen ve lâ yertâbellezîne ûtûl kitâbe vel mu’minûne, ve li yekûlellezîne fî kulûbihim maradun vel kâfirûne mâzâ erâdallâhu bi hâzâ meselâ(meselen), kezâlike yudıllullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ(yeşâu), ve mâ ya’lemu cunûde rabbike illâ hû(huve), ve mâ hiye illâ zikrâ lil beşer(beşeri).
Elmalı Hamdi Yazır Biz o ateşin muhafızlarını hep melekler yaptık. Bunların sayılarını da ancak kâfirler için bir imtihan kıldık ki, kendilerine kitap verilenler kesin bilgi edinsinler, iman edenlerin de imanı artsın. Kendilerine kitap verilenler ve müminler şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlarla kâfirler de: «Allah bu misalle ne demek istedi?» desinler. İşte böyle, Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de yola getirir. Rabbinin ordularını ancak Rabbin bilir. Bu, insanlar için uyarıdan başka bir şey değildir.
Diyanet Biz cehennemin işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkârcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını arttırsın; hem kendilerine kitap verilenler hem müminler şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de: «Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?» desinler. İşte Allah böylece, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür. Ahmed Hulusi Nâr (ateş, tabiat cehennemi; enterik) Ashabı`nı ancak (on dokuz) melâike (66.Tahriym: 6) kıldık (ins ve cinn türü değil)... Onların sayısını da (sanki on dokuz sayısı önemliymiş gibi) kâfir (hakikati inkâr) olanlar için ancak bir fitne (sınav objesi) kıldık... Kendilerine kitap (Bilgi) verilenler yakînen bilsin (mecazların neye işaret ettiğini de görerek Hz. Rasûlullâh`ın vahyini tasdik etsinler) ve (Rasûlullâh`ın nübüvvet ve risâletine) iman edenler de iman (ilmî yakîn) bakımından imanları artsın; (böylece sağlam bilgiye ulaşan) kendilerine kitap (bilgi) verilmiş olanlar ve (tahkiki imana ulaşan) müminler de kuşkuya düşmesinler diye!.. Kalplerinde hastalık (şek - şüphe) bulunanlar (sağlıklı düşünme yetisi olmayanlar) ve kâfirler (perdeliler; hakikati ve hakikat bilgisini inkâr edenler) de: "Mesel (ibretlik misâl; temsil) itibarıyla Allâh bununla neyi murat etti?" desinler diye... İşte böylece Allâh, dilediğini saptırır ve dilediğini hidâyet eder. Rabbinin ordularını sadece "HÛ" bilir! Bu (Sakar ve bu işaretler) beşer için ancak bir zikra (hatırlatma)dır. Yaşar Nuri Öztürk Biz, cehennem yârânını hep melekler yaptık. Ve biz, onların sayılarını da küfre sapanlar için bir imtihandan başka şey yapmadık. Ta ki, kendilerine kitap verilenler iyice ve apaçık bilsinler. İman etmiş olanların imanı artsın. Kendilerine kitap verilmiş olanlarla iman sahipleri kuşkuya düşmesin. Kalplerinde hastalık olanlarla küfre sapmış bulunanlar da; "Allah bununla neyi örneklendirmek istiyor?" desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini/dileyeni saptırır, dilediğini/dileyeni de doğruya ve güzele kılavuzlar. Rabbinin ordularını ancak O bilir. Bu, insan için bir öğüt verici ve düşündürücüden başka şey değildir. Muhammed Esed Çünkü yalnızca meleki güçleri (cehennem) ateşinin gözcüleri kıldık; ve onların sayısını hakikati inkara şartlanmış olanlar için bir sınama (aracı) yaptık ki böylece daha önce vahye muhatab olanlar (bu ilahi kelamın doğruluğuna) kani olsunlar ve (ona) iman etmiş olanların imanları daha da güçlensin; ve geçmiş vahiylere muhatab olanlar ile (bu vahye) iman edenler bütün şüphelerden kurtulsunlar. Ve kalplerinde hastalık olanlar ile hakikati tamamen reddedenler: "(Sizin) Allah(ınız) bu temsil ile ne demek istiyor?" diye sorsunlar. Böylece Allah, (yoldan çıkmak) isteyeni saptırır, (doğruya ulaşmak) isteyeni ise doğru yola ulaştırır. Ve Rabbinin güçlerini Kendisinden başka kimse bilemez. Bütün bunlar ölümlü insan için yalnızca bir uyarıdır. Edip Yüksel Biz ateşe bekçi olarak sadece melekleri atadık. Onların sayısını (ondokuz’u) da, (1) inkârcılar için bir fitne (sınav/huzursuzluk kaynağı) yaptık, (2) kitap verilmiş olanları ikna etsin, (3) gerçeği onaylayanların onayını güçlendirsin, (4) kitap verilmiş olanlarla gerçeği onaylayanların kuşkularını ortadan kaldırsın ve (5) kalplerinde hastalık olanlarla inkârcılar da, "ALLAH bu örnekle ne demek istiyor?" desinler. Böylece ALLAH dilediğini/dileyeni saptırır ve dilediğini/dileyeni de doğruya iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu (sayı) halklara bir mesajdır. Mustafa İslamoğlu Zira yalnızca melaikeyi ateşin muhafızları kıldık; ve onların sayısını inkarda ısrar edenler için bir sınav yaptık; ki böylece önceki vahyin mensupları gönülden ikna olsun ve (ona) iman edenlerin imanları artsın; hem önceki vahyin mensupları hem de (bu vahye) iman edenler bütün kuşkulardan arınsın; ve kalplerinde hastalık olanlar ve inkara gömülenler ise, "Allah bu temsil ile ne yapmayı diledi?" diye sorsun!İşte böylece Allah (sapmayı) dileyeni saptırır, (hidayeti) dileyeni ise doğru yola yöneltir. Ve Rabbinin ordularını(n sayısını) Zatından başka kimse bilemez. Nihayet bunlar, ölümlü insan için bir uyarı ve öğütten ibarettir. Hakkı Yılmaz Biz, cehennem yârânını da hep melekler yaptık. Sayılarını da, kendilerine Kitap verilen kimseler iyice ve apaçık bilsinler, iman etmiş olan kişilerin imanı artsın, kendilerine Kitap verilmiş olan kimseler ve iman sahipleri kuşkuya düşmesin diye ve de kalplerinde hastalık olan; zihniyeti bozuk kimseler ve kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedetmiş kimseler, “Allah bununla neyi kastetti?” desinler diye, kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler için bir sınamadan başka şey yapmadık. İşte böyle. Allah dilediğini/dileyeni saptırır, dilediğini/dileyeni de kılavuzlar. Rabbinin ordularını da ancak Kendisi bilir. Bu, beşer için bir öğüt verici ve düşündürücüden başka şey değildir.* |
|
|
|